Yüksek İdare Mahkemesi Numara 79/2004 Dava No 1/2006 Karar Tarihi 24.01.2006
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 79/2004 Dava No 1/2006 Karar Tarihi 24.01.2006
Numara: 79/2004
Dava No: 1/2006
Taraflar: Simge Karal ile Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı
Konu: İşten Durdurma Kararının İptali İstemi - İhtilafın Özel Hukuk Alanına Girmesi
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 24.01.2006

-D. 1/2006 YİM 79/2004
Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152. Maddesi Hakkında.
Mahkeme Heyeti: Metin A. Hakkı, Seyit A. Bensen, Necmettin Bostancı.
Davacı: Simge Karal, Lefkoşa
- ile -
Davalı: Bayındırlık ve Ul-aştırma Bakanlığı, Karayolları
Dairesi, vasıtası ile KKTC, Lefkoşa


A r a s ı n d a.


Davacı namına: Avukat Mustafa Bülent Asena
Davalı namına: Avukat Halil Atalay Yeşilada.


-----------


H Ü K Ü M


Metin A. Hakkı: Davacı 14.5.2004 tarihinde,- Yüksek İdare Mahkemesi olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeye dosyaladığı yukarıda ünvan ve sayısı gösterilen dava ile aynen aşağıdaki şekilde bir talepte bulundu:

"a) Davalı tarafından alınmış olup 11.3.2004 tarih
ve 12/2.2 sayılı yazı ile- Davacıya tebliğ edilen
ve Davacının, 10.10.2003 tarihinde, 03 daimi işçi
statüsünde işe başladığı Karayolları Dairesinde,
Toplu İş Sözleşmesinin 5(4) 4(3) maddelerine
uyulmadığı gerekçesi ile 16.3.2004 tarihinden
- itibaren işine son verildiğini Davacının bilgisine
sunulan kararın ve bu karar doğrultusunda yapılan
işlemlerin hükümsüz ve/veya etkisiz olduğuna ve
herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair Mahkeme
kararı" verilmesi.-


Davalılar 5.10.2004 tarihinde Mahkemeye dosyaladıkları ve "ön itiraz" da içeren Müdafaa Takrirlerinde, Davacının talebini reddetmiş ve davanın masraflarla birlikte ret ve iptal edilmesini talep etmiştir. Davalıların Müdafaa Takrirlerinde ön itiraz- mahiyetinde aşağıdaki hususlar yer almaktadır:-
Davalıların aldığı, Davacıyı işten durdurma kararı Anayasanın 152. maddesi mucibince Yüksek İdare Mahkemesinin denetimine tabi olan bir karar değildir.
Davacının yakınma konusu yaptığı işten durdurma kararı-, 42/96 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası tahtında yapılmış olan Toplu İş Sözleşmesinin ilgili maddesine istinat etmektedir ve bu Yasada da ihtilaf olması halinde başvurulması gereken yetkili Mahkemenin 'İş Mahkemesi'ni, İş Mahkemesi yo-ksa işin bulunduğu yerin Kaza Mahkemesini gösterdiğini, bu nedenle bu davanın Yüksek İdare Mahkemesi olarak oturum yapan Yüksek Mahkemede değil de Lefkoşa Kaza Mahkemesinde dosyalanması gerektiği, Yüksek İdare Mahkemesinin bu davayı görmeye yetkisi olmadığ-ı iddia edilmektedir.
Yukarıdaki iddialara paralel olarak, 22/92 sayılı İş Yasasının amacının da çalışma ve iş hayatını ve işçi ile işveren ilişkilerini düzenleme olduğunu, bu Yasanın doğabilecek ihtilâfların 'İş Mahkemesi'nde çözülmesi gerektiğini, İş M-ahkemesi yoksa işin bulunduğu yerin Kaza Mahkemesinde davanın açılmasını öngördüğünü bu davada bu maddeye de uyulmadığını, davanın hatalı olarak Yüksek İdare Mahkemesinde dosyalandığını, dolayısıyla, davanın daha ileri gitmeden iptali gerektiği iddia edilm-ektedir.

Yukarıda özeti verilen iptidai itirazlara ilâveten Müdafaa
Takririnde, Davacının seçim yasaklarına aykırı olarak işe alındığı, istihdam edildiği iş için herhangi bir münhal duyurusu yapılmadan ve Davacının herhangi bir başvuru yapmadan işe alınd-ığı, bunların mevzuata ve Toplu İş Sözleşmesi hükümlerinin ilgili maddelerine ters olduğu, dolayısıyla haklı olarak işten durdurulduğu iddia edilmekte ve davanın iptali talep edilmektedir.
Davacı 19.11.2004 tarihinde Davalıların Müdafaa Takririne bir -Müdafaaya Cevap Takriri dosyalamış ve davasındaki talepleri doğrultusunda karar verilmesinde israr etmiştir. Davanın talimatı 7.12.2004 tarihinde yapılmış ve duruşması da 22.11.2005 tarihinde başlamış, duruşma 6.12.2005 tarihinde devam etmiş ve 13.12.2005- tarihinde hitabeler de dinlendikten sonra dava karar için bilâmüddet tehir edilmiş durumdadır. Davanın duruşması esnasında karşılıklı muvafakat çerçevesinde evraklardan oluşan 15 adet emare taraflarca Mahkemeye ibraz edilmiştir. Duruşma esnasında Davacı- tarafı Mahkemeye 1 şahit, Davalı tarafı da 1 şahit celbetmiş ve şahitler de davanın kökeninde yatan ve genelde ihtilâfsız olan olgularla ilgili Mahkemeyi aydınlatmaya çalışmışlardır. Meselenin kökeninde yatan ihtilâfsız olguları şöyle özetlemek mümkündür-:

Dava ile ilgili tarihlerde Davacı 24 yaşlarında, üniversite mezunu bekar bir kızdı. Yine ilgili tarihlerde Bakanlar Kurulu almış olduğu ve 2003 Mali Yılı Bütçesine konan bir kararla Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığına bağlı Karayolları Dairesin-de 03 işçi kadrosunda personel sayısını 350 kişi olarak gösterdi ve bu 350'nin 51 adeti münhal olarak belirtildi. 2003 Yılı Mali Bütçesinin Meclis tarafından onaylanarak yürürlüğe konduğu ihtilâf konusu değildir. Bu 51 adet münhal ile ilgili olarak Bayın-dırlık ve Ulaştırma Bakanlığı 18.7.2003 tarihli emare 2 yazıyı Başbakanlığa göndererek Karayolları Dairesindeki münhal olarak duran 03 işçi kadrosuna işçi almak için yetki verilmesini talep etti. Akabinde Başbakanlık Maliye Bakanlığına bir yazı yazarak bu- kadronun doldurulması için mali açıdan bir sakınca olup olmadığını sordu, 18.8.2003 tarihinde Maliye Bakanlığı da Başbakanlığa emare 4 yazı ile bu kadronun doldurulmasında mali açıdan bir sakınca olmadığını bildirdi. 12.9.2003 tarihli yazı ile Başbakanlı-k da Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığına emare 5 yazı ile bu mevkilerin doldurulmasının Başbakanlıkca uygun görüldüğünü bildirdi. Akabinde Davacıya da emare 9 olarak önümüzde duran 8.10.2003 tarihli bir yazı gönderilerek 10.10.2003 tarihinden başlayarak -Karayolları Dairesi daimi işçi kadrosuna 03 daimi işçi olarak atandığı bildirildi, Davacı da bu teklifi kabul edip 10.10.2003 tarihinde işe başladı. İşe alınmadan işçi kartı olmayan Davacıya, emare 11 olarak önümüzde duran işçi kartı, işe başladıktan sonr-a Çalışma Dairesi tarafından çıkarıldı. Hal bu merkezde iken 11.3.2004 tarihli ve önümüzde emare 12 olarak duran yazı ile Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı emare 14 Toplu İş Sözleşmesinin 5(4) ve 4(3) maddelerine uyulmadan Davacının işe alındığı gerekçes-i ile 16.3.2004 tarihi itibarı ile Davacının işine son verdi. Davacı işe alınmadan önce alındığı mevki için herhangi bir münhal duyurusu yapılmadığı, kendisinin işe müracaat etmediği ve herhangi bir sınava tabi tutulmadan işe alındığı ihtilâf konusu değil-dir. Davacı işe alındığında henüz seçim yasakları başlamamıştı, bir başka deyişle Davacı seçim yasaklarına aykırı olarak işe alınmadı, seçim yasaklarından hemen önce işe alındı. Seçim yasakları döneminde, seçimi kazanan parti veya seçim sonrası hükümeti -oluşturan partiler, Davacı ve onun gibilerin seçim maksatları için işe alındıklarını ve kendilerinin seçimi kazanmaları halinde işten durdurulacağı doğrultusunda beyanatlar vermişlerdir.

Davanın kökeninde yatan olguları yukarıdaki şekilde özetledik-ten sonra uygulamakla yükümlü olduğumuz mevzuatı bu davaya uygulayıp davayı neticelendirmek görevimizdir. Bunu yapmak için de önce Davalıların öne sürdüğü iptidaî itirazları inceleyip o konuyu karara bağlamayı uygun gördük. Davacı, davasının Kamu Hukuku -sahasında olduğunu ve haklı olarak davasını Yüksek İdare Mahkemesinde dosyaladığını iddia ederken, Davalı tarafı ihtilâfın Kamu Hukuku sahasında değil de tam tersine Özel Hukuk sahasında yer aldığını dolayısıyla Yüksek İdare Mahkemesinde dosyalanamayacağın-ı, Yüksek İdare Mahkemesinin bu davayı görmeye yetkisi olmadığını iddia etmektedir. Bu 2 zıt iddianın hangisi doğrudur?
Birçok meziyetleri yanında İdare Hukuku sahasında da kendini ispatlamış olan Kıbrıs'ın yetiştirdiği değerli hukukçu emekli Baş-savcı Zaim Necatigil "Cyprus Administrative Law" isimli kitabında (1970 baskısı) sayfa 101'de konu ile ilgili aynen şöyle demektedir:

"It is not always easy to draw a clear line of
division between acts in the domain of public law,
and a-cts in the domain of private law. A review
of the jurisprudence of this country from the
establishment of the Republic to the present day
will help to illustrate the point under consideration.
Generally speaking, acts determining c-ivil law rights
to property fall within the domain of private law,
so are acts done under a contract. Appointments,
dismissals, promotions, etc. of public officers, on
the other hand, are matters of public law. There are
some a-cts however, which serve a public as well as a
private purpose-here the decisive factor is the
predominant purpose of acts. If the predominant
purpose such an act serves is a public one, it will
be deemed to come within the domain o-f public law,
and vice-versa".


Aynı yazar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Anayasa ve Yönetim Hukuku isimli kitabı-nda ((1988) baskısı), konuyu incelerken genelde Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından kamu hizmetine alınan kamu görevlilerinin atanma, disiplin işlemleri ve bu gibi ihtilâflardan doğan görüş ayrılıklarının Kamu Hukuku sahasında olduğunu, ve dolayısıyla Anayas-amızın 152. maddesi mucibince ilgili devlet organının aldığı kararın Yüksek İdare Mahkemesi nezdinde denetlenebileceğini öngörürken, kamuda görev yapan işçilerin bu anlamda kamu görevlisi sayılamayacaklarını ve Özel Hukuk kurallarına bağlı olduklarını yazm-aktadır. Yukarıda alıntısı yapılan kitap sayfa 138 ve 139'da aynen şöyle demektedir:

"Kamu görevlisi sayılmayanlar özel hukuk kurallarına
bağlıdır. Bunların güvenlikleri, hak ve yükümlülükleri
ve yönetimle olan ilişkileri özel huk-uk kuralları ile
düzenlenmiştir. Diğer yandan, kamu görevlisi sayılan-
ların yönetimle olan ilişkileri kamu hukukuna göre
düzenlenmiştir. Bu ilişki "yasal" bir ilişkidir. Buna,
yasal durum kuramı, denilmektedir. Bu duruma hem
y-önetim hem de kamu görevlisi uymak zorundadır.

Kamu Görevlileri Yasasının 6. maddesi kamu hizmet-
lerinin, sürekli personel, sözleşmeli personel, geçici
personel ve işçiler, eliyle yürütüleceğini öngörmektedir.
Sürekli personel, de-vlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği
asıl ve sürekli görevlere atanan, genel ve katma
bütçelerden veya bunlara bağlı döner sermayeli
kuruluşlardan aylık alan görevlilerdir. Bu
düzenlemeye göre, kamu kesiminde çalışan görevliler
d-ört kümede toplanmıştır. Bunlar, memurlar (sivil
yönetimde asıl ve sürekli görevlerde çalışanlar),
sözleşmeliler, geçici görevliler ve işçilerdir.
Bunlardan sadece yönetim hizmetlerinde asıl ve
sürekli görevlerde çalışanlar (memurlar) -yasanın
esas uygulama alanı içinde olan "kamu görevlileri"dir.

Yukarıdaki açıklamalardan görülebileceği gibi,
Kamu Görevlileri yasası, kamu kuruluşlarında, kamu
hukukunun uygulandığı görevliler yanında, durumları
özel hu-kukça düzenlenen sözleşmeli personel, geçici
personel ve işçilerin çalıştırılabileceği ilkesini
benimsemiştir. Başka bir deyişle, kamu kesiminde
çalışanların tümü "kamu görevlileri" sayılmamaktadır.

Kamu görevlisi sayılanlar i-le sayılmayanlar
arasında yapılan ayırım hukukta bazı farklı sonuçlar
doğurmaktadır. Anayasanın 121. maddesi kamu görevli-
lerinin atanmaları, terfileri, nakilleri ve disiplin
işlemlerini yapmak üzere bağımsız organ veya organların-
kurulmasını öngörmektedir. Bu yetki ve görevler Kamu
Hizmeti Komisyonu tarafından kullanılmakta ve yerine
getirilmektedir. Ayrıca, ilgili Anayasa maddesi, kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve
yetkilerinin y-asa ile düzenleneceğini öngörmüştür.
Diğer yandan, geçiciler ve işçiler gibi, kamu görevlisi
olmayanların göreve alınma ve görevlerine son verilme
işlemleri Kamu Hizmeti Komisyonunca değil, duruma göre
Bakanlar Kurulu, veya ilgili k-urum tarafından yapılır.
Ek olarak, kamu görevlisi olmayanların hizmete alınma
esasları ile hak ve yükümlülüklerinin mutlaka yasa ile
düzenlenmesi gerekmez.

Gerek uygulamada, gerek doktrinde tartışılan
konulardan biri de- kamu görevlisi sayılabilecek
işçilerin varolup olmadığıdır. 1960 Kıbrıs
Cumhuriyeti Anayasasının 122. maddesinde kamu
görevinin ve kamu memurlarının tanımı yapılmakta idi.
Buna göre, Devletin daimi işlerinde muntazaman
ça-lıştırılan işçilerin kamu memuru sayılacakları
öngörülmüştü. Halen yürürlükte bulunan anayasal
kurallar ışığında bu ilkenin geçerliliğini yitirdiğine
inanılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bir davada işçi
kadrosunun saptanmasının mutl-aka yasa ile yapılmasının
gerekmediğine, Bakanlar Kurulunun işçi kadrosu ihdas
etme yetkisi olduğuna oyçokluğu ile karar vermiştir.

Yüksek İdare Mahkemesi bir başka davada, geçici
(arizi) statüde orman mühendisi olarak işe alı-nmış
olan davacının kamu memuru olmaması nedeniyle işine
son verecek organın Kamu Hizmeti Komisyonu olmayıp
hizmet şartlarına göre daire reisi olduğunu belirt-
miştir. Aynı şekilde belirli bir projede çalışanlar,
proje için a-yrılan fonun tükenmesi veya projenin
tamamlanması ile hizmetten alınabilirler. Bu
gibilerin işe alınmaları kamu hukuku kapsamı dışında,
özel hukuk alanına giren işçi ve işveren ilişkileri
kapsamındadır". (underline supplied)


- Bu kararın hazırlanması esnasında yapılan çalışmalarda Türkiye'de de hukuki durumun bizden farklı olmadığı görülmektedir. Meselâ, Prof. Dr. Şeref Gözübüyük, "Yönetsel Yargı" isimli eserinde (6. baskı) sayfa 78'de paragraf 107 altında konu ile ilgili iş- ve işçi uyuşmazlıkları başlığı altında aynen şöyle demektedir:

"107. İş ve işçi uyuşmazlıkları. İşçi niteliğin-
deki kamu görevlileriyle, yönetim arasında, gerek
iş sözleşmesinden, gerek İş Kanununa dayanan
haklarından ya da -toplu sözleşmeden doğan uyuşmazlık-
lara bakma yönetsel yargının görevi dışındadır. Bu
tür davalara adli yargıda bakılmaktadır. Sosyal
Sigortalar Kanununun uygulanmasından doğan uyuşmaz-
lıklar da yönetsel yargının görevi dışında -kalmaktadır".


Konuya ilişkin yukarıda isimleri verilen hukuk kitaplarındaki görüşleri inceledikten sonra yerli içtihatlarda ağırlık nedir? Karar vermeden önce bir de bunu gösteren birkaç karara göz atmada fayda vardır. 1987 senesinde Yüksek İdare -Mahkemesinde dosyalanan YİM 103/87 (D.36/92) sayılı davada, bir işçi Tatlısu Belediyesi tarafından haksız olarak işten çıkarılmasından yakınarak Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmış ve kendini işten durdurma kararının iptal edilmesini talep etmişti. O dav-ada sayfa 4'de Yüksek İdare Mahkemesi, konuya ilişkin bazı içtihatları inceleyerek aynen şöyle demişti:

".......... bir anlaşmaya ve kunturete (sözleşmeye)
istinaden bir kişinin kamu görevi ifa eden bir
makam tarafından işe alınıp işten ç-ıkarılması ve
bunun neticesinde ihtilâf doğması halinde konunun
Kamu Hukuku (Public Law) sahasına değil de Özel
Hukuk (Private Law) sahasına girebileceği
görüşüne yer verilmiş ve dolayısıyle konunun
Yüksek İdare Mahkemesi yet-kisine giremeyebileceği
ancak işverenin bir kamu kuruluşu olması ve işin
nevinin de kamu yararı olması halinde, ve meselenin
tüm diğer vasıfları ile birlikte Yüksek İdare
Mahkemesi yetkisine giren bir mesele olması
durumunda i-darenin yapılan kuntureti veya sözleşmeyi
bahane ederek Yüksek İdare Mahkemesinin yetkisini
bertaraf edemeyeceği görüşü benimsenmişti."


Bir başka deyişle sözleşmeden doğan bu tip ihtilâfların ilk nazarda Özel Hukuk sahasına girdiği ve Ka-za Mahkemesinde görüşülmesi gerektiği ancak konunun tüm vasıfları ile birlikte Kamu Hukuku sahasına girdiği konusunda Yüksek İdare Mahkemesinin tatmin olması halinde, o zaman Yüksek İdare Mahkemesinin davayı görme yetkisi olabileceği görüşü benimsenmişti. - Bundan daha da eski karar olan YİM 12/79 sayılı bir başka davada Elektrik Kurumunda görevli birisinin barem içi artışı kesilmiş ve Davacı Yüksek İdare Mahkemesinde dosyaladığı bir dava ile bu kararın hükümsüz ve etkisiz olduğuna dair ilam istemişti. Neti-cede Mahkeme kararında konumuza şamil olarak aynen şöyle demişti:

"Önümüzdeki başvurudaki müstedi ve müstedaaleyh
arasındaki iş ilişkileri toplu sözleşme ile
saptandığına göre müstedinin istihdamı ve bu
istihdam ile ilgili doğabil-ecek sorunlar tamamen
kamu hukuku kapsamı dışında olup özel hukuk
alanına girer. Bu nedenle müstedi ile müstedaaleyh
arasındaki iş ve ödenek ilişkileri ile ilgili
sorunlar müstedaaleyhin yürütsel ve yönetsel
yetki kullanımı d-ışında kalır."
Yüksek İdare Mahkemesi YİM 3/80 D.10/80 ve YİM 227/97, D.3/98 sayılı kararlarında da benzeri sonuçlara varmıştı. Bizi bağlayıcı olmamakla birlikte Rum tarafındaki konuya ilişkin içtihatlara da bakıldığında ağırlığın yukarıdaki görüşle-rin paralelinde olduğu görülmektedir.

9/76 sayılı Mahkemeler Yasasının 38. maddesi mucibince uygulamakla yükümlü olduğumuz mevzuat arasında yerini bulan "Ahkâmı Umumiye" ye (Common Law) göre işverenin, işçileri temsilen bir sendikayı tanımak ve onunl-a pazarlık etmeye mecburiyeti olmadığı gibi böyle bir sendika ile işveren arasında yapılan bir anlaşmanın, bilhassa bir işçinin ilgili sendikaya üye olmaması durumunda, anlaşmanın işçiyi bağladığı veya işçinin imzalanan toplu iş sözleşmesi neticesi elde ed-ilen menfaatten yararlanmaya hakkı olduğu tartışma konusu idi (Bak: Stratford v. Lindley (1964) 3 All E.R 102, and Gallagher v. The Post Office (1971) 9 K.I.R. 78). Üstelik Common Law'a göre bir akit yalnız o akite taraf olan kişileri bağlar ve taraf olma-yan üçüncü şahıslara ne yükümlülük getirir ne de hukuk yolu ile icra edilebilecek haklar bahşeder. Common Law'daki durumun tam tersi 1949'da dünyada "Right to Organise and Collective Bargaining Convention" ile kabul görmüştü. İngiltere'de de Ahkâmı Umumi-ye'de (Common Law) da yer alan durum bilâhare yasa ile değiştirilmiştir. Güney Kıbrıs'ta da yasal durum Ahkâmı Umumiye'deki durumdan yasal tadilatlar yapılarak değiştirilmiş durumdadır. (Bak: Collective Bargaining and Collective Agreements by Zaim N. Nec-ati, Cyprus Law Tribune, March-April 1973). Ülkemizde de Common Law'daki, yasal durum, Meclisin yaptığı bilhassa 22/92 sayılı İş Yasası ve 42/96 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası ile değiştirilmiş durumdadır. Bilhassa 42/96 sayılı Yas-anın 8. maddesi, ilgili bir sendika ile işveren arasında yapılan toplu iş sözleşmesindeki menfaatlardan bir işçinin ilgili sendikaya üye olsun veya olmasın yasada belirlenen koşullara tabi olarak yararlanma hakkı tanımıştır. Sözü edilen gerek 22/92 sayıl-ı gerekse 42/96 sayılı Yasanın tefsir maddeleri, işçi ile işveren arasında ihtilâf çıkması durumunda konunun "İş Mahkemesinde" görüşülmesini öngörmekte, İş Mahkemesi olmaması halinde ise konunun ilgili Kaza Mahkemesinde görülmesini öngörmektedir.

Ö-nümüzdeki davada Davacı Anayasanın 121. maddesi uyarınca atanan bir kamu görevlisi olmayıp, işçidir. Başka bir deyişle, kamu kesiminde çalışan ancak yasal anlamda kamu görevlisi sayılmayan biridir. Bu nedenle Davacının istihdamı tamamen kamu hukuku kapsa-mı dışında ve özel hukuk alanına giren işçi ve işveren ilişkileri kapsamındadır ve bu durumda ihtilâfın Özel Hukuk sahasında kaldığı ve İş Mahkemesinin yokluğunda Kaza Mahkemesinde görüşülmesi gerektiği görüşü ağırlık kazanmaktadır. Hükümeti oluşturan par-tilerin seçimlerden önce, Davacı ve onun gibi işçilerin işe alınmalarının politik nedenlere dayandığını ve iktidar olmaları durumunda bu gibi işçilerin işten durdurulacaklarını beyan etmeleri ise, Özel Hukuk sahasında olan bir ihtilâfı yani bu davayı, yal-nız başına Kamu Hukuku alanına sokup, davanın Yüksek İdare Mahkemesinde görüşülmesine cevaz vermez. İhtilaf Kaza Mahkemesinde görüşülmelidir.

Netice olarak davanın teknik nedenlerle ve yukarıda belirttiğimiz görüşler muvacehesinde reddolunması gerek-tiği görüşündeyiz ve davayı reddederiz.

Masraflarla ilgili herhangi bir emir vermemeyi uygun görürüz.




Metin A. Hakkı Seyit A. Bensen Necmettin Bostancı
Yargıç Yargıç Yargıç


24 Ocak 2006




-


-


11



-


Full & Egal Universal Law Academy