Yüksek İdare Mahkemesi Numara 56/2014 Dava No 18/2015 Karar Tarihi 22.06.2015
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 56/2014 Dava No 18/2015 Karar Tarihi 22.06.2015
Numara: 56/2014
Dava No: 18/2015
Taraflar: Yrd. Doç. Dr. Yusuf Suiçmez ile KKTC Barolar Birliği arasında
Konu: Davacının avukatı hakkında Lefkoşa Mahalli Barosuna şikayette bulunması - Baronun Av. Hasan Esendağlı hakkında baro disiplin kurulunun verdiği kararı Barolar Birliğinin onaylaması - Davacının bu kararın iptali için dava açması - Avukatlar Yasasının 17(2)(c) maddesi - Disiplin Suçları - İlgili şahıs olan Avukatın avukatlıktan çekilme işleminin yasaya uygun olması - İlgili şahsın Davacının hukuksal haklarını ortadan kaldıran işlemlerde bulunmadığı ve hata etmediği bulgusu - YİMin davayı reddetmesi.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 22.06.2015

-D.18/2015YİM:56/2014
Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152.Maddesi Hakkında

Yargıç Tanju Öncül Huzurunda.

Davacı:Yrd.Doç.Dr.Yusuf Suiçmez, Bahçelievler Mahallesi,
Değirmenlik-Lefkoşa
İle
Davalı:KKTC Barolar Birliği, Lefkoşa-KK-TC
A r a s ı n d a.

Davacı Şahsen hazır
Davalı namına:Avukat Süleyman Dolmacı
İlgili Şahıs namına:Avukat Ayfer Şefik Tekinay.

---------
K A R A R

Davacı,
"
Davalı tarafından 3.9.2010 tarihinde alınıp Davacıya bildirilen v-e 23.12.2013
kararın etkisiz ve hükümsüz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına
ilişkin bir mahkeme emri ve/veya hükmü,

Davalının 3.9.2010 tarihinde alınıp Davacıya bildirilen ve 23.12.2013 kararın etkisiz ve hükümsüz olduğuna ve- herhangi bir sonuç doğuramayacağına ilişkin bir
mahkeme emri ve/veya hükmü ile birlikte, Lefkoşa Mahalli Barosunun 21.6.2013 tarihli kararının da aynı hükme bağlı olarak etkisiz ve hükümsüz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına ilişkin bir mahk-eme emri ve/veya hükmü,

20,000 (Yirmibin)TL maddi tazminat ve yasal faiz,

100,000(Yüzbin)TL manevi tazminat,

Bu dava masrafları,

(F) Mahkemenin bulacağı ahar bir çare, " şeklinde taleplerde

bulunduğu davasında, hukuki sebepler başlığı altında, dava k-onusu kararların yok hükmünde ve/veya geçersiz olduğu, Davacının şikâyet edilen kişinin savunması hakkında bilgilendirilmeyerek bilgi edinme hakkının ihlâl edildiği, Lefkoşa Mahalli Barosunun, karar için altı aydan fazla zaman kullanmasının makûl ve hukuki- olmadığı, davada hata yapılması ve protestolu ispat-ı vücut dosyalanmasına rağmen avukatın gerekli düzeltmeleri yapmamasının, tebliğdeki gecikmenin, davada yapılan hata ve ihmallerin avukatlık mesleğinin gerektirdiği sadakat ve liyakât ile bağdaşmadığı, h-er iki Baronun, avukatların makûl gerekçeler göstermeden çekilmelerini ve şikâyetleri de dikkâte alarak karar üretmesi gerektiği iddialarında bulunmuş; davanın dayandığı "Gerekçeler" başlığı altında ise, Yardımcı Doçent Doktor olan Davacının, Din İşleri -Başkanlığı görevinden alındıktan sonra layihasında belirttiği ithamlar sebebiyle Avukat Hasan Esendağlı aracılığıyla Lefkoşa Kaza Mahkemesinde 6461/2010 sayılı davayı ikâme ettiğini, ancak Avukatın, Talep Takririnde "Davalı olarak Star(Kıbrıs)Gazete Limite-d" düzenlemesine karşın gazetenin içindeki künyeyi kullanmadığını, Davalı olarak Star Kıbrıs Televizyonunu yazdığını, ilgili Davalının Avukatının bunun üzerine protestolu ispat-ı vücut dosyaladığını, buna rağmen Avukatının Davacıyı bundan haberdar etmediği- gibi Tafsilâtlı Talep Takririnde gerekli düzeltmeyi de yapmadığını, Davalı No.1'e yapılacak tebliğde makûl ötesi gecikme olduğunu, savunmaların tebliğden 1 yıl sonra yapıldığını ve Avukatının bu konuda gerekli hassasiyeti göstermediğini, davada yapılan ha-ta ve ihmallerin avukatlık mesleğinin gerektirdiği sadâkat ve liyakâte uygun olmadığını, şahsen yürütmek zorunda kaldığı davada hatanın düzeltilmesi ile ilgili istidanın reddedildiğini ve masraf ödemesine emir verildiğini, ek davalı istidasının ise kabul e-dilerek davanın görüşülmesinin sağlandığını, dava sonucunda Davalı tarafların, Davacı ile ilgili görevi ihmal ya da suistimal ettiğine dair itham edici beyanlardan dolayı, aynı gazetede özür yazısı yayınladıklarını ve sonrasında davanın sonuçlandırıldığını-, Avukat Hasan Esendağlı'nın YİM'de açtığı davada da ihmali bulunduğunu, YİM'de dava açarken alt mahkemede de dava dosyalaması gerektiğini, YİM'in yetkisizlik kararı verip, alt mahkemede davanın görüşülmesine hükmettiğini, Davacının maddi ve manevi meşru h-aklarını konu kararların olumsuz etkilediğini ileri sürmüştür.

Anılan davaya karşı müdafaa verilmezden önce Davalı Avukatı, 7.5.2014 tarihli bir istida ile, Davacının Talep Takririnin (C) ve (D) bentlerindeki tazminatla ilgili taleplerin, ayrıca hukuki se-bepler bölümünün 6'ncı paragrafındaki iddiaların ve gerekçeler bölümünün (f) bendinin 2'nci satırındaki "avukatlık mesleğinin gerektirdiği sadâkat ve liyakâte uygun olmadığı açıktır" şeklindeki iddiaların layihadan ihracı veya iptali talebinde bulunmuştur.- Konu istidaya verilen itiraz sonrası istida dinlenmiş ve 30.5.2014 tarihinde Davacının Talep Takririnin (C) ve (D) bendindeki taleplerin Talep Takririnden ihracına karar verilmiş, istidadaki diğer talepler ise ret ve iptal edilmiştir. Bunun sonrasında İlg-ili Şahıs ve Davalı Müdafaa Takrirlerini dosyalamışlardır.

İlgili Şahsın Müdafaa Takririnin 'hukuki esaslar' kısmı özetle; Barolar Birliğinin 23.12.2013 tarihli kararının mevzuata uygun olarak alındığını, kararın Avukatlar Yasası hükümlerine uygun olarak- yapılmış bir soruşturmaya dayandığını, gerek Mahalli Baronun, gerekse Barolar Birliğinin kararının Davacıya bildirildiğini ve Davacının bilgi edinme hakkının ihlâl edilmediğini, Mahalli Baronun karar üretmek için kullandığı zamanın yasal sınırlar içerisin-de olduğunu, her halükârda bu hususun kararın geçerliliğini etkilemediğini, Mahalli Baronun, Soruşturma Memurunun raporu ve bilgileri ışığında karar verdiğini, üç farklı avukatın Davacının davasından çekilmesinin dava ile ilgisi olmadığını, İlgili Şahsın d-avadan çekilmesinin makûl sebebe dayandığını içermektedir.

Müdafaayı desteklemek için dayanılan olgular ise yine özetle şöyledir: İlgili Şahıs Avukat, Davacının Din İşleri Başkanlığından alınması sebebiyle YİM'de 124/2010 sayılı davayı ve Lefkoşa Kaza Mah-kemesinde zem ve kâdih içerikli 6461/2010 sayılı davayı ikâme etmiştir. Davalar Mahkeme huzurunda görüşülürken, 16.10.2011 tarihinde Davacı, Havadis Gazetesi'nde yayımlanan köşe yazısında, YİM'deki davası ile ilgili bir yazı yazmış ve dava ile ilgili yorum- yaparak Mahkeme hakkında olumsuz isnatlarda bulunmuştur. Davacı, böyle bir yazı yazacağını Avukatına bildirmemiştir. İlgili Şahıs Avukat, konu yazı sebebiyle avukatlığa devam etmesinin mümkün olmadığını belirten 17.10.2011 tarihli yazıyı Davacıya tebliğ e-tmiş ve her iki dosyasını da kendisine iade etmiştir. Davacı, İlgili Şahıs Avukatla bu safhada yaptığı görüşmede, yazı dolayısıyla İlgili Şahsın tepkisinin haklı olduğunu ve kendisinin hatalı veya fevri davrandığını kabul etmiştir. Avukatlıktan çekilme son-rası da Davacı sürekli görüşme talebinde bulunmuş, İlgili Şahıs da Davacıya yardımcı olmaya çalışmıştır. Ancak geliş gidişler rahatsızlık boyutuna ulaşmış, Davacı, İlgili Şahıstan tekrar davaları almasını talep etmiş, bunun mümkün olmayacağı ifade edildiği-nde ise Davacı her ortamda İlgili Şahsı kötülemeye başlamış, son olarak da Davaya konu şikâyeti yapmıştır. Dava konusu 3.10.2012 tarihli şikâyet dilekçesi, İlgili Şahsın kasıtlı bir tutumla Davacının davasında yanlış kişiyi dava ettiği temel iddiasına daya-nmaktadır. Soruşturma Memuru, İlgili Şahsın yazılı izahatını almış ve Davacının iddialarıyla tüm belgeleri değerlendirerek, 21.6.2013 tarihli Raporu hazırlayıp, Lefkoşa Mahalli Barosuna sunmuştur. Raporda kasıt iddialarının inandırıcılıktan uzak olduğu, Da-vacının haleldar olan bir hakkı bulunmadığı ve Avukatlar Etiket Tüzüğü tahtında sorumluluk doğuracak bir durum olmadığı belirtilmiştir. Raporu değerlendiren Mahalli Baro Yönetim Kurulu, İlgili Şahıs hakkında disiplin kovuşturmasına mahal olmadığına karar -vermiş ve bu kararı Davacıya tebliğ etmiştir. İlgili Şahsın, Barolar Birliğine yaptığı itiraz da aynı gerekçelerle reddedilmiş ve bu karar da Davacıya tebliğ edilmiştir. Davacının Talep Takririnde, şikâyet dilekçesinde vurguladığı kasıt iddiasına yer veril-memiş, davada hata ve ihmalden bahsedilmiştir. Dava konusu idari kararın alınmasına esas olan iddialarla davada yakınma konusu yapılan iddialar uyuşmamaktadır veya karar alınırken yapılmayan iddialar davada ileri sürülmüştür. İlgili Şahsın 6461/2010 sayılı- davada veya yürüttüğü davalarda kastı, ihmali veya hatası yoktur.

Davalı tarafından dosyalanan Müdafaa Takririnde ileri sürülenler, İlgili Şahsın Müdafaa Takririnde yer alanlarla benzer içeriktedir. Bu nedenle bu safhada tekrarlanmaları gereksiz added-ilmiştir.Davalı, tekrarlanmaları gereksiz görülenler haricinde, Davacının şikâyet tarihinde 6461/2010 sayılı davanın sonuçlanmadığını ve Davacının yakındığı pek çok hususun, İlgili Şahsın davadan ayrılmasından sonra geçekleştiğini iddia etmiş durumdadır.
-
Davalının Müdafaasına Cevap Layihasında Davacı, hukuki esaslar kısmına cevap olarak, Davalının aldığı karar mevzuata uygun değildir, Avukatlar Yasası'nın 17'nci maddesinin (5)'inci fıkrası uyarınca Disiplin Kurulu soruşturma yaparken seri şekilde yargılam-a yetkisine sahip bir Mahkemenin yetkisine sahiptir, Davalı soruşturma esnasında bu prensibe aykırı hareket etmiştir, zaman hukuki denetime tabidir, yasal süreler içinde kararlar verilmemiştir, Davalı, Davacıyı, İlgili Şahsın savunmasından haberdar etmemiş-, Davacıdan ek bilgi ya da belge talep etmemiştir, Baronun sadece Soruşturma Memurunun raporunu dikkâte alarak karar üretmesi etik ve hukuki değildir, özlü iddialarda bulunmuş, olgulara cevap kısmı ile ilgili olarak ise özetle: Havadis Gazetesi'ndeki yazıs-ının, dava sürecindeki uygulamalarla ilgili olduğu, yazıyı yazma gerekçesinin Avukatının yanlış veya yeterli bilgilendirmede bulunmamasından doğduğu, ilgili yazı sonrası Avukat davadan çekilmese, davadaki hata, kusur, ihmal veya kasıtlı davranışları göreme-yeceği ve davanın daha uzun süre askıda kalacağı; Avukatın davadan tek taraflı olarak çekildiği, bunun müvekkilin hak ve hukukunu koruma misyonu ile bağdaşmadığı; ilgili yazının bahane edilerek sorumluluktan kaçınılmasının makûl olmadığı; Davacının iyi niy-et göstererek İlgili Şahsın hatalarını düzeltmesi için davaları tekrar almasını talep ettiği, Avukatını rahatsız etmediği, ancak bilgilendirilmediği için defalarca aynı soruyu sormasının zorunlu hale geldiği, "dava avukatları ile" bazı konular hakkında ko-nuşmuş olabileceği, ancak bunların karalama olarak nitelendirilemeyeceği; yanlış kişinin dava edildiğinin Mahkeme kararıyla ispatlandığı, Talep Takririni gördüğünde İlgili Şahsa, Davalının hatalı olduğunu belirttiği, ancak İlgili Şahsın şirket kaydı öyle d-iyerek kendisini yanılttığı, İlgili Şahsın kusurlu veya ihmalkâr davranışının yalnızca yanlış kişinin dava edilmesi ile sınırlı olmadığı, protestolu ispat-ı vücut olmasına rağmen aynı yanlışı sürdürmenin, Davacıyı bu konuda bilgilendirmemenin, gerekli düze-ltmeleri yapmamanın, tebliğ ve müdafaaların gecikmesine göz yumma veya yol açmanın da İlgili Şahsın kusur veya kastı olduğu; Mahkeme kararıyla davanın hatalı olduğunun ispatlandığı ve atıl masraf ödemek zorunda kaldığı, ek davalı işlemi sonrası layihalarda-ki hatalar nedeniyle karşı tarafla anlaşmak zorunda bırakıldığı, oysa hem manevi tazminat, hem de dava masrafı alabileceği; İlgili Şahsın davranışlarının Avukatlar Etiket Tüzüğü'nün 3,4,6,17(1)(2), 19 ve 20'nci maddelerine ve Haksız Fiiller Yasası'na aykır-ı olduğu için Baro kararının adil bir karar olmadığı; Barolar Birliğinin kararının da Avukatlar Etiket Tüzüğü'ne ve Haksız Fiiller Yasası'na aykırı olduğu ve usulüne göre alınmadığı; Baroya şikâyet dilekçesinin içeriği ile YİM'deki dava içeriğinin farklı o-lmasının doğal ve hukuken de gerekli olduğu; kararın yeterli soruşturma yapılmadan ya da soruşturma usulüne uyulmadan alındığı ve bu özellikleriyle sakat veya hükümsüz olduğu iddialarını ileri sürmüştür.

Davacı, İlgili Şahsın Müdafaasına Cevap Layihasında- da benzer iddiaları yinelemiş, ayrıca İlgili Şahsın sıralanan tüm davranışlarının hukuka ve avukatlık mesleğinin gerektirdiği etik değerlere uygun olmadığını belirtmiştir.

Davanın duruşması sürecinde Davacı, Hukuk Mukayyitliğinde görevli Umut Özsöz'e, ka-rdeşi Halil İbrahim Suiçmez'e ve oğlu İslâm Suiçmez'e şahadet sundurmuş, ayrıca kendisi de şahadet vermiştir. Müdafaa maksatlı olarak ise Davalı taraf Barolar Birliği Başkanı Ünver Bedevi'ye, İlgili Şahıs ise, İlgili Şahsın kendisine şahadet sundurmuştur. -Hitap aşamasında Davacı, dile getirdiği iddialarına bağlı olarak Anayasa Mahkemesine havale talebi yapmış, Davalı ve İlgili Şahıs tarafı ise havale talebine itiraz etmiştir. 4.2.2015 tarihinde konu talep karara bağlanmış ve Anayasa Mahkemesine havale tale-bi reddedilmiştir.

Davanın dinlenmesi aşamasında, çağrılan 1'inci Tanığın şahadeti sırasında, Lefkoşa Kaza Mahkemesinde dosyalanmış 6461/2010 sayılı dava dosyası Mahkemeye Emare 1 olarak sunulmuş, Davacının 3'üncü Tanığı dinlendikten sonra ise, tarafları-n müşterek talebine bağlı olarak, talimat safhasında sunulmuş evraklar Emare 2'den Emare 23'e kadar yeniden numaralandırılarak kaydolunmuşlardır. Sonrasında ise Mahkemeye Emare 24,25,26 ve 27 evraklar sunulmuştur. Emare 1 incelendiğinde, Davacının, Avukat -Tutma Varakası ile, İlgili Şahıs konumundaki Avukat Hasan Esendağlı'yı yetkilendirdiği, yani Lefkoşa Kaza Mahkemesinde açılmış 6461/2010 sayılı dava açısından, Davacı ile İlgili Şahıs arasında, avukat ücreti için muayyen bir mukâvele yapılmadığı, Avukatın -Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü tarifesine göre ödeneceği hususunda uzlaşıya varıldığı görülmektedir. Emare 7'nin eklerinden olan 22.9.2010 tarihli Avukatlık Hizmet Sözleşmesi incelendiğinde ise, Davacı ile İlgili Şahıs arasında, Davacının Din İşleri Başkan-lığı görevinden alınması konusu ile ilgili Yüksek İdare Mahkemesinde bir dava açılması için anlaşma yapıldığı ve bir ücret belirlendiği ortaya çıkmaktadır. Yine aynı evraktan, Yüksek İdare Mahkemesindeki dava haricinde, Kaza Mahkemesinde de dava ikâme edil-mesi halinde, bunun için de ayrı bir ücret alınacağının düzenlendiği görülmektedir ki, Kaza Mahkemesinde açılacak davanın da Davacının Din İşleri Başkanlığı görevinden alınması konusu ile ilgili olacağı, anılan evraktan net bir biçimde anlaşılmaktadır. Em-are 7 içerisinde mevcût Ek 6'dan, İlgili Şahıs Avukatın 29.9.2010 tarihinde YİM'de, 124/2010 sayılı davayı dosyaladığı görülmektedir. Emare 1 incelendiğinde ise, İlgili Şahıs konumundaki Avukat Hasan Esendağlı'nın, 19.10.2010 tarihinde, Lefkoşa Kaza Mahkem-esinde, Davacının Yusuf Suiçmez, Davalı 1'in Tekin Köse, Davalı 2'nin Star (Kıbrıs) Televizyon Yayıncılık Ltd. olduğu, 6461/2010 sayılı davayı dosyaladığı, Davalı No.2'nin onaylı adresinin Karaoğlanoğlu Caddesi Zeytinlik Kesimi 55 B-Girne olduğu ve Emir 2 -Nizam 1 celpnamede talep kısmının (A) paragrafında "Star Kıbrıs Gazetesi"'nden söz edildiği, Davalı No.2'ye 22.10.2010 tarihinde Davalı No.1'e ise 23.3.2011 tarihinde celpnamenin tebliğinin yapıldığı, Davalı No.1 için 31.3.2011 tarihinde Avukat Burcu Sertb-ay'ın ispat-ı vücut muhtırası verdiği, 10.5.2011 tarihinde, Davalı No.2 için protestolu ispat-ı vücut dosyalanmasına izin verildiği, 24.5.2011 tarihinde, Avukat Hasan Esendağlı'nın talimat istidası dosyaladığı, 25.5.2011 tarihinde, Davalı No.2 için "protes-tolu" başlıklı ispat-ı vücut muhtırasının dosyalandığı, 21.6.2011 tarihinde Avukat Hasan Esendağlı'nın Tafsilatlı Talep Takriri verdiği, anılan Takrirde Davalı No.2'nin, "Davalı No.2 Şirketler Mukayyitliği nezdinde kayıtlı limited bir şirket olup, dava kon-usu yazının içerisinde yayınlandığı Star Kıbrıs ve/veya Kıbrıs Star isimli günlük gazetenin sahibidir" şeklinde tanımlandığı, talimat istidasının 21.6.2011 tarihinde 28.6.2011'e, sonrasında 6.10.2011'e ertelendiği, bu arada Avukat Hasan Esendağlı'nın 29.6-.2011 tarihli ikinci bir talimat istidası dosyaladığı ve bu istidanın da 6.10.2011'e günlü bulunduğu, 6.10.2011 tarihinde yalnızca 29.6.2011 tarihli talimat istidasının Mahkemece ele alınarak 20.10.2011 tarihine ertelendiği, 6.10.2011 tarihinde Davalı No.1-'in Müdafaa Takriri dosyaladığı, 29.6.2011 tarihli talimat istidasının önce 21.11.2011'e, sonra 12.12.2011'e ertelendiği, 20.10.2011 tarihinde 24.5.2011 tarihli ilk talimat istidasının da ele alındığı ve bunun da önce 21.11.2011'e, sonra 12.12.2011'e ertel-endiği görülmektedir. Şahadet ve sair emareler incelendiğinde ise "kutsal iktidar devleti mi, yoksa hukuk devleti mi" başlıklı Davacı tarafından kaleme alınmış bir yazının, 16.10.2011 tarihinde Havadis gazetesinde yayımlandığı, 17.10.2011 tarihinde Avukat -Hasan Esendağlı'nın, Davacı Yusuf Suiçmez'e yönelik yazdığı yazı ile, Davacıyı, avukatlığını sürdüremeyeceği yaklaşımıyla dosyalarını teslim almak üzere ofisine davet etmeyi amaçladığı ve bu süreçte 20.10.2011 tarihinde Davacının avukatlığından çekilme tal-ebi olduğunun 6461/2010 sayılı hukuk davasında kayda geçtiği, 21.11.2011 tarihinde ise avukat değişikliğinin resmen yapıldığı ve Davacının yeni avukatının Avukat Tekin Söylemez olduğu anlaşılmaktadır. İlgili Şahsın Davacının avukatlığından resmen vazgeçmiş- olduğu bu aşamada, Davalı No.2 tarafının Müdafaa Takririnin dosyalandığı da Emare 1'den görülmektedir. Emare 1 dosya incelenmeye devam edildiğinde, 20.4.2012'de tekrar avukat değişikliği yapıldığı ve Davacının yeni Avukatının Avukat Barış Mamalı olduğu or-taya çıkmaktadır. Emare 7'nin eklerinden Ek 7 olan 15.5.2012 tarihli yazı incelendiğinde, Davacının, İlgili Şahsın avukatlıktan çekilmesini sorguladığı ve ayrıca uğradığını ileri sürdüğü kayıplardan İlgili Şahıs konumundaki Avukatı sorumlu gördüğü anlaşıl-maktadır. Emare 1 incelenmeye devam edildiğinde, 21.5.2012 tarihinde Davacının anılan hukuk davasında bir kez daha avukat değişikliği yaptığı ve yeni Avukatın Avukat Recep Soner Sağlam olduğu, 21.5.2012 tarihinde, Avukat Recep Soner Sağlam'ın, Davalı No.2'-nin unvanından "Televizyon Yayıncılık" kelimelerinin çıkartılması ve yerine "gazete" kelimesinin eklenmesi suretiyle tadilat yapılması talepli istidayı dosyaladığı, Davalı No.2'nin itirazı sonrası istidanın dinlendiği ve 15.10.2012 tarihinde istidanın ret -ve iptal edilerek Davalı No.2 lehine, Davacı aleyhine dava neticesini takip edecek şekilde masraf kaydı yapıldığı görülmektedir. Anılan istidanın dinlenip, karar için 15.10.2012 tarihine ertelendiği aşama öncesinde Davacının, 3.10.2012 tarihli Emare 7 yazı- ile Lefkoşa Mahalli Barosuna İlgili Şahıs konumundaki avukat aleyhine yasal işlem başlatılması müracaatını yaptığı da Emarelerden ve şahadetten anlaşılmaktadır.
Emare 1'den ayrıca, 5.11.2012 tarihinde Davacının davasını şahsen yürüteceğine dair "ihbarnam-e" dosyaladığı, 6.12.2012 tarihinde şahsen Davacı tarafından, Star (Kıbrıs) Gazete Ltd.Şirketinin Ek Davalı olarak davaya dahil edilmesi veya ikinci Davalının çıkarılarak yerine Star(Kıbrıs) Gazete Ltd. Şirketinin konması talepli istidanın dosyalandığı, D-avalı No.2'nin bu istidaya da itiraz ettiği, anılan istidanın Davalı No.2'nin itirazına bağlı olarak dinlenmesi sonrası Star (Kıbrıs) Gazete Ltd.in davaya Ek Davalı olarak eklenmesine, Davalılara 500'er TL atıl masraf ödenmesi kaydıyla 7.3.2013'te izin ver-ildiği, 18.3.2013 tarihinde, Davacının Avukat Oktay Serbülent'i avukat olarak tayin ettiği, 22.3.2013 tarihinde üçüncü bir talimat istidasının, bu kez Davalı No.1 Avukatı Burcu Sertbay tarafından dosyalandığı, Ek Davalı için, 19.4.2013'te, Avukat Doğu Abid-in'in ispat-ı vücut dosyaladığı, 28.5.2013 tarihinde Davalı No.2 ve Ek Davalının Müdafaa Takriri dosyaladığı, 24.6.2013 tarihinde Mahkemenin 22.3.2013 tarihli talimat istidası altında talimatlar verdiği ve davayı duruşma öncesi inceleme amaçlı olarak 27.9.-2013 tarihine günlendirdiği, 27.9.2013'te Avukat Oktay Serbülent'in de avukatlıktan çekilmesi için talep yapıldığı ve Davacının davasını yine şahsen yürütme kararı aldığı, 4.11.2013'te tarafların müştereken Mahkemeye; "Bugün bu dava duruşma olarak tayinli -olmakla birlikte Davalılar tarafın bir özür yazısı yayınlama konusunda ortaya çıkan düşüncelerini kendi aramızda görüşmek, eğer bu yönde olumlu bir neticeye varabilirsek özür metnini formülize etmek için tehir talep ederiz" beyanını yaptığı, 28.11.2013'te -özür yazısının yayımlanmasının beklenmesi gerektiği özlü bir beyanın kayda geçtiği, 6.12.2013'te ise;
" Taraflar Müştereken: 3.12.2013 tarihli Star Kıbrıs
Gazetesi'nde 3'üncü sayfanın sağ üst köşesinde Davacı ile
ilgili düzeltme ve özür yazıs-ı yayınlanmıştır.

Davacı:Bu beyana katılırım. İlgili gazeteyi gördüm. Daha
önce bu dava altında açtığım davamı geri çekmek için izin
talep ederim.

Davalı Avukatları:İtirazımız yoktur. Masraf talebimiz
yoktur."

şeklindeki beyanlar çerçevesinde 64-61/2010 sayılı davanın masrafsız ret ve iptal edildiği, ayrıca önceden verilen masraf emirlerinin de iptal edildiği görülmektedir.

Şahadet ve emareler incelenmeye devam edildiğide, Davacı-
nın 3.10.2012 tarihli şikâyet yazısı sonrası, 20.11.2012 tarihinde-, Lefkoşa Mahalli Barosunun, Avukat Levent Celaleddin'i olayla ilgili olmak üzere de Soruşturma Memuru olarak atadığı ortaya çıkmaktadır. Soruşturma Memuru olarak atanmış bulunan Avukat Levent Celaleddin, 18.2.2013 tarihinde, Avukat Hasan Esendağlı'ya yazd-ığı yazı ile, ilgili Avukattan, Davacının şikâyeti nedeni ile savunmasını 15 gün içerisinde vermesini talep etmiş, 5.3.2013 tarihinde de ilgili şahıs konumundaki Avukat Hasan Esendağlı Emare 12 yazılı savunmasını Soruşturma Memuruna vermiştir. 21.6.2013 ta-rihinde Avukat Levent Celaleddin;
" 21 Haziran 2013
Lefkoşa Mahalli Barosu

Takriben 20.12.2012 tarihinde tarafıma verilmiş olan Soruşturma Memurluğu görevine istinaden yapmış olduğum inceleme ve varmış olduğum netice aşağıda göst-erilmektedir.

Müştekinin tüm iddiaları ve sunmuş olduğu evraklar incelendiğinde Avukatının kasıtlı olarak yanlış dava açtığı ve/veya Davalı No.2 şirket ile şahsı husumeti bulunduğu ve müştekinin davasını kendi şahsi emelleri için kullandığı iddiaları-nın inandırıcı olmaktan çok uzak olduğu görüşündeyim.

Bir Avukatla ilgili 'malpractice' şikâyetinde bulunmak için önemli olan etken müştekinin hukuki haklarının elinden alınmış olmasıdır.

İlgili konu bir haksız fiil davası olan ve zaman aşımı s-üresi 5 yıl olan bir zem ve kadih davasıdır ve müştekinin hakları haleldar edilmemiştir. İlgili meslektaşın kasten hatalı dava açmış olma ihtimali benim kanaatimce mümkün değildir. Gazete üzerinde belirtilen ismin de yanıltıcı bir isim olması hataya sebebi-yet vermiş olabilir. YİM davası ile ilgili olarak yapılmış olan ek suçlamaları ise tamamen geçersiz bulduğumu belirtmek isterim. Anladığım kadarıyla bu dava halen yürürlüktedir ve gecikme haricinde de bir şikâyet mevcût değildir. Bu gibi bir gecikmenin Avu-katlar Etiket Tüzüğü altında bir sorumluluk doğuracağı inancı ve kanaatinde olmam mümkün değildir.

Sonuç itibarı ile bu şikâyetin daha ileriye götürülmesi gerekmediği görüşündeyim.

- Saygılarımla,
(Levent F.Celaleddin)
- Avukat
Soruşturma Memuru "

şeklindeki Emare 14 Raporunu Lefkoşa Mahalli Barosuna yönelik olarak kaleme almıştır. Yine 21.6.2013 tarihinde, Le-fkoşa Mahalli Barosu adına başkan imzalı Emare 15 yazı ile, şikâyetçi konumundaki Davacıya, İlgili Şahıs konumundaki Avukat aleyhine disiplin kovuşturmasına mahal olmadığına yönetim kurulunun karar verdiği bilgisi iletilmiş ve bir ay içerisinde Baro Konse-yine itiraz edebileceği de anılan yazıda belirtilmiştir. 9.7.2013 tarihinde Davacı;
" 9.7.2013
KKTC Barolar Birliği,
Lefkoşa

6461/2010 sayılı dav-amda avukatım olan Hasan Esendağlı ile ilgili Lefkoşa
Mahalli Barosu'na yazdığım 16.07.2012 tarihli şikâyet dilekçeme, 21.06.2013 tarihinde verilen cevap gecikmiş olması itibarı ile şahsımı mağdur etmiştir. Ayrıca mezkûr avukatımın şahsımı hem maddi hem d-e manevi kayba uğrattığı açık olmasına rağmen, uyarı cezası dahi almamış olması adalet beklentisi adına vicdanımı rahatsız etmiştir. Dolayısıyla Lefkoşa Mahalli Barosu'nun ilgili gecikmiş kararı ve de avukatım Hasan Esendağlı ile ilgili şikâyetimin tarafı-nızca değerlendirilmesini saygılarımla arz ve talep ederim.

Yrd.Doç.Dr.Yusuf Suiçmez
Din İşleri Eski Başkanı "

şeklindeki Emare 16 yazı ile Barolar Birliğine başvuruda bulunmuş, 18.12.2013 tarihinde ise Baro Konseyi toplantısında;

"- 18.12.2013
Baro Konseyi Toplantı Tutanağı.

Konu:Lefkoşa Mahalli Barosu'nun Av.Hasan Esendağlı hakkındaki 21.6.2013 tarihli kararına Yusuf Suiçmez tarafından yapılan 9.7.2013 tarihli itiraz hakkında.

Hazırlar:Ünver V-.Bedevi (Başkan)
Ergin Ulunay (Üye)
Salih Irkad (Üye)
Altan Erdağ (Üye)
Tevfik Pilli (Üye)
Arif Tahir Erişen (Üye)
Akan G-ürkan (Üye)
Saffet Mehmetalioğulları (Üye)
İbrahim Ürcan (Üye)

Konuyla ilgili Başkan Ünver Bedevi söz alarak, dosya içeriğinde yapılan inceleme neticesinde ve özellikle şikâyetçinin şikâyet yazısı, şikây-et yazısına ek olarak sunulan belgeler, şikâyet edilen avukatın savunması, soruşturma memurunun konu ile ilgili raporu tetkik edildiğinde, 1981 Avukatlar (İcra-i Meslek ve Etiket) Tüzüğü altında herhangi bir disiplin suçunun işlenmiş olmadığı kanaatinde ol-duğunu ve bu bağlamda Mahalli Baro kararında herhangi bir hata olmadığı cihetle onaylanması görüşünde olduğunu ifade etti.

Üyeler, dosya içeriğinin taraflarından tetkik edildiğini ve dosyada yer alan tüm belgeler ışığında ortada işlenmiş bir disiplin suçu- olmadığı konusunda Başkan'la hemfikir olduklarını ve ek olarak söyleyecek bir şeyleri olmadığını beyan ettiler.

Netice itibarıyle, Baro Konseyi, konu ile ilgili yapılan itirazın reddedilmesine ve Lefkoşa Mahalli Barosu'nun 21.6.2013 tarihli kararının ona-ylanmasına ve bu neticenin Başkan Ünver Bedevi tarafından Yusuf Suiçmez'e tebliğ edilmesine oybirliği ile karar verdi.

KKTC Baro Konseyi "

şeklindeki Emare 21 karar alınmış ve buna bağlı olarak hazırlanan ve Baro Konseyi adına imzalandığı görü-len;

"
KARAR
Yusuf Suiçmez'in Avukat Hasan Esendağlı ile ilgili Lefkoşa Mahalli Barosuna yapmış olduğu disiplin şikâyetinin 21.6.2013 tarihinde Lefkoşa Mahalli Barosu Yönetim Kurulu tarafından reddedilmesi üzerine Yusuf Suiçmez Baro Konseyimize 9.-7.2013 tarihli bir yazılı itirazda bulundu. Söz konusu yazılı itiraz tarafımızdan incelenerek ve değerlendirilerek 1981 Avukatlar (İcra-i Meslek ve Etiket) Tüzüğü altında Avukat Hasan Esendağlı herhangi bir disiplin suçu işlememiş olduğundan yapılan itira-zın reddedilmesine ve dolayısıyle Lefkoşa Mahalli Barosu Yönetim Kurulunun 21.6.2013 tarihli kararının onaylanmasına karar veririz.

KKTC Baro Konseyi "

şeklindeki tarih ve No.suz Emare 22 yazı da, 23.12.2013 tarihinde Davacıya teslim edilmiştir-.

Emareler içerisinde mevcût gazeteler incelendiğinde, Star Kıbrıs Gazetesi'nin künyesinde "Star Kıbrıs Medya Grubundan" söz edildiği ve adresin de "Karaoğlanoğlu Caddesi,Zeytinlik Kesimi, Girne" olarak yer aldığı ortaya çıkmaktadır.

Yukarıda sıralanan -ve tespit ve bulgu yaptığım olgular sonrası davayı ön koşullar açısından incelediğimde, davanın 75 günlük hak düşürücü süre dolmadan açıldığı ve şikâyeti kendi bakış açısına göre bir sonuca ulaşmayan Davacının, meşru bir menfaatinin karardan olumsuz yönde -ve doğrudan doğruya etkilendiği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerle, konu davanın esasının incelenmesi gerektiği açıktır.

Değiştirilmiş şekliyle Avukatlar Yasası'nın 17'nci maddesinin (2)'nci fıkrasının (A) bendinde, bir avukatla ilgili olarak, avukatın ha-l ve hareketinden şikâyetçi olan bir kişinin yazılı başvurusu üzerine, Mahalli Baro Yönetim Kurulunun disiplin işlemleri başlatacağının ve bu maksatla bir soruşturma memuru tayin edeceğinin düzenlendiği görülmektedir. Yukarıda sıralanan olgulardan da görül-eceği üzere, huzurumdaki meseleye esas teşkil eden olayda da, Davacının yazılı şikâyeti sonrası, Lefkoşa Mahalli Barosu Yönetim Kurulu, Avukat Levent Celaleddin'i 20.11.2012 tarihinde Soruşturma Memuru olarak atamıştır.

Anılan Yasa'nın, 17'nci maddesinin- (2)'nci fıkrasının (B) bendi uyarınca ise soruşturma memuru, derhal, hakkında soruşturma açılan avukata, hakkındaki suçlamaları yazılı olarak bildirmek ve ondan yazılı savunmasını istemek ve bu amaçla en az 15 gün süre tanımak durumundadır ki, huzurumdaki- meselede, 18.2.2013 tarihli yazı ile, aleyhine soruşturma başlatılan Avukat Hasan Esendağlı'dan yazılı savunma istendiği ve yazılı savunma için de ilgiliye 15 gün süre tanındığı görülmektedir.

Anılan Yasa'nın 17'nci maddesinin (2)'nci fıkrasının (C) ben-di gereği ise soruşturma memuru topladığı bilgileri bir raporla Mahalli Baro Yönetim Kuruluna sunmak durumundadır ki, yine yukarıda sıralanan olgulardan görüleceği üzere, 21.6.2013 tarihli Rapor, Lefkoşa Mahalli Barosuna sunulmuş durumdadır. Bu bent gereğ-ince, Mahalli Baro Yönetim Kurulu, rapor ve bilgileri aldıktan sonra hakkında soruşturma açılmış olan avukatla ilgili olarak disiplin kovuşturması açılıp açılmayacağına karar vermek durumundadır ki, bu meselede Mahalli Baro Yönetim Kurulu kararı huzurumda -olmamakla birlikte, Mahalli Baronun, yapılan şikâyet ile ilgili disiplin soruşturmasına mahal olmadığına dair bir karar aldığını içeren, Davacıya yönelik kaleme alınmış 21.6.2013 tarihli yazı huzurumdadır. Anılan bende göre, Mahalli Baro Yönetim Kurulu yaz-ılı şikâyetten itibaren mümkün olan en erken bir zamanda ve en geç 6 ay içerisinde işlemi tamamlamak zorunda olmasına karşın, huzurumdakilerden açıkça görüldüğü üzere 6 ay geçtikten sonra konu işlemler tamamlanabilmiştir. Ancak yine belirtilenlerden anlaşı-lacağı üzere, 6 aylık sürenin geçmesindeki ana etken, soruşturmanın tamamlanma sürecindeki gecikmedir.

Anılan Yasa'nın 17'nci maddesinin (2)'nci fıkrasının (Ç) bendine göre kovuşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilirse, bu karar derhal, yazılı o-larak, şikâyetçiye bildirilmek durumundadır ki, Soruşturma Memurunun Raporunun 21.6.2013 tarihli, şikâyetçi konumundaki Davacıya yapılan bildirimin de yine 21.6.2013 tarihli olduğu göz önüne alındığında, bu açıdan mevzuata uyulduğu görülmektedir. Anılan Ya-sa'nın 17'nci maddesinin 2'nci fıkrasının (Ç) bendi incelenmeye devam edildiğinde, konu bentte, şikâyetçinin de Mahalli Baro Kararı ile ilgili olarak, "kararı aldıktan itibaren 1 ay içerisinde" Baro Konseyine itiraz edebileceğinin düzenlendiği de görülmekt-edir ki, huzurumdaki meselede Davacının 9.7.2013 tarihinde, yani 1 aylık süre içerisinde Barolar Birliğine itirazda bulunduğu da açıktır. Yine anılan bende göre, Baro Konseyinin, itirazı inceledikten sonra, itiraz tarihinden itibaren en geç iki ay içerisi-nde itirazı reddedebileceği veya soruşturmayı derinleştirebileceği veya tekrar soruşturma yaptırabileceği veya disiplin kovuşturmasının başlatılmasına karar verebileceği görülmektedir ki, bu meseleye esas teşkil eden olayda, 18.12.2013 tarihinde Baro Konse-yi itirazın reddine karar vermiş durumdadır. Yine aynı bende göre karar yazılı olarak ilgiliye bildirilmek durumundadır ki bu meselede, tarihi olmamakla birlikte, şikâyetçi konumundaki Davacıya, kararla ilgili bilginin, 23.12.2013 tarihinde yazılı olarak v-erildiği anlaşılmaktadır. Yine anılan bende göre iki ay içerisinde karar verilmezse itiraz reddedilmiş sayılacaktır. Bu meselede 9.7.2013 tarihli itiraz, iki ay geçtikten çok sonra, 18.12.2013'te karara bağlanmıştır. Karar itirazın reddi şeklindedir ve yuk-arıda vurgulandığı üzere Yasaya göre zaten iki ay içerisinde karar verilmemişse itirazın reddolunmuş sayılacağı sonucu ile aynı yöndedir.

Tüm belirtilenlerden anlaşılacağı üzere, huzurumdaki meselede yetki açısından bir sorun bulunmamaktadır. Süreler açı-sından ise bazı sorunlar olduğu açıktır. Soruşturma işlemlerinin 6 ay içerisinde tamamlanmadığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda ve her halükârda Konseyin iki aylık süre geçtikten sonra karar verip bunu Davacıya ilettiği göz önüne alındığında, sürelere- uyulmadığı için ilgili kararların hükümsüz olduğu acaba söylenebilecek midir? Değiştirilmiş şekliyle Avukatlar Yasası'nın 17'nci maddesinin (2)'nci fıkrasının (E) bendinde, makûl bir mazareti olmaksızın soruşturma görevini süresi içerisinde yerine getirme-yen avukatın bir disiplin suçu işlemiş olacağı düzenlenmiştir. Ancak soruşturmanın gecikme nedeni veya bu yönde makûl bir mazaret olup olmadığı bu meselenin dışındaki konulardır. Bu mesele açısından önemli olan, anılan sürelerin niçin belirlendiğinin tespi-tidir. Disiplin soruşturmalarında öngörülen bu tür süreler, hakkında soruşturma açılan kişilerin tedirgin olmaması ve uzun süre baskı altında tutulmalarının önlenmesi amacıyla konulmuştur (Gör:Kemal Gözler İdare Hukuku 2'nci baskı cilt 2, sayfa 778). Yine -anılan eserde belirtildiği ve benim de benimsediğim üzere, hukuk devleti gereği olan bu sürelere uyulmayabileceği söylenemez. Ancak unutulmamalıdır ki anılan süreler, hakkında disiplin soruşturması başlatılan kişinin korunması açısından düzenlenmişlerdir. -Bu meselede ise idari kararı Yüksek İdare Mahkemesine taşıyan, hakkında disiplin soruşturması başlatılan kişi değil, şikâyetçi konumundaki Davacıdır ve bu açıdan bakıldığında, anılan süreler geçtikten sonra karar verilmiş olmasının kararı sakatlayacak şeki-lde kanuna aykırılık olarak değerlendirilmesinin yaratacağı sonuç, Yasada öngörülen süre düzenlemesinin amacının tam tersi bir sonuç olacaktır. Daha açıkçası, kararın bu nedenlerle iptaline bağlı olarak, hakkında soruşturma başlatılan kişinin yıllarca tedi-rgin olmasının veya baskı altında tutulmasının önü açılmış olacaktır ki, bu, hukuk devleti veya hukukun üstünlüğü ile bağdaşan bir sonuç değildir. Bu nedenlerle, soruşturma sürecindeki veya itirazın reddi sürecindeki sürelere uyulmama durumunun, Yüksek İda-re Mahkemesinde açılan davalarda, davayı açanın şikâyette bulunan kişi olduğu durumlar için, kanuna aykırılık olarak değerlendirilemeyeceği, diğer bir anlatımla yapılan işlemleri hukuken sakat hale getirmeyeceği sonucuna varırım.

Baro Konseyi kararının t-arih ve No.sunun olmadığı argümanı boyutunda konuyu incelediğimde, kararın, 18.12.2013 tarihli olduğunun huzurumdakilerden hareketle görüldüğü, ancak Davacıya yapılan bildirimin tarih ve numara içermediği ortaya çıkmaktadır. Bu hususun Davacıya zorluklar y-arattığını söylemek ilk bakışta kaçınılmazdır. Ancak bunun Davacının haklarını tümden ortadan kaldırdığı ve Davacının davasının bu nedenlerle iptali sonucunu getirdiği söylenebilir halde değildir. Dolayısıyla, Davacının haklarının, belirtilen eksiklikler d-olayısıyla tümden ortadan kalktığı söylenemeye-ceğinden, belirtilen özdeki eksikliklerin, anılan kararın iptaline sebep olacak nitelikte değerlendirilmesi de mümkün görünmemektedir.

Bilgi edinme hakkı boyutunda olaya bakıldığında, bu hakkın temelde savun-ma ve dinlenilme hakkı ile ilgili olduğu gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Diğer bir anlatımla, hakkında disiplin kovuşturması yapılan kişinin bu yöndeki eksiklikleri iptal sebebi olarak ileri sürmesi olanaklı görünmektedir. Ancak yukarıda da vurgulandığı üz-ere, bu meseledeki Davacı, hakkında disiplin kovuşturması yapılan bir avukat değildir. Dolayısıyla da Davacıya, konu karardan önce soruşturma süreci ile ilgili bilgi veya belge verilmemiş olması, dava konusu kararın iptalini gerektirmez. Kaldı ki Davacının-, kendi dava dosyaları ile ilgili yapıldığını ileri sürdüğü hatalardan dolayı ilgili avukat aleyhine şikâyette bulunduğu göz önüne alındığında, Davacının hangi bilgi veya belgelerden yoksun bırakıldığını anlamak da mümkün olamamaktadır. Meselenin disiplin -kovuşturması aşamasına geçmediği, diğer bir anlatımla şikâyet edilen avukat aleyhine yargılama sürecinin başlamadığı göz önüne alındığında, Davacıya şahadet veya belge sunma hakkı verilmemiş olmasının da bir önemi kalmamaktadır. Her ne kadar da Avukatlar Y-asası'nın 17'nci maddesinin 5'inci fıkrası, soruşturma yapılırken, Disiplin Kurulunun seri şekilde yargılama yetkisi olan bir Mahkemenin yetkilerine sahip olacağını ve soruşturmayı da mümkün olduğu ölçüde Mahkeme gibi yürüteceğini düzenlemiş olsa da, soruş-turmanın yargılama öncesi aşama olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bu fıkrada amaçlananın, "kovuşturma biçimi" olduğunu düşünmek veya maddeyi bu şekilde yorumlamak da kaçınılmaz olmaktadır.

Dava konusu kararın gerekçe içerip içermediği noktası açısınd-an karara baktığımda ise, tespitlerim şöyle sıralanabilmektedir: "Gerekçe", savunma haklarından birisi olarak kararda yer almak durumundadır. Bu açıdan bakıldığında da, kararda gerekçenin yer almamasının kararı şekil açısından sakat hale getirdiği söyleneb-ilmektedir. Ancak bu ilke de, davayı açanın aleyhine soruşturma başlatılan kişi olduğu haller için geçerlidir. Bu meseledeki gibi şikâyetçi konumundaki kişinin Davacı olduğu durumlarda, etkilenen şikâyetçinin savunma hakkı olmadığından, gerekçenin Mahkemey-e sunulan şahadet ve emarelerden ortaya çıkması halinde de sebep unsuru noktasında bir sakatlık olmadığı söylenebilir hale gelmektedir. Bu meselede Emarelerden, özellikle de Emare 1,5,7,12,14,20,21'den dava konusu kararın gerekçesi anlaşılır haldedir. Bu n-edenle, gerekçe noktasında da dava konusu kararda sakatlık bulunmamaktadır.

Davacının bir Avukatla ilgili olan şikâyet yazısı, Anayasa'nın 76'ncı maddesi kapsamındaki "dilekçe" niteliğinde olmadığından, Davacıya yapılan bildirimin kendi içerisinde gerekç-e içermemesi, Anayasa, dolayısıyla hukuka aykırılık sonucunu ise doğurmamaktadır.


Davacının şikâyet konusu yaptığı, İlgili Şahsın kasıt, hata veya ihmalleriyle ilgili olarak olaya bakıldığında görülenler ise şöyledir:


"Disiplin Suçları
ve İşlemle-ri17.(1)Herhangi bir avukatın, Disiplin Kurulunun kanısınca, ahlaka aykırı bir suçtan, bir mahkeme tarafından mahkum edilmesi veya Disiplin Kurulunun kanısınca böyle bir avukatın, yüz kızartıcı, hileli veya avukatlık mesleğinin etiğine aykırı bir davranı-ştan ötürü suçlu olması halinde, Disiplin Kurulu:(a)O avukatın adının Avukatlar Sicilinden silinmesini emredebilir;(b)Uygun göreceği bir süre için mesleği icra etmesini geçici olarak durdurabilir;48/1984
8/2002
(c)Avukatın suçun işlendiği tarih-te yürürlükte olan aylık asgari ücretin on katına kadar para cezası ödemesini emredebilir;(d)Avukata, uyarı veya kınama cezası verebilir;(e)Huzurundaki işlem masraflarının ödenmesi için uygun göreceği bir emir verebilir. "
şeklindeki değiştiril-miş şekliyle Avukatlar Yasası'nın 17'nci maddesinin (1)'inci fıkrası gereği, disiplin suçu üç halde varlık gösterebilmektedir;
1)Bir avukatın ahlâka aykırı bir suçtan bir Mahkeme tarafından mahkûm edilmesi;
2)Disiplin Kurulunun kanısınca yüz kızartıcı, hi-leli davranıştan ötürü suçlu olması,
3)Disiplin Kurulunun kanısınca Avukatlık mesleğinin etiğine aykırı bir davranıştan ötürü suçlu olması.

Aynı Yasa'nın;
Baro Konseyinin Yetkileri24.(1).................................................................-..................
...................................................................................(3)Yukarıdaki (2)'inci fıkra uyarınca yapılan herhangi bir tüzüğe aykırı bir davranışta bulunan veya söz konusu tüzüğe uymayan herhangi bir avukat, m-esleğe uygun olmayan davranış nedeniyle suçlu olur ve hakkında 17'nci madde kuralları uygulanır.
şeklindeki 24'üncü maddesinin 3'üncü fıkrası ise "avukatlık mesleğinin etiğine aykırı davranışa" bir anlamda açıklık kazandırmış ve Baro Konseyinin yaptığı v-e Resmi Gazete'de yayımlanmış tüzüğe aykırı bir davranışta bulunmanın veya tüzüğe uymamanın mesleğe uygun olmayan davranış olarak yorumlanacağını ve suç oluşturacağını düzenlemiştir. Baro yetkili organlarınca yapılan ilgili tüzük hali hazırda 1981 Avukatl-ar (İcrai-Meslek ve Etiket) Tüzüğü'dür.

Anılan Tüzükte yer alan düzenlemeler incelenmeden önce, Davacının Emare 7 yazı ile nelerden şikâyet ettiğini ve sonuçta ne talep ettiğini ortaya koyma gerekliliği bulunmaktadır. Lefkoşa Mahalli Barosuna yönelik kal-eme alınmış Emare 7 yazı bu açıdan incelendiğinde, Davacının konu yazıda dava başlığında (hukuk davasındaki) hatadan söz ettiği; ayrıca gazetedeki unvanın kullanılmadığını; davada gerekli düzeltmelerin yapılmadığını; tebliğ ve savunmada gecikme bulunduğunu-; davadan tek taraflı çekilmenin kasıt olduğunu; parasının iade edilmediğini; yayın müdürünün yazı işleri müdürünün ve yazıyı kaleme alanın dava edilmediğini; protestolu ispat-ı vücut ve bunun duruşmasının kendisine bildirilmediğini; talep takririnde bu it-irazın dikkâte alınmadığını; Hasan Esendağlı'nın "Star Kıbrıs Televizyon Yayın Kurulu"'na özel bir garazı olduğu için davayı bu şekle sokmuş olabileceğini; YİM 124/2010 sayılı davada da ihmal bulunduğunu, alt mahkemede de ayrı bir dava açılması gerektiğini-, Hasan Esendağlı'nın kendisine örnek bir davadan söz ederek kendisini yanlış yönlendirdiğini, oysa örnek göstermeye çalıştığı davanın kendi davasına benzemeyen özel hukuk kapsamında bir dava olduğunu, eğer Hasan Esendağlı'yı dinlese ayrı bir mağduriyet ya-şayacağını belirttiği görülmekte ve bunların sonucunda, kasıtlı olarak zarara uğratıldığı iddiası ile, Avukat Hasan Esendağlı'dan maddi ve manevi zararlarının tahsil edilmesini ve bu tür istismarlar olmaması için gerekli yasal işlemlerin yapılmasını talep -ettiği anlaşılmaktadır.

İlgili Şahsın Davacının avukatlığından geri çekilme süreci ve bu süreçte etken olduğu belirtilen Emare 7'nin eklerinde yer alan "kutsal iktidar devleti mi yoksa hukuk devleti mi" başlıklı Davacı tarafından kaleme alınmış yazı içer-iği,özellikle de yazıda yer alan "...altı dava görüşmesinde de hep Avukatlar Yargıcın yanına giderek bizden gizli olarak davanın görüşülüp, görüşülmemesine karar verdiler... avukatıma uygulamanın nedenini sorduğumda bana teamülün böyle olduğunu söyledi... -bu uygulama ayrıca Avukatın haklarını savunmak için görevli olduğu Davacının bilgisi olmadan onun adına hareket etmesini sağladığı için avukatlık mesleğinin esası olan güven duygusunu da zedelemektedir..." şeklindeki iddialar göz önüne alındığında, İlgili -Şahsın, avukatlıktan çekilmesinin, yukarıda anılan Tüzüğün;

19.Bir avukat, bir davayı kabul ettikten sonra, kendi haysiyetine, Çatışan
izzeti nefsine veya vicdanına tesir eden ve sonradan yer alan haklı Menfaatler
bir seb-eb olmaksızın; veya müvekkilinin kendine karşı olan
herhangi bir ahlaki veya maddi mükellefiyeti ihlali sebebi dışında
bir sebeple böyle bir davadan geri çekilemez.
şeklindeki 19'uncu maddesine uygun gerçekleştiği, dolayısıyla da İlgili Şahsın avukatlıkt-an çekilme eylemine bağlı olarak hakkında kovuşturma yapılmamasının hatalı olmadığı sonucuna varırım. Olgularda belirtilen gazete künyesindeki isim ve adres, yani "Star Kıbrıs Medya Grubu" adının ayrı bir tüzel kişilik olduğunun kanıtlanamadığı gerçeği ve -isim araştırmasıyla ilgili şahadetle, 6461/2010 sayılı davada dava dosyalanırken verilen onay belgesi birlikte değerlendiril-diğinde, İlgili Şahsın dava unvanında kullanmaya karar verdiği tüzel kişi adının ve buna bağlı olarak gerçekleşen eyleminin disipli-n suçu oluşturucu bir hata içerdiğinden söz etmek olanaklı görülmediğinden, dava konusu kararda, bu açıdan da, bir hata olmadığı sonucuna varırım. Tebliğ ve savunmada olduğu iddia edilen gecikmeler doğrudan ve bir tek İlgili Şahsa yüklenebilecek konumda o-lmadıklarından, dava konusu kararın bu boyutta da hata taşımadığı görülmektedir. Yüksek İdare Mahkemesindeki davanın 25.10.2013'te karara bağlandığı ve davanın iptal edildiği Mahkemeler sitesinden görülen, herkesçe bilinebilir bir gerçektir. Dolayısıyla, 3-.10.2012 tarihli şikâyet yazısındaki bu temelli iddialara bir değer verilmemesinde de hata bulunmamaktadır. Kaldı ki dava sonucu, İlgili Şahsın, Davacıyı, şikâyet yazısında belirtildiği gibi yanlış yönlendirmiş olmadığını da düşündürür haldedir. Hukuk dav-asındaki unvanda sonradan gerçekleşen düzeltmeler ve davanın sulh yoluyla çözümlendiği gerçekleri düşünüldüğünde, Davacının tüm hukuksal haklarının, İlgili Şahsın iddia edilen hataları nedeniyle tümden ortadan kaldırıldığı söylenemeyeceğinden, dava konusu -kararın bu boyutta da hatalı olduğu sonucuna varılamamaktadır. Davacının şikâyet yazısındaki sair argümanlar göz önüne alındığında da, İlgili Şahıs aleyhine kovuşturma başlatılmaması kararının hatalı olduğu söylenememektedir. Kasıt iddiasının ileri sürülüp- kanıtlanamadığı gerçeği de, tüm vurgulananları daha bir kabul edilebilir hale getirmektedir.

Bir an için şikâyet dilekçesinde yer alanlar ötesine geçilse ve Davacının Müdafaaya Cevap Takririnde dile getirdiği, yukarıda anılan Tüzüğün 3,4,6,17(1)(2), 19 -ve 20'nci maddelerine göre İlgili Şahsın suç işlediği iddiaları boyutunda olaya bakılsa bile, saptadığım olgular ve tüm bu açıdan belirttiklerim, sırası ile;

" 1981 Avukatlar (İcrai-Meslek ve Etiket) Tüzüğü
3Bir avukat, hukuk ve meslekinin şeref ve -haysiyetini daima Meslek Şerefini
korumalıdır. Korumak4Bir avukatın hareketi daima iyi ahlak, dürüstlük ve hakkaniyet Dürüstlük ve
ile karakter-ize edilmelidir. Hakkaniyet6Bir avukat, lüzumsuz müracaat ve usullerden ve mevzuata Davanın
tamamen uygun olarak yapılmış görünmesine rağmen, hakikatta -Sevkine
sadece adaletin adil bir şekilde tecelli etmesini engellemeyi hedef Müdahale
tutan, tamamen geciktirici mahiyette icraatlardan kaçınmalıdır.
.................................................................................................-....................................17(1)Bir avukat, davası muvaffak olacağı hususunda Davanın
müvekkiline hiç bir zaman teminat vermemeli fakat mahiyeti
davanın mahiyetine göre sadec-e kanaatını belirtmelidir. hakkında
tavsiye (2)Bir avukat, kendi kanaatince uzlaşma adil ve makul ise,
bir d-avayı uzlaşma yoluyla halletmesini müvekkiline
tavsiye etmelidir.
.........................................................................................................................................19Bir avukat, bir davayı kabul ettikten sonra, ken-di haysiyetine, Çatışan
izzeti nefsine veya vicdanına tesir eden ve sonradan yer alan haklı Menfaatler
bir sebeb olmaksızın; veya müvekkilinin kendine karşı olan
herhangi bir ahlaki veya maddi mükellefiyeti ihlali sebebi dışınd-a
bir sebeple böyle bir davadan geri çekilemez.20.Bir avukat, bir dava esnasında veya davadan sonra, müvekkiline Dava
haksız bir menfaat sağlayan veya istikbalde sağlayabilecek bir esnasında veya
hata veya aldatma olduğunu mey-dana çıkardığı zaman, bu davadan sonra
gerçeği, düzeltebilmesi için bildirir ve bu gibi hata veya aldatma hata veya
dolayısıyle sağlanabilecek avantaja mani olur. Müvekkilinin bunu aldatma ortaya
yapmayı reddetme-si halinde, avukat, müvekkili ile olan çıkarma
münasebetini sona erdirmesine ilaveten, meseleyi ilgili makama
ihbar eder. "
şeklindeki anılan maddeler kapsamında bir kovuşturma başlatılmasını gerekli kılar nitelikte görünmemekt-edir. Diğer bir anlatımla, Davacı tarafından şikâyet konusu yapılan hususları, anılan suç tanımları kapsamında değerlendirmek mümkün değildir. Anılan suç tanımlarına kesin olarak giren bir şikâyet konusundan veya İlgili Şahsın eyleminden söz etmek mümkün o-lmadığından, kovuşturma başlatmama yönünde Davalının bir takdir yetkisi olduğu da ortaya çıkmaktadır. Davalının anılan takdir yetkisini hatalı olarak kullandığını söylemek ise tüm yukarıda dile getirdiklerim ışığında olanaksızdır. Davacının yaptığı şikâyet-i, söz konusu hukuk davasını, YİM davasını, şikâyete ekli belgeleri ve Davacının gazetedeki yazısını inceleyerek, keza İlgili Şahıstan savunma alarak bir karara bağlamaya çalıştığı anlaşılan Davalının, takdir yetkisini kullanırken yeterli araştırma yapmad-ığını söylemek de mümkün olamamaktadır. Bu gerçekler akılda tutularak konu incelendiğinde, olayda eksik veya hatalı bir soruşturma yapıldığı da söylenememektedir. Soruşturmanın öngörülen şekle uygun olarak yapıldığı ise söylenebilir haldedir.

Tüm bu nede-nlerle Davacının şikâyet konusu iddialarıyla ilgili üretilen kararın, belirtilen boyutta da hukuka aykırılık taşımadığı ortaya çıkmaktadır.

Son olarak belirtmekte yarar vardır ki, Davacı tarafından dayanılmaya çalışılan İyi İdare Yasası, 26.1.2014 tarihin-de yürürlüğe girmiştir. Dava konusu karar ise 18.12.2013 tarihinde alınmış ve 23.12.2013 tarihinde Davacıya bildiril-miştir. Yani İyi İdare Yasası yürürlüğe girmeden tamamlanmış bir idari karar süreci söz konusudur. Bu nedenle de ilgili Yasa maddelerinin b-u kararda yorumlanması gereği bulunmamak-tadır.

Bütün belirttiklerime bağlı olarak, Davacının davası ret ve iptal edilir. Dava masrafları Davacı tarafından, Davalı ve İlgili Şahsa ödenecektir.

Tanju Öncül
Yargıç

22 Haziran, 2015


-










































26






Full & Egal Universal Law Academy