"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Sayısı : 309-432
Kamu görevlisine hakaret suçundan sanık ...'ün TCK’nın 125/1-3-a, 125/4, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Çivril (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 24.06.2009 tarihli ve 52-221 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Çivril (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince 06.11.2013 tarih ve 309-432 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, sanığın TCK’nın 125/1-3-a, 125/4, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 18. Ceza Dairesince 16.03.2016 tarih ve 28063-5116 sayı ile;
"1- Doktor olan şikâyetçinin, sanığa tedaviye başlaması için hastaneye giriş yaptırmasının zorunlu olduğunu belirtmesi üzerine, sanığın hastane kapısından çıkmadan önce şikâyetçi ve tanıkların duyacağı bir şekilde 'Ben böyle hastanenin a...a korum' dediğinin anlaşıldığı somut olayda, sanığın söz konusu sözler ile kastının şikâyetçiye hakaret olmadığı, hastanenin işleyişine yönelik kaba sözlerle serzenişte bulunduğu ve bu itibarla hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı biçimde sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi,
2- TCK'nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına ilişkin hükmün, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uygulanma olanağının ortadan kalkmış olması," gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.05.2016 tarih ve 51670 sayı ile;
"İtiraza konu uyuşmazlık sanık ...'ün müşteki doktor ...'a yönelik sarf ettiği sözlerin hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
5237 sayılı TCK’nın 'hakaret' başlıklı 125. maddesinde; '(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır' hükmü yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli hâlleri düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde de; 'Hakaret' fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır' şeklinde açıklama yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.
Ceza Genel Kurulu’nun 31.10.2012 tarih ve 850-1828, 26.06.2012 tarih ve 419-247, 27.10.2009 tarih ve 196-248, 14.10.2008 tarih ve 170-220 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'ndaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olduğundan bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Hakaret suçunda temel cezanın artırılmasını gerektiren nitelikle hâller TCK'nın 125. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında düzenlenmiştir. Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı işlenmesi hâlinde verilecek cezanın artırılması için, eylemin kamu görevlisine karşı ve görevlerinden dolayı işlenmiş olması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu'nun 6. maddesinde tanımlandığı şekilde, kamu görevlisi deyiminden, 'kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla yada herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi' anlaşılacaktır. Buradaki temel ölçüt işin kamusal faaliyet olmasıdır.
Bu suçun huzurda ya da gıyapta işlenmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ancak gıyapta hakaret suçunun oluşması için ihtilat öğesinin gerçekleşmesi gerekmektedir.
Görevli memura hakaret suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisi olan kişiye hakaret suçunun kanun ve diğer mevzuattan kaynaklanan görevinden dolayı işlenmesi ve hakaret teşkil eden eylem ile kamu görevlisinin görevi arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, müşteki ..., Çivril Devlet Hastanesi acil servisinde görevli doktor olarak görevini yerine getirdiği sırada, sanık ...'ün hasta olarak acil servise müracaat ettiği, müşteki doktor ...'ın sanık ...'ten tedavi için giriş kaydı yaptırmasını isteyince, sanığın, 'Ben günde kaç kez giriş yaptıracağım?' şeklinde sözler sarf ettiği ve müşteki ...'ın, hasta sanık ...'e her girişte işlem yaptırmasının zorunlu olduğunu söylemesi üzerine, sanığın bu duruma tepki göstererek poliklinikten dışarıya doğru yürümeye başlamış ve hastane kapısından çıkmadan önce müşteki ve tanıkların duyacağı bir şekilde ve müştekiye hitaben söylediğinde şüphe duyulmayacak şekilde 'Ben böyle hastahanenin a...a korum!' diyerek küfür ettiği tanıklar ... ve ...'ın anlatımlarıyla anlaşıldığı,
Sanığın, acil serviste her seferinde giriş kaydı yapılmasına duyduğu tepki sonucunda poliklinikten dışarıya doğru doğru giderken müştekiye yönelik sarf ettiği 'Böyle hastanenin a..a korum' şeklinde küfür etmesi şeklindeki eyleminde, sanığın söz konusu sözler ile kastının şikâyetçiye hakaret etmek olmadığı, hastanenin işleyişine yönelik kaba sözlerle serzenişte bulunduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır.
Sanığın, acil servise tedavi için hasta giriş kaydının yapmasının yasal zorunluluk olduğunu hatırlatan görevli doktora yönelik sarf ettiği sözlerin hizmet aldığı sağlık kurumunun o andaki temsilcisi sıfatıyla müştekiyi muhatap aldığı ve çalıştığı kurumu kapsadığında herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bu itibarla, sanık ...'ün hastane kapısından çıkmadan önce şikâyetçi ve tanıkların duyacağı bir şekilde 'Ben böyle hastanenin a...a korum' şeklindeki sözlerinin söyleniş şekli, yer ve zamanı gözönüne alındığında, TCK'nın 125/3-a maddesinde yazılı görevli memura hakaret suçunu oluşturduğu" düşüncesiyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 01.06.2016 tarih ve 12290-12080 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle açıklanan Yerel Mahkeme hükmünün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Çivril Sulh Ceza Mahkemesince 24.06.2009 tarih ve 52-221 sayı ile; kamu görevlisine hakaret suçundan yapılan yargılama sonucu sanığın TCK'nın 125/1-3-a, 125/4 ve 62. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve CMK'nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 24.07.2009 tarihinde kesinleştiği,
Çivril Asliye Ceza Mahkemesince 20.04.2010 tarih ve 50-323 sayı ile; sanığın 2863 sayılı Kanun’un 74/1-son ve TCK’nın 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve sabıkasındaki ilam yönüyle ihbarda bulunulmasına karar verildiği, ilama göre suç tarihinin 13.01.2010 olduğu, bu kararın temyiz incelemesinden geçerek TCK’nın 53. maddesi yönüyle düzeltilerek onanması suretiyle 05.06.2013 tarihinde kesinleştiği,
Çivril Sulh Ceza Mahkemesince 06.11.2013 tarih ve 309-432 sayı ile; Çivril Sulh Ceza Mahkemesince 24.06.2009 tarih ve 52-221 sayılı hükmün açıklanarak sanığın TCK’nın 125/1-3-a, 125/4, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapi