Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3046 Esas 2019/652 Karar
Karar Dilini Çevir:
Hukuk Genel Kurulu         2015/3046 E.  ,  2019/652 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “tespit ve iptal” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kocaeli 1. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.04.2014 tarihli ve 2013/666 E., 2014/164 K. sayılı karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 12.02.2015 tarihli ve 2014/13518 E., 2015/1973 K. sayılı kararı ile;
(… 1990 – 1997 döneminde birbiriyle çakışan 506 ve 1479 sayılı Kanunlara tabi zorunlu sigortalılığı bulunan murisin 22.12.1997 tarihinde yaşamını yitirmesi üzerine 1998 yılında hak sahibi konumundaki davacılarca ölüm sigortasından aylık bağlanması için SSK ve Bağ-Kur’a başvurularda bulunulduğu, SSK tarafından Bağ-Kur’a yazılan ve hizmetlerin bildirilmesi istenilen 4 farklı yazının yanıtsız bırakıldığı, sonrasında SSK ve Bağ-Kur tarafından 01.01.1998 günü itibarıyla anılan Kanunlar kapsamında çift ölüm aylığı tahsisi yapıldığı, 2012 yılının Kasım ayında bu durumu belirleyen Kurumca 506 sayılı Kanun hükümlerine göre bağlanan aylık iptal edilip 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi gereğince 21.11.2002 – Kasım/2012 döneminde ödenen aylıklar yönünden borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmakta olup istem, aylıklar bakımından söz konusu fıkranın (b) bendi kapsamında uygulama yapılması gerektiğinin ve buna göre kısmi borçlu olunmadığının tespitine ilişkindir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin 25.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanunun 44. maddesiyle değişik 1. fıkrasında, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.” hükmü öngörülmüştür. Anılan Kanunun geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural bulunmadığından, sonuç olarak 96. madde düzenlemesinin, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması zorunlu olduğu gibi, bu konuda sebepsiz zenginleşme durumunda geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğindeki 818 sayılı Borçlar Kanununun 61. ve 63., 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 77. ve 79. maddelerinin de gözetilmesi gerekmektedir.
Bu maddelere göre, haksız olarak (nedensiz) bir edinimde bulunan kimse, onun geri alınması zamanında elinden çıkmış olduğunu kanıtladığı tutar oranında ret ve geri vermekle yükümlü değil ise de haksız edinimde bulunan, o şeyi kötü niyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan ret ve geri vermeye zorunlu tutulacağını biliyor ise ret ve geri vermekle yükümlüdür. Bir başka anlatımla, iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacak, buna karşın, zenginleşen, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor ise kötü niyetli sayılacaktır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, hak sahibi davacılara çift ölüm aylığı bağlanamayacağı ve dolayısıyla yersiz aylık ödemesi yapıldığı taraflar arasında uyuşmazlık dışı olup; 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun yürürlüğünden önce her iki sosyal güvenlik kurumuna başvurarak kendilerine, üstelik çakıştığı için kısmen iptal edilmesi gereken hizmetlere karşın çift ölüm aylığı bağlatan davacıların kusurlu davranışlarının varlığı belirgin olduğu gibi iyi niyetlerinden de söz edilemeyecektir. Bu durumda, yersiz ödenen aylıklar hakkında söz konusu (a) bendi kapsamında uygulama yapan Kurum işleminin yerindeliği açıktır.
Bu maddî ve hukukî olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu, istemin karar altına alınması, usûl ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kurum işleminin 5510 sayılı Kanun’un 96/b maddesi gereğince Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmış olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi ...’un 26.11.1990-21.12.1997 tarihleri arasında toplam 2485 gün SSK sigortalılığı ve 20.02.1991-22.12.1997 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalılığı bulunmakta iken 22.12.1997 tarihinde vefat ettiğini, murisin vefatından sonra müvekkillerinin ölüm aylığı bağlanması için öncelikle SSK’ya müracaat ettiklerini, ancak uzun süre geçmesine rağmen SSK tarafından müvekkillerine ölüm aylığı bağlanmadığını, bu nedenle Bağ-Kur’dan ölüm aylığı almak amacıyla murisin Bağ-Kur prim borcunu ödeyerek Bağ-Kur’dan tahsis talebinde bulunduklarını ve Bağ-Kur’dan ölüm aylığı almaya başladıklarını, aradan uzun bir süre geçtikten sonra SSK tarafından da müvekkillerine ölüm aylığı bağlandığını, müvekkillerinin her iki sigortalılıktan dolayı da aylığa hak kazandıkları düşüncesiyle iki aylığı da aldıklarını, Kurumun ise yaklaşık 15 sene sonra müvekkillerin Bağ-Kur’dan ölüm aylığı aldıklarını tespit ederek SSK’dan bağlanan ölüm aylığını iptal ettiğini, davacılara 21.03.2000-20.01.2013 tarihleri arası ödediği aylıkların yasal faizi ile birlikte tahsili yoluna gidildiğini, hem SSK’dan hem de Bağ-Kur’dan ölüm aylığı bağlanmış olması işleminin Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmakta olduğunu, müvekkillerinin kasıtlı ve kusurlu davranışlarından doğmadığını, bu nedenle 5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin “b” bendinin uygulanması gerektiğini ileri sürerek Kurum işleminin 5510 sayılı Kanun’un 96/b maddesi gereğince Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmış olduğunun tespiti ile Kurumun müvekkillerin anapara yönünden hatalı işlemin tespiti tarihinden geriye 5 yıllık süreye karşılık gelen yersiz ödeme miktarlarını faizsiz olarak talep edebileceğinin tespitine ve tüm faizlerin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davacıların SSK’ya yaptıkları tahsis talebinin sonucunu beklemeden Bağ-Kur’a ölüm aylığı talebinde bulunduklarını, bu nedenle davacıların iddialarının yersiz olup Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davacılara hem SSK’dan hem de Bağ-Kur’dan ölüm aylığı bağlanması işleminin Kurumun hatasından kaynaklandığı, başvuru alındığında gerekli araştırma ve incelemenin Kurum tarafından bizzat yapılması gerektiği, Kurumun hatasından dolayı davacılara fazladan ödeme yapıldığı, bu durumda Kurumun sadece 18.02.2013 tarihli tespitten geriye doğru en fazla 5 yıllık süreye ilişkin aylıkları faizsiz olarak geri isteyebileceği, 21.11.2002 tarihinden itibaren ödenen tüm aylıkların faizi ile iadesi talebine ilişkin Kurum işleminin hatalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; davacı ...'un 24.06.1998 tarihinde Sosyal Sigorta Müdürlüğü'ne başvurarak ölüm aylığı bağlanması isteğinde bulunmasının ardından Kurum yetkililerinin 05.08.1998, 30.11.1998 ve 27.01.2000 tarihlerinde 3 kez Bağ-Kur İl Müdürlüğü'ne yazı yazarak ...'un hak sahiplerinin ölüm aylığı talebinde bulunduklarını bildirdikleri, Bağ-Kur yetkililerinin davacıların Sosyal Sigortalar Kurumundan aylık talebinde bulunduklarını bu yazılarla öğrenmiş oldukları, dolayısıyla davacıların Kurumu yanıltmak gibi bir durumlarının söz konusu olmadığı, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından davacılara 22.02.2000 tarihine kadar herhangi bir aylık bağlanmadığı, davacılara Bağ-Kur aylığının bağlandığı 12.10.1999 tarihinde Bağ-Kur yetkililerinin Sosyal Sigorta Müdürlüğü'nün gönderdiği, 05.08.1998, 30.11.1998 ve 10.05.1999 tarihli yazılardan haberdar oldukları ve bu yazılarda açıkça “24.06.1998 tarihinde ölüm sigortasından tahsis talebinde bulunulmuştur” notunun bulunduğu, Kurum yetkililerinin asgari düzeyde özen göstererek çalışmaları hâlinde hak sahiplerinin SSK'dan da talepte bulunduğunu bilecek durumda oldukları, bu nedenle de hak sahiplerinin yetkilileri yanılttığından söz edilemeyeceği; aylık başvurusunun yapıldığı 24.06.1998 tarihinden 1 yıl 8 ay geçtikten sonra aylık bağlayan Sosyal Sigorta Müdürlüğü yetkililerinin aylık bağlama aşamasında Bağ-Kur Müdürlüğü ile yazışma yaptıklarını ve Müdürlüğün 3 kez yazılan yazıya cevap vermemesi üzerine Bağ-Kur sigortalılığı yokmuş gibi aylık bağladıklarını bildikleri halde aylık bağlama işleminin yapıldığı sırada son bir kez Bağ-Kur Müdürlüğü ile bağlantıya geçip kanuna uygun işlem yapmaları gerekirken cevapsız bırakılan yazıları önemsemeksizin işlem yaptıkları, bu işlemlerin yapılması konusunda davacıların Kurumu ne şekilde yanılttığının Kurum yetkilileri tarafından ortaya konulmadığı, ölüm tarihinin üstünden yaklaşık 10 ay geçtikten sonra murislerinin prim borcunu ödeyerek aylık talebinde bulunan davacıların Kurumdan hangi belgeyi ne şekilde sakladıklarının anlaşılamadığı, davacıların sebepsiz zenginleşirken kötü niyetli olduklarını gösterir herhangi bir kanıtın bulunmadığı, son derece karmaşık olan ve yasal değişikliklerin yapıldığı dönemlere göre sigortalılara birden fazla ve birbirinden farklı birçok uygulamanın bulunduğu bir sosyal güvenlik sisteminin egemen olduğu ülkemizde davacıların yasal mevzuata bilinçli bir şekilde hâkim olarak SSK ve Bağ-Kur'dan aylık alamayacaklarını bilmelerinin beklenemeyeceği, elinde her türlü bilgi ve belge bulunan Kurum yetkililerinin özensiz çalışmalarının sorumluluğunun davacılara yüklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda yersiz yapılan ödemelerin geri alınmasında 5510 sayılı Kanun’un 96. maddesinin “a” bendinin mi yoksa “b” bendinin mi uygulanması gerektiği, burada varılacak sonuca göre Kurum işleminin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile Anayasada güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır. (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.95).
Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir (K. Arıcı, Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s.386). Sigortalının ölümü hâlinde geride kalan yakınları, sürekli bir gelir kaybına uğramış olurlar. Bu nedenle, normal geçim olanaklarını kaybeden geride kalan eşe, henüz çalışma yaşına gelmemiş çocuklarına ve sigortalının desteğiyle yaşamlarını sürdüren ana babaya kesilen gelirlerinin yerini alacak bir şekilde yardım yapılması gerekmektedir. İşte ölüm sigortası, sigortalının ölümü hâlinde geride kalanların başka bir deyişle geçimi sigortalı tarafından sağlanan aile bireylerinin geleceklerini güvence altına almayı amaçlar (Tuncay A. C./Ekmekçi Ö.: Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, 19. Baskı, İstanbul 2017, s. 530).
Ancak sosyal güvenlik hakkının kullanımı yasa ile sınırlanmış ve belirli koşulların varlığına bağlanmıştır. Sigortalının ölümü ile birlikte sosyal güvenlik hakları koruma altına alınan hak sahiplerinin de ölüm sigortasından yararlanabilmeleri için kanun koyucu tarafından belirli sınırlamalar getirilmiştir. Aynı döneme rastlayan Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) ve Bağ-Kur kapsamında geçen çifte sigortalılık hâlinde hak sahiplerinin her iki Kurumdan da ölüm aylığı alamayacağı da bu sınırlamalardan biridir.
Bir kimsenin aynı anda, bir yandan iş sözleşmesiyle çalışırken, diğer yandan bağımsız çalışma kapsamına giren bir faaliyette bulunması mümkündür. Bununla birlikte, bir kimsenin aynı anda iki farklı statüde sigortalı olması (çifte sigortalılık) kural olarak mümkün değildir. Bir kişinin aynı zamanda birden fazla kamusal sosyal güvenlik rejimine tabi olamayacağı esasına “sosyal sigortada teklik ilkesi” denir (Tuncay/Ekmekçi: s.340).
Gerçekten de Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemen olup, buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz ve çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü kanun hükümleriyle engellenmiştir.
Sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığa yer verilmemiş olması nedeniyle “çakışan sigortalılık” olarak da adlandırılan, bir sigortalının aynı anda birden fazla sosyal güvenlik kurumuna tabi olması hâli, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 3/I-(F) ve (K), 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 24/2-c madde hükümleri dikkate alınarak, sadece birine değer verilerek çözüme kavuşturulmaktadır.
506 sayılı Kanun’un 3. maddesinin I/f bendinde “kanunla kurulu emekli sandıklarına aidat ödemekte olanların” K bendinde ise “ herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabına çalışanların” sigortalı sayılmayacağı belirtilmiştir. Aynı şekilde 1479 sayılı Kanunun 24’üncü maddesinin I ve II. fıkralarında da bir kimsenin Bağ-Kur kapsamına girebilmesi için kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlaması yanında, başka bir sosyal güvenlik kurumu kapsamında bulunmaması koşulu da getirilmiştir.
Sonuç itibariyle sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılık mümkün bulunmadığından, sigortalının ölümü hâlinde aynı dönemlere rastlayan SSK ve Bağ-Kur sigortalılığına dayanılarak hak sahipleri tarafından her iki Kurumdan da ölüm aylığı alınmasına olanak yoktur.
Öte yandan, 5510 sayılı Kanunun 96. maddesi ile yersiz ödemelerin geri alınmasına ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Bu maddeye göre sebepsiz zenginleşmenin sigortalı veya hak sahibinin kası

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat