Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/436 Esas 2018/527 Karar
Karar Dilini Çevir:
Ceza Genel Kurulu 2017/436 E. , 2018/527 K.
"İçtihat Metni"


Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 413-86

Sanık ... hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince, 16.02.2011 tarih ve 319-65 sayı ile, ölüm neticeleri ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle, oğlu olan ...'ın ölümünün münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açtığı gerekçesiyle oğlunun ölümüne neden olmasından dolayı TCK'nın 22/6. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, ailevi yakınlığının olmadığı ...'nun ölümünden dolayı ise taksire dayalı kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir.
Hükümlerin Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.06.2013 tarih ve 27674-15625 sayı ile;
"Sanığın demir doğrama ustası olduğu,..... isimli komşusu ile.....'in evinin çatısına demir sundurma döşeme konusunda anlaştıkları, olay günü sanığın oğlu ... ve sanığın işçisi ...'ın çatıda çalışmaya başladıkları, iş sahibinin ve sanığın komşusu olan ...'nun yardım etmek amacı ile işe katıldığı, hep beraber demir doğramaları çatıya çektikleri sırada demirin elektrik tellerine temas etmesi sonucu her üç şahsın elektrik akımına kapıldıkları, sanığın oğlu ... ve yardıma gelen ...'nun öldükleri, ...'ın yaralandığı ve şikâyetçi olmadığı olayda;
TCK'nın 22/6-1. cümlesinin uygulanabilmesi için taksirle hareket sonucu neden olunan neticenin, münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması gerektiği, böyle bir netice ile birlikte başka bir neticenin de meydana gelmiş olması hâlinde anılan fıkra ile uygulama yapılamayacağı, ayrıca taksirli eylemden doğan neticelerin bölünerek bir kısmı bakımından ceza verilmesine yer olmadığına, bir kısmı bakımından ise beraatine karar verilemeyeceği dikkate alınmadan, sanığın taksirli eylemi nedeniyle meydana gelen olay sonucu oğlunun ve kendilerine yardım eden diğer bir şahsın ölümüne sebebiyet veren sanık hakkında TCK'nın 85/2. maddesi gereğince mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin; eylemin bölünerek sanık hakkında oğlunun ölümü bakımından ceza verilmesine yer olmadığına, ...'nun ölümü bakımından sanığın taksirinin bulunmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi".....betsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.02.2014 tarih ve 413-86 sayı ile;
"Sanık ...'ın evinin altında doğrama atölyesinde demir doğrama işi yaptığı, ölen oğlu ...'ın da, yanında çalıştığı, ona yardım ettiği, olay günü sanık ...'ın saat 17.00 sularında yan komşusu ...'ün ikametinin çatı katına sundurma işi yaptırmak için komşusu ...'ün aldığı 3 tane profil demiri kaynatmasını kendisinden istediği, kendisinin de bunu kabul ettiği ve yanında çalışan 16 yaşındaki oğlu..... ile birlikte bu işi yapmak için komşusu ...'ün evine gittiği, ancak kendisinin ikindi namazı için namaz kılmaya gittiği sırada, yanında çalışmayan ve kendisi ile hiç ilgisi olmayan komşularının oğlu ölen ...'nun annesinin de yönlendirmesi ile aşağıda bulunan demir profilleri ...'ın evin çatısına çıkaracağı sırada ...'nun da yardım için.....'in yanına geldiği ve birlikte demir profilleri evin çatısına çıkarırlarken, yakından geçen elektrik kablolarına demir profillerin temas etmesi sonucu sanığın oğlu ... ile ...'nun elektriğe kapılarak öldükleri anlaşılmış olup;
Somut olayda sanık ...'ın, komşusu ...'ün çatısına demir profillerin çıkartılması ve kaynak yapılması konusunda gerekli önlemleri almadığı ve bu konuda daha tecrübesiz olan genç yaştaki oğlu ...'ın elektrik kablolarına demir profillerin teması ile ölümüne neden olmasında kusurlu olduğu; ancak TCK'nın 22/son maddesi gereğince mahkememizce bu eylem nedeni ile sanığa ceza verilmesinin hakkaniyete uygun düşmeyeceği ve daha fazla mağduriyetine ve acı çekmesine neden olacağından ceza verilmeye gerek görülmemiştir.
Diğer müteveffa ...'nun, sanık ...'ın işçisi olmadığı, kendisine ya da oğluna yardım etmesi konusunda herhangi bir yönlendirmesi ve telkini olmadığı, ...'ın, demir profilleri çatıya çıkarması sırasında bunu gören komşularının.....'e yardım etmesini istemeleri ve.....'nın annesinin de bu yöndeki isteği üzerine sanık ...'ın o anda namaz kılıyor olması ve onun bilgisi dışında ...'a yardım etmeye çalışırken..... ile birlikte elektriğe kapılıp öldükleri olayda, sanık ...'ın taksirinin bulunamayacağı, zira yukarıda belirtildiği gibi bu yönde bir yönlendirme olmaması ve sanığın isteği ve bilgisi dışında gelip yardım ederken ölmesinde arada illiyet bağı kurmak mümkün değildir.
Kaldı ki, olayın geçtiği yer sanığın iş yeri değildir. Sanık ..., müteveffa ...'nun işvereni de değildir. Olayın geçtiği yerin sanığın iş yeri olmaması, sanığın geçici olarak komşusunun evine demir profili kaynağı yapmak için gelmiş olması, demir profillerin dama çıkartılması sırasında olayın meydana gelmesi ve bundan sanığın haberdar olmaması karşısında sanığa kusur izafe etmek kanaatimizce mümkün görülmemiştir.
Her ne kadar Yargıtay 12. Ceza Dairesince taksirle eylemden doğan neticenin bölünerek bir kısmı bakımından ceza verilmesine yer olmadığına, bir kısmı yönünden ise beraatine karar verilemeyeceği yönünde gerekçe ile mahkememiz kararı bozulmuş ise de, taksirle meydana gelen neticede her bir mağdur ya da maktul yönünden sanığın kusurlu hareketlerinin ayrı ayrı değerlendirilmesinde yasaya aykırılık olmadığı kanaatindeyiz. Burada oluşan netice bakımından sanıkla arasında bir illiyet bağının bulunması önem arz etmektedir. Sanığın, iş yeri olmayan, olay yerinde sanığın aktif kusuru da bulunmaksızın sanığa ya da başka birine yardım eden veya yardım etmeksizin orada bulunurken bir şekilde elektrik cereyanına kapılıp ölenden sanığı ya da orada çalışan başka birine nasıl kusur izafe edilemeyecek ise bilgisi dışında olay yerine gelip yardım etmeye çalışırken elektriğe kapılıp ölüm veya yaralanma meydana gelmesinde de sanığa kusur izafe etmek kanaatimizce mümkün görülmemiştir" gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi, oğlunun ölümünden dolayı sanığa ceza verilmesine yer olmadığına, ...'nun ölümünden dolayı sanığın beraatine karar verilmiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.11.2014 tarihli ve 129797 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 713-790 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarih ve 73-1881 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- ...'nun ölümünden dolayı sanığın taksire dayalı kusurunun olup olmadığının;
2- Kusurunun olduğu sonucuna ulaşılması hâlinde; taksirle, oğlunun ve ailevi yakınlığı bulunmayan ...'nun ölümüne ve şikâyetçi olmayan bir kişinin de yaralanmasına neden olan sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 22. maddesinin altıncı fıkrasının uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
01.09.2009 tarihli olay yeri inceleme ve tespit tutanağında; olayın meydana geldiği binanın zemin katında mobilya işi üzerine çalışan bir iş yerinin olduğu, üstteki iki katın ikamet olarak kullanıldığı, teras kısmının açık olduğu ve bu kısma açılan bir kapı bulunduğu, teras kısmında elektrik malzemeleri, kaynak makinesi ve içinde el aletleri bulunan bir çantanın olduğu, teras katının etrafının duvarla çevrili olup iki binayı da birbirinden ayıran bir duvar bulunduğu, bu duvarın yanında zemin üzerinde baş kısmı bulvara, ayak kısmı terasa çıkan merdivenin bulunduğu kapı istikametine bakan bir erkek cesedinin sırtüstü yattığı, cesedin yanında 486 cm uzunluğunda profil demir bir direğin olduğu, direğin teras zeminine temas eden ucunun urganla bağlı olduğu, diğer ucunun ise teras duvarına dayandığı ve dışarıya doğru yaklaşık 120 cm uzandığı, direğin ucunun dayalı olduğu duvara yaklaşık 200 cm mesafeden 3 adet yüksek gerilim hattının geçtiği, profil demir direğin dışarı bakan ucunda elektrikle temas ettiği düşünülen yanma noktasının olduğu, yüksek gerilim hattına ait tellerden terasa yakın olanının alt tarafında temasa bağlı olduğu değerlendirilen kısmi deformasyon görüldüğü, ikametin damının yerden yüksekliğinin 710 cm olduğu, olay yerinde vefat eden şahsın sağ bacak arka kısmında, sağ kalça üst kısmında, sırt orta hattın sağ kısmında, sağ el içinde ve sağ bilek üstünde elektrik akımına bağlı yanık izlerinin olduğu yönünde tespitlere yer verildiği,
01.09.2009 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; olay yerinin ...'e ait 2 katlı apartmanın üstündeki teras katı olduğu, teras katına girişte sağ yan tarafta cesedin baş kısmının yüksek gerilim hattına doğru, ayak kısmının kapı tarafına doğru olduğu ve sırtüstü yattığı, ölen kişi ile birlikte çalışan iki kişinin daha olay yerinde bulunduğu ve bunlardan bir tanesinin ağır yaralı vaziyette hastaneye 112 sağlık ekipleri vasıtasıyla gittiğinin tespit edildiği,
03.09.2009 tarihli bilirkişi raporunda; binanın kapı girişinin ön kısmından teras katına doğru uzanan, standartlara uygun TSE belgeli beton direk üzerinde 4-5 adet elektrik panosunun sarkık vaziyette bulunduğu, bu panoların çevrede bulunan evlere elektrik sağladığı ancak güvenlik tedbirlerinin alınmamış olduğu, teras katta yapılan incelemelerde cesedin hâlen olay yerinde olduğu, ölen şahsın (...) elektrik akımına maruz kalmasına neden olan yaklaşık 5 metre boyundaki profil demir direğin ve direği zeminden yukarıya çıkarmak için kullandıkları halatın cesedin yakınında olduğu, ölen şahıs ile birlikte iki kişinin daha halat kullanarak profil demir direği yukarı çektikleri sırada direğin uç kısmının yüksek gerilim teline değmesi sonucu ölen şahıs ile birlikte iki kişinin de elektrik akımına maruz kaldıkları; yapılan işin cinsi ve çalışma ortamına göre elektrik akımına maruz kalma riski olan çalışma alanlarında çalışan kişilerde bulunması gereken lastik çizme, eldiven, koruyucu baret, iş elbisesi, tulum gibi koruyucu materyallerin olmadığı; ölen şahsın ve elektrik akımına maruz kalan kişilerin bu gibi tedbirleri almadıkları belirtilerek ilgili yönetmelik hükümlerine uygun davranılmadığı, ölenin (...) kendi dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölmesinden dolayı asli kusurlu, bağlı bulunduğu iş yeri yetkilisinin ise çalışan personeline gerekli iş güvenliği araç ve gereçlerini (eldiven, baret, lastik çizme vb) temin etmemesi dolayısı ile tali kusurlu olduğu yönünde kanaatlere yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen otopsi raporuna göre; 01.09.2009 tarihinde yüksek gerilim hattına kapılarak öldüğü bildirilen ve cesedine 02.09.2009 tarihinde otopsi yapılan ...'ın ölümünün vücudundan elektrik akımı geçmesine bağlı solunum ve dolaşım durması sonucu meydana gelmiş olduğu,
04.09.2009 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; elektrik çarpması sonucu yaralanan ve kaldırıldığı ilk hastanede canlandırma işlemi yapıldıktan sonra yoğun bakım için Adana Seyhan Başkent Hastanesine sevk edilen ve bu hastanede sürdürülen tıbbi müdahalelere rağmen kurtarılamayarak 04.09.2009 tarihinde saat 08.00'de ölen ...'nun ölümünün vücudundan elektrik akımı geçmesine bağlı çoklu organ yetmezliği sonucu gelişen komplikasyonlar nedeni ile meydana geldiği,
Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 01.09.2009 tarihli raporuna göre; mağdur ...'ın sol elde 4 ile 5. parmaklarında fleksör yüzde ve sağ ayak tabanında topuk önünde yanık alanları, sırtta yüzeyel hiperemi ve laserasyon mevcut olduğu, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu,
İş güvenliği ve teknik konularda uzman elektrik, kimya ve makine mühendislerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan 31.01.2011 tarihli raporda; çalışılan yerin yakınından geçmekte olan elektrik hattına karşı herhangi bir tedbir alınmadığı, evin yakınından geçmekte olan elektrik hattına karşı çalışanların korunmadığı, işçilere iş sağlığı ve güvenliği yönünden eğitim verilmediği, sanığın profil demir direklerden birisinin yukarıya çekilmesinden sonra işi bırakarak dükkânına gittiği, çalışanlarını izlemediği ve denetlemediği, iş yerinde yapılan işlerin Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği'ndeki işlerden olduğu ve bu işlerde 18 yaşını doldurmamış işçilerin çalıştırılmalarının yasak olduğu, elektrik hattına yakın bir mesafede yapılan çalışma sırasında çalışanlara koruyucu malzeme verilmediği belirtilerek, sanığın yanında çalıştırdığı oğlu ... ile komşusunun oğlu ...'nun vefat etmeleri, mağdur ...'ın yaralanmasıyla sonuçlanan olayda, elektrik hattının kesilmesini, elektrik hattına yaklaşılmasının yasak olduğunu belirtir ikaz levhalarının asılmasını ve yüksek gerilim hattına karşı koruyucu perde (bariyer) yapılmasını sağlamadığı, çalıştırma yasağına (yaş sınırına) uymadığı, işçilere kişisel koruyucu malzemeleri vermediği ve çalışanların korunması için gerekli özeni göstermediği, bu suretle asli kusurlu olduğu, ölenler ... ve ...'nun ise yukarı çektikleri profil demir direkleri dikkatsizce ve tedbirsizce yüksek gerilim hattına yaklaştırıp temas ettirmeleri sebebiyle ayrı ayrı tali kusurlu oldukları yönünde kanaat bildirildiği,
Sanığın 19.05.1970, ölen ...'ın 21.03.1993, ölen ...'nun ise 31.03.1994 doğumlu oldukları,
Anlaşılmaktadır.
Ölen ...'nun babası mağdur ... mahkemede, olayı görmediğini, olay günü kendilerinde bulunan tanık....'nin oğlu.....'dan..... ile....'a yardım etmesini istemesi üzerine oğlunun olay yerine gitmiş olduğunu öğrendiğini, oğlunun sanığın yanında çalışmadığını, sanıktan şikâyetçi olmadığını,
Mağdur ... 01.09.2009 tarihinde saat 21.40'ta kollukta; sanık ...'ın iş yerinde işçi olarak çalıştığını, 01.09.2009 tarihinde saat 17.00 sıralarında iş yerinin yanında bulunan ...'ün sundurmasını yapmak için bahse konu ikamete gittiklerini, ... ve ... ile birlikte çatıya çıktıklarını,.....'le birlikte 480 cm uzunluğundaki profil demir direği çıkarmaya çalıştıkları sırada.....'nın da yardım etmek amacıyla gelerek direkten tuttuğunu, terasa çıkarmaya çalıştıkları direğin binanın önünden geçen elektrik tellerine çarptığını, kendilerinin yere düştüğünü, şikâyetçi olmadığını, mahkemede; ...'ün kendisine "Sen yukarı çık, işimizi yapalım" deyip malzeme almaya gittiğini, kendisinin de malzemeleri alıp terasa çıktığını,.....'in kendisini görünce yanına geldiğini,..... ile birlikte malzemenin bir kısmını teras kata çıkardıklarını,..... ile birlikte profil demir direği terasa çıkarmaya çalışırlarken.....'nın geldiğini ve direğin ucundan tuttuğunu, akıma kapıldıklarını, sanık ...'in o esnada yanlarında olmayıp aşağıdaki dükkânda olduğunu,.....'nın işçi olarak çalışmadığını ve kendilerine yardım ettiğinden sanığın haberinin olmadığını, sonradan.....'yı kendilerine yardım etmesi için..........'ün gönderdiğini öğrendiğini,
Tanık ... kollukta; ikametinin çatı katına sundurma yaptırmak için yan komşusu olan ve demir doğrama işi yapan sanık ... ile anlaştığını, malzeme parası olarak 100 TL verdiğini, iş bitiminde kalan parayı vereceğini, 01.09.2009 tarihinde saat 17.00 sıralarında ...'ın yanında işçileri olan oğlu ..., ... ve komşusu ... olduğu hâlde ikametinin çatı katına profil demir direkleri çıkardıklarını, ......'in namaz kılmak için dükkânına gittiğini, bu esnada direklerin yüksek gerilim hattına değmesi sonucu ...'ın vefat ettiğini, ... ve ...'nun yaralandığını ikametine geldiğinde öğrendiğini, mahkemede ise olayı görmediğini, nasıl olduğunu da bilmediğini,
Tanık.......... mahkemede; eşi.....'in ve sanık ...'in olay yerinde olmadığını, sanığın oğlunun elindeki takımları çıkardığını, kendisinin de ölen ...'ya "Canımsın, şu takımları dama kadar çıkarıver" dediğini, daha sonra evine geldiğini ve olayın meydana geldiğini öğrendiğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... kollukta; evinin altındaki iş yerinde demir doğrama işi yaptığını, yan komşusu olan ...'ün ikametinin çatı katına sundurma yaptırmaya karar verdiğini ve bunun için aldığı profil demir direklerin kaynak işlerini kendisinin yapmasını istediğini; 01.09.2009 tarihinde saat 17.00 sıralarında yanında çalışan oğlu..... ve işçisi ...'ın birlikte direkleri zeminden işin yapılacağı teras katına iple çekmeye başladıklarını, kendisinin ezan okunduğu için hemen bitişikteki iş yerine geçtiğini, namazını kıldığı sırada patlama ve gürültü sesleri geldiğini, dışarıya çıktığında ...'ün eşi..........'ün "...... abi yetiş" diye bağırdığını, yukarıya çıktığında oğlu.....'in profil demir direkleri terasa çekerken direklerin yandan geçen elektrik kablolarına değmesi sonucu elektrik akımına kapılarak vefat etmiş olduğunu, yanında işçi olarak çalışan....'ın yaralandığını,..........'ün işe yardım etmesi için çağırdığını, kendi iş yeri ile ilgisi olmayan komşusunun çocuğu ...'nun da elektrik akımından dolayı yaralandığını gördüğünü, ... ve ...'nun çağrılan ambulansla hastaneye kaldırıldıklarını, olayda ölen oğlu..... ile yaralanan....'ın haftalık ücret mukabilinde yanında geçici olarak çalıştıklarını,.....'nın kendi işçisi olmadığını, olay yerine iş sahibi olan ...'ün eşinin çağırması üzerine yardım amaçlı olarak geldiğini, yaklaşık 5 metre uzunluğunda olan profil demir direkleri merdiven dairesinden çıkaramadıkları için teras katına halatla çekmek suretiyle çıkartmak istediklerini, profil demir direklerin sayısı az olduğundan gerekli güvenlik tedbirlerini almadıklarını, olayın meydana geldiği ikametin çatı katı dış duvarı ile elektrik tellerinin arasındaki mesafenin yaklaşık 2 metre olduğunu, namaz kılmak için iş yerine geçtiğini, namazını bitirdikten sonra tekrar işinin başına geçecek olduğunu,.....'nın ne zaman geldiğini görmediğini, mahkemede; soğuk demir ustası olduğunu, kiracısı ...'ün yanında çalışan ...'a malzeme almaya gideceğini söyleyip profil demir direkleri çıkarmasını istediğini, bu esnada kendisinin namaz için arka tarafta olduğunu,....'ın da kaynak makinesi ile kovayı alıp yukarıya çıktığını,....'ın yukarıya çıktığını gören oğlu.....'in de dışarıya çıktığını, ...'ün eşi....'nin de ...'nun evlerinde olduğunu ve.....'dan yardım etmesini istediğini, profil demir direklerin halata bağlanıp çıkarılması sırasında orada olmadığını, olayın nasıl olduğunu görmediğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- ...'nun ölümünden dolayı sanığın taksire dayalı kusurunun olup olmadığı;
Uyuşmazlığın.....betli bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, taksir kavramı üzerinde durulması ve iş güvenliği ile ilgili olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığa konu olay özelinde, dördüncü bentte yer alan "hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması" ve beşinci bentte yer alan "neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması" şartları üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında fayda vardır.
Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması hâlinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Taksirle gerçekleştirilen bazı fiillerin kanunda suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içerisinde daha dikkatli davranmalarının temini amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübelerinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen mükellefiyetini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı bir neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezai sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edilebilmesi için failin hareketi ile meydana gelen zararlı netice arasında illiyet bağının varlığı aranmıştır. Diğer bir ifade ile tüm suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da fiil ile netice arasında nedensellik bağının bulunması cezalandırmanın şartını teşkil edecektir.
Uyuşmazlığa konu olayın özellikleri nazara alınarak; önce genel anlamda, sonrasında ise taksirli suçlar açısından nedensellik bağı üzerinde durulmalıdır.
"Neden" Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; "bir olayı ya da durumu gerektiren, doğuran başka olay veya durum, sebep" biçiminde, "neden olmak" ise; "bir şeyin olmasına ya da ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak" şeklinde tanımlanmaktadır. Buradan hareketle "nedensellik" kavramı; "neden-sonuç ilişkisi ya da sonuç ile bu sonuca neden olan olgu veya durum arasındaki bağlantı" olarak açıklanabilir.
Türk Ceza Kanunu'nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde nedensellik bağı, "kanunda tanımlanmış bir haksızlık" olarak öngörülen suçtan failin sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan "maddi, manevi ve hukuka aykırılık" unsurlarından "maddi unsur" içerisinde yer almaktadır.
Neticeli bütün suçlar bakımından araştırılması gerekli olan "nedensellik bağı" ceza hukukunda bu kavramın mahiyeti gereği, suçun yasal tanımında neticeye yer verilmiş olması hâlinde failin fiili ile netice arasında sebep-sonuç ilişkisini kuran bağ anlamına gelmektedir. Failin yapmak veya yapmamak şeklinde gerçekleştirdiği eylemi neticesinde dış dünyada zarar ya da tehlikenin meydana gelmiş olması hâlinde nedensellik söz konusu olacaktır. Doğaldır ki, yapılan her hareket, dış dünyada bir veya birden fazla neticeye sebebiyet verebilir; ancak dış dünyada vuku bulan her sonuç değil, suçun kanuni tanımında belirtilmiş olan netice nazara alınacaktır. Türk Ceza Kanunu'nda nedensellik bağı ile ilgili olarak genel bir düzenlemeye yer verilmemiş olup konu öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Öğretide nedensellik bağı çeşitli teorilerle açıklanmaktadır. Şartların eşitliği ya da doğal nedensellik teorisinde; netice birçok şartın bir bütün oluşturarak meydana gelmesiyle oluştuğundan ve bunlardan birinin olmaması neticenin gerçekleşmesini engelleyeceğinden, bu şartlardan birini gerçekleştiren failin eylemi ile gerçekleşen netice arasında nedensellik bağı vardır. Uygun sebep ya da kuralcı nedensellik teorisinde; hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunduğunun kabul edilebilmesi için, hareketin o neticeyi meydana getirmeye uygun olması gerekir. Objektif isnadiyet teorisinde ise; şart teorisi anlamında hareketinin verdiği netice, ancak hareketin suçun konusu üzerinde hukuken tasvip edilmeyen bir tehlike veya risk yaratması ve kendini tipik neticeye yansıtması hâlinde objektif olarak faile yükletilebilir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 123-131; Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul 2014, 8. Baskı, s. 256-268; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 250-258, 262-267; Berrin Akbulut, Tıp Ceza Hukukunda Nedensellik Bağı, Tıp Ceza Hukukunun Güncel Sorunları Türk-Alman Tıp Hukuku Sempozyumu, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2008, s. 222-234.) Bununla birlikte öğretide, objektif isnadiyet teorisinin nedensellik teorisi olmayıp, bir değerlendirme teorisi olduğu da ileri sürülmektedir. (Veli Özer Özbek, Türk Ceza Kanunu İzmir Şerhi, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, 3. Baskı, s. 321.)
Uyuşmazlığa konu somut olayın özellikleri itibarıyla objektif isnadiyet kavramına ayrıca yer verilmesi gerekmektedir. Günümüz modern ceza hukuku anlayışında nedensellik bağının belirlenmiş olması tek başına failin cezalandırılması için yeterli bulunmayıp, ayrıca gerçekleşen neticenin failin eseri olup olmadığının, diğer bir ifadeyle ortaya çıkan neticenin belli bir kişiye objektif olarak isnadının mümkün olup olmadığının tespit edilmesi de gerekir. Olayda öncelikle şart teorisine göre nedensellik bağı ortaya konulmalı, ardından gerçekleşen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır. Objektif isnadiyet, neticenin belirli bir kimsenin eseri olarak görülüp görülemeyeceği anlamına gelmektedir. Eğer meydana gelen netice, üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri ise faile isnat edilemeyecektir. Bu nedenle netice, insanın hükmedebileceği alanın dışında kalıyorsa hukuken önemli olan bir tehlike ya da risk bulunmamaktadır. Hükmedilebilirlik, neticenin önemli derecede idare edilebilirliği anlamına gelmekte olup, gerçekleştirilen fiil, hukuken önemli bir tehlike ya da risk oluştursa bile, olayın tamamen hayatın olağan akışının ve genel hayat tecrübelerinin dışarısında kalması nedeniyle beklenebilir değilse, netice faile yüklenemeyecektir. Keza gerçekleşen netice, failin hareketi ile tesadüfen birleşen başka sebeplerden meydana gelmişse, bu durumda da neticenin faile isnat edilmesinden söz edilemeyecektir. Bunun gibi sonradan işlenen fiilin daha önceden gerçekleştirilmiş fiilin neticeye ulaşmasını engellemesi hâlinde de önceki fiili gerçekleştiren faile neticenin isnat edilmesi mümkün bulunmayacaktır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 128-131.; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 262-267.; Berrin Akbulut, Türk Ceza Kanunu İle Kabahatler Kanununun Genel Hükümlerinin Yaptırım Hükümleri Dışında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Adalaet Yayınevi, Ankara 2010, s. 237.; Nebahat Kayaer, Ceza Hukukunda Hekimin Tıbbi Müdahalesi Çerçevesinde İşlenen Taksirle Öldürme Suçu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İzmir 2012, s. 111-112.)
Nedensellik bağı, öğretideki görüşlere göre hukuki bir kavram değil mantıksal ya da doğal bir olgudur. (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul 2014, 8. Baskı, s. 255.; İzzet Özgenç, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, 10. Baskı, s. 171-173.) Bu anlamda, dış dünyada gerçekleşen netice ile bu neticeyi doğuran sebep arasındaki nedensellik bağı, doğa bilimleri bağlamında değerlendirilmeli ve hayat tecrübeleriyle mantığa göre belirlenmelidir. İlliyet bağının doğal olarak belirlenmesi yalnızca icrai suçlar bakımından geçerlidir, zira ihmali suçlarda farklılık söz konusudur.
Nedensellik bağının tespiti, tabiatıyla genellikle neticeli suçlar şeklinde düzenlenmiş bulunan taksirli suçlar bakımından da gereklidir. Taksirle işlenen suçtan kaynaklanan netice failin hareketi olmasaydı gerçekleşmeyecek denilebiliyorsa bu durumda nedensellik bağının varlığı kabul edilir. Örneğin ölüm neticesi failin taksirli hareketine bağlı olarak gerçekleşmiş ise, diğer bir deyişle failin taksirli hareketi olmasaydı ölümün gerçekleşmeyeceği sonucuna varılıyorsa, başka bir ifadeyle ölüm failin eseriyse bu takdirde failin eylemi ile netice arasında bir nedensellik bağının var olduğu kabul edilecektir. Taksirli suçlarda aranacak olan objektif isnat edilebilirlik, dikkat ve özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda neticeye sebebiyet verilmesidir. "Fail gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı netice gerçekleşmeyecekti" denebilir ise, bu takdirde netice faile isnat edilebilecektir.
Öğretide; "Dış dünyada meydana gelen değişikliğin bir kimseye yüklenebilmesi ve dolayısıyla onun sorumlu olabilmesi, söz konusu neticenin o kimsenin hareketinden meydana gelmesine bağlıdır. Diğer bir deyişle hareketle netice arasında nedensellik bağı, sebep-sonuç ilişkisi olmalıdır. Nedensellik bağlantısı yoksa neticenin faile yüklenmesi mümkün değildir. Tipiklikte hareketten ayrı neticenin arandığı suçlarda neticenin gerçekleştiğinin tespiti yeterli olmayıp ona sebebiyet veren fiilin de tespiti gerekir. Tipe uygun hukuka aykırı fiilin icrasının, failin gerçekleştirilmesi için yeterli bulunduğu sırf hareket suçlarında nedensellik bağının araştırılması gerekmez. Ceza hukuku sadece suç tipinde yer alan neticeyi göz önüne alır" (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Baskı, Ankara 2014, s. 249.) şeklinde görüşler mevcuttur.
Öte yandan, nedensellik bağı hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi ve tecrübe ile çözümlenebiliyorsa bu bağlantı hâkim tarafından ortaya konulmalı, uzmanlık veya teknik ve özel bilgi gerektiren bir hususta ise söz konusu bağ, bilirkişilerden görüş alınarak tespit edilmelidir.
TCK'nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları da;
"4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir" şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; "Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz" açıklamalarına yer verilmiştir.
Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK'nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun'un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Öğretide; "Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366.); "Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hâllerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hâllerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip hâlinde faaliyet gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu hâlde bu kişi neticeden sorumlu olur." (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254.); "Failin kusurlu hareketine mağdurun kusurlu hareketi de eklenmiş ve netice bu iki kusurlu hareketin birleşmesinden meydana gelmişse (ortak kusur) failin sorumluluğu ortadan kalmış olmaz. Nitekim bu ihtimalde taksirler arasında takas söz konusu olmayıp, fail kusuru oranında taksirli suçtan cezalandırılır." (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2014, s. 341.); "Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnad edilebilir, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hâllerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir." (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214.); "Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneğin yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 17. Baskı, Ankara, 2014, s. 249.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişk

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat