Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2019/147 Esas 2019/10831 Karar
Karar Dilini Çevir:
Ceza Genel Kurulu         2019/147 E.  ,  2019/428 K.
"İçtihat Metni"


Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 36-1019

Ormandan münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçundan ve kaçak orman emvali nakletme suçuna teşebbüsten sanık ...'in CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ilişkin Gönen (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 07.10.2011 tarihli ve 348-485 sayılı hükümlerin, katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 03.10.2013 tarih ve 6542-34091 sayı ile;
"Sanık ...'ın Cumhuriyet savcısında alınan beyanında at arabasının suç tutanağı tarihinden bir gün önce çalındığını, 17.11.2011 tarihli ifadesinde at arabasının olaydan 3-4 gün önce çalındığını söylediği dikkate alınarak ifadeler arasındaki çelişkinin giderilmesi ile emniyet ve belediyeden bu konuyla ilgili bir anons yapılıp yapılmadığı araştırılıp sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ile beraatlerine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma sonrası devam olunan yargılama sonucunda, önceki hükümlerde olduğu gibi sanığın beraatine ilişkin Gönen (Balıkesir) Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2014 tarihli ve 355-454 sayılı hükümlerin, katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 07.12.2017 tarih ve 3551-10762 sayı ile;
"...1- Sanık ve suça sürüklenen çocuğun tüm aşamalarda suça konu yerde bulunan at ve at arabasının çalındığı güne ilişkin vermiş oldukları çelişkili beyanlar ve hırsızlık ile ilgili Emniyet Müdürlüğü'ne başvurduklarını beyan etmelerine rağmen bu hususun doğrulanmadığı hususları birlikte değerlendirilip, sanığın suçtan kurtulmaya yönelik beyanlarına itibar edilmeyerek; hakkında ağaç kesme suçu nedeniyle mahkûmiyet hükmü kurulması gerekirken yerinde görülmeyen gerekçeyle beraatine karar verilmesi,
2- Ele geçirilen orman emvali, suç aleti ve nakil vasıtasının müsaderesi hakkında herhangi bir karar verilmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 15.10.2018 tarih ve 36-1019 sayı ile;
"...Ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Anayasa m. 38/4, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/2) de nazara alınarak;
CMK m. 55’de düzenlenen yeminin içeriğine göre; tanık bildiklerini doğru söyleyeceği üzerine yemin ettirilir. Tanık haricinde; yargılamanın diğer süjeleri (müşteki, müdahil ve sanık) için yemin veya doğruyu söyleme yükümlülüğü yoktur. CMK m. 50/3’de 'Soruşturma ve kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar' yemin verilmeyen tanıklar arasında sayılmış ve yargılamaya şüpheli veya sanık olarak katılanlar yemin vermekten, dolayısıyla doğruyu söylemekten muaf tutulmuşlardır.
Türk Ceza Kanunu’nun gerçeğe aykırı beyanda bulunan için ceza öngören yegane hükmü tanıklar için tatbik edilmektedir. 'Suçta ve cezada kanunilik' ilkesi uyarınca, kanunda 'suç' olarak tespit edilip belirlenmeyen eylem tipi cezalandırılamaz. 'Doğru söylememe hakkı', CMK m. 147/1’in (a) bendi uyarınca yalnızca kimliği hakkında doğru beyanda bulunma zorunluluğu olan şüpheli veya sanığın susma hakkını kullanması için tanınan dolaylı bir haktır. Maddi hakikat ortaya çıktığında, yalan söyleyen şüpheli veya sanığın, kendini suçlamadığından ve bu yolla yargıyı yanılttığından bahisle cezalandırılması kabul edilemez. İddia makamının, sanığın suçlu olduğunu sanığın yardımı olmaksızın ispat etme yükümlülüğü vardır. Ayrıca sanığa doğru söyleme yükümlülüğünü yüklemek, itham sisteminin öngördüğü 'iddia edenin iddiasını ispatlama yükümlülüğü' ile bu yükümlülüğün dayanağı olan suçsuzluk/masumiyet karinesine aykırıdır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında açıkça tanımlanmayan, ancak içtihatlarla kısa sürede içeriği doldurulan 'kendini suçlamama', yani susma hakkı, esasında bireyin sessiz kalma iradesine duyulan saygıyı ifade eder.
Şüpheli veya sanık kendisini susarak da savunabilir. Şüpheli veya sanık sustuğunda, suçu ikrar etmiş sayılmaz ve bu sessizliği aleyhine kullanılamaz. 'Sükut ikrardan gelir' sözü, ceza yargılamasında anlam ifade etmez. Ancak uygulamada, hem şüpheli veya sanığın ve hem de müdafisinin susma hakkını suçun örtülü kabulü, cevap vermemenin hukuki durumu zorlaştıracağı gibi bir anlayışla hareket ettiğini, bu nedenle de susma hakkının kullanılmayıp, yerine iddiayı çürütme yöntemini veya her iddia ve iddia ile ilgili soruya cevap verme yönteminin seçildiğini, bu sırada şüpheli veya sanığın hukuki durumunun ağırlığında sorunlar yaşandığı görülebilmektedir.
Gerçeği söylememe hakkının yasal dayanağı, suçlamaya karşı kişinin kendisini dilediği gibi savunabilmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü güçlü kamu otoritesine karşı, suçlanan ve zayıf durumda olan sanığı doğru söylemek zorunda bırakmak ve hatta daha da ileri giderek susma hakkından yararlandırmamak, itham sisteminin değil tahkik sisteminin bir ürünü olarak kendisini ortaya koyar. Yargılamada bireyin özerkliğini temsil eden bu hak, kamu otoritesinin zorlayıcı usullerle delil elde etmesini önler. Eğer 'suçluluk karinesi' adı ile bir kavram üretilecek olursa, sanık masum olduğunu ispatlayana kadar suçlu kabul edilecektir. Suçsuzluk/masumiyet karinesinde ise, aksi ispatlanıncaya kadar sanık masum sayılır.
Yargılamaya konu somut olayda sanık ile hakkında zamanaşımı dolayısıyla düşme kararı verilen SSÇ'nin fikir ve eylem birliği içerisinde hareket etmek suretiyle Gönen Orman İşletme Şefliğinin yetki sahasında bulunan ormanlık alandan 11 adet meşe odununu el bıçkısı ile kestikten sonra kendilerine ait olan at arabasıyla birlikte taşımaya çalıştıkları sırada orman muhafaza memurları tarafından görülmeleri neticesinde yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme ve söz konusu emvali nakletmeye teşebbüs suçlarını işlediğinden bahisle kamu davası açılmış olsa da; sanığın ceza muhakememiz sistematiği açısından doğruyu söylemekle mükellef olduğu tek durumun kimlik bilgilerinin ibrazı noktasında toplandığı, söz konusu at ve at arabasının çalınıp çalınmadığı veyahut çalınmış olsa dahi söz konusu çalınma hususunu ilgili birimlere bildirmemiş olmasının suçun sübutuna katkı sağlayacak bir husus olmadığı, mahkûmiyet kararının sanığın kurguladığı savunma üzerinden değil maddi deliller hesaba katılarak verilmesi gerektiği, sanık hakkında suç tutanağı düzenleyen orman muhafaza memurlarının sanık ile yaptırılan yüzleştirilmesinde sanığı teşhis edememiş olmaları, dosya içerisinde sanığa aidiyet bildirir herhangi bir olay yeri inceleme raporu olmaması ve sanığın üzerine atılı müphem suçlamayı reddetmesi karşısında; Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 2017/10762 karar sayılı bozma ilamına uyulmamasına, mahkememizin 2014/454 karar sayılı ilamda verilmiş olan beraat kararında direnilmesine karar verilmiş, sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği," gerekçesiyle direnerek, sanığın önceki hükümler gibi beraatine karar vermiştir.
Bu hükümlerin de, katılan temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.01.2019 tarihli ve 3892 sayılı “düşme” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesiyle değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 25.02.2019 tarih ve 1082-4778 ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık... hakkında ormandan münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçundan ve kaçak orman emvali nakletme suçuna teşebbüsten açılan kamu davalarının olağan zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle Özel Dairece düşmesine karar verilmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında aynı suçlardan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı ormandan münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup ayrıca dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
1- Dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığa atılı ormandan münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçuna ve kaçak orman emvali nakletme suçuna teşebbüse ilişkin olarak sanık ...’in savunmasının 17.01.2011, inceleme dışı sanık...’nin savunmasının ise 07.10.2011 tarihinde alındığı, somut olayda suç tarihinin ise 13.09.2009 olduğu, sanıkların savunmalarının alınması dışında zamanaşımını kesen başkaca bir işlem yapılmadığı,
Anlaşılmaktadır.
6831 sayılı Kanun’un suç tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte olan 91. maddesinin birinci fıkrası;
“14 üncü maddenin (A) ve (B) bentleri ile yasak edilen fiillerden dikiliden ağaç kesenler, kökünden sökenler veya hayatiyetini sona erdirecek şekilde boğanlar, ağaçlardan yalamuk, pedavra, hartama çıkaranlar üç aydan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. Ancak suçun konusunun münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir...",
6831 sayılı Kanun’un suç tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte olan 108. maddesinin birinci fıkrası ise;
“Orman mallarının bu Kanun hükümlerine aykırı olarak kesildiğini, taşındığını veya toplandığını bildiği halde; taşıyanlar, biçenler, işleyenler, kabul edenler, kullananlar, satanlar, satın alanlar veya bulunduranlar bir seneye kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır..." hükmünü haizdir.
5237 sayılı TCK’nın “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesi;
“(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.
(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.
(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır…” şeklinde düzenlenmiştir.
TCK'nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle düşeceği düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Dava zamanaşımını kesen nedenler mülga 765 sayılı TCK'nın 104. maddesinde, yakalama, tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, sorgu, son soruşturmanın açılması kararı veya iddianame ile dava açılması olarak belirtilmiş olup, kesen nedenlerin iştirak hâlinde suç işleyen sanıklar yönünden sirayeti ise anılan Kanun’un 106. maddesinde; “Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler o suçlarda her ne suretle olursa olsun iştiraki olup da aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keser” şeklinde düzenlenmişti.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’da ise dava zamanaşımını kesen nedenler 67. maddede düzenlenmiştir. “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” başlıklı 67. maddesinin ikinci fıkrası;
“Bir suçla ilgili olarak;
a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,
Halinde, dava zamanaşımı kesilir” şeklinde düzenlenmiştir. Mülga 765 sayılı TCK’nın 106. maddesinde yer alan düzenleme ise 5237 sayılı TCK’da yer almamıştır.
Dava zamanaşımını kesen nedenlerin aynı suça katılanları ne şekilde etkileyeceği konusunda iki sistem mevcuttur. Bunlardan birincisi, Almanya, Avusturya, İsviçre ve Arjantin Ceza Kanunlarında da kabul edilen yargılanan sanığı esas alan ve diğer sanıkları soyutlayan öznel sistem (kesilmenin şahsiliği) olarak nitelendirilen sistemdir. Nesnel sistem olarak adlandırılan ve fiili esas alan ikinci sistem ise İtalya, Brezilya ve Fransa Ceza Kanunlarında kabul edilen ve sadece sanığı değil, katılma dereceleri ne olursa olsun olaya katılan tüm sanıkları hatta haklarında kovuşturmaya başlanmamış olanları dahi nazara almaktadır.
Dava zamanaşımını kesen nedenler TCK'nın 67. maddesinin ikinci fıkrasında, bir suçla ilgili olarak; şüpheli veya sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi ve sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi olarak belirtilmiştir. Dava zamanaşımının kesilme nedenleri sayılırken madde metninde kullanılan “şüpheli veya sanıklardan birinin”, “şüpheli veya sanıklardan biri hakkında”, “sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa” ibarelerinden dolayı 5237 sayılı TCK’da “dava zamanaşımının sirayeti” ilkesinin benimsendiği ve öznel kriter dışlanarak nesnel kriter esas alındığı için suç tarihinden itibaren dava zamanaşımının fail bazında değil de fiile bağlı olarak ortak hesaplanması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle iştirak halinde bir suç işlendiği takdirde şeriklerden biri hakkında dava zamanaşımını kesen işlemler yapılmış ise haklarında madde metninde sayılan işlemler yapılmış veya yapılmamış olan şerikler hakkında da dava zamanaşımı süresi kesilmiş olacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.03.2012 tarihli ve 241-114 sayılı kararı ile 31.01.2012 tarihli ve 243-7 sayılı kararında, 5237 sayılı TCK’da dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği, iştirak hâlinde suç işleyen sanıklardan bir kısmı hakkında verilen mahkûmiyet kararının tüm sanıklar için dava zamanaşımını keseceği vurgulanmıştır.
Nitekim öğretide de TCK'nın 67. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ilgili olarak; bir şüpheli veya sanık hakkındaki ifade alma veya sorgunun diğer sanık veya şüpheliler bakımından da zamanaşımını keseceği (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2017, s.984-986.), yeni TCK’nın sisteminde, dava zamanaşımı süresinin kesilmesinde nesnel ölçütün esas alındığı, başka bir deyişle, kesme sebebinin varlığı hâlinde, dava zamanaşımının suçla ilgili olarak kesildiğini kabul etmek ve fakat bunu ilgili suç ortağına özgü kesilme olarak mütalaa etmemek gerektiği (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara 2015, s. 887-890.), eğer bir suçta birden fazla kişi çeşitli sebeplerle şüpheli veya sanık durumunda iseler Kanun'un ifadesine göre bunlardan birinin ifadesinin alınması veya sorgulanmasının sanıkların tamamı bakımından zamanaşımını keseceği (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. bası, Ankara 2017, s.718-721.), zamanaşımının kesilmesinin suçu işlediği iddia olunan kişiye ya da kişilere ilişkin olmayıp aksine suç konusu fiile ilişkin olduğu, zamanaşımını kesen sebeplerin bir suç sebebiyle ortaya çıktığı, bahse konu suçu oluşturan fiilin objektif olarak şerikler arasındaki bağı ifade ettiği, bu bağın suça iştirak eden kişilerden kaynaklanmayıp aksine ortak katkıda bulunulan fiilin çerçevesinde hüküm ifade ettiği, dolayısıyla objektif bu bağ kapsamında meydana gelen ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin, kişilerden bağımsız olarak hukuki sonuç doğuracağı ve fiil nedeniyle birleşen tüm şerikler hakkında da geçerli olacağı (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara 2017, s. 728.), suç iştirak hâlinde işlenmişse, bir sanık hakkında dava zamanaşımını kesen nedenin tüm sanıkları etkileyeceği, böylece, şüpheli veya sanıklardan birinin, ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, hakkında tutuklama kararı verilmesi, onunla ilgili iddianamenin düzenlenmesi, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, haklarında soruşturma yapılmış veya yapılmamış tüm suç ortakları ile ilgili dava zamanaşımının kesileceği (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, İstanbul 2017, s. 790-794.), iştirak hâlinde işlenen suçlarda ortaklardan biri için dava zamanaşımının kesilmesinin diğer ortakları da etkileyeceği, yani onlar için de dava zamanaşımı süresinin kesileceği (Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, Ankara 2017, s. 917), düzenlemenin lafzına ve ruhuna göre ortaklardan birinin ifadesinin alınması, tutuklama kararı verilmesi, mahkûmiyet hükmü kurulması durumunda o ortakla, o suçu iştirâk hâlinde işleyen şüpheliler veya sanıklar hakkında da zamanaşımı süresinin kesileceği, kanun koyucunun, sirayet ihtimalini düşünmese bu ibareleri kanuna koymayacağı (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. bası, Ankara, 2010, 2. cilt, s.2270-2271.) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ... ve inceleme dışı sanık...’ye atılı 6831 sayılı Kanun’un 91/1. maddesinde tanımlanan ormandan münhasıran yakacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçu ile aynı Kanun’un 108/1. maddesinde tanımlanan kaçak orman emvali nakletme suçunun gerektirdiği cezanın türü ve üst sınırına göre davanın 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık olağan, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresine tabi bulunduğu, sanık ...’in savunmasının 17.01.2011, inceleme dışı sanık...’nin savunmasının ise 07.10.2011 tarihinde alındığı hususları dikkate alındığında tüm sanıklar açısından zamanaşımı sürelerini son kesen sebebin 07.10.2011 tarihindeki...’nin savunması olduğu, 07.10.2011 tarihinden sonra inceleme tarihi olan 14.05.2019'a kadar olağan dava zamanaşımının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...;
"Sanık ...'in usulüne uygun olarak sorgusunun yapılmasından sonra aynı suça iştirak eden inceleme dışı suça sürüklenen çocuk...'nin daha sonraki bir tarihte yapılan sorgusunun sanık açısından zaman aşımını kesip kesmediği ve buna bağlı olarak inceleme süresi içerisinde dava zaman aşımının gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda sayın çoğunluk ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için zaman aşımının hukuki niteliğinin teorideki görüşlerden yararlanmak suretiyle açıklığa kavuşturulmasından sonra, 765 sayılı TCK.nın 106 maddesine paralel hükümler içermekle birlikte maddenin uygulama alanını oldukça genişleten hükümlere de yer veren 5237 TCK.nın 67. maddesindeki koşulların irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin usul ekonomisinin de dikkate alınması suretiyle yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki tanımlardan yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
Zaman aşımı kurumunun hukuksal niteliği tartışmalı olmasına karşın, ağırlıkta olan görüşe göre; her iki zaman aşımı Devletin kovuşturma ve cezalandırma hakkında son veren kurumlar niteliğini taşıdıkları için maddi ceza hukukunun kapsamına girerler. Muhakeme hukuku ise zaman aşımı sonucunda yapılması gereken işlemler için devreye girerler. Yasal yönden de, her iki zaman aşımı kurumunun süreleri, kesilme ve durma nedenleri, sonuçları ve diğer tüm ayrıntılarının yargılama kanunlarında değil, maddi ceza kanunlarında düzenlenmesi bu nedendendir. Ayrıca muhakeme hukukunda sürelerin belirli olmasına karşın, zaman aşımı süresi, öngörülen cezanın üst haddine yada verilen ceza süresine göre değişmektedir. Bu durumda bizim hukuk sistemimizde zaman aşımının maddi ceza hukukunun kapsamına girdiği kabul edilmektedir.
765 sayılı TCK.nun 106 maddesinde; Bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler, o suçlarda her ne suretle olursa olsun iştiraki olup ta, aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi müruru zamanı keseceği belirtilirken;
5237 sayılı TCK'nın 67.maddesinin 2. fıkrasında ise;
Bir suçla ilgili olarak;
1-)Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
b-)Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
c-)Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
d-)Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkumiyet kararı verilmesi,
Zaman aşımını kesen nedenler olarak gösterilmiştir.
765 sayılı TCK.nın 106 maddesinde bir suçtan dolayı yapılan ve müruru zamanı kesen muameleler, o suçlarda her ne suretle olursa olsun iştiraki olup ta, aleyhlerinde takibat veya tahkikat yapılmamış olan kimseler hakkında dahi zaman aşımını keseceği belirtilirken, 5237 sayılı TCK.nın 67/2 maddesinde; herhangi bir sanık için için zaman aşımını kesen nedenlerin aynı suça iştirak eden diğer sanıklar hakkında da; tahkikat yada takibat yapılmasına bakılmaksızın zaman aşımını keseceği belirtilerek 765 sayılı TCK'nın 106 maddesindeki uygulamada ortaya ç

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat