"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4.Hukuk Dairesince;
“DAVA: Dava dilekçesinde, davacının İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 14/05/2008 gün ve 2007/68-2008/115 sayılı kararı ile 10 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve kararın usulsüz olarak kesinleştirildiği; mahkumiyet hükmünden, yakalama kararı çıkarılması üzerine haberdar olunduğu; kararın, infazın durdurulması istemli olarak temyiz edildiği;ancak, mahkemece infazın durdurulmadığı ve davacının 4 ay sonra şartla tahliye edildiği; Yargıtay 9.Ceza Dairesi tarafından kararın usulsüz olarak kesinleştirildiğinin tespit edildiği ve zamanaşımı nedeniyle de davanın ortadan kaldırılmasına karar verildiği; usulsüz kesinleştirme işlemine dayalı olarak cezanın infaz edilmesinin hukuka aykırı olduğu ve sorumluluğu gerektirdiği ileri sürülerek; 1.908,72-TL maddi ve 20.000,00-TL manevi tazminata hükmolunması, talep olunmuştur.
CEVAP: Cevap dilekçesinde, istemin CMK'nun 141. ve devamı maddeleri kapsamında bulunduğu ve ağır ceza mahkemesinin görevli olduğu; hak düşümü süresinin geçirildiği; esası yönünden ise, sorumluluk koşullarının oluşmadığı savunulmuştur.
GEREKÇE: Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeniyle sorumlulukları,olay sırasında yürürlükte bulunan HUMK'nun 573-576.maddelerinde ve dava tarihinde yürürlükte olan HMK'nun 46-49.maddelerinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Her iki Yasa'da da gösterilen sorumluluk nedenleri, örnek niteliğinde olmayıp; sınırlı ve sayılı durumları ifade etmektedir.
Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular; mahkumiyet kararının usulsüz tebliğ işlemine dayalı olarak kesinleştirilmesi; infazın durdurulması isteminin reddedilmesi ve kesinleşmemiş bir kararın uygulanması sonucunda, kişi özgürlüğünün yasaya aykırı olarak kısıtlanmış bulunmasıdır.
Dosya kapsamından; davacının, sanık sıfatı ile yargılandığı İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 14/05/2008 gün ve 2007/68-2008/115 sayılı dosyasında 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği; karara, 17/07/2008 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleştiği şerhinin düşüldüğü; hükmün infaza verildiği ve bu aşamada sanık müdafii sıfatı ile Av.E.. A..tarafından sunulan 23/01/2009 havale tarihli dilekçede; kararın tebliğinin usulsüz olduğunun belirtildiği, infazın durdurulmasının talep ve hükmün de temyiz edildiği; İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 27/01/2009 günlü ek kararı ile istemlerin reddedildiği; bu kararın da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9.Ceza Dairesi'nin 22/09/2011 gün ve 2010/9593-2011/27183 sayılı ilamı ile; müdafii ile temsil edilen sanığın yokluğunda verilen kararın vekil yerine sanığa tebliğinin usulsüz olduğu belirtilerek, ek kararın kaldırılmasına ve zamanaşımı nedeniyle de kamu davasının düşürülmesine karar verildiği; ancak, süreç içerisinde ve 22/01/2009-22/05/2009 tarihleri arasında davacı hakkındaki hükmün, usulsüz kesinleştirme kararına dayalı olarak infaz edildiği, anlaşılmaktadır.
Ön sorun olarak, davanın 6110 sayılı Yasa'nın 12.maddesi ile düzenlenen 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasası'nın 93/A maddesinde öngörülen, bir yıllık hak düşümü süresinde açılıp açılmadığı irdelenmelidir.
Dava konusu edilen işlemlerle ilgili ceza yargılaması, Yargıtay 9.Ceza Dairesi'nin 22/09/2011 günlü kararı ile sonuçlanmış; eldeki dava ise, 24/09/2012 tarihinde açılmıştır. Sürenin, Yargıtay 9.Ceza Dairesi'nin taraflara tebliğ edildiği dosya kapsamından belirlenemeyen 22/09/2011 günlü kararından başlatılması halinde, sorumluluk davasının en geç 22/09/2012 tarihinde açılması gerekir. Bu tarih ise, cumartesi gününü denk gelmekte olup; takip eden ilk iş günü olan 24/09/2012 tarihinde açılan davanın, süresinde olduğu kabul edilmiştir.
Uyuşmazlığın esası bakımından ise; ceza yargılaması sırasında müdafii ile temsil edilen davacının yokluğunda verilen kararın, vekil yerine asile tebliğ edilmesi; bu şekilde, usulsüz tebligata dayalı olarak hükmün kesinleştirilmesi; durumun, müdafii tarafından verilen 23/01/2009 havale tarihli dilekçe ile bildirilmesine rağmen, 27/01/2009 tarihli ek karar ile infazın durdurulması ve temyiz istemlerinin reddedilmesi; 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 11.maddesi hükmüne aykırıdır. Bu yön, Yargıtay 9.Ceza Dairesi'nin 22/09/2011 tarihli ve 2010/9593-2011/27183 sayılı kararında da tespit olunmuştur.
Diğer yandan, hukuken kesinleşmiş sayılamayacak nitelikteki bir mahkumiyet kararı infaz edilmiş ve davacı özgürlüğünden yoksun bırakılmış olup; zararlı sonuç da meydana gelmiştir.
Dava, olay tarihinde yürürlükte bulunan HUMK'nun 573/2.bendi ile dava tarihinde yürürlüğe giren HMK'nun 46/c bendi hükümlerine dayalı olarak açılmış olup; yasa hükmüne açık aykırılık gerekçesiyle sorumlu bulunulduğu ileri sürülmüştür.
Dava konusu olayda, davacının sanık sıfatı ile cezalandırıldığı eylem ile ilgili iddianamenin 13/12/2000 tarihinde düzenlendiği; dava konusu yazının yer aldığı gazetenin künyesindeki yönetim yeri ve yazışma adresinin:(T...Cad. No:...Beyoğlu/İstanbul) iddianamede yazılı bulunduğu; yargılama aşamasında görevsizlik ve birleştirme kararları verildiği; sanık ve müdafiinin uzun süre yargılamalara katılmadığı; sanık müdafii Av.E.. A.. tarafından sunulan 05/12/2005