Yüksek İdare Mahkemesi Numara 19/1987 Dava No 3/1991 Karar Tarihi 22.01.1991
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 19/1987 Dava No 3/1991 Karar Tarihi 22.01.1991
Numara: 19/1987
Dava No: 3/1991
Taraflar: Atlex Co.,vd ile Tic. San. Ve Enerji Bak..
Konu: İdari karar veya işlemin başvuru konusu yapılabilmesi için icrai olması gereği
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 22.01.1991

-D.3/91 YİM 19/87

Yüksek İdare Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkemede
Yargıç Celâl Karabacak Huzurunda
Anayasanın 152. Maddesi hakkında.

Müstedi: 1. Atlex Co., 175 Bed-rettin Demirel Caddesi, Lefkoşa.
2. Önder Yusuf Sanver, 175 Bedrettin Demirerl Caddesi, Lefkoşa.
3. Ahmet Yusuf Sanver, 75 Bedrettin Demirel Caddesi, Lefkoşa.
ile
Müstedaaleyh: KKTC Ticaret Sanayi ve Enerji Bakanlığı Ticare-t Markaları
Mukayyidi vasıtasıyle KKTC, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

Müstedi namına: Ali Dana adına Osman Ertekün.
Müstedaaleyh namına: Yaşar Boran.
İlgili şahıs namına: -Meteş Aziz adına Ülfet Emin.



Yasa Maddesi: KKTC Anayasasının 152(1). maddesi, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 146. maddesi, Ticaret Markaları Tüzüğünün 108. maddesi, Fasıl 168 Ticaret Markaları Yasasının 19, 20, 27 v.s. maddeleri, 1951 Ticaret Markaları- Tüzüğü n.40-51, n.93.

İstemin Özeti: Müstedilerin, tescil müracaatlarına karşı yapmış oldukları itiraz muameleleri ile ilgili olarak Müstedaaleylerce alınan ve ilgili şahsa müracaatlarını desteklemek maksadıyle yemin varakası dosyalama süresinin uzatılm-asını öngören kararların tamamen hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına, ayrıca ilgili şahsın müracaatlarını 12 ay zarfında tamamlamamış olmasına rağmen, Müstedaalyhin bu müracaatları iptal etmemek ve/veya fesh edilmiş addetmeme-kle ihmalde bulunduğuna, bu ihmalin yapılmaması gerektiği hususlarında karar verilmesi istemi.
OLAY: İlgili şahıs Avustralya yasaları uyarınca kurulmuş bir şirkettir. KKTC'deki yetkili vekilleri vasıtasıyle "speedo" şekilli ticaret markasını Ticaret Markal-arı Mukayyidince tutulan sicilin A kısmında mevcut 25. sınıfa tescil etmesi için Müstedaaleyhe müracaat etmiştir. Müstedaaleyh bu müracaatları dört yıl gibi uzun bir süre sonra Resmi Gazetede "Tescil Öncesi İlân Olunan Müracaatlar" başlığı altında ilân etm-iştir. Müstediler ilgili şahsın istemiş olduğu tescillerin yapılmasına itiraz etmişlerdir. Müstedaaleyh itirazların farkına varmadan tescil belgesini ilgili şahsa göndermiştir. Bilahare tescile itiraz usulü uyarınca Müstedilerin itirazlarını da ilgili şahs-a tebliğ etmiştir. Tescile itiraz usulü çerçevesinde, yemin varakası şeklindeki şahadetini zamanında vermeyen ilgili şahıs Müstedaaleyhe tek taraflı bir istida ile müracaat ederek bir aylık bir süre talep etti. Mukayyitlik ilgili şahsa 15 günlük süre vermi-ştir. Ayni gün Müstediler Müstedaaleyhin kendilerine ihbar verip görüşlerini almadan tek taraflı istida ile uzatma yetkisi olmadığını ileri sürerek, daha ileri işlem yapılmamasını talep etmişler bilahare de işbu başvuruyu dosyala-mışlardır.

SONUÇ: "Speedo-" lafzı ve şekilli ticaret markalarının tescilinin on iki ay zarfında tamamlanmamasının İlgili şahsın kusuru yüzünden olmadığı kanısındayım ve bu hususta bulgu yaparım. Bu bulgu ışığında Müstedaaleyhin ilgili şahsa bildirimde bulunması mümkün değildi. Bu d-urumda ilgili şahsın kusurlu olması halinde gönderilmesi gereken bildirimi göndermeyen ve bildirimi takip eden diğer işlemleri de yapmayan Müstedaaleyhi bunları yapmamakla ihmalde bulunduğundan söz edilemez.
Başvuru reddolunur.

Atıfta Bulunulan Yargıs-al İçtihatlar:
W.S. Nominee Co. Ltd. v. The Republic (1967) 3 CLR 582.
E. Merk v The Republic and Another (1972) 3 CLR, 548.
Arcadian Corp. v. The Republic (1986) 3 CLR, 2160.
YİM 4/72 sayılı Firuz Sami ile K. T. Yönetimi arasındaki Yüksek İdare Mahkemesi -kararı.
Costas G. Pikis v The Republic (1967) 3 CLR 562, s.575.
YİM 28/76 Faik Koyuncuoğlu ile KTFD arasındaki Yüksek İdare Mahkemesi kararı.



Atıfta Bulunulan Bilimsel İçtihatlar:
Kerly on Trade Marks, 7. baskı, s.1
Porf. Dr. Reha Poroy, Ticari İşletme -Hukuku, 4. baskı, s.235.
Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. baskı s.1779.




H Ü K Ü M

İşbu başvuru ile Müstediler, İlgili Şahıs Speedo Knitting Mills Pty. Ltd. tarafından 23.6.1981 tarihinde Müstedaaleyh Ticaret, Sanayi ve Enerji Baka-nlığına bağlı Ticaret Markaları Mukayyidliğine yapılan 1661 ve 1662 numaralı ticaret markası tescil müracaatlarına karşı yapmış oldukları 1/85 ve 2/85 sayılı itiraz muameleleri ile ilgili olarak Müstedaaleyhce alınan ve İlgili Şahsa müracaatlarını destekle-mek maksadıyle yemin varakası dosyalama süresinin uzatılmasını öngören 12.12.1986 tarihli kararların tamamen hükümsüz ve etksiz olduğu ve herhangi bir sonuç doğurmayacağı-na-; ayrıca 1661 numaralı bu müracaatların İlgli Şahsın ihmalinden dolayı 12 ay zarfında tamamlanmamış olmasına rağmen, Müstedaaleyhin bu müracaatları iptal etmemek ve/veya bunları terkedilmiş addetmemekle ihmalde bulunduğu, bu ihmalin yapılmaması ger-ektiği hususlarında karar veril-m-e-sini Mahkemeden talep etmişlerdir.

Başvurunun duruşması esnasında taraflar ilgili belgeleri emare 1-24 olarak sunmuşlar, başka şahadet çağırmayıp Mahkemeye hitap etmekle yetinmiş- lerdir.

Lâyihalar ve ibraz edilen emarelere göre, olgular özetle şöyledi-r:

İlgili Şahıs Speedo Knitting Mills Pty. Ltd., Avustralya yasaları altında kurulmış bir şirkettir. Adıgeçen şirket 23.6.1981 tarihinde KKTC'deki yetkili vekilleri Etem Deriş ve Aydın Deriş vasıtasıyle spor giysileri, yüzme giysileri ve yüzme takımları,- gömlekler, bluzlar, fanilalar, yüzme takkeleri, yelekler, don ve kilotlar, kilot takımları, pantolonlar, pantolon takımları, şortlar, eteklikler, elbiseler, canperler, avcı giysileri, puloverler, hırkalar, ceketler, blazerşer, su kayağı giysileri, çamaşır-lar, çoraplar ve ayakkabıları kapsayan normal giyim kalemleri ile ilgili mamullerine "SPEEDO" lâfzı ticaret markasını; yüzme takımları, spor giysileri, spor elbiseleri, çamaşırlar, gömlekler, örgü giysiler ve diğer her türlü giysileri kapsayan giyim kaleml-eri için de "SPEEDO" şekilli ticaret markasını Ticaret Markaları Mukayyidince tutulan Sicilin A Kısmında mevcut, 25. Sınıfa tescil etmesi için, emare 1 ve 2 ile ona müracaatta bulun-muştur. Müstedaaleyh, yapılan bu müracaatları 1661 ve 1662 sıra numaraları- altında almıştır.

Müstedaaleyh, bu tescil müracaatlarını derhal işleme koymadığı gibi, bunun nedenini de izah etmiş değildir. Müracaatların kabulünden 4 yıl gibi uzun bir süre sonra, 27.3.1985 tarihinde Müstedaaleyh mezkûr müracaatları 26 sayılı Resmi G-azetenin Ek V'inin 9 ve 10. sayfalarında "Tescil Öncesi İlân Olunan Müracaatlar" başlığı altında ilân etmiştir.

Çeşitli giysiler imal eden Müstedi No. 1 Atlex Co., bir ortaklıktır. Müstedi No.2 ve 3'de bu müessesenin ortaklarıdır. Müstediler, imal etmekt-e oldukları giysilerden hemen hemen İlgili Şahsın imal ettiği ayni türleri kapsayan kalemler için, "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret maraklarını Sicilin A Kısmındaki 25. Sınıfa tescil etmesi için, 23.5.1985 tarihinde emare 3 ve 4 ile Müstedaaleyhe müracaat- etmişlerdir. Müstediler aynı gün, İlgili Şahsın istemiş olduğu tescillerin yapılmasına karşı da, 1/85 ve 2/85 sayılı itiraz bildirimlerini Müstedaaleyhe dos- yalamışlardır (gör, emare 5 ve 6).

Müstedaaleyh, Müstedilerce yapılan 1/85 ve 2/85 sayılı bu it-irazların farkında olmaksızın meseleye itiraz yapılmamış gibi harket etmiş ve 28.5.1985 tarihinde 1661 ve 1662 numaralı mezkûr müracaatların tescil belgelerini İlgili Şahsa göndermiştir (gör, emare 8 ve 9).

Müstedaaleyh bu kez de dönmüş, tescile İtiraz U-sulü uyarınca müstedilerin 1/85 ve 2/85 sayılı itiraz bildirim formalarını İlgili Şahsa tebliğ etmiştir. Bunun üzerine İlgili Şahıs, 22.7.1985 tarihinde itirazlara cevap teşkil eden ve Mahkemeye emare 10 ve 11 olarak sunulan karşılık beyan formlarını Müste-daaleyhe dosyalamıştır.

Müstediler, 20.9.1985 tarihinde mezkûr itirazlarını destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetlerini Müstedaaleyhe vermişlerdir (gör, emare 12).

Aradan epey bir zaman geçtikten sonra Müstedilerin tescile itirazına rağmen tes-cil belgelerini onaylayıp İlgili Şahsa gönderdiğinin farkına varan Müstedaaleyh, 18.2.1986 gün ve emare 13 yazısıyle durumu İlgili Şahsa bildirerek sehven gönderilen mezkûr tescil belgelerinin kendisine iade edilmesini istemiştir. Bu safhada iken hemen ilâ-ve etmeliyim ki, talep edilen bu belgeler, Kasım 1986 tarihinde İlgili Şahıs tarafından Müstedaaleyhe iade edilmiştir.

Tescile İtiraz Usulü çerçevesinde yemin varakası şeklindeki şahadetini zamanında vermeyen İlgili Şahıs, 12.11.1986 tarihinde Müstedaale-yhe yemin varakası ile desteklenen tek taraflı iki istida dosyalamıştır (gör, emare 14 ve 15). İlgili Şahıs bu istidalarla, muhtelif memleketlerden gelmesi beklenen yemin varakası şeklinde hazırlanmış olan şahadetin henüz tamamlanmadığını, bunların tamamla-narak sunulabilmesi için bir aylık bir süreye daha ihtiyacı olduğunu belirterek bu sürenin kendisine verilmesini talep etmiştir. 1951 Ticaret Markaları Tüzüğü'nün 46 ve 93. nizamlarına istinat eden bu istidalar, Müstedaaleyce 12.12.1986 tarihinde ele alınm-ış olup, ilgili tutanaklar aynen şöyledir:

"Mukayyitlik,

Yapılan 12.11.1986 tarihli istida ve ekli Yemin Varakası incelen- dikten sonra Müstedi Avukatının talep etmiş olduğu "Yemin Varakası suretinde hazırlanmış şahadetin Ticaret Markaları Mukayyitlği'n-e 15 gün zarfında dosyalanmasına İZİN VE EMİR VERİLİR.

Lütfi Esendağ
12/12/1986"

Aynı gün Müsteda-aleyhten emare 16 ve 17 emirleri temin eden İlgili Şahıs, 15.12.1986 tarihinde de Avustralya, Almanya ve KKTC'den aldığı emare 23, 22, 18 ve 19 yemin varakalarını dosyalamıştır.

Bu durumu öğrenen Müstediler, 13.11.1987 tarihinde avukatları vasıtasıyle em-are 20 ve 21 yazıları yazarak, diğer şeyler meyanında, Müstedaaleyhin kendilerine ihbar verip görüşlerini almadan yemin varakası dosyalama süresini İlgili Şahsın tek taraflı istidası ile uzatma yetkisi olmadığını iddia etmiş ve bu konuda Yüksek İdare Mahke-mesine başvuracakları için işbu meselede daha ileri işlem yapılmamasını istemiştir.

Müstediler, 18.2.1987 tarihinde de işbu başvuruyu dosyalayarak istida konusu kararlar ve/veya işlemler ve/veya ihmalin Anayasaya, yasalara ve diğer mevzuata aykırı olduğu-nu, bu karar ve/veya işlemlerin yetkisiz, yetkilerin aşılması ve kötüye kullanılması sonucu alındığını, İdare Hukuku prensiplerinin çiğnendiğini, özellikle doğal adalet ilkelerine uyulmadığı gibi, kararların gerekçesinin de bulunmadığını iddia etmiş ve yuk-arıda belirtilen taelplerde bulunmuşlardır.

Olgulara bu şekilde kısaca değindikten sonra, şimdi de Müstedaaleyh ile İlgili Şahsın itiraznamelerinde ileri sürdükleri ve başvuru konusu yapılan kararların KKTC Anayasasının 152. maddesi kapsamında karar olma-dığı hususundaki ön itiraz ile bu kararların Yüksek İdare Mahkemesinde değil de Yargıtay nezdinde istinaf etmek suretiyle tartışma konusu yapılması gerektiği mealindeki ön itirazı incelemeğe çalışacağım.

I. KKTC Anayasanın 152(1) maddesi aynen şöyledir:

-"Yüksek İdare Mahkemesi, yürütsel veya yönetsel bir yetki kullanan herhangi bir organ, makam veya kişinin bir kararının, işleminin veya ihmalinin, bu Anayasanın veya herhangi bir yasan-ın veya bunlara uygun olarak çı-k-a-rılan mevzuatın kurallarına aykırı olduğu veya bunların sözkonusu organ veya makam veya kişiye verilen yetkiyi aşmak veya kötüye- kullanmak suretiyle yapıldığı ş-ikâyeti ile kendisine yapılan başvuru hakkında, kesin karar vermek münhasır yargı yetkisine sahiptir."

Yukarıda alıntısı yapılan maddeden görülebileceği gibi, herhangi bir karar veya işlem veya ihmalin Yüksek İdare Mahkemesi denetimine tabi olabilmesi iç-in, bunların yürütsel veya yönetsel yetki kullanan bir organ, makam veya kişi tarafından alınmış olması veya yapılmış bulunmas-ı- gerekir. Müstedaaleyh, KKTC. Ticaret, Sanayi ve Enerji Bakanlığı Ticaret Markaları Mukayyididir. Bunun ise, Anayasamızın 152(1) maddesine geçen "bir organ veya makam veya kişi" olduğu kuşkusuzdur. Ancak bir organ, makam veya kişinin aldığı her karar veya -yaptığı her işlem veya ihmal Yüksek İdare Mahkemesi denetimine tabi değildir. Daha önce de belirtildiği gibi, bunların sadece yürütsel veya yönetsel yetkinin kullanılması ile almış olduğu karar veya yapmış olduğu işlem ve ihmal Yüksek İdare Mahkemesinde ba-şvuru konusu yapılabilir. O halde, Müstedaaleyh başvuru konusu kararı alırken veya işlem veya ihmali yaparken yürütsel veya yönetsel bir yetki kullanmış mıdır? Önce bu hususu incelemem gerekir. Bunu yapmak için ise, alınan karar veya yapılan işlem veya ihm-alin kamu hukuku sahasına gi-rip girmediğine bakılır. K-arar veya işlem veya ihmalin esas amacı kamuyu- ilgilendiren bir konuyu etkilem-ek midir, değil midir? Esas amaç kamuyu ilgilendiren bir konuyu etkilemek ise, o zaman karar veya işlem -veya -ihmal kamu hukuku sahasına girer. Özel kişileri ilgilendiren bir konuyu etkilemek esas amacı ile alınan karar veya yapılan işlem veya ihmal ise özel hukuk sahasına dahil olur. Bu başv-uruda, Müstedaaleyh ile İlgili Ş-ahıs başvuru konusu karar, işlem ve ihmalin özel hukuk sahasına girdiğini iddia ederken; Müstediler, bunların kamu hukuku sahasına girdiklerini savunmakta-dırlar.

Olgulardan görülebileceği gibi, burada esas sorun "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markala-rının tescilidir. Acaba ticaret markalarının tescili meselesi kamu hukuku sahasına mı, yoksa özel hukuk sahasına mı girmektedir?

Kerly on Trade Marks, 7. baskı, sayfa 1'de şunlar yazmaktadır:

"The foundation upon which the law relating to trade mark and- trade names developed is that the deception of the public by the offer for sale of goods as possessing some connection with a particular trader, which they do not in fact possess, is a wrong in respect of which the trader has a cause of action.."

Prof. -Dr. Reha Poroy'un Ticari İşletme Hukuku isimli eserinin 4. bası, sayfa 235'de ise, şunlar yer almaktadır:

"Markanın fonksiyonları ç-eşitlidir, bir taraftan malı çı-k-a-ran müesseseyi menşe gösterme, reklam ve tefrik yolları ile korurken, müşteri kütlesini de, istediği malı ayırtetme yoluyla korur. Diğer bir deyişle iki tarafın menfaatleri gözetmek imkânı sağlar."

Yukarıdakilerden anlaşıldığına göre, ticaret markalarını-n ayni anda vaki olan iki amacı bulunmaktadır. Bunlardan birisi kamuyu korumak, diğeri ise kişiyi korumaktır. Bir başka deyişle, ticaret markalarının tescil edilmesi kamu amacı yanında özel amaca da hizmet etmektedir. Bu durumda, konunun hangi hukuk sahası-na gireceğinin kıstası ne olmalıdır? Yerleşmiş İdare Hukuku prensiplerine göre, böyle hallerde hizmet edilen üstün (predominant) amca bakılır.Eğer hizmet edilen üstün amaç kamu ise, konu kamu hukuku sahasında; hizmet edilen üstün amaç kişisel ise, konu öze-l hukuk sahasında telâkki edilmektedir (gör, Zaim Necati, Administrative Law, 1974 baskısı, sayfa 114). Şimdi de konuyu, belirtilen bu hususlar ışığında değerlendirmeğe çalışacağım. Adli ihbar olarak alabildiğim kadarıyle KKTC''in bu konudaki gerçekleri, t-icaret markaları hakkındaki bazı ilânların kamuya duyurulması amacıyle Cumhuriyet Resmi Gazetesinde yayımlanması, yasa uyarınca ticaret markaları ile ilgili olarak halkın incelenmesine açık sicil tutulması v.s. nazarı itibare alındığında, ticaret markaları-nın tescilinin asıl ve üstün amacının kamuyu korumak olduğu sonucuna varır ve bu hususta bulgu yaparım. Bu bulguya göre, ticaret markalarının Mukayyidce tescili kamu hukuku sahasında olup özel hukuk sahasında değildir.

Yukarıda belirtilen tüm hususlar ış-ığında, Ticaret Markaları Mukayyidi bu konuda karar alır, işlem yapar ve ihmalde bulunurken yürütsel veya yönetsel bir yetki kullanmakta, dolayısıyle ticaret markalarının tescili Anayasanın 152(1) maddesi uyarınca Yüksek İdare Mahkemesi yetkisine girmekted-ir. Aynı hukuk sistemini uygulayan Güney Kıbrıs'ta da tatbikatın bu doğrultuda olduğunu belirtmeyi faydalı buluyorum. Bu konuda karar göstermek gerekirse, I.W.S. Nominee Co. Ltd. v. The Republic (1967) 3 C.L.R. 582, E. Merk v. The Republic and Another (197-2) 3 C.L.R. 548 ve Arcadian Corp. v. The Republic (1986) 3 C.L.R. 2160 zikredilebilir.

Ticaret markalarının tescil karar, işlem ve ihmali Yüksek İdare Mahkemesi yetkisine girdiğine göre, acaba bu başvuruda "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarının t-escil durumu nedir?

Olgulardan görülebileceği gibi bu meselede İlgili Şahıs tarafından yapılmış bulunan 1661 ve 1662 nuamralı "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markaları tescil müracaatları Müstedilerin 1/85 ve 2/85 sayılı itirazlarına neden olmuştur. Bu- gibi durumlarda, Fasıl 268 Ticaret Markaları Yasasının 20. ve 1951 Ticaret Markaları Tüzüğünün 40-51 . nizamları uyarınca taraflar arasında bazı belgeler teati edilir, belirli süreler içinde (ki bu süreler Mukayyidce uzatılabilir) mezkûr belgelerde ileri -sürülen iddiaları destekleyen yemin varakası şeklinde şahadet sunulur, Mukayyid gerekirse tarafların argümanlarını da dinler ve sonuçta ticaret markalarının tescil edilmesine müsaade edip etmiyeceğine, edecekse hangi şart veya sınırlandırmalara bağlı olara-k edeceğine karar verir. Nitekim, bu meselede de itiraz halinde uygulanan usul hareket geçirilmiş, belgelerin taraflarca teatisini müteakip Müstediler itiraz bildirimlerinde belirttikleri iddialarını destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetlerini de s-unmuşlardır. Karşılıklı beyan formlarındaki iddialarını destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetlerini süresi içinde veremeyen İlgili Şahıs ise, 12.12.1986 tarihinde Müstedaaleyhten almış olduğu 2 süre uzatma kararından sonra ancak bunları dosyalayabi-lmiştir. Müstediler ise bu süre uzatma kararları hakkında önce Müstedaaleyhe emare 20 ve 21 yazıları yazmışlar, müteakiben de bunları bu başvurunun konusu yapmışlardır. Bu başvuru nedeniyle daha önce başlatılan usulün diğer gerekleri yerine getirilemediği -gibi, Müstedaaleyh de "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarının tescil edilmesine müsaade edip etmiyeceğine ilişkin nihai kararını da verememiştir.

Söylenenlerden anlaşılabileceği gibi Müstedaaleyhin, şu anda mezkûr ticaret markalarının tescili ile -ilgili herhangi bir kararı mevcut değildir.

Ortada "SPEEDO" ticaret markalarının tescili hakkında bir karar bulunmadığına göre, acaba Müstedilerin başvuru konusu yaptıkları, Müstedaaleyhce tescil müracaatına İtiraz Usulü çerçevesinde verilmiş olan 12.12.-1986 tarihli süre uzatma kararlarının niteliği ne olacaktır?

Müstedaaleyh hitabesinde, diğer şeyler meyanında, başvuru konusu yapılabilecek esasa ilişkin nihai tescil kararları bulunmadığına, başvuru konusu yapılanların ise ara kararlar olduklarına değin-erek bunların bu safhada idari dava konusu yapılamıyacaklarını iddia etmiştir. Buna karşın Müstediler, bunların ticaret markalarının tescilinin bir parçası olduklarını, bu nedenle Anayasanın 152. maddesi tahtında başvuru konusu yapılabileceklerini savunmuş-lardır.

Yerleşmiş İdare Hukuku prensiplerine göre, herhnagi bir idari karar, işlem ve ihmalin başvuru konusu yapılabilmesi için, bunların icrai (executory) olması gerekir. Bu konuda Sıddık Sami Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları isimli eserinin 3. baskı-sında, sayfa 1779'da şunları söylemiştir:

"Binaenaleyh hazırlık safhasında alınan kararlar veyahut istişari kararlar, mesela hukuk müşavirliklerinin, teknik dairelerin mütalâaları iptal davasına mevzu olamazlar. Bunlar ancak icrai karar almaya salahiyetli- merciin ve makamın kabulüne iktiran ederek bu makamın icrai bir kararı mahiyet ve şeklini aldıktan sonra bir iptal davası mevzuu olabilirler.

Binaenaleyh iptal davasının kabul edilebilmesi için icrai karar almak salahiyetini haiz makam tarafından icrai ş-ekilde alınmış bir kararın mevcut olması lâzımdır. Danıştay müteaddit içtihatlarında "ihzari muamelenin ifasından ibaret bulunmak itibarıyle lazım-ül icra ve kati mahiyette" olmayan bir muamelenin iptal davasına mevzu olamıyacağını kabul etmiş bulunmaktadı-r."

Bu prensipler Yüksek Mahkememizce Dava No. 4/72 Firuz Sami ile Kıbrıs Türk Yönetimi davsında benimsenip uygulanmıştır. Bu kararın 4. sayfasında şöyle denilmektedir:

"Anayasanın 146. maddesi ile birlikte Anayasa ve Amme Hukukumuza bu konu ile ilgili -birçok yerleşmiş Amme Hukuku Prensipleri intikal etmiştir. Bunlardan birisi de, izhari mahiyette (preparatory) olan icrai veya idari muameleler, Anayasanın 146. maddesi athtında yapılan bir müracaata mesnet teşkil edememesine dairdir."

Aynı kararın 5. say-fasında ise, aşağıdaki ibareler yer almaktadır:

"Bir idari muamele veya kararın Anayasanın 146. maddesi tahtında Mahkemenin yetkisine girebilmesi için Anayasanın 146. maddesi ile birlikte Anayasamıza intikal ettirilen yerleşmiş Amme Hukuku prensiplerinin -öngördüğü gibi "kesinleşmiş" (executory) bir muamele veya karar olması gerekir. Bu prensipler uyarınca bir idari muamele veya kararın Anayasanın 146. maddesi maksatları bakımından "kesinleşmiş" olması için o idari muamele veya kararın vatandaşı direkt etki-leyerek o vatandaş ile ilgili hukuki bir durum yaratan ve idari yoldan icrası gereken bir muamele veya karar olması gerekir. Kanaatımızca, Amme Hizmetindeki bir mevki için hizmet şemasını tesbit ve kabul eden yetkili organ, makam veya şahsın bir kararı yuk-arıda izah ettiğimiz manada "executory" (kesinleşmiş) değildir ve ancak ihzari (preperatory) mahiyettedir. Kanaatimce bu Anayasanın 146. maddesi tahtında yapılan bir müracaata doğrudan doğruya mesnet teşkil etmez. ....."

Yukarıdaki alıntılardan anlaşılab-ileceği gibi, yönetim bazı durumlarda nihai idari bir karara varmadan önce, hazırlık safhasında da bazı kararlar alabilmektedir. Hazırlık aşamasında alınan bu kararlar ise kendi başlarına 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasnın 146. maddesi tahtında yapılan bi-r başvuruya mesnet teşkil etmemektedir. Bilindiği gibi, 146. madde 1985 KKTC Anayasasının 152. maddesinin kaynağını oluşturur. Bu durumda, 146. madde hakkında söylenenler 152. madde için de aynen geçerlidir. Bir başka deyişle, hazırlık safhasında alınmış b-ulunan kararlar. KKTC Anayasasının 152. maddesi uyarınca da Yüksek İdare Mahkemesinde başvuru konusu yapılamaz.

Bu safhada karar vermem gereken husus, Müstedilerce başvuru konusu yapılan 12.12.1986 tarihli süre uzatma hakkındaki kararların hazırlık aşama-sında verilen bir karar mı, yoksa nihai sonucu olan icrai (executory) mahiyette bir karar mı olduğudur.

Başvuru konusu kararlar, İlgili Şahsın karşılık beyan formalarındaki iddialarını destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetlerini dosyalayabilmesi -için mezkûr Yasa ve Tüzüğün öngördüğü sürenin uzatılması hakkındadır. 12.12.1986 tarihli bu kararlar ile de sadece yemin varakası şeklinde bazı şahadet sunulmuştur. Kanımca, Müstedaaleyhce verilen bu süre uzatma kararları onun "SPEEDO" lâfzı ve şekilli tic-aret markalarının tesciline müsaade edip etmeyeceği hususundaki takdir hakkını kullanıp nihai kararını vermeden önce, bunu yapmasına yardımcı olabilecek sadece hazırlık amacıyle aldığı bazı kararlardır. Mezkûr kararlarla tescili istenen "SPEEDO" lâfzı ve ş-ekilli ticaret markalarını tescili konusu karara bağlanmış değildir. Daha önce de belirttiğim gibi, esasa ilişkin olan "SPEEDO" ticaret makralarının tescil nihai kararları hala daha askıda olup, bunlar Müstedaaleyh tarafından daha sonra verilecektir.

Müs-tedaaleyhin 12.12.1986 tarihli süre uzatma kararları hazırlık aşamasında alınmış kararlar olduğuna göre, bunlar KKTC Anayasasının 152. maddesi anlamında ve kapsamında kararlar değildirler ve bu nedenle de Müstedilerce Yüksek İdare Mahkemesinde başvuru konu-su yapılamazlar.

Yukarıda belirtilen tüm hususlar ışığında, Müstedaaleyh ile İlgili Şahsın bu konudaki itirazları kabul edilerek, Müstedilerin başvuru konusu yaptıkları 12.12.1986 tarihli süre uzatma kararlarının iptaline ilişkin taleplerinin reddolun- m-ası gerekir.

II. Müstedaaleyh ile İlgili Şahıs, Müstedilerin başvuru konusu yaptıkları kararları Yüksek İdare Mahkemesinde değil de, Yargıtay nezdinde istinaf etmek suretiyle tartışma konusu yapmaları gerektiği ön itirazında da bulunmuşlardır.

Daha önc-e hükümün 1. kısmında vardığım sonuç ışığında artık bu ön itirazı incelemeğe gerek olmamakla beraber, yine de bu konu hakkındaki görüşlerimi belirtmeyi yararlı görüyorum.

Hangi hallerde Mukayyidin kararlarından istinaf edilebileceği hususu gerek Fasıl 26-8 Ticaret Markaları Yasasında (örneğin gör, madde 108) açıklıkla belirtilmektedir. Bu meselde Müstedilerin başvuru konusu yaptıkları 12.12.1986 tarihli süre uzatma kararlardır. Bu kararlar Müstedaaleyhlerce Tescile İtiraz Usulü çerçevesinde alınmışlardır.- Gerçekten de, Yasanın Tescile İtiraz Usulü hakkıdnaki 20. maddesinin (6). fıkrasında Mukayyidin kararı aleyhine Yüksek Mahkemeye (Supreme Court) istinaf edilebileceği öngörülmektedir. Bununla beraber mezkûr madde yakından incelendiğinde, maddede geçen ve -istinaf edilebileceği belirtilen karar, Mukayyidin Yasanın 20. maddesinin (5). fıkrası tahtında vermiş olduğu ticaret markasının tesciline müsaade edip etmiyeceği, edecekse hangi şart ve sınırlandırmalara bağlı olarak edeceği hususundaki nihai kararıdır. -Mukayyidin (5). fıkra altında verebileceği sair kararlar, Yasanın 20 maddesinin (6). fıkrası kapsamında istinaf edilebilecek kararlar değildir. Daha önce de belirtildiği gibi bu meselede Müstedaaleyh, "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarının tescilin-e müsaade edip etmiyeceğini henüz karara bağlamamıştır. Durum böyle olduğuna göre de, söz konusu maddenin bu safhada meseleye uygulanma olanağı yoktur. Aynı zamanda Yasanın ve Tüzüğün başka herhangi bir maddesinde de, karşılık beyan formlarındaki iddiaları- destekleyen kararından Yargıtaya istinaf yapılmasına olanak tanıyan başka bir hüküm yoktur. Bu nedenle, Müstedaaleyhin mezkûr süre uzatma kararlarından doğrudan doğruya Yargıtaya istinaf yapılamıyacağı görüşündeyim.

Yukarıda belirtilenler ışığında, başv-uru konusu yapılan 12.12.1986 tarihli mezkûr kararların Yargıtay olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeye istinaf edilmesi gerektiği hususundaki Müstedaaleyh ile İlgili Şahsın ön itirazları ileri gidemez ve reddolunması gerekir.

Bir an için başvuru konusu ya-pılan 12.12.1986 tarihli kararların Yüksek İdare Mahkemesi yetkisine girdiğini farzederek meselenin esasını da incelemeğe çalışacağım.

A. Müstediler, tek taraflı yapılan emare 14 ve 15 istidalar üzerine Müstedaaleyhce verilen 12.12.1986 tarihli süre uzatm-a kararlarının, diğer şeyler meyanında, kendilerine tebligat yapılmadan ve söz hakkı tanınmadan verdikleri nedeniyle hatalı olduğunu iddia etmişlerdir. Buna karşın, hem Müstedaaleyh hem de İlgili Şahıs yapılanların doğru ve yasal olduğunu savunmuşlardır.
-
Süre uzatma kararına dayanak teşkil eden emare 14 ve 15 istidalar incelendiğinde, bunların 1951 Ticaret Markaları Tüzüğünün 46. ve 93. nizamlarına istinat ettirildiği görülecektir.

1951 Ticaret Markaları Tüzüğünün ilâve şahadet (further evidence) yan b-aşlığını taşıyan 46. nizamı aynen şöyledir:

"Further46. No further evidence shall be left on either side but,
evidence in any proceedings before the Registrar, he may at
- any time if he thinks fit give leave to either the applicant or the opponent to leave any evidence upon such terms as to costs or otherwise as he may think fit."

Üstteki alıntının içeriği de okunduğunda, buna ilâve şahadet sunulması ile ilgili bir -hüküm olduğu da anlaşılacaktır. Burada sözü edilen ilâve şahadetten kestedilen nedir? Adıgeçen Tüzüğün Tescile İtiraz Usulü hakkındaki 40 ile 51 arasındaki nizamları birer birer ele alındığında, bir ticaret markasının tescil edilmesi müracaatı üzerine herh-angi bir şahsın nizam 40'a göre itiraz bildiriminde bulunabileceği, müracaatcının ise 42. nizam uyarınca karşılık beyan formları dosyalayacağı, bunun üzerine itiraz edenin nizam 43'e göre itiraz bildirimindeki iddialarını destekleyen yemin varakası şeklind-e şahadet sunacağı, 44. nizama göre müracaat edenin karşılık beyan formlarındaki iddiaları yemin varakası şeklindeki şahadatle destekleyeceği, şayet itiraz eden isterse, nizam 45 uyarınca da cevap niteliğinde yemin varakası sunabileceği ve böylece Usulün d-uruşmadan önce lâyihalar ve şahadetle ilgili ilk aşamasının tamamlanmış olacağı görülecektir. Ancak, bu safhadan sonra ilâve şahadet sunmayı gerektirecek durumlar da ortaya çıkabilir. İşte, 46. nizam Uslün ancak bu safhasında uygulanabilir. Buna göre de, t-araflardan herhangi birinin ilâve şahadet sunma konusundaki müracaatı ve Mukayyidin de bunu uygun bulması üzerine 46. nizam uyarınca ilâve şahadet sunulur. Halbuki olgulardan da görülebileceği gibi, bu meselede Müstediler itiraz bildirimlerini destekleyen -yemin varakası şeklindeki şahadetleri 20.9.1985 tarihinde sunmuş olmakla beraber; İlgili Şahıs, Tüzüğün 44. nizamı uyarınca ilk aşamada vermesi gereken karşılık beyan formlarındaki iddialarını destekleyen şahadetlerini bu istidaları dosyaladığı tarih olan -12.11.1986 tarihinde vermiş değildi. Bir başka deyişle, Usulün ilk safhası henüz tamamlanmış ve 46. nizam uyarınca ilâve şahadet sunulması aşamasına daha gelinmemişti. Bu durumda, 46. nizamlık aşama için verilmiş olan mezkûr süre uzatma kararlarına dayanak- teşkil edemez.

93. nizamın ise süre uzatma ile ilgili olduğuna kuşku yoktur. Ancak adıgeçen Tüzük incelendiğinde, Tüzüğün Mukayyide süre uzatma yetkisi veren mezkûr 93. nizamı yanında, bir başka nizamın daha bulunduğu, bunun da nizam 49 olduğu görülecek-tir. Nitekim İlgili Şahıs da, başvuruya karşı yaptığı itirazna-mesinde bu konuda 93. nizam yanında nizam 49'a da dayanmıştır. İlgili Şahsın itiraznamesine dayanıklık eden Tüzüğün söz konusu 2 nizamı aynen şöyledir:

"49. Where in opposition proceeding-s any extension of time is granted to any party, the Registrar may thereafter, if the thinks fit, without giving the said party a heraing, grant any reasonable extension of time to any other party in which to take any subsequent step."Extension
of time
-Extension of Time

Extension
of time
93. If in any particular case the Resitarar nis satisfied that the circumstances are such as to justify an extension od the time for doing any act or takin any preceeding under these rules, not being a time exp-ressly provided in the Law or prescribed by rule 69 or rule 73, he may extend the time upon such notice to other parties, and proceedings thereoon, and upon such terms as he may direct, and the extension may be granted though the time has expired for doing- the act or taking the proceeding."
Adıgeçen Tüzüğün sistematiğine bakıp mezkûr nizamlar incelendiğinde, 49. nizamın Tescile- İtiraz Usulü bölümünde bulunduğu ve bunun da yalnız bu usule özgü bir nizam olduğu; nizam 93'ün ise, Tüzüğün son kısımlarında yer aldığı ve Mukayyide süre uzatma konusunda genel yetki verdiği anlaşılacaktır. Bir başka deyişle, 1951 Ticaret Markaları Tüzüğ-ünde süre uzatma hususunda genel 93. nizam yanında bir de özel 49. nizam bulunmaktadır. Genel hukuk ilkelerine göre, böyle durumlarda özel madde hükümlerine bakılmakta, bunların açık ve seçik olması halinde de artık genel kurallar uygulanmamaktadır.

Başv-uruda ihtilâf konusu yapılan 12.12.1986 tarihli süre uzatma kararları, Müstedaaleyhin tescile İtiraz Usulü çerçevesinde vermiş olduğu kararlardır. Durum böyle olduğuna göre de, bu meselede ilk etapta bu bölümdeki özel 49. nizamın uygulanması gerekirdi. Niz-am 49'a bakıldığında ise, bunun gayet açık ve seçik olduğuna kuşku yoktur. Bu nizamın içeriğinde, tescile İtiraz Usulündeki süre uzatma işlemlerinde Mukayyidin karşı tarafa ihbar vermesi veya onu dinlemesi gerektiği hususunda herhangi bir ifade bulunmadığı- açıklıkla görülecektir. Eğer yasa koyucu tescile İtiraz usulüne karşı tarafa da ihbar verilmesini istemiş olsaydı, genel mahiyetteki 93. nizamda yaptığı gibi burada da "upon such notice to other parties" veya buna benzer ibareler kullanılabilirdi. Halbuki-, yasa koyucu bunu yapmamış ve Tescile İtiraz Usulü uyarınca yapılan süre uzatma taleplerinin karşı tarafa ihbar edilmeksizin yapılmasını yeğlemiştir. Nitekim Müstedaaleyh de, 12.12.1986 tarihli başvuru konusu yapılan süre uzatma kararlarını İlgili Şahsın -tek taraflı istidaları üzerine vermiştir ki, 49. nizam ona bu yetkiyi vermektedir. Hemen ilâve etmeliyim ki bu nizam Mukayyide, uygun görmesi halinde, İlgili Şahsı da dinlemeden karşı tarafa müteakip herhangi bir işlem için makûl süre verme yetkisi de tanı-maktadır. Böylece, mezkûr nizam taraflar arasında adil ve dengeli bir çözüm sağlamak-tadır.

Yukarıda belirtilenler ışığında, Müstedaaleyhin 1951 Ticaret Markaları Tüzüğünün 49. nizamı uyarınca Müstedilere ihbar vermeden ve onlara söz hakkı tanımadan tek -taraflı olarak bu süreleri uzatma yasal yetkisi vardı. Onun bu yasal yetkisini kullanırken mezkur nizama sarahaten atıfta bulunulmamış olması hususu usule müteallik bir eksiklik olup bu basit eksikliğin, bu idari davada Müstedilerce başvuru konusu yapılan -Müstedaaleyhin 12.12.1986 tarihli mezkûr süre uzatma kararlarının iptal edilmesine neden olamıyacağı kanısındayım. Costas G. Pikis V. The Republic, (1967) 3 C.L.R. 562 sayfa 575'de atıfta bulunulan "Even if an act or decision could not be validly based on -the reasons of law actually given in support thereof, but it is nevertheless valid in law for some other reason, the relevant Administrative law jurisprudence has gone so far a to lay down that such act or decision should be judicially upheld. .." şeklinde-ki yerleşmiş İdare Hukuku prensibi hemen yukarıda belirttiğim kanaatimi destekler mahiyettedir.

B. Müstediler, mezkûr süre uzatma kararlarının gerekçesi bulunmadığını, gerekçesi olsa bile bunların haksız olarak verildiğini de ayrıca iddia etmişlerdir. Mü-stedaaleyh ile İlgili Şahıs ise, gerekçelerin yemin varakalarında bulunduğunu, bunların da makûl olduklarını savunmuşlardır.

Yerleşmiş İdare Hukuku prensiplerine göre, idari kararların gerekçesi olması gerekir. Gerekçesiz olan idari kararlar, gerekçeler -sonradan dosyadan görülmez ise, sadece bu eksiklik nedeniyle Yüksek İdare Mahkemesince iptal edilebilirler. Bu konuda içtihat kararı vermek gerekirse, YİM 28/76 sayılı Faik Koyncuoğlu ile KTFD davası zikredilebilir.

Müstedaaleyhin hükmün olgular kısmında- alıntısı yapılan 12.12.1986 tarihli kararlarına bakıldığında, ilk nazarda sürenin niçin uzatıldığı sarahaten görülmemektedir. Bununla beraber, bu kararlar yakından incelendiğinde, Müstedaaleyhin istida ile ekli yemin varakalarını inceledikten sonra mezkûr- kararları aldığı anlaşılacaktır. İlgili Şahıs emare 14 ve 15 istidalara ekli yemin varakalarında, muhtelif memleketlerden gelmesi beklenen yemin varakası şeklindeki şahadetin gelmediğini, bu nedenle bunları zamanında veremediğini belirterek bunları dosyal-ayabilmek maksadıyle sürenin uzatılmasını istemiştir. Müstedaaleyh süreyi uzattığına göre, İlgili Şahıs tarafından ileri sürülen bu nedenleri kabul etmiş demektir. Dolayısıyle istidalara ekli yemin varakalarında belirtilenler, mezkûr kararların gerekçeleri-ni oluşturmaktadır. 12.12.1986 tarihli süre uzatma kararlarının bu gerekçeleri emare 14 ve 15 dosyalardan görüldüğüne göre, bu kararların gerekçeleri bulunmadığı hususundaki Müstedi- lerin iddiaları kabul edilmez.

Bazı yasa ve tüzükler bazı işlemlerin be-lirli süreler zarfında yapılmasını öngörmektedir. Örneğin, 1951 Ticaret Markaları Tüzüğünün 44. nizamı karşılık beyan formlarındaki iddiaları destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetin 2 ay içinde dosyalanması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Yasa ve -tüzüklerin süre koymaktaki esas amacı belirtilen bu sürelere uyulmasıdır. Bununla beraber, yasa ve tüzükler öngörülen bu sürelere bazı hallerde uygulamıyacağını da düşünerek ilgili makamlara bu süreleri uzatma yetkisi de tanıyabilir. Nitekim, adıgeçen Tüzü-k ve Mukayyide süre uzatma konusunda hem 49. hem de 93. nizamlarla yetki vermiştir. Hiç şüphe yoktur ki, Mukayyid mezkur Tüzük altında süre uzatma yetkisi kullanırken bir takdir hakkına sahiptir. Bilindiği gibi, takdir hakkı keyfi davranma yetkisi değildir-. Mukayyid bu yetkiyi belirli hukuk ilkelerine uyarak kullanmalıdır. Süre uzatma ile ilgili genel hukuk ilkelerine göre de, yasa veya tüzükte belirtilen sürenin uzatılabilmesi için, makûl sebeplerin varolması ve ilgili makamın da bu hususta tatmin edilmesi- gerekir. Eğer ortada makûl ve ikna edici bir sebep yoksa, yasa veya tüzükte tespit edilen süre uzatılmaz ve bunun zararını da süreye uymayan taraf çeker.

Süre uzatma konusundaki gerekçelere az önce değindiğim için, bunları burada yeniden tekrarlamıyorum-. Şimdi karar vermem gereken husus, acaba Müstedaaleyh bu meselede süreyi uzatırken takdir hakkını hatalı mı kullanmıştır? Diğer bir deyişle, Müstedaaleyh başvuru konusu yapılan 12.12.1986 tarihli süre uzatma kararlarını makûl ve ikna edici sebeplerle mi v-ermiştir?

Olgulardan görülebileceği gibi, İlgili Şahıs Avustralya'da kayıtlı bir şirkettir. Merkezi de oradadır. Emare 23'e göre, İlgili Şahıs dünyanın her tarafı ile ticari ilişkiler içinde bulunmakta olup "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarını d-a pek çok ülkede tescil ettirmiş durumdadır. Bunları ülkemizde de tescil ettirmek isteyen İlgili Şahıs, 1661 ve 1662 numaralı mezkûr müracaatları yapmıştır. Müstedaaleyh, İlgili Şahsın herhangi bir yalan beyan, hile, kusur v.s. olmaksızın 28.5.1985 tarihin-de bu müracaatların tescil belgelerini ona vermiştir. Böylece İlgili Şahıs, talep ettiklerini resmen elde etmiştir. Artık ondan bu müracaatların tescil edilmesi için başka bir işlem yapması beklenebilir miydi? Kanaatımca, ondan bu konuda başka bir işlem ya-pması elbette ki beklenemezdi. Ancak Müstedaaleyh aradan epey bir zaman geçtikten sonra, bu konuda bir hata yaptığını tespit etmiş ve durumu 18.2.1986 tarihli bir yazı ile İlgili Şahsa bildirerek mezkûr tescil belgelerinin iadesini istemiştir. Bunun üzerin-e İlgili Şahıs, gayet dürüst bir harekette bulunarak bu belgeleri Kasım 1986 tarihinde Müstedaaleyhe iade etmiştir. Hemen akabinde de, 12.11.1986 tarihli süre uzatma istidalarını yaparak tescil müracaatlarını kaldığı yerden itibaren ileri götürmek istemişt-ir. Nitekim, 12.12.1986 tarihinde almış olduğu süre uzatma kararları üzerine de, muhtelif memleketlerden temin ettiği ve karşılık beyan formlarındaki iddialarını destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetlerini 15.12.1986 tarihinde sunmuştur. Sunulan bu- şahadet ile bunlarda atıfta bulunulan delillerin çokluğu nazarı itibare alındığında, bunların temin edilmesinin epey uzun bir zaman gerektiğine kuşku yoktur. Muhtelif memleketlerden temin edilen şahadetin KKTC'ye gelmesi de gerekirdi. Rum Yönetiminin enge-llemeleri yüzünden posta hizmetlerinde uzun gecikmeler olduğu herkesin malûmudur. Ben de bu hususu adli ihbar olarak almaktayım. Bu gecikmeden de, İlgili Şahsın temin ettiği mezkûr şahadetin KKTC'ye ulaşmasındaki süreyi bir dereceye kadar uzatmış olması ku-vvetle muhtemeldir.

Söylenenler dikkate alındığında, Müstedaaleyhin 12.12.1986 tarihinde vermiş olduğu süre uzatma kararlarının makûl sebep ve gerekçelere dayandığı sonucuna varır ve bu şekilde bulgu yaparım. Bu bulguya göre de, Müstedaaleyhin süre uzatm-a konusundaki takdir hakkını hatalı kullanmış olduğu söylenemez.

Yukarıda hükmün A ve B kısımlarında belirtilenler ışığında, başvuru konusu süre uzatma kararları Yüksek İdare Mahkemesi yetkisine girmiş olsaydı dahi, mevzuata uygun bulunan 12.12.1986 tari-hli bu kararları yine de iptal etmiyecektim.

III. Başvurudan görülebileceği gibi Müstediler, İlgili Şahıs tarafından yapılan "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarının tescil müracaatlarının İlgili Şahsın kusuru nedeniyle on iki ay zarfında tamamlanm-amış olmasına rağmen, Müstedaaleyhin bu müracaatları iptal etmemek ve/veya bunları terkedilmiş addetmekle ihmalde bulunduğu, bu ihmalin yapılmaması gerketiği hususunda da karar verilmesini Mahkemeden talep etmektedirler.

Fasıl 268 Ticaret Markaları Yasa-sının bu konudaki 21. maddesinin (3). fıkrası aynen şöyledir:

"(3) Where registration of a trade mark is not completed within twelwe months from the date of the application by rason of default on the part of the applicant, the Registrar may, after giving- notice of the non-completion to the applicant in writing in the prescribed manner, treat the application as abandoned unless it is completed within the time specified in that behalf in the notice."

-Bu alıntıdan görülebileceği gibi, bir ticaret markasının tescili, müracaat sahibinin kusuru nedeniyle müracaat tarihinden itibaren on iki ay süresince tamamlanmadığında, Mukayyid, müracaat sahibine saptanmış biçimde ve yazılı olarak müracaatın tamamlanmad-ığı konusunda bir bildirimde bulunur. Eğer müracaat sahibi bu bildirimde belirtilen süre içinde yine de tescili tamalamazsa, o zaman Mukayyid bu tescil müracaatını terkedilmiş sayar.

Aynı konuda 1951 Ticaret Markaları Tüzüğünde de, Yasadan daha da ayrınt-ılı olan 52. nizam vardır. Bu nizam ise şöyledir:


"Non-Completion.

52. Where registration of trade mark is not completed within twelve months from the date of the application by reason of default on the part of the applicant, the Registrar shall on- From-No.8 give notice in writing to the applicant at his trade or business address of the non-comletion, but if the applicant has authorized an agent for the purpose of the application he shall instead send the notice to the agent and shall send a duplica-te thereof to the applicant, If after one montj from the date when the notice was sent, or such further time as the Registrar may allow, the registration is not completed, the application shall be deemd to be abandoned."


Non-completion
within 12 month-s.
Gerek Yasa ve gerekse Tüzüğün yukarıda alıntısı yapılan maddelerine göre, Mukayyidin bildirimde bulunabilmesi için, ticaret markasının tescilinin müracaat sahibinin kusuru nedeniyle on iki ay zarfında tamamlanmamış olması gerekmektedir. İlgili Şahsın- 23.6.1981 tarihli "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarının tescil müracaatlarının henüz tamamlanmadığı bir gerçektir. Müstediler, bunların İlgili Şahsın kusuru nedeniyle tamamlanmadığını iddia ederken; karşı taraf, bu meselede İlgili Şahsın kusurun-dan bahsedilemiyeceğini savunmaktadırlar.

Olgulardan görülebileceği gibi, İlgili Şahıs mezkûr tescil müracaatlarını 23.6.1981 tarihinde yapmıştı. Mevzuatın öngördüğü on iki aylık süre en geç 23.6.1982 tarihinde tamamlanmış olacaktı. Ancak, Müstedaaleyh 2-3.6.1981 tarihinde almış olduğu 1661 ve 1662 numaralı bu müracaatları 23.6.1982 tarihine gelindiğinde Resmi Gazete'de yayımlanmamıştı bile. Bir başka deyişle, İlgili Şahsın 23.6.1982 tarihine kadar tescil müracaatlarını tamamlaması şöyle dursun, onun bunla-rla ilgili herhangi bir işlem yapma olanağı da yoktu. Müstedaaleyh, İlgili Şahsın mezkûr tescil müracaatlarını ancak 27.3.1985 tarihinde, yani müracaat tarihi üzerinden hemen hemen 4 yıl geçtikten sonra Resmi Gazete'de yayımlayarak işleme koymuştur. Bu dur-umda, İlgili Şahsın 23.6.1981 tarihinden 27.3.1985 tarihine kadar geçen bu süre için herhangi bir kusuru var mıdır? Kanımca, yukarıda belirtilenler ışığında, İlgili Şahsın hiçbir kusuru yoktur. Kaldı ki, Müstediler de 27.3.1985 tarihinde işleme konan bu te-scil müracaatlarına on iki aylık yasal sürenin geçtiği hususunda herhangi bir itirazda bulunmadıkları gibi, 23.5.1985 tarihinde dosyaladıkları itiraz bildirimleri esnasında da bu konudaki haklarını saklı tutmamışlardır. Acaba Müstediler tüm bunlara rağmen -şimdi bu husutan yakınabilirler mi? Bu bir yana, Müstedaaleyh 28.5.1985 tarihinde İlgili Şahsa 1661 ve 1662 numaralı müracaatların tescil belgelerini de vermiş ve böylece İlgili Şahsa müracaatları ile ilgili olarak bundan daha ileri bir işlem yapma gereksi-nimi de bırakmamıştır. Müstedaaleyh aradan epey uzun bir zaman geçtikten sonra, bu konuda bir hata yaptığını tespit ederek durumu 18.2.1986 tarihli bir yazı ile İlgili Şahsa bildirmiş ve tescil belgelerinin iadesini istemiştir. Ancak, bu yazı Avustralya'da- bulunan İlgili şahsın eline ne zaman ulaşmış ve o da bu hatayı ne zaman öğrenmiştir? Bu hususta huzurumda şahadet yoktur. Bu konuda bilinen tek şey, İlgili Şahsın hatalı tescil belgelerini Müstedaaleyhin istemi üzerine Kasım 1986 tarihinde iade ettiğidir.- İlgili Şahsın bu hatayı ne zaman öğrendiği hususunda kesin bir kanıt bulunmayıp ortada tereddüt olduğuna göre, bu tereddütün İlgili Şahsın yapılan hatayı Kasım 1986 veya o tarihlerde öğrenmiş olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda, İlgili Şahsın Kasım 1986 -tarihine değin de kusurlu olduğunu söyleme olanağı yoktur. Kasım 1986 tarihinde tescil belgelerini iade eden İlgili Şahıs, mezkûr tescil müracaatlarını bir an önce tamamlayabilmek için de çaba sarfetmiştir. Örneğin, 12.11.1986 tarihli süre uzatma istidalar-ını yaparak karşılık bildirim formlarındaki iddialarını destekleyen yemin varakası şeklindeki şahadetini dosyalayabilmek için izin talep etmiştir. Müstedaaleyh, 12.11.1986 tarihli bu istidaları 12.12.1986 tarihinde ele alarak ona 15 günlük izin de vermişti-r. İlgili Şahıs 15 günlük bu izin süresinin sona ermesini beklemeden, şahadetini 3 gün içinde de sunmuştur. Bu durumda, İlgili Şahsın 15.12.1986 tarihine değin kusurlu olduğu söylenemez, kanısındayım. Öte yandan, Müstediler bundan sonra yapmaları gerekeni -yapmadıkları gibi, 13.1.1987 tarihli emare 20 ve 21 yazıları da yazarak İlgili Şahsın mezkur tescil müracaatlarını tamamlamasını da önleme yönüne gitmişlerdir.

Söylenenler ışığında, 1661 ve 1662 numaralı "SPEEDO" lâfzı ve şekilli ticaret markalarının tes-cilinin on iki ay zarfında tamamlanmamasının İlgili Şahsın kusuru yüzünden olmadığı kanısındayım ve bu hususta bulgu yaparım. Bu bulgu ışığında, bu meselede Müstedaaleyhin İlgili Şahsa bildirimde bulunması mümkün değildi. Nitekim, Müstedaaleyh de İlgili Şa-hsa bu konuda herhangi bir bildirimde bulunmamıştır. Bu durumda, İlgili Şahsın kusurlu olması halinde gönderilmesi gereken bildirimi göndermeyen ve bildirimi takip eden diğer işlemleri da yapmayan Müstedaaleyhin, bunları yapmamakla ihmalde bulunduğundan sö-z edilemez.

Yukarıda belirtilen tüm hususlar ışığında, Müstedilerin ihmal ile ilgili talepleri de ileri gidemez ve reddolunması gerekir.

Sonuç olarak:

I. Müstedaaleyh ile İlgili Şahsın, Müstedilerce başvuru konusu yapılan 12.12.1986 tarihli süre uzatm-a kararlarının KKTC Anayasasının 152. maddesi kapsamında kararlar olmadıkları hususundaki I. ön itirazları kabul edilerek, Müstedilerin (a) paragrafındaki talepleri reddolunur.

II. Müstedaaleyh ile İlgili Şahsın mezkûr kararların Yüksek İdare Mahkemesin-de değil de Yargıtay olarak oturum yapan Yüksek Makemeye istinaf etmek suretiyle tartışma konusu yapılabileceği hususundaki II. ön itirazları kabul edilmez ve reddolunur.

III. Müstedilerin başvurunun ihmal ile ilgili (b) paragrafındaki talepleri reddolun-ur.

Meselenin tüm ahval ve şeraiti nazarı itibare alınarak masraflar hususunda herhangi bir emir verlimez.


(Celâl Karabacak)
Yargıç

22 Ocak 1991

-



358






Full & Egal Universal Law Academy