Yüksek İdare Mahkemesi Numara 18/2005 Dava No 28/2012 Karar Tarihi 14.11.2012
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 18/2005 Dava No 28/2012 Karar Tarihi 14.11.2012
Numara: 18/2005
Dava No: 28/2012
Taraflar: Halil Okur ile KKTC Merkez Bankası arasında
Konu: Bankaya genel müdür olarak atanma - Davacının genel müdürlük görevine son verilmesi - Davacı göreve son verme kararının iptali için dava açması - Yüksek İdare Mahkemesi, göreve son verme kararının hükümsüz olduğuna karar vermesi - Meşru menfaat.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 14.11.2012

-D.28/2012 YİM 18/2005

Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152. Maddesi Hakkında.
Yargıç Necmettin Bostancı Huzurunda.

Davacı: Halil Okur, Ortaköy - Lefkoşa

- ile -

Davalı: Kuzey Kıbrıs T-ürk Cumhuriyeti Merkez Bankası, Lefkoşa


A r a s ı n d a.

Davacı namına: Avukat Ergin Ulunay
Davalı namına: Avukat Ali Fevzi Yeşilada

------------------

H Ü K Ü M

- Davacının, Davalı aleyhine ikâme ettiği işbu davada, 16.6.2006 tarihinde bir hüküm verilmiştir. Mezkûr hükümde davanın olguları aşağıdaki şekilde özetlenmiştir:

Mesleği Bankacılık olan Davacı, 1986 yılından itibaren, Bankacılık ve Finans sahasında çal-ışmıştır. Ağustos 1993 tarihinden, Kasım 2000 tarihine kadar, Kıbrıs Kredi Bankası Ltd. de sırasıyla Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür Vekili ve Genel Müdür olarak görev yaptı. Anılan Bankanın tasfiyesi üzerine, Aralık 2000 ile Aralık 2003 tarihleri aras-ında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda görev yaptı. Daha sonra, Kasım 2003'ten, Ocak 2005'e kadar, Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. de Yönetim Kurulu Sekreteri ve Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. Yönetim Kurulu-, 25/11/2004 tarih ve 482/04 sayılı kararı ile, Davacıyı, Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. in Genel Müdürlüğüne atadı.

Davalı, konu ile ilgili Başsavcılığın görüşünü aldıktan sonra, Davacının anılan Bankaya Genel Müdür olarak atanamayacağını, 8/12/20-04 ve B-463/04 sayılı yazı ile Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. Genel Müdürlüğüne bildirmiştir. Söz konusu yazı üzerine, Banka, Davacı ile ilgili atama kararını iptal etti. Davacı Ocak 2005 sonunda Bankadan ayrıldı.

Daha sonra, Davacı 18.2.2005 tarih-inde KKTC Merkez Bankası aleyhine işbu davayı dosyalamıştır.

Davacının davadaki talebi ise, aşağıdaki şekildedir:

"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Merkez Bankasının Davacının
Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. e Genel Müdür
olarak atanam-ayacağı hususundaki 8/12/2004 tarihli ve
B-463/04 sayılı kararının ve/veya işleminin tamamen hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair Muhterem Mahkemenin karar vermesi."

Davacı, davanın duruşması esnasında şahadet v-ermiştir. Davacının şahadetini müteakip, Davacı Avukatı Mahkemeye beyanda bulunarak, 39/01 sayılı Bankalar Yasası'nın 17.maddesinin 4,5 ve 6'ncı satırında yer alan, yani "fiil ve eylemleri sonucu bankanın bu yasanın 37.maddesi kapsamına alınmasına neden ol-anlar" kısmının, Anayasa'nın 1,14,48 ve 49. maddelerine aykırı olduğunu iddia ederek, konunun Anayasa Mahkemesine havalesini talep etti.

Davalı Avukatı, bahse konu talebe itiraz etmiştir. Davalı Avukatı, söz konusu itirazında, Davalının gönderdiği yazını-n Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd.e muhatap olduğunu, ilgi kararla, söz konusu Bankanın Genel Müdür atama kararının iptal edildiğini, etkisinin, doğrudan doğruya değil, dolaylı olduğunu, bu karardan, Davacının meşru menfaatinin doğrudan doğruya etkilen-mediğini, esas kararı verenin Başsavcılık olduğunu, Başsavcılığın yazısına karşı, bir davanın mevcut

olmadığını, Davacının dava açabilmesi için, yasadan doğan bir hakkının zedelenmesi gerektiğini, Merkez Bankasının karar veya görüşünün nihai olmadığını, h-ukuk dünyasında doğrudan doğruya bir etki husule getirmediğini, nihai kararı verenin Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. olduğunu, Davacının menfaatini doğrudan doğruya etkileyen kararın, Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd.in kararı olduğunu ileri sürmüş-tür.

Davacı Avukatı ise itiraz üzerine, Davalının kararının, Davacıyı doğrudan doğruya ilgilendiren bir karar olduğunu ileri sürmüştür.

Bu Mahkeme 16.6.2006 tarihli kararı ile, Merkez Bankasının yazısının karar değil, görüş mahiyetinde olduğunu, bu n-edenle bir idarî davaya konu olamayacağını, Merkez Bankasının yazısının karar olarak addedilse bile muhatabının Limasol Türk Kooperatif Bankası olduğunu, bu açıdan da Davacının meşru menfaatinin olamayacağına karar vermiştir.

Davacı, bu Mahkemenin 16.6.-2006 tarihli kararı aleyhine YİM İstinaf 1/06 sayılı, istinafı dosyalamıştır.

İstinaf Mahkemesi, 16.6.2006 tarihli hükmü, ortada idari davaya konu bir işlem olduğu ve konunun Davacıyı ilgilendirdiği, bu nedenle meşru menfaati olduğu gerekçesiyle bozmuş v-e davayı tek Yargıçtan oluşan Yüksek İdare Mahkemesine iade etmiştir.

Tek Yargıçtan oluşan Yüksek İdare Mahkemesi huzurunda 14.6.2009 tarihinde tekrar görüşülen davada, Davacı Avukatı söz alarak, daha önce yaptığı Anayasa Mahkemesine havale talebinin, Da-vacının davada meşru menfaati olmadığı nedeniyle reddedildiğini hatırlatarak, Bankalar Yasası'nın 17'nci maddesinin 4,5 ve 6'ncı satırında yer alan kısmının yani "fiil

ve eylemleri sonucu bankanın bu yasanın 37'nci maddesi kapsamına alınmasına neden olanl-ar hiçbir bankada yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyesi, genel müdürü, genel müdür yardımcısı veya 1.derece imza yetkisini haiz görevli olarak çalışamazlar" kısmının bu davanın karara bağlanmasında etken olduğu nedeniyle, Anayasa'nın 1,14,48 ve 49'u-ncu maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek, konunun Anayasa Mahkemesine havalesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Avukatı, konunun Anayasa Mahkemesine havalesine itirazı olmadığını beyan etmiştir.

Yapılan talebi değerlendiren bu Mahkeme, -konunun Anayasa Mahkemesine havalesine karar vermiştir.

Davacı, Anayasa'ya aykırılık iddiasını yaparken, iddialarından birisi de, 17'nci maddenin Davacıya söz ve savunma hakkı vermediği için, bunun hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı olduğu iddiası idi. A-nayasa Mahkemesi 17'nci maddede, söz ve savunma hakkı verilmez, diye bir ifadenin yer almadığını göz önüne alarak, bunun Anayasa'nın 1'inci maddesine aykırı olmadığını belirttikten sonra, idari makamın karar almadan önce, Davacıya söz ve savunma hakkı verm-esine gerek olup olmadığını ve karara gerekçe teşkil eden olay veya olayların gerçek olup olmadığını Yüksek İdare Mahkemesinin
belirleyeceğini ifade etmiş ve akabinde A.M.20/2009 sayılı davada sözü edilen 37'nci maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar -vermiştir.

Anayasa Mahkemesi kararından sonra, konuyu tekrar ele alan bu Mahkeme huzurunda, davanın duruşmasına devam edilmiş, bu bağlamda, taraf Avukatları Mahkemeye hitap etmişlerdir.

Davacı Avukatı hitabında, davaya konu karar alınırken Davacıya sö-z ve savunma hakkı verilmediğini, Anayasa Mahkemesi
kararına göre, Yüksek İdare Mahkemesinin, dava ile ilgili karar verirken, davaya konu karardan etkilenen kişiye söz ve savunma hakkı verilip verilmediğini incelemek durumunda olduğunu, kararın gerekçesin-de 39/11 sayılı Bankalar Yasası'nın 17'nci maddesinde zikredilen, fiil ve eylemlerden bahsedildiğini, bunların neler olduğunun belirtilmediğini, Davacının da şahadetinde kendisine söz ve savunma hakkı verilmediğini, kendisine herhangi bir suçlama yapılmadı-ğını, dava okunmadığını ileri sürdüğünü söylemiştir.

Davalı Avukatı ise Mahkemeye hitabında, Davacının, Kıbrıs Kredi Bankası Ltd.de Müdür ve Genel Müdür Muavini olarak görev yaptığını, görev yaptığı dönemde, bankanın fona devredildiği-ni, S.B isimli şahsa-, Davacının bankanın fona devredilmesine neden olan suçları işlemesine sebep olduğu için dava getirildiğini ve S.B'nın mahkûm olduğunu, o davada, Davacının tanık olarak bulunduğunu, ortada kesinleşmiş bir hüküm olduğunu, Mahkemenin bunu adli ihbar olarak a-labileceğini, işlenen suçların 17'nci madde kapsamında olduğunu, bu nedenle Davalının kararının, hukuka uygun olduğunu ileri sürmüştür.

Anlaşılan odur ki, idarenin kararının gerekçesi, ceza davasındaki S.B ile ilgili mahkûmiyet kararıdır. İdare gerekçeyi- tesbit ederken, konuyu esaslı bir şekilde tezekkür etmelidir, çünkü idari kararlar kamu yararı amacıyla alınır. Kamu menfaati, kişi menfaatinden önce gelir. Ancak idare, kamu yararı güderek karar alırken, kişi menfaatini de tümden yok farzedemez. Başka bi-r ifade ile idarenin, kamu menfaatini gözetirken, kişi menfaatini de mahvedici bir durum yaratmaması gerekir.

Huzurumdaki meselede sözü edilen ve adli ihbar olarak göz önünde bulundurmam istenen iddia,"S.B'nın, Davacının, bankanın fona devredilmesini sağl-ayan fiilleri yapmasına sebep olması

sonucu mahkûm olduğudur." Davacı ile ilgili bir mahkûmiyet yoktur. Konu, Mahkemece Ceza Yasası uyarınca değerlendirilmiş ve neticede S.B mahkûm olmuştur. Böyle bir durumda idareye düşen yükümlülük, mahkûmiyetle sonuçl-anan davadaki gerçekleri araştırmak ve bunları Bankalar Yasası'nın 37'nci maddesinin ve bankacılıkla ilgili mevzuatın verileri ışığında, Bankacılık Hukuku açısından değerlendirmek idi.

Ceza davasındaki mahkûmiyet, idare tarafından Davacının itham edilmesi-ne veya ondan izahat istenmesine gerekçe olabilir. Ancak tek başına Davacı ile ilgili karara gerekçe olamaz. Konunun esaslı bir şekilde araştırılması, idarenin kararına gerekçe teşkil edecek olguların doğruluğunun saptanması gerekirdi. İdare, bahsedilenler-i yerine getirirken, haliyle ceza davasındaki olgulardan ve Mahkemenin bulgularından faydalanabilirdi. Bu hususlar yerine getirilmemiştir.

Ayrıca konu, Davacıyı itham edici nitelikte olduğu için, işlem disiplin işlemi mahiyetinde olmamasına rağmen, kara-r veya işlemden önce Davacıya söz ve savunma hakkı verilmeli idi. Bunun yapılmaması bir eksikliktir.

Yukarıda belirttiğim hususlar, dava konusu işlem veya kararın hükümsüz ve etkisiz olması sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle Davalının 8.12.2004 tarih ve -B-463/04 sayılı karar ve/veya işlemin hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına hüküm veririm.

Meselenin kendine has olgularını nazara alarak, masraflarla ilgili herhangi bir emir vermemeyi uygun gördüm.


- Necmettin Bostancı
Yargıç

14 Kasım, 2012















7






Full & Egal Universal Law Academy