"İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 07.03.2016
Sayısı : 40-148
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın beraatine ilişkin, Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2015 gün ve 714-30 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.11.2015 gün ve 4585-16951 sayı ile;
"5237 sayılı TCK’nun 179/3. maddesinde düzenlenen; alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir nedenle ‘emniyetli bir şekilde’ araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün, alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arzedecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla;
İncelenen dosyada; 164 promil alkollü olarak araç kullanan sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği halde, beraatine karar verilmesi ” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 07.03.2016 gün ve 40-148 sayı ile;
“TCK’nun 179/3. maddesinde bağlı hareketli bir soyut tehlike suçu düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, soyut tehlike suçlarında, tecrübe kurallarına istinaden, belirli bir davranışın beraberinde bir tehlikeyi getirdiği varsayılır. Bu bakımdan, tipik davranışın varlığı tespit edildikten sonra, hâkimin, böyle bir tehlikenin somut olayda gerçekten doğup doğmadığını tespit etmesi gerekmez. TCK’nun 179/3. maddesi açısından da, başkalarının hayat, sağlık veya malvarlığı bakımından somut bir tehlike doğmuş olması şart değildir. Ayrıca, kesintisiz bir suç söz konusudur. Bilindiği gibi bu tür suçlarda, tipik hareketin yapılmasıyla suç tamamlanır, ancak sona ermez. Burada da aracın kullanılmasıyla suç tamamlanır, kullanmanın bırakılmasıyla da suç sona erer. Vurgulanması gereken husus, suçun oluşması için alkol veya uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olmasının her zaman yeterli olmadığıdır. Yargıtayın da vurguladığı ve madde gerekçesinde ifade edildiği üzere kişinin emniyetli şekilde araç kullanamayacak durumda olduğunun her somut olayda saptanması zorunludur. Bu nedenle, failin alkol oranını tespit eden tutanağın varlığı ve bu durumda iken başka trafik kurallarını da ayrıca ihlâl ettiğinin (örneğin, hız sınırını aşmış olduğunun) tespiti, faili cezalandırmak için yeterli değildir. Fakat hemen aşağıda, ayrıca da muhakemeye dair hususları ele alırken göreceğimiz üzere alkol madde etkisi bakımından, belirli sınırın aşılması durumunda mutlak bir karine kabul edilmiştir. Güvenli şekilde araç sevk ve idare edememe durumu, ‘alkol’ veya ‘uyuşturucu madde’ etkisi ya da ‘başka bir neden’den kaynaklanabilir. Alkol kavramıyla içkilerde yer alan ‘etil alkol’ kast edilmiş olup bu kavramı daha fazla açıklamaya gerek yoktur. Uyuşturucu madde ise TCK'nun 188. maddesi ve devamına paralel olarak, uyarıcı maddeleri de içerir. Buna karşılık, Almanya’da birçok sakinleştirici ve ağrı dindiricinin de bu kapsamda görüldüğü; kas gevşetici veya mide, bağırsak veya kalp ilaçları gibi reaksiyon azaltıcı ilaçların ise kapsam dışı tutulduğu belirtilmektedir. Kanaatimce, TCK'nun 179/3. maddesi açısından bu tür ilaçların kullanımı ‘başka bir nedenle’ ibareleri kapsamında değerlendirilmelidir. ‘Başka bir neden’ ise failden kaynaklanan ve onun güvenli şekilde araç sevk ve idare etmesine engel her türlü durumdur. Gerekçede, alkollü olarak araç kullandığı sabit ise de emniyetli bir şekilde araç kullanamayacağına ilişkin herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
Jandarma tarafından düzenlenen 21.09.2014 tarihli fezleke ve eklerindeki olay tutanağında sanığın ne süratli bir şekilde, ne de tehlike arz edebilecek şekilde araç kullandığı belirtilmemiştir. Ayrıca sürücü sanık ...'ın süratinin ve trafik güvenliğini başkaca tehlikeye sokacak eyleminin ne olduğu konusunda somut bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi, olay yerine çağrılan trafik görevlilerince sanık hakkında yalnızca alkollü araç kullanmak eylemi nedeniyle idari yaptırım uygulanmış, süratli araç kullanmak veya trafikte tehlike arz edebilecek şekilde araç kullandığı hususunda bir işlem yapılmamıştır. Sanığa sadece alkolmetre ile alkol testi yapılmış ve 164 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir. Akabinde hastaneye götürülmeyen sanığın, alkolmetre ile saptanan düzeyde alkollü olduğuna ilişkin rapor düzenlenmiş ise de emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak hâlde olduğuna ilişkin olarak uzman hekim tarafından verilmiş bir rapor da bulunmamaktadır. O hâlde, sanığın yalnızca alkollü araç kullanması nedeniyle TCK’nun 179/3. maddesi uyarınca cezalandırılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu suç için zaten caydırıcı olduğunu düşündüğümüz idari para cezası ve ehliyetin belirli bir süre el konulması hususunda idari yaptırım kararı verilmektedir. Ayrıca bu yaklaşımın suçu ‘somut tehlike suçu’na çevirdiği yönündeki görüşe katılmıyoruz. Şöyle ki;
Failin aşırı cüret veya heyecan peşinde olması nedeniyle tehlikeli manevralar yapması, TCK'nun 179/3. maddesi değil, 179/2. maddesi kapsamında değerlendirilir. Emniyetli şekilde araç idare ve sevk edemeyecek durum ise failin, aracıyla yolda uzun süre yol almaya ve yolda karşılaşabileceği, trafiğe özgü ani ve güç sorunların üstesinden gelmeye artık muktedir olmayan bir şoför düzeyine inmiş olmasıdır. Böyle olunca, vaktinde ehliyet almış olup aradan geçen zamanda bazı duyularında meydana gelen önemli zayıflamalara rağmen araç sürmeye devam eden kişiler de, kanaatimizce, bu kapsamdadır. Zira hastalık veya uykusuzluk gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilirken, duyularında sürekli bir işlev azalması meydana gelmiş olanların kapsam dışı tutulması mantıklı olmayacaktır. Elbette, bu tür durumlarda, kastın tespiti sorun arz edebilir. Fail, hem duyudaki işlev veya yetenek (refleks gibi) kaybının bilincinde olmalı hem de bu durumda araç kullanmasının arz ettiği tehlikeyi bilmelidir. Acaba ehliyeti olmamasına ve araç kullanmayı iyi bilmemesine rağmen otomobil kullanmaya kalkan kişi TCK'nun 179/3. maddesindeki suçu işlemiş midir? Aslında, madde lafzı, normalde araç kullanmak için gerekli ehliyete ve fiili olarak da yeterliliğe sahip kişinin, geçici bir nedenle bunu yapamayacak duruma gelmesini düzenler gibi gözükmektedir. Yine de, kanaatimizce, ‘başka bir nedenle’ ibaresini, ehliyetsiz ve düzgün araç kullanamayan kişiyi kapsar şekilde yorumlamak mümkündür. Fakat bir somut tehlike suçu söz konusu olduğundan, sadece ehliyetsiz olmanın TCK'nun 179/3. maddesindeki veya 179/2. maddesindeki suçu oluşturmayacağına dikkat etmek gerekir. Öte yandan, yasal bir şekilde ehliyet almış olmasına rağmen düzgün araba kullanamayan kişiyi ise bu kapsamda görmemek gerekir. Kendisine verilen ehliyet, sürücünün kendi sürüş kabiliyetine dair sübjektif değerlendirmesi ne olursa olsun; objektif olarak bu yeterliliği haiz görüldüğünün resmi ispatıdır. Böyle bir sürücünün eylemini tipik bir haksızlık olarak görmek mümkün olmadığı gibi, haksızlık bilincinin (m. 30/4) olduğunu da söylemek olanaklı gözükmemektedir. Bunun istisnası, yukarıda izah ettiğimiz, zamanla meydana gelen duyu ve işlev azalması veya kaybı durumudur.
Alkol etkisi bakımından, KTK’nun uygulanmasına dair Yönetmelikte idari para cezası tatbiki için öngörülen limit (Yönetmelik m. 97), TCK'nun 179/3. maddesinin uygulanması açısından belirleyici değildir. Yargıtay uygulamasında, alkollü yakalanan sürücünün alkol testinde çıkan promil oranına göre ayrım yapılmaktadır. Promil oranı 1,00’in üstündeyse, TCK'nun 179/3. maddesindeki suçun oluştuğu kabul edilmektedir; güvenli sürüş yeteneğinin kaybedildiğini gösteren, dışa yansıyan bulgular ayrıca aranmamaktadır. Bu doğrultuda, KTK'nun 48/6. maddesine 1,00 promilin üzerinde alkollü olan sürücülere TCK'nun 179/3. maddesinin uygulanacağına dair hüküm eklenmiştir. Mahkûmiyet için alkol oranının tespiti yeterli olacak, ayrıca hiçbir inceleme ve bu arada Adli Tıp raporu gerekmeyecektir. Belirtelim ki, alkol testi sonucu 1,00 promilin üstünde çıkan sürücünün ‘emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek’ durumda olduğunun mutlak bir karine olarak kabulünü ceza hukuku ilkeleriyle bağdaştırmak zor gözükmektedir. Medyada ve hatta Yargıtay kararlarında bu miktar ‘50 promil’ olarak belirtilse de, aslında doğrusu ‘0,50’ promildir. Bunun anlamı ise 100 cc kanda %0,5 oranında etil alkol bulunmasıdır. ABD ve İngiltere’de bu oran ‘BAC’ (blood alcohol concentration–kanda alkol yoğunluğu) kısaltmasıyla belirtilmekte ve 0,50 promil, '0.05 BAC'a tekabül etmektedir. Fakat bu oranın motorlu taşıta ilişkin yerleşik içtihatta kabul edildiğine dikkat edilmelidir. Örneğin, Almanya’da, bisiklet için daha yüksek bir oran (1,6) aranmaktadır. Doktrinde, bu tür tehlike suçuna, soyut ve somut tehlike suçlarının yanında, üçüncü bir kategori olarak yer verilmektedir. Bu tür suçlarda, belirli bir davranışta mündemiç bir tehlike söz konusu olmasa da, hukuk bunun varlığını kabul eder, bu bakımdan, bu tehlikenin somut olayda var olmadığını ispat etmek de mümkün olmaz.
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu ile bir yandan bilimsel çalışmalar, sürücülerin kullanabileceği azami alkol miktarını düşürmenin, alkollü sürücülerin karıştığı ölümlü kaza oranlarını azaltmakta etkin olduğunu kanıtlamıştır. Hatta 21 yaşın altındaki gençler bakımından ‘sıfır tolerans’ politikası uygulanmasının etkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Fakat Karayolları Trafik Kanunu açısından öngörülen limit ayrı, belirli limiti aşanların otomatikman ceza yaptırımına tâbi olması başkadır. Zira her insan açısından ve her zaman, emniyetli sürüş kabiliyetinin kaybedildiğini içtihat yoluyla kabul etmek için, alkol oranı 1,00 promilin üstünde olan hiçbir insanın hiçbir zaman güvenli araç süremediğinin mutlak bir bilimsel gerçek olarak kanıtlanmış olması gerekir. Oysa, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kuruluna göre, bu durumdaki sürücülerin ‘bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduğunu ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin hemen tümünün emniyetli sürüş yeteneğinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü’ gerekmektedir. Görüldüğü gibi 'argumentum a contrario', sürüş yeteneği olumsuz etkilenmeyen sürücüler de olabilmektedir, zira sürücülerin ‘hemen tümü’nden bahsedilmektedir. Kaldı ki, ‘olumsuz etkilenme’ ile ‘emniyetli süremeyecek durumda olmak’ da farklı kavramlardır ve daima şüpheden sanık yararlanır.
Yargıtayda Adli Bilimciler Derneğince gerçekleştirilen çalıştayın sonuç raporunda da, kandaki alkol miktarının kişi davranışlarına ve sürüş güvenliğine etkisine dair birçok değişik sınıflandırma yapıldığı görülmektedir. Fakat alkol oranı 1,00 promilin üstünde çıkan herkesin, istisnasız ve mutlak olarak güvenli araç kullanmasının olanaksız olduğuna dair bir veriye işaret edilmemektedir. Sadece sonuç kısmında böyle bir limit uygulanması konusundaki değerlendirme aktarılmaktadır.
Yargıtayın da 1,1 promilin üstü bakımından sürücünün ‘mut