"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 23.03.2015
Sayısı : 221-153
Kasten nitelikli öldürme suçundan sanık ...'ın, TCK’nun 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 82/1-g, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.03.2015 gün ve 221-153 sayılı resen temyize tabi hükmün, sanık ve müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.07.2017 gün ve 2373-2576 sayı ile, TCK'nun 53. maddesinin uygulanması yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.09.2017 gün ve 50889 sayı ile;
"...Sanık ...'nin oğlu, sanık ...'ın ise kardeşi olan....'ın, 23.06.2012 tarihinde uyuşturucu alışverişinden doğan bir alacak nedeniyle öldürüldüğü, ....'i öldürdüğünden bahisle hakkında dava açılan ...'nın yargılamasının Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinde sürdüğü, anılan yargılamanın 07.03.2013 tarihinde yapılan ilk oturumunda tutuklu olan sanık ...'nın, öldürme olayı ile ilgili suç teşkil edecek bir eylemi bulunmadığını savunarak ...'nun olaya tanık olduğunu anlattığı, 07.03.2013 tarihli oturuma gelmeyen Seyit hakkında tanık sıfatıyla zorla getirme kararı verilerek duruşmanın 30.04.2013 tarihine ertelendiği, 30.04.2013 tarihinde yapılacak duruşmaya katılmak üzere .... ve ...'ın adliyeye gittikleri, ....'nin yanında bıçak olduğunu sanık ...'a söylediği, adliyede sanıklar .... ve ...'a akrabaları olan sanık ...'nın da katıldığı, saat 15.00 sıralarında duruşma salonunun önünde tanıklık yapmak için bekleyen maktul ...'i gören ....'nin maktul ile konuşmaya başladığı, maktulün tanıklığının 23.06.2012 tarihli olayda yargılanan ...'nın lehine olduğunu düşünen ....'nin bağırarak 'ifade vermeyeceksin' dediği, maktulün tanıklık yapmaktan vazgeçmemesi üzerine sanıklar ve kimlikleri tam olarak tespit edilemeyen yakınlarının maktulün üzerine yürüyerek onu 'sol kaş, burun sol kanat, burun sağ kanat, sağ ve sol elmacık kemiği, sağ boyun ve sol boyun' bölgelerinde ekimoz ve cildi sıyrıklar oluşturacak şekilde darbettikleri, bu sırada sanık ...'nin üzerinde sakladığı bıçağı çıkartarak aşağıdan yukarıya seyirli olacak şekilde maktulün sol göğüs bölgesine bir bıçak darbesi vurduğu, olayı gören polis memurlarının müdahale edip biber gazı sıkmasıyla arbedenin son bulduğu ve kalabalığın dağıldığı, maktulün iç organ yaralanması ve kan kaybı nedeniyle öldüğü olayda; sanık ...'nin fiili doğrudan doğruya gerçekleştiren kişi olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır. İddianamede sanık ...'ın eyleme yardım ettiğinden bahisle hakkında TCK'nun 39. maddesinin uygulanması talep edilmiş ise de, annesi olan sanık ...'de bıçak olduğunu bilen sanık ...'ın tartışma sırasında doğrudan maktulün üzerine yürümesi ve onun hareket serbestisini kaldırması karşısında, annesi ....'nin bıçaklı eylemini gerçekleştirmesini sağlayarak öldürme eylemini birlikte gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Diğer sanık ...'nın hukuki durumu ise kanaatimizce gerek mahkemece gerekse Yüksek Yargıtay tarafından hatalı değerlendirilmiştir. Sanık ...'nın, maktule bıçak vurarak ölüm sonucunu doğuran eylemi gerçekleştiren sanık ...'de bıçak olduğunu bildiğine dair dosya kapsamında hiçbir delile rastlanmamıştır. Adliyeye girişte sanık ...'nin X-Ray cihazından geçmesine rağmen üzerindeki bıçağın tespit edilememesi karşısında sanık ...'nın, ....'de bıçak olduğunu bilebilecek durumda olduğunun kabulü de mümkün değildir. Aksine bir düşünce şüphenin sanık aleyhine sonuç doğurmasına neden olacaktır. İnceleme konusu olayda, adliye koridorunda duruşma beklerken sanık ... ile maktul arasındaki konuşmalara şahit olan sanık ...'nın, ani gelişen kavgaya karışarak tanıklık yapmasını istemediği Seyit'i darp ettiği anlaşıldığından eylemine uyan kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten yaralama suçundan cezalandırılması gerekmektedir. Kabule göre de; hükmün gerekçesinde 'Bir suçun failine, onun haberi olmaksızın, tek taraflı iradeyle, suçun işlenmesine başlamadan önce veya suçun icrası sırasında yardım edilmesi hâlinde, müşterek fail olarak değil, yardım eden olarak sorumlu tutulmak gerekir' şeklinde açıklama yapılmasına rağmen, bu gerekçe ile bağdaşmayacak şekilde sanık ...'nin üzerinde bıçak bulundurduğunu bilmeyen ve bilebilecek durumda da bulunmayan sanık ...'nın, ....'nin öldürme eylemine fail olarak katıldığının kabul edilmemesi gerekmektedir.
Tüm bu açıklamalar ve dosya arasında bulunan hükme esas alınabilecek deliller değerlendirildiğinde; sanık ...'nın, ani gelişen kavga sırasında maktulü yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten yaraladığı kanaatine varılmakla, darp sonucu maktulün boyun ve yüz bölgelerindeki yaraların niteliği tespit edildikten sonra eylemine uyan TCK'nun 86/1 veya 2. ve aynı Kanunun 86/3-c maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması kanuna aykırıdır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.10.2017 gün ve 1860-3089 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar ... ve ... hakkında kasten nitelikli öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kasten nitelikli öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten nitelikli öldürme suçunu mu, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkanınca, soruşturma aşamasında tanıklıktan çekinme hakkını kullanmayan ancak kovuşturma aşamasında tanıklıktan çekinme hakkını kullanan tanık ...'ın önceki beyanları ile inceleme dışı sanık ... tarafından sonradan kabul edilmeyen ve müdafii bulunmadan düzenlenen 30.04.2013 tarihli tutanağın hükme esas alınıp alınamayacağının belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu konunun değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ...'nın ablası ve inceleme dışı sanık ...'nin gelini olan tanık ...'ın olay günü kolluk tarafından alınan beyanında; yaklaşık bir yıl önce öldürülen....’ın eşi olduğunu, bu olay nedeniyle Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan davada ifade vermek üzere olay günü adliyeye geldiğini, inceleme dışı sanıklar .... ve ...ile birlikte koridorda banklarda oturduklarını, bu sırada inceleme dışı sanık ...’nin bir erkekle tartışmaya başladığını, kucağında çocuğu olduğu için tartışmaya karışmadığını, bir müddet sonra inceleme dışı sanık ... ile kayınlarının, tartıştıkları bu şahıs ile kavga etmeye başladıklarını, kavgaya müdahale eden polislerin biber gazı sıktıklarını, olaydan sonra eve gittiğinde birlikte oturdukları kayınvalidesi olan inceleme dışı sanık ...’ye ait çamaşırların yıkanmış hâlde makinede bulunduğunu, kendisinin eve gelinceye kadar kayınvalidesinin eve gelerek kıyafetlerini değiştirmiş olduğunu, olay esnasında sanıkların bıçak kullanıp kullanmadıklarını görmediğini beyan ettiği,
Kovuşturma aşamasında Enez Asliye Ceza Mahkemesince istinabe yoluyla yapılan 12.12.2014 gün ve 2014/69 sayılı duruşmada, tanık ...'ın tanıklıktan çekinme hakkını kullanmak istediğini beyan ettiği,
30.04.2013 tarihli tutanakta ise; olaydan hemen sonra adliye içinde yakalanan inceleme dışı sanık ...'la polis arama noktasında bulunan odada polis memurlarınca müdafii olmadan yapılan ön mülakatta, bir yıl önce öldürülen kardeşi....’ın duruşması için ağabeyi ...., annesi ..., dayısı ... ve dayısının oğulları Eyüp ve ... ile birlikte adliyeye geldiklerini, duruşmayı bekledikleri esnada tanık sıfatı ile ifade vermek için duruşma salonu dışında bekleyen ... ile kavga etmeye başladıklarını, adliyeye kavga amaçlı gelmediklerini fakat annesi olan sanık ...’nin adliyeye girmeden önce düşmanları olduğu için üzerine bıçak aldığını ve bu bıçağı adliye binasına sokacağından kendilerinin de bilgisi olmasını istediğini, bıçaklama olayını annesi ....’nin gerçekleştirdiğini, kendisinin de suçu üzerine alacağını söylediğini, doktor raporu alındıktan sonra Cinayet Büro Amirliğinde devam eden mülakatta sanığın aynı ifadeleri tekrarladığını ve annesi olan sanık ...’nin olaydan önce adliyeye nasıl bıçak sokabileceğini sorduğunu beyan ettiğinin belirtildiği,
İnceleme dışı sanık ...'ın, 01.05.2013 tarihli savcılık ifadesinde ve 28.04.2014 tarihli oturumdaki savunmasında; 30.04.2013 tarihli tutanak içeriğini kabul etmediğini beyan ettiği,
Yerel mahkemece, ...'ın soruşturma aşamasındaki beyanı ile 30.04.2013 tarihli tutanağın hükme esas alındığı,
Anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun 45. maddesi;
"(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:
a) Şüpheli veya sanığın nişanlısı.
b) Evlilik bağı kalmasa bile şüpheli veya sanığın eşi.
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
e) Şüpheli veya sanıkla aralarında evlâtlık bağı bulunanlar.
(2) Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedeniyle tanıklıktan çekinmenin önemini anlayabilecek durumda olmayanlar, kanunî temsilcilerinin rızalarıyla tanık olarak dinlenebilirler. Kanunî temsilci şüpheli veya sanık ise, bu kişilerin çekinmeleri konusunda karar veremez.
(3) Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler" biçiminde düzenlenmiştir.
Soruşturma aşamasında çekinme hakkını kullanmayan tanıkların kovuşturma aşamasında tanıklıktan çekinme haklarını kullanmaları, 5271 sayılı CMK'nun "Duruşmada okunmayacak belgeler" başlıklı 210. maddesinin ikinci fıkrasında; "Tanıklıktan çekinebilecek olan kişi, duruşmada tanıklıktan çekindiğinde, önceki ifadesine ilişkin tutanak okunamaz" biçiminde düzenlenmiş, aynı Kanunun 217. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde; "Hâkim kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir” ve "Duruşmada okunması zorunlu belge ve tutanaklar" başlıklı 209. maddesinin ilk fıkrasında; "Naip veya istinabe yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler, duruşmada okunur" hükümleri getirilmiştir. Böylece 5271 sayılı Kanunun 210. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkı olmasına karşın daha önce bu hakkını kullanmayan bir tanık duruşmada tanıklıktan çekindiğinde önceki ifadesine ilişkin tutanaklar da okunamayacak, 217. maddenin birinci fıkrasındaki hüküm uyarınca, hâkim kararını duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği için tanığın daha önceki aşamada tanıklıktan çekinme hakkını kullanmayarak verdiği beyanlar hükme esas alınamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nun "İfade alma ve sorguda yasak usuller" başlıklı 148. maddesinin dördüncü fıkrası;
"Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 18.06.2013 gün 59-302 ve 16.05.2006 gün 137-142 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, ceza muhakemesi hukukunda vicdani delil sistemi benimsenmiştir. Bu sistemle ifade edilmek istenen, hem delil serbestliği, hem de delillerin değerlendirilmesi serbestliğidir. Ceza muhakemesinde somut gerçek arandığından, hâkimi bu gerçeğe götürebilecek her şey delil olabilir. Ancak, hükme dayanak alınan delillerin gerçekçi, akılcı, olayı temsil edici, kanıtlayıcı ve hukuka uygun bulunmaları gerekir. Bu belirlemeler ceza muhakemesinde şekli duruma değil, somut gerçeğe itibar edileceğini ortaya koymaktadır. Aksinin kabulü hak ve adalet duygularını yaralayacaktır.
Bu bağlamda, şüpheli veya sanığın kolluk ifadesi de bir delildir. Ancak müdafii hazır olmaksızın alınan ifade şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüpheli veya sanık, hâkim veya mahkeme huzurunda, müdafisiz alınan kolluk ifadesini doğruladığı takdirde, hükme esas alınabilir. Şüpheli veya sanığın, müdafii olmadan alınan kolluk ifadesini Cumhuriyet savcılığında doğrulaması, hükme esas alınması için yeterli olmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
5271 sayılı CMK'nun 45. maddesi uyarınca tanıklıktan çekinme hakkı bulunan ve soruşturma aşamasında kolluk tarafından beyanı alınıp istinabe yoluyla yapılan duruşmada tanıklıktan çekinme hakkını kullanan sanık ...'nın ablası ve inceleme dışı sanık ...'nin gelini olan tanık ...'ın önceki beyanları ile olayın hemen ardından polis memurlarınca müdafii bulundurulmaksızın yapılan ön mülakat sonucu beyanlarının yazıya aktarılması suretiyle düzenlenen ve sonradan inceleme dışı sanık ... tarafından doğrulanmayan 30.04.2013 tarihli tutanağın, 5271 sayılı CMK'nun 148/4, 210 ve 217. maddeleri uyarınca hükme esas alınmasının mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, tanık ...'ın soruşturma aşamasındaki beyanını ve 30.04.2013 tarihli tutanağı hükme esas alan yerel mahkeme uygulamasında isabet bulunmamaktadır.
Ön sorunun bu şekilde çözümlenmesinden sonra, tanık ...'ın soruşturma aşamasındaki beyanı ile 30.04.2013 tarihli tutanak dışındaki mevcut delillere göre sanık ...'nın eyleminin kasten nitelikli öldürme suçunu mu, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğuna ilişkin uyuşmazlık konusu ele alındığında;
İncelenen dosya kapsamından;
İnceleme dışı sanıklardan ...’ın oğlu, ...’ın kardeşi ve aynı zamanda sanık ...’ın da eniştesi olan....’ın uyuşturucu madde satışından kaynaklanan alacak meselesi nedeniyle öldürüldüğü olaya ilişkin Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/72 esas sırasında görülmekte olan kamu davasında, mahkemece 07.03.2013 tarihli ara kararla maktul ...’nun tanık olarak dinlenmek üzere 30.04.2013 tarihinde yapılacak oturuma zorla getirilmesine karar verildiği, inceleme dışı
sanık ..., tanık ... ve soruşturma aşamasında evrakı tefrik edilen ....’ın 07.03.2013 tarihli oturumda katılan sıfatıyla hazır bulundukları ve maktul ...’nun bir sonraki oturuma zorla getirileceğinden haberdar oldukları,
30.04.2013 tarihli olay yeri inceleme raporunda; Diyarbakır Adliyesinin zemin katında bulunan 3. Ağır Ceza Mahkemesi ile 4. Ağır Ceza Mahkemesi arasındaki koridor üzerinde bir şahsın kesici, delici aletle yaralanarak Devlet Hastanesi Acil Servisine kaldırıldığı ve burada öldüğünün anlaşılması üzerine yapılan inceleme ve araştırmada, adliye binası zemin kat koridor üzerinde kırmızı renkte kana benzer leke, bir adet yarım litrelik pet su şişesi, bir adet mavi renkte kenarları kırmızı oyalı bayan eşarbı ve gri renkte uzun kollu çocuk yeleği olduğu, ayrıca olayla ilgili olarak ... isimli şüpheli şahsın yakalandığı, olayda kullanılan bıçağın erkekler tuvaletinde tuvalet deliği içerisinde bulunduğunun bildirilmesi üzerine, tuvalet deliğinde metal bir cisim görüldüğü ve tuvalet deliğinden kabza uzunluğu 10 cm, namlu uzunluğu 9 cm olan, namlu ucu sivri ve namluda çentik bulunan, siyah kabzalı ve kapalı vaziyette bulunan bıçağın ele geçirildiğinin belirtildiği,
Ekspertiz raporunda; ele geçirilen bıçak üzerinde herhangi bir vücut izine rastlanılmadığının bildirildiği,
30.04.2013 tarihli tutanakta; adliye binasında bulunan güvenlik kamera kayıtları incelendiğinde, inceleme dışı sanık ...'nin erkekler tuvaletine kamera saatine göre 15.16.18'de girdiği ve 15.17.27'de çıktığına dair tespitte bulunulduğu,
30.04.2013 tarihli tutanakta; inceleme dışı sanık ...’ın polisler tarafından yakalandığında, bahse konu yere ..., ... ve .... isimli kişilerle geldiğini söylemesi üzerine, telefon numarasını verdiği sanık ...’ın polis memurlarınca arandığının ve adliyeye gelmesi gerektiğinin söylendiğinin, ardından saat 17.59'da sanık ...’ın aynı telefon numarasını arayıp "Siz kimsiniz, beni neden aradınız" dedikten sonra telefonu kapattığının ve adliyeye gelmediğinin tutanak altına alındığı,
30.04.2013 tarihli ev arama tutanağında; inceleme dışı sanık ...'nin evinde çamaşır makinesinin içinde bulunan ıslak vaziyetteki “Rumeysa” ibareli siyah renkli etek ile “Berra” ibareli mor renkli penye kıyafet üzerinde kana benzer lekeler görüldüğünün, mini buzdolabının üzerinde tanık beyanlarında bahsi geçen kırmızı renkli poşete benzer “Bayer Health” ibareli kırmızı, beyaz renkli poşet ile kıyafetlerin muhafaza altına alındığının bildirildiği,
30.04.2013 tarihli genel adli muayene raporunda; inceleme dışı sanık ...'ın sol maksillada 0,5 cm uzunluğunda çizik, sol skapulada 3 adet 4 cm uzunluğunda abrazyon olduğunun ve yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olduğunun tespit edildiği,
30.04.2013 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağında; maktulün sağ kaş üzerinde 2 cm, burun sağ kanadında 1 cm, burun sol kanadında 1 cm, birbiri ile ilişkili sağ ve sol elmacık kemiği üzerinde sırasıyla 1,5 ve 1 cm, boyun sağ yanda 2,5 cm uzunluğunda ekimozlar olduğu ve sağ yanak üzerinde 0,5 cm uzunluğunda kenarları düzgün cilt kesisi bulunduğu; maktulün vücudunda, sol göğüs ön yüzde bulunan bir adet kesici delici alet yarasının müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, kesici delici alet yarası cilt, cilt altı bulgularına göre suçta kullanılan aletin aletin bir kenarının keskin, diğer kenarının küt olduğu, kişinin ölümünün kesici delici alet yarasına bağlı iç organ delinmesinden gelişen iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğu bilgilerine yer verildiği,
30.04.2013 ta