Yüksek İdare Mahkemesi Numara 98/1987 Dava No 54/1989 Karar Tarihi 10.11.1989
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 98/1987 Dava No 54/1989 Karar Tarihi 10.11.1989
Numara: 98/1987
Dava No: 54/1989
Taraflar: Sofia Avaroğlu ile İskân Bakanlığı vd
Konu: Kesin tasarruf belgesinin iptali istemi
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 10.11.1989

-D. 54/89 YİM 98/87

Yüksek İdare Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkemede
Yargıç Taner Erginel Huzurunda
Anaysanın 152. Maddesi hakkında

Müstedi: Sofia Avaroğlu, 67 Howland Av-e., Toronto M5R3 B2 Kanada
-ile-
Müstedaaleyh: 1. KKTC İskân Bakanlığı vasıtasıyle KKTC Başsavcılığı,
Lefkoşa
2. KKTC İskân Bakanlığı, Saptama Değerlendirme ve Tazmin
Komisyonları vasıtsıyle KKTC Lefkoşa.
- A r a s ı n d a

Müstedi namına: Serhan Çınar
Müstedaaleyhler namına: Hakkı Önen
İlgili şahıs namına: Fuat Veziroğlu



Yasa Maddesi: 32/75 sayılı Yabancı Taşınmaz Malları (Kontrol ve Yönetim) Yasası ve -41/77 sayılı İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası.

İstemin Özeti: Müstedinin ilgili şahsa kesin tasarruf belgesi verme kararının iptâl edilerek arsaların mülkiyetinin kendisine iadesi talebi.

OLAY: Müstedaaleyhler Müstedinin Rum asıllı olduğu görü-şünden hareket ederek başvuru konusu arsaları ilgili şahsa önce kiraladılar bilahare de kesin tasarruf belgesi verdiler. Bir gün arsaların plânını almak için Tapu Dairesine giden Müstedinin eşine, arsaların ilgili şahsa verildiğinin söylenmesi üzerine işbu- başvuruyu dosyaladı.

SONUÇ: Müstedinin eşinin Rum olduğunu kanıtlayan tek olay tesadüfen Kıbrıs'ta doğması ve iki yaşına kadar yaşamış olmasıdır ki bu diğer olguların yanında önemsiz kalmaktadır. Müstediyi Rum kabul etsek bile Kıbrıs asıllı olmaktan çok,- tüm olgular ve ikâmetgâh durumu nazarı dikkate alındığında Mısır asıllı veya Kanada asıllı bir Rum olduğu sonucuna varmamız gerekir.
-Başvuru konusu arsaların ilgili kişiye verilmesine ilişkin karar ve işlemlerin hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına karar verilir.
-



H Ü K Ü M

-Müstedi So-fia Avaroğlu Kanada'da yaşayan ve Kıbrıslı bir Türkle evli olan bir hanımdır. 1970 yılında Kıbrıs'a gelerek Karaoğlanoğlu'-nda 1695 ve 1696 koçan numaralı- iki arsa satın aldı. Müstedaaleyhler Müstedinin Rum asıllı olduğu görüşünden hareket ederek bu arsaları Ok-t-ay Ramiz'e kiraladılar ve daha sonra arsaların kesin tasarrufunu ona verdiler. Müstedi bu karara karşı önümüzdeki başvuruyu dosyalamış bulunmaktadır ve kesin tasarruf verme kararının iptal edilerek arsaların mülkiyetinin kendisine iadesini talep etmektedir-.

Müstedaaleyhleri temsil eden Savcılık bu başvuruya karşı itiraz dosya-lamadı. Başvurya İlgili Kişi olarak katılan Oktay Ramiz ise avukat tutarak başvurunun savunmasını üstlendi. İlgili Kişinin dosyaladığı itiraza göre Müstedi 32/75 ve 41/77 sayılı Yasa-lara göre Rum ve/veya Yunan asıllıdır ve bu nedenle başvuru konusu malların eşdeğer alacaklılarına verilmesi yasalara uygundur.

Müstedinin eşi Ahmet Azmi Avaroğlu Kanada'da yaşayan Kıbrıslı bir Türktür. Barış harekâtı'ndan sonra hemen her yıl Kıbrıs'a ge-lmekte ve tatilini Girne'de kızkardeşinin yanında geçirmektedir. Eşine ait arsaların Rum arsası kabul edilerek eşdeğer olarak verileceği aklının ucundan dahi geçmiyordu. Bir gün arsaların plânını almak için Tapu Dairesi'ne gittiğinde gerçeği öğrendi ve İsk-ân Bakanlığı'na bir yazı yazarak yapılan hatanın düzeltilmesini istedi. 19.6.1987 tarihli olan ve İlgili Kişi avukatının talebiyle Mahkemeye ibraz edilmiş olan bu yazı başvuruya esas teşkil eden olayları Müstedinin ağzından samimi bir ifadeyle anlatmaktadı-r.

Bu yazı şöyledir:

"İskân Bakanlığına, 19.6.1987

Ben aşağıda imza sahibi Ahmet Azmi Avaroğlu, 16.3.1922 tarihinde Girne'de doğdum. İngiliz okulu mezunuyum. Babam Polis Halil Ahmet Beyköylü, -annem Rasiha Melek Hasan idi.

1939-1943 senelerinde Girne'de ikâmet eden Kıbrıs Başhakimi Sir Bernard Green'in Kâhyalık ve Muhafızlık vazifelerinde bulundum. 1943-1945 senelerinde Devlet Müsteşarı John Reddaway'ın Resmi Kavazlık vazifesinde bulundum.

-1945 yılı Haziran ayında Kıbrıs Polis Kuvvetlerine kayıt edildim. Girne Kalesi Polis Kolejinde üç ay eğitimden sonra Baf'ta, İskele'de ve Lefkoşa'da vazifelendirildim. 1959 senesinin ortalarında yine Girne'de vazife gördüğüm bir sırada Polislikten istifa e-derek Londra'ya İngiltere'ye hicret ettim. Polisten istifa ettiğim günde Çavuş Rütbesi taşımaktaydım. Polisliğim esnasında Lefkoşa'da Merhum Kara Salih İdaresinde CİD (Cinai Araştırmalar Şubesinde) hava alınında Muhaceret Memurluğunda ve Adanın muhtelif ye-rlerinde EOKA tedhişçilerini ele geçirmek ve yok etmek maksadıyle vazifelendim. Vazifemin en başta gelen 1956 yılında Londra Scotland Yard Polis Köpek Eğitiminden sonra Kıbrıs'a beraberimde Polis Kurt Köpekleriyle saklı silah, cephane araştırmaları cinayet- işlenen yerlerden cani tedhişçilerin bıraktıkları izleri araştırma ve kaçak tedhişçileri yakalamaktı.

1949 yılında Mısır'ın İskenderiye şehrinde adaya hicret eden SOFIA isimli hanım ile tanıştım ve nişanlandık. Bir müddet Kıbrıs'ta Girne'de annemin ikâ-met ettiği Cumhuriyet Cad. No.25'de kaldık, 1959'da ben polislikten istifa ederek nişanlımla birlikte Londra'ya gittik. 1960 yılı yaz girişi Sofia ile Londra'nın West End semtinde Country Council dairesinde resmen evlendik. Eşim müslüman olmayı kabul etti.- Fakat İngiltere'de yaşadığımız için ismini değiştirmenin yarardan çok sorun yaratacağını düşündük. Daha sonra Kanada'ya yerleşmeyi kararlaştırdık. Ağustos 1960'da Kanada'ya göç ettik. Birlikte Toronto'da çalışmaya başladık. 1963 yılında Kanada vatandaşı o-lduk. 1970 Nisan ayında işimden artırdığım para ile eşim Sofia'yı Kıbrıs'a bir mal alma gayesiyle göndermeğe karar verdim. Eşim Mayıs 1970'de Girne'yi ziyareti esnasında Girne'nin Ay. Yorgi (Karaoğlanoğlu) semtinde Ayios Vasilis mevkiinde bulunan iki arsay-ı bir Rumdan satın aldı. Girne Tapu Dairesinde yine Mayıs 1970 tarihinde gerekli ödemeleri yaptıktan sonra sözkonusu arsalar eşimin ismine dervedildi. Koçan devri eşimin ismi olan Sofia Avaroğlu adına oldu. Arsaların eşimin ismine devir tarihi 25 Mayıs 1-970'tir. Koçan No:1695, 1696 Parsel No:22/3 ve 22/4'dür.

Eşim Sofia'nın benimle resmen evlendiği tarihten bu yana gerek resmi gerekse gayri resmi işlemlerde kullandığı ve çağrıldığı ismi Sofia Avaroğlu'dur. Bu evliliğimizden çocuğumuz olmadı ve 1971 yıl-ında Kanada'da Avukatımıza yatırdığımız vasiyetnamelerle sahip olduğumuz mal varlıklarımızı birbirimize bıraktık. Toronto'da eşimle olan bütün servetimiz müşterektir. Karım Sofia 69 yaşındadır. 1974 yılı Barış Harekâtından sonra Girne'ye hemen her sene gel-mekteyim. Girne'de annemizden kalan bahçemiz vardır ve Girne'de kaldığı müddet 1974 Barış Harekâtı sonu koçanlı bir ecnebiden Kanada'dan getirmiş olduğum parayla satın aldığım evde kızkardeşim ile kalmaktayım. Bütün amacım Kanada'da olan servetimi elden çı-karıp vatanıma yerleşmektir. Benim paramla alınmış ve Kıbrıslı Türk olmuş eşimin ismine kayıtlı arsalarımın başka şahıslara verileceğine ihtimal vermiyorum.

Maalesef vatanıma son gelişimden çok kısa bir müddet önce bu arsalarla ilgili olarak (umarım sami-mi bir yanlışlık sonucu) başka şahıslara Kesin Tasarruf Belgesi verildiğini öğrendim. Bu yanlışlığın düzeltilmesi için tavassutlarınızı saygılarımla rica ederim.

Ahmet Azmi Avaroğlu"-

Ahmet Azmi Avaroğlu duruşmada şahadet verdi ve bu şahadetinde 19.6.1987 tarihli yazısında yer alan iddialarını tekrarladı. Tanık bu iddialara e-k olarak eşinin Rum veya Yunan a-sıllı olmadığını, Mısırlı olduğunu, Mısır'da eski Mısır'dan kalma Kom diye bilinen küçük bir topluluğa bağlı olduğunu, ana dilinin Arapça olduğunu, Arapçadan başka İngilizce ve Fransızca konuş-tuğunu, kendis-iyle evlendikten sonra Türkçe öğrendiğini, Rumcayı ise Türkçeden az bildiğini, eşinin ailesinin kısa bir süre için Kıbırs'ta -kaldıkları 1918 yılında eşinin B-af'-ın P-aya köyünde doğduğunu, eşinin doğumundan -iki yıl sonra aile-s-i-nin tekrar Mısır'a döndüğünü, 1949 yılında Kıbrıs'a gelen eşiyle tanıştıklarını ve nişanlanarak birlikte yaşamaya başladıklarını, nişanlısının Kıbrıs Türk halkına katıldığını ve kendisi ile birlikte Kıbrıs Türk halkı ar-a-sında yaşadığını, kiliseye gitmediği gibi Kıbrıs Rumları ile herhangi bir ilgisi olmadığını, 1960 yılında İngiltere'de evlendikten sonra eşinin müslüman olduğunu, 1963 yılında Kanada'ya yerleşip Kanada vatandaşlığına geçtiğini, orada lokanta çalıştır---dıklarını, kazandıkları tüm mal varlığının müşterek olduğunu, mallarını birbirlerine bırakacaklarına dair karşılıklı vasiyetname de yaptıklarını, eşinin arsaları almak için Kıbrıs'a geldiği yıllarda da annesi ve kızkardeşi ile birlikte kaldığını yani Türk- halkı ile beraberliğini koruduğunu, 1974'den sonra eşinin kanser tedavisi gördüğünü ve bu nedenle Kıbrıs'a gelemediğini söyledi.

Ahmet Azmi Avaroğlu'nun şahadetinden sonra Müstedi avukatı davasını kapattı ve İlgili Kişi avukatı Lefkoşa Kaza Tapu Amiri N-ecdet Yazman'ı tanık olarak dinletti. Bu tanık, Müstedinin Sofia Avaroğlu olan isminden onun Kıbrıslı bir Rum olduğu kanısına varıldığını ve bu nedenle arsaların kesin tasarrufunun İlgili Kişiye verildiğini söyledi. Sorulan bir soruya karşılık Avaroğlu ism-inin Rum ismi olabileceğini çünkü bu tür soyadlarının Rumlar arasında da bulunduğunu, örneğin tanıdığı Sükrüoğlu isimli Rumlar bulunduğunu söyledi. Necat Yazman istintaka Sofia isminin Kıbrıs'ta kullanılması halinde Rum ismi olarak kabul edilmesi gerektiğ-ini fakat başka ülkelerde bu ismin başka uluslara ait kişiler tarafından da kullanıldığını, Sofia isminin Mısır'da kullanılıp kullanılmadığını bilmediğini söyledi. Daha sonra İlgili Kişi Oktay Ramiz şahadet verdi ve Güney'de kalan mallarına karşılık kendis-ine bir mal değer belgesi verildiğini, bu belge ile uzun süre Kuzey'de mal almağa çalıştığını, dava konusu arsaların önce kendisine kiralanıp daha sonra kesin tasarruf olarak verildiğini söyledi.

Tanıkların dinlenmesinden sonra Mahkemeye hitap eden Avuka-tlar Müstedinin Rum veya Yunan asıllı olup olmadığı konusunda karşılıklı görüşler öne sürdüler. Müstedi avukatı ayrıca İlgili Kişinin yasa dışı debit yöntemiyle bu arsaları aldığını, yalnız bu nedenin kesin tasarruf belgelerinin iptali için yeterli olduğu-nu öne sürdü.

Başvuruda temel tartışma konusu Müstedinin Rum veya Yunan asıllı olup olmadığıdır.

41/77 sayılı Yasanın 1(1) maddesine göre yabancıların terkettiği taşınmaz malların dağıtımı mümkündür.

41/77 sayılı Yasanın tefsir bölümünde "yabancı" sö-zcüğü "Kıbrıs ve Yunan asıllı Rumlar" olarak tanımlanmıştır.

41/77 sayılı Yasanın 4(1) maddesi ise dağıtım konusu yani eşdeğer olarak verilebilecek kaynakları şöyle tanımlamaktadır:

"Kıbrıs Türk- F-edere Devletin-in- ilân edildiği 13 Şubat, 1975 tarihinde terkedilmiş bulunan veya sözkonusu tarihten sonra terkedilmiş veya sahipsiz mal olarak nitelendirilen tüm taşınmaz mallar. .."

Bu maddelerden anlaşıldığına göre bir taşınmaz malın dağıtım konusu olabilmesi için bir -yabancıya yani Kıbrıs veya Yunan asıllı bir Ruma ait olması ve terkedilmiş olması gerekir.

Yönetsel kararların gerekçeli olması gerektiği halde Müstediye ait arsaların İlgili Kişiye verilme kararının herhangi bir gerekçesi yoktur. Daha doğrusu kararı ver-en İskân Bakanlığı gerekçe göstermemiştir. Müstedinin eşinin yazdığı 19.6.1987 tarihli yazıya bir yanıt verilmemiş, İskân Bakanlığını temsil eden Savcılık da itiraz dosyalayarak kararın gerekçelerini ortaya koymamıştır.

İlgili Kişinin tanık olarak dinlet-tiği Lefkoşa Kaza Tapu Amiri Necat Yazman ise dolaylı olarak kararın bir yanlışlık sonucu verildiğini ifade etmiştir. Şöyle ki bu tanığa göre Sofia Avaroğlu isminin Kıbrıslı bir Ruma ait olduğu düşünülerek arsalar eşdeğer olarak İlgili Kişiye verilmiştir. -Sofia ismi Kıbrıslı Rumların kullandığı bir isimdir. Avaroğlu ismi Türk ismi olmakla birlikte ender hallerde Rumların Türk soyadı kullandığı bilinmektedir. Bu nedenle Sofia Avaroğlu isminin Kıbrıslı bir Ruma ait olduğu zannedilmiş ve arsaların dağıtımı yön-üne gidilmiştir. Bu şahadete göre Müstedinin Kıbrıslı bir Türkle evli olduğu ve soyadının bir Türkün soyadı olduğu bilinmiş olsaydı böyle bir karar verilmeyecekti. İdarenin şüpheli bir isimle karşılaştığı zaman bir araştırma yapması ve gerçeği ortaya çıakr-ması gerekirken bunu yapmaması başvuru konusu kararın verilmesine neden olmuştur. İdarenin yeterli araştırma yapmadan, gerçekleri öğrenmeden yanlışlık sonucu verdiği her kararın iptal edilmesi gerektiği kanısındayım. Gerçi Müstedinin aslı ile ilgili tüm ge-rçekler ortaya çıktıktan sonra ona ait taşınmaz malların yine de 41/77 sayılı Yasaya göre eşdeğer olarak verilmesi gerektiği İlgili Kişi avukatı tarafından öne sürülmüştür. Ancak İskân Bakanlığının bu görüşü paylaştığı şüphelidir. Gerçekleri öğren-dikten s-onra Bakanlığın ayni kararı vermeme olasılığı büyüktür. Bu durumda İskân Bakanlığı konuyu terkar değerlendirme ve gerçeklere dayanan bir karar verme olanağı vermek için kararın iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim.

Yukarıdaki bulgularıma ek olarak başvu-ruda tartışılmış diğer konular üzerinde de durmam gerektiğine inanıyorum. Herşeyden önce Müstediye ait taşınmaz malların eşdeğer olarak verilebilmesi için "terkedilmiş mal" tanımına girmesi gerekir. Bir Türkle evli olan, Türk toplumuna katılmış olan, mall-arı bir Türke miras kalacak olan, 1963'den beri sürekli olarak Kanada'da yaşayan bir kanada vatandaşının Kuzey Kıbrıs'ta bulunan mallarını terkettiği kabul edilemez. Özellikle eşinin her yıl gelip bu mallarla ilgilendiği dikkate alındığında terketme fiilin-in gerçekleştiğini gösterecek en küçük bir belirtinin bulunmadığı görülür. Bu nedenle Müstedi Kıbrıs asıllı Rum olsaydı bile kanımca terketme açısından durum değişmeyecekti ve Müstedinin malları Kuzey Kıbrıs'ı terketmeyen diğer Rumların malları gibi dağıtı-m konusu olamazdı.

Duruşmada tartışılan konuların başında Müstedinin Kıbrıs Rum asıllı olup olmadığı konusu gelmektedir. Bir kişinin aslının ne olduğu gerçekten tartışmaya değer hassas bir konudur. Annesi Rum, babası Türk olan bir kişi annesinin tesadüfe-n İngiltere'de bulunduğu bir zamanda İngiltere'de dünyaya gelirse aslı ne olur? Bu soruya bir yanıt ararken kanımca ırkçı bir dünya görüşünden uzak durmalıyız. Millet kavramının ırka önem veren veya kültüre önem veren değişik tanımları vardır. Büyük Atatür-k, milliyetçiliği ırkçılığa yaklaştıran tanımları reddetmiş ve uygar dünyaya örnek olan bir milliyetçilik anlayışı benimsemiştir. Bizim geriye dönüş yaparak millet kavramının ilkel tanımlarını izlememiz doğru olamaz. Millet kavramının tanımını yaparken ırk-a önem veren değil kültüre önem veren ve insancıl olan görüşlere bağlı kalmamız daha doğrudur. Bu nedenle bugün bir Türkle evlenip Türk halkı içinde yaşamaya başlayan, Türk halkı ile kader birliği yapan ve Türk olmayı tercih eden birisinin anne babasına ba-kılarak Rum diye vasıflandırılamayacağı görüşündeyim.

Müstedinin eşi Ahmet Azmi Avaroğlu duruşmada, vatanında haksızlığa uğramış bir kişinin duygusallığı içinde şahadet vermiştir. Bu tanık sorulan her soruya çelişkiye düşmeden, tutarlı yanıtlar vermiştir-. Ahmet Azmi Avaroğlu'nun şahadetini gerçek kabul etmemek için herhangi bir neden görmüyorum ve bu şahadete inanıyorum. Bu şahadet ışığında Müstedinin Rum değil Kom isimli küçük bir topluma bağlı olduğu iddiasını ciddiye alıyorum. Müstedi lehinde ibraz edi-len bu şahadete karşılık bu iddiaları çürütecek herhangi bir şahadet ibraz edilememiştir. İlgili Kişi avukatı Müstedinin iddialarını çürütecek bazı belirtilerin bulunduğunu söylemekle yetinmiştir. Örneğin Müstedinin Rumca imza atması ve Kıbrıs'ta bir Rum k-öyünde doğması üzerinde durmuştur. Müstedinin zaman zaman ve özellikle Rum makamları önünde Rumca imza attığı doğru olmakla birlikte, son ikamet yeri olan Kanada'da hiçbir zorunluluk olmadığı halde ismini Rumca veya İngilizce değil Türkçe yazdığı ve imzası-nı Türkçe attığı Emare 14'de görülmektedir. Kom isimli topluluğun Yunan alfabesi kullanması ve Rumlarla veya Avrupalılarla müşterek olan isimleri kullanması da olasıdır. Dolayısıyle ortaya çıkan belirtilerin Müstedinin iddialarını çürütecek güçte olmadığı -görüşündeyim.

Müstedinin aslı ile ilgili bu bulgumu bir tarafa bırakıp, duruşmada daha net kanıtlanmış olan hususlardan hareket ettiğim zaman yine başvurunun başarıya ulaşması gerektiği sonucuna varıyorum. Şöyle ki: 41/77 sayılı Yasayı sözüne bağlı kalar-ak yorumlamaya çalıştığım zaman oldukça hoşgörülü bir Yasa olduğu kanısına varıyorum. Yasaya göre bir kimsenin yabancı sayılabilmesi için Kıbrıs veya Yunan asıllı Rum olması gerekir. Bu tanımın karşıt kavramından anlaşıldığına göre Amerika, Kanada veya Mıs-ır asıllı bir Rum yabancı kabul edilemez. Müstedinin Rum olduğunu farzedelim. Önümdeki şahadete göre Müstedinin anne babası Mısır'dan Kıbrıs'a kısa bir süre için geldikleri zaman Müstedi Kıbrıs'ta doğdu. Müstedi 2 yaşında iken anne ve babasıyla tekrar Mısı-r'a döndüler. Müstedi 1949 yılında Kıbrıs'ı ziyaret ettiğinde nişanlanarak Kıbrıs Türk halkı arasında yaşamaya başladı. Daha sonra Kanada'ya yerleşti. Bu durumda Müstedinin Kıbrıs asıllı Rum olduğunu kanıtlayan tek olay tesadüfen Kıbrıs'ta doğması ve iki y-aşına kadar Kıbrıs'ta yaşamasıdır. Müstedinin tüm yaşamı dikkate alındığında Kıbrıs'ta doğup iki yaşına kadar yaşamış olması diğer olguların yanında önemsiz kalmaktadır. Bu gerçekler ışığında Müstediyi Rum kabul etsek bile Kıbrıs asıllı olmaktan çok daha f-azla Mısır asıllı veya Kanada asıllı Rum olduğu sonucuna varmamız gerekir.

Yukarıdaki bulgulardan sonra İlgili Kişinin arsaları yasa dışı debit sistemiyle aldığına ilişkin argümanlara girmeyi gereksiz buluyorum.

Bu nedenlerle başvuru kabul edilir ve Mü-stedaaleyhlerin aldığı ve Müstedinin 18.6.1987 tarihinde bilgisine gelen, 1695 ve 1696 koçan nuamralı arsaların İlgili Kişiye verilmesine ilişkin karar ve işlemlerin hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına karar verilir. Masrafla-r için emir verilmez.


(Taner Erginel)
Yargıç

10 Kasım 1989



-


-682-



-


Full & Egal Universal Law Academy