Yüksek İdare Mahkemesi Numara 34/2000 Dava No 6/2006 Karar Tarihi 20.04.2006
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 34/2000 Dava No 6/2006 Karar Tarihi 20.04.2006
Numara: 34/2000
Dava No: 6/2006
Taraflar: Yaman M.Ali n/d Yaman M.Pekin ile İçişleri ve Köyişleri Bakanlığı vd.
Konu: Özel Hukuk ve Kamu Hukuku ayırımı
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 20.04.2006

-D.6/06
YİM 34/2000

Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152. Maddesi Hakkında.
Mahkeme Heyeti:Gönül Erönen,Seyit A.Bensen,Necmettin Bostancı.

Davacı: Yaman M.Ali n/d Yaman M.Pekin, Minareliköy

- ile -

Da-valı: 1-İçişleri ve Köyişleri Bakanlığı vasıtasıyla, KKTC
Başsavcılığı, Lefkoşa
2-Lefkoşa Kaymakamlığı vasıtasıyla, KKTC
Başsavcılığı, Lefkoşa
3-Vakıflar ve Din İşleri Dairesi, Lefkoşa

A r a s ı n d a.-

Davacı namına:Avukat Hüseyin İzveren adına Avukat Arzu İzveren

Davalı 1 ve 2 namına: Kıdemli Savcı Behiç Öztürk

Davalı 3 namına: Avukat Ergin Ulunay.

---------------------

H Ü K Ü M

Gönül Erönen: Bu davada Mahkemenin hükmünü Sayın Yargıç Necmettin -Bostancı okuyacaktır.

Necmettin Bostancı: Davacı Davalılar aleyhine ikâme ettiği işbu davada aşağıdaki şekilde talepte bulunmuştur.

Davacının yasal tasarrufunda ve/veya zilyetliğinde bulundurduğu ve/veya galleharı olduğu Lefkoşa Kazasına bağlı Gökhan top-rağında kain Pafta/Harita: XXII/20.W.I,19.E.I, Blok: B, Parsel 454 tahtındaki taşınmaz malda ve/veya tarlada, Davacının iki adet ev ve/veya hane inşa etme ve/veya ruhsat talebinin reddine ilişkin olan ve/veya mezkûr parselde iki adet ev ve/veya hane için- inşaat ruhsatı verilebilmesi için Vakıflar İdaresinden onay belgesi temin etmesini salık veren ve/veya bu yönde ifadesini bulan Davalı No:1'in ve/veya Davalı No:2'nin her türlü işlem ve kararlarının geçersiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına -dair Mahkemece karar verilmesi;-
Davacının yasal tasarrufunda ve/veya zilyetliğinde bulundurduğu ve/veya galleharı olduğu yukarıda belirtilen taşınmaz mala Davacının iki adet ev ve/veya hane inşa etme talebinin YİM: 67/96 sayılı Mahkeme Nizamatı kapsamında- uygun görülmediğine dair olan ve/veya bu yönde ifadesini bulan Davalı No:3'ün takriben 19/1/2000 tarih ve 112/223-A sayılı kararının ve/veya işleminin tamamen geçersiz ve/veya hükümsüz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına Mahkemece karar verilme-si;-


Davacının talep takririne karşılık, Davalı 1 ve 2 ayrı,
Davalı 3 de ayrı olmak üzere müdafaa takriri sunmuşlardır.

Davanın duruşması amacıyla taraflar herhangi bir tanık çağırmamışlar, sadece Mahkemeye hitapla yetinmişlerdir. Bu arada Davalı -No 3 Avukatı, Yüksek İdare Mahkemesinin bu davaya bakma yetkisinin olmadığını, ihtilâfın kamu hukuku sahasında değil de özel hukuk sahasında olduğu iddiasını yapmıştır.

Dava ile ilgili olguları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
Lefkoşa Kazasına ba-ğlı Gökhan köyünde kain, Pafta/Harita XXII/20 WI, 19.EI, Blok B, Parsel 454 referanslı taşınmaz mal, Saadettinzade Ahmet Efendi Hasan Vakfına ait olup, Davacı sözkonusu malın galleharlarından birisidir. Konu taşınmazla birlikte, ayni referanslara tabi Pars-el 455, önceleri Davacının babasının tasarrufunda, onun ölümünden sonra da Davacının tasarrufunda olmuş ve halen de Davacının tasarrufundadır. Vakfa ait daha başka taşınmaz mallar da bulunmaktadır. Dava konusu parsel de dahil olmak üzere sözkonusu vakfa ai-t tüm taşınmazların mütevellisi Vakıflar İdaresidir.

Davacı galleharı bulunduğu vakfa ait parsel içerisine inşaat yapmak istemiş ve bu amaçla Davalı No 3'e başvurmuştur. Davalı No 3, 23/2/1990 tarih ve 112/223 sayılı Emare 8 yazı ile, Davacının sözkonus-u taşınmazın galleharı olduğunu ve bu mal üzerinde, her türlü inkişaf, inşaat yapma ve plântasyon hakkına sahip olduğunu bildirmiştir. Bilâhare Davacı, bahse konu parsel içerisine inşaat yapmak için, Davalı No 2'den Emare 9'daki inşaat ruhsatını temin et-miştir. Daha sonra ayni parsel içerisine kuyu kazmak için yine Davalı No 2'den Emare 10'daki 4/12/1990 tarihli kuyu kazma ve inşasına dair ruhsatı almıştır.

Müteakiben Davacı, Davalı No 3'e başvurarak vakfa ait olup kendi tasarrufunda olan 455 parsel nu-maralı taşınmazı tellemek için izin talep etmiş, Davalı No 3 de, Emare 11'deki 14/6/1993 tarihli yazı ile, Davacının sözkonusu parseli Emare 11'deki deyimi ile "telleyip, içerisine inşaat ve inkişaf yapma talebini uygun bulmuştur". Davacı buna dayanarak p-arsel 454 ve 455'i tellemek amacıyla ruhsat almak için Davalı No 2'ye başvurmuştur. Davalı No 2, Davalı No 3'ün görüşünü aldıktan sonra 8/3/1996 tarihli Emare 14'teki kararı ile Davacının bu talebini reddetmiştir.

Daha sonra Davalı No 3 Davacıya Emare 1-5'te görülen 12/3/1996 tarihli ve 112/223 sayılı yazıyı göndererek Davacının Parsel 454 üzerindeki tasarruf hakkını dondurmuştur. Bunun üzerine Davacı bu davadaki Davalılar aleyhine 67/96 sayılı davayı dosyalamıştır. Bahse konu davanın görüşülmesi esnasın-da taraflar arasında mutabakat sağlanmış ve söz konusu mutabakat Mahkeme Nizamatı olarak kaydedilmiştir.

Sözü edilen Mahkeme Nizamatı aşağıdaki şekildedir:
"1. Davacı Pafta XXII/20.W.1 ve 19.E.1 Parsel 454
ve 455 üzerine Vakıf ve Din İş-leri Dairesinden
izin alıp daha sonra Kaymakamlık'tan inşaat
izni aldıktan sonra bir ev inşa etmiştir ve bu
evin avlusunu yani parsel 454 ve 455'in
etrafını telle kesmiş bulunmaktadır.
2. Davacı- bu ev ile söz konusu parsellerin mülkiyetinin Saadettinzade Ahmet Efendi Hasan vakfına ait olduğunu kabul eder ve mülkiyetle ilgili herhangi bir hak talep etmez. Davacı ayrıca mütevellinin Vakıflar ve Din İşleri Dairesi olduğunu kabul eder.
3. Ev-in inşa edilmesi ve söz konusu parseller üzerine yapılan masraflarla ilgili Davacının herhangi bir talebi olmayacaktır.
4. Söz konusu Vakıfla ilgili ileride herhangi bir işlem yapıldığı takdirde Davacı diğer galleharlarla aynı statüde olacak ve da-ha fazla hak talep etmeyecektir.
5. Davacının dava konusu taşınmaz mallardaki tasarrufu devam edecektir. Vakıflar İdaresi söz konusu Vakıfla ilgili malların tesbiti sonunda söz konusu vakıf mallarını kiralama yönüne giderse Davacı tasarrufunda tu-ttuğu malların kirasını ödeyecektir.
6. Davalı Davacıya telleme izni verecek ve söz konusu malların tasarrufuna müdahale etmeyecektir."


Daha sonra Davacı, dava konusu parsel içerisine iki adet konut inşa etmek için proje çizdirmiş ve takriben -Aralık 99'da inşaat ruhsatı almak amacıyla Davalı No 2'ye müracaat etmiştir. Davalı No 2 Davacıdan, Davalı No 3'ten onay almasını istedi. Bunun üzerine Davacı Emare 20'deki dilekçesi ile Davalı No 3'e müracaat etti, Davalı No 3 Emare 21'deki 19/1/2000 tar-ihli ve 112/223-A sayılı yazısı ile Davacının ev inşa etme talebini uygun görmediğini Davacıya bildirmiş, bunun üzerine Davacı işbu davayı dosyalamıştır.

Fasıl 96 Yol ve Binaları Düzenleme Yasasının 19/1 maddesi uyarınca çıkarılan ve Yol ve Binalar Tüzüğ-ü olarak isimlendirilen Tüzüğün 5(1) maddesi aşağıdaki şekildedir:

"5.(1)Herhangi bir bina inşa etmek, yıkmak
veya imar etmek veya herhangi bir binaya
tadilât yapmak, ilâve etmek veya onu tamir
etmek ruhsatı verilmesi -için yapılan her
dilekçe, iki suret olarak yetkili makama
sunulur. (Bu ruhsattan bundan böyle 'inşaat
ruhsatı' olarak bahsedilir). Dilekçe, mal
sahibi veya onun gerekli şekilde yetkili
kılınan temsilcisi tara-fından imzalanır ve
zaman zaman yetkili makamca tespit edilecek
şekilde olur. Her dilekçeye aşağıdaki belgeler
de eklenmelidir: -
.............................................
................................-........... "

Görüleceği gibi, ilgili tüzüğün, ilgili maddesine göre, inşaat ruhsatı alınması amacıyla sunulan dilekçe mal sahibi veya onun temsilcisi tarafından imzalanır.

İnşaat ruhsatı talebine konu olan taşınmaz mal, vakıf bir mal olduğuna ve bu va-kıf malın mütevellisi Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi olduğuna göre, Davalı No 2'nin, Davacının inşaat ruhsatı almak amacıyla sunduğu dilekçenin, Davalı No 3 tarafından imzalanmasını istemesi yukarıda anılan tüzük gereğidir. Davalı No 2 bu şekilde da-vranmakla tüzüğe uygun hareket etmiştir. Dolayısıyle, Davacının talep takririnin (A) paragrafındaki talebinin reddi gerekir.

Vakıflar İdaresinin verdiği 19/1/2000 tarihli karara gelince; Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi Anayasal bir kuruluştur. Nit-ekim, 73/91 sayılı Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi (Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları ) Yasası 5'nci madde 2'nci fıkrada Davalı 3'ün tanımı:

"5.(2)Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi,
Ahkâmül Evkaf kurallarına göre devamlı bir
- mevcudiyeti olan, resmi bir mühürü bulunan,
mal iktisap etme, elde tutma, temlik etme,
akit yapma, hukuki şahsiyeti adına dava
etme ve dava edilme ehliyetini haiz tüzel
kişiliğe sahip Anayasal bir kuruluştur.
- Merkezi Lefkoşa'dadır."

şeklinde yapılmaktadır.

Anılan yasanın "kapsam" kenar başlığını taşıyan 4(1)'nci maddesi aynen şöyledir:

"4.(1)Bu Yasa, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri
Dairesi tüzel kişiliği içinde yer alan
Vakı-flar İdaresini kapsamına alır. Aynı
tüzel kişilik içinde yer alan Din İşleri
Dairesi için ayrı bir Din İşleri Dairesi
Kuruluş Yasası hazırlanır."

Ayni yasanın "Vakıflar İdaresinin Görevleri" kenar başlığını taşıyan 7. maddesi -aynen şöyledir:

"7. Bu Yasanın 6'ncı maddesi kuralları saklı
kalmak koşulu ile ve bunların genelliğine
halel gelmeksizin, Vakıflar İdaresi aşağıda
gösterilen görevleri görür ve işleri yapar:
(1)Bütün- mazbut vakıfları asaleten idare
ve temsil eder;
(2)Tayin edilmiş mütevellileri bulunmayan
veya mütevellileri normal olarak yabancı
bir memlekette ikâmet etmekte olan mülhak
vakıfları emaneten idare ve temsil eder.
(3)Mütev-ellileri bulunan mülhak vakıfları
kontrol eder ve mütevellileri görevlerinde
gözetir. Vakıf menfaatlarını gerektiği
şekilde koruyamayan veya vakıf emlâki idare
edemediği saptanan mütevellileri, Yönetim
Kurulu'nca h-azırlanacak ve Bakanlar
Kurulu'nca onaylanacak Mülhak Vakıflar
Tüzüğü gereğince azledip ilgili vakfın
idaresini yeni bir mütevelli tayin
edilinceye kadar devralarak emaneten idare
eder;
(4)Tarihi ve mimari değe-ri olanlar başta olmak
üzere mazbut veya mülhak vakıflara ait eski
eser, abideler ve mabetlerin tamir, bakım
ve muhafazalarını sağlar;
(5)Gerek vakfiyelerde, gerekse yasalarda ve
tüzüklerde saptanan çeşitli hayır
-hizmetlerini usulüne göre yerine getirir
veya hizmetlerin yerine getirilmesini
sağlar.
Ancak, vakfiyelerde öngörülen hayır
Hizmetleri vakfiyelerin özüne sadık
kalınması koşuluyla günün koşullarına uygun
şekil-de yerine getirilebilir.
(6)Kendi gelir kaynaklarını en iyi şekilde
kullanarak, Kıbrıs Türk Halkının ekonomik
ve sosyal kalkınmasına yönelik çalışma ile
uyumlu olarak Vakıfları inkişaf ettirir ve
bu amaç ile:
(A)Mali, t-icari, zirai, sınai ve hizmet
sektörü ile ilgili girişimlerde
bulunabilir,
(B)İşletmeler kurabilir,
(C)Mevcut işletme veya şirketlere iştirak
edebilir,
(Ç)İstikrazlar yapabilir; tahvil
çıkartabilir,-
(D)Banka kurabilir,
(E)Lise üstü ve meslek içi eğitim amaçlı
okul kurabilir,

(F)İdaresi veya gallesi veya her ikisi
vakfiyede batnen bade batnın (kuşaktan
kuşağa intikal) tahsis edilmiş şartlı
v-eya mülhak vakıfların hayattaki
mütevelli ve/veya gallehar veya
galleharları tarafından inkişaf
ettirilmesi mümkün olmayan hallerde
bu gibi vakıfların idaresine el koyarak
gerekli inkişafı, Vakıflar İdaresi -
kaynaklarından veya Vakıflar İdaresi'nin
garantisi ile başka bir kaynaktan
yatırım yapmak sureti ile sağlar;
Ancak, bu şekilde yapılacak
yatırımlar dolayısıyla idareye el koyma
süresi, mezkûr -mülhak vakfın veya
vakıfların Vakıflar İdaresine olan borç
ve faizlerinin ödenmesine kadar devam
eder.
Bu gibi vakıfların hayattaki
mütevelli veya galleharları, idareye el
koyma süresince, ida-reye el koymadan
önce sağlanan gelir veya menfaat ne
kadarsa, asgari olarak ayni menfaat
veya gelir kendilerine Vakıflar İdaresi
tarafından sağlanır.
Bu şekilde hayattaki hak sahip-
lerine Vakıfla-r İdaresi tarafından
ödenen menfaat miktarları inkişaf
ettirilen vakfın gelirinden düşüldükten
sonra safi hasılat, inkişaf için yapılan
yatırımların borç taksitlerinin
ödenmesine tahsis edilir.
(7)Mül-hak Vakıflar için yerine getirdiği
hizmetlere karşılık tüzüklere göre ücret
alır."

Madde metninden de görüleceği gibi bir kamu kuruluşu olan Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin bazı faaliyetleri kamu hukuku sahasında, bazı faali-yetleri ise özel hukuk sahasındadır. Hali ile kamu hukuku sahasındaki faaliyetleri ile ilgili kararlarının denetiminin Yüksek İdaresi Mahkemesi tarafından yapılması tabiidir. Vakıflar İdaresinin personelinin atanması, terfileri gibi işlem ve kararlar buna -örnek olarak gösterilebilir. Acaba vakıf bir malın geliri veya tasarrufu ile ilgili kararlar özel hukuk sahasında mı? yoksa kamu hukuku sahasında mı? Bir kararın özel hukuk sahasına mı yoksa kamu hukuku sahasına mı girdiğini saptamak her zaman kolay değild-ir. Çünkü Devlet veya kamu kuruluşu bazen, bir tüzel kişi olarak özel hukuk sahasına giren işler yapmaktadır. İdari makam, kamu hizmeti görüyorsa ve egemenlik (hakimiyet) erkine dayanarak karar alıyorsa, bu karar kamu hukuku sahasındadır. Yine kamu tüzel k-işisinin kamuyu ilgilendiren tasarrufları idari yargının sahasındadır. Ancak konu her zaman bu kadar basit değildir. Konu doktrinde çok tartışılmıştır. Bu konuda kesin bir sonuca varmadan önce gerek bizdeki gerekse Türkiye'deki hukuki durumu ve içtihatlar-ı inceledik. Hemen belirtmek isteriz ki, bu konu akademik bir konudur, gayemiz önümüzdeki meselede bir karara varmaktır. Yapacağımız sağlıklı bir karara varabilmek açısından, gerekli gördüğümüz kadarıyla ve akademik bir çalışmaya yönelik olmamasına özen g-östererek, kısaca, bu konudaki içtihat ve yayınlara temas ederek bir sonuca varmaya çalışmaktır.

Bir kararın, kamu hukuku sahasında mı yoksa özel hukuk sahasında mı olduğu hususu KKTC, Yüksek İdare Mahkemesi'nin bazı kararlarında tartışılmıştır. Bunlarda-n birisi de, YİM 117/99 (D 8/2001) sayılı davadır. Mezkûr davada tartışılan konu Kaza Tapu Amirinin bir taşınmaz malın "bölünmeyen mal olarak satışına yetki vermemesine ilişkin" kararı idi. Davalılar konunun Fasıl 224 madde 80 tahtında, Kaza Mahkemesinde g-örülmesi gerektiği iddiasını yapmışlardı. Davayı dinleyen Mahkeme, konunun hangi hukuk sahasına girdiği hususunda görüş birliğine varamamıştır. Heyeti oluşturan yargıçlardan, Sayın Gönül Erönen, kararın, Davacının ve İlgili Şahısların mülkiyet haklarını il-gilendirdiği için özel hukuk sahasında olduğu sonucuna varmış, bu sonucu desteklemek bakımından bizi bağlayıcı olmamakla birlikte Rum Yüksek Mahkemesinin Silentsia Farms Ltd v. The Republic of Cyprus davasına atıfta bulunmuştur. Ayni heyette yer alan sayın- Taner Erginel ise aksi görüşü savunmuştur. Taner Erginel konunun akademik boyutuna bakmak gerektiğini belirterek T.C. Uyuşmazlık Mahkemesi kararları ile, Ord.Prof.Dr. Sıddık Sami Onar, Prof.Dr. Şeref Gözübüyük ve Rona Aybay'ın eserlerine, Yüksek İdare Ma-hkemesi'nin geçmişteki kararlarına atıfta bulunmuş, ayırım için öngörülen ölçütleri aktarmaya çalışarak şöyle bir neticeye varmıştır:
"Buna göre devlet organı kendisini özel bir kişi statüsüne koyarak işlem yapmışsa alınan karar özel hukuk alanına girer. -Buna karşılık kamu hizmeti görevini yerine getirmeye çalışan veya devletin egemenlik erkini kullanan bir devlet organının aldığı karar yönetim hukuku alanındadır."

Heyeti oluşturan yargıçlardan Sayın Nevvar Nolan ise bu konuda herhangi bir görüş serdetme-miştir.

Biz de konuyla ilgili sağlıklı bir neticeye varabilmek için, Ord.Prof.Dr.Sıddık Sami Onar ve Prof.Dr.Şeref Gözübüyük'ün eserlerine göz attık.

Bu konuda gör İdare Hukukunun Umumi Esasları cilt 3, üçüncü baskı sayfa 1866 - 1893 Sıddık Sami Onar, -Yönetsel Yargı 20'nci baskı sayfa 69-108, Şeref Gözübüyük.

Eserlerini incelediğimiz her iki hukukçu da ayırım konusunda kesin bir ölçütün (kriterin) mevcut olmadığını, bu konudaki Mahkeme kararlarının değişik bir seyir izlediğini belirtmektedirler. Nitek-im Ord.Prof.Dr.Sıddık Sami Onar, anılan eserinde, konunun hemen girişinde sayfa 1866'da şöyle demektedir:
"İdarî kazanın fonksiyonu idarî ihtilâfların hallinden ibaret ve bu ihtilâfların ve bunlara tatbik edilecek idare hukuku esaslarının mahiyeti ve şüm-ul sahası hukukça aydınlanmış olmakla beraber bu kaza manzumesinin vazife sahasını adlî kazanın sahasından ayıracak bir kriter bulmak güçtür ve doktrin ve içtihatta bir takım zıt fikirlerin, münakaşaların ortaya atılmasına sebebiyet vermiştir. Bu kriter Uy-uşmazlık Mahkemesiyle Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek kaza organlarının içtihatlarından çıkarılmağa çalışılmaktadır. Bizde Uyuşmazlık Mahkemesi içtihatları tetkik edildiği zaman bu kriterin henüz oluş halinde bulunduğu, yüksek mahkemenin içtihatları henüz- tamamiyle istikrar bulamadığı ve hattâ zikzak bir seyir takip ve tenakuzlar arzettiği görülmektedir. 1951 ve 1952 senelerinde bu içtihatların daha vüzuh kesbetmeğe ve sistemin mahiyetine daha uygun bir şekil almağa başladığı da görülmektedir. Bununla bera-ber henüz istikrar bulmuş sayabileceğimiz esaslara varılamamıştır."

Gerek, Sıddık Sami Onar, gerekse Şeref Gözübüyük'ün ifade ettiğine göre, İdari Yargı ile Adli Yargı arasında yetkinin saptanmasında, kullanılan ölçüt önceleri
Hakimiyet - Teşmiyet ayırı-mı iken bilâhare Uyuşmazlık Mahkemesi bundan vazgeçmiş ve "kamu hizmeti" ölçütünü esas almıştır. Uyuşmazlık Mahkemesinin iki yargı arasındaki görüş sahasını belirlemekte kullandığı diğer ölçütler ise Yönetsel İşlem, Yönetsel Eylem ve Yönetsel Sözleşme ölç-ütleridir.

T.C Uyuşmazlık Mahkemesi çeşitli ölçütler kullanmasına rağmen bu konuda kesin ve net bir ölçüt oluşturamamıştır. Yukarıda Sıddık Sami Onar'ın bu konuda söylediklerinin benzerini değişik bir ifade ile Şeref Gözübüyük, anılan eserinin 81'nci say-fasında aşağıdaki şekilde söylemektedir.

"Yönetsel yargı ile adli yargı arasındaki görev ayırımını sağlamak için kullanılan ölçütlerin çok oluşu, belirsiz kavramların ölçüt olarak kullanılması, yönetsel yargı ile adli yargının görev alanlarının belirtilm-esini güçleştirmektedir. Hemen belirtelim ki, kullanılan ölçütlerin hiç birisi tek başına görev ayrımını sağlayacak nitelikte görünmemektedir. Uyuşmazlık Mahkemesi de bu durumu görerek, birkaç ölçütü bir arada kullanma yoluna gitmektedir."

Her iki hukukç-unun eserlerinden somut olarak çıkan sonuçları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.

Yasalarda açıkca konunun hangi yargı alanına girdiğinin belirtilmesi halinde konu o yargının sahasındadır.

Bir kamu görevlisine karşı açılan dava özel hukuk sahasında-dır.

İdarenin kişiye karşı açtığı dava özel hukuk sahasındadır.

İdarenin özel hukuk hükümleri uyarınca yaptığı sözleşmelerden doğan ihtilâflar özel hukuk sahasındadır.

İş ve İşçi uyuşmazlıkları, özel hukuk sahasındadır. Kısa bir süre önce KKTC Yüksek- İdare Mahkemesi de YİM 79/04 (D:1/06) sayılı davada, "işten durdurma kararının hükümsüz ve etkisiz olduğu ve herhangi bir sonuç doğuramayacağı" ile ilgili hüküm talebine ilişkin verdiği kararda konunun özel hukuk sahasında olduğu sonucuna varmıştır.

İda-renin haksız fiilinden doğan ihtilâflar özel hukuk sahasındadır.

Buna mukabil idarenin veya kamu tüzel kişilerinin hakimiyet erkini kullanarak icra ettiği, kamuyu ilgilendiren tasarrufları, kamu hukuku sahasındadır.

İdari kararı alan makam, işlemi yapa-rken bir kamu hizmeti görüyorsa, şüphesiz işlemi veya kararı kamu hukuku sahasındadır.

Kararın önde gelen amacı kamu yararı sağlamak değil de, bireyin özel hukuktaki hakkını düzenlemekse, konu özel hukuk sahasındadır.

Huzurumuzdaki meselede, bir kamu t-üzel kişisi olan Davalı No 3'ün, Davacının galleharı olduğu, vakfa ait ve tasarrufunda olan taşınmaz malı inkişaf ettirmek için yaptığı müracaatla ilgili bir kararı dava konusudur. Değişik şekilde ifade etmek gerekirse, huzurumuzdaki meselede vakıf bir mal-ın kullanımı neticesi, inkişafı ile ilgili gallehar ile mütevelli arasında bir ihtilâf söz konusudur. Bu konudaki bir karar, davacının -eğer varsa- taşınmaz mal üzerindeki hakkını etkileyen bir karardır. Ortada kamuya yönelik bir karar mevcut değildir. Dol-ayısıyle böyle bir kararın ilk nazarda özel hukuk sahasında mütalâa edilmesi gerekir kanısındayız.

Genel bir inceleme sonucu vardığımız bu sonuca rağmen, sağlıklı bir neticeye varabilmek açısından konuyu özel olarak vakıflarla ilgili mevzuat içerisinde -değerlendirip bir sonuca varmayı da uygun gördük.

Vakıflarla ilgili KKTC'ndeki mevzuata yukarıda temas etmiştik. Bu konuda kesin bir karara varmadan önce vakıflarla ilgili Türkiye'deki hukuki duruma da göz attık.

Türkiye'de yürürlükte olan Vakıflarla i-lgili mevzuata göre Vakıflar Umum Müdürlüğü mazbut vakıfların idaresi açısından tüzel kişiliği haiz kamu kuruluşu mahiyetindedir. Vakıflar Umum Müdürlüğü mazbut vakıfları doğrudan doğruya idare etmektedir. Vakıflar Umum Müdürlüğünün diğer bir görevi de, m-üstakil hükmi şahsiyeti olan ve mütevelliler tarafından idare edilen mülhak vakıfların idarelerini denetlemektir. (Türkiye'deki Vakıflarla ilgili geniş bilgi için gör: İdare Hukukunun Umumi Esasları cilt II. Sayfa 662-683. Ord.Prof Sıddık Sami Onar).
-
Yukarıdakilerden de görüleceği gibi Vakıflarla ilgili hukuki durum açısından Türkiye ile KKTC'deki mevzuat arasında esaslı derin bir fark olmayıp öz ve nitelik olarak her iki ülkedeki mevzuat hemen hemen aynidir.

Sıddık Sami Onar yukarıda zikredilen es-erinde sayfa 681'de başlayıp 682'de devam eden şu ifadelere yer vermektedir:

"Vakıflar Umum Müdürlüğü muhtar bir idarî teşkilât, bir idarî hükmî şahıs olmak itibariyle
icraî kararlar alabilir. İdarî mahiyette olan bu
kararlara karşı kazaî müraca-at mercii idarî kazadır.
(Devlet Şûrası Devai Daireleri Umumî Heyetinin
38/97 sayılı ve 6.V.1938 tarihli kararı. Kararlar
Mecmuası 5, sah.81).
Ancak bu idarenin akar nevinden olan ve mülkiyet
rejimine tâbi bulunan mallarını ve para-larını idare
ederken hususî hukuk hükümlerine ve adli kazanın murakabesine tâbi olduğu tabiidir. Kanun vazıı bu bakımdan da Vakıflar Umum Müdürlüğünün iki cephesi olduğunu kabul etmiş bulunmaktadır. Umum müdürlük ayniyle intifa edilen vakıf malları, h-ayratı idare ederken, mütevelliler üzerindeki salâhiyetlerini kullanır ve mülhak vakıfları murakabe eylerken âmme hukuku usullerine ve murakabelerine tâbidir. Gelirlerini idare ederken ise alelâde bir hususi şahıs gibi hareket edecek ve hususi hukuk hüküml-erine tâbi olacaktır."


Gerek bizdeki hukuki durumu, gerekse Türkiye'deki hukuki durumu nazara alınca vakıf bir malın kullanımı ve inkişafı ile ilgili gallehar ile mütevelli arasındaki ihtilâfın özel hukuk sahasında bir ihtilaf olduğu hususunda bulg-u yaparız.

Davacı talep takririnde olgular kısmında, kendisinin dava konusu taşınmaz mal üzerinde yasal tasarruf hakkı olduğunu ve bu hakkın her türlü inşaat, inkişâf ve plântasyon hakkını kapsadığını, YİM 67/96 sayılı davadaki nizamat gereğince de Davalı-ların kendisinin tasarruf hakkını kabul ettiklerini, keza dava konusu parsele telleme ruhsatı vermeyi kabul ettiklerini ileri sürmüştür. Ayrıca Davacı söz konusu nizamata rağmen Davalıların tasarruf hakkını tanımadıklarını, nizamatı hiçe saydıklarını ileri- sürmektedir. Kısaca Davacı Davalıların YİM 67/96 sayılı davadaki nizamata uymadıklarını iddia etmektedir.

Bu Mahkeme, daha önce tarafların anlaşması üzerine yazılan nizamatın hukuki sonucunu veya nizamata aykırı davranmanın hukuki sonucunu inceleyecek de-ğildir. Ancak nizamatın varlığı veya iddia edildiği gibi nizamata aykırı
davranma, bu meselede kişiye Yüksek İdare Mahkemesi'ne baş vurma hakkı vermez. Başka bir ifade ile konuyu kamu hukuku sahasına sokmaz.

Yukarıdakiler ışığında Davacının talep takri-rinin "B" ve "C" paragraflarındaki taleplerinin de reddi gerekir.

Sonuç olarak dava ret ve iptal edilir.
Masraflarla ilgili herhangi bir emir verilmez.





Gönül Erönen Seyit A.Bensen Necmettin Bostancı
Yargıç Yargıç - Yargıç


20 Nisan 2006






13






Full & Egal Universal Law Academy