"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 294
5607 sayılı Kaçakçılık Kanunu’na muhalefet suçundan sanıklar hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda verilen 04.08.2016 tarihli ve 68487-36101 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı tarafından 08.08.2016 tarihinde iddianame tanzim edilmesi için iade edilmesi üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 16.08.2016 tarihli ve 26294-19842 sayılı iddianamesi ile aynı suçtan açılan kamu davası sırasında Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesince 20.02.2018 tarih ve 614-114 sayı ile;
"...Buna göre Cumhuriyet savcısınca soruşturma yürütülerek bir karar verildiğinde, Cumhuriyet başsavcısının görüldü veya onay şekildeki işlemi bu kararın geçerliliğini etkilemeyecektir. Buradaki görüldü veya onay şeklindeki işlem Cumhuriyet savcısınca soruşturma sonunda verilen kararın taraflara bildirilmesi ve itiraz süresinin sağlanmasına yöneliktir.
Soruşturmayı yapan Cumhuriyet Başsavcı Vekilince kovuşturmaya yer olmadığına dair karar güvenli elektronik imza ile imzalandıktan sonra hukuken geçerli bir karar hâline gelmiştir. Hukuken geçerli hâle gelmiş bu kararın sadece idari yönden gözetim ve denetim yetkisine sahip olan Cumhuriyet Başsavcısınca onaylanmayıp geri çevrilmesi Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında kabul edilemeyecektir.
Bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına yönelik kararın Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca ilgili taraflara tebliği ve itiraz imkânının tanınmasından sonra verilen bu karara itiraz edilmesi hâlinde, itirazı inceleme yetkisi olan sulh ceza hâkimliğince değerlendirilmesi ve kararın kaldırılması hâlinde iddianamenin tanzim edilmesi mümkün hâle gelecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.06.2015 tarihli ve 2013/7-700 esas, 2015/241 karar sayılı içtihatında belirtildiği üzere usulüne uygun şekilde kamu davası açılmadığından, davamızda CMK'nın 173/6. maddesi uyarınca ceza muhakemesi şartının gerçekleşmediği" gerekçesiyle verilen durma kararına karşı katılan vekilince yapılan itiraz üzerine inceleme yapan Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesince 05.04.2018 tarih ve 294 sayı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
Bu karara yönelik olarak Adalet Bakanlığının 30.05.2018 tarihli ve 94660652-105-34-6564-2018-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 07.06.2018 tarihli ve 48873 sayılı ihbarname ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 7. Ceza Dairesince 16.10.2018 tarih ve 7458-10322 sayı ile;
“...Mezkür ihbarnamede;
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 5/1. maddesinde yer alan '…ağır ceza Cumhuriyet başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcıları ve Cumhuriyet savcıları üzerinde, gözetim ve denetim hakkına sahiptir.' şeklindeki, benzer şekilde 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 'Cumhuriyet başsavcısının görevleri' başlıklı 18. maddesinde yer alan 'Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır: 1. Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek, 2. Başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak, 3. Gerektiğinde adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak, 4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak. Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının; ağır ceza mahkemesinin yargı çevresinde görevli Cumhuriyet başsavcıları, Cumhuriyet başsavcı vekilleri, Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır. Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.' şeklindeki ve 5235 sayılı Kanun'un 'Cumhuriyet savcısının görevleri' başlıklı 20. maddesine göre ise; 'Cumhuriyet savcısının görevleri şunlardır: 1. Adlî göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak, 2. Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adli ve idari görevleri yerine getirmek, 3. Gerektiğinde Cumhuriyet başsavcısına vekâlet etmek, 4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak. Aynı yerde görev yapan Cumhuriyet başsavcı vekili bulunmadığında, Cumhuriyet başsavcısına vekâlet edecek olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.' şeklindeki düzenlemeler ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun kovuşturmaya yer olmadığına dair karar başlıklı 172. maddesinde yer alan '(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir. (2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. (3) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.' şeklindeki düzenlemeler hep birlikte değerlendirildiğinde;
Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Başsavcısının, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 04.08.2016 tarihli ve 2016/68487 soruşturma, 2016/36101 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı iade ettiği, kararın iade edilmesi nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuki bir varlık kazanmadığı, iade edilen karar üzerine iddianame düzenlendiği ve artık kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın dosya içerisinde bulunmasının hukuken bir anlam ifade etmeyeceği, bu kapsamda da verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın taraflara tebliğ edilmesini gerektirecek bir durumun mevcut olmadığı, kaldı ki Mahkemesince iddianame kabul edilmek suretiyle davanın açılmış olduğu anlaşıldığından, yargılamaya devam edilerek esas hakkında bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde durma kararı verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Kanun yararına bozma talebine konu edilen karara konu uyuşmazlık Asliye Ceza Mahkemesinin durma kararına karşı yapılan itiraz üzerine merci tarafından verilen red kararının hukuka uygun olup olmadığına ilişkindir. Durma kararının hukuka uygun olup olmadığının incelenmesi için öncelikle Bakırköy Başsavcı Vekili tarafından 04.08.2016 tarihli ve 2016/36101 karar sayılı 'Kovuşturmaya yer olmadığına' dair kararın hukuken geçerli olup olmadığının tespitinin yapılması gerekir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, kesin hüküm etkisi gösteren bir ceza muhakemesi işlemidir. CMK'nın benimsediği makam itibarıyla süjelik ve bölünmezlik ilkesi anlamında, her bir savcı tek başına ceza muhakemesi faaliyetine katılabilmekte, muhakeme işlemini gerçekleştirebilmekte, süjeyi temsil edebilmektedir. Nitekim CMK'nın sürekli Cumhuriyet başsavcısına vurgu yapan düzenlemelerinden de açıkça anlaşılacağı üzere sistemimiz suç soruşturmasında makam itibarıyla süje olarak yetkiyi Cumhuriyet başsavcısına tanımıştır. Cumhuriyet başsavcısının gözetim ve denetim yetkisi ise bizatihi suç soruşturmasının yönetilmesine ilişkin bir yetki olmayıp ancak adli teşkilatın işleyişine yönelik 2802 ve 5235 sayılı Kanunlardan doğan ve savcılık makamının idari işleyişi ile sınırlı olarak tanınmış yetkilerdir. Aksini düşünmek suç soruştumasının içeriğine Cumhuriyet başsavcılarının bizzat müdahil olmaları, her muhakeme işlemine bizzat onay vermeleri gibi bir düşünceyi akla getirebilecektir ki; CMK'nın böyle bir düşünceyi benimsediğini gösteren hiçbir somut dayanak mevcut değildir.
Ceza muhakemesi işlemi teorisi sisteminin içinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verme yetkisi CMK'nın 172/1. maddesiyle açıkça ve bizatihi Cumhuriyet savcısına verilmiştir. Cumhuriyet savcısı makam itibarıyla süje olarak tek başına gerçekleştireceği bir muhakeme işlemi ile bu kararı verebileceğine dair kuşku bulunmamaktadır. CMK bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak sadece yazılı olma şartına tabi tutmuş, Cumhuriyet başsavcısı veya vekili tarafından yapılacak görüldü veya onay prosedürü gibi bir şarta bağlanmamıştır.
Bu itibarla somut olayda, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı adına Bakırköy Başsavcı Vekili ... tarafından yazılan ve imzalanan 04.08.2016 tarihli ve 2016/36101 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar hiçbir işleme gerek olmaksızın hukuken geçerli bir ceza muhakeme işlemi niteliğindedir. Bir diğer anlatımla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısının onay veya iade işleminin sözü edilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar üzerinde hiçbir tesiri olmayacaktır. Cumhuriyet savcılarının ceza muhakemesini yürütürken kullandığı yetki CMK'dan doğan ve asli nitelikte bir yetkidir.
Cumhuriyet Başsavcı Vekilinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuken geçerliliği belirlendikten sonra, durma kararı veren mahkemenin gerekçesinde belirtildiği üzere yapılması gereken iş, ...O. yönelik kararın CMK uyarınca ilgili taraflara itiraz süresi ve mercisi belirtilmek suretiyle tebliği ile itiraz imkânı sağlandıktan sonra bu karara itiraz edilmesi durumunda, itirazı inceleme yetkisi olan Sulh Ceza Hâkimliğince değerlendirilmesi ve kararın kaldırılması hâlinde iddianamenin tanzim edilmesi hâlinde yargılamanın başlanacağı aksi hâlde usulüne uygun bir dava açılmadığından davanın görülemeyeceği anlamında 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararına karşı itiraz mercisi Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi 05.04.2018 tarihli ve 2018/294 değişik iş nolu verdiği karar usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.12.2018 tarih ve 48873 sayı ile;
“...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık; Yerel Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda mevcut delil durumuna göre kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin olarak yazılan kararın, bağlı bulunduğu Cumhuriyet Başsavcısı tarafından 'gözetim ve denetim' yetkisi çerçevesinde incelendikten sonra iade edilip edilemeyeceğine ve mevcut delil durumu itibarıyla iddianame tanzim edilmesi gerektiğinden bahisle Cumhuriyet Başsavcısı tarafından dosyanın iadesi üzerine düzenlenen iddianamenin hukuki değerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin verilen kararın koşulları ve Cumhuriyet başsavcısının gözetim ve denetim yetkisinin kanuni dayanağı ve sınırları üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 'Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar' başlıklı 172/1. maddesi;
'Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.' şeklinde düzenlenmiştir.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 5/1. maddesi;
'Yargıtay, bütün adalet mahkemeleri üzerinde, Danıştay, bütün idari mahkemeler üzerinde yargı denetimi ve gözetimi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet savcıları üzerinde, Danıştay Başsavcısı, Danıştay savcıları üzerinde, ağır ceza Cumhuriyet başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcıları ve Cumhuriyet savcıları üzerinde, gözetim ve denetim hakkına sahiptir.' biçiminde düzenlenmiştir.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un, 'Cumhuriyet başsavcılığının görevleri' başlıklı 17. maddesinin 1. fıkrasında 'kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak veya yaptırmak' görevi düzenlendikten sonra, aynı Kanun'un 'Cumhuriyet başsavcısının görevleri' başlıklı 18. maddesi ise Cumhuriyet başsavcısının gözetim ve denetim yetkisi,
'Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır:
1. Cumhuriyet başsavcılığını temsil etmek,
2. Başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak,
3. Gerektiğinde adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının; ağır ceza mahkemesinin yargı çevresinde görevli Cumhuriyet başsavcıları, Cumhuriyet başsavcıvekilleri, Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır. Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.' olarak tanzim edilmiştir. Anılan Kanun'un 'Cumhuriyet savcısının görevleri' başlıklı 20. maddesinin 2. fıkrasında ise Cumhuriyet savcılarının bağlı bulundukları 'Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adlî ve idarî görevleri yerine getirmek.' görevlerinin bulunduğu kabul edilmiştir.
Somut olayda; şüpheliler ..., ..., ..., ..., ... ve ... haklarında 5607 sayılı Kanun'a aykırılık suçundan yürütülen soruşturmada Bakırköy Cumhuriyet Başsavcı Vekili ....tarafından 04.08.2016 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar yazıldığı, yazılan kararı adli olarak denetleyen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı tarafından evrakın iade edildiği anlaşılmıştır. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı, kovuşturmaya yer olmadığına dair yazılan kararı iade ederken gerekçesine, 2016/36101 sayılı takipsizlik kararının tetkikinde; 09.06.2016 tarihinde sigara kaçakçılığı dolayısıyla hakkında işlem yapılan Alize isimli Moldova bayraklı el konulan geminin el konulan yükü ile ilgili olarak, 04.07.2016 tarihinde boğaz geçiş için vermiş olduğu şehir planı raporunda, sigara yüklü olarak Ukrayna limanlarına gideceğini beyan ederek Türk Gümrük Bölgesini terk ettiğini, 04-09 Temmuz 2016 tarihleri arasında AİS kayıtlara göre söz konusu geminin Karadeniz açıklarında rota izlediğini, ancak hiçbir şekilde Ukrayna limanlarına yanaşmadığını, bu konuda ikinci kaptanın 09.07.2016 tarihli beyanının bulunduğunu, 08.07.2016 tarihinde Zeytinburnu açıklarında demirlemek üzere seyahat planı belgesinde boş olarak geleceğini beyan etmesine nazaran 09.07.2016 tarihinde yapılan kontrolde yükün tamamının gemide olduğunun anlaşıldığını belirterek şüpheliler hakkında 5607 sayılı Kanun'un 3/1 ve 3/2. maddeleri gereğince Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine kamu davasının açılarak sonucunun mahkemece takdir olmasının uygun olacağını vurgulamıştır. Evrakın iade edilmesiyle dosyayı inceleyen Bakırköy Cumhuriyet Savcısı (40208) tarafından aynı soruşturma numarası üzerinden 16.08.2016 tarihinde düzenlenen iddianame ile kamu davası açılmıştır. Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/410 sayılı iddianamenin kabulü kararı ile yasal koşulları taşıyan iddianame 26.08.2016 tarihinde mahkemece kabul edilmiş, kabul kararı ile birlikte aynı mahkemenin 2016/614 esas sayılı sırasına kaydedilerek kovuşturma evresine geçilmiştir. Kovuşturma evresinde Mahkemece, dört oturum yargılama yapıldıktan sonra 20.02.2018 tarihli beşinci oturumda, düzenlenen iddianamenin yasal koşulları taşımadığı, usulüne uygun açılmış bir kamu davasının bulunmadığı, Cumhuriyet Başsavcısının gözetim ve denetim yetkisini sadece idari bakımdan kullanabileceği gerekçesiyle 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi uyarınca davanın durmasına karar verilmiştir. Kararın kesinleşmesine müteakip Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün yazılı istemlerine istinaden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulmuştur. Yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca, il Cumhuriyet başsavcılarının, tüm adli ve idari işlemlerin hangi usule göre yürütüleceğini belirleme, merkezde bulunan Cumhuriyet savcıları ile kendisine bağlı bulunan ilçe/ilçelerde çalışan Cumhuriyet savcılarının verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmalarının sağlanması için iş bölümünü yapma ve gerektiğinde adli göreve ilişkin işlemleri yapma görevleri bulunmaktadır. Cumhuriyet başsavcısının iddianameleri ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları denetlemesi de adli görevleri arasındadır. Cumhuriyet başsavcısı bu yetkilerini kullanarak kendisine bağlı çalışan Cumhuriyet savcıları arasında farklı uygulamalar yapılmasının önüne geçmekte, benzer olaylarda yapılan soruşturmaların bir kısmında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip bir kısmında ise iddianame düzenlenerek kamu davasının açılmasının önüne de geçmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 03.03.2009 tarihli ve 2009/3-21 esas, 2009/46 karar sayılı ilamında, Cumhuriyet başsavcısının iddianameleri inceleyip görüldü yaparak 'olur' vermesine ilişkin işlemi, Cumhuriyet başsavcısı tarafından yapılan adli bir işlem olarak kabul etmiştir. İl Cumhuriyet başsavcıları tarafından yapılan iş bölümünde, hangi Cumhuriyet başsavcı vekilinin veya Cumhuriyet savcısının hangi adli işlerde görev yapacağı belirlenmekte, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararları inceleme ve görüldü yapma işleminin ise Cumhuriyet başsavcı vekillerine bırakılıp bırakılmayacağına karar verilmektedir. İnceleme konusu olayda olduğu gibi görüldü işleminin bizzat Cumhuriyet başsavcısı tarafından yapılmasına engel bir hukuki düzenleme ise bulunmamaktadır. Uygulamada, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların görüldü işlemini yapan Cumhuriyet başsavcısının adı, unvanı ve sicili UYAP işletim sistemine kaydedilmektedir. Soruşturma bürosunda görevli Cumhuriyet savcılarının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin yazdıkları kararların UYAP ekranından onaylanmalarına müteakip aynı karar görüldü yapacak Cumhuriyet başsavcısının ekranına düşmekte, Cumhuriyet başsavcısı verilen kararı UYAP ekranından onaylamadıkça yazılmış olan kararlar işletim sistemine dahil edilmemekte, bu çerçevede hukuki bir varlık kazanmamaktadır. Başka bir ifadeyle, Cumhuriyet başsavcısı veya görevlendirdiği Cumhuriyet başsavcı vekili tarafından 'görüldü' işlemi yapılmadan, Cumhuriyet savcısı tarafından yazılan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar taraflara tebliğ edilmemekte, karar sadece UYAP ekranında yazılmış olarak görülmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; 5271 sayılı CMK'nın 172/1. maddesi çerçevesinde kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin verilen kararın hukuki bir varlık kazanabilmesi için, Yerel Cumhuriyet savcısı tarafından yazıldıktan sonra, bağlı bulunduğu Cumhuriyet başsavcısı tarafından kararın görüldü işleminin yapılması ve başsavcının olurunun alınması gerekmektedir. Cumhuriyet başsavcısı, iş bölümüne dayalı olarak adli görev verdiği Cumhuriyet savcısını ancak bu şekilde adli yönden denetleyebilecektir. Somut olayda Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı adli yönden görevini yapmış, titiz bir şekilde soruşturma dosyasını inceleyerek, dosya kapsamı ile uygun olacak şekilde kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar yazılan dosyayı soruşturma bürosuna iade etmiştir. Dosyanın iade edilmesi üzerine yazılan iddianamenin Mahkemece kabul edilmesi ile birlikte iddianame hukuki varlık kazanmış ve kovuşturma evresi başlamıştır. Bu nedenle Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 05.04.2018 tarihli ve 2018/294 değişik iş sayılı kararını inceleyen Yüksek Dairece kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesi gerekirken, talebin reddine karar verilmesi kanuna aykırı görüldüğü' düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 15.01.2019 tarih ve 18938-591 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Cumhuriyet savcısı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda tanzim edilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın aynı yer Cumhuriyet başsavcısı tarafından iddianame düzenlenmesi gerektiğinden bahisle iade edilip edilemeyeceğinin ve buna bağlı olarak düzenlenen iddianamenin hukuki değerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
5607 sayılı Kaçakçılık Kanunu’na muhalefet suçundan sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda Cumhuriyet Başsavcı Vekili ... tarafından verilen 04.08.2016 tarihli ve 68487-36101 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın görüldü için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısına gönderildiği, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısının 08.08.2016 tarihinde yapmış olduğu inceleme sonucu, sanıklar hakkında 5607 sayılı Kanun’un 3/1 ve 3/2. maddeleri gereğince Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılarak sonucunun mahkemece takdir olunmasının uygun olacağı mütalaası ile kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın iade edildiği, bunun üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Tarık D. Bendez tarafından 16.08.2016 tarihli ve 26294-19842 sayılı iddianame düzenlenerek sanıkların 5607 sayılı Kanun’un 3/10, 3/18, 3/22, 4/2, TCK’nın 53 ve 54. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı,
UYAP sisteminde yapılan incelemede; Cumhuriyet Başsavcı Vekili ... tarafından verilen 04.08.2016 tarihli ve 68487-36101 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın 04.08.2016 tarihinde saat 11.50.11’de elektronik imza ile imzalanarak onaylandığı, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısının 08.08.2016 tarihinde anılan karar üzerine “Görüldü” yazarak ıslak imza ile imzaladığı, sistem üzerinden ise aynı gün saat 15.09’da anılan kararı iade ettiği,
Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 20.02.2018 tarih ve 614-114 sayı ile; “...Dava açılmadan önce 04.08.2016 tarihli ve 68487-36101 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, kararın iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilince de imzalandığı ancak verilen kararın Cumhuriyet Başsavcısı tarafından iade edildiği ve sonrasında iddianame düzenlendiği anlaşılmakla öncelikle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın suçtan zarar gören (müşteki) Gümrük İdaresine tebliği, tebliğden sonra itiraz edilmesi hâlinde itirazın sonuçlandırılması gerektiğinden bu aşamada CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca usulüne uygun bir dava açıldığından bahsedilemeyeceği” gerekçesiyle CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca durma kararı verildiği,
Durma kararının, 12.03.2018 tarihinde katılan ... ve Ticaret Bölge Müdürlüğü vekiline tebliğ edilmesi üzerine katılan vekili tarafından 19.03.2018 tarihinde anılan karara itiraz edildiği,
Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesince 05.04.2018 tarih ve 294 değişik iş sayı ile durma kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle itirazın reddine karar verildiği,
Bu karara yönelik Adalet Bakanlığının 30.05.2018 tarihli ve 94660652-105-34-6564-2018-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 07.06.2018 tarihli ve 48873 sayılı ihbarnamede; Cumhuriyet Başsavcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı iade etmesi sebebiyle anılan kararın hukuki bir varlık kazanmadığı, iade edilen karar üzerine iddianame düzenlendiği ve artık kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın dosya içerisinde bulunmasının hukuken bir anlam ifade etmeyeceği, bu kapsamda da verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın taraflara tebliğ edilmesini gerektirecek bir durumun mevcut olmadığı, kaldı ki Mahkemesince iddianame kabul edilmek suretiyle davanın açılmış olduğu anlaşıldığından, yargılamaya devam edilerek esas hakkında bir hüküm kurulması gerektiği düşüncesiyle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Yargıtay 7. Ceza Dairesince kanun yararına bozma talebindeki düşünce Yerel Mahkemenin durma kararındaki gerekçede belirtildiği üzere yerinde görülmeyerek kanun yararına bozma isteminin reddine karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için Cumhuriyet savcısının soruşturma evresinde görev ve yetkileri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karara ilişkin mevzuat hükümleri ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın hukuki niteliği üzerinde durulmalıdır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" başlıklı 160. maddesi;
"(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.",
"Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri" başlıklı 161. maddesinin birinci fıkrası; "Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir...",
"Kamu davasını açma görevi" başlıklı 170. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ise;
"(1) Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir.
(2) Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." biçiminde düzenlenmiştir.
Anılan Kanun'un "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" başlıklı 172. maddesi;
"(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
(3) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi veya bu karar aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır." şeklinde düzenlenmiş iken söz konusu maddenin ikinci fıkrası 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz." biçiminde değiştirilmiş olup bu değişiklik de 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 7072 sayılı Kanun'un 9. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Maddenin tasarı gerekçesinde; "1412 sayılı Kanun'un 164 üncü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere 'kovuşturmaya yer olmadığına dair karar' terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tâbir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi tutulmadığı görülüyor.
Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını isteyemeyecektir. Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama açısından açıklık getirilmiştir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Aynı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının kararına itiraz" başlıklı 173. maddesi;
"(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir.
(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
(3) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
(6) İtirazın reddedilmesi hâlinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır." şeklinde düzenlenmiş iken, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi başkanına" ibaresi "ağır ceza mahkemesine", üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan "Başkan" ibareleri "Mahkeme" ve altıncı fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesi başkanının" ibaresi "ağır ceza mahkemesinin" şeklinde değiştirilmiş, daha sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 71. maddesiyle de maddenin birinci fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine" ibaresi "ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine" şeklinde; üçüncü fıkrasında yer alan "o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir" ibaresi, "o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir" şeklinde; dördüncü fıkrasında yer alan "Mahkeme" ibaresi "Sulh ceza hâkimliği" şeklinde ve altıncı fıkrasında yer alan "ağır ceza mahkemesinin" ibaresi "sulh ceza hâkimliğinin" şeklinde, altıncı fıkrası ise 06.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile "İtirazın reddedilmesi hâlinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172'nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır." şeklinde değiştirilmek suretiyle son şeklini almış olup bu değişiklik de 08.03.2018 tarihli ve 30354 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 7072 sayılı Kanun'un 10. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Maddenin tasarıdaki ilk hâlinde ise birinci fıkra; "Şikâyetçi aynı zamanda suçtan zarar gören kimse ise, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının mensup olduğu ağır ceza işlerini gören mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır ceza işlerini gören mahkeme başkanına itiraz edebilir. Şikâyetç