"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 40-424
Sanık ... hakkında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK'nın 23 ve 86/2. maddeleri delaletiyle 85/1, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.09.2007 tarihli ve 105-275 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 17.10.2012 tarih ve 7196-22236 sayı ile;
"Olay günü sanığın iş arkadaşı olan ölen ... ile tartıştığı sırada, ölene vurması üzerine kalp hastası olan ...'nin kısa süre sonra fenalaşıp, yaşadığı üzüntü nedeniyle geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybettiği olayda, Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunun 16.07.2008 tarihli raporunda, meydana gelen olay ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğunun belirtildiği, 5237 sayılı TCK'nın 86/1 ve 87/4. maddesinde kasten yaralama sonucunda, ölümün meydana gelmesi hâlinde sanığın cezalandırılacağının belirtilmiş olması karşısında, sanığın 5237 sayılı TCK'nın 86/1 ve 87/4. maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Albayrak;
"...Dairemizin 23.2.2012 tarih ve 2011/15869 Esas ve 2012/5011 sayılı kararında belirtildiği gibi '5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde, kastı aşan suçlarda veya neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda cezalandırılabilmek için failin meydana gelen sonuç açısından en azından taksirle hareket etmesi gerektiği belirtilmiş, madde gerekçesinde de, hükmün konuluş amacının, objektif sorumluluk anlayışını terk etmek olduğu, bu tür sorumluluğun, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan 'versari in re ilicita' yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olduğu, çağdaş ceza hukukunun bu anlayışı çoktan terk ettiği, düzenlemeyle meydana gelen ağır netice açısından sorumluluk için neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu olunması gerektiği belirtilmiştir.
Kanun'un 87/4. maddesinde ise, kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi hâlinde failin nasıl cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak maddedeki atfın 86. maddenin 1. ve 3. fıkralarına yapılmış olması nedeniyle, bu hükmün aynı maddenin 2. fıkrasında kalan yaralanma eylemleri açısından uygulanması mümkün değildir.
Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilir nitelikte yaralanma sonucunda mağdurun ölmesi hâlinde, 5237 sayılı TCK’nın 23 ve 87/4. maddelerinin uygulanması imkânı bulunmadığından, failin sorumluluğunun genel hükümler kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Meydana gelen sonuç, (ölüm) öngörülebilir ise ve fail bu sonucu öngörmeksizin hareket etmişse, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85. maddesi uyarınca, öngörülebilir sonuç fail tarafından da öngörülmüş ancak istenmemiş ise fail bilinçli taksirle öldürme suçundan Kanun'un 85 ve 22/3. maddeleri uyarınca, fail öngördüğü sonucu kabullenerek fiilini icra etmiş ise bu kez de, olası kastla öldürme suçundan sorumlu tutulmalıdır.
Failin ölüm sonucunu öngörmesi mümkün olmakla birlikte, gerekli özeni göstermeyerek ölüme neden olması hâlinde faili taksirle öldürmekten sorumlu tutmak mümkün ise de, ölüm sonucunun meydana gelmesinin öngörülmesi mümkün değilse failin taksirle öldürmeden sorumlu tutulması mümkün değildir.
Neticenin öngörülebilir olmaması hâlinde, faili meydana gelen ağır sonuçtan sorumlu tutmak, yeniden objektif sorumluluğun kabulü anlamına gelecektir ki, böyle bir kabul kusur sorumluluğunu benimseyen ceza kanununun sistematiğine de aykırıdır.'
Bu olayımızda da sanığın basit tıbbi müdahalelik yaralaması sonrası Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca, ölümün travmanın eforu ve stresiyle kendinde mevcut kalp damar hastalığının aktif hâle geçmesine bağlı solunum dolaşım durmasından ileri geldiği, olay ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu, ancak saptanan travmatik değişimlerin başlı başına ölümü tevlit eder nitelikte olmadıkları ve mevcut yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmesi karşısında sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılması gerekmektedir. Çünkü; TCK’nın 22/2. maddesi taksiri, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Bilimsel görüşlere baktığımızda da dikkat ve özen yükümlülüğü ile ilgili şu açıklamaları görmekteyiz.
'Dikkat ve özen yükümlülüğünden, Kanun veya müşterek tecrübenin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve ihtimam vazifesini ihmal eden ve zararlı neticeye sebep olan fert sorumludur. Taksir zorunlu ve gerekli özenin gösterilmemesi sebebiyle öngörülmesi mümkün olan neticenin öngörülmemesidir.
Taksirin cezalandırılmasının sebebi, failin neticeyi öngörmesi mümkün iken, özen vazifesine aykırı olarak, bu neticeyi öngörmemiş olması esasına dayanır. Failin öngörülebilir bir neticeyi öngörmesi gerekirken bunu yapmaması, toplumun kendisini kınamasının sebebidir.'
Dosyamıza konu olayda sanığın basit tıbbi müdahalelik bir yaralaması sonucunda mağdur ölmüştür. Bu olayda yukarıda açıkladığımız gibi sanığı TCK’nun 87/4.maddesi gereğince sorumlu tutmak mümkün değildir. Ancak oluşan bu netice öngörülebilir bir neticedir. Dolayısıyla sanık hakkında TCK’nın 23 ve 86/2. maddelerini nazara almadan aynı Kanun'un 85/1.maddesi gereğince taksirle öldürme suçundan cezalandırılmalıdır. Mahkemenin TCK’nın 23 ve 86/2. maddeleri delaletiyle aynı Kanun'un 85/1. maddesiyle hüküm kurması sonuca etkili olmayan uygulama olduğundan kararın onanması gerekir.
Sonuç olarak somut olayda günlük hayat tecrübelerine göre bu netice öngörülebilir bir neticedir. Öngörülebilen bu netice bakımından dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayan sanık bakımından taksirle öldürme suçunun oluştuğu kanaatinde olduğumuz için sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 12.12.2013 tarih ve 40-424 sayı ile; sanığın kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan TCK'nın 86/1. maddesi delaletiyle 87/4, 29/1, 62/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 17.06.2015 tarih, 2252-11034 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiş,
Daire Başkanı A. Doğan ve Daire Üyesi M. Albayrak genel olarak Özel Dairenin ilk bozma kararında kullanılan karşı oyda belirtilen düşünceyle ve ek olarak;
"...Kanun'un 87/4. maddesinde ise, kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi hâlinde failin nasıl cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak maddedeki atfın 86. maddenin 1. ve 3. fıkralarına yapılmış olması nedeniyle, bu hükmün aynı maddenin 2. fıkrasında kalan yaralanma eylemleri açısından uygulanması mümkün olmadığı gibi 2. fıkra kapsamındaki yaralanmaların 3. fıkradaki artırım nedenleri bulunsa da uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
...
Bunun yanında basit tıbbi müdahalelik bir yaralama suçunun işlenmesi sonucunda faili taksirle öldürme suçundan sorumlu tutmak adaletli olmayabileceği gibi TCK’nun 3. maddesinde düzenlenen 'Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.' hükmü de ihlal edilmiş olabilir. Bundan dolayı üçlü bir ayrıma gidilerek sorumluluk belirlenirse adil bir sonuca varılabilir. Buna göre:
a- Kasten yaralama suçunu başlatanın fail olmadığı hâllerde kişi bir nevi savunma refleksi ile karşısındakinin saldırısını defetmek için muhatabın vücuduna acı verme kastıyla hareket ettiği durumlarda, basit tıbbi müdahalelik bir yaralama sonrası ölüm meydana gelmişse faili sadece kastından yani basit tıbbi müdahalelik yaralamadan (TCK, m.86/2) sorumlu tutmak gerekir.
b- Kasten yaralama suçunu başlatanın fail olması hâlinde ise; failin amacı başkasının vücuduna sadece basit tıbbi müdahalelik bir yaralamada bulunma olsa bile modern zamanın oluşturduğu hayat ortamında, insanların bu gibi basit etkiler sonrası öldükleri artık her insan tarafından öngörülebildiğinden faili basit taksirle öldürme suçundan (TCK, m.85/1) sorumlu tutmak gerekir.
c- Kasten yaralama suçu fail veya ölen tarafından başlatılsa bile failin ölendeki ölüm sonucunu doğurabilecek rahatsızlığı-hastalığı bilmesi hâlinde bu durumda faili dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu oluşan ölümden, bilinçli taksirle öldürme (TCK, m.85/1, 22/3) suçundan sorumlu tutmak gerekir.
...
Sonuç olarak somut olayda günlük hayat tecrübelerine göre bu netice öngörülebilir bir neticedir. Sanık kasten yaralama eylemini ilk olarak başlatan kişidir. Öngörülebilen ölüm neticesi bakımından dikkat ve özen yükümlülüğüne uymadığından taksirle öldürme suçunun oluştuğu kanaatinde olduğumuz için sayın çoğunluğun neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama sonucu oluşan ölümden hüküm kuran mahalli mahkeme hükmünü onama yönündeki görüşlerine katılmıyoruz." düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.09.2015 tarih ve 48187 sayı ile;
“...Dosya kapsamı ve oluşa göre; aynı işyerinde çalışan sanık ve maktul arasında çıkan tartışma sırasında, sanığın arkadaşı olan ölene basit tıbbi müdahale ile iyileşebilir şekilde yumrukla vurması sonucu, sanık tarafından önceden bilinmeyen kalp-damar hastalığının aktif hâle gelmesi sonucunda öldüğü, sanığın kasten yaralama eylemini başlatan kişi olduğu ve eylem sonucunda ölüm olayının meydana gelebileceğinin öngörülebilir olduğu, buna göre gerekli dikkat ve özeni göstermeyen sanığın eyleminin TCK 85/1 maddesinde karşılığını bulan taksirle ölüme neden olmak suçunu oluşturduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.11.2015 tarih ve 14055-16850 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire çoğunluğu arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın suçunun nitelendirilmesine ilişkin ise de, yapılan müzakere esnasında, bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerinin de talebinin olması nedeniyle Ceza Genel Kurulu Başkanı tarafından uyuşmazlık, sanığın suçunun TCK'nın 87. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturup oluşturmadığı, suçun TCK'nın 87. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde, TCK'nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama suçunun mu yoksa TCK'nın 85. maddesi kapsamındaki taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunun mu oluşacağı şeklinde yeniden belirlenmiş olup uyuşmazlık konuları bu doğrultuda değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
26.11.2006 tarihli olay yeri inceleme raporunda; aynı gün saat 08.30 sıralarında Etiler, Nispetiye Caddesinde faaliyet gösteren .... isimli iş yerinde bir şahsın iş yeri çalışanı olan diğer bir şahısla tartışıp kavga ettikten sonra fenalaşarak hastaneye kaldırıldığının, akabinde öldüğünün bildirilmesi üzerine bahse konu iş yerine gelindiği, iş yerinin müstakil, bahçeli, iki katlı bir binada faaliyet gösteren, arka kısmında unlu mamuller üretilen bir fırın olduğu, zemin katta kafe olarak kullanılan bir bölümün, yine unlu mamullerin satışının yapıldığı ayrı bir bölüm ile üst katta idari kısmın bulunduğu, iş yerinin şoför olarak çalışanları ... ile ...'ın iş konusunda tartışıp kavga ettiklerini, diğer çalışanların kavgayı ayırmasından sonra herkesin işinin başına döndüğünü, yaklaşık 5-6 dakika sonra kavga eden şahıslardan birinin ekmeklerle uğraşırken fenalaşarak yere yığıldığını, sonrasında çalışanlar tarafından ...Cerrahi ve Tanı Merkezine götürüldüğünü beyan ettikleri, iş yerinde olayla ilgili olabilecek herhangi bir emare ve delile rastlanmadığı yönünde açıklamalara yer verildiği,
...Cerrahi ve Tanı Merkezi tarafından düzenlenen 26.11.2006 tarihli raporda; sanık ... tarafından getirilen hastanın saat 07.15'te görüldüğünde pupiller fix dilate olduğu, kalp atımı ve solunum olmadığı, TA alınamadığı, CPR'a başlandığı, yanıt alınamayınca CPR'ın saat 08.25'te sonlandırıldığı, CPR'da hastanın entübe edilip damar yolunun açıldığı, adrenalin, atropin Na bikarbonat, İV enjeksiyon yapılıp defibrilasyon uygulandığı yönünde açıklamaların olduğu,
26.11.2006 tarihli ölü muayene tutanağına göre; göğüs ön sternum kemiğinin üst kısmında 7x1,5 cm'lik, ksifoid üzerinde 2x1, 2x0,5 ve 0,5 cm'lik muhtemel elektrikli şok cihazı temasına bağlı yanıklı yara alanları ile ağızda, alt dudak sağ iç kısmında 0,5x0,5 cm'lik doku defektli kanamalı yara, sağ üst ve sağ alt köpek dişlerinde kanama, sağ el 2 ve 3. parmaklar arasında 1x0,5 cm'lik, sol el başparmak sırtında 1x0,5 cm'lik yaraların mevcut olduğu,
Adli Tıp Kurumu Kimya İhtisas Dairesince düzenlenen 20.12.2006 tarihli rapora göre; ölenin iç organlarında yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan maddelerin bulunmadığı, kanında alkol tespit edilmediği, kanında ve mesane yıkama suyunda uyutucu-uyuşturucu maddelere rastlanmadığı,
15.02.2007 tarihli histopatolojik tetkik raporuna göre; kişinin ölümünün kalp-damar hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğu,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince 26.11.2006 tarihinde yapılan otopsiye istinaden aynı yer tarafından düzenlenen 26.02.2007 tarihli otopsi raporunda; ölenin 163 cm boyunda, 61 kg ağırlığında olduğu, sağ el 1. parmak proksimal falanks dorsal bölgede 0,5x0,2 cm'lik, sağ el 2 ve 3. parmaklar arasında 1x0,2 cm'lik sıyrıklı ekimoz, göğüste defibrilatör kaşık izleri, sağ dirsek iç büklümde etrafı ekimozlu iğne izleri, saçlı deri altında sol frontal bölgede 2 cm çapında ekimoz, sol koroner arterde inen ve dönen dalda orta ve ileri derecede daraltıcı vasıfta, sağ koroner arterde orta derecede daraltıcı vasıfta aterom plakları, miyokart kesitlerinde sol ventrikül ön duvarda 6x3 cm'lik ve interventriküler septumda 2x1 cm'lik sedefi renk değişimi (nedbe alanı) ve çevrelerinde taze kanama alanları (taze miyokart enfarktüsü zemini), sol 2-6 kotlarda midklavikuler hatta, sol 2-7 kotlarda parasternal hatta, sağ 2-6 kotlarda midklavikuler hatta etrafı ekimozlu kırık görüldüğü bilgilerine yer verilerek otopsi sonucuna göre kişinin vücudunda ölüme müessir travmatik değişim bulunmadığı, otopside tespit edilen kot kırıklarının lokalizasyonları ve özellikleri dikkate alındığında, ölüm sonrası yeniden canlandırma işlemleri esnasında husullerinin mümkün olduğu, otopsisinde kalp ağırlığında ve kalp duvar kalınlıklarında artma, sol koroner arterlerde orta-ileri derecede daraltıcı vasıfta aterom plakları ve miyokart kesitlerinde nedbe alanı saptanan, histopatolojik tetkikinde miyokartta nedbe ve fibrozis tespit edilen kişinin ölümünün kalp damar hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğu yönünde kanaat bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunca düzenlenen 16.07.2007 tarihli rapora göre; otopsideki makroskopik ve mikroskopik bulgulara göre kişide kronik kalp-damar hastalığı bulunduğu ve ölümün mevcut kalp-damar hastalığının olayın efor ve stresiyle aktif hâle geçmesine bağlı solunum-dolaşım durmasından kaynaklandığı, olay ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu ancak ölü muayene tutanağı ile otopside tarif edilen yüzeyel travmatik değişimlerin kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadıkları, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif oldukları,
İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 21.05.2013 tarihli raporuna göre; 26.11.2006 tarihli ölü muayene tutanağında belirtilen göğüs ön sternum kemiğinin üst kısmındaki 7x1,5 cm'lik, ksifoid üzerindeki 2x1, 2x0,5 ve 0,5 cm'lik şok cihazının temasına bağlı yanıklı yara izleri ile ağızda, alt dudak sağ iç kısmında bulunan 0,5x0,5 cm'lik doku defektli kanamalı yaranın, sağ üst ve sağ alt köpek dişlerindeki kanamanın, sağ el 2 ve 3. parmaklar arasındaki 1x0,5 cmlik, sol el başparmak sırtındaki 1x0,5 cm'lik yaraların kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte oldukları,
Sanık ... hakkında Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 26.11.2006 tarihinde saat 09.40'ta düzenlenen rapora göre; sanıkta darp ve cebir izine rastlanmadığı,
Ölen ...'nin 17.01.1956 doğumlu, sanık ...'ın ise 17.10.1978 doğumlu olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar ..., ... ve ... mahkemede; ölenin bildikleri herhangi bir hastalığı olmadığını, ara sıra evde alkol aldığını ancak dışarıda içmediğini, olayı görmediklerini,
Tanık ... kollukta; ...Mahallesi, Nispetiye Caddesinde faaliyet gösteren .... isimli iş yerinde fırıncı olarak çalıştığını, 26.11.2006 tarihinde, saat 06.40 sıralarında tanık ... ile birlikte çalıştıkları esnada kasiyer bölümünde ölen ... ile sanık ...'ın birbirlerine bağırdıklarını duyduğunu, kasiyerlik yapan tanık ... Çaylan'ın bağırması üzerine .... ile birlikte kasanın yanına gittiklerini, ölen ...'ın yerden kalkmaya çalıştığını, ....'in sanık ...'i tutarak fırından dışarı çıkardığını, kendisinin de....'ı tuttuğunu, ortalığın yatıştığını, herkesin işine döndüğünü, yaklaşık 10 dakika sonra 06.50 sıralarında Yasemin'in tekrar bağırdığını, .... ile birlikte kasanın yanına vardıklarında....'ı yerde yatmış vaziyette gördüğünü,....'ın bu esnada nefes aldığını, sanık ...'in de kasanın yanında olduğunu, ....'le birlikte ölen ...'ı kucaklayıp hastaneye götürmek üzere servis aracına bindirdiklerini, aracı sanık ...'in kullandığını, sonrasında işlerine döndüklerini,
Savcılıkta ek olarak; ölen ... ile sanık ... arasında hemen her gün iş yüzünden tartışma olduğunu,....'ın Ersin'in işini zamanında yapmamasından dolayı servise geç kaldığından yakındığını, tartışmalarından sonra da el ele kol kola gezdiklerini, aralarında ciddi bir kavga olmadığını, olay günü Ersin'in gece çalıştığını, saat 06.30 sıralarında gelen....'ın servis arabasına ekmek taşıdığını, Ersin'in de ekmekleri kestiğini, her zamanki gibi Ersin ile.... arasında tartışma başladığını, birbirlerine bağırdıklarını ancak ne söylediklerini anlamadığını, Yasemin'in bağırması üzerine koştuklarında.... ile Ersin'in kavga ettiklerini gördüğünü, her ikisini ayırdıklarında....'da herhangi bir yara bere görmediğini, kavganın başlangıcını ve sanık ile ölenin birbirlerine vurduklarını görmediğini, kavganın sebebinin Ersin'in işini geciktirmesi olduğunu,
Mahkemede ek olarak; ölen ile sanık arasındaki kavganın tanıklar Yusuf Aydemir ve Mustafa Balıkçı tarafından aralandığını,
Tanık ... kollukta; olay günü saat 06.40 sıralarında kasiyer Yasemin'in bağırması üzerine kasanın yanına vardığında aynı iş yerinde şoför olarak çalışan ... ile ...'ın birbirleri ile tartıştıklarını ve kavga ettiklerini, Ersin'in....'ın üzerinde olduğunu ve birbirleriyle kenetlenmiş vaziyette boğuştuklarını ancak yumruk vurup vurmadıklarını görmediğini, Ersin'i kolundan tutup fırından dışarı çıkardığını, kavganın yatıştığını ve herkesin işine döndüğünü, saat 06.50 sıralarında Yasemin'in tekrar bağırması üzerine gittiğinde....'ın pasta bölümü ile ekmek bölümü arasında yerde yattığını, bu esnada Ersin'in orada olmayıp dışarıda bulunan servis aracına ekmek poşetlerini taşıdığını, hemen....'ı kucaklarına alarak servis arabasına bindirdiklerini, bu esnada....'ın yaşadığını, sanık ...'in kullandığı servis aracı ile....'ın hastaneye kaldırıldığını,
Savcılıkta ek olarak; kasiyer Yasemin'in bağırması üzerine gittiğinde garson Mustafa Balıkçı'nın yere düşen....'ı kaldırdığını,....'da yara bere görmediğini, aradan 8 dakika geçtikten sonra Yasemin'in tekrar çığlık atması üzerine vardığında yere yığılmış vaziyette yan yatan....'ın çenesinin kilitlendiğini, vücudunun kasıldığını, çenesini zorla açtığını, zorlukla nefes alan....'a sanık ...'in suni teneffüs yaptırmaya çalıştığını, durumu ağırlaşınca hastaneye götürdüklerini,.... ile Ersin arasında öncesinde basit tartışmalardan başka kavgalarına şahit olmadığını,
Mahkemede ek olarak; ölen ile sanık arasındaki kavga