"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Özel belgede sahtecilik
HÜKÜM : Asıl karar : Beraat
Şikayetçinin yüklenen suçtan doğrudan zarar görmediği ve CMK'nun 243. maddesindeki şartlar oluşmadığı cihetle; davaya katılma ve hükmü temyiz yetkisi bulunmadığından vaki temyiz isteminin reddine ilişkin mahkemenin 07.05.2012 tarihli ek kararı usul ve yasaya uygun görüldüğünden, şikayetçinin bu karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile temyiz talebinin reddine dair kararın istem gibi ONANMASINA, 09.04.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Kamu davasına katılma, açılmış bulunan bir kamu davasına, savcının yanında yer alarak bazı hak ve yükümlülükleri üstlenmek amacıyla etkide bulunmak demektir. Katılan savcı yanında yer almakta ve onun bazı yetkilerini kullanabilmekteyse de, ondan bağımsız olduğunda tereddüt yoktur. Esasen öğretide çok açıkça ifade edilmemekle birlikte, katılan kimse savcılığı kontrol eder ve suçtan zarar gören kimse cephesini hukuksal anlamda desteklemektedir. (Ünver-Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Baskı, s.274)
5271 sayılı CMK.nun 237. maddesi, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların katılma hakkı olduğunu belirlemiştir. Alman Hukuku’nda katılan sıfatını kazanabileceklerin kapsamı, kanun koyucu tarafından, şahsi davacıdan çok daha geniş çizilmiştir.
Kamu davasına katılmaya ilişkin olan 5271 sayılı CMK.’nun 237. maddesi, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesi ile benzer şekilde düzenlenmiş olup, yeni yasadaki düzenlemeye önceki yasada yer almayan “malen sorumlu” ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden “mağdur” da eklenmiştir. Böylece, Yasa koyucu bu maddeyi öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde çok daha genişletilerek yeniden düzenlemiştir. Yani Yasa koyucu son yıllarda ceza hukukunda suçtan doğan mağduriyetin giderilmesi, suç mağdurunun korunması yönündeki eğilime uygun olarak, ceza muhakemesindeki konumunun güçlendirilmesi amacıyla yeni usul Yasasında kamu davasına “katılan” kavramını daha geniş yorumlamış ve kamu davasına katılan yelpazesini daha geniş tutmuştur.
Yasada “suçtan zarar görmek” kavramı açıklanmamış olmakla birlikte; bugüne kadar gerek Ceza Genel Kurulunun, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram, “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş olma hali” olarak anlaşılmış ve “dolaylı” veya “muhtemel zararların”, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmektedir. Ancak kanaatimizce; özellikle 5271 Sayılı CMK.nın katılma ile ilgili yeni anlayışı ve davaya katılabilecekleri geniş tutmasını dikkate aldığımızda artık bu daraltıcı yorumun terk edilmesi gerekmektedir. Çünkü “doğrudan doğruya zarar görmek” kıstasının hiçbir yasal dayanağı olmadığı gibi belki eski 1412 sayılı CMUK.nın ruhuna ve katılma ile ilgili düzenlemelerine uygun olabilecek olan bu düzenlemenin yukarıda açıklamaya çalıştığımız 5271 sayılı CMK.nın özü ve ruhu ile bağdaşmayacağı aşikardır. Bu nedenle özellikle yerel mahkemelerce katılma istemleri hakkındaki kararlar ve tabii ki Yargıtay’ca bu istemler hakkında verilen olumlu veya olumsuz kararlar yeni usul Yasasının amacına ve ruhuna uygun olarak değerlendirilmelidir.
Herhangi bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için, CMK.'nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen koşulun gerçekleşmesi, başka deyişle “mağdur” veya “suçtan zarar görmüş” bulunması yeterlidir. Ancak bazense bir yasada, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel biçimde düzenleyen bir hüküm bulunabilir. Örneğin; 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca “gümrük idaresinin”, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasasının 18. maddesi uyarınca “Maliye Bakanlığının”, 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 162. maddesi uyarınca “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun” başvuruda bulunmaları halinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır. Özel yasa hükümleri uyarınca davaya katılmanın kabul edildiği bu gibi durumlarda mahkemece bunların suçtan zarar görüp görmedikleri ayrıca araştırmaya gerek bulunmaksızın katılmalarına karar vermek gerekecektir.(Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.05.2011 gün ve 2010/4-155/80 sayılı kararı.)
Özel bir hüküm bulunmayan hallerde ise; mahkemece davaya katılma hususunda karar verilebilmesi için öğretide kabul gören “dar” ve “geniş” yorum olmak üzere iki ayrı kıstasımız bulunmaktadır. Dar anlamda suçtan zarar göreni, suçun maddi unsuruna muhatap olan ve bu nedenle suçla korunan hukuki yararı zedelenen, suçun zarar verdiği değerin sahibini ifade eden mağdur, çoğu suç tipinde suçtan zarar görenle birleşmekte ise de, suçtan zarar gören ve mağdur kavramları farklı anlamları ifade etmektedir. Örneğin hırsızlık ve yaralama suçlarında suçun mağduru ile zarar göreni aynı kişi olmasına karşın, öldürme suçlarında, suçun mağduru yaşamına son verilen kişi, zarar göreni ise bu öldürme eylemi nedeniyle, öldürülenin mirasçıları ve bu olay nedeniyle haklı çıkarları zedelenen üçüncü kişilerdir. Zimmet suçunun mağduru ise toplumu oluşturan tüm bireylerdir, zimmete geçirilen mal değerine sahip bulunanlar ise, bu suçun işlenmesi dolayısıyla suçtan zarar gören konumunda ve toplumu oluşturan bireyler olması nedeniyle de işlenen suçun mağdurudurlar.
Belgede sahtecilik suçlarında ise; suçla zarara uğrayan “kamu güveni”(fides publica)dir. .... tarafından ortaya atılan bu kavram, çok tartışmalara yol açmıştır. Öğretide çoğunluğun kabul ettiği görüşe göre, kamu güveni; hukuk düzeninin kanıt değerini tanıdığı şeylere, doğruluk ve gerçeklikleri konusunda duyulan ortak ve sürekli bir duygudur, inançtır. Gerçekten toplumsal yaşam, insanlar arasında çeşitli bağların yoğun bir ağını gerektirir. Hukuki, ekonomik, politik alanlarda ve bireylerin aralar