"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi :15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 217-9
Mala zarar verme suçundan sanık ...'in TCK'nın 151/1 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Çan Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2012 tarihli ve 217-9 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 27.01.2015 tarih ve 30732-1315 sayı ile;
"...
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,ancak;
a-Sanığın, şikayetçi ile kavga ettiği sırada motorun devrilmesi sonucu zarar görmesi ve gözlük camının kırılması biçimindeki eylemini TCK'nın 21/2 maddesinde düzenlenen olası kastla gerçekleştirdiğinin gözetilmemesi suretiyle fazla ceza tayini,
b-5237 sayılı Kanun'un 53. maddesinin 1. fıkrasının “c” bendinde yer alan hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğun, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilmeye kadar, üstsoyu ile diğer kişiler yönünden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar sürmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliklerinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş;
Daire Üyesi M. Kaya; "Sanığın şikâyetçiye yumruk atması sonucu üzerinde bulunan gözlüğünün kırılması ve motosikletinin de devrilerek zarar görmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın öngöreceği şekilde şikâyetçinin gözlüğünü kırmadığı ve kavga sırasında motosikletin devrilip zarar görmesinin de öngörülemeyeceği, bu nedenle mala zarar verme suçundan cezalandırılamayacağı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun sanığın olası kastla mala zarar verme suçundan cezalandırılması gerektiği şeklindeki bozma düşüncesine katılmıyorum." açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.02.2015 tarih ve 63224 sayı ile;
"...Olayda sanık ... alkollü olup, müşteki İsmail'in yolu açması için yaptığı uyarılara kızarak tepki gösterdiği ve müştekiye yönelik tehdit ve hakaret içeren sözler söyledikten sonra yumrukla vurduğu sırada, müştekinin gözlüğünün kırılması ya da motosikletin rüzgarlığının kırılmasının öngörülebilir olduğu ancak, sanığın neticeyi öngörmesine rağmen, şansa veya başka etkenlere, hatta kendi bilgi veya becerisine güvenerek öngörülen sonucun gerçekleşmeyeceği inancıyla hareket etmektedir. Maddi olayda, bilinçli taksirle hakaret sanığın eyleminin olası kasıt ile işlendiğinin kabul edilmesi hukuka aykırı niteliktedir. Sanık ...'un müşteki İsmail'e yönelik mala zarar verme eylemleri bilinçli taksirle işlemiştir ancak mala zarar verme suçu taksirle işlenebilen bir suç niteliğinde değildir. Bu itibarla, sanığın kavga sırasında gerçekleştirdiği zararlardan dolayı suçun kasıt öğesi gerçekleşmediğinden atılı suçun yasal ögeleri oluşmadığından sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekir...” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 11.03.2015 tarih ve 4937-22342 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkındaki mala zarar verme suçu nedeni ile verilen mahkûmiyet kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kasten işlenebilen mala zarar verme suçu açısından; sanığın eylemini doğrudan kastla mı, olası kastla mı, yoksa bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiğinin ve buna bağlı olarak mala zarar verme suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine, suçun yasal unsurları itibarıyla oluştuğu sonucuna ulaşılması halinde, atılı suçun 6763 sayılı Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığının tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, 09.09.2010 tarihinde saat 20.30 sıralarında birlikte alkol aldığı arkadaşı tanık ...'i aracıyla evinin önüne kadar getirip, trafiği engelleyecek şekilde otomobilini yola park ettiği, mağdur ...'ın da sevk ve idaresindeki motosikleti ile evine gitmek üzere girdiği sokakta sanığın aracını görüp bir süre yolu açmasını bekledikten sonra, araçta tanık ..... ile sohbet eden sanığa seslenip yolu açmasını istediği, bunun üzerine sanığın aracından inip mağdura "Sen benim kim olduğumu biliyor musun, sen benden ne cesaretle yol istiyorsun, seni öldürüm!" dedikten sonra saldırıya geçip mağdura yumrukla vurmaya başladığı, bu sırada mağdurun gözlüğünü kırdığı, arbede sırasında her ikisinin motosiklet ile birlikte yere yuvarlandıkları ve mağdurun motosikletinin zarar gördüğü,
09.09.2010 tarihli tutanakta; mağdura ait..... plaka sayılı Kanuni marka motosikletin yol kenarında park hâlinde olduğu, ön kısmındaki plastik rüzgârlığın korumalığının orta yerinden kırıldığı ve kırık parçasının yerde olduğunun bildirildiği,
Sanık ... hakkında düzenlenen 09.09.2010 tarihli geçici adli muayene raporunda; sol orbite laterinde ödem, sol ekstremite biseps distelinde 4 cm uzunluğunda exoriasyon bulunduğu ve 2,95 promil alkollü olduğunun tespit edildiği,
Mağdur ... hakkında 09.09.2010 tarihli geçici adli muayene raporunda; sol şakak bölgesinde yaklaşık 5-6 cm uzunluğunda ekimoz, burun orifislerinde kanama, sağ mamiller bölge altında hassasiyet bulunduğu, ciltte herhangi bir lezyonun olmadığının belirtildiği,
Dosyadaki fotoğraflardan; mağdura ait ipli gözlüğün sol camının çerçevesi ile birlikte kırık olduğunun görüldüğü,
Anlaşılmıştır.
Mağdur ... kollukta; 09.09.2010 tarihinde saat 20.30 sıralarında kendisine ait 17 HV ... plaka sayılı motosikleti ile evine giderken Fatih Mahallesi, Sarıtaş Sokak'a geldiğinde mahalleden isimlerini bildiği sanık ... ve tanık .....'ın markasını ve plakasını hatırlayamadığı bir aracın içerisinde yolu kapatacak şekilde durduklarını, arkada biriken araçların selektör yaparak yol istediklerini, yol vermesini istediği sanığın “Sen kim oluyorsun da benden yol istiyorsun? Sen beni tanı mıyor musun? Ben adamın anasını avradını ne yaparım?" diyerek kendisine hakaret ettiğini, saldırdığını, bu esnada kendisini koruduğunu, ancak sanığın ittirmesi üzerine motosikletinin üzerine düştüğünü, direksiyonun üzerindeki plastik rüzgârlık koruma camının ve sanığın kendisini darbetmesi nedeni ile gözünde bulunan gözlüğün camının kırıldığını, savcılıkta farklı olarak; sanığın kendisini yumrukladığını, motosikletin üzerinden düşürdüğünü, bu nedenle kafasını yere çarptığını, motosikletinin plâstik koruması ile boynunda asılı olan yakın gözlüğünün çerçevesinin ve bir camının kırıldığını, mahkemede ise; boynunda görünür vaziyette ve asılı olan gözlüğünün sanığın darbeleri sonucunda kırıldığını, yine sanığın saldırısı sırasında yere düşerken daha önce üstünden indiği motosikletin de devrildiğini rüzgârlığının kırıldığını, motosikletinin yan ayağı üzerinde durması nedeni ile sanığın kendisine saldırdığı anda motora çarpması ile yere düşeceğinin belli olduğunu,
Tanık ... kollukta; olay günü sanık ile birlikte alkol aldıklarını, sanık ...'un sürücülüğünü yaptığı, plakasını bilmediği bir araçla kendisini evine bıraktığını, ardından evinin önünden ayrıldığını, bağırışma seslerinin gelmesi üzerine dışarı çıktığında sanık ile ismen tanıdığı mağdur ...'in tartıştıklarını gördüğünü, şahısların birbirlerine bağırdıktan sonra yere düştüklerini, onları ayırdığını, sanık ...'un sol kolundan yaralandığını, savcılıkta; çok alkollü olduğunu, mağdur ile sanığın motosikletin üzerine devrilip devrilmediklerini görmediğini, mahkemede ise; sanık ile mağdur arasında itiş kakış olduğunu ve bu sırada motosikletin yere düştüğünü,
Tanık ... savcılıkta; olay günü mağduru motosikleti ile yolun sağ tarafına yanaşmış olarak gördüğünü, selam verip geçtiğini, kavgaya benzer sesleri duyunca arkasına döndüğünü, sanık ile mağduru kavga ederken gördüğünü, mağdura "Amca sen ona uyma" dediğini ve yoluna devam ettiğini, mahkemede; olay yerinden yürüyerek geçtiği sırada bir aracın yolu tıkamış olduğunu gördüğünü, aracın kime ait olduğunu bilmediğini, geçtiği sırada mağdura "Sen gençlere uyma" dediğini, ancak aralarında geçen olayı görmediğini,
Tanık ... aşamalarda; olay günü evinde istirahat ederken tartışma seslerini duyup kapıya çıktığında sanık ...'un mağdur ...'i motosikletinin üzerine yatırıp yumrukladığını, sinkaflı sözlerle hakaret ettiğini, sanığın ağır derecede alkollü olduğunun anlaşıldığını, sanık ...'a müdahale ederek kavgayı ayırmaya çalıştığını, sanığın aracının yolu kapatmış şekilde park hâlinde olduğunu, motosikletin de kaldırımın yanı başında yerde yatar vaziyette bulunduğunu,
Tanık ... savcılıkta; evden çıktığında tarafları kavga ederken gördüğünü, motosikletin otomobilin dört-beş metre uzağında olduğunu, mahkemede ise; sanığın babasının amcası olduğunu, kavga esnasında sanığı, mağdurun üzerinde gördüğünü, sanığı tutup kavgayı ayırdığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... kollukta; olay günü saat 20.30 sıralarında Gençlik Parkından gelirken Sarıtaş Sokakta trafiğin kilitlendiğini, araçların arasından geçerken tanımadığı altmış-yetmiş yaşlarında bir şahsın plakasını ve modelini hatırlayamadığı bir motosikletin üzerinde trafik açılsın diye bağırıp çağırdığını, aynı zamanda motosikleti ileri geri hareket ettirirken ayağına çarptığını ve kendisini araçların arasına sıkıştırdığını, "Ne yapıyorsun dayı?" dediğinde, şahsın "Çekil aradan." diyerek cevap verdiğini, "Ayağıma çarptın insan özür diler." deyince de motosikletten inerek "Sen ne diyorsun?" şeklinde sözler sarf ettiğini, kendisine vurmaya çalışması üzerine elini tuttuğunu, diğer elini kaldırınca onu da tuttuğunu, kendisine vurmasın diye ittirdiği mağdurun motosikletin üzerine düşüp direksiyon plastik muhafazasını kırdığını, mağdurun kırık parça ile yüzüne vurup bıçakla kolunu yaraladığını, savcılıkta farklı olarak; olay günü alkollü olduğunu, evine giderken motosikleti ile yanından geçen mağdurun ayağına çarptığını, tartışma sırasında birlikte motosikletin üzerine düştüklerini, motosikletin direksiyon plastik muhafazasının kırıldığını, alkollü olduğu için kusurlu olabileceğini, şikâyetinden vazgeçtiğini, mahkemede ise; önceki ifadelerini tekrar ettiğini savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sağlıklı bir şekilde çözüme ulaştırılabilmesi için ayrı ayrı değerlendirilmelerinde fayda bulunmaktadır.
1- Sanığa atılı kasten işlenebilen mala zarar verme suçu açısından; sanığın eylemini doğrudan kastla mı, olası kastla mı, yoksa bilinçli taksirle mi gerçekleştirdiğinin ve buna bağlı olarak mala zarar verme suçunun yasal unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı;
TCK’nın “Mala Zarar Verme” başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında;
“Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde mala zarar verme suçunun basit şekli düzenlenmiş, 152. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında da on bent hâlinde suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Anılan madde gerekçesinde de; "Suçun konusu, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz maldır. Suç, başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketlerden kirletme, örneğin; başkasına ait binanın duvarına yazı yazmak, afiş veya ilan yapıştırmak, resim yapmak suretiyle gerçekleştirilebilir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Mala zarar verme suçuyla korunan hukuki yarar, mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet kavramına, malın bütünleyici parçaları, eklentileri ve doğal ürünleri de dahildir. Mülkiyetin korunmasında amaç, sadece malın fiziksel olarak zarar görmesi olmayıp malın değerinin de korunmasıdır. Bu nedenle, malın özgülendiği amaca uygun kullanılabilmesini, önemsiz sayılmayacak derecede azaltan bir zararın varlığı yeterli olup malın maddi zarar görmüş olmasına gerek yoktur.
Kanuni düzenleme göz önüne alındığında, mala zarar verme suçu genel kastla işlenebilen bir suçtur. Suçun oluşması için failin belirli bir amaç ya da saikle (özel kast) hareket etmesine gerek yoktur.
Görüldüğü gibi mala zarar verme suçunun gerçekleşebilmesi için failin, başkasına ait taşınır veya taşınmaz bir mala, TCK’nın 151/1. maddesinde sayılan seçimlik hareketlerden herhangi biriyle zarar vermiş olması gerekmektedir. Seçimlik hareketler maddede; “kısmen veya tamamen yıkmak, tahrip etmek, yok etmek, bozmak, kullanılamaz hâle getirmek veya kirletmek” şeklinde belirtilmiştir.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğünde yıkmak fiili, "kurulu bir şeyi parçalayarak dağıtmak, bozmak, tahrip etmek."; bozmak fiili ise "bir şeyi kendisinden beklenilen işi yapamayacak duruma getirmek." şeklinde tanımlanmıştır. Yıkmak fiili yalnızca taşınmazlar için söz konusu olabilir. Kanununda yıkmanın, kısmen veya tamamen olması arasında fark öngörülmediğinden, binanın bir duvarının yıkılması örneğinde olduğu gibi suçun oluşumu için taşınmazın belli bir kısmına zarar verilmesi yeterlidir. Bozmak ise malın kullanım amacına uygun tasarrufunu kısmen veya tamamen ortadan kaldıran ya da güçleştiren bir müdahale olup, süreklilik taşıması gerekli değildir. Geçici olarak malın kullanılamaması da mala zarar verme suçunu oluşturur. Aracın motor aksamının sökülerek, çalışamaz duruma getirilmesi hâli bu fiile örnek olarak gösterilebilir. Yıkmak ve bozmak fiileri, aynı zamanda tahrip etmek fiilini de kapsar. Kullanılamaz hâle getirme eyleminde, malın fiziki varlığı ortadan kaldırılmaksızın, amacına uygun olarak maldan yararlanma imkanının bulunmaması ve bu şekilde değerinin azalması hâli söz konusudur. Yok etmek ise malın fiziki varlığının tamamen ortadan kaldırılarak, tüketilmesi anlamına gelmektedir. Televizyonun yakılması bu fiile örnek gösterilebilir. Kirletmek fiili de, taşınır veya taşınmaz malın, önceki hâle getirilmesi için önemsiz olmayan bir çabayı gerektiren, malın değerinde veya görünümünde azalma veya değişikliklere yol açan, madde kapsamında yer alan diğer eylemler dışındaki durumları kapsar. Mağdurun evinin duvarına yazı yazmak, aracını çizmek gibi örneklerin verilebileceği kirletmek fiili, kirli duruma getirmek, pisletmek olarak tanımlanabilir. Bu seçimlik hareketle işlenen mala zarar verme suçunda, zarar doğuran neticenin sonradan temizlenmek suretiyle ortadan kaldırılması önem taşımaz. Ancak kirletmenin belli bir ağırlığa ulaşmış olması gerektiği de gözden uzak tutulmamalıdır.
Suçun maddi unsurunu oluşturan hareketler, kanunda tahdidi şekilde belirtilmiş olmakla birlikte, zarara neden olan neticeyi meydana getirmeye elverişli fiil, aynı zamanda Kanun'da belirtilen seçimlik hareketlerden en azından birini zorunlu olarak kapsayacağından, suçun oluşumu için zarar verici sonucun gerçekleşmesini yeterli saymak gerekir.
5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi; "(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir” şeklinde düzenlenerek maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast tanımlanmış, 2. fıkrasında ise öğreti ve uygulamada “dolaylı kast” “belirli olmayan kast”, “gayrimuayyen kast”, “olursa olsun kastı” olarak da adlandırılan olası kast tanımına yer verilmiştir.
Buna göre, doğrudan kast, öngörülen ve suç teşkil eden bir fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi halinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın, işlediği fiilin muhtemel bazı neticeleri gerçekleştirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi durumunda ise olası kast söz konusu olacaktır.
5237 sayılı TCK'nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “Öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanarak, başkaca ayırıcı bir unsuruna yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun'un 22. maddesinin 2. fıkrasında; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır.” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü, madde gerekçesinde; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki ayırıcı ölçüdeki en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir. Failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanı sıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçlar da açık bir isteme olamasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilecektir.
Olası kastı, doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt ise suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail böyle bir durumda, muhakkak değil ama büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve olursa olsun düşüncesi ile göze almakta neticenin gerçekleşmemesi için çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan neticenin gerçekleşmesine neden olunacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin gerçekleşmesi fail tarafından kabullenilmektedir.
Bu konuda öğretide; "Olası kastta tipikliğin gerçekleşmesinin muhtemel olarak öngörülmesi, böyle bir tehlikenin gerçekleşebileceğinin ciddiye alınması ve sebep olunan neticenin gerçekleşmesinin kabullenilmesi gerektir. Fail bakımından amaç o kadar önemlidir ki, bu amaca ulaşmak için muhtemel neticelerin gerçekleşmesi göze alınmaktadır. Ancak failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerin yanı sıra hareketinin zorunlu neticesi ya da kaçınılmaz neticesi olarak öngördüğü ve iradi olarak kabul ettiği her şey bunları istemese dahi doğrudan kastın kapsamındadır." (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. bası, Ankara, 2013, s. 162-164-165.), "Failin hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngördüğü halde, bu hareketi yapmaktan kaçınmaması ve olursa olsun demesi halinde olası kast söz konusu olur. Ancak failin gerçekleştirmek istediği neticeye zorunlu olarak bağlı bulunan neticeleri öngördüğü hallerde kastı bu neticeler bakımından da doğrudan kasttır. Örneğin sigorta parasını almak için bir uçağı düşürüp havaya uçuran kimse mürettebatın ölmesini arzu etmese dahi göze alır. Zorunlu yan neticeler bakımından da kastı doğrudan kasttır." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.197.) "Failin öngördüğü ve istediği neticeyi gerçekleştirmek için işlediği fiile bağlı olarak ortaya çıkan ikincil neticeler, failin fiiline zorunluluk bağı ile bağlı ise bu halde failin ikincil neticelere yönelik kastının da doğrudan kast olduğu kabul edilir." (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 244.) "Failin gerçekleştirmeyi istediği neticeye zorunlu olarak bağlı bulunan neticeleri öngördüğü hallerde kastı bu neticeler bakımından da doğrudan kasttır. Vitrinin arkasındaki tezgahtarı vurmak isteyenin vitrin camını kırmak zorunda oluşu ya da hasmını öldürmek için yolcu otobüsüne bomba koyan failin eylemden diğer yolcuların da zarar göreceğini bilmesi gibi...” (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet