"İçtihat Metni"
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ile davalı vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsiz bulunmamasına göre, davacı ile davalı vekillerinin yerinde görülmeyen bütün itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlere yükletilmesine, 03/03/2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, davacı işçi tarafından iş kazası nedeniyle davalı şirket aleyhine açmış olduğu maddi ve manevi tazminat davasıdır.
Davacı, öncelikle maddi tazminat talepli dava açmış, daha sonra ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini artırmış, aynı dilekçeyle bu kez 10.000.00.TL. manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davacı ıslah talebinde bulunurken ıslah harcını yatırmış ancak başvurma harcını yatırmamıştır.
./..
Mahkemece 29/04/2014 tarihli ilk kararda maddi tazminat talebinin kabulü ile 24.520.39 TL nin olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, manevi tazminat olarak 10.000,00 TL alacağın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Bu kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Yargıtay Yüksek Özel 21. Hukuk Dairesince; davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddiyle, " Islahta dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir. Başvurma harcı da yatırılmadığından dilekçenin bu haliyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Bu nedenle, davacının ayrıca dava açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin reddine şeklinde karar verilmesi gerekirken, manevi tazminatın kabulü, öte yandan maddi tazminatın reddedilen kısmı üzerinden davalı yararına eksik vekalet ücretine karar verilmesi doğru bulunmamıştır." gerekçesiyle anılan hüküm bozulmuştur.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin bozma ilamından sonra, davacı 28.09.2015 tarihinde birleştirme talepli 20.000,00 TL manevi tazminat talebini içerir ek davayı açmış ve bu dava maddi tazminat davası dosyasıyla birleştirilmiştir.
İlk derece mahkemesi 16.09.2015 tarihli celsede Yüksek Özel Dairenin bozma ilamına uyulmasına karar vermiştir.
İlk derece mahkemesi 10.11.2015 tarihli celsede, davacının ıslah dilekçesinin yok hükmünde sayılmasına karar vererek, yine maddi tazminatın kabulüne karar vermiş, manevi tazminat yönünden yine 10.000,00 TL alacağın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davacıdan alınıp davalıya verilmesine karar vermiştir.
Karar yine taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Yüksek Özel Dairenin sayın çoğunluğu bu kez, ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
Yüksek Özel Dairenin ilk derece mahkemesinin onanmasına dair kararına aşağıda anlatılacak nedenlerle katılmıyorum.
Öncelikle burada tartışılması gereken sorun, mahkeme bozma ilamına uymuş olmakla artık davalı lehine usuli kazanılmış hakkın oluşup oluşmayacağı ve bu nedenle bozma ilamının gereğinin yerine getirilmesinin gerekip gerekmeyeceğidir.
Yargıtay bozma ilamına uyulduktan sonra bu husus davalı lehine usulü kazanılmış hak doğuracaktır. İlk derece mahkemesince bozma ilamı doğrultusunda; usulüne uygun olmayan ıslah talebi nedeniyle asıl dosyada, davacının ayrıca dava açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin usulden reddine karar vermesi gerekmekteyken, gün celsede ara kararla manevi tazminata ilişkin ıslah dilekçesinin yok hükmünde sayılmasına karar vermiştir.
Yüksek Özel Daire ilk bozma ilamında, önceki bozma ilamlarında istikrarla açıkladığı gibi, "Islahta dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir. Dilekçenin bu haliyle bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Bu nedenle, davacının ayrıca dava açmak hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin reddine" şeklinde hüküm kurulması gerektiği nedeniyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
Öncelikle Yüksek Özel Dairenin bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş olmakla davalı lehine bir hak doğup doğmayacağı ve usulü kazanılmış hakkın oluşup oluşmayacağını tartışmak gerekmektedir.
./..
"Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin yada tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır."
"Mahkemece Yargıtay'ın bozma kararına uyulması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğar. Yani bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonucunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme yükümlülüğü meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması, usule uygun sayılmaz ve bozma sebebidir. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir. Usul Kanunumuzda bu şekilde ki usule ait müktesep hakka ilişkin açık bir hüküm konulmuş değilse de Yargıtay'ın bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan gayesi ve mahkeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma amacıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar gayesine dahi ermek üzere kabul edilmiş bulunması bakımından usule ait müktesep hak kurumu, usul kanunun dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile ilgilidir. Gerçekten mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir netice asla kabul edilemez. ( 09/05/1960 günlü İçtihadi Birleştirme Kararından)
Buna göre Yargıtay'ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bozmaya uyma kararından dönerek, direnme kararı veremez. Bozma kararı gereğince inceleme yaparak yeni bir hüküm vermek zorundadır.
./..
Yargıtay'ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bozma kararı gereğince inceleme yapmak ve hüküm vermek zorunda olduğu gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay (hukuk) daireside sonradan ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara (usuli kazanılmış hakka) aykırı bir şekilde ikinci bir bozma kararı veremez. Çünkü aksi halde, usul hükümleri ile hedef tutulan istikrar zedelenir ve hatta mahkeme kararlarına karşı genel güven dahi sarsılır." ( Baki Kuru - Hukuk Muhakemeleri Usulü - Cilt.V-2001-Sayfa 4739, 4740, 4752, 4753)
"Mahkemenin bozma kararına uyması halinde gerek karar mahkemesini gerek Yargıtay'ı bağlayan bir usuli kazanılmış hak doğacaktır. Bir mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme yükümlülügü meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması usule uygun sayılmaz ve bozma sebebidir. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince muamele yapma ve hüküm verme durumu taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesi doğuracak bir durumdur ve buna usuli müktesep hak yahut usule ait müktesep hak denilmektedir.
Gerçekten, mahkemenin doğru bularak uyduğu ve yahut kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava usul ve kanuna uygun bir çığıra sokulmuş demektir. Buna aykırı karar verilmesi usul ve kanuna uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir. (İBK. 09/05/1960 gün ve 21/9, HGK. 11/05/1994, 252/314)
Mahkemenin usuli kazanılmış hak dolayısıyla bağlı olmasının sonuçları Yargıtay'ın bozmasının inceleme ve araştırmaya sevk veya sınırlayıcı ve yol gösterici olması çerçevesinde ele alınması gerekmektedir.
Müstakil bir dava ile de takip edilebilecek bir husus, görülmekte olan davada talep edilmemiş olmasına rağmen hükme bağlanmış ve bu sebeple bozulmuşsa, bozmaya uymadan sonra yapılacak yargılamada bozma yönünde işlem yapılmasının, bu hususta talep ileri sürelerek yeniden hüküm verilmesi şeklinde değil, o talep konusunda karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurma şeklinde olması gerektiği ve davacının bu talep için yeni bir dava açabileceği kabul edilmektedir.
Yargıtay'ın İBK'ları ile oluşturduğu usuli kazanılmış hak dolayısıyla kabul edilen sonuçların bazı istisnaları kabul edilmektedir.
-Mahkemenin bozmaya uymasından sonra bir İBK çıkarsa, mahkeme yapacağı incelemede bunu dikkate alacaktır.
-Görevde usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır.
-Yargıtay kesin hükmün her safhada, bozmadan sonra da ileri sürülebileceğini ve bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın istisnası olduğunu kabul etmektedir.
-Bozmadan sonra usulüne uygun olarak iddia ve savunma değiştirilirse, artık uyulan bozma kararı çerçevesinde hüküm vermek söz konusu olmayacaktır.(bkz, Üstündağ S.89)
-Maddi bir hatanın bulunması durumunda usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
-Kamu düzeni ile ilgili hususlarda kazanılmış usuli haktan söz edilemez. (HGK. 17/12/1997 gün ve 820/1074)
-Bozmadan sonra o konuda yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni kanun karşısında bozma ilamına uyulmuş olmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımaz." ( H.Yavuz Alangoya- Medeni Usul Hukuku Esasları -2003- Sayfa 518 vd.)
" Mahkemenin bozma kararına uyması demek orada gösterilen bütün esasların doğru olduğunu kabul etmesi ve o esaslar uyarınca muamele yaparak hüküm verme yükümlülüğü altına girmesi demektir. Uyma ya açıkca uyma kararı verilerek ya da b