"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 791-813
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık ...’ın beraatına ilişkin Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2011 tarihli ve 598-766 sayılı hükmün, katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 29.09.2014 tarih ve 34717-27496 sayı ile;
"Sanık hakkında, suça konu yer ile ilgili olarak düzenlenen 02.07.2008 tarihli yapı tatil zaptını esas alan 25.02.2010 tarihli iddianame üzerine yapılan yargılamada, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/275 Esas sayılı dosyası ile karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, aynı yer ile ilgili olarak 11.10.2008 tarihli yapı tatil zaptı uyarınca açılan davada suç tarihinin, ilk iddianame tarihinden önce olması nedeniyle hukuki kesintinin oluşmaması ve ilk tutanaktan sonra da inşaata devam edilmesi karşısında, önceki kesinleşmiş ceza miktarı üzerinden, 'Zincirleme suç' hükümlerine göre yapılacak artırım kadar cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, 'Suça konu yerde iddianame düzenlenmeden önce yapılan inşai faaliyetin tek bir suç teşkil edeceği' biçimindeki yerinde görülmeyen gerekçeyle sanığın beraatine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi ise 25.12.2014 tarih ve 791-813 sayı ile;
"Sanığın 11.10.2008 tarihinde suça konu yerde bina yapımına yönelik inşaai faaliyette bulunduğu yönünde Yüksek Daire ile Mahkememiz arasında ihtilaf yoktur.
Yine sanık aynı yerde 02.07.2008 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 05.03.2010 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 14. ACM'nin 2010/275 esas sayılı dava dosyası nedeniyle yargılanmış hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair verilen karar 23.05.2011 tarihinde kesinleşmiştir.
Uyuşmazlık iddianamenin hukuki kesinti yaratmadığı durumlarda birden çok kez düzenlenen tutanağın tek suç ya da müteselsil suç oluşturup oluşturmayacağı yönündedir.
Yüksek Dairenin 24.09.2014 gün ve 2012/29104 esas 2014/27093 karar sayılı bozma ilamındaki karşı oy yazısında da belirtildiği gibi imar kirliliğine neden olma suçu ani gelişen bir hareketle gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir suç olup binanın tamamlanması için çok değişik aşamalardan geçilmiş olması gerekmektedir.
Bir örnekle olayı açıklamak gerekirse; kendi taşınmazına bina yapımına yönelik olarak demir, çimento, tuğla vs. gibi malzemeleri getiren kişinin eylemi bu aşamada imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmamaktadır, ancak kişi temel kazmak amacıyla ilk kazmayı vurduğu anda faaliyetine başlamış olmakta ve suç oluşmaktadır. Esasen ortada bir bina olmamasına rağmen faaliyetin bina yapımına yönelik olması ve bina yapımına yönelik her türlü faaliyetin suç teşkil etmesi nedeniyle bu eylemde suç teşkil edecektir. Bu durumu tespit eden zabıtanın olayı tutanağa bağlaması ile durum belgelenecektir.
Tutanağın düzenlenmesinden hemen sonra, mesela 3 dakika sonra ilgili kişinin kazma ile temel kazmaya devam etmesi ve bu faaliyetinin de tespit edilip tutanak düzenlenmesi hâlinde, henüz binanın temelini dahi kazamamış kişi hakkında müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Bahsedildiği üzere bina yapımının oldukça değişik aşamalarının bulunması karşısında bina tamamlandığında belki yüzlerce ya da binlerce kez tutanak düzenlenmesi mümkün olacak hukuki kesinti yaratmadığı müddetçe her bir tutanak nedeniyle müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Buna karşılık hakkında tutanak düzenlenmeden, yaptığı imalat görevlilerce tespit edilemeden birkaç aylık ya da birkaç yıllık bir süre içerisinde bir ya da çok katlı bir bina yapan kişi hakkında tek bir tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle tek bir eylemden dolayı cezalandırılması yoluna gidilecek, müteselsil suç hükümleri uygulanamayacaktır.
Gerek maddenin yazılışından gerekse Yargıtay uygulamaları nedeniyle bu suça kalkışmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 184. maddesinin gerekçesinde, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşaai faaliyette bulunma suç olarak kabul edilmiş, teşebbüs hükümlerinin uygulanmaması da dikkate alındığında bina yapımına yönelik her türlü inşaai faaliyetin suç teşkil edeceği sonucu ortaya çıkmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 5. maddesinde bina ‘Kendi başına kullanılabilen üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma ... yapılar’ olarak tanımlanmıştır.
5237 sayılı TCK’nın 184. maddesinin, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşulları esas alması, İmar Kanunu'ndaki binanın tarifi de dikkate alındığında madde gerekçesi ve imar mevzuatı arasındaki uyumsuzluklar sonucu tek bir bina yapan kişi hakkında düzenlenen çok sayıda tutanak nedeniyle adaletsiz sonuçlara ulaşılacağı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Yüksek Daire, yargılamaya konu olayda müteselsil suç hükümlerinin uygulanmasının gerekliliği nedeniyle Mahkememiz kararını bozmuş ise de Mahkememizin 2010/334 esas sayılı dava dosyasında 26.06.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 20.04.2010 tarihinde iddianame ile kamu davası açılan sanık Rizvan Koçak hakkında davanın mükerrer olması nedeniyle reddine dair kararını onamıştır.
Mahkememizin 2010/334 esas sayılı dava dosyasında sanığın, 11.05.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle 29.12.2008 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 10 ACM'nin 2009/27 esas sayılı dava dosyasında yargılandığı, yargılama sonunda sanığın cezalandırılmasına ve hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmesine karar verildiği, ayrıca aynı sanık hakkında aynı yerde 17.09.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 04.02.2010 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 2. ACM'nin 2010/103 esas sayılı dava dosyası ile kamu davası açıldığı, bu Mahkemece kamu davasının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Benzer olayda Mahkememizce kamu davasının reddine dair kararı onayan Yargıtay Dairesinin, hukuki kesinti yaratmadığı hâllerde binanın değişik aşamaları için düzenlenen tutanakların eylemin tek suç teşkil ettiği ve aynı suç olduğu yönündeki hukuki düşüncesinin olaya ve hukuka uygun düştüğü anlaşılmıştır.
Somut olayda da iddianamelerin hukuki kesinti yaratmadığı durumlarda, bina yapımına yönelik tespit edilebilen farklı eylemlerin müteselsil suç hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği, eylemin tek suç teşkil edeceği ve aynı konuda yargılama yapılmış olması nedeniyle verilen beraat kararının usul ve yasaya uygun olduğu," gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi beraat kararı vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2015 tarihli ve 63170 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesi ile dosyanın gönderildiği Yargıtay 18. Ceza Dairesince 04.04.2017 tarih ve 1094-3713 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında aynı yer ile ilgili olarak imar kirliliğine neden olma suçundan, 02.07.2008 tarihli yapı tatil zaptına istinaden düzenlenen 25.02.2010 tarihli iddianame ile açılan ve Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince 06.07.2010 tarih ve 275-983 sayı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen bir kamu davası bulunması karşısında, 11.10.2008 tarihli yapı tatil zaptına istinaden düzenlenen 13.09.2011 tarihli iddianame ile açılan yargılamaya konu kamu davasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir..
İncelenen dosya kapsamından;
İncelemeye konu dosyanın ekinde onaylı örneği bulunan Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/275 esas sayılı dosyasının tetkikinde; Osmangazi Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğü Yapı Kontrol ve Takip Bürosu görevlilerince 02.07.2008 tarihinde Osmangazi İlçesi Bağlarbaşı Mahallesi Sarıgül Sokak No. 40 adresinde yapılan kontrolde sanık ...’ın, ruhsatsız olarak 90 metrekare alanda mevcut zemin kat üzerine 1. normal katın kolon-tabliye betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü görülerek aynı tarihli ve 15-712 sayılı yapı tespit ve tatil zaptının düzenlendiği, söz konusu eylem nedeniyle sanık hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2010 tarihli ve 5782-2119 sayılı iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan TCK’nın 184/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı, Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 184/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve beş yıl denetim süresi belirlenmesine karar verildiği, kararın 14.07.2010 tarihinde kesinleştiği,
İncelemeye konu dosyada ise; 11.10.2008 tarihinde yine aynı adreste yapılan kontrolde 02.07.2008 tarihli ve 15-712 sayılı 1. fen zaptına riayet etmeyip "2. normal katın kolon tabliye betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü" belirlenerek hakkında 29-1422 sayılı yapı tespit ve tatil tutanağı düzenlenen sanık hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının 13.09.2011 tarihli ve 21295-9493 sayılı iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan TCK’nın 184/1, 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
13.11.2008 tarihli ve 4152 sayılı Encümen kararı ile; sanığa İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesine, kaçak inşaatın aynı Kanun’un 32. maddesi uyarınca Belediyece yıktırılmasına ve yıkım masrafının yapı sahibinden tahsiline karar verildiği,
... İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 03.10.2011 tarihli yazısı ile ekli imar planı örneğine göre; suça konu yerin belediye sınırları dâhilinde kaldığı, özel imar rejimine tabi yerlerden olmadığı, ruhsatsız binanın imar planına uygun hâle getirilmediği, encümen tarafından kesilen para cezasının ödenmediği, yıkım ihalesine katılan olmadığından yıkımının yapılmadığı,
Anlaşılmıştır.
Sanık ... aşamalarda; suça konu binayı 2006 yılında babasından devraldığını, binayı devraldığında sadece zemin katın mevcut olduğunu, binanın birinci ve ikinci katlarını 2008 yılı içerisinde ruhsatsız olarak kendisinin yaptığını, binanın kaçak olması nedeniyle hakkında açılan kamu davası üzerine Bursa 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/275 esas sayılı dosyasında karar verildiğini, dava açıldıktan sonra yeniden bir inşai faaliyette bulunmadığını savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için öncelikle "Zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, 'kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK'nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "Değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK'nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme