Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 27.12.2012
Sayısı : 181-378
Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğunu ileri sürdüğü zarar nedeniyle 40.000 Lira maddi, 20.000 Lira manevi tazminatın, davalı hazineden tahsiline yönelik isteminin kısmen kabulü ile; 381,42 Lira maddi ve 2.400 Lira manevi tazminatın, tutuklandığı tarihten itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya yönelik talebin reddine ilişkin Salihli Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2012 gün ve 181-378 sayılı hükmün, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.10.2014 gün ve 1413-19185 sayı ile;
"Maddi tazminat tutarının vergi kaydı üzerinden hesaplanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin, maddi ve manevi tazminat miktarının az olduğuna; davalı vekilinin, tazminat şartlarının oluşmadığına, talebin yeterli şekilde delillendirilmediğine, tazminat miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Maddi tazminat tayininde nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacı lehine bu ölçütlere uymayacak miktarda fazla manevi tazminata hükmolunması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Daire üyesi M. Albayrak; "Koruma tedbirleri nedeniyle zarar görenlere tazminat verilmesini öngören 5271 sayılı CMK'nın 141. maddesi, kişilerin uğradığı maddi ve manevi zararlarının Devlet tarafından karşılanacağını öngörmüştür. Yerleşmiş uygulamalarda; koruma tedbirleri nedeniyle maddi tazminat hesabında davacıların gerçek zararı tespit edilmeye çalışılmakta, bunun mümkün olmaması halinde ise kişinin en azından temel ihtiyaçlarını karşılayacak, insanca yaşamasına olanak tanıyan en düşük net asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek miktarın maddi tazminat olarak hesaplanması gerekirken 46 gün süreyle tutuklu kalan davacı hakkında hükmedilen maddi tazminatında da bu ölçülere uymayıp az olduğu ayrıca manevi tazminatında faiz çarpanı nazara alındığında (5.000x1.3=6.500 Lirada) çok olmadığını düşündüğümüzden sayın çoğunluğun maddi tazminatı normal ve manevi tazminatı fazla kabul eden görüşlerine katılmıyoruz" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.12.2014 gün ve 87370 sayı ile;
"Mahkeme; davacının maddi zararını hesap ederken vergi levhasındaki vergi beyanını esas olarak, tutuklu kalınan 46 gün için toplam 381.42 Lira maddi tazminata hükmetmiştir. Koruma tedbirleri nedeniyle zarar görenlere tazminat verilmesini öngören 5271 sayılı CMK'nın 141. maddesi, kişilerin uğradığı maddi ve manevi zararlarının Devlet tarafından karşılanacağını öngörmüştür. Yerleşmiş uygulamalarda; koruma tedbirleri nedeniyle maddi tazminat hesabında davacıların gerçek zararı tespit edilmeye çalışılmakta, bunun mümkün olmaması halinde ise kişinin en azından temel ihtiyaçlarını karşılayacak, insanca yaşamasına olanak tanıyan en düşük net asgari ücretin tamamı üzerinden belirlenecek miktarın maddi tazminat olarak hesaplanması yapılmaktadır.
Bilindiği üzere ülkemizde gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan vergilerin tahsilat miktarı, tüketim üzerinden toplanan KDV, ÖTV vb. vergilere göre oldukça düşük kalmaktadır. Kısacası kişiler doğrudan ödedikleri vergiden daha fazlasını temel ihtiyaç ve yaşam maddelerini satın alırken ödemektedirler. Somut olayda davacının gelir vergisi beyannamesine göre hesap edilen zarar haksız tutuklanma tarihi itibarıyla açıklanan TÜİK verilerindeki açlık sınırının dahi altındadır. Bu durumda davacının maddi zararı gelir vergisi beyannamesindeki bilgilere göre hesaplanamaz. Kaldı ki Yargıtay 12. Ceza Dairesi birçok kararında öğrenci ve hatta işsiz olup gelirini belgeleyemeyen kişilerin dahi zararlarını haksız tutuklama tarihi itibarıyla geçerli olan net asgari ücret miktarı üzerinden hesaplarken davacının maddi zararını belirtilen şekilde hesaplaması hukuka ve hakkaniyet ilkelerine aykırıdır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 04.03.2015 gün, 23518-4082 sayı ve oyçokluğuyla, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme davacı lehine maddi tazminata hükmedilmesine dair karar ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; koruma tedbirleri nedeniyle hükmolunan maddi tazminat miktarının dosya içeriğine uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosyada;
Davacı ...'ın, Alaşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında basit cinsel saldırı suçundan sevk edildiği sulh ceza mahkemesince 15.06.2009 tarihinde tutuklanmasına karar verildiği, kırk altı gün tutuklu kaldıktan sonra yargılamayı yapan Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesince 31.07.2009 tarihinde serbest bırakılıp, 15.03.2012 gün ve 217-70 sayı ile yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
Hükmün sanık müdafiine tefhim edildiği, şikâyetçi Hatice Eren'e tebliğ edildiği,
Davacı vekilinin yasal süresi içerisinde mahkemesinden koruma tedbirleri nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu,
Mahkemece kolluk görevlilerine yaptırılan sosyal ve ekonomik durum araştırmasına göre; evli, ilkokul mezunu, 1968 doğumlu olan davacının, tutuklandığı tarihte babasına ait evde kira ödemeden oturduğu, ilköğretimde öğrenci olan bir çocuğu bulunduğu, eşinin çalışmadığı, bakkal dükkânı işlettiği, aylık 1.000 Lira civarında kazanç elde edebileceği,
Davacının vekili aracılığıyla sunduğu dava dilekçesinde marketçilik yaptığını, aylık ortalama gelirinin 3.000 Lira olduğunu, ancak tutuklu kaldığı yaz aylarında tarım işlerinin yoğunluğu ve tarım işçilerinin alışveriş yapmaları nedenleriyle aylık kazancının 6.000 Liraya çıktığını, tutuklu kaldığı dönemde 9.200 Lira gelir kaybının olduğunu dile getirdiği,
Vergi levhasına göre; tutuklandığı yılda beyan olunan vergi matrahının 3.400; bu rakam üzerinden hesaplanan ve tahakkuk ettirilen vergi miktarının ise yıllık toplam 510 Lira olduğu,
Alaşehir Bakkal ve Bayiler Esnaf Odasınca gönderilen bakkal işletmesi basit usulde hesap özetine göre yıllık net gelirinin 2.985 Lira olduğu,
Serbest muhasebeci mali müşavir bilirkişi tarafından, davacının tutuklu kaldığı günlere tekabül eden kazanç kaybının, beyan edilen ve tahakkuk ettirilen vergi miktarı da göz önüne alınarak 381,42 Lira olarak hesaplandığı,
Yerel mahkemece yapılan yargılama neticesi davacının talebinin kısmen kabulüyle, 381,42 Lira maddi tazminatın, tutuklandığı tarihten itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı hazineden alınarak davacıya verilmesine, manevi tazminat taleplerinin ise kısmen kabulüyle, 5.000 Lira manevi tazminata hükmolunduğu,
Anlaşılmıştır.
Haksız olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ilk kez 1961 Anayasasında hüküm altına alınmış, otuzuncu maddesinde yakalama veya tutuklamanın hangi hâllerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra maddenin son fıkrasında; "Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre devletçe ödenir" düzenlemesine yer verilmiştir.
1961 Anayasasındaki bu hüküm doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki 466 sayılı Kanunun birinci maddesinde yedi bent hâlinde tazminatı gerektiren hâller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, aynı Kanunun birinci maddesinin sekizinci bendinde yer alan, aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular, suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası hâline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine ilişkin hüküm, 10.01.1991 gün ve 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin beşinci maddesinde de, kişilerin özgürlüğünün hangi hâllerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş, maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması durumunda mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilmiştir.
Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan ve tutuklanan kişilere tazminat ödenmesi 1982 Anayasasında sürdürülmüş, ondokuzuncu maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra, son fıkrasında; "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, devletçe ödenir" denilmiştir.
Bu hüküm, 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunun 4. maddesi ile "Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, devletçe ödenir" şeklinde değiştirilmiştir.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesiyle 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun yedinci bölümünde "Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat" başlığı altında 141 ilâ 144. maddelerinde tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden ele alınmış, 141. maddesinde hangi durumlarda tazminat talep edilebileceği, 142. maddesinde tazminat ist