YARGITAY HUKUK GENEL KURULU’NUN
27.06.2003 TARİHLİ, 2001/1 E., 2003/1 K. SAYILI KARARI
Faturanın tanımı, ispat gücü, şekli,
itiraz mühleti ve sonucu Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarihli,
2001/1 E., 2003/1 K. Sayılı kararında belirleyici olarak açıklanmıştır.
“Türk Ticaret Kanunu’nda
fatura tanımlanmamıştır. Vergi
Usul Kanunun 229. maddesinde yer alan tanımlama ise: Fatura satılan emtia veya
yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı
satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari bir vesikadır”
şeklindedir.
Böylece Fatura; “ticari satışlarda
satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını
ölçüsünü fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap
pusulası olup, ticari bir belge niteliğindedir.” şeklinde tanımlanabilir.
Ticaret Kanunu’nda ve Vergi Usul
Kanunu’nda fatura ile ilgili başkaca düzenlemeler de bulunmaktadır.
Nitekim, Vergi Usul Kanunu’nun
232. maddesinde; fatura düzenlemesinin hangi hallerde ve kimler için mecburi
olduğu hususunda düzenleme yapılmıştır.
Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesinin birinci fıkrasında;
“Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş
yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura
verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini
isteyebilir.” denilmekte, ikinci fıkrasında da; “Bir faturayı alan kimse,
aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı hakkında bir itirazda
bulunmamışsa münderecatını kabul etmiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Bu yasal düzenlemelerden çıkan
sonuç; fatura düzenlemesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin
bulunmasının gerekli olduğu olgusudur. Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli
faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı
taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura,
sözleşmenin yapılması ile ilgili değil, taraflar arasında yapılmış bir satım,
hizmet istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle
ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge
fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve
elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK’nın 23/2. maddesi anlamında sonuç
doğurması da beklenemez.
Kısacası; TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrası uyarınca gönderilen
faturaya sekiz gün içinde itiraz
olunmaması halinde fatura içeriğinin
kabul edilmiş sayılması için, faturayı düzenleyen kişinin aynı maddenin
ikinci fıkrasına göre ticari
işletmesi icabı mal satmış, imal
etmiş yada iş görmüş bir tacir
olması gerekir. Bunun doğal sonucu olarak da; esnafın gönderdiği faturaya
itiraz olunmaması fatura içeriğini kabul etme sonucunu doğurmaz.
TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrası
hükmü ile, faturanın özellikle tacirler arasında ifaya yönelik bir ispat aracı
olduğu, süresinde itiraz edilmemekle münderecatından sayılan hususlar yönünden düzenleyen
lehine, adına fatura düzenlenenin aleyhine, bir karine getirilmiştir. Bu karine
faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır.
Ne var ki, fatura, düzenleyen
aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden
itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir.
Faturanın adına tanzim edilen
aleyhine ispat vasıtası olması, yani faturayı alan kişinin fatura kendinden
sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK’nın 23. maddesinin 2.
fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden
kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen
tacirin alınan karineden
yararlanabilmesi için fatura tanzim
edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin
ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi
gerekir. Fatura sözleşmesinin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına
ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın
2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat
edilebilen adi bir karinedir. İkinci
fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura
münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.
Hemen burada faturanın
münderecatının (zorunlu içeriğinin) ve şekil şartlarının ne olduğunun ve ardından da olağan içerikten
(mutad münderecattan) ne anlaşılması
gerektiğinin açıklanması yararlı olacaktır.
Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili
olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda,
Türk Ticaret Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23.
maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz
edilmektedir.
Faturanın zorunlu içeriği ve
şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu’nda yer
almaktadır.
Vergi Usul Kanunun 230.
maddesi faturada en az bulunması gereken bilgileri;
Faturanın düzenleme tarihi,
seri ve sıra numarası;
Faturayı düzenleyenin adı,
varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası;
Müşterinin adı, ticaret
unvanı, adresi, varsa vergi dairesi ve hesap numarası;
Malın veya işin nevi, miktarı,
fiyatı ve tutarı;
(3239 sayılı Kanun’un 19 uncu
maddesiyle değişen bent) Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası,
(Malın alıcıya teslim edilme üzere satıcı tarafından taşındığı veya
taşıttırdığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması
veya taşıttırılması halinde alıcının, taşınan veya taşıttırılan mallar için
sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.)
Malın, bir mükellefin birden çok
iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu
veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk
irsaliyesine bağlanması gerekir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat ve
bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231. madde
hükmü irsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.
Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim
amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya
taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin
bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz.)” şeklinde sıralanmıştır.
Vergi Usul Kanunu’nun 230.
maddesi yukarıda açıklandığı üzere asgari zorunlu unsurları beş madde halinde
belirlemiştir. Madde metninden açıkça anlaşılacağı gibi sayılan bu zorunlu
unsurlar aynı zamanda olağan (mutad) içeriğin ne olduğu da ortaya koymaktadır.
Böylece görülmektedirki, fatura
sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK’nın 23/2. maddesine göre
süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği
ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan
sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi
hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başta var olmayıp,
ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu
ağırlaştıran kayıtların sonradan faturaya konulması durumundaki buna
muhatabınca itiraz edilmesi dahi- bu kayıtların faturanın zorunlu ve olağan
içeriğinden kabul edilmesi, düzenlemenin şekline olduğu kadar amacına da aykırı
düşecektir.
Nitekim, kuruldaki tartışmalar sırasında TTK’nın 23/2. maddesi hükmündeki
kariyerin faturanın olağan içeriği (mutad münderecatı) hakkında geçerli olması
gerektiği, mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarla sınırlı olduğu kabul
edilerek, faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu
ağırlaştıran kayılar konulduğu taktirde,
olağan (mutad) olmayan bu hususlara faturayı alanın süresince itiraz etmemesi
durumunda bu kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.
Buna ek olarak; faturayı alan kişinin
tacir olmaması halinde özellikle tüketiciyi koruma amacıyla
ekonomik yönden daha kuvvetli olan tacir (satıcı vs.) karşısında alıcının
korunması gerektiği; faturaya konulan vade farkı kaydına alıcının sekiz gün
içinde itiraz etmemesi durumunda faturayı düzenleyen tacirin TTK’nın 23/2.
maddesindeki karineden yararlanamayacağı, faturadaki vade farkı kaydına itiraz edilmemesinin
sonuç doğurmayacağı da kabul edilmiştir.
Her ne kadar görüşmeler sırasında
vade farkının malın bedeline dahil olan bir unsur olduğu görüşüyle fatura
kapsamı içinde düşünülmesi gerektiği ve bu kaydı içeren faturaya itiraz
edilmemesinin faturayı düzenleyen tacir lehine bir karine yaratacağı ileri sürülmüşse
de bu görüşe çoğunluk, aşağıda vade farkı ile ilgili açıklamaların ardından
ayrıntısı belirtileceği üzere sözleşmeyi değiştiren ve diğer tarafın durumunu
ağırlaştıran nitelikteki vade farkının başta belirlenen bedel kapsamında
düşünülmeyeceği ve faturanın zorunlu unsurlarından ve olağan içeriğinden
sayılamayacağı gerekçesiyle katılmamıştır.
Fatura düzenleyen tacirin
TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasındaki karineden yararlanabilmesi için fatura
tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması,
faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Fatura sözleşmenin kurulması
safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel
bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK’nın 23. maddesinin 2. fıkrasındaki
karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. TTK’nın 23/2. maddesi gereği
sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru
olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir.
Kuruldaki tartışmalar sırasında
TTK’nın 23/2. maddesi hükmündeki karinenin faturanın olağan içeriği (mutad
münderecatı) hakkında geçerli olması
gerektiği mutad içeriğin ifa ile ilgili hususlarda sınırlı olduğu kabul edilerek
faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran
kayıtlar konulduğu takdirde olağan (mutad)
olmayan bu hususlara faturayı alanın süresinde itiraz etmemesi durumunda
anılan kayıtlarla sorumlu olmayacağı benimsenmiştir.
Hemen bu karinede yer alan fatura
münderecatından maksat nedir? Sorusu akla gelmektedir. Zira Türk Ticaret
Kanunu’nda fatura münderecatının ne olduğu ilgili bölümlerde de açıklandığı
üzere açık olarak düzenlenmiş değildir. Böylesine önemli bir karineye esas
teşkil eden fatura münderecatından neyin kesildiği konusundaki yasal boşluğu
Vergi Usul Kanunu’ndaki hükümler gözetilerek doldurulabileceği açıktır. Vergi
Usul Kanunu’nun 230. maddesindeki tanımdan yola çıkarak bu sorunun çözümü,
devamla da “İçtihatların birleştirilmesi konusunu teşkil eden vade farkı
faturanın zorunlu içeriğinden midir?” sorusunun cevabını aramak gerekir.
Kurulca; vade farkının mal ve
hizmet bedelinin ödenmesi gereken günde ödenmemesi halinde alacağın gecikmesi
nedeniyle ulaştığı miktar yani mal veya hizmetin yeni fiyatı olduğu, sonucuna
varılmıştır.
Bunun gerekçesi de şudur:
yukarıda da açıklandığı üzere fatura da olmazsa olmaz beş unsur mevcuttur ve
vade farkı bu unsurlar arasında satılmamıştır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2.
maddesinin faturanın olağan içeriği (mutad münderencatı) hakkında geçerli olması gerektiği ve bunun ifa ilgili hususlarla sınırlı olduğu
uygulamada baskın görüş olarak kabul edilmektedir. Vade farkı ise ifa aşaması
ile ilgili değildir. Burada ifa zamanında ileri sürülse dahi sözleşmeyi değiştiren
ve diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtların ifa ile ilgili olmadığı
açıktır.
Sonuç olarak, faturanın
sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olduğu için TTK’nın 23/2. maddesine göre
süresinde itiraz olunmamak suretiyle kabul edildiği varsayılan fatura içeriği
ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan
sayılan satılan malın cinsi veya yapılan işin
adedi, türü bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Faturadaki
gecikme halinde vade farkı alınacağına ilişkin kayda itiraz edilmemesi,
faturada yer almakla birlikte taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir
hususa ilişkin kaydın da kabul edildiği anlamına gelmez. Vade farkı kaydının
faturanın zorunlu içeriğinde olmayıp, yasal sürede itiraz edilmedi diye kabul
edilmesinin ağır bir sonuç doğuracağı; faturadaki vade farkı uygulanır
ibaresinin yazılması halinde TTK’nın 23/1. maddesindeki karinenin uygulama
alanı bulmayacağı, zira fatura sözleşme olmadığı gibi, faturaya itiraz
edilmemesinin de ona sözleşme niteliği vermeyeceği
kabul edilmiştir.
Taraflar arasında yazılı şekilde
yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda
faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmesi halinde vade farkı ödenir.)
ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nın 23/2.
maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura
münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine
27.06.2003 tarihli ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.
Yukarıdaki karadan anlaşılacağı
üzere; taraflar arasında temel borç
ilişkisi bulunması faturanın düzenlenme sonucunu doğurmaktadır. Fatura
sözleşmenin ifa safhası ile ilgili olup mutlaka bir sözleşmeye dayanmalıdır.
(Bu sözleşme yazılı veyahut sözlü olabilir) Sadece faturanın tebliğ edilmesi ve
tebliğden itibaren sekiz gün içinde itiraz edilmemesi akdi ilişkinin varlığının
kanıtı değildir. Bu nedenle akdi ilişkinin inkarı halinde faturayı düzenleyen
kimsenin bu ilişkinin varlığını kanıtlaması gerekir.