Yüksek İdare Mahkemesi Numara 262/2012 Dava No 32/2015 Karar Tarihi 06.11.2015
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 262/2012 Dava No 32/2015 Karar Tarihi 06.11.2015
Numara: 262/2012
Dava No: 32/2015
Taraflar: K.V. Mediterranean Tours Limited ile Taşınmaz Mal Komisyonu arasında
Konu: Taşınmaz Mal Komisyonu - İlgili şahıs kararının iptali - İcrai nitelikli karar - Malın iadesi talebi - Meşru menfaat - Mülkiyet hakkı - İhmal.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 06.11.2015

-
D.32/2015YİM:262/2012
Yüksek İdare Mahkemesinde

Anayasanın 152.Maddesi Hakkında

Yargıç Tanju Öncül Huzurunda.

Davacı: K.V. Mediterranean Tours Limited, (Şirket Kayıt
No.1912), Lefkoşa
İle
Davalı:Taşınmaz Mal Kom-isyonu vasıtasıyla KKTC, Lefkoşa
A r a s ı n d a.
Davacı namına:Avukat Murat Hakkı
Davalı namına: Savcı Meryem Beşoğlu
İlgili Şahıs namına:Avukat Ergin Ulunay.
---------
K A R A R

Davacı,
a)Taşınmaz Mal Komisyonu ve/veya Davalı taraf-ından
23.11.2012 tarihinde alınıp bir sureti Emare 2 olarak ilişikte sunulan 419 sayılı ve takriben 1.11.2010 tarihinde Davacı tarafından dosyalanan 23.7.2010 tarih ve 167/2010 sayılı başvurusundaki talepleri gereğince, Davalı müdafaa ve görüş takriri dos-yalamakta kusur ettiğinden Davalı aleyhinde hüküm verilmesi ve istida masrafları için gerekli emrin ısdarını talep eden ihbarlı istidanın görüşülmesini ve/veya karara bağlanmasını ve/veya onun mucibince karar verilmesini reddeden ve/veya erteleyen ve/veya- Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesini ilgili şahıs olarak başvuruya katan kararın ve/veya bu karar gereğince yapılan işlemlerin tamamen hükümsüz ve/veya etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair bir karar

b)Muhterem Taşınmaz Mal Komi-syonunun, Başvuranın 1.11.2010
tarihli ihbarlı istidasını 11 kez ertelemekle ve/veya keyfi bir şekilde ve/veya makûl sebep yokken ertelemekle ve istidanın esasını inceleyip istidayı neticelendirmemekle görevini ihmal ve/veya suistimal edip yapılması gerek-en ve/veya yapılması ihmal olunan eylemin, yani istidanın esasının karara bağlama işleminin, yapılması gerektiğine dair bir karar;

taleplerinde bulunduğu davasını, sair şeyler yanında, dava konusu kararların mevzuata ve usul hukukunun ruhuna aykırı olduğu-, kararların gerekçesiz veya keyfi olduğu, mevzuatın doğru uygulanmadığı, Davalı Komisyonun yetkilerini aştığı veya kötüye kullandığı, Davacının haklarını hukuka aykırı biçimde sınırladığı özlü hukuki esaslara dayandırmıştır.

Davacının dayandığını belir-ttiği 'gerçekler' ise, Davalının yürütsel veya yönetsel yetki kullanan bir organ olduğu, Davacının Davalı nezdinde 167/2010 sayılı başvuruyu dosyaladığı, Başsavcılık'ın 30 gün içerisinde görüş veya müdafaa vermediği, Davacının da 167/2010 sayılı başvuru-daki talepleri çerçevesinde hüküm elde etmek için 1.11.2010 tarihinde ihbarlı bir dilekçe dosyaladığı, dilekçenin çeşitli tarihlerde olmak üzere 11 kez ertelendiği, Başsavcılık'ın anılan dilekçenin görüşülmesi için yapılan toplantılarda Tapu'daki yoğunluk -ve ilgili taşınmaz hakkında yapılan araştırmaların devam ettiği, keza 1960 öncesi dönemde malın Efkâf İdaresine tabi olduğu iddialarının araştırılması gerekçesi ile erteleme talebinde bulunduğu, Davacı Avukatının da erteleme taleplerinin çoğuna itiraz etme-diği, 18.4.2012 tarihinde müdafaa dosyalanmadığı için Davacı Avukatının hüküm verilmesini talep ettiği ve;
"
....................................................a)İhbarlı dilekçenin görüşülmesi için yapılan toplantılarda İskân İşleri ile görevli Baka-nlığı ve/veya Bakanlığı temsil eden KKTC Başsavcılığı hep aynı mazeretlerle erteleme ve/veya ek süre talep etmekte ve ne zaman Müdafaaya ya da Görüş dosyalamaya hazır olabileceği hususunda veya araştırmalarının hangi aşamada olduğu noktasında hiçbir bir b-ilgi vermemektedir. Buna rağmen KKTC Başsavcılığının erteleme talebine onay vermek hukuki sürecin istismarına cevaz vermektir ve/veya hatalıdır. Çünkü talep edilen ertelemeyi makûl kılacak bir mazeret yoktur;b)İlgili tüm zamanlarda İskân İşleri ile gör-evli Bakanlığı ve/veya Bakanlığı temsil eden KKTC Başsavcılığı, Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü Emir 48, n.2(4) hükümlerinin tanıdığı olanaklardan istifade etmeyip, Başvuranın ihbarlı dilekçesine hiçbir zaman yazılı bir itirazname ve itirazını gerekçelend-iren bir yemin varakası dosyalamadı. Böylelikle ihbarlı dilekçeyi ve oradaki talepleri zımnen de olsa kabul etmiş addedilmelidir;c)Başvuran, 23.7.2010 tarihli başvurusuna ekli yemin varakasında, kendi davasını ve tazminat taleplerini ispatlayıcı tüm be-lgeleri "Emare" olarak dosyalamıştır. KKTC Başsavcılığı bu "Emare"lerin hepsinin ya da bir kısmının dosyadan ihracını talep etmemiştir ve onlara karşı bir Müdafaa da dosyalamamıştır. Dolayısıyla Başvurana davasını ispat etmesi için ayrı bir gün vermeye ve- ayrı bir prosedür takip etmeye gerek yoktur ve Taşınmaz Mal Komisyonu için huzurundaki belgeler ya da suretleri göz önünde bulundurarak ihbarlı dilekçe doğrultusunda hüküm verilmesinde herhangi bir hukuksal engel yoktur;d)Hukuk Muhakemeleri Usulü Tü-züğü, Başvuranın ihbarlı dilekçesi doğrultusunda elde edilebilecek bir hükmü, makûl hukuksal gerekçelerin var olması halinde iptal ettirmek (set aside) için, KKTC Başsavcılığına başvuru dosyalama hakkı tanımaktadır. Başvuranın talepleri doğrultusunda ve ih-barlı dilekçe esas alınarak verilecek bir hüküm, 23.7.2010 tarihli başvurudaki Davalı olan İskân İşleri ile görevli Bakanlık açısından telâfi edilemez bir zarar doğurmayacaktır...................................................."şeklindeki argümanlar-ı ileri sürdüğü, Komisyonun kararını 25.4.2012 tarihinde vereceğini belirttiği, ancak gerekçe bildirmeden dilekçenin görüşülmesini 19.6.2012 tarihine ertelediği, sonra da dilekçenin 23.10.2012 tarihine ertelendiği , 23.10.2012 tarihinde gerçekleşen toplant-ıda Davacı Avukatının yine hüküm talep ettiği, Başsavcılık'ın ise buna itiraz ettiği, 23.11.2012 tarihli kararla dilekçenin görüşülmesinin 14.1.2013 tarihine ertelendiği, 23.11.2012 tarihli kararın, 67/2005 sayılı Yasanın 16'ncı maddesini ve 2006 Taşınmaz -Mal Komisyonu Tüzüğü'nün 3(8) ve 9'uncu maddelerini ihlâl ettiği, çünkü Başsavcılık'ın Emir 48, Nizam 2(4) hükümlerinin tanıdığı olanaklardan istifade etmeyip, itirazname dosyalamadığı, bu nedenle dilekçenin ve ordaki taleplerin kabul edilmiş addolunması -gerektiği, ilgili kararın, 67/2005 sayılı Yasanın 7'nci maddesini de ihlâl ettiği, çünkü bu maddenin yalnızca 20.7.1974 sonrası KKTC mevzuatına göre mal sahibi veya tahsis veya icar sahibi kişiye şamil olduğu, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin böyle- bir tüzel kişi olmadığı, Davalının, istidayı 11 kez ertelemekle mahkemeye erişim ve adil duruşma hakkını ihlâl ettiği, çünkü makûl gerekçe olmadan Emir 26'daki yetkileri kullanmayarak verdiği tehirlerle Başsavcılık lehine kolaylık sağladığı ve başvurunun -ilerlemesine engel olduğu, kaldı ki, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin sürece müdahil olma ihtimalinin Başsavcılık'ın müdafaa dosyalaması gereğini ortadan kaldırmadığı, 23.11.2012 tarihli kararın 39/1962 sayılı kanunla iç hukuk haline gelen Avrupa İ-nsan Hakları Sözleşmesi'nin 14'üncü maddesini ve KKTC Anayasası'nın 8'inci maddesini de ihlâl ettiği, çünkü Başvurana ayrımcılık yapıldığı, 23.11.2012 tarihli kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin mülkiyet hakkını koruyan birinci ek protokolünü de ih-lâl ettiği, çünkü Davacının davasının akıbetini belirsiz hale getirdiği, 23.11.2012 tarihli kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13'üncü maddesini de ihlal ettiği, çünkü Davacının 1974'ten beri uğradığı mülkiyet hakkı ihlâline karşı makûl sürede etk-in çare elde etme olanağını zayıflattığı şeklinde Talep Takririnde varlık bulmuştur.

Anılan özdeki davaya karşı, Davalı tarafından Müdafaa Takriri dosyalanmıştır. İlgili Müdafaa Takririnde dayanıldığı belirtilen hukuki esaslar özetle şöyledir:
Davalı m-evzuat gereği ilgili malın mülkiyet ya da kullanım hakkını elinde bulunduran şahsa, işlemlere katılması için davet yapar; Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin de anılan malda kullanım veya mülkiyet hakkı vardır, bu amaçla davaya İlgili Şahıs olarak ekl-enmiştir. Vakfedilen mal Vakıf Malı olmaktan çıkarılıp özel veya tüzel kişinin malı yapılamaz. Davacı Avukatı, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin Komisyon huzurundaki başvuruya İlgili Şahıs olarak eklenmesine itiraz etmemiştir. Bu nedenle, bu yöndeki- kararı dava konusu yapmakta meşru bir menfaati yoktur. Dava konusu karar, KKTC mevzuatına göre mülkiyet hakkına ya da kullanım hakkına sahip olanların haklarını ortaya koyacak, adil ve objektif bir karar verebilmek için, tarafların iddialarını ortaya koya-bilmeleri amacıyla verilmiştir. 23.11.2012 tarihli karar icrai nitelikte değildir. Davalı, 23.11.2012 tarihli kararında default istidasının ertelenmesine ve Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin davaya İlgili Şahıs olarak eklenmesine karar vermiştir. Ka-rar, yetki kapsamında, hukuka uygun ve gerekçelidir. Konu kararla, Davacının meşru bir menfaati doğrudan doğruya ve olumsuz olarak etkilenmiş değildir.

Davalı tarafın layihasında yer verdiği olgular ise şu şekildedir:
23.11.2012 tarihli karar, dava konus-u başvuruya Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin İlgili Şahıs olarak eklenmesine ve default istidasının ertelenmesine ilişkindir. Davalı, tarafların argümanlarını değerlendirmiş ve 67/2005 sayılı Yasanın 6'ncı maddesi altında Başvuranın iddialarını, he-rhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kanıtlama yükümlülüğü olduğunu dikkâte alarak, Yasanın 7'nci maddesi ve 1997 Yüksek İdare Mahkemesi Tüzüğü'nün 8'inci maddesi uyarınca, başvurudan etkilenme ihtimali olan Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesini-n İlgili Şahıs olarak başvuruya katılmasına ve KKTC mevzuatına göre mülkiyet ve kullanım hakkına sahip olanların haklarını koruyacak adil ve objektif bir karar verilebilmesine olan gereklilikten dolayı, default istidasını 14.1.2013 tarihine ertelemiştir. B-aşvuru konusu malın Davacıdan önceki kayıtlı mal sahibi Vakıf'tı. Anılan malın Vakıf Malı olduğuna dair, Gazimağusa Kaza Mahkemesi tarafından karar verilmiştir.

Huzurumdaki meselede, Başsavcılık tarafından 8.11.2013 tarihinde dosyalanan istida sonrası, D-avacı Avukatının da talep doğrultusunda emir verilmesini kabul etmesine de bağlı olarak, davaya İlgili Şahıs olarak eklenen Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi de bir müdafaa takriri dosyalamıştır.

İlgili Şahsın Müdafaa Takriri üç adet ön itiraz içerme-ktedir. Birinci ön itiraz; 419 sayı ve 23.11.2012 tarihli Komisyon kararının idari ve icrai karar veya işlem olmadığı, hazırlık mahiyetinde olduğu, 2'nci ön itiraz; default istidasının sonuçlandırılmamasının İdare Hukuku sahasında ihmal olmadığı, 3.ön itir-az ise; Davacının talep ettiği çarelerin İdare Hukuku sahasında olmadığı ve Vakıflar Örgütünün ilgili şahıs yapılmasına itiraz etmediğinden Davacının meşru menfaati bulunmadığı şeklindedir.

Anılan Müdafaa Takriri, belirtilenler dışında, hukuksal dayanak -olarak şu argümanları da içermektedir:

Konu mal, bir mülhak vakfa aittir. Vakıflar Örgütü de ilgili vakfın emaneten idarecisi ve temsilcisidir. Bu nedenle başvuruya ilgili şahıs yapılması yasal ve uygundur. Vakıf malları elden çıkarılamayacağı için, Başv-urana yapılan 1974 yılına veya başka zamana ait tesciller yoklukla malûldur. İlgili mal, 1913-1930 yılları kayıtlarına göre Abdullah Paşa Vakfına ait bir mülhâk vakıftır ve yasa dışı olarak gasbedilmiştir. Gazimağusa Kaza Mahkemesi, 27.12.2005 tarihinde, 2-71/2000 sayılı dava altında verdiği kararda, başvuru konusu malın da Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu yönünde beyan ve tespit kararı vermiştir ve bu karar Komisyonu da bağlayıcı niteliktedir.

Gerek Davalı gerekse İlgili Şahıs tarafından dosyalanan Müdafa-a Takrirlerine karşı, Müdafaaya Cevap Layihası da dosyalanmıştır.

Davalının Müdafaa Takririne karşı dosyalanan Müdafaaya Cevap Takririnde, sair şeyler yanında, dava konusu taşınmazın hiçbir vakfa ait olmadığı; Vakıflar Örgütünün ne 1974'te ne de başvuru t-arihi olan 23.7.2010 tarihinde ilgili malın kayıtlı sahibi olmadığı, bu yüzden Komisyon nezdindeki davaya İlgili Şahıs olarak eklenemeyeceği, Gazimağusa Kaza Mahkemesi tarafından verilen kararın, Komisyon huzurundaki davaya şamil olmadığı veya kararın batı-l olduğu ve Davacının bilgisi dışında alındığı ileri sürülmüştür.

İlgili Şahıs tarafından sunulan Müdafaa Takririne karşı dosyalanan Müdafaaya Cevap Takririnde ise, sair şeyler yanında, Komisyon kararının idari veya icrai karar olduğu; Komisyonda Vakıfla-r Örgütünün İlgili Şahıs olarak eklenmesine itiraz etmemesinin o başvuruya münhasır olduğu; konu malın Vakıf Malı olsa bile zamanın mevzuatına uygun olarak Davacı adına kaydolunduğu; 271/2000 sayılı davadaki karar sonrası Tapu kayıtlarının tadil edilmediği- ve İlgili Şahsın kayıtlı malik olmadığı iddialarında bulunulmuştur.

Tarafların tanık dinletmedikleri duruşma sürecinde, 21 adet evrağın Emare olarak kaydı yapılmıştır.

Huzurumdakileri değerlendirdiğimde, olguları aşağıdaki şekilde saptarım:
Davacı, 23.-7.2010 tarihinde, Harita No.33/13, Parsel No.272 olan Ayios Nicolaos Mağusa mevkiindeki mal dolayısıyla, taşınmaz malın iadesi ile kullanım kaybına bağlı maddi tazminat, manevi tazminat ve faizlerle dava masrafları için, Davalı nezdinde 167/2010 sayılı baş-vuruyu dosyalamıştır. Anılan başvuru altında Davacı Avukatı tarafından dosyalanan 1.11.2010 tarihli istida ile, Davalının süresinde müdafaa takriri dosyalamamış olması nedeniyle, "başvurudaki talepler gereğince Davalı aleyhine hüküm verilmesi" istenmiştir.- Konu istida 2006 Taşınmaz Mal Komisyonu Tüzüğü Madde 3(8) O.26, r.10 ve O.48 r.2'ye dayandırılmıştır.

167/2010 sayılı başvurudaki Davalı, dava konusu başvuruya, kendisine yapılan tebliğden sonra 30 gün içerisinde görüş veya müdafaa vermemiştir. Bu davada-ki Davalı Komisyon ise, Davacının Emare 16 olarak Mahkemeye sunulmuş istidasını 14.1.2013 tarihine ertelemiş, ayrıca 167/2010 sayılı dava konusu başvurudaki Davalıyı temsil eden Başsavcılık'ın müracaatına bağlı olarak, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi-nin İlgili Şahıs olarak başvuruya katılmasına karar vermiştir.

Gazimağusa Kaza Mahkemesinin, 271/2000 sayılı dava altında, 27.12.2005 tarihinde verdiği "Emare 1 ve Emare 2'de belirtilen Kapalı Maraş bölgesindeki taşınmaz malların Abdullah Paşa Vakfına ai-t olduğuna dair beyan ve tespit kararı veririz" sonuçlu bir kararı bulunmaktadır.

Konuyu incelemeye başlamazdan önce, tümüyle alıntılamakta yarar gördüğüm 419 No.lu Komisyon kararı aynen şöyledir:

" KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ
TA-ŞINMAZ MAL KOMİSYONU

Karar No:419
Tarih:23 Kasım 2012Başvuru No:167/2010

1-Başvuran 67/2005 sayılı Anayasa'nın 159'uncu Maddesinin
(1)(b) bendi kapsamına giren Taşınmaz Malların Tazmini,
Takası ve İadesi Yasası tahtında Taşınmaz Mal Komisyonu'n-a
başvurusunu dosyalamıştır.
2-67/2005 sayılı Anayasa'nın 159'uncu Maddesinin (1)(b) bendi
kapsamına giren Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası'nın 8(2)(A) bendi ve 22.Maddesi tahtında tanzim edilen Tüzüğün 3(6).fıkrasına göre işbu başvur-unun tasdikli bir sureti Davalı Bakanlığı temsilen KKTC Başsavcılığı'na tebliğ edilmiştir. KKTC Başsavcılığı 2006 Taşınmaz Mal Komisyonu Tüzüğü'nün 3(8).fıkrasına göre başvurunun tebliğ tarihinden itibaren 30 iş günü içerisinde görüş, mütalaa veya müdafaa -dosyalamamıştır.
3-Başvuran, yasal süre içerisinde görüş dosyalanmadığı
iddiasıyla, 1 Kasım 2010 tarihinde default istidası dosyalamış, default istidasının toplantıları 7 Aralık 2010, 2 Şubat 2011, 12 Nisan 2011, 5 Mayıs 2011, 22 Haziran 2011, 30 Eylül 20-11, 5 Aralık 2011, 20 Şubat 2012, 18 Nisan 2012, 25 Haziran 2012 ve 23 Ekim 2012 tarihlerinde yapılmış ancak Başsavcılık, bahse konu günlerde başvuru için hazırlayacağı görüşün dayandırılacağı, Davalı Bakanlığın başvuru konusu taşınmaz mallarla ilgili araş-tırmasını içeren raporun hazırlanamadığı gerekçesiyle tehir talebinde bulunmuştur. Son olarak başvurunun default istidasının ertelendiği 23 Ekim 2012 tarihinde de, Başvuran, istidaların görüşülmesi için yapılan toplantılarda Davalının hep aynı mazaretlerle- erteleme veya ek süre talep ettiğini ve ne zaman müdafaa veya görüş dosyalayabileceğini belirtmediğini, default istidasına Davalının makûl itirazları varsa idi, itirazname ve yemin varakası dosyalamaları gerektiğini, itirazname dosyalamadıkları için defau-lt istidasını zımnen de olsa kabul etmiş addedilebileceklerini, başvuruyu ve tazminat talebini ispatlayıcı tüm evrakları 'Emare' olarak dosyaladıklarını, Başsavcılık 'Emarelerin hepsinin ya da bir kısmının dosyadan ihracını talep etmediğini ve onlara karş-ı bir müdafaa da dosyalamadığını belirtmiştir. Başvuran, Komisyon'un huzurundaki belgeler ya da suretlerini göz önüne alarak istida doğrultusunda hüküm vermesinde herhangi bir hukuksal engel olmadığını, default istidalarının ertelenmesiyle, Anayasa'nın 17.-Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6.ve14. Maddesi ile korunan Mahkemeye erişim ve/veya adil duruşma hakkını ihlal ettiğini, başvuru konusu taşınmaz malların önemli bir bölümünün Kapalı Maraş'ta olduğunu, başvurunun ilerlemesini bu kadar gecikt-irmekle dava sebebinin (cause of action) akıbetinin belirsiz (uncertain) ve/veya istikrarsız ve iptali mümkün (precarious and defeasible) olabileceğini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 13.Maddesine göre hüküm verilmemesi ve sürecin ertelenmeye devam et-mesi halinde başvuranın uğradığı mülkiyet hakkı ihlallerine karşı makûl bir süre içinde etkin çare (effective remedy) elde etme olanağının zayıfladığını belirtmiştir.
Davalı Bakanlığı temsilen hazır bulunan Başsavcılık, başvuru için hazırlayacağı görüşün -dayandırılacağı, başvuru konusu taşınmaz mallarla ilgili Tapu ve Kadastro Dairesi tarafından tanzim edilecek olan raporun gelmediğini, başvuru konusu mallarla ilgili yaptığı ön araştırmada mezkûr malların Abdullah Paşa Vakfı adına kayıtlı olduğunu tespit -ettiğini ve Vakıflar İdaresi'nin başvuruya ilgili şahıs olarak dahil edilmesini, KKTC'de mevzuat, ruhuna ve yazılış amacına göre yorumlandığını, Başvuranın Anayasa'nın 159.md 1.(b) kapsamına giren mallar hakkında 67/2005 sayılı yasa tahtında Komisyon'a ba-şvuruda bulunarak KKTC mevzuatına uymayı kabul ettiğini, mezkûr Yasanın 8.maddesinin Komisyon'un ilgili tüm tarafları dinleyerek karar verebileceğini ve bu düzenlemeyle tek taraflı ispatın, Komisyon huzurunda gerçekleşemeyeceğini, HMUT ve 67/2005 sayılı Ya-sanın 7. ve 8.Maddesi göz önüne alınarak mal sahipliği ve değer tespitleri ile ilgili gerekli araştırmaların yapılması ve mevcût yasal düzenlemeyle burada yapılan Default istidalarının geri çekilmesi gerektiğini, Başvuran'ın 67/2005 sayılı Yasa tahtında h-içbir hakkı etkilenmemiş bilakis koruma altında olduğunu, esasa girilmeden hüküm talep talebinin reddedilmesini ve 67/2005 numaralı yasa tahtında yapılan bu başvurudaki default istidasının da iptal edilmesi gerektiğini, mezkûr Yasanın 7.Maddesi tahtında Va-kıflar İdaresinin İlgili Şahıs yapılmasını talep ettiğini belirtmiştir.
4- Komisyon, tarafların beyanlarını ve iddialarını
değerlendirip bir karara varabilmek için başvuruyu süresiz
ertelemiştir.
5-Komisyon her iki tarafın da argümanlarını değerlendirdi-ğinde, 67/2005 sayılı Yasa'nın 6.Maddesi altında, Başvuran lehine bir kararın ısdar edilmesi için, Başvuran'ın herhangi bir makûl şüpheye mahal bırakmayacak şekilde iddialarını kanıtlama yükümlülüğünün bulunduğunu dikkâte alarak, aynı Yasa'nın 7.Maddesi ve- 1997 Yüksek İdare Mahkemesi Tüzüğü'nün 8.Maddesi uyarınca başvurudan etkilenme ihtimali olan Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi'nin ilgili şahıs olarak başvuruya katılmasına ve kuruluş amacına uygun olarak KKTC mevzuatına göre mülkiyet hakkına ya da ku-llanım hakkına sahip olanların haklarını koruyacak adil ve/veya objektif bir karar verebilmek için, tarafların da iddialarını ortaya koyma gerekliliği görüşünden hareketle, başvurunun default istidasının 14 Ocak 2013 tarihine saat:10.30'a ertelenmesine oy -birliğiyle karar vermiştir.

...........................................
Güngör GÜNKANAyfer Said ERKMENHans C.KRUGER
(Başkan) (Başkan Yrd.) (Üye)


Romans MAPOLARDaniel TARSCHYSSaskia YORUCU
(Üye) (Üye) (Üye) "



-Huzurumdaki davanın İdare Hukuku Prensibleri çerçevesinde karara bağlanmak durumunda olduğu, daha açık bir deyişle, bu Mahkemenin, konuyu, bir nevi istinaf mahkemesiymiş gibi ele alıp neticelendirmeyeceği, tartışılmayacak kadar açıktır. Bu nedenle öncelik-le davanın ön koşullar yönünden incelenmesi gerekliliği ile karşılaşılmaktadır. Müdafaa Takrirlerinde yer alan ortada idari ve icrai karar olmadığı ve Davacının meşru bir menfaatinin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenmediği özlü iddialar da, bu açıl-ardan öncelikli inceleme yapılmasını kaçınılmaz hale getirmektedir.

Yargıtay/Asli Yetki 32/2012 Dağıtım 1/2014'te;
"Komisyonun kararlarının denetimi, 67/2005 sayılı
Yasanın 9. maddesi gereğince, Yüksek İdare Mahkemesine
verilmiştir.
Anayasa Mahkeme-si, 3/2006 (D.3/06) sayılı kararında,
Komisyonun statüsü ile ilgili sayfa 33'de şu görüşlere
yer vermiştir:
Komisyonun kararlarından tıpkı yürütsel ve yönetsel bir yetki kullanan herhangi bir organ, makam veya kişice verilen kararda olduğu gibi, b-ir müracaatçının Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakkı vardır. Yüksek İdare Mahkemesinin görevi ise, Anayasa'nın 152. maddesinde belirtilmekte olup bunlar arasında hiçbir Mahkemenin kararından Yüksek İdare Mahkemesine istinaf hakkı yer almamaktadır. Bi-r başka deyişle Komisyonun Mahkemeyi andıran karakteristikleri olmakla beraber ciddi, yakından, bitaraf olarak incelendiğinde bunun aslında Anglo-Sakson hukuk sisteminde kullanılan tabir ile "Administrative Tribunal" niteliğinde olduğu görülmektedir."
Görü-ldüğü gibi Anayasa Mahkemesi, Komisyonun
"Administrative Tribunal" niteliğinde olduğunu kabul etmiş ve Komisyon kararlarında, tıpkı yürütsel ve yönetsel bir yetki kullanan herhangi bir organ makam veya kişice verilen kararlarda olduğu gibi, Komisyon karar-larına karşı da kişilerin Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakkı olduğunu vurgulamıştır.
İçtihadi kararlarda vazedilen prensipleri, Komisyonun
yetkilerini, çalışma usullerini, Komisyon Başkanı, Başkan Yardımcısı ve Üyelerinin atanmalarını ve görev sürele-rini ve Komisyon kararlarının denetiminin Yüksek İdare Mahkemesi tarafından yapıldığına dair düzenlemeyi dikkate aldığımızda, Komisyonun, yargısal veya yarı yargısal nitelikte kararlar alan bir organ değil, idari nitelikte çalışan bir organ olduğu kabul e-dilmelidir."

denmiştir.

Benimsediğim bu yaklaşım ve Yüksek Mahkeme kararlarının Yüksek Mahkeme için de bağlayıcı olduğu nedenleriyle, dava konusu 23.11.2012 tarih ve 419 No.lu kararın, İdarenin verdiği bir karar olduğu açık gerçeği ile karşılaşılmaktad-ır. Tabii ki, kararı İdarenin vermiş olması, kararı kendiliğinden idari-icrai bir karar niteliğine büründürmemektedir.

Bir işlemin veya kararın iptal davasına konu olabilmesi için tamamlanmış, kesinleşmiş ve icrai olması gerektiği, Tufan Erhürman'ın İda-ri Yargılama Hukuku Kıbrıs-2012 adlı eserinde sayfa 361'de de vurgulanmıştır.

23.11.2012 tarihli kararın, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya İlgili Şahıs olarak katılmasıyla ilgili kısmının, tamamlanmış ve kesin olduğu tartışılamayacak ka-dar açıktır. Kararın bu kısmının "icrai" olup olmadığı ise detaylı bir incelemeyi gerekli kılmaktadır.

Bir karar veya işlemin icrai olabilmesi için, hukuk aleminde sonuçlar meydana getirmesi gerektiği Yüksek İdare Mahkemesinde kabul gören genel bir görüş-tür. Tufan Erhürman'ın yukarıda anılan eserinde sayfa 372'de:
"Dava konusu işlemin icrai nitelikte kabul
edilebilmesi için 'ilgililerin hukuksal durumlarında yeni
bir takım hukuksal sonuçlar yaratabilme yeteneği'ni haiz
olması yeterlidir."

denmişti-r.

Yine aynı eserde, sayfa 373'de, hazırlık işlemlerinin icrai nitelikli olmadığı ve bunlara karşı açılan davaların konuya ilişkin ön koşullar yönünden reddedildiği vurgulanmıştır.

Davada konu edilen, 167/2010 sayılı başvuruya, Vakıflar Örgütü ve Din -İşleri Dairesinin İlgili Şahıs olarak katılması özlü karar, kararın içeriği dolayısıyla, ilk bakışta, anılan başvurunun esası ile ilgili olarak, ileride Komisyon tarafından verilecek idari kararı oluşturacak asıl iradeyi teşkil etmeyecek gibi görünmektedi-r. Daha açıkçası, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin Davalı nezdindeki başvuruya İlgili Şahıs olarak katılmasına karar verilmiş olunması, ilk bakışta ve tabii ki kararın içeriği dolayısıyla, Davacının "Taşınmaz Malın İadesi" özlü talebini reddetmeyi -getirecek bir adım gibi algılanabilecek halde görünmemektedir.

İlk bakıştaki durum böyle olmakla birlikte konunun, YİM/İstinaf 10/2009 Dağıtım 4/2009'da vurgulanan;
"Hazırlık işlemleri, idari kararın alınmasından önce
yapılan tavsiye, teklif ve temenn-i, verilen mütalaa ve rapor gibi yetkili makamı yönlendirici ve aydınlatıcı belgelerdir. Bunların kendisinden sonra gelen idari kararı sınırlandırması söz konusu değildir. Bunlar idari kararı oluşturan asıl iradeyi teşkil etmez (Bak: Lütfi Duran, İdare Huk-uku Ders Notları, sayfa 398 - 399).
Aynı veya değişik idari merci veya organların irade açıklamalarını gerektiren işlemler olarak adlandırılan zincir işlemlerde "ayrılabilir işlem" kuralı gereği zincirin halkasını oluşturan bazı işlemlerin dava konusu yap-ılabileceği kabul edilmektedir.
Zincir işlemi oluşturan irade açıklamalarından (halka işlemlerden) önceki halka işlem, sonraki nihai karardan bağımsız olarak da, tek başına yeni hukuki durumlar ve hukuki sonuçlar yaratıyorsa, nihai idari kararda belirlenen- yetkinin kullanılmasını sınırlıyorsa, kesin ve icrai nitelik taşıdığı kabul edilir. Bu hususla ilgili olarak TC Danıştayı 5. dairesi 16/9/1993 tarih ve E 992/3747, K 993/3177 sayılı davada şunları söylemektedir:
"Cumhurbaşkanının atama işlemiyle sonuçlana-n sürecin ilk iki evresindeki işlemlerin birbirileriyle sıkı bir hukuki bağlılık içinde bulunmasına karşın bu işlemlerin aynı zamanda, birbirinden ayrılabilir nitelik taşıdıkları ve herbirinin bağımsız birer idari işlem oluşturdukları öncelikle belirtilmes-i gereken bir husustur. Bu işlemlerden ilk ikisinin gerek birbirlerinden, gerek nihai işlemi oluşturan atama işleminden bağımsız olarak da, tek başlarına yeni hukuki durumlar ve hukuki
sonuçlar yaratmaları, bir sonraki işlemle belirlenen yetkinin kullanıl-masını sınırlamaları ve böylece kesin ve icrai nitelik taşımaları nedeniyle idari kararların alınmasından önceki evrede yerini alan tavsiye, öneri, mütalaa ve rapor gibi yetkili makamı yöneltici ve aydınlatıcı olmaktan öte bir hukuki değeri bulunmayan hazı-rlık işlemleri olarak kabul edilemeyecekleri açıktır. "
şeklindeki görüşler çerçevesinde de incelenmesi gerekliliği ile karşılaşılmaktadır.

Bu noktada YİM/İstinaf 1/2006 Dağıtım 1/2009'da vurgulanan;
"Görüleceği gibi, herhangi birisinin KKTC'deki bir
b-ankaya genel müdür olarak atanabilmesi, davalının, Bankalar Yasası uyarınca o kişi hakkında olumsuz görüş vermemesine bağlıdır. Davalı tarafından olumsuz görüş verilmesi halinde mezkûr kişi, hiçbir bankada, hiçbir zaman genel müdürlük yapamaz. Diğer bir -anlatımla davalının, yasadaki tabiri ile ilgili kişi hakkındaki "olumsuz görüşü" kesin ve yürütülmesi gerekli (icrai) bir hukuki işlemdir.
Yukarıdakiler ışığında, davalının emare 2'de ibraz
ettiği "olumsuz görüşü" davacının hukuksal durumunda
değişikli-k yapan idari bir işlem olduğuna kuşku yoktur.
39/2001 sayılı Bankalar Yasası madde 17'nin mehazını, T.C
Bankacılık Kanununun ilgili maddeleri teşkil etmektedir.
İlgili maddede de "karardan değil" "görüşten"
bahsedilmektedir. T.C Danıştayı E2005-/309, K2005/703
sayılı davada, o davadaki davalı, Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun, davacının banka genel müdür
yardımcısı olarak atanamayacağına dair görüşünü, idari
bir işlem olarak değerlendirmiştir. "

özlü hususlar da sağlıklı bir d-eğerlendirme yapılabilmesi için göz önüne alınmak durumundadır.

Değiştirilmiş şekliyle, 67/2005 sayılı Yasanın 8(1) maddesi şöyledir:
"Tarafların
Dinlenmesi
ve Karar
Verilmesi8. Komisyon, tarafların iddialarını, sunulan belgeleri ve tanıkları di-nledikten sonra, bu Yasanın amacı çerçevesinde aşağıdaki hususları dikkate alarak, taşınmaz malın hak sahibi olduğu tespit edilen kişiye iadesine veya bu kişiye takas teklif edilmesine veya bu kişiye tazminat ödenmesine karar verir. Başvuranın, iade, takas- ve taşınmaz mal karşılığında tazminat talebine ilaveten kullanım kaybından doğan zararının ve/veya manevi zararının tazminini de istediği durumlarda, Komisyon, bu konuları ayrıca karara bağlayacaktır:(1)Başvuranın iadesini talep ettiği, yürürlükteki -yasalar uyarınca mülkiyet hakkı veya kullanım hakkı herhangi bir gerçek veya devlet dışındaki tüzel kişiye ait olmayan ve iade edilmesi, konumu ve niteliği itibarıyla ulusal güvenliği ve kamu düzenini tehlikeye düşürmeyecek, kamu yararına tahsis edilmemiş -olan ve askeri bölgeler veya askeri tesisler dışındaki taşınmaz mallar Komisyon kararıyla makul bir sürede iade edilebilir. "

Anılan düzenlemeden anlaşılacağı üzere, 67/2005 sayılı Yasa kapsamındaki bir taşınmaz malın iade edilebilmesi için, sair şeyle-r yanında, "yürürlükteki yasalar uyarınca mülkiyet veya kullanım hakkının herhangi bir gerçek veya devlet dışındaki tüzel kişiye ait olmaması" gereği vardır.

Bu davadaki Davacının, davada konu edilen başvurusunda, taşınmaz malın iadesini de talep ettiği,- yukarıda da vurgulanmış bir gerçekliktir. Dava konusu Komisyon kararında belirtilen Abdullah Paşa Vakfının Devletten ayrı bir kişilik şeklinde görünen hukuksal varlığı göz önüne alındığında ve her halükârda mahkeme kararlarının Davalı Komisyon için de bağ-layıcı olduğu değerlendirildiğinde, Komisyonun, Davacının anılan başvurusunda, konu edilen malın Davacıya iadesi yönünde karar üretme şansının, ilgili Vakfın temsilcisi diye algıladığı Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasına karar ve-rmesi dolayısıyla kalmadığı düşünülebilir hale gelmektedir.

67/2005 sayılı Yasanın;
"Başvuruda Taraf7. Bu Yasa tahtında yapılacak olan başvurularda davalı taraf olarak, Bakanlık ve/veya Bakanlığı temsilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başsavcılığı göste-rilir.
Komisyon, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mevzuatına göre başvuru konusu malın mülkiyet hakkını ya da kullanım hakkını elinde bulunduran şahsa da, Komisyon önünde yapılan işlemlere katılması için davet yapar. Komisyona davet edilen şahıs, yönetsel dav-alarda ilgili kişilere tanınan haklara sahip olur. "şeklindeki 7'nci maddesinin, davaya katılma ile ilgili kısmı göz önüne alındığında, Komisyonun, her ne kadar 419 No.lu karar metninde mülkiyet hakkı ile ilgili kesin bir tesbiti görünmese de, Vakıflar- ve Din İşleri Dairesini davaya katmakla Abdullah Paşa Vakfını, "mülkiyet hakkını elinde bulunduran şahıs" konumuna soktuğu anlaşılmaktadır.

Daha açıkçası Komisyon, 419 No.lu kararında, yukarıda belirttiğim üzere, mal sahipliği konusunda kesin bir tespit- yapmış olmasa da, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin İlgili Şahıs olarak başvuruya katılmasına karar vermekle, son aşama olan, başvurunun esası aşamasında uyulması zorunlu olanları hazırlayıcı irade açıklaması yapmış bulunmaktadır. Çünkü, Komisyonun-, başvuruya bir şahsı katabilmesi için, yukarıda anılan yasal düzenlemeden anlaşılacağı üzere, İlgili Şahsın, başvuru konusu malda mülkiyet ya da kullanım hakkına sahip olması gerekliliği bulunmaktadır. İşte tam da bu nedenle, Davacının malın iadesini tale-p ettiği başvurusuna, anılan malda mülkiyet hakkı olduğu iddia edilen Abdullah Paşa Vakfını temsilen Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin eklenmesi özlü karar, mal sahipliği için tam bir tespit içermiyor görünse de, etkili bir işlem halini almaktadır.
-
Tekrar pahasına belirtmekte yarar vardır ki, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasına karar verilmesi sonrası ilgili Vakıf, yasal durum gereği, mülkiyet hakkını elinde bulunduran şahıs konumunda görünecektir ki, bunun sonucu olarak d-a, Davacı, başvurusunda, hiçbir zaman malın iadesini elde edemeyecektir. İşte bu sonuç dolayısıyla, malın iadesinin talep edildiği başvuru açısından Komisyon kararının bu kısmı icrai bir nitelik almaktadır.

Bu aşamada son olarak belirtmekte yarar vardır -ki, Yargıtay/Asli Yetki 32/2012'de dile getirilen:
"67/2005 sayılı Yasada, Komisyonun kararlarına karşı başvuru
yapılacak yetkili mahkemenin Yüksek İdare Mahkemesi olduğu
düzenlendiğine göre, usule ilişkin kararlar konusunda bir
ayrım yapılarak, usul-e ilişkin kararlar için Yargıtayın
yetkili olduğunu söylemek, yukarıda söylenenler ışığında
mümkün görülmemektedir."

şeklindeki gerekçeyi, yukarıda yapılan "icrai karar" değerlendirmelerinden bağımsız olarak düşünmek ve Komisyonun her türlü usule ili-şkin kararlarının Yüksek İdare Mahkemesinde idari dava konusu yapılabileceği sonucuna varmak da mümkün değildir.

Bu husus göz önüne alınarak, 23.11.2012 tarihli kararın, Davacının ilgili başvurudaki istidasının dinlenmesinin 14.1.2013 tarihine ertelenmesi-yle ilgili kısmı açısından olaya bakıldığında ise, durum şöyle görünmektedir:
Komisyon, anılan tehir dolayısıyla, bu davadaki Davacı olan ilgili başvurudaki Başvuranın hüküm talebini o safha için kabul etmemiştir. Ancak bundan anlaşılacağı üzere hüküm tal-ebi ret de edilmemiştir. Yani, Başvuranın hukuki statüsüne yönelmeyen bir irade açıklaması gerçekleşmiş ve bu irade açıklaması, yani erteleme kararı, Başvuranı fiilen etkilemiş olmakla birlikte hukuki statü boyutunda etkilememiştir. Diğer bir deyişle, tehi-r kararı nedeniyle Başvuranın menfaatleri etkilenmiş görünmektedir. Ancak menfaatin etkilenmiş olması, anılan işlemin veya tehir kararının "etkili" olmasını doğurmamaktadır (Bu konuda gör:Onur Karahanoğulları, İdarenin Hukukla Kavranması, Yasallık ve İdari- İşlemler adlı eser, 2'nci bası, sayfa 265). Daha açıkçası, istidanın Komisyon tarafından tehir edilmesi özlü karar "etkisiz işlem" konumundadır. Bu nedenle, konu tehir kararının icrai bir karar olmadığı ortaya çıkmaktadır. Belirttiklerimden hareketle, yan-i 23.11.2012 tarihli Komisyon kararının, istidanın 14.1.2013 tarihine ertelenmesine dair kısmının icrai nitelikli olmamasından dolayı, Davacının Talep Takririnin (a) paragrafındaki
" Taşınmaz Mal Komisyonu ve/veya Davalı tarafından
23.11.2012 tarihind-e alınıp bir sureti Emare 2 olarak ilişikte sunulan 419 sayılı ve takriben 1.11.2010 tarihinde Davacı tarafından dosyalanan 23.7.2010 tarih ve 167/2010 sayılı başvurusundaki talepleri gereğince Davalı müdafaa ve görüş takriri dosyalamakta kusur ettiğinden -Davalı aleyhinde hüküm verilmesi ve istida masrafları için gerekli emrin ısdarını talep eden ihbarlı istidanın görüşülmesini ve/veya karara bağlanmasını ve/veya onun mucibince karar verilmesini reddeden ve/veya erteleyen kararın ve/veya bu karar gereğince- yapılan işlemlerin tamamen hükümsüz ve/veya etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair bir karar; "


özlü talebinin, daha ileri değerlendirmeye yönelmeden reddi kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu talebin alternatifi gibi gündeme getirilmi-ş olan Talep Takririnin (b) paragrafındaki talebin ise, yine bununla ilgili ön itiraz göz önüne alınarak, gelinen bu aşamada incelenmesi uygun olacaktır.

YİM 146/2011 Dağıtım 17/2015'te:
"İhmal" en genel tanım ile, İdarenin hukuki
yükümlülüklerini yerin-e getirmemesidir.
YİM 136/2001 (D.13/2002) sayılı kararda ihmal şöyle tarif edilmektedir:
"Anayasa'nın 152. maddesi anlamındaki 'ihmal'
yürütsel veya yönetsel yetki kullanan bir
makamın veya organın veya kişinin kanunen
yap-ması gerekli işlemleri bu konuda herhangi
bir karar almaya gerek duymadan yapmaması
demektir."
İdari bir organ, makam veya kişinin Anayasa'ya göre veya yasal olarak alması gereken bir kararı almadığı veya yapması gereken bir yönetsel işlem-i yapmadığının iddia edilmesi halinde, Anayasa'nın 152(2) maddesi altında bu organ, makam veya kişinin ihmalinin olup olmadığının karara bağlanması için Yüksek İdare Mahkemesine başvurulabilir. Böyle bir başvuru üzerine Yüksek İdare Mahkemesi, İdarenin Ana-yasa'ya göre veya yasal olarak alması gereken bir kararı almadığı veya yapması gereken bir idari işlemi yapmadığını saptarsa, İdarenin ihmalde bulunduğuna karar verir. Ancak idari organ, makam veya kişi idari bir karar almak veya işlem yapmakta serbest ise-, yani bir karar almak veya işlem yapmak için Anayasal veya yasal bir zorunluluğu yoksa, İdarenin bir ihmalinin olduğundan bahsedilemez.

denmiştir.

67/2005 Sayılı Yasanın 4'üncü maddesinde, "Komisyona yapılacak başvurular, Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasa-sı ve bu Yasaya bağlı olarak çıkarılan tüzüğe tabidir" denmekle birlikte,16'ncı maddede, "Komisyon huzurunda yapılan işlemler, tanıklara yapılacak tebliğ, Komisyona getirilme ve Komisyon huzurunda dinlenme yöntemi Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası kuralların-a tabidir" denmiştir.

2006 Taşınmaz Mal Komisyonu Tüzüğü ise, 9'uncu maddesinde, kendi Tüzüğünde düzenlenmeyen veya özel düzenleme bulunmayan durumlarda, Komisyonun daha iyi çalışmasını sağlamak amacıyla, Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü'nün bağdaşan kural-larının uygulanacağını esasa bağlamıştır. Anılan düzenlemelerde çelişkiler görünmekle birlikte, bu husus bir yana bırakılarak olay değerlendirildiğinde, Komisyonun önündeki başvuruda, süresinde müdafaa verilmemesi halinde, Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü ku-ralları altında hüküm alınması için istida dosyalanabileceği anlaşılmaktadır. Başvuranın dosyaladığı Emare 16 konumundaki istida da bu niteliktedir ve diğer mevzuat yanı sıra, Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü O.26 r.10'a dayandığı görülmektedir. Hukuk Muhake-meleri Usul Tüzüğü'nün ilgili maddesinin Türkçe metni şöyledir:

O.26 n.10.Bu Emrin yukarıdaki nizamlarında sözü edilen davalardan başka tüm davalarda, davalı savunma lâyihası vermekte kusur ederse, davacı, hüküm verilmesi için ihbarlı dilekçe yolu ile ba-şvuruda bulunabilir ve mahkeme veya yargıcın görüşüne göre davacının müstahak olduğu hüküm verilebilir.

Dayanılan bu mevzuat, Komisyona da, karar verirken takdir yetkisi tanır niteliktedir. Bunun ötesinde, yukarıda alıntılanan 67/2005 sayılı Yasanın 8(-1) maddesi incelendiğinde, Komisyonun, iadeye karar verebileceği, yani iade kararı alıp almamakta da takdir yetkisine sahip olduğu görülmektedir. Diğer bir anlatımla, Komisyonun, konu istidanın esasını karara bağlarken, Başvuranın talebi olan, "başvurudak-i talepler gereğince, Davalı aleyhine hüküm" verme zorunluluğu yoktur. Komisyonun zorunluluğu, başvurunun esası ile ilgili olarak, malın, hak sahibi olduğu tespit edilen kişiye iadesine veya takas teklif edilmesine veya tazminat ödenmesine karar verilmesi -noktasındadır. Bu seçenekler ve tabii ki, kişi anılan Yasa kapsamında hak sahibi değilse, başvurunun reddi seçeneği, Komisyonun istidayı sonuçlandırma aşamasında dahi serbestiyeti olduğunu ortaya koymaktadır.

Ancak Komisyonun ilgili başvuruda istidayı so-nuçlandırmadığı ve tehir ettiği gerçeği karşısında, yukarıda dile getirilenler çok da anlam ifade etmemektedir. Bu noktadaki esas soru, Komisyonun istidayı ertelemekte de serbesiyeti olup olmadığı sorusudur. Başvuranın anılan istidasını dayandırdığı Hukuk -Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 48'in istidada dayanılmayan 6'ncı nizamı:

E.48
n.6Herhangi bir dilekçenin dinlenmesi mahkeme veya yargıcın uygun göreceği koşullarla (eğer varsa) zaman zaman ertelenebilir.

şeklindedir.

Bu düzenleme Komisyona uygulandığı-nda, Komisyonun da istidayı, uygun göreceği koşullarda zaman zaman erteleme yetkisi olduğu söylenebilir hale gelmektedir. Diğer bir deyişle, Komisyonun istidayı erteleme serbestiyeti olduğu sonucuna varmak kaçınılmaz olmaktadır. Bu da istidayı tehir etmekl-e, Davalı Komisyonun İdare Hukuku anlamında ihmalde bulunmuş sayılamayacağını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, Davacının Talep Takririnin (b) paragrafındaki talebinin de daha ileri bir değerlendirmeye yönelmeden reddi gerekmektedir.

Gelinen bu noktada, T-alep Takririnin (a) paragrafındaki "Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesini İlgili Şahıs olarak başvuruya katan kararın ve/veya bu karar gereğince yapılan işlemlerin tamamen hükümsüz ve/veya etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair bir -karar" şeklindeki talep açısından, ilgili kararın icrai bir karar olduğu, yani ortada bu açıdan idari bir işlem veya karar bulunduğu saptamasından hareketle, idari davalar için ilk inceleme aşamasında göz önüne alınacak olan meşru menfaat kriterinin de, bu- konu ile ilgili ön itiraz olduğu da göz önüne alınarak, incelenmesi gerekliliği ile karşılaşılmaktadır.

Meşru bir menfaatin varlığından söz edebilmek için dava konusu idari işlemle Davacı arasında ciddi ve makûl bir ilgi bulunması yeterlidir(Gör:Tufan E-rhürman'ın yukarıda anılan eserinin 280'inci sayfası). Meşru menfaatla ilgili bu yaklaşım, Yüksek İdare Mahkemesinin birçok kararında da vurgulanmıştır (Bu konuda gör:Birleştirilmiş YİM/İstinaf
4-5/2015 Dağıtım 5/2015).

Davacının Komisyon huzurundaki ba-şvurusundaki süreci geciktirebilecek ve varsa maddi kayıplarının daha da artmasını gündeme getirebilecek olan, daha da ileri giderek yukarıda söylendiği üzere "iade" hakkını ortadan kaldırma sonucunu doğurabilecek şekilde görünen başvuruya, Vakıflar Örgütü- ve Din İşleri Dairesinin katılmasına karar verilmesi dolayısıyla, Davacının meşru bir menfaatinin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilendiği açıkça anlaşılmaktadır. Hemen belirtmekte yarar vardır ki, Komisyon huzurundaki 167/2010 sayılı başvurunun zabı-tları Mahkeme huzuruna getirilmediğinden, Başvuranın, (yani bu davadaki Davacının) Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin İlgili Şahıs olarak başvuruya katılmasına itiraz edip etmediği tam olarak anlaşılamamaktadır. Her ne kadar da Emare 17 kararın içeri-ğinden Başvuranın itiraz ettiği görülmese de, Başvuranın konu idari karara itiraz etmemiş olmasının, itiraz yasal bir zorunluluk şeklinde görünmediğinden, meşru menfaatine olumsuz bir etkisi yoktur. Diğer bir deyişle, "Başvuran itiraz etmedi, o nedenle meş-ru menfaati kalmadı" iddiası kabul görebilir bir iddia değildir. Bu yaklaşımlar ışığında, Davacının, davada konu edilen başvuruya Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin İlgili Şahıs olarak katılmasına dair karardan dolayı meşru bir menfaatinin doğrudan d-oğruya ve olumsuz yönde etkilendiği sonucuna varırım.

Konu kararın 23.11.2012 tarihinde verildiği, davanın ise 6.12.2012 tarihinde açıldığı görüldüğünden, davada, süre konusunda da herhangi bir sorun olmadığını belirtmekte yarar görürüm.

Tüm bunların so-nucu olarak da, Davalının, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin İlgili Şahıs olarak başvuruya katılmasına dair kararını, esastan incelemeyi uygun bulurum.

Birçok içtihat kararında da vurgulandığı üzere idari kararlar veya işlemler, yetki, şekil, sebep-, konu ve amaç unsurları noktasından incelenmektedirler.

Şekil unsuru açısından bakıldığında, Komisyonun huzuruna gelen mülkiyet veya kullanım hakkı bulunduğu bilgisine bağlı olarak, kendiliğinden veya talep üzerine, ilgiliyi başvuruya katabileceği gerç-eği ile karşılaşılmaktadır. Komisyonun işleyiş sürecinde uygulayabileceği anlaşılan Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü kuralları da buna olanak sağlayıcı niteliktedir. 23.11.2012 tarihli karar metninden anlaşıldığı üzere, Başsavcılık, 167/2010 sayılı başvuruda-ki Davalı Bakanlığı temsilen "başvuru konusu mallarla ilgili yaptığı ön araştırmada mezkûr malların Abdullah Paşa Vakfı adına kayıtlı olduğunu tespit ettiğini ve Vakıflar İdaresinin başvuruya İlgili Şahıs olarak dahil edilmesini" talep etmiş, Komisyon da:
- "67/2005 sayılı Yasanın 6.maddesi altında, Başvuran lehine bir kararın ısdar edilmesi için, Başvuran'ın herhangi bir makûl şüpheye mahal bırakmayacak şekilde iddialarını kanıtlama yükümlülüğünün bulunduğunu dikkâte alarak, aynı Yasanın 7.maddesi ve 199-7 Yüksek İdare Mahkemesi Tüzüğü'nün 8.maddesi uyarınca başvurudan etkilenme ihtimali olan Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin ilgili şahıs olarak başvuruya katılmasına"

karar vermiştir.

Konu kararın kendi içerisinde gerekçe içerdiği görülmektedir.- Komisyonun, talep üzerine de bir şahsı, yasal duruma uygunsa, başvuruya katabileceği de açıktır ve "mülkiyet hakkı etkilenecek" diye düşünüldüğü anlaşılan ilgili Vakfa söz hakkı verilmesi gerekliliği düşünülerek, Komisyonun bu karara yöneldiği de anlaşı-lmaktadır ki, tüm bunlar göz önüne alındığında, konu kararda, şekil unsuru açısından hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği ortaya çıkmaktadır.

Sebep unsuru açısından bakıldığında ise, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasındaki ger-ekçe olarak karşıma, yukarıda da alıntılanan kararın:

"67/2005 sayılı Yasanın 6.maddesi altında, Başvuran lehine bir kararın ısdar edilmesi için, Başvuran'ın herhangi bir makûl şüpheye mahal bırakmayacak şekilde iddialarını kanıtlama yükümlülüğünün bulun-duğunu dikkâte alarak, aynı Yasanın 7.maddesi ve 1997 Yüksek İdare Mahkemesi Tüzüğü'nün 8.maddesi uyarınca başvurudan etkilenme ihtimali olan Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin ilgili şahıs olarak başvuruya katılmasına:
şeklindeki kısmı çıkmaktadır.-

Komisyonun alıntılanan kararından anlaşılacağı üzere:
1)Başvuranın makûl şüpheye mahal bırakmayacak şekilde
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü olduğundan,
2)67/2005 sayılı Yasanın 7'nci maddesinden ve
3)1997 Yüksek İdare Mahkemesi Tüzüğü'nün -8'inci maddesinden
hareketle, "başvurudan etkilenme ihtimali olan" denilerek, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasına karar verilmiştir.

Başvuranın iddiasını kanıtlama yükümlülüğü ile, başvuruya üçüncü bir kişinin katılması-na karar verme arasında bir bağlantı yoktur. Yani Başvuranın iddialarını makûl şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kanıtlaması başka bir husus, üçüncü bir kişiyi başvuruya katmak ise başka bir husustur. Dolayısıyla, bu gerekçe, ciddi olmayan, sırf gerekçe g-östermiş olmak için sunulan veya belirtilen bir gerekçe konumunda görünmektedir.

1997 Yüksek İdare Mahkemesi Tüzüğü'nün 8'inci maddesi, ".davadan etkilenebilecek herhangi bir gerçek veya tüzel kişiyi kendiliğinden veya istem üzerine davaya veya dava ile -ilgili herhangi bir işleme ilgili kişi olarak taraf yapabilir" şeklinde olmakla birlikte, yukarıda alıntılanan 67/2005 sayılı Yasanın 7'nci maddesi:

"Başvuruda Taraf7. Bu Yasa tahtında yapılacak olan başvurularda davalı taraf olarak, Bakanlık ve/veya Bak-anlığı temsilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başsavcılığı gösterilir.
Komisyon, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mevzuatına göre başvuru konusu malın mülkiyet hakkını ya da kullanım hakkını elinde bulunduran şahsa da, Komisyon önünde yapılan işlemlere katılm-ası için davet yapar. Komisyona davet edilen şahıs, yönetsel davalarda ilgili kişilere tanınan haklara sahip olur. "
şeklinde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme gereği, başvurudan etkilenme ihtimali olanların, Komisyon huzurundaki başvuruya katılmasına karar -verilemez. Ancak, başvuru konusu malda mülkiyet hakkını ya da kullanım hakkını elinde bulunduranların başvuruya katılmasına karar verilebilir. Dolayısıyla Komisyonun, davaya katmayı düşündüğü şahsın mülkiyet hakkıyla ilgili bir tespit yapmadan bu sebebe da-yanması, hukuken olanaklı değildir.

67/2005 sayılı Yasanın 7'nci maddesi, tekrar pahasına olmakla birlikte, yalnızca mülkiyet hakkını ya da kullanım hakkını elinde bulunduranların başvuruya katılması için karar verileceğini düzenlemektedir. Konu düzenlem-e, "davet yapar" sözcüğü ile bitirilerek, Komisyona bu konuda takdir yetkisi de verilmemiştir. Davalı, mülkiyet hakkının ya da kullanım hakkının üçüncü bir kişinin elinde bulunduğunu tespit ettiği anda, o kişinin başvuruya katılması için davet yapmak zorun-dadır. Eğer üçüncü bir kişinin konu malda mülkiyet hakkı veya kullanım hakkı tespit edilmezse, Komisyon, o kişiyi başvuruya katmaya karar veremez. Yasal düzenleme bu yönde olmakla birlikte, Komisyon, mülkiyet hakkı tartışmalı olsa bile ve bu tespit edilm-eden, takdir yetkisi varmış gibi daha ileri giderek, mülkiyet hakkını ileride tartışıp karara bağlayacakmış gibi bir yaklaşımla, "başvurudan etkilenme ihtimali var" diyerek, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılması kararını vermiş oldu-ğundan, sebep unsuru noktasında hukuka aykırı bir karar üretmiş olmaktadır.

Konu unsuru açısından bakıldığında da, Abdullah Paşa Vakfının mal sahipliği Komisyon tarafından tespit edilmeden, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasına ka-rar verilmesi mümkün olamayacağı için, karar, konu unsuru açısından da hukuka aykırı niteliktedir. Özellikle Davalı Komisyonun, "başvurudan etkilenme ihtimali olan"
Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasına karar verdiği gerçeği düşünü-ldüğünde, mal sahipliği tespit edilmeden bu yönde bir karar üretildiği daha bir netlikle ortaya çıktığından, konu unsuru açısından hukuka aykırılık bulunduğunu söylemek bir o kadar daha kaçınılmaz hale gelmektedir.

67/2005 sayılı Yasa incelendiğinde, yu-karıda uygulandığı üzere, Davalı Komisyonun, huzurundaki bir başvuruda, talep edilen malın mülkiyet hakkını, ya da kullanım hakkını elinde bulunduran şahsa, işleme katılması için davet yapmak durumunda olduğu gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Diğer bir deyi-şle, İlgili Şahıs mülkiyet hakkını elinde bulundurmuyorsa, Komisyonun onu başvuruya katma yetkisi yoktur. Bu nedenle Komisyonun, Abdullah Paşa Vakfının mal sahipliğini tespit ettikten sonra Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılması konus-unda karar vermeye yetkili olacağı anlaşılmaktadır. Oysa yukarıda da vurgulandığı üzere, Komisyon, başvurudan etkilenme ihtimali olan yaklaşımıyla Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesinin başvuruya katılmasına karar vermiştir ki, bu husus, kararı, yetki no-ktasında da hukuka aykırı hale getirmektedir.

Amaç noktası açısından bakıldığında ise, huzurumdaki meselede hukuka aykırılık tespiti yapılabilecek bir veri olmadığı gerçeği ile karşılaşılmaktadır.

Dile getirdiklerime bağlı olarak, kararı sonlandırmazdan -önce belirtmekte yarar görürüm ki, Komisyon kararının istidanın tehiriyle ilgili olan kısmı açısından ortada icrai bir karar bulunmadığı özlü değerlendirmelerim dolayısıyla, bu kısım açısından esasa ilişkin bir inceleme yapmak bu safhada uygun olmayacaktır-.

Sonuç olarak;

Davalının 167/2010 sayılı başvuru altında 23.11.2012 tarihinde verdiği 419 No.lu kararının bir kısmını teşkil eden,

"Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesini İlgili Şahıs
olarak başvuruya katan kararın ve/veya bu karar gereğince
yapı-lan işlemlerin tamamen hükümsüz ve/veya etkisiz
olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına"

karar veririm.

Davacının davasındaki sair talepleri ret ve iptal ederim.

Davadaki başarının kısmi olduğunu ve hukuka aykırılıkla ilgili değerlendirmelerim-i göz önüne aldıktan sonra, masraflara ilişkin emir vermemeyi uygun bulurum.


Tanju Öncül
Yargıç

6 Kasım, 2015


















27






Full & Egal Universal Law Academy