Yüksek İdare Mahkemesi Numara 190/2011 Dava No 29/2016 Karar Tarihi 02.09.2016
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 190/2011 Dava No 29/2016 Karar Tarihi 02.09.2016
Numara: 190/2011
Dava No: 29/2016
Taraflar: Mustafa Alibaba ile KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Polis Genel Müdürlüğü ve diğeri arasında
Konu: Meslekten ihraç - Lehte kanun ilkesi - Disiplin kovuşturması - Ehliyetsizlik.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 02.09.2016

-D.29/2016YİM:190/2011
Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152.Maddesi Hakkında

Yargıç Tanju Öncül Huzurunda.

Davacı:Mustafa Alibaba, İlkokul Yanı, No:19, Hamitköy-Lefkoşa
İle
Davalı:1.KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Polis Genel
- Müdürlüğü, Boğaz, Girne vasıtasıyla KKTC Başsavcısı-
Lefkoşa
2.Polis Örgütü Polis Hizmetleri Komisyonu vasıtasıyla
KKTC Başsavcısı-Lefkoşa
A r a s ı n d a.
Davacı namına:Avukat Barış Mamalı
Davalı No.1 ve 2 namına:Kı-demli Savcı Sarper Altıncık.
---------
K A R A R

Davacının,
A) Davalı No.2 tarafından oybirliği ile alınan Davacının
meslekten ihraç kararının ve/veya Davalı No.2 tarafından 11/11/2011 tarihinde alınan ve Davacının meslekten sürekli olara-k çıkarılmasına ilişkin kararın ve/veya bu hususlardaki tüm işlemlerin esaslı bir şekilde sakat olması nedeniyle yoklukla malûl olduğuna ve/veya kanunsuz ve/veya hükümsüz ve/veya etkisiz olduğuna ve hiçbir sonuç doğurmayacağına dair bir emir veya hüküm ita-sı;

Davalılar ve/veya Davalı No.2 tarafından oybirliği
ile alınan Davacının meslekten ihraç kararının ve/veya Davalı No.2 tarafından 11/11/2011 tarihinde alınan ve Davacının meslekten sürekli olarak çıkarılmasına ilişkin kararın ve/veya mezkur karara i-lişkin Davalılara ait tüm işlemlerin kanunsuz ve/veya hükümsüz ve/veya etkisiz olduğuna ve hiçbir sonuç doğurmayacağına dair bir emir veya hüküm itası;

C) Davalıların ve/veya Davalı No.2'nin Davacı aleyhine verilen meslekten sürekli ihraç kararı tahtınd-a Davalı No.1 ve/veya Davalı No.2 tarafından yapılmış olan herhangi bir işlem ve/veya kararın hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve/veya herhangi bir sonuç doğurmayacağına ve/veya Davacının disiplin kovuşturmasına tabi tutulmamasının yapılmaması gereken bir ihma-l olduğuna dair bir emir veya hüküm itası;
taleplerinde bulunduğu davası, Davalıların, dava konusu kararı alırken yetkilerini aştıkları veya kötüye kullandıkları, kararı keyfi olarak aldıkları, dikkâte alınması gereken faktörleri dikkâte almadıkları, takdi-r yetkisini doğru kullanmadıkları, kararın yeterli gerekçe içermediği, keza gerekçelerin yasal veya adil olmadığı, Davalıların hukuka aykırı davrandıkları, lehte kanun uygulaması yerine Davacının aleyhine olan kanunu uyguladıkları veya Davacının durumu ile- ilgili özel madde varken genel maddeye dayanarak işlem yaptıkları, adil yargılama ilkelerine uymadıkları, savunma hakkını hiçe saydıkları, Ceza Mahkemesinin Davacı lehine yaptığı tespitleri veya meslekten ihraç edilmeme hususundaki bulguları hiçe saydıkla-rı, disiplin kovuşturması veya disiplin yargılaması yapmadan meslekten ihraç kararı vererek yasaya aykırı davrandıkları, ön yargılı davrandıkları, Davacıyı yargısız infaza maruz bıraktıkları özlü hukuki esaslara dayandırılmıştır. Bunlar yanı sıra Davacı, T-alep Takririnde Polis Yasası'nın 71'inci maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu da ileri sürmüştür.

Konu davaya karşı dosyalanan Müdafaa Takririnde ise, kararın mevzuata ve hukuk prensiblerine uygun olduğu, karar veya işlemin disiplin kovuşturması veya s-oruşturması olmayıp, özel bir yetkiden kaynaklandığı, Davacının savunmasını yapmak için davet edildiği, Yasanın 10'uncu bölümündeki düzenleme-lerin 4'üncü bölümdeki düzenlemelere nazaran özel kural olma niteliği olmadığı veya Komisyonun 4'üncü bölümdeki ye-tkisini kısıtlamadığı, Polis Hizmetleri Komisyonunun yetkili organ olduğu, Davacının ceza davası sonucunda sahte belge düzenleme, sahtelenmiş resmi belgeyi tedavüle sürme, sahte davranışla kayıt sağlama, kamu görevlilerinin sahte belge vermesi ve mevkii kö-tüye kullanması suçlarından mahkûm olduğu ve Komisyonun madde 71(2) tahtında işlem yapmasının hukuka uygun olduğu, Davalıların keyfi davranmadığı ve Davacının meşru menfaati bulunmadığı özlü hukuki iddialar yer almıştır.

Buna karşı dosyalanan Müdafaa Tak-ririne cevap layihasında ise, sair şeyler yanı sıra, Davacının mahkûm olduğunun doğru olduğu, ancak Mahkemenin "Davacının mesleğinden ihraç olmaması ışığında ve/veya ihraç edilmemeleri şartıyla" ve/veya bu yönde bulgu yaparak Davacıya para cezası vermeyi -öngörmüş olduğu iddia edilmiştir.

Davacı Avukatının 51/84 sayılı Yasanın bazı maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası sonrası, Polis Örgütü Yasası'nın 12(1) ve 12(2) maddeleri ile 71(2) ve 71(2)(B) maddelerinin, Anayasa'nın Başlangıç, 1, 6, 7, 121-(2), 121(4), 136(1) ve 136(2) maddelerine aykırı olup olmadığının karara bağlanması için konu Anayasa Mahkemesine iletilmiştir. Anayasa Mahkemesi konu ile ilgili olarak:
"Açıkça görülebileceği gibi, Yasanın 71(1) ve (2) maddelerinde yer alan "meslekten ç-ıkarma" ve "ehliyetsizlik nedeniyle meslekten çıkarma" işlemi, ceza niteliği taşımayan, Komisyonunun yetkisine giren bir idari işlem mahiyetinde olup, Komisyonun bu madde uyarınca yaptığı işlem, bir yargısal faaliyet değildir. Nitekim, ilgili madde uyarınc-a Komisyonun bu tür kararlarına karşın Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakkının öngörülmesi bunun bir teyitidir.
........................................................

Havale konusu davaya esas teşkil eden işlemin, bir yargısal işlem olmadığı gibi yu-karıda izah edilen A.İ.H.M.in otonom kavramlar doktrini kapsamında da değerlendirilemeyeceği dikkate alındığında, Komisyonun oluşumunu ve yetkilerini düzenleyen, 51/1984 sayılı Yasanın 12(1) ve (2) maddelerinin A.İ.H.S. 6. madde kapsamında adil yargılama h-akkına, dolayısıyla Anayasa'nın 1. maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırılığından söz edilemez.
.........................................................

Havale konusu Yasanın 71(2) maddesinde, Polis Hizmetleri Komisyonunca verilen bir polis mensubunu- ehliyetsizlik nedeniyle meslekten çıkarma kararı ile ilgili yetkisi, belirsiz, öngörülmeyen, diğer bir deyişle keyfi bir yetki midir? İlgili Yasada, "ehliyetsizlik" kavramının detaylı bir tanımı yapılmamıştır. Yasada yer alan bir kavrama anlam yüklerken, -sadece kavramın düzen-lediği maddeye değil, yasanın tümüne bakmak gerekir. Mezkûr kavramın yer aldığı maddede yeterli tanımlama olmasa bile, yasanın diğer maddelerinde o kavrama verilecek anlama ulaşılabiliniyorsa belirsizlikten söz edilemez.

Ehliyetsizl-ik hali, ehliyetli olma halinin zıt anlamlısıdır.Herhangi bir konuda aranan ve başlangıçta mevcut olan ehliyet daha sonra yitirilirse, ehliyetsizlik hali meydana gelir.Havale konusu meselede, davacının sivil hizmet görevlisi olarak Yasada belirtilen şartla-ra uyumu nedeniyle sahip olduğu ehliyet, daha sonra bu şartlara veya bu şartların bir kısmına uygunluğunu kaybetmesi halinde ehliyetsizliğe dönüşebilir. Yani kişinin sivil hizmet görevlisi olarak polis mensubu olmak için aranan ehliyet şartlarından birini -kaybetmesi, ehliyetsiz konuma girmesi için yeterlidir. Bunun açıkça ehliyetsizliği düzenleyen maddede yer almaması, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırılık oluşturmaz.

Sivil hizmet görevlisinin polis mensubu olabilmesi için aranan ehliyet şar-tları, 10 Ağustos 2005 tarihinde 457 sayılı amme enstrümanı olarak yayınlanan Polis Genel Müdürlüğü Sivil Hizmet Görevlileri Tüzüğü'nün 6. maddesinde yer almaktadır. Bu maddenin, "e" fıkrasında, bazı suçlardan mahkumiyetin, ehliyetsizlik halini oluşturacağ-ı hüküme bağlanmaktadır.

Davacının sabıkasının türü, polis mensubu olmak için aranan ehliyet şartlarına aykırı olup olmadığı ise, YİM tarafından karara bağlanması gereken bir husustur.
........................................................."

şeklinde-ki görüşlerini belirttikten sonra ilgili maddelerin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar vermiştir (Gör:Anayasa Mahkemesi 8/2013 Dağıtım 3/2015).

Tarafların tanık dinletmedikleri davanın duruşması sürecinde 10 adet evrak Emare olarak kaydolunmuş, müşterek -olgular ise taraflarca:
"Davacı, dava ile ilgili zamanlarda sivil hizmet görevlisi ve/veya polis mensubu olarak çalışmakta olup Lefkoşa Polis Müdürlüğü Ledra Palas Kara Giriş Kapısında görev ifa etmekteydi.
Davacı yukarıda sözü edilen görev yerinde v-e/veya görevi esnasında sahte resmi belge düzenleme, sahtelenmiş resmi belgeyi tedavüle sürme, sahte davranışa kayıt sağlamak, kamu görevlilerinin sahte belge vermesi ve mevkiyi kötüye kullanma suçlarını işlediği nedeniyle hakkında bir cezayi soruşturma ba-şlatılmış ve/veya bunun neticesinde yetkili mahkame huzurunda dosyalanan 2133/2011 sayılı ceza davasında yukarıda suçlarla itham edilmiş ve mahkûm edilmiş ve/veya suçları ile ilgili olarak suçlarını kabul ettikten sonra mahkûm olmuş ve para cezasına çarptı-rılmış birisidir.
17.10.2011 tarihinde Davacıya mahkûm olduğu davadan ceza takdir edilirken farklı tarihlerde işlemiş olduğu benzer suçlar ile ilgili olarak aleyhine dosyalanmış bulunan 2134/2011 ve 2136/2011 sayılı davalar da nazara alınarak ceza takdir -edilmiştir.
Yukarıda açıklanan gerçekler ışığında Polis Genel Müdürlüğü ve/veya Polis Genel Müdürü 21.10.2011 tarihli
01/2-11-258 sayılı yazıyı Davacıya göndererek yukarıda sözü edilen suçları ve/veya mahkûmiyetleri ve/veya cezaları dolayısıyle sivil hiz-met görevlisi olma ehliyeti ile ilgili durumunun ve/veya ehliyetini yitirmiş olduğu hususunun görüşülmesi ve bu amaçla karar verilmeden önce savunmasını yapmak üzere 31.10.2011 tarihinde yapılacak komisyon toplantısına Davacıyı davet etmiştir.
Davacı yapı-lan çağrıya icabet ederek hazır bulunmuş ve Avukatı vasıtasıyle savunmasını yapmıştır. Polis Hizmetleri Komisyonu Davacının savunmasından sonra 11.11.2011 tarihli kararı ile Davacının meslekten sürekli olarak çıkarılmasına karar vermiştir."
şeklinde kayda -geçirilmiştir.

Davanın dinlendiği süreçteki Davacı Avukatının temel argümanı, Davacının konu suçu 16.10.2010 tarihinde işlediği, Davacıya, 27.6.2011 tarihinde yürürlükte olan 38/2011 sayılı Yasa ile değiştirilmiş şekliyle 51/84 sayılı Yasanın 71(2) madde-sinin uygulandığı, oysa lehte kanun ilkesi gereği 16.10.2010'da yürürlükte olan Yasanın uygulanması ve bunun sonucu olarak da Davacı aleyhine disiplin kuralları uyarınca soruşturma açılması, itham ve yargılama yapılması ve karar üretilmesi gerektiği, bunla-rın yapılmaması nedeniyle ayrıca
önyargılı hareket edildiği ve takdir hakkının ölçüsüz kullanıldığı gerekçeleriyle dava konusu kararın iptali gerektiği özlüdür.

Davacı Avukatı, bu iddialarına dayanak olarak, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bazı mahkeme karar-larını göstermiştir. Bizim için bağlayıcı olmamakla birlikte ilgili kararlara bakıldığında, Esas Numarası: 2008/5948, Karar Numarası: 2011/2591 olan 12'nci Daire kararında:
" Olayda, dava konusu işlemin iptali istemiyle açılan
davanın yargı sürecin-in devam ettiği temyiz aşamasında,
henüz işlem kesinleşmeden Davacının aylıktan kesme cezası ile
cezalandırılmasına dayanak alınan 657 sayılı Kanunun 125/C
maddesinin (g) bendinin yürürlükten kaldırılmasıyla
Davacı lehine bir düzenleme yapılarak ortaya çık-an yeni
hukuki durum karşısında; bir ceza kanunu müessesesi olan lehe
olan kanun hükmünün uygulanması ilkesinin memur disiplin
hukukunun niteliğine uygun düştüğü ölçüde uygulanabileceği hususu göz önüne alındığında, artık Davacının disiplin hukuku anlamınd-a konusu suç olan bir fiilinin varlığından söz edilemez. Bu itibarla söz konusu ilkenin dava konusu olayla birlikte değerlendirilmesinden, Davacının 657 sayılı Kanunun 125/C maddesinin yürürlükten kaldırılarak suç olmaktan çıkarılan (g) bendi uyarınca ayl-ıktan kesme cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde lehe olan
kanun hükmünün uygulanması ilkesi uyarınca hukuka uyarlık
bulunmadığından davanın reddi yolunda verilen İdare
Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir. "

Esas Numaras-ı: 2008/3476, Karar Numarası: 2012/2256, İdare D.Gen.Kur. kararında:
" Alıntısı yapılan madde metninden anlaşıldığı üzere, yükseköğretim öğrencilerinin disiplin suç ve cezalarını düzenleyen yeni Yönetmelik uyarınca siyasi, ideolojik amaçlı afiş, panka-rt asmak veya ideolojik propoganda yapmak yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasını gerektiren bir eylem olmaktan çıkarılmıştır. Buna karşın yeni Yönetmelik, izinsiz afiş ve pankart asmak, işgal veya benzeri fiillerle yükseköğretim kurumu hizmetlerini enge-lleyici nitelikte fiillerde bulunmak eylemleri için farklı disiplin cezaları öngörmektedir.
Ceza Hukuku kökenli bir ilke olan lehe olan hükmün uygulanması ilkesi; işlendiği zamanın hukuki normları uyarınca suç sayılan bir fiil sonradan yürürlüğe giren bi-r düzenleme ile suç olmaktan çıkarılmış bulunuyorsa veya sonradan yürürlüğe giren düzenleme suçun işlendiği zaman mevcût olan düzenlemeye göre suçlunun lehinde ise, sonraki normun daha önce işlenmiş olan fiillere ugulanmasını öngörmektedir. Kural olarak id-ari işlemlerin yargısal denetimi tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre yapılmaktadır. Bu anlamda idari işlem niteliğindeki disiplin yaptırımının da tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre yargısal denetiminin yapılması ger-ekmekte ise de, ilke olarak suç ve cezada lehe olan normun uygulanması kuralının disiplin cezaları yönünden de geçerli olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla, fiilin işlendiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan mevzuat ile daha sonra yürürlüğe giren- mevzuat hükümleri farklı ise disiplin cezası ile cezalandırılacak olan kişilerin lehine olan mevzuat hükmü dikkate alınmalıdır. Ancak lehe hükmün uygulanması amacıyla verilecek bir iptal kararının başka disiplin cezalarının uygulanmasına engel olmayacağı -da tabiidir.
Bu bağlamda, Davacının disiplin cezası ile cezalandırılmasına temel olan ideolojik nitelikte afiş, pankart asılması ve slogan atılması eylemlerinin mevcût hukuki durum itibarıyla yükseköğretim kurumundan çıkarılmayı gerektiren eylemler arası-nda yer almaması ve suç ve cezada lehe olan kuralın uygulanması kuralının disiplin yaptırımları yönünden de geçerli bir ilke olması karşısında, Yönetmelik değişikliği ile oluşan yeni hukuki durum uyarınca, bu hususlar kapsamında yapılacak bir değerlendirme- ile yeniden karar verilmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Davacının temyiz isteminin kabulüne, Kocaeli İdare Mahkemesinin 05/09/2008 günlü, E:2008/846, K:2008/1209 sayılı kararının bozulmasına, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, ka-rarın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.11.2012 gününde oy birliği ile karar verildi. "
denildiği görülmektedir.

Alıntılanan her iki karardan da anlaşılacağı üzere, konu kararlarda lehe kanun ilkesi ç-erçevesinde kabul gören husus, fiilin işlendiği tarihteki mevzuata göre disiplin suçu oluşturan ve disiplin cezası da gerektiren eylemin, disiplin yargılamasının yapıldığı tarihte, mevzuattaki değişiklik nedeniyle disiplin suçu olmaktan çıkarılmış veya far-klı bir disiplin cezasını gerektirir olması boyutundadır. Diğer bir anlatımla, temelde fiilin işlendiği tarihte disiplin cezası da gerektiren eylem, disiplin yargılaması yapılırken artık disiplin cezası gerektirmeyen bir konuma girdiğinden, konu kararlarda-, lehe kanun ilkesinin disiplin cezaları yönünden de geçerli olduğu benimsenerek, Davacılara disiplin cezası verilmesinin hatalı olduğu sonucuna varılmıştır.

Değiştirilmiş şekliyle 51/84 sayılı Yasanın 71(2) maddesi incelendiğinde ise bunun disiplin suç -ve cezası kapsamında bir düzenleme olmadığı görülmektedir. Daha açık bir anlatımla, madde 71(2)'de hayat bulan düzenleme, bir disiplin işlemi veya disiplin cezası düzenlemesi değildir.

Belirtilen hususu daha da açıklığa kavuşturmak için konu 71'inci mad-denin (2)'nci fıkrası, yukarıda alıntılanan Anayasa Mahkemesi kararı da göz önüne alınarak incelendiğinde, Madde 71(2)'deki:
"71(2)Polis Hizmetleri Komisyonu, herhangi bir polis mensubunu hizmet süresi esnasında, herhangi bir zamanda, aşağıdaki nedenlerle- meslekten sürekli olarak çıkarabilir:(A)Sağlık Kurulu Raporuna dayanılarak sağlık nedeniyle;(B)Ehliyetsizlik nedeniyle;(C)Kamu yararı gereği;(Ç)Herhangi bir suçtan hapis cezasına çarptırılmış olma nedeniyle
Ancak, bu fıkranın (B), (C) ve -(Ç) bentleri uyarınca Polis Hizmetleri Komisyonu, polis mensupları hakkında meslekten çıkarma kararı vermeden önce bir araştırma yapıp kişinin savunmasını aldıktan sonra karar verir. Komisyonun bu kararına karşı Yüksek İdare Mahkemesine başvurma hakkı sakl-ıdır. "şeklindeki düzenlemenin, "memur olmak koşullarında eksiklik nedeniyle memurluğun sona ermesi" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açık gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Kısacası bu düzenleme dolayısıyla yapılacak işlem, Kemal Gözler'in, İdare Hu-kuku adlı eserinde, cilt 2, 2'nci baskı, sayfa 714'de "koşullarda eksiklik " başlığı altında dile getirdiği:

" Devlet memurluğuna girme koşullarını yukarıda gördük (bkz. S.614-622). İşte memur olarak atanan bir kişinin bu koşullardan birisini taşımad-ığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybetmesi durumunda memurun memurluğu sona erdirilir. (DMK, m.98/b). Burada memurluğun sona erdiğini tespit işlemi atamaya yetkili üst tarafından yapılır."
şeklindeki gö-rüşlerinde de belirtildiği gibi bir tespit işlemidir. Yani bu madde kapsamında ehliyetsizlik kararı üretilirken herhangi bir disiplin işlemi yapılmamakta, yalnızca işlenen suç göz önüne alınarak ve memur olma koşulları ile bunun karşılaştırması yapılarak m-emurluk ehliyetinin yitirilip yitirilmediğinin tespiti yapılmaktadır. Bu nedenlerle, huzurumdaki meselede, lehe olan kanunun uygulanması gerektiğinden söz edilmesi olanaklı değildir.

Yukarıda dile getirilen, 71'inci maddenin 2'nci fıkrasındaki düzenlemen-in disiplin işlemi veya cezası kapsamında bir düzenleme olmadığı için, huzurumdaki meselede lehe kanun ilkesinin uygulanamayacağı özlü değerlendirme bir yana bırakılsa bile, huzurumdaki meselede sonuç yine de değişmeyecektir. Çünkü yukarıda alıntılanan T-C Mahkeme kararlarından görüleceği üzere, lehe kanun ilkesi, verilen veya verilecek cezada azalma olması halinde devreye sokulmaktadır. Oysa huzurumdaki meselede, Davacı açısından verilecek cezada değişiklik getiren herhangi bir yasal düzenleme söz konusu -değildir. Yasal değişiklik yalnızca, Davacı aleyhine üretilen idari kararın alınmasında uygulanacak yöntem veya usul noktasındadır ki, böylesi bir durumu lehe kanun ilkesi kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.

Belirtilen nedenlerle, Davacı Avukatının- değindiği Türkiye Cumhuriyeti'ndeki yukarıda kısmen alıntılanan idari kararlar benimsense bile, konu kararlardan hareketle, huzurumdaki meselede, lehe kanun ilkesinin uygulanması ve bunun sonucu olarak da, suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan 71(2) mad-desi uyarınca işlem yapılmadığı için idari kararın hatalı olduğu sonucuna varılması mümkün olamamaktadır.

Davacı Avukatının dayandığı diğer kararlara bakıldığında, 12'nci Dairenin Esas No: 2010/1591, Karar No: 2013/439 sayılı kararındaki olayda, verilmi-ş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının söz konusu olduğu görülmektedir.


Yardımcı Doç.Doktor Mehmet Karaaslan'ın "Suç ve Cezaların Memuriyete Etkisi" başlıklı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi dergisinde yayınlanmış eserinde, sayfa 108'de, "-Hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlığı altında:
"Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, bir müessese olarak ele alındığında 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenmiş olan tecil müessesesinin sonuçlarına benzer sonuçlar doğurduğu görülm-ektedir. Dolayısıyla tecile ilişkin 657 sayılı DMK'nın 1992 öncesi durumunun söz konusu olduğu söylenmelidir. Bu nedenle tecil edilmiş olan cezaların memur olmayı engellemediğine ilişkin 15.11.1990 tarih ve E.1990/2-K.1990/2 sayılı Danıştay İçtihadı Birleş-tirme Kararının öngördüğü çözüm bu müessese için de uygulanmalıdır. Zira bu kararı veren Kurul; deneme süresinin iyi halle geçirilmesi durumunda, mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayılacağını böylece bu mahkûmiyete bağlı ehliyetsizliklerinde ortadan kalkac-ağını belirtmiştir. Dolayısıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinde de deneme süresinin iyi halle geçirilmesi bir başka ifadeyle kasten işlenen yeni bir suç işlenmediği ve mahkemece verilen tedbirlere uygun hareket edildiği takdirde açıkla-nması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi sağlanır. Böylece hakkında açılmış olan dava sebebiyle hükmün açıklanması geri bırakılan kişi hiç suç işlememiş sayılır. "
denilmiştir.

Olaya bu bakış açısı ile bakıldığında, huzurumuzdaki m-eselede böylesi bir durum söz konusu olmadığından veya olamayacağından, anılan bu kararın, huzurumdaki mesele açısından uygulanabilirliliğinin olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Davacının atıf yaptığı dördüncü karar ise idari bir karar değil, Ceza Genel Kurulu- kararıdır ve bu nedenle de huzurumdaki meseleyle bir bağı veya uygulanabilirliği yoktur.

Davacının dayandığı kararların, bu olay bazında kendi iddialarını destekler nitelikte olmadıkları özlü değerlendirmelerime karşın, bu şartlarda Davacının eyleminin D-avacının ehliyetsiz olması sonucunu doğurup doğurmadığını ve her halükârda bu kapsamda Davacı lehine bir yasa değişikliğinin yapılıp yapılmadığını incelemekte de yarar bulunmaktadır.

Olgular da göz önüne alınarak Emare 3 ve 4 incelendiğinde, Davacının, al-eyhine getirilmiş olan ceza davalarında yer alan, 16.10.2010 tarihinde işlenmiş:
"Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,331, 332, 333(b), 334 ve
337 maddelerine aykırı sahte resmi belge düzenleme,
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,337 ve 339.maddelerine
ay-kırı sahtelenmiş resmi belgeyi tedavüle sürme,
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,297 ve 305 maddelerine aykırı
sahte davranışla kayıt sağlamak,
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,35 ve 107.maddelerine
aykırı kamu görevlilerinin sahte belge vermesi- ve
Fasıl 154 Ceza Yasası'nın 20,35 ve 105 maddelerine
aykırı mevkii kötüye kullanma "
suçlarından mahkûm edildiği ortaya çıkmaktadır.

Aleyhine İdarece karar verilmezden önce Sivil Hizmet Görevlisi olarak çalışan Davacının ve benzeri konumdaki -kişilerin aday olarak atanma koşulları, gerek değiştirilmiş şekliyle 51/84 sayılı Yasanın 63'üncü maddesinde, gerekse AE 457/2005 sayılı Polis Genel Müdürlüğü Sivil Hizmet Görevlileri Tüzüğü'nün "koşullar" yan başlıklı 6'ncı maddesinde kurala bağlanmıştır.- Buna göre ilgili kişilerin sair şeyler yanında "sahtekarlık" suçundan mahkûm olmamış olmaları gereklidir. Davacının mahkûm olduğu yukarıda anılan Ceza Yasası'nın ilgili maddelerinin, yukarıda anılan 51/84 sayılı Yasa madde 63(4) ve buna bağlı Tüzükte 6(e)-'de yer alan "sahtekarlık " kapsamında olduğu tartışma götürmeyecek kadar açıktır. Olaya zaman açısından bakıldığında, gerek suçun işlendiği tarihte, gerekse Davacı aleyhine konu idari kararın verildiği tarihte sahtekârlık suçu işlememiş olmanın, ehliyet k-oşullarından birisi olarak düzenlenmiş bulunduğu da görülmektedir. Yani Davacı lehine ehliyetsizliği ortadan kaldırıcı herhangi bir düzenleme veya yasa tadilatı hiçbir zaman var olmamıştır. Dolayısıyla ehliyetsizlik sonucu meslekten çıkarma işlemi ceza vey-a disiplin işlemi olarak yorumlansa dahi, Davacı her iki tarihte de ehliyetsiz konumda olacağından, yukarıda anılan Türkiye Cumhuriyeti İdari Mahkemelerinin verdiği kararlar bir işe yaramayacak veya sonucu değiştirmeyecektir.

Kendimi tekrar pahasına beli-rtmekte yarar vardır ki, Davacının yaptığı eylemler, suçu işlediği tarihte de, ehliyetsizliğine İdarece karar verildiği tarihte de sahtekarlık kapsamında idi ve ehliyetsizlik sonucunu doğurmakta idi, bu nedenle de Davacı lehine uygulanabilecek herhangi bir- lehe kanunu düzenlemesi mevcût bulunmamaktaydı.

Belirtilenler göz önüne alındığında, Davacı Avukatının ileri sürdüğü şekilde bu meselede lehe kanun ilkesi gereği, disiplin yargılaması yapılarak cezalandırma işlemi gerektiği ve bu yapılmadığı için de idar-i kararın hatalı olduğu argümanı değer verilebilir bir iddia halini alamamaktadır.

Davacı Avukatı hitabı sırasında:
" Keza hukuki esaslar başlığı altındaki tüm sub paragraflarda belirtmiş olduğumuz hususları da bu arada teker teker tekrarlar ve- ileri süreriz ve bu anlattıklarımız ışığında da talep takririmiz gereğince bir karar üretilmesini Muhterem Mahkemeden talep ve rica ederiz. Takdir Muhterem Mahkemenindir."
diyerek, aslında iddialarını doğrulayıcı hiçbir adım atmadan, dava konusu idari kar-arın diğer hukuki sebeplere binaen de hükümsüz kılınmasını talep etmiştir.

Belirtildiği üzere bu, Davacı Avukatının öylesine bir değinmesi gibi görünse de, dava ile ilgili bir karara varmazdan önce anılan iddiaları da değerlendirmekte yarar bulunmaktadır-.

Emare 8'den de görüleceği üzere, Davacının meslekten çıkarılması kararı Polis Hizmetleri Komisyonunca verilmiştir. 51/84 sayılı Yasanın 71(2) maddesi göz önüne alındığında Komisyonun yetkisizliğinden söz etmek olanaklı değildir.

Davacının yukarıda sı-ralanan suçlardan mahkûm olması dolayısıyla ehliyetsiz konuma düştüğü ve bu nedenle konu kararın alındığı karar içeriğinden anlaşılmaktadır. Mahkûmiyet kararının Davacının kabulü sonrası verildiği ve herhangi bir istinafın görünmediği de açıktır. Ehliyetsi-zliğin tespitinde Mahkemenin verdiği cezanın önemi olmadığı, mahkûmiyet kararının verilmesinin tek başına ehliyetsizlik sonucunu doğurduğu gerçekleri karşısında kararın gayriyasal veya keyfi olduğu da söylenebilir halde değildir.

Emare 6'da:
"3.Ciddi ve- yüz kızartıcı suç olan üç ayrı sahteleme suçu
işleyerek Mahkemede yargılanıp mahkûm olmakla, Sivil Hizmet Görevlisi olma ehliyetinizi kaybettiniz."
ibaresinin yer almasının ön yargılı davranış olduğu ve adil olmayan karar üretildiği iddiası ise; Davacı -Mahkemede yargılandığı ve mahkûm edildiği, mahkemedeki yargılaması sırasında savunma hakkına sahip olduğu ve bunu kullandığı, ayrıca konu idari karar verilmezden önce de kendisine savunma hakkı tanındığı nedenleriyle değer verilebilir konumda görünmemekted-ir. Daha da ileri giderek Davacı, yukarıda belirtildiği üzere, aleyhindeki ceza davalarını kendi kabul etmiş ve mahkûm olmuştur ki bu gerçek göz önüne alındığında, ön yargıdan veya adil yargılanmamadan söz etmek tamamen anlamsız kalmaktadır.

Bu meselede -söz konusu olan işlemin, yukarıda belirtildiği gibi bir "tespit" işlemi olduğu ve Davacının her halükârda sahte belge düzenleme özlü suçlardan dolayı Mahkemece suçlu bulunarak mahkûm edildiği ve bunun sonucunda ehliyetsiz konuma girdiği gerçekleri ışığında- konu idari kararın gerekçesiz olduğu da söylenebilir halde değildir.


Davacının yaptığı görevin onun güvenilir bir kişi olmasını gerektirdiği tartışılamayacak kadar açıktır. Kamu görevi yapan veya polis mensubu olan kişilere olan güvensizliğin, hele hel-e de sahte resmi belge düzenleme niteliğindeki fiiller nedeniyle ortaya çıkacak güvensizliklerin ilgili kurumları çok ciddi şekilde yıprattığı göz önüne alındığında ve her halükârda kamu hizmetindeki kamu yararının, kişisel yarardan üstün olması gerektiği -yaklaşımı ışığında (bu hususta gör: Kemal Gözler, cilt 2, İdare Hukuku 2'nci baskı, sayfa 655). Davacının iddia edildiği gibi sicil anlamında "başarılı" bir kişi olarak görünmüş olmasının bir önemi kalmamakta; dolayısıyla da huzurumdaki meselede İdarenin -takdir yetkisi olduğu düşünülse dahi, bunun doğru bir şekilde kullanılmadığını söyleme şansı bulunmamaktadır.

Davacının yukarıda alıntılanan taleplerinden birisi de Davacının disiplin kovuşturmasına tabi tutulmamasının yapılmaması gereken bir ihmal olduğu- yönündedir.

Yukarıda belirtilenler göz önüne alındığında olayda bir ihmalden söz edilmesinin de mümkün olmadığı açıkça görülmektedir.

Tüm belirtilenler ışığında Davacı iddialarında başarılı olamadığından, davanın ret ve iptali gerektiği sonucuna varıl-ır.
Buna bağlı olarak da dava ret ve iptal edilir. Dava masrafları Davacı tarafından Davalılara ödenecektir.


Tanju Öncül
Yargıç
2 Eylül 2016











11






Full & Egal Universal Law Academy