"İçtihat Metni"
İtirazname: 2007/230061
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇEŞME Asliye Ceza
Günü : 11.05.2007
Sayısı : 52–346
Sanık N. H. S.hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, imara aykırı yapılan bölümlerin kovuşturma aşamasında yıkılarak eski hale getirilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 184/5. maddesi uyarınca kamu davasının düşmesine, katılan kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 120 Lira dilekçe yazım ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine, yargılama giderlerinin ise hazine üzerinde bırakılmasına ilişkin, Çeşme Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.05.2007 gün ve 52–346 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.06.2011 gün ve 11976–738 sayı ile;
“CMK’nın 325/1. maddesine göre, sanık ceza ve güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi halinde yargılama giderlerini öder. Beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanığa ise yargılama giderleri yükletilemez. Kural böyle olmakla birlikte, CMK’nın 327/1. maddesi uyarınca, beraat eden veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık, kendi kusuruyla yargılama giderlerine yol açmış ise, bu giderlerin ona yükletilmesi gerekir. Anılan maddenin gerekçesine göre hakkında kamu davası açılan sanık, savsama veya kusuru veya bilirkişi veya tanıkların dinleneceği ya da yüzleştirileceği oturuma katılmaması nedeniyle, işlemlerin yenilenmesine yol açmış veya kendisini suçlaması gibi nedenlerden dolayı hakkında dava açılmasına sebebiyet vermiş ise, yapılan giderlerden sorumlu tutulur.
Söz konusu maddenin gerekçesinde belirtilen ‘davanın açılmasına sebebiyet verme’ halleri sınırlı biçimde belirtilmiş değildir. ‘Gibi’ sözcüğüne yer verilmekle, sanığın ‘kendisini suçlaması’ dışında başka davranışlarıyla da davanın açılmasına sebebiyet verebileceği kabul edilmiş olmaktadır.
Belediye başkanlarının ruhsatsız yapıları ruhsata uygun hale getirme ya da yıktırma yoluna gitmemeleri halinde ceza sorumlulukları vardır. Davaya katılma ve görevlendirdikleri avukatın da davayı takip zorunluluğu bulunmaktadır. Olayımızda belediye başkanlığı davaya katılmış, vekili ise davayı takip ederek, çaba, emek ve mesai sarf etmek suretiyle üzerine düşen görevi ifa etmiştir. Bunun karşılığı olarak da belediye, avukatına vekâlet ücreti ödemektedir. Bu ödemenin sanıktan tahsili gerekir. Davanın düşürülmüş olması, durumu değiştirmemektedir.
Şöyle ki; yerel mahkeme, sanığın ikrar ve savunmasıyla bağlı değildir. Gerçeği araştırması ve savunmaya karşın suçun oluşmadığı sonucuna ulaşması halinde beraat kararı vermelidir. Bu takdirde elbette sanığa yargılama gideri yükletilemez. Ancak yerel mahkeme imar kirliliği eyleminin kanıtlandığını ve suçun işlendiğini kabul etmiş, fakat sanığın pişman olup kirliliği ortadan kaldırması nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermiştir. Artık burada sanığın, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma veya zamanaşımı nedeniyle düşmelerde söz konusu olan masumiyet karinesinden faydalanması olanaksızdır. Sanığın suçu sabittir ve karar da mahkûmiyet kararı niteliğindedir.
Bu nedenle mahkûmiyette olduğu gibi, kendisine yargılama giderleri yükletilmelidir. En azından sanık, hakkında dava açılmadan önce binayı yıktırmamakla, davanın açılmasına, katılanın vekil atayıp ona ücret ödemesine ve vekilin de emek sarf etmesine yol açması nedeniyle kusurludur. Kusuru öngören CMK’nın 327/1. maddesinde düşme kararlarını kapsamadığı ileri sürülmekte ise de, etkin pişmanlık hallerinde CMK’nın 223/4-a maddesinde kural olarak ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmesi öngörülmüşken, ayrık olarak TCK’nın 184/5. maddesinde, davanın düşmesinden söz edilmiş ise de, özünde sanık cezadan bağışık tutulmuş bulunmaktadır. Kaldı ki ceza muhakemesi hukukunda kıyas geçerlidir ve genişletici yorum da mümkündür. Beraat halinde dahi, sanığa kusurlu hareketlerinden doğan yargılama giderleri ödetiliyorsa, hakkında etkin pişmanlığı nedeniyle düşme kararı verilen sanığa ödetilmesinden doğal bir şey olamaz.
Vekâlet ücretinin yargılama gideri olduğu kadar, aynı zamanda kişisel bir hak olduğunu, kamu hizmeti yapan avukatın geçimini bu yolla temin ettiğini unutmamak gerekir. Sorun cezai değil hukukidir. Bu nedenle kıyas ve yorum yasağı söz konusu olamaz. HUMK’nın 94/2. maddesine paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Davadan feragat veya davayı kabul eden taraf, dava açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle, mahkûm olmuş gibi yargılama giderlerini ödemektedir. Örneğin; davalı SSK, dava devam ederken davacıya maaş bağlamış ya da kiracı kira bedelini ödemiş olması nedenleriyle davalar konusuz kalmış olsa bile, davalının davacıya yargılama giderlerini ödemesi öngörülmektedir. Hukuk dairelerinde bu hususlarda bir duraksama yoktur. Kaldı ki TCY’nın 74/2–3. madde ve fıkrasında da kamu davasının veya cezanın düşmesinin, şahsi hakları, uğranılan zararları tazminini ve yargılama giderlerini etkilemeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Katılanın uğradığı zararlar giderilmediği ve vekilinin sarf ettiği emek ve mesaisinin karşılığı verilmediği takdirde, onlardan bir deprem bölgesi olan ülkemizdeki kaçak yapılarla mücadele etmelerini nasıl bekleyebiliriz. Vekâlet ücreti verilmemesi hakkaniyet ve adalet ilkesine uygun değildir.
Bu durumda katılan yararına maktu vekâlet ücreti tayini yerine dilekçe yazım ücretine karar verilmesi” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.10.2011 gün ve 230061 sayı ile;
“Yerel mahkeme dosyası incelendiğinde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 184. maddesi uyarınca imar kirliliğine neden olma suçundan kamu davası açıldığı, sanığın dava açıldıktan sonraki bir tarihte davaya konu edilen ruhsata aykırılığı yıkım yoluyla giderdiği ve yerel mahkemece TCK’nın 184/5. maddesinde yer alan ‘kişi, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı ya da yaptırdığı binayı imar planına veya ruhsatına uygun hale getirmesi halinde açılmış olan kamu davası düşer’ düzenlemesi uyarınca, açılmış olan kamu davasının düşürülmesine, katılan yararına dilekçe yazım ücretine hükmedilmesine, yapılan yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Kararın temyiz incelemesi sırasında tartışılmasına ve oyçokluğu ile karar verilmesine neden olan sorun, TCK’nın 184/5. maddesinde yer alan düzenlemenin niteliği, düşme kararı verilmesi halinde sanığın yargılama giderinden sorumlu tutulup tutulamayacağı, vekâlet ücretinin yargılama giderinden sayılıp sayılamayacağı ve CMK’nın 327. maddesi ile 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 312. (mülga HUMK’nın 94.) maddesi hükmünün olaya kıyas yoluyla uygulanıp uygulanamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
CMK’nın ‘duruşmanın sona ermesi ve hüküm’ başlıklı 223. maddesinin 4. fıkrasında, ‘işlenen fiilin suç olma özelliğini devam ettirmesine rağmen, etkin pişmanlık dolayısıyla faile ceza verilmemesi hallerinde, ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceği,’ 8. fıkrada ise Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı halinde, davanın düşmesine karar verileceği düzenlenmesine yer verilmiştir. Bu bağlamda TCK’nın 184/5. maddesinde yer alan düzenlemenin bir etkin pişmanlık niteliği taşıdığı ileri sürülebilir ise de, kanun koyucunun anılan durumda verilecek kararı ‘ceza verilmesine yer olmadığı kararı’ yerine ‘düşme kararı’ olarak tercih etmekle ruhsata aykırılığın giderilmesini, tipik bir etkin pişmanlık durumu olarak nitelendirmediği, daha ziyade bir soruşturma ve kovuşturma şartı olarak düzenlediği anlaşılmaktadır.
CMK’nın 324. maddesinde ise yargılama giderlerinin kapsamı belirlenmiştir. Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama gideridir. Bu hükme göre vekâlet ücretinin de yargılama gideri kapsamında bulunduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Ancak bu durum onun şahsi hak niteliğini de ortadan kaldırmamaktadır.
Durumun bu şekilde tespit edilmesi karşısında, mahkemece sanık hakkında açılan kamu davası sonunda düşme kararı verilmesi halinde, yargılama giderinin ne şekilde tahsil edileceğine ilişkin olarak CMK’nın 324 ve devamı maddeleri ile TCK’nın 74. maddesinin irdelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanununun anılan hükümlerinde, düşme kararı verilmesi halinde yargılama giderinin sanıktan tahsil edilip edilmeyeceği yönünde açık bir hüküm bulunmadığı, ancak sanığın yükümlülüğü başlıklı 325. maddesinde, cezaya veya güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi halinde, bütün yargılama giderlerinin sanığa yükletileceği, 327. maddesinde ise hakkında beraat ya da ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen kişinin sadece kendi kusurundan ileri gelen giderleri ödemeye mahkûm edileceği şeklinde düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Türk Ceza Kanununun ‘dava veya cezanın düşmesinin etkisi’ başlıklı 74. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise şöyle bir düzenleme yer almaktadır: ‘Kamu davasının düşmesi, malların geri alınması ve uğranılan zararın tazmin edilmesi için açılan şahsi hak davasını etkilemez. Cezanın düşmesi şahsi haklar, tazminat ve yargılama giderlerine ilişkin hükümleri etkilemez. Ancak genel af halinde yargılama giderleri de istenemez’
Hükümde yer alan düzenlemeden de açıkça anlaşıldığı gibi, kamu davasının düşmesi halinde, bu durumdan sadece malların geri alınması hali ile davaya konu olay nedeniyle uğranılan bir zarar varsa bunun tazmini için açılan hukuk davası etkilenmeyecek, yani davaya devam edilebilecek, ancak mahkûmiyet kararı verildikten sonraki bir tarihte cezanın düşmesine karar verilmiş ise bu takdirde düşme kararı verilmiş olması şahsi hakkın istenmesine ve yargılama giderinin tahsiline engel bir durum oluşturmayacaktır. Başka bir deyişle yargılama gideri ve şahsi hak ancak cezanın düşmesine karar verilmesi halinde istenebilecektir. O halde, anılan hükümlerin mevhumu muhalifinden kanun koyucunun kamu davasının düşmesine karar verilmesi