Yüksek İdare Mahkemesi Numara 68/2010 Dava No 2/2013 Karar Tarihi 30.01.2013
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 68/2010 Dava No 2/2013 Karar Tarihi 30.01.2013
Numara: 68/2010
Dava No: 2/2013
Taraflar: Ahmet Tokdam ile KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ve diğeri
Konu: Melekten çıkarma cezası - Disiplin kovuşturması sonucu Davacıya meslekten çıkarma cezası verilmesi - Davacının meslekten çıkarma cezasının iptali için dava açması - Yüksek İdare Mahkemesinin, Davacı aleyhine başlatılan disiplin kovuşturması ve verilen sonuçta herangi bir yasaya aykırılık veya yetki aşımı bulunmadığını belirterek davayı reddetmesi.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 30.01.2013

-D. 2/2013YİM: 68/2010

Yüksek İdare Mahkemesinde.

Anayasanın 152. maddesi hakkında.

Yargıç Ahmet Kalkan huzurunda.

Davacı : Ahmet Tokdam, Çağlayan - Lefkoşa.

ile

Davalı : 1. KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Boğaz Girne
- Polis Genel Müdürlüğü vasıtasıyla, KKTC-Lefkoşa.
2. Polis Hizmetleri Komisyonu vasıtasıyla, KKTC -
Lefkoşa.

A r a s ı n d a.

Davacı namına : Avukat Tekin Söylemez hazır.
Davalılar namına: Savcı İlter Koyuncuoğlu hazır-.

H Ü K Ü M

Ahmet Kalkan :Davacı polis memuru olup, aleyhine başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda verilen meslekten çıkarılma cezasının iptali için bu davayı dosyalamıştır.

TALEP:

Davacının talepleri özetle şöyledir:

Davalı No.1'in Davac-ıyı meslekten çıkarma cezasına çarptıran 28.1.2010 tarihli kararının ve 8.2.2010 tarihli Tetkik Amiri kararını onaylayan Davalı No.2'nin 27.4.2010 tarihli kararının hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına;
Davacı hakkında veril-en 28.1.2010 tarihli meslekten çıkarma cezasının iptaline ve Davalı No.2'nin istinafı kabul etmemekle ihmalde bulunduğuna;
Davalı No.2'nin 27.4.2010 tarihli kararı uyarınca Davalı No.1 tarafından yapılmış işlem ve kararların hükümsüz ve etkisiz olduğuna v-e herhangi bir sonuç doğurmayacağına; KARAR verilmesi.

TALEP TAKRİRİ:

Davacı, dosyaladığı talep takririnde, davasını dayandırdığı hukuki esasları belirterek, Nisan 2006 tarihinde Polis Örgütüne katıldığını, 21.11.2007 - 30.8.2008 tarihleri arasında- Lefkoşa Polis Müdürlüğünün Trafik Şubesinde görev yaptığını, çok yoğun bir çalışma ortamı içerisinde çalıştığını, talep takririnin 4,5,6,7 ve 8. paragrafında belirtilen trafik suçları ile ilgili sabit ceza kestiğini, yoğun iş nedeni ile para cezalarını ma-kbuzsuz olarak tahsil ettiğini, bilahare belirtildiği şekilde F 121 ve F 122 makbuzları düzenleyerek paraları yatırdığını, yoğun iş temposu içerisinde gerekli ifadeleri temin edemediğini, gerekli kayıtları yapamadığını, amirleri tarafından azarlanması ve r-apor edilme ikazları karşısında, bu durumdan kurtulmak için, 3.7.2008 tarihinde, daha önceden kesilmiş makbuz numaralarını gerekli kayıtları yapmak için kullandığını ve iş cetvellerini kapattığını, 28.8.2008 tarihinde yapılan kontrolde kayıt defteri ve SAİ-D programındaki kayıtların birbirini tutmadığının tespit edildiğini, kendisinden izah istendiğinde "meselelerim çoktu, korktum kapatmak için yaptım" dediğini, 9.5.2008 tarihinde meydana gelen kaza ile ilgili olarak tahsil ettiği ve çantasında muhafaza etti-ği 215 TL'yi tutanak karşılığı teslim ettiğini, 3.9.2008 tarihinde Polis Çavuşu rütbesinde olan Ömür Dalkıran'ın usulsüz olarak soruşturma subayı olarak atandığını, aleyhine getirilen 83/2009 sayılı disiplin davasındaki ithamnamenin hatalı olduğunu, yapıla-n yargılama sonucunda 2 davadan mahkum olduğu halde aleyhine 10 davadan ceza verildiğini, savunma hakkının ihlâl edilerek, adil yargılama ilkelerine aykırı ve gerekçesiz olarak meslekten çıkarılma cezası ile haksız ve kanunsuz bir şekilde cezalandırıldığın-ı iddia ederek, yukarıdaki taleplerde bulunmuştur.

MÜDAFAA TAKRİRİ:

Davalıları temsilen Başsavcılık, dosyaladığı müdafaa takririnde, Davacının iddialarını reddederek, Davacının disiplin kovuşturmasına konu davaların adil bir şekilde soruşturulduğu-nu, disiplin soruşturması dahil, tüm sürecin yasalara uygun sürdürüldüğünü, disiplin yargılamasının her aşamasında, avukat tutması için Davacıya fırsat verildiğini, Davacı Avukatlarının, Davacının Avukatlığından geri çekildikten sonra, Davacının savunmasın-ı kendisinin yaptığını, Davacının disiplin işlemlerinde ve yargılama prosedüründe hata olmadığını ve Davacının davasının reddedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

OLGULAR :

Davanın duruşmasında taraflar tanık çağırmadılar.

Huzurumdaki layiha-lar ve sunulan emareler ışığında, dava ile ilgili olgular özetle şöyledir:

Davacı 1.4.2006 tarihinde Polis Örgütüne katılmıştır.

Davacı 21.11.2007 - 30.8.2008 tarihleri arasında Lefkoşa Polis Müdürlüğü Trafik Şubesinde görev yapmıştır.

Davacı,- 7.3.2008, 19.3.2008, 9.5.2008 ve 3.7.2008 tarihlerinde Lefkoşa Polis Müdürlüğü Trafik Şubesi yetkisine giren bölgede meydana gelen ve Mehmet Oymak, Arcan Ekdal, Halil İbrahim Göktepe, Ahmet Şanlıtürk ve Ercan Kırklar'ın methaldar oldukları trafik kazaları- ile ilgili konu şahıslara sabit para cezası kesmesine ve cezaları tahsil etmesine rağmen, F 121 ve F 122 makbuzlarını gününde düzenlemedi ve paraları yatırmadı.

Konu cezalar ile ilgili gerekli makbuzlar daha sonra düzenlendi ve paralar farklı tarihlerde- yatırıldı. Davacı önceden kesilmiş makbuzları kullanarak, iş cetvellerini kapattı ve kayıtları kol sorumlusuna teslim etti.

28.8.2008 tarihinde, Müfettiş Şevket Derindağ tarafından kayıtların birbirini tutmadığı tespit edildi.

Davacı kendisinden izahat- istendiğinde, "meselelerim çoktu, korktum kapatmak için yaptım" demiştir.

Davacı 9.5.2008 tarihinde meydana gelen kaza ile ilgili olarak tahsil ettiği ve çantasında muhafaza ettiği 215 TL'yi Müfettiş Şevket Derindağ'a tutanak karşılığı teslim etti.

K-onu ile ilgili Müfettiş/Muavini Ömür Dalkıran, 3.9.2008 tarihinde soruşturma subayı olarak tayin edildi.

Yapılan soruşturma sonucunda, 51/1984 sayılı Yasa'nın 115(4)(ç) ve 115(4)(ı) maddelerine aykırı 10 eylem ve davranış ile itham edilen Davacı aleyhine-, 83/2009 No.lu Disiplin Davası ikame edilmiştir.

83/2009 No.lu ithamnamede "Hırsızlık ve Sahtecilik yapıp görevi kötüye kullanmak" ve "kasıtlı olarak, gerçek dışı rapor verip tutanak düzenlemek" suçlarından 10 ayrı dava getirilmiştir.

Konu disiplin da-vasında, İddia Makamı görevini yürütmek üzere Müfettiş/Muavini Salih Bağseven, Disiplin Yargıcı olarak Başmüfettiş Hüseyin Palabıyık atanmıştır.

Davacı, 23.9.2009 tarihinde işlemiş olduğu suçlar ile ilgili itham edilmiş ve aleyhine getirilen davaları kab-ul etmemiştir.

Davacı yargılanmaya başladığında, Davacı adına Avukat Dündar Gürpınar hazır bulunmuştur.

Tahkikat memuru M/M Ömür Dalkıran, şahadetini Davacının Avukatının hazır olduğu safhada sunmuş ve 24 adet emare itirazsız olarak ibraz edilmiştir.
-
Davanın ilerleyen aşamalarında, Davacı Avukatlarının, Davacının Avukatlığından çekilmesi üzerine, Davacıya avukat tutması için fırsat verilmesine rağmen, Davacı, savunmasını şahsen yapacağını belirterek avukat tutmamıştır.

İddia Makamı 12 tanık dinleter-ek, toplam 26 adet emare sunduktan sonra davasını kapatmıştır.

Davacı Müdafaaya çağrıldığında, söyleyecek herhangi birşeyi olmadığını belirterek, yeminli şahadet vermedi veya bulunduğu yerden herhangi bir beyanda bulunmadı.

Disiplin Yargıcı, 28.1.2010 -tarihinde, Davacıyı aleyhindeki davalardan suçlu bulup mahkum ettikten sonra, Davacıya söz hakkı vererek söylemek istediği bir şey olup olmadığını sordu.(Emare 7 ve Emare 12)

Davacı, kendisine söz hakkı verildikten sonra, şunları söylemiştir:

"Mahkemen-in okuduğu olguları dinledim. Mahkeme benim ile
ilgili karar verirken, mülayim davranıp mesleğim ile ilgili daha önceden herhangi bir sabıkanın olmayışını da göz önüne alınmasını talep ederim."


Disiplin Yargıcı, gerekçeli kararının akabinde, Davacıya m-eslekten çıkarma cezası kesmiştir.

8.2.2010 tarihinde, Disiplin Davaları Tetkik Amiri, Disiplin Yargıcının verdiği karar ve cezayı aynen onaylamıştır.(Emare 5)

Karara istinaf dosyalayan Davacının, (Emare 4) istinafı, 27.4.2010 tarihinde, komisyon üyeler-i tarafından reddedilmiştir.

İstinaf Komisyonunun kararı, 29.4.2010 tarihli "meslekten çıkarma yazısı" ile birlikte Davacıya bildirilmiştir.(Emare 3)

İNCELEME:

Mevcut olguları, sunulan emareleri ve tarafların hukuki argümanlarını inceledim.

Huzuru-mdaki dava, Davacı aleyhindeki disiplin soruşturması, soruşturma akabinde başlatılan disiplin kovuşturması ve sonucunda verilen cezaya ilişkin işlem, eylem ve kararlara yöneliktir.

Anayasa'nın 152. maddesi altında ikame edilen davada, uyuşmazlık, Yüksek- İdare Mahkemesinin yetkileri çerçevesinde karara bağlanacaktır.

Bilindiği üzere, Yüksek İdare Mahkemesi, Anayasa'nın 152. maddesi altında yürütsel veya yönetsel bir yetki kullanan herhangi bir organ, makam veya kişinin bir kararının, işleminin veya ihma-linin,

Anayasa'nın veya
Herhangi bir yasanın, veya
Bunlara uygun olarak çıkarılan mevzuatın kurallarına aykırı olduğu, veya
Bunların söz konusu organ veya makam veya kişiye verilen yetkiyi aşmak veya kötüye kullanmak suretiyle yapıldığı şikayeti ile ke-ndisine yapılan başvuru hakkında kesin karar vermek münhasır yetkisine sahiptir.

Böyle bir başvuru üzerine, Yüksek İdare Mahkemesi, söz konusu karar, işlem veya ihmali, tamamen veya kısmen

onaylayabilir,
hükümsüz ve etkisiz olduğuna veya herhangi bir -sonuç doğurmayacağına karar verebilir.
İhmalin, yapılmaması gerektiğine ve yapılması ihmal olunan eylem ve işlemin yapılması gerektiğine karar verebilir.

Görülebileceği gibi, Anayasa'nın 152. maddesi, Yüksek İdare Mahkemesinin idare hukuku alanında çık-acak uyuşmazlıkları ne şekilde çözümleyeceğinin sınırlarını belirlemiştir. Buna göre, Yüksek İdare Mahkemesinin Yargıtay Ceza Mahkemesi gibi, verilen cezayı azaltma veya artırma veya beraat ettirme yetkisi yoktur. Yüksek İdare Mahkemesi huzurundaki disipli-n işlem, eylem ve kararlarını idare hukuku prensipleri ışığında değerlendirecek ve yukarıda a,b,c paragraflarında tasnif edilen sonuçlardan birine ulaşacaktır.

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın 146. maddesi ile KKTC Anayasası'nın 152. maddesi aynı yetkile-ri düzenlediğinden, özellikle disiplin davalarında Yüksek İdare Mahkemesinin verilen cezayı artırma veya azaltma yetkisi olmadığı konusunda 1969 3 CLR, sayfa 366'da rapor edilen Costas PLATRITIS v. R. Davasına atıfta bulunurum.

Disiplin cezası, bir kurum-da çalışan memurların, kurum düzenini bozucu davranışlarına karşı uygulanan yaptırımlardır. (Bkz.Prof.Dr.A.Şeref Gözübüyük ve Prof.Dr.Turgut Tan İdare Hukuku, Cilt 1)

Disiplin işlemleri, esas itibarıyla hukuka uygunluk temeli üzerine kurulmuş olup, Ceza h-ukuku ile benzer özellikler taşır. Özellikle Disiplin Hukukunun temel ilkeleri, yargı kararları ile kimi ceza hukuku ilkelerinden esinlenerek belirlenmiştir. Nitekim Polis Örgütü Yasası'nın, Polis Disiplin yargılamasındaki yöntemi belirleyen 108. maddesi, -"Disiplin yargılamasında, Fasıl 155 Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın seri yargılama usulüne ilişkin kuralları uygulanır" hükmünü içermektedir.

İdari nitelikli olarak kabul edilen disiplin işlemlerinde, ceza yargılamasının bazı temel esasları aynen geçe-rlidir. Örneğin, savunma hakkı tanınmayan bir prosedürle verilen disiplin cezası geçerli olmayabileceği gibi, kişinin mahkum edildiği disiplin eylemine, yasallık ilkesi gereği yasada öngörülenin dışında ceza verilemez. Bunlara ek olarak suç ile ceza arasın-da adil bir denge olması gerektiği anlamına gelen oransallık ilkesinin ihlali yapılan işlemin iptaline yol açabilir. Bu konuda yukarıda değindiğim eserin 1019. sayfasında şöyle denmektedir.

"Fiilin ağırlığı ile karşılığı cezayı saptamada idareye
tanına-n takdir yetkisinin makul ölçüler içinde kullanılması hukukun genel ilkelerindendir."

Bu prensip T.C. Danıştay 8.HD, 14.11.1995, E.995/3706-K 955/3622 sayılı kararında disiplin hukukunun temel ilkesi olarak kabul edilmiştir.

Son olarak bu mesele açısı-ndan önemli saydığım bir hususa değinmek istiyorum.

Disiplin hukukunun temel niteliklerinden birisi Yasallık ilkesidir. Prof.Dr.Gözübüyük ve Prof.Dr.Tan'ın aynı eserinin 1019. sayfasında şöyle denmektedir:

"Disiplin cezasını gerektirecek davranışlar v-e bu
davranışlara uygulanacak disiplin cezaları önceden belirtilmelidir. Bir memura disiplin cezasının uygulanabilmesi için, hem disiplin suçlarının hem de disiplin cezalarının hukuksal bir dayanağının bulunması gerekir. Hemen belirtelim ki, ceza hukukun-dakinden aksine olarak, disiplin suçları yasalarla ayrıntılı olarak belirtilmemiştir.Bir kurumun düzenini bozacak davranışların ayrıntılı olarak düzenlenmesine hem olanak, hem de gerek yoktur."

Disiplin hukuku bakımından bu tanımlamaya örnek verecek olurs-ak, görevin kötüye kullanılması eyleminin cezasının ne olacağı yasada belirtilmelidir. Ancak hangi fiillerin görevi kötüye kullanma olduğunun ayrıntılı bir şekilde yasada yer alması gerekmez. İsnat edilen fiilin kurumun düzenini bozacak nitelikte olup olma-dığı, hukuki değerlendirmenin sonucunda belirlenecektir.

Değiştirilmiş şekli ile 51/84 sayılı Polis Örgütü Yasası'nın 106. maddesi, disiplin kovuşturması açılması, soruşturma ve itham başlığını taşımaktadır.

Bu madde, bir polis mensubunun, bu yasa ve y-ürürlükteki diğer yasa tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü ödev ve yükümlülükleri yerine getirmediği, yetkilerini kötüye kullandığı, amirlerinin yasal emirlerine ve bağlı olduğu yasaklara uymadığı ve bir polis memuruna yakışmayan davranışlar içine girdiğini-n görülmesi halinde, böyle bir polis memuru aleyhine disiplin soruşturması açılabileceğini ve disiplin soruşturması yürütmesi için bir subayın soruşturma memuru olarak görevlendirilebileceğini düzenlemektedir.

Huzurumdaki davada, Davacı tarafından da kab-ul edilen olgu, kararın olgular bölümünde belirtilen trafik kazalarına methaldar kişilerden sabit para cezası adı altında para tahsil edildiği, karşılığında makbuz verilmediği, daha sonra F 121 ve F 122 makbuzları düzenlenerek farklı tarihlerde paraların y-atırıldığı, düzenlenen ifadelerle iş cetvellerinin kapatıldığı ve bu durumun 28.8.08 tarihinde Müfettiş Şevket Derindağ tarafından tespit edildiğidir.

Polislik, kurallara uyulması konusunda esneklik kabul etmeyen, keyfi uygulamalara kapalı, ciddiyet ve -güvenilirliği konusunda en küçük tereddütü bünyesinde barındırmaması gereken, doğrudan bir kamu görevidir.

Davalıların, olgularda belirtilen dava konusu trafik kazalarında yapılan uygulamalar ile ilgili olarak Davacı aleyhine soruşturma açması, 51/1984 -sayılı Polis Örgütü Yasası'nın 106. maddesi kapsamında yapılmış doğru ve yapılması zorunlu olan idari işlemlerdir.

Buna göre, Davalılar, Polis Müfettiş Şevket Derindağ'ın tespitleri doğrultusunda, Davacı aleyhine soruşturma başlatmakla herhangi bir hata- yapmadılar, yasaya aykırı davranmadılar ve yetkilerini aşmadılar.

Davacı Avukatı, soruşturma memurunun subay olması gerektiğini, soruşturma memuru olarak atanan Ömür Dalkıran'ın rütbesinin YİM 126/08 sayılı dava ile iptal edildiğini, Polis Çavuşu olarak- yürüttüğü tahkikatın yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Müfettiş/Muavini Ömür Dalkıran'ın soruşturma memurluğuna tayin edildiği 3.9.2008 tarihinde rütbesi müfettiş muavini idi.

Davacı Avukatının sözünü ettiği Emare 1 YİM 126/2008 D.23/2010 sayılı- davada, hüküm, 5.7.2010 tarihinde okunmuş ve Soruşturma Subayı Ömür Dalkıran'ın da dahil olduğu 9 polis mensubunun rütbeleri ile ilgili işlemlerin hükümsüz ve etkisiz olduğuna karar verilmiştir.

Dava hükmünün okunduğu tarihe değin, Ömür Dalkıran Müfett-iş Muavini rütbesiyle soruşturmasını bitirmiş, raporunu sunmuş ve Disiplin Mahkemesi huzurunda şahadetini verip görevini tamamlamıştır.

Yüksek İdare Mahkemesi kararları nitelikleri itibarıyla geriye yürümekle beraber, hüküm tarihine kadar, iptal edilen rü-tbesi ile yapmış olduğu idari işlemler geçerliliğini muhafaza eder.

Soruşturma Subayı olarak atandığı 3.9.2008 tarihinden, soruşturmayı yürüttüğü ve Disiplin Mahkemesi huzurunda şahadet verdiği 29.9.09 tarihine kadar Mufettiş Muavini rütbesinde olan Ömü-r Dalkıran'ın yürüttüğü disiplin soruşturması işlemlerinde, rütbesinden kaynaklanan herhangi bir yetki aşımı veya yasaya aykırılık bulunmamaktadır.

Davacı Avukatı, Davacı aleyhine düzenlenen ithamnamenin Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nın 39. maddesine uygun- olarak tanzim edilmediğini, her davanın içerisinde birden fazla suçtan bahsedildiğini, bu isnatların farklı farklı davalar halinde düzenlenmesi gerektiğini, itham aşamasında avukat tarafından temsil edilmeyen Davacının ne ile itham edildiğini anlayamadığı-nı, hatalı ithamname ile davanın yürütüldüğünü, itham aşamasında Davacı avukatsız olduğu için ithamnamenin şekline itiraz edemediğini ve adil yargılama hakkının elinden alındığını ileri sürmüştür.

Davacı aleyhine getirilen tüm davalar 51/84 sayılı Polis -Örgütü Yasası'nın 115 (4)(ç) ve 115(4)(ı) maddeleri kapsamında getirilmiştir.

İlgili maddeler aynen şöyledir:

"115(4) Meslekten çıkarma veya rütbe indirimi cezası:
Polis mensubunun görevle ilişkisinin sürekli
olarak kesilmesidir. Mes-lekten çıkarılan polis
mensubu kamu görevinden de çıkarılmış sayılır ve
bir daha kamu görevlisi olarak göreve alınamaz.
Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem ve
davranışlar şunlardır:
(a). ..., (b). ...,(c)-. ...
(ç) Hırsızlık, görevi kötüye kullanmak, sahtecilik,
dolandırıcılık, yalan yere tanıklık, yalan
yere yemin, iftira, irtikap, rüşvet, ihtilas,
ırza saldırı veya saldırıya yeltenme eylem ve
gir-işimlerinde bulunmak;
(d). ...,(e). ...,(f). ...,(g). ...,(h). ...
(ı) kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek ve
tutanak düzenleyip imza etmek veya ettirmek;"

Disiplin ithamnamesindeki 1,3,5,7 ve 9. davalarda "itham olundu-ğu suç" bölümünde suçun, 51/84 sayılı Polis Örgütü Yasası'nın 115(4)(ç) maddesine aykırı, "hırsızlık ve sahtecilik yapıp görevini kötüye kullanmak" şeklinde tarif edildiği görülmektedir.

Yukarıda iktibas ettiğim Yasa'nın 115 (4)(ç) maddesinde hırsızlık, -sahtecilik, görevin kötüye kullanılması, dolandırıcılık, yalan yere tanıklık ve diğer fiiler ayrı ayrı ve birbirinden bağımsız olarak madde 115(4) kapsamına alınmıştır.

Buna göre İddia Makamı, Davacı aleyhine Hırsızlık ve Sahtecilik suçlarından dava geti-rmeyi amaçlamış ise, Fasıl 155 madde 39 tahtında, her suç için ayrı dava getirmesi gerekmekteydi.

Ancak, ithamnamedeki 1,3,5,7 ve 9. davalarda itham olunan suç kısmında, Davacıya hırsızlık ve sahtecilik yaparak görevini kötüye kullandığı şeklinde suç isn-adında bulunulmuş, hırsızlık ve sahtecilik fiilleri suç olarak değil, görevin kötüye kullanılması suçunun olgusu olarak suç isnadına dahil edilmiştir. Buradaki esas suç isnadının görevi kötüye kullanmak olduğu aşikâr surette ortadadır.

Nitekim Disiplin Y-argıcı da Emare 12 Mavi 98'de yer alan kararında ilgili davalar bakımından görevin kötüye kullanılması suçunu esas almıştır.

İthamnamedeki 1,3,5,7 ve 9. davalarda itham edilen suç kısmında, hırsızlık ve sahtecilik ibarelerinin yer alması hata olmakla bir-likte, Davacı hırsızlık veya sahtecilik suçundan değil, görevin kötüye kullanılmasından mahkum edildiği için, ithamnamedeki yanlışlık, Davacının disiplin yargılamasını yasaya ve genel hukuk prensiplerine aykırı hale getirmemiş, Davacıya adaletsizlik teşkil- etmemiştir.

İthamnamede yer alan tüm suçlar madde 115 (4)(ç) ve 115(4)(1) bentlerinde yer alan suçlar arasında bulunan görevini kötüye kullanmak ve kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek ve tutanak düzenleyip imza etmek ve ettirmek suçlarını ihtiva ett-iğinden, disiplin yargılamasının iptalini gerektirecek esaslı bir hatadan veya yasaya aykırılıktan bahsetmek mümkün değildir.

Bunun yanı sıra, ithamdan sonra duruşmanın başladığı ilk oturumda, Davacı, Avukatı tarafından temsil edilmesine rağmen, bu durum- Disiplin Yargıcının bilgisine getirilmemiştir.

Davacı Avukatının bir diğer iddiası, Davacının avukat tutma hakkına saygı gösterilmediği, hukuki yardım desteği almadığı ve almasına fırsat verilmediği yönündedir.

Davacının yasaları ve mevzuatı bilmesi g-ereken bir polis memuru olduğunu dikkate alsak bile, bir yargılamada yargılanan kişilerin sıfat ve nitelikleri ne olursa olsun, avukat tutma ve hukuki destek alma hakkı vardır.

Yargılanan kişi dilerse avukat tutabilir, dilerse kendini savunabilir, dilers-e adli yardım talep edebilir.

Her üç alternatifte de, mahkemenin yargılanan kişiye fırsat vermesi ve böyle bir fırsatı verdiğini göstermesi gerekmektedir.

Emare 12'de yer alan Disiplin Mahkemesi Tutanağı incelendiğinde, ortaya şöyle bir tablo çıkmaktad-ır.

Davacı, 23.9.2009 tarihinde avukatsız olarak itham edildikten sonra, ithama "kabul etmiyorum" yanıtı vermesi üzerine, disiplin duruşması, Davacının, avukatı ile temsil edilebilmesi için 24.9.2009 tarihine tehir edildi. 24.9.2009 tarihinde Davacıyı te-msilen Avukat Mustafa Şener hazır olmadığı için, duruşma 28.9.2009 tarihine tehir edildi. Bu tarihte, Davacı Avukatı Mustafa Şener'in saat 11.00'de hazır olmaması üzerine, duruşma saat 11.30'a ertelendi. Belirtilen saatte Davacı Avukatının hazır olmaması n-edeniyle, Davacıya avukatını hazır etmesi için, duruşma 29.9.2009 tarihine ertelendi. 29.9.2009 tarihinde, Davacı adına Avukat Mustafa Şener'i temsilen Avukat Dündar Gürpınar hazır bulundu ve duruşmaya başlandı. Soruşturma Subayının şahadeti Davacı Avukatı-nın huzurunda alındıktan ve emarelerin itirazsız olarak sunulmasından sonra, disiplin duruşması 6.10.2009 tarihine ertelendi. Konu tarihte Davacı Avukatı hazır bulunmadığı nedeniyle, duruşma tekrardan 7.10.2009 tarihine ertelendi. 7.10.2009 tarihinde, Dava-cı Avukatı hazır bulundu, ancak YİM'de davası olduğu için tehir talep etti. Bu talep üzerine duruşma 12.10.2009 tarihine ertelendi. 12.10.2009 tarihinde, Davacı Avukatının, Davacının avukatlığından çekilmesi üzerine, disiplin duruşması, Davacının avukat tu-tması için 19.10.2009 tarihine ertelendi. 19.10.2009 tarihinde, avukat tutmak için süre isteyen Davacıya bir süre daha verildi ve duruşma 21.10.2009 tarihine ertelendi. 21.10.2009 tarihinde, Avukat Hasan Çaltılı yeni atandıkları için bir süre talep etti ve- duruşma 28.10.2009 tarihine tehir edildi. 28.10.2009 tarihinde duruşma, Lefkoşa'da yapılacak mitingde tedbir almak için, 9.11.2009 tarihine ertelendi. 9.11.2009 tarihinde Davacı, yeni atadığı avukatların da hazır olamayacağını belirterek, savunmasını kend-isinin yapacağını beyan etti ve duruşmanın devamına geçildi.

Bu gerçekler ışığında, Duruşma süresince Davacıya avukat tutması için fırsat verilmediği iddiasına itibar etmek mümkün değildir.

Özellikle Soruşturma Subayı Ömür Dalkıran'ın şahadetini Davacı-nın avukat tarafından temsil edildiği safhada sunduğu ve tanığın emareleri itirazsız olarak ibraz ettiğini dikkate aldığımda, disiplin yargılaması süresince prosedürün hatalı uygulandığı ve emarelerin Şahadet Yasası kurallarına aykırı ibraz edildiği iddia-larına itibar edip, yargılama prosedürünün yanlış ve hatalı uygulandığı sonucuna varmam hukuken mümkün değildir.

Davacı Avukatı, disiplin cezası olarak meslekten çıkarmanın Ceza Yasası'ndaki ölüm cezasına denk geldiği ve avukatsız kalan Davacıya, Disipli-n Mahkemesinin avukat atamasının zorunlu olduğu mealinde bir iddiada bulunmuştur.

İdari bir makam olan Disiplin Yargıcı veya İstinaf Komisyonunun böyle bir yorum yaparak, kendi kendine yetki ihdas etmesi hukuken mümkün olmadığından, bu anlamda Disiplin Y-argıcı veya İstinaf Komisyonu herhangi bir hata yapmış değildir.

Davacı Avukatı, Disiplin Yargıcının Davacıyı iki davadan mahkum etmesine rağmen, 10 davadan ceza verdiğini, bu nedenle adil ve doğru olmayan bir usulle, yasaya aykırı bir şekilde, yetkisini -aşmak suretiyle hatalı yargılama yaparak, hatalı sonuca ulaştığını iddia etmiştir.

Emare 12 Mavi 98'de yer alan Disiplin Yargıcının kararında, Davacı aleyhine 10 ayrı dava getirildiği ifade edildikten sonra Disiplin Yargıcının, bu davaları 2 başlık altınd-a değerlendirdiği ve bu tasnifi Polis Yasası'nın 115(4)(ç) ve 115(4)(ı) maddeleri kapsamında, iki ayrı suçtan, toplam 10 dava getirildiği esasına dayandırarak kaleme aldığı anlaşılmaktadır.

Disiplin Yargıcı, huzurundaki şahadeti ve emareleri kararında öz-etledikten sonra, başlıklardan birinde I. dava olarak nitelendirdiği "görevini kötüye kullanmak" suçunun unsurlarını, diğer başlıkta ise II. Dava olarak nitelendirdiği "sahte belge düzenlemek" suçunun unsurlarını izah ederek, her suç için her davaya denk g-elen olguları ayrı ayrı inceleyerek bulgu yapmış ve neticede Davacıyı iki temel başlık altında ele alınan tüm davalardan suçlu bularak mahkum etmiştir.

Kararın sonuç kısmı arzu edilen tarzda kaleme alınmış olmasa da, Davacının adil yargılanmasına gölge d-üşürecek bir uygulama veya Ceza Usul Yasası'na aykırı, yargılamayı iptal ettirecek ölçüde adaletsizliğe yol açan türde sakatlık bulunmamaktadır. Özellikle Fasıl 155 Ceza Usul Yasası'nın 145(1)(b) maddesi kapsamında, İstinaf Komisyonunun, esaslı bir adli ha-ta yapılmadığında, istinafı reddetme hakkı olduğu dikkate alındığında, varılan sonucun yargılama bakımından, Davacı aleyhine adaletsizlik yaratmadığı aşikârdır.

Karar gerekçeli olduğu gibi, mahkumiyet bulguları bakımından herhangi bir yasaya aykırılık ve- hatalı bulgu saptamadım.

Davacı Avukatının iddiaları çerçevesinde, İstinaf Tetkik Amiri ve İstinaf Komisyonunun herhangi bir hata yaptıkları ve yasaya aykırı davranış içinde bulunarak, yetki aşımı suretiyle hatalı sonuca vardıklarını saptamadım.

Davac-ıya verilen meslekten çıkarma cezası, mahkum olduğu suçlar için yasada öngörülen bir cezadır.

Davacıya ceza verilirken, cezalandırma prensiplerinin uygulandığını, Davacıya söz hakkı verildiğini, hafifletici sebeplerin sunulmasına fırsat tanındığını, yasa-llık ve oransallık ilkelerinin gözetildiğini müşahade ettim.

Davacı aleyhine başlatılan disiplin kovuşturmasında ve varılan sonuçta herhangi bir yasaya aykırılık veya yetki aşımı saptamadığım cihetle davanın reddedilmesi gerekmektedir.

SONUÇ:

Tüm yu-karıdakiler ışığında Davacı, davasında başarılı olmadığından dava ret ve iptal edilir.

Meseleye has olgular ışığında masraf emri verilmez.



Ahmet Kalkan
Yargıç


30 Ocak, 2013

-

18






Full & Egal Universal Law Academy