(AİHS m. 3, 6, 13, 50)
DAVANIN ESASI (özet)
Alman vatandaşı olan başvurucu Kanada vatandaşı kız arkadaşı ile birlikte çek sahtekarlığı suçundan İngiltere'de yakalanmışlardır. Başvurucunun sorgulaması sırasında, öğrenci olduğu Amerika Birleşik Devleti'nin Virjinya eyaletinde bir yıl önce kız arkadaşının anne ve babasını bıçakla öldürdüğü anlaşılmıştır.
ABD yetkilileri başvurucunun ve arkadaşının iadesini istemiş, başvurucunun iade edilen kız arkadaşı, anne ve babasının öldürülmesi olayına yardım etmekten toplam 95 yıl hapis cezasına mahkum olmuştur.
Başvurucunun ABD'ye iade edilmesi halinde ise ölüm cezasına mahkum olması çok yüksek bir olasılıktır. İngiliz makamları ABD'den başvurucunun ölüm cezasına mahkum edilmesi halinde bunun infaz edilmeyeceği konusunda güvence verilmesini istemişlerdir. ABD makamları ise, başvurucunun ölüm cezasına mahkum edilmesi halinde cezanın infaz edilmemesi için İngiltere'nin isteğininin cezayı onaylamakla yetkili makamlara bildirileceği konusunda hafif bir güvence vermişlerdir.
Birleşik Krallık Hükümeti başvurucuyu iade etme kararı almıştır.
KOMİSYON'DAKİ YARGILAMA
76. Bay Soering, 8 Temmuz 1988'de Komisyona başvuruda bulunmuştur. Bay Soering başvurusunda, Birleşik Krallık Hükümeti güvence vermiş olsa bile, Amerika Birleşik Devletleri'ne iade edilecek olursa, ölüm cezasıyla cezalandırılmasının çok yüksek bir ihtimal olduğuna inandığını söylemiştir. Başvurucu, "ölüm koridoru olgusu" göz önünde tutulduğunda, Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı olarak, kendisinin insanlıkdışı ve aşağılayıcı muamele ve cezaya tabi tutulacağını ileri sürmüştür. Başvurucu daha sonra, Virjinya Eyaletinde üst başvuru yollarını izlemek için adli yardım verilmediğinden, Birleşik Devletlere iade edilmesinin Sözleşme'nin 6(3)(c) bendini de ihlal edileceğini belirtmiştir. Başvurucu son olarak, Birleşik Krallık'ta, Sözleşme'nin 3. maddesi bakımından şikayeti konusunda etkili bir hukuk yoluna sahip olmamasının, Sözleşme'nin 13. maddesini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
77. Komisyon Başkanı, 11 Ağustos 1988 tarihinde Birleşik Krallık Hükümetine, Komisyon İçtüzüğünün 36. maddesine göre, tarafların menfaati ve muhakemenin gereği gibi yürütülebilmesi için, Komisyon'un başvuruyu inceleme fırsatı buluncaya kadar, başvurucuyu Birleşik Devletlere iade etmemesinin uygun olacağını bildirmiştir. Bu bildirim, davanın Mahkeme önüne getirilmesine kadar, birçok kez uzatılmıştır.
78. Komisyon, başvuruyu 10 Kasım 1988'de kabuledilebilir bulmuştur.
Komisyon, 19 Ocak 1989'da kabul ettiği raporunda, dörde karşı yedi oyla Sözleşme'nin 13. maddesinin ihlal edildiği; fakat beşe karşı altı oyla 3. maddenin, oybirliğiyle 6(3)(c) bendinin ihlal edilmediği görüşünü açıklamıştır.
(Dava, süresi içinde Mahkeme'nin önüne getirilmiştir.)
KARAR GEREKÇESİ
I. Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlali iddiası
80. Başvurucu, İçişleri Bakanlığının kendisini Amerika Birleşik Devletleri makamlarına teslim etme kararının, uygulanacak olması halinde, Birleşik Krallık tarafından Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlaline yol açacağını iddia etmiştir. Bu madde şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."
A. Sözleşme'nin 3. maddesinin iade olaylarına uygulanabilirliği
81. Bu konudaki ihlal iddiası, başvurucunun "ölüm koridoru" denen olguya maruz kalacak olmasından kaynaklanmaktadır. Bu olgu, başvurucunun cinayet isnadıyla karşılaşacağı Virjinya'ya iade edildikten sonra kendisine ölüm cezası verilmesi halinde, maruz kalacağı koşullardan meydana gelen bir olgu olarak tanımlanabilir.
82. Komisyon, raporunun 94. paragrafında, "bir kimsenin gönderileceği devlette, Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı bir muameleye tabi tutulabileceğine inanmak için ciddi sebeplerin bulunması halinde, o kimsenin sınırdışı veya iade edilmesinin Sözleşme'nin 3. maddesi bakımından bir mesele doğuracağına dair içtihadını" teyid etmiştir.
Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümeti, Alman mahkemelerinin içtihatlarındaki benzer bir yaklaşıma işaret ederek, Komisyon'un yaklaşımını desteklemiştir.
Başvurucu da benzer şekilde, Sözleşme'nin 3. maddesinin Sözleşmeci Devletlerin sadece kendi egemenlik alanları içinde meydana gelebilecek bir insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya sebebiyet vermelerini yasaklamadığını, ama aynı zamanda, bir kimseyi başka devletlerin ellerinde, bu tür bir muamele veya cezaya uğrayacağı veya katlanabileceği bir duruma sokmama yükümlülüğünü de içerdiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre, Sözleşme'nin 3. maddesi söz konusu olduğunda, bir kimsenin yararlanabileceği koruyucuların Sözleşme'nin standartları kadar etkili olduğu kesinlik kazanmadıkça, kendisi Sözleşme'nin koruyucu alanından dışarıya çıkarılmamalıdır.
83. Öte yandan Birleşik Krallık Hükümeti ise, Sözleşme'nin 3. maddesinin bir Sözleşmeci Devletin egemenlik yetkisi dışında meydana gelen fiillerden dolayı kendisine sorumluluk yüklenebilecek şekilde yorumlanmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Hükümete göre, özellikle iade, devletin egemenlik yetkisi dışında iade edilen kişinin uğrayabileceği insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezadan dolayı iade eden devletin sorumluluğunu doğurmaz. Hükümete göre, iade eden devletin, kaçak bir suçluyu teslim etmek suretiyle, iade edilen devlette mahkum edilecek ve cezalandırılacak olması nedeniyle, kendisini herhangi bir muameleye veya cezaya "tabi tuttuğunu" kabul etmek, Sözleşme'nin 3. maddesinin lafzını katlanılmaz bir şekilde zorlamak olur. Komisyon'un yaklaşımı karşısında Hükümetin ileri sürdüğü diğer argümanlar şöyledir: Komisyon'un yaklaşımı, uluslararası bir andlaşmadan doğan haklara müdahale etmektedir; aslında Sözleşme'ye veya Sözleşme organları önündeki bir yargılamada taraf olmayan yabancı devletlerin uluslararası ilişkileri üzerinde hüküm vermek suretiyle, uluslararası yargısal sürecin normları ile çelişmeye yol açmaktadır; yabancı devletlerdeki yabancılarla ilgili hukuk sistemleri ve uygulamaları üzerinde inceleme yapmayı gerektirmekle, değerlendirme ve ispatta çok ağır güçlükler yüklemektedir; ulusal mahkemelerin ve uluslararası toplumun uygulamaları, bu yaklaşımı desteklemek için kullanılamaz; korunan kimseyi barındırmaya zorlanan Sözleşmeci Devletin ağır bir zarar riskiyle karşılaşmasına sebebiyet vermekte ve suçluları yargılanmadan, serbest ve cezasız bırakmaktadır.
Birleşik Krallık Hükümeti, alternatif olarak, Sözleşme'nin 3. maddesinin iade olaylarına uygulanmasının, yurtdışındaki muamele veya cezanın kesin, yakın ve ağır olduğu hallerle sınırlı tutulmasını savunmuştur. Hükümete göre, kaçak suçluları adalet önüne çıkarmada bütün devletlerin ortak ve meşru menfaatinin bulunması karşısında, şikayet konusu şeyin tanımı gereği sadece beklenen (anticipated) bir şey olması, makul kuşkudan arınmış bir şekilde kanıtlanmış olması gereken kötü muamelenin gerçekten meydana geleceği konusunda çok yüksek bir derecede risk yaratır.
84. Mahkeme, aşağıdaki düşüncelerle konuya yaklaşacaktır.
85. İade edilmeme hakkı gibi bir hak, Sözleşme tarafından korunmamaktadır; çünkü iade, "... hakkında ... iade kararı alınan kişinin ... iadesi için hukuka uygun olarak gözaltına alınması veya tutulması"na izin veren Sözleşme'nin 5(1)(f) bendinden doğmaktadır. Bununla birlikte bir iade işleminin, Sözleşme'de yer alan bir hakkın kullanılması üzerinde olumsuz sonuçlar yaratacak olması halinde, bu sonuçların çok uzak olmadığı da düşünülecek olursa, Sözleşme'nin ilgili güvenceleri bakımından Sözleşmeci Devletlerin yükümlülüklerine dikkat çekebilir (bk. ayrıntılardaki farklılıklarla birlikte, göçmenlik alanındaki haklarla ilgili olarak, 25.05.1985 tarihli Abdülaziz, Cabales ve Balkandali kararı, parag. 59-60). Mevcut davadaki mesele, iade eden devletin egemenlik yetkisi dışında, iade alan devletin uyguladığı bir muamele veya cezadan doğan, iadenin olumsuz sonuçlarıyla karşılaşıldığı veya karşılaşılabileceği zaman, Sözleşme'nin 3. maddesinin uygulanabilir olup olmadığıdır.
86. Sözleşme'nin, "Sözleşmeci Devletler, bu Sözleşme'nin Birinci Bölümünde tanımlanan hak ve özgürlükleri, kendi egemenlik yetkisi içinde bulunan herkes için güvence altına alırlar" diyen 1. maddesi, Sözleşme'nin kapsamına, özellikle ülkesel (territorial) olarak bir sınır getirmektedir. Ayrıca, bir Sözleşmeci Devlet tarafından üstlenilen taahhüt, devletin kendi "egemenlik yetkisi" (jurisdiction) içinde bulunan kişilerin sıralanan haklarını ve özgürlüklerini "güvence altına almak"la (Fransızca metinde "reconnaitre") sınırlıdır. Dahası Sözleşme, kendisine taraf olmayan devletlerin faaliyetlerini düzenlemediği gibi, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme standartlarını diğer devletlere empoze etmesini gerektiren bir vasıta da değildir. Sözleşme'nin 1. maddesi, bir Sözleşmeci Devletin, iade yükümlülüğüne rağmen, gönderileceği ülkede bireyi bekleyen şartların, Sözleşme'deki her bir koruyucuyla tam uyumlu olduğuna kanaat getirmeden kendisini teslim etmeyebileceği anlamına gelen genel bir prensibi haklı kılacak şekilde yorumlanamaz. Gerçekten de, Sözleşme'nin ve özellikle 3. maddenin uygulama kapsamı belirlenirken, Birleşik Krallık Hükümetinin vurguladığı gibi, iadenin kaçak suçluların adaletten kurtulmasını engellemeye yardımcı olma amacı ihmal edilemez.
Mevcut olayda Birleşik Krallık'ın, başvurucunun şikayetlerine konu olan Virjinya makamlarının düzenlemeleri veya uygulamaları üzerinde hiçbir yetkisinin bulunmadığı ortak bir görüştür. Ayrıca, Birleşik Krallık Hükümetinin zikrettiği, örneğin 1951 tarihli Mültecilerin Statüsüyle ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 33. maddesi, 1957 tarihli Suçluların İadesi Hakkında Avrupa Sözleşmesi'nin 11. maddesi ve 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı ve Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nin 3. maddesi gibi diğer uluslararası belgelerin, bir kimseyi istenmeyen sonuçların meydana gelebileceği bir başka ülkeye göndermekten doğan sorunlardan açıkça ve özel olarak söz ettikleri doğrudur.
Ne var ki bu tespitler, Sözleşmeci Devletleri iadenin kendi egemenlik alanları dışında karşılaşılan tüm ve önceden görülebilir sonuçları konusunda, Sözleşme'nin 3. maddesindeki sorumluluğundan kurtarmaz.
87. Sözleşme yorumlanırken, Sözleşme'nin insan haklarının ve temel özgürlüklerin birlikte yerine getirilmesi için yapılmış özel karaktere sahip bir andlaşma olduğu göz önünde tutulmalıdır (bk. 18.01.1978 tarihli İrlanda -- Birleşik Krallık kararı, parag. 239). Sözleşme'nin bireylerin korunması konusunda bir belge olarak amaç ve gayesi, Sözleşme hükümlerinin, Sözleşme'nin koruyucularını pratik ve etkili kılacak şekilde yorumlanmasını ve uygulanmasını gerektirir (bk. diğerleri arasında 13.05.1980 tarihli Artico kararı, parag. 33). Ayrıca, güvence altına alınan hak ve özgürlüklere dair bir yorumun, "demokratik bir toplumun ideallerini ve değerlerini korumak ve geliştirmek için tasarlanmış bir belge olan Sözleşme'nin genel esprisi" ile uyumlu olmalıdır (bk. 07.12.1976 tarihli Kjeldsen, Busk Madsen ve Pedersen kararı, parag. 53).
88. Sözleşme'nin 3. maddesinde bir istisna hükmü bulunmamakta ve bu maddeden savaş veya olağanüstü durumlarda 15. maddeye göre yükümlülük azaltmaya (derogation) izin verilmemektedir. Sözleşme hükümlerinde işkence ve insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezanın mutlak bir şekilde yasaklanmış olması, Avrupa Konseyi'ni oluşturan demokratik toplumların en temel değerlerinden birini yansıtmaktadır. Bu yasak, 1966 tarihli Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ve 1969 tarihli İnsan Haklarına Dair Amerikan Sözleşmesi gibi diğer uluslararası belgelerde benzer ifadelerle yer almakta ve genellikle uluslararası alanda kabul edilmiş bir standart olarak görülmektedir.
Buradaki mesele, kaçak bir suçlunun, işkence veya insanlıkdışı veya aşağılayıcı bir muamele veya ceza göreceği ve görebileceği bir başka devlete iade işleminin kendisinin, bir Sözleşmeci Devletin Sözleşme'nin 3. maddesine göre sorumluluğunu doğurup doğurmayacağıdır. İşkenceye karşı duyulan nefret, Birleşmiş Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme'nin 3. maddesinde "hiçbir Taraf Devlet, bir kimsenin diğer bir devlette işkence tehlikesine maruz kalacağına inanmak için esaslı sebeplerin bulunması halinde, bu kimseyi ... iade edemez", denilmek suretiyle gösterilmiştir. İşkence yasağıyla ilgili özel bir yükümlülüğün konuya özgü bir andlaşmada ayrıntılı olarak ifade edilmesi, benzer bir temel yükümlülüğün, Avrupa Sözleşmesi'nin 3. maddesinin genel ifadesine içkin olmadığı anlamına gelmez. İşlendiği iddia edilen suç ne kadar tiksindirici olursa olsun, bir Sözleşmeci Devletin bir kaçağı, işkence tehlikesine maruz kalacağına inanmak için esaslı sebeplerin bulunduğu bir diğer devlete bilerek teslim etmesi, Sözleşme'nin Başlangıç kısmında belirtilen "siyasal gelenekler, idealler, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü bakımından ortak miras" şeklindeki Sözleşme'nin temel değerleriyle bağdaştırılması pek mümkün değildir. Bu şartlarda bir iade, Sözleşme'nin 3. maddesinin özlü ve genel ifadesinde açıkça söz edilmemiş olmakla birlikte, bu maddenin ruhuna ve anlamına tamamen aykırı düşer. Mahkeme'ye göre bu şekilde bir suçluyu iade etmeme yükümlülüğü, kaçağın iadeyi alan Devlette, Sözleşme'nin 3. maddesinde yasaklanmış olan bir insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezayla karşılaşma riskinin bulunduğu halleri de kapsar.
89. Neyin "insanlıkdışı veya aşağılayıcı bir muamele veya ceza" oluşturacağı, olayın şartlarına bağlıdır (bk. aşağıda parag. 100). Ayrıca, toplumun genel yararının gerektirdikleri ile bireyin temel haklarının korunmasının gerektirdikleri arasında adil bir denge arayışı, Sözleşme'nin bütününe içkin bir husustur. Seyahatin daha kolaylaştığı ve suçun uluslararası bir boyut kazandığı bir dünyada, yurtdışına kaçan suç zanlılarının adalet önüne çıkarılması, giderek bütün ulusların daha fazla menfaatine bir durum haline gelmektedir. Öte yandan kaçaklar için bir suçlular cennetinin yaratılması, sadece korunan kişiyi barındırmakla yükümlü devlete karşı bir tehlike oluşturmakla kalmaz, fakat aynı zamanda suçluların iadesinin temellerini çürütür. Bu noktalar ayrıca, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya ceza kavramlarının suçluların iadesi olaylarında yorumlanması ve uygulanması sırasında dikkate alınacak faktörler arasına dahil edilmelidir.
90. Sözleşme'nin, potansiyel olarak ihlal edildiğini veya edilmediğini açıklamak, normal şartlarda Sözleşme organlarının görevi değildir. Ancak bir başvurucunun, kendisinin iade edilmesine dair bir kararın yerine getirilmesi halinde, iadeyi talep eden ülkedeki önceden görülebilir sonuçlar nedeniyle, iadenin Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı olacağını iddia etmesi halinde, katlanılacağı iddia edilen riskin ağırlığı ve onarılmaz niteliği karşısında, Sözleşme'nin 3. maddesinin öngördüğü koruyucunun etkililiğini sağlamak için (bk. yukarıda parag. 87), bu prensipten ayrılmak gerekir.
91. Özetle, bir Sözleşmeci Devlet tarafından bir kaçağın iadesine ilişkin olarak verilen bir karar, Sözleşme'nin 3. maddesi bakımından bir mesele ortaya çıkartabilir ve söz konusu kişinin iade edilmesi halinde iade talep eden ülkede gerçekten işkence veya insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulma riskiyle karşılaşacağına inanmak için önemli sebeplerin bulunduğu gösterilmiş ise, o devletin sorumluluğunu doğurabilir. Böyle bir sorumluluğun kanıtlanması kaçınılmaz olarak, iadeyi talep eden ülkedeki koşulların, Sözleşme'nin 3. maddesi karşısındaki durumunun bir değerlendirmesini içerir. Bununla birlikte, iadeyi alan ülkenin, genel uluslararası hukuka veya Sözleşme'ye veya başka bir metne göre sorumlu olup olmadığı hakkında bir yargılama veya kanıtlama sorunu söz konusu değildir. Sözleşme'ye göre karşılaşılan veya karşılaşılabilecek olan sorumluluk, bir bireyi yasaklanmış olan kötü muameleye maruz bırakma şeklinde doğrudan bir sonucu bulunan bir işlemi yapmış olması nedeniyle, iade eden Sözleşmeci Devletin karşılaşacağı sorumluluktur.
B. Sözleşme'nin 3. maddesinin mevcut davada uygulanması
92. Devlet Bakanı, başvurucunun Birleşik Devletlere teslim edilmesini emreden müzekkereyi imzaladığından (bk. yukarıda parag. 24), başvurucunun iade süreci Birleşik Krallık'ta tamamlanmıştır. Bu karar her ne kadar yerine getirilmemiş ise de, başvurucuyu doğrudan etkilemektedir. O halde, Bay Soering'in Birleşik Devletlere geri verilmesinin önceden görülebilir sonuçlarının, yukarıdaki prensiplere göre, Sözleşme'nin 3. maddesinin uygulanmasını gerektirecek nitelikte olup olmadığını tespit edilmelidir. Bu konudaki bir araştırma, ilk önce Bay Soering'in Virjinya'da ölüm cezasıyla cezalandırılma riski altında bulunup bulunmadığına yoğunlaşmayı gerektirir; çünkü iddia edilen insanlıkdışı ve aşağılayıcı muamele veya ceza, yani "ölüm koridoru olgusu", ölüm cezasının verilmesine dayanmaktadır. Bu soruya sadece olumlu cevap verilmesi halinde, "ölüm koridoru olgusu"nun, olayın şartları içinde, başvurucuyu Sözleşme'nin 3. maddesiyle bağdaşmayan bir muamele veya cezaya maruz bırakıp bırakmadığının Mahkeme tarafından incelenmesini gerektirir.
1. Başvurucunun gerçekten bir ölüm cezası riskiyle ve böylece "ölüm koridoru olgusuyla" karşı karşıya olup olmadığı
93. Birleşik Krallık Hükümeti, Federal Almanya Cumhuriyeti Hükümetinin, Komisyon'un ve başvurucunun aksine, bir ölüm cezası riskinin, Sözleşme'nin 3. maddesinin uygulanmasını gerektirecek düzeye ulaşmadığını kabul etmiştir. Birleşik Krallık Hükümetinin gerekçeleri dört noktada toplanmıştır.
İlk olarak, başvurucunun Alman savcı tarafından alınan ifadesinde de görüldüğü gibi, başvurucu kasten öldürme bulunduğunu inkar etmiş (bk. yukarıda parag. 16) ve böylece cinayet (capital murder) isnadını kabul etmemiştir.
İkinci olarak, şimdiye kadar başvurucu aleyhine sadece ilk bakışta haklı görünen bir olay (prima facie case) isnad edilmiştir. Birleşik Krallık Hükümetine göre özellikle psikiyatrik deliller (bk. yukarıda parag. 21), Bay Soering'in Virjinya hukuku bakımından akıl hastalığı savunması yapması için yeterli ölçüde akıl hastalığı bulunup bulunmadığı konusunda muğlaktır (bk. yukarıda parag. 50).
Üçüncü olarak, Bay Soering cinayetten mahkum olsa bile, genel olarak kullandıkları takdir yetkisi çerçevesinde, jürinin ölüm cezasını tavsiye edeceği, yargıcın bunu teyid edeceği ve Virjinya Yüksek Mahkemesinin bunu onaylayacağı varsayılamaz (bk. yukarıda parag. 42-47 ve 52). Birleşik Krallık Hükümeti, suçun işlendiği sırada başvurucunun yaşı ve zihinsel durumu ile adli sabıkasının (previous criminal activity) bulunmaması gibi, jüri ve daha sonra ayrı ceza verme muhakemesinde (sentencing proceedings) yargıç tarafından dikkate alınması gereken önemli hafifletici unsurların (mitigating factors) mevcut olduğunu belirtmiştir (bk. yukarıda parag. 44-47 ve 51).
Dördüncü olarak, Birleşik Devletler'den alınan güvence (bk. yukarıda parag. 20, 37 ve 69), en azından bir ölüm cezasının verilme veya infaz edilme riskini önemli ölçüde düşürmüştür.
Bununla birlikte duruşmada Başsavcı, Hükümetinin Bay Soering'i Birleşik Devletlere iade etmesi halinde, ölüm cezasının verilebileceğine dair "ihmal edilemeyecek ölçüde risk" bulunduğu görüşünde olduğunu açıklamıştır.
94. Başvurucunun bizzat işaret ettiği gibi, Amerikalı ve Britanyalı polis memurları ile iki psikiyatra Haysom'ların öldürülmesine katıldığını kabul ettiği, fakat Alman savcısı tarafından sorgulandığı zaman, bu kabullerini bir ölçüde geri aldığı (bk. yukarıda parag. 13, 16 ve 21) görülmektedir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, psikiyatrik delillere dayanarak akıl hastalığı savunmasının geçerli olup olmayacağı konusunda karar vermek suretiyle, Virjinya mahkemelerinin fonksiyonunu gasp edemez. Birleşik Krallık Hükümeti, Bay Soering'in isnad edilen cinayet suçundan kesinlikle ve hatta muhtemelen mahkum edileceğine dair bir varsayım kurulamayacağı iddiasında (bk. yukarıda parag. 13/son ve 40) haklıdır. Bununla birlikte, Başsavcının da duruşmada kabul ettiği gibi, başvurucunun bu şekilde mahkum edileceğine dair "önemli bir risk" bulunmaktadır.
95. Virjinya hukukuna göre, bir ölüm cezası verilmeden önce iddia makamı, sanığın gelecekteki tehlikeliliği veya suçun iğrençliği (vileness) gibi kanuni ağırlaştırıcı iki koşuldan en az birinin varlığını hiç kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde kanıtlamak zorundadır. Bu bağlamda, olaydaki öldürme fiillerinin korkunçluk (horrible) ve vahşilik (brutal) özellikleri (bk. yukarıda parag. 12), suçun "iğrençliği"ni ortaya koymak için dayanılan içtihatlar göz önünde tutulduğunda (bk. yukarıda parag. 43), çok büyük olasılıkla başvurucunun aleyhine bir durum oluşturacaktır.
Elbette, hafifletici faktörler kendi başlarına ele alındıklarında ölüm cezası verilme ihtimalini düşürmektedirler. Virjinya Ceza Kanununda hafifletici unsur olarak açıkça ifade edilen beş unsurdan dördünün, Bay Soering'in durumuna uygulanabileceği iddia edilebilir. Bu unsurlar, bir sanığın adli sabıkasının bulunmaması, bir sanığın aşırı derecede zihinsel veya duygusal çöküntü içinde olduğu bir sırada suçu işlemiş olması, bir suçun işlendiği sırada sanığın fiilin suç oluşturduğunu değerlendirme veya davranışlarını hukukun gereklerine uydurma kapasitesinin önemli ölçüde zayıflamış olması, sanığın yaşı (bk. yukarıda parag. 45).
96. Ölüm cezasının verilmesi veya verilmemesi için savunulan bu çeşitli unsurlar, iddia makamlarının tutumu ışığında değerlendirilmelidir.
97. Başvurucu hakkındaki soruşturmada yetkili Bedford County Eyalet savcısı Bay Updike, "eğer Jens Soering, isnad edildiği gibi cinayetten suçlu bulunacak olursa, ... ceza verilme aşamasında, Birleşik Krallık'ın ölüm cezasının verilmemesi veya infaz edilmemesi arzusunda olduğu yönünde, Birleşik Krallık namına yargıca girişimde bulunulacağını (bk. yukarıda parag. 22) yazıyla bildirmiştir. Mahkeme, tıpkı Divisional Court Yargıcı Lloyd gibi (bk. yukarıda parag. 22) bu taahhüdün, "iade talep eden Tarafın ölüm cezasının infaz edilmeyeceğine dair yeterli güvenceler vermesi"nden söz eden Birleşik Krallık ile Birleşik Devletler arasında 1972 tarihli Suçluların İadesi Andlaşması'nın 4. maddesindeki (bk. yukarıda parag. 36) ifade tarzını yansıtmaktan çok uzak olduğunu kaydeder. Öte yandan isnad edilen suç, federal bir suç olmayıp eyaletlerin yetkili olduğu bir suç olduğundan, Virjinya Eyaletinin yargı yetkisine girmektedir. Bunun sonucu olarak, bir eyalet veya federal makam tarafından eyalet savcısına bundan daha büyük özveride bulunması için talimat verilemez. Virjinya mahkemeleri, yargısal organlar olarak, deliller çerçevesinde ne karar verecekleri konusunda kendilerini önceden bağlayamazlar. Virjinya Valisi de, uygulamanın bir gereği olarak, daha sonra bir ölüm cezasını hafifletme yetkisini kullanacağına dair söz veremez (bk. yukarıda parag. 58-60).
Bu durumda Bay Updike'in taahhüdü, olayın şartları içinde Birl