Yüksek İdare Mahkemesi Numara 32/2013 Dava No 3/2015 Karar Tarihi 05.02.2015
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 32/2013 Dava No 3/2015 Karar Tarihi 05.02.2015
Numara: 32/2013
Dava No: 3/2015
Taraflar: Özlem Kaya Yalgın ile Türk Ajansı Kıbrıs Müdürü ve/veya Müdür Muavini ve/veya Müdür Vekili arasında
Konu: Disiplin suçu - Kınama cezası - İptal davası - Kınama cezasının iptali için dava açılması - Dava ünvanı - Dava ünvanının hatalı olmasının mahkemenin idari kararın yargısal denetimini etkilememesi- Meşru menfaat - Davacının meşru ve güncel menfaatinin ihlal edilmiş olması - Yetki - Müdür Muavinin disiplin işlemi yapam veya Davacıya kınama cezası verme yetkisinin olup olmadığı tartışması - İdari karar - İdari kararın gerekçeli olma gereği - Kınama cezasına ilişkin kararın iptal edilmesi.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 05.02.2015

-D.3/2015YİM:32/2013
Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152.Maddesi Hakkında

Yargıç Tanju Öncül Huzurunda.

Davacı:Özlem Kaya Yalgın, Şht.Hüseyin Amcaoğlu Cad.No:95 Daire
1.-Gönyeli, TAK Ajansı Kıbrıs-Lefkoşa.
İle
Davalı:Türk Aja-nsı Kıbrıs Müdürü ve/veya Müdür Muavini ve/veya
Müdür Vekili, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

Davacı namına:Avukat Abdurrahman Şeref
Davalı namına:Avukat Güner Çakın.

---------
K A R A R

Davacı davasında:

Davalı tarafından 13- Şubat 2013 tarihinde verilen, 0.00-
333/248/13-6/35 sayılı yazı ile Davacıya bildirilen
"üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı göstermeme"
disiplin suçundan dolayı, kendisine kınama cezası
verildiğine ilişkin kararın ve/veya işlemin hükümsüz
-ve/veya etkisiz olduğuna ve/veya herhangi bir sonuç
doğuramayacağına ilişkin bir mahkeme emri

talebinde bulunmuştur.

Tarafların mutabık kaldıkları ve emarelerden de anlaşılan olgular şöyledir:
Davacı, TAK Ajansında, Redaktör Muhabir I mevkiinde çalı-şmakta idi. 14.12.2012 tarihinde TAK Ajansındaki bir amirinin kendisine yönelik sözlü saldırısı sonrası Davacı, 17.12.2012 tarihinde TAK Yönetim Kuruluna şikâyet, bilgilen-dirme ve önlem talepli bir yazı yazmış ve yazının dağıtımını da Dışişleri Bakanlığı- ile TAK Müdür Vekiline yapmıştır. 18.12.2012 tarihinde, TAK Yönetim Kurulu, olayla ilgili olarak Selim Kumbaracı'yı, gereğini yapması için görevlendirmiştir. Bunun sonrasında Selim Kumbaracı, Hasan Öksüz ile Hakan Aşkın'dan izahat istemiş, sonrasında ise,- 7.1.2013 tarihli bir yazı ile, Davacıdan da 10 gün içerisinde yazılı izahatını vermesini talep etmiştir. İzahat talep edilmesinin gerekçesi ise, Davacının konunun ileri götürülmesinde ısrarlı olduğunu belirtmesi şeklinde izah edilmiştir. Bu süreçte Selim -Kumbaracı, Mehtap Güvensoy, Şebnem Ö.Faslıgil, Ayşegül Taşpınar, Hüseyin Yalyalı, Hasan Karaokçu ve Ersel Aknur'dan da izahat istenmiş haldedir. Davacı, 14.1.2013 tarihinde, izahat talebine yazılı olarak yanıt vermiş ve açılacak bir disiplin soruşturması k-apsamında görüşlerini paylaşmaya hazır olduğunu da belirtmiştir. 15.1.2013 tarihinde Selim Kumbaracı, TAK Müdür Muavini ve Müdür Vekili sıfatı ile Davacıya yazdığı yazıda, Davacının 17.12.2012 ve 14.1.2013 tarihli yazılarını göz önüne alarak, Kamu Görevlil-eri Yasası'nın 100(2)(d) bendindeki "üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı göstermemek" disiplin suçu ile itham edildiğini Davacıya bildirmiş ve 5 iş günü içerisinde yazılı savunmasını hazırlayıp, kendisine iletmesini Davacıdan talep etmiştir. Selim Kumbara-cı ayrıca, 29.1.2013 tarihli yazı ile, Hakan Aşkın aleyhine disiplin kovuşturması yapılmasına gerek olmadığını da Davacıya bildirmiştir. 1.2.2013 tarihli yazısında ise, Selim Kumbaracı, yazılı savunmasını iletmediğini Davacıya hatırlatmış ve 5 iş günü içer-isinde itham edilmekte olduğu "üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı göstermeme" disiplin suçu için yazılı savunmasını göndermesini Davacıdan talep etmiştir. 13.2.2013 tarihli yazısında ise Selim Kumbaracı, Davacıya, hatalı gördüğü davranışlarını belirtmiş -ve Avukatının istediği tafsilat verilmeden Davacının yazılı savunmada bulunmayacağını anladığı yaklaşımıyla da, sürekli personel olduğu için, Kamu Görevlileri Yasası kurallarına tabi olduğu düşüncesinde bulunduğu Davacıya, Kamu Görevlileri Yasası'nın 98(A)- ve 98(B) maddelerinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak, Kamu Görevlileri Yasası'nın 100(2)(d) bendinde belirtilen, "üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı görtermeme" disiplin suçundan dolayı, kınama cezası verdiğini bildirmiştir.

Davalı tarafın, dava u-nvanında hata olduğu ve davanın bu unvanla daha ileri gidemeyeceği özlü birinci ön itirazı göz önüne alındığında, öncelikle bu konunun çözüme kavuşturulması gerekliliği ile karşılaşılmaktadır.

Dava unvanı ve talep takriri incelendiğinde, TAK'ın en üst am-iri sıfatıyla Müdür Muavini ve Müdür Vekilinin dava edildiği anlaşılmaktadır.

Olgulardan görülebileceği üzere de, dava konusu kararı alan makamdaki kişi, TAK'ın Müdür Muavini ve Müdür Vekilidir.

Bu tespit ve idari başvurularda husumetin yakınma konusu- yapılan kararı alan, işlemi yapan ve/veya ihmalde bulunan organ, makam veya kişiye yöneltileceği (Gör:Dağıtım 31/91, YİM 71/87) değerlendirmesi göz önüne alındığında, ilk bakışta, dava unvanında bir hata olduğundan söz edilemeyeceği düşünülebilir hale gel-mektedir. Ancak, bu davadaki Davalının bir makam olarak düşünülmesi olası olsa da, sonuçta dava konusu kararı verenin bir gerçek kişi olduğu tartışmasız bir biçimde ortada durmaktadır. İdare Hukukunda, dava konusu işlemin kamu görevlisi tarafından İdare ad-ına yapıldığı düşünüldüğünde (Gör: Tufan Erhürman'ın İdari Yargılama Hukuku, Türk ve İngiliz Hukuku Sistemleriyle Karşılaştırmalı Bir İnceleme, Kıbrıs 2012 sayılı kitabı, sayfa 324), İdarenin kendisinin değil de, kararı veren makam veya organının, ayrı bir- kamu tüzel kişiliği olmadıkça, Davalı olarak dava edilmesinin doğru olmayacağının kabulü kanaatimce kaçınılmazdır.

Bu yaklaşımla unvandaki Davalının yanlış olduğu sonuç ve saptamasını yaparım. Unvandaki hata ile ilgili saptamam ışığında yanıtlanması ger-eken soru, sırf bu nedenle davanın iptalinin doğru olup olmayacağıdır. Yüksek İdare Mahkemesinin geçmiş kararlarını göz önüne aldığımda (Gör:Konsolide YİM 189/2007, 190/2007, 191/2007, Dağıtım 27/2010), huzurumdaki davada gerçekleştiği biçimde, yani, kendi-sine hiç söz hakkı verilmemiş yeni birisinin, davaya, davalı olarak dahil edilmesinin söz konusu olmadığı hallerde, davanın iptaline yönelmek yerine, dava unvanındaki hatanın mahkemece resen düzeltilmesi yönüne gitmek adâletsizlik yaratmayacağından, aksine- böylesi bir değişiklikle adâlete hizmet edilmiş olacağından, belirtilen koşullar çerçevesinde, dava unvanının, bu aşama da dahil, resen değiştirilebileceği ve bunun adil olacağı değerlendirmesini yaparım.

TAK'ın, 41/2011 sayılı Yasanın 5'inci maddesi u-yarınca kamu tüzel kişiliğini haiz olduğunu da göz önüne aldıktan sonra, dava unvanındaki Davalı adının, Davalı Avukatının ileri sürdüğü gibi "TAK Müdürü ve/veya Müdür Muavini ve/veya Müdür Vekili vasıtası ile TAK" şeklinde değil, yalnızca "Türk Ajansı Kı-brıs"'ın Davalı olarak gösterileceği bir biçimde düzeltilme-sinin uygun olacağı sonucuna da ulaşırım. Buna bağlı olarak da, unvandaki Davalı adının, "Türk Ajansı Kıbrıs-Lefkoşa" olarak tadiline emir veririm. Bu emre bağlı olarak da, Davalı tarafın 1'inci ö-n itirazını reddederim. Davalı tarafın 2'nci ön itirazını incelediğimde, bunun yanıtının, davanın esası ile ilgili inceleme sonrasına bırakılmasını uygun bulduğumu belirtmekte yarar görürüm. Ancak davanın esasına geçmezden önce belirtmek isterim ki, aldığı- disiplin cezası dolayısıyla, Davacının meşru ve güncel bir menfaati ihlâl edilmiş durumdadır.

Davacı tarafın davasını esastan incelemeye başladığımda, temel iddiasının, yetki noktasındaki sakatlık, yani Müdüre vekâlet eden Müdür Muavininin Davacı ile il-gili disiplin işlemi yapma veya diğer bir anlatımla Davacıya kınama cezası verme yetkisinin olup olmadığı boyutunda yoğunlaştığı anlaşılmaktadır.

Birleştirilmiş şekliyle 7/79 sayılı Yasanın 98 (A) ve 98 (B) maddeleri şöyledir:

Uyarma ve kınama cezası ge-rektiren disiplin işlemlerinde uyulması zorunlu ilkeler 34/1989
98.A.Bu yasa, uyarma ve kınama cezasını gerektiren disiplin işlem ve uygulamalarında isnat olunan eylem ve davranışlar ilgili kamu görevlisine bağlı bulunduğu kurumun en üst düzeydeki amiri -tarafından açıkça ve yazılı olarak derhal bildirilir ve yazılı savunması istenir. Savunma için verilecek süre beş iş gününden az olamaz.


Uyarma ve kınama cezası verme yetkisi ve yöntem 34/1989
98.B.Bu yasada öngörülen uyarma ve kınama cezaları ilgili- kamu görevlisinin bağlı bulunduğu kurumun en üst düzeydeki amiri tarafından, savunmanın alındığı tarihten başlayarak beş iş günü içinde verilir.
41/2011 sayılı Yasanın 8(2)(C), 36(1)(2)(5)(6) ve 58'inci maddeleri şöyledir:

Yönetim8.(2)Yönetim Kurul-u aşağıda belirtilen görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır :
........Kurulunun
Görev ve
Yetkileri (C)Ajans hizmetlerinin gerektirdiği asıl ve sürekli görevleri yerine getirecek sürekli personelin atanmalarını, onaylanmalarını, meslekte ilerl-emelerini ve yükselmelerini, görev yerlerinin sürekli veya geçici olarak değiştirilmesini, emekliye sevklerini ve disiplin işlemlerini bu Yasa kuralları çerçevesinde yapmak;


Disiplin
İşlemleri, Takdir Belgesi ve
Ödüllen-dirme36(1)Bu madde uyarınca- sürekli personele uygulanacak disiplin işlemleri Kamu Görevlileri Yasasının 98'inci, 98A, 98B ve 99'uncu maddesi kurallarına uygun olarak Yönetim Kurulunca yürütülür.(2)Sürekli personele uygulanacak disiplin cezalarının türleri ile ceza uygulan-acak eylem ve davranışlar hakkında Kamu Görevlileri Yasasının 100'üncü maddesinde belirtilen kurallar uygulanır.(5)Kamu Görevlileri Yasasının 98'inci, 98A, 98B, 99'uncu ve 102'inci maddelerinde Kamu Hizmeti Komisyonuna yapılan atıflar Yönetim Kuru-luna; kurumun en üst amiri veya yöneticisine yapılan atıflar da Ajans Müdürüne yapılmış sayılır.(6)(A)Kademe ilerlemesini kısa veya uzun süreli durdurma, geçici olarak görevden çıkarma ve Ajans görevinden çıkarma cezaları, Yönetim Kurulunca soruşturm-a belgelerinin alındığı tarihten başlayarak en geç altmış iş günü içinde verilir.(B)Yönetim Kurulu, ceza verme yetkisini kullanırken, ilgili kurumlardan ek bilgi istemek, yeminli tanık ve bilirkişi dinlemekle yetkilidir.

Kamu Görevlileri Yasasına- Yapılan Atıflarda Uygulana-cak Kural58. Bu Yasa amaçları bakımından sürekli personelle
ilgili olarak Kamu Görevlileri Yasasının
kurallarının uygulanmasında, Kamu Hizmeti Komisyonu
ile Bakanlar Kuruluna yapılan atıflar Ajansın
Yönetim- Kuruluna yapılmış sayılır ve Kamu
Görevlileri Yasası ile onlara verilen yetki ve
görevleri Yönetim Kurulu kullanır ve yerine
getirir. Yönetim Kurulunun bu konudaki karar ve
uygulamalarına karşı yargı yolu açıktır.
Anılan 8(2)(C) ve -36(1) maddeleri incelendiğinde, ilk bakışta disiplin işlemlerinin yalnızca TAK Yönetim Kurulunca yapılabileceği izlenimine kapılmak mümkün görünmektedir. Ancak, yukarıda sıralanan diğer yasa maddeleri, özellikle de 41/2011 sayılı Yasanın 36(5) ve (6) fıkra-ları ile 58'inci madde kuralları incelendiğinde, Yönetim Kurulunun, kademe ilerleme-sini kısa veya uzun süreli durdurma, geçici olarak görevden çıkarma ve ajans görevinden çıkarma cezalarında yetkili olduğu, uyarma ve kınama cezası gerektiren işlemlerde ce-za vermeye ise, kurumun en üst amiri olan ajans müdürünün yetkisi bulunduğu sonucuna varmak kaçınılmaz olmaktadır. Diğer bir anlatımla, 41/11 sayılı Yasanın 36'ncı maddesinin 5'inci fıkrası gereği yönetim kurulunu ajansın en üst amiri olarak değerlendirmek- olanaksızlaşmaktadır. Bu bakış açısıyla, ben de ajans müdürünün, kınama ve uyarma cezası gerektiren disiplin işlemlerini yapmakta ve belirtilen cezaları vermekte kurumun en üst amiri sıfatı ile yetkili olduğu sonucuna varırım.

Dava incelendiğinde, kararı- verenin, Ajansın Müdür Muavini ve Müdür Vekili olduğu açık gerçeği ile karşılaşıldığından, bu aşamada, Müdür Muavini ve Müdür Vekilinin, kınama ve uyarma ile ilgili disiplin işlemi yapmaya ve ceza vermeye yetkisi olup olmadığını da inceleme gereği bulunma-ktadır.

41/2011 sayılı Yasanın 13(2) maddesi:
Müdürün
Görev ve Yetkileri13(2)Müdürün yokluğunda kendisine Müdür Muavini vekalet eder. Müdür Muavininin olmaması halinde Yönetim Kurulu Başkanının yazılı olarak görevlendireceği bir Şube Amiri, Müdüre ve-kalet eder ve bu Yasada öngörülen Müdürün yetki ve görevlerini, vekalet görevi devam ettiği sürece kullanır.
şeklindedir.


Bu maddeden anlaşılacağı üzere, dava konusu kararı veren Müdür Muavini, Müdüre vekâlet eden kişi konumundadır. Vekilin, vekâlet et-tiği görevin yetki ve sınırları içinde kalmak koşuluyla, asılın bütün hak ve yetkisine sahip olacağı tartışmasız bir gerçektir. Bu bakış açısının doğal sonucu olarak, Müdür Muavini ve Müdür Vekili tarafından yapılan disiplin işleminin ve verilen cezanın, y-etkisiz gerçekleştirildiğinden söz etme olanağı kalmamaktadır.

Gelinen bu aşamada, anılan idari kararı, sair unsurlar açısından da inceleme gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımla, Emare 4 Tutanak ve Emare 5 içeriğindeki 57/2012 No.lu Karar incelend-iğinde, TAK Yönetim Kurulunun, Davacının 17.12.2012 tarihli yazısı ile ilgili olarak, Selim Kumbaracı'nın gereğini yapmasına karar verdiği görülmektedir. Emare 22 ve Emare 23 yazı içeriği ise, Davacının 17.12.2012 tarihli yazısına bağlı olarak herhangi bir- disiplin kovuşturmasına yönelinmesine gerek olmadığına, Selim Kumbaracı'nın karar verdiği özlüdür. Diğer bir anlatımla, Davacının 17.12.2012 tarihli, şikâyet şeklinde de algılanabilecek yazısı ile ilgili ileri işlem yapılması, Davalı tarafından uygun görü-lmemiştir. Davadaki talep incelendiğinde, anılan disiplin kovuşturması yapılmaması kararının dava edilmediği açık gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Dava edilen işlem veya karar, 13.2.2013 tarihli, 0.00-333/
248/13-6/35 sayılı yazı ile Davacıya bildirilen işl-em veya karardır. Bu noktada emareler incelendiğinde, olayın bu boyutu ile ilgili olarak karşıma Emare 20 çıkmaktadır. Emare 20, Emare 3 yazı bağlamında ilgili yazının dağıtımının, Davalı dışındaki makam veya kişilere yapıldığı ve yazı muhatabının da Daval-ı olarak gösterilmediği; Emare 19 yazı bağlamında ise, ilgili yazının Davalının muhatap alınarak yazıldığı, ancak dağıtımın Dışişleri Bakanlığına, TAK Yönetim Kuruluna ve Basın Sen'e yapıldığı gerekçeleriyle, üstlere karşı hiyerarşik saygının gösterilmediğ-i ithamını içermektedir. Belirtilenlerden anlaşıldığı üzere, Emare 20, Selim Kumbaracı'nın görevlendirildiği, 17.12.2012 tarihli yazı ile bağlantılı "gereğinin yapılması" görevlendirmesi dışında, Selim Kumbaracı'nın işletmeye başladığı farklı bir süreç ve -işlem olarak ortaya çıkmış haldedir. Emare 20 içeriğinde, daha önceki olayla ilgili yazılı ifadelere değinilmiş olması ise bu sonucu değiştirmemektedir. Emare 20 yazı ile Davacı hem itham edilmiş, hem de 5 iş günü içerisinde yazılı savunmasını vermesi kend-isinden istenmiştir.


Emare 20 sonrası Davacı, Avukatı aracılığı ile Emare 21 yazıyı Selim Kumbaracı'ya göndermiştir. Emare 21 yazının özü, soruşturma memuru görevlendirilmeksizin 5 iş günü içerisinde yazılı savunma istenmesinin yetki ve usul yönünden ya-saya aykırı olduğu şeklindedir.

Emare 21 sonrası Selim Kumbaracı, Davacıya, 1.2.2013 tarihli Emare 25 yazıyı göndermiş, Davacı Avukatına ise Emare 26 yazı gönderilmiştir. Emare 25 yazı, yazılı savunmanın talep edildiği, ancak iletilmediği, 5 iş günü içeri-sinde yazılı savunmanın gönderilmesinin istendiği şeklindedir. Bu yazı sonrası Davacı Avukatı, Selim Kumbaracı'ya Emare 27 yazıyı göndermiş ve anılan yazısında, TAK'ın en üst düzey amiri sıfatıyla Müdür Muavini ve Müdür Vekili olarak Selim Kumbaracı'nın di-siplin işlemi yapmaya yetkisi olmadığını, ayrıca üstlerine hiyerarşik saygıyı göstermeme fiilinin ne şekilde olduğunun veya gerçekleştiğinin savunma talep eden yazıdan açıkça anlaşılmadığını belirtmiş ve bu yönde tafsilâtlı bilgi talep etmiştir. Bunun sonr-asında;




"Sayın Özlem Kaya Yalgın
Redaktör Muhabir I


11 Aralık, 2012 tarihinde Ajansta görevde iken İç Haberler Amiri Hakan Aşkın ile aranızda yaşanan üzücü olayla ilgili olarak şikâyetinizi direkt bana iletmeniz gerekirken, 17.12.2012 tarihli bir ya-zı ile TAK Yönetim Kuruluna hitaben, dağıtımı Dışişleri Bakanlığı, bana, TAK Yönetim Kurulu Üyeleri ile Basın Sen'e de iletmekle, hiyerarşik düzene saygı göstermediğiniz bir yana, gerek beni ve gerekse Amir konumundaki bazı görevlileri de suçlayıcı yönde i-thamlarda bulundunuz.

Üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı göstermediğiniz inancı ile bir disiplin suçu işlediğiniz kanısına vardığım için, itham edildiğiniz bu disiplin suçu sonucu, 5 gün içerisinde yazılı savunmanızı hazırlayıp tarafıma göndermenizi tal-ep etmeme rağmen, Avukatınız Sn.Abdurrahman Şeref'in 4 Şubat 2013 tarihli yazısından, üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı göstermeme eyleminin ne şekilde oluştuğu veya gerçekleştiğinin anlaşılmadığı nedeni ile bu konuda size tafsilatlı bilgi verilmeden ya-zılı savunmada bulunmayacağınız anlaşılmaktadır.

41/11 sayılı TAK Yasasının 15(1) fıkrası uyarınca, sürekli personel olmanız nedeni ile Kamu Görevlileri Yasası'nın ödev ve sorumluluklar, genel haklar ve yasaklar ile ilgili maddelerinde öngörülen kurallara- tabi olduğunuzu size hatırlatır, Kamu Görevlileri Yasası'nın 98.A ve 98.B maddelerinin TAK'ın en üst düzeydeki Amiri sıfatı ile bana verdiği yetkiye dayanarak, Kamu Görevlileri Yasası'nın 100.(2)(d) bendinde belirtilen "üstlerine gerekli hiyerarşik saygıy-ı göstermeme" disiplin suçundan dolayı, size kınama cezası verir, bundan böyle göreviniz esnasındaki davranışlarınıza dikkât etmenizi öneririm.

Selim Kumbaracı
TAK Müdür Muavini ve
Müdür Vekili "


şeklindeki Emare 28 yazı, Se-lim Kumbaracı tarafından Davacıya yazılmıştır.

41/2011 sayılı Yasanın 36'ncı maddesi disiplin işlemleri ile ilgili düzenleme koyarken, temelde, 7/79 sayılı Yasaya atıf yapmış, ancak bunlara ek düzenlemelere de, 41/2011 sayılı Yasada yer verilmiştir. Bu dü-zenleme gereği, 7/79 sayılı Yasanın 98'nci maddesindeki kuralların TAK'da görevli sürekli personel için de geçerli olduğu tartışmasız bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşıma bağlı olarak, 7/79 sayılı Yasanın 98'inci maddesi göz önüne alındığında, uyar-ma ve kınama cezası gerektiren disiplin işlemlerinde, 7/79 sayılı Yasanın 98'inci maddesindeki ilkelere uyulmasının zorunlu olmadığı algısı ile karşılaşılmaktadır. Bunun doğal sonucu ise, bu tür disiplin cezalarını gerektiren eylemler açısından, kurumun en- üst düzey amirinin veya Personel Dairesinin, soruşturma memuru görevlendirmek zorunda olmayabileceği gerçeğidir. Bunun yanı sıra, disiplin soruşturma süreleri, savunma süreleri, duruşma yapılması gibi ilkelere uyulmasının da uyarma ve kınama cezası gerekt-iren haller için, zorunlu sayılmayabileceği düzenlemesi ile karşılaşılmaktadır.

Kınama ve uyarma cezası için öngörülen ilkeler ve usul, 7/79 sayılı Yasanın 98 A ve 98 B maddelerinde belirlenmiştir. Anılan maddeler:
1)İsnat olunan eylem ve davranışın ilgi-li kamu görevlisinin
bağlı bulunduğu kurumun en üst düzeydeki amiri tarafından
açıkça ve yazılı olarak derhal bildirilmesini ve yazılı
savunma istenmesini,
2)Savunma için verilecek sürenin 5 iş gününden az
olmamasını,
3)Yasada öngörülen uyarma -ve kınama cezalarının ilgili
kurumun en üst düzeydeki amiri tarafından savunmanın
alındığı tarihten başlayarak 5 iş günü içerisinde
verilmesini;
kurala bağlamıştır.

Anılan düzenleme dolayısı ile, kınama ve uyarma cezası verilebilecek disiplin işl-emleri açısından öngörülen şekil şartlarının belirtilenlerden ibaret olduğu söylenebilir haldedir. Ancak açıktır ki, 7/79 sayılı Yasanın anılan ilgili maddelerindeki düzenleme, yukarıda belirtilen yönde olmakla birlikte, disiplin işlemlerinin diğer idari i-şlemlerden ayrıldığı ve disiplin yargılamasında doğal adâlet ilkelerinden sarf-ı nazar edilemeyeceği gerçeği ışığında, disiplinle ilgili işlemlerde, verilen kararın gerekçe içermesi; savunma hakkı tanınması ve bu çerçevede ilgiliye isnat edilen suçun açık -bir biçimde bildirilmesi, soruşturma ile ilgili belgelerin gösterilmesi, varsa hafifletici sebepler konusunda söz hakkı tanınması; ilgiliye dinlenilme hakkı tanınması ve yansızlık ilkesine uyulması da zorunludur. Dinlenilme hakkı, Davacıya, aleyhindeki ith-ama karşı olgular veya deliller ileri sürme ve gerektiğinde ispat araçları sunma hak ve fırsatının verilmesini de kapsar niteliktedir (Bu hususlarda bak.Tufan Erhürman'ın İdari Yargılama Hukuku, Türk ve İngiliz Hukuku Sistemleriyle Karşılaştırmalı Bir İnce-leme, Kıbrıs 2012 sayılı kitabının 466'ncı sayfasından 476'ncı sayfasına kadar).

Yukarıda belirttiklerim ışığında, Davacıya verilen kınama cezası ile ilgili süreç incelendiğinde, Davacıya dinlenilme hak ve fırsatının verilmediği açık gerçeği ile karşılaşı-lmaktadır. Özellikle Selim Kumbaracı'nın Emare 28 yazısındaki "...size tafsilâflı bilgi verilmeden yazılı savunmada bulunmayacağınız anlaşılmaktadır" söz dizisi ve bunun arkasından gelen kınama cezası, bu gerçeği, daha ileri giderek savunma hakkının ortada-n kaldırıldığı hususunu açıkça ortaya koyar niteliktedir. Yine Emare 28'in:

"11 Aralık, 2012 tarihinde Ajansta görevde iken İç
Haberler Amiri Hakan Aşkın ile aranızda yaşanan üzücü
olayla ilgili olarak şikâyetinizi direkt bana iletmeniz
gerekirken,- 17.12.2012 tarihli bir yazı ile TAK Yönetim
Kuruluna hitaben, dağıtımı Dışişleri Bakanlığı, bana, TAK
Yönetim Kurulu Üyeleri ile Basın Sen'e de iletmekle,
hiyerarşik düzene saygı göstermediğiniz bir yana, gerek
beni ve gerekse Amir konumundaki baz-ı görevlileri de
suçlayıcı yönde ithamlarda bulundunuz."

şeklindeki içeriği dikkâte alındığında, kendine yönelik diye algıladığı eylemlerinden dolayı, Davacıya, Müdür Muavini ve Müdür Vekili sıfatıyla Selim Kumbaracı'nın ceza verdiği düşünülebilir hale -gelmektedir. Bu ise Selim Kumbaracı'nın yansızlık ilkesine uymadığını, yani hem şikâyetçi, hem de ceza veren kişi olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Selim Kumbaracı'nın Müdür Muavini veya Müdür Vekili sıfatıyla Davacıya, "savunmanı yap" demesinin ve bu- amaçla Yasada tanınan süreyi vermesinin, savunma hakkının tanındığı şeklinde yorumlanması da tüm belirtilenler ışığında olanaklı olamamaktadır. Kaldı ki bu olayda, savunma yapılmayacağı yaklaşımı ile, ceza verilmesi gerçekleşmiş, bu yöntem dolayısıyla da,- "savunmadan itibaren 5 iş günü içerisinde ceza verilebileceği" düzenlemesine uygun hareket edilmemiştir. Bunlar dışında karar içeriği incelendiğinde, karar ilk bakışta gerekçe taşıyor şeklinde algılansa bile, savunma hakkının hiç gündeme getirilemediği gö-z önüne alındığında, kararın, gerekçeli olduğundan söz etmek de olanaklı olamamaktadır. Tüm bu nedenlerle, anılan kararın şekil ve amaç unsurları yönünden sakat olduğu sonuç ve bulgusuna varırım. Bu noktada belirtmekte yarar görürüm ki, Emare 20 içeriğinde-n ithamın anlaşılabilir olduğu düşünülse bile, kanaatimce sırf bu düşünce, yukarıda vurgulanan ve doğal adâlet ilkelerine uyulmadığı sonucunu doğuran değerlendirmeleri değiştirebilecek nitelikte değildir.

Vurguladıklarımdan hareketle, Davalının ikinci ön- itirazının yersiz ve anlamsız olduğu sonucuna ulaşıldığından, Davalının ikinci ön itirazını da bu aşamada reddederim.

Son olarak belirtmekte yarar görürüm ki, iptal davalarının, Hukuk Devletinin gerçekleşmesi açısından en önemli araçlardan biri olduğu g-erçeği ışığında, davacının davasında, şekil ve amaç unsurlarındaki sakatlıkların yeterli açıklıkta yer almaması, mahkemenin bu hususları inceleyip saptama yapmasına engel oluşturamaz.

Sonuç olarak, Selim Kumbaracı tarafından 13 Şubat 2013 tarih ve 0.00--333/248/13-6/35 sayılı yazı ile Davacıya bildirilen, "üstlerine gerekli hiyerarşik saygıyı göstermeme" disiplin suçundan dolayı, Davacıya kınama cezası verildiğine yönelik kararın veya işlemin, hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayac-ağına karar veririm.

Dava masrafları usulüne uygun olarak Davacı tarafından yapılacak masraf listesi sonrası Mukayyitçe belirlenecek ve tadil emrine bağlı olarak Davalı olan kurum tarafından Davacıya ödenecektir.


Tanju Öncül
Ya-rgıç

5 Şubat, 2015



2






Full & Egal Universal Law Academy