Yüksek İdare Mahkemesi Numara 177/2007 Dava No 34/2010 Karar Tarihi 29.12.2010
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 177/2007 Dava No 34/2010 Karar Tarihi 29.12.2010
Numara: 177/2007
Dava No: 34/2010
Taraflar: Yeşil Barış Hareketi Derneği ve diğerleri ile KKTC Bakanlar Kurulu ve diğerleri arasında
Konu: İdari karar -İdari bir kararın iptal edilebilmesi için dava açabilecek kişinin meşru menfaatinin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenen kişi olması gereği. Meşru Menfaat - Davalıların meşru menfaatlerinin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenmediği gerekçesiye davanın reddedilmesi.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 29.12.2010

-D. 34/2010 YİM 177/2007

Yüksek İdare Mahkemesinde
Anayasanın 152. Maddesi Hakkında.

Mahkeme Heyeti: Şafak Öneri, Talat D. Refiker, Narin F. Şefik.

Davacı: 1- "Yeşil Barış Hareketi" Derneği, Başkanı ve/veya - Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyle Doğan Sahir, Bedreddin Demirel Caddesi, Köşk Melek Nebih Apt., Kat: 1, Yenişehir - Lefkoşa
2- KEMA (Kıbrıs Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma) Vakıf Başkanı ve/veya Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla Orhan -Aydeniz, Şht. Yaşar Çakmak Sokak No 21,
3- "Kıbrıs Türk Biyologlar Doğayı Araştırma ve Koruma Derneği" Başkanı ve/veya Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyle Niyazi Türkseven, Vezneciler Sokak No 6 Yenikent Lefkoşa
4- Derviş Yüksel, Erdoğan Derviş -Sokak No 10A, Kızılbaş Lefkoşa
5- Mazhar Özkol, Kanlıköy Lefkoşa
6- Osman Tuğsal, 3 Bartın Sokak Yenişehir Lefkoşa
7- Hasan Sarpten, Hürriyet Sokak No.43 Lapta Girne
8- Osman Kalfaoğlu, Yeniboğaziçi, Yeni İskele
9- İbrahim Alkan, İlan Boğazı Soka-k No.8A Gönyeli

- ile -

Davalı: 1- KKTC Bakanlar Kurulu vasıtasıyle KKTC'yi temsilen Başsavcılık, Lefkoşa
2- KKTC Bakanlar Kurulu vasıtasıyle KKTC Lefkoşa
3- KKTC Maliye Bakanlığı vasıtasıyle KKTC Lefkoşa
4- KKTC Çevre Bakanlığı vasıtas-ıyle KKTC Lefkoşa
5- KKTC İçişleri Bakanlığı vasıtasıyle KKTC Lefkoşa
6- KKTC'yi temsilen Başsavcılık, Lefkoşa
7- KKTC Elektrik Kurumu vasıtasıyle KKTC Lefkoşa

A r a s ı n d a.

Da-vacılar namına: Avukat Boysan Boyra
Davalı No 1 - 6 namına: Savcı İlter Koyuncuoğlu
Davalı No 7 namına: Avukat Kemal Mut
İlgili Şahıs yok.








------------


K A R A R


Şafak Öneri: Davacı 1, dernek olarak tescilli bir tüzel kişi olup, tüzüğünde -belirtilen amaçları arasında doğayı, yeşili ve bunlara gereksinimi olan tüm canlıları, insanı korumak, yaşatmak ve geliştirmek; kaplumbağaları, Kıbrıs eşeklerini, akbabaları, Kuzey Kıbrıs'ta nesli ve üremeleri tehlikeye girmiş tüm hayvanları korumak; deni-z kaplumbağalarını, deniz kıyılarındaki kaplumbağa üreme bölgelerini korumak; çevreyi korumak ve doğal çevre dengesinin bozulmaması için gayret göstermek; tarihi ve kültürel mirasın korunması için uğraş vermek; yer almaktadır.
Davacı 2, vakıf olarak tescil- edilmiş bir tüzel kişi olup, amaçları arasında erozyonla mücadele ve ağaçlandırma, çevreyi korumak, ağaç ve doğal varlıkları korumak bulunmaktadır.
Davacı 3, amaçları arasında Kıbrıs'ın biyolojik zenginlik-lerini tesbit edip korunması ile ilgili araştırm-alar yapmak, çevrenin korunmasına yönelik çalışmalar yapmak, ekolojik dengenin korunması ile ilgili çalışmalar yapmak olan, dernek olarak tescilli bir tüzel kişidir.
Davacı 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 ise, çevreye, doğal yaşama duyarlı, doğanın dengesinin korunma-sı gerektiğine inanan vatandaş-lardır.

Dava konusu, Karpaz yarımadasının Dipkarpaz köyünden Zafer Burnuna kadar olan bölge, Bakanlar Kurulunun değişik tarih-lerde aldığı kararlar uyarınca koruma altına alınan ve milli park olarak ilân edilen bir bölgedi-r. Huzurumuzda bulunan tekzip edilmemiş şahadete göre, sözkonusu bölgede yerleşim bulunmamakta, ancak sınırlı sayıda küçük turizm tesisi bulun-maktadır. Dava tarihine kadar bölgede elektrik şebekesine bağlı elektrik enerjisi mevcut değildi.
Bölge doğal ya-pısını korumakta olup, içinde Kıbrıs eşekleri olarak bilinen yaban eşekleri doğal yaşamlarını sürdürmekte, çok sayıda endemik ve Kıbrıs'a özgü diğer bitki örtüsü bulunmaktadır. Bölgede bulunan altın sahil olarak bilinen kumsal ve diğer bazı kumsallar Caret-ta Caretta cinsi deniz kaplumbağaları tarafından doğal yumurtlama ve üreme alanı olarak kullanılmaktadır. Bölge göçmen kuşların adaya ilk ayak bastığı, dinlenmek için mola verdiği bir alandır. Söz konusu alanda henüz daha yerleri dahi tesbit edilmemiş 15 e-ski yerleşim yeri ve eski eser alanı bulunmakta olup, bölge Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından "doğal ve arkeolojik sit alanı" olarak ilân edilmiştir.

Huzurumuzda bulunan emare 20'ye göre davalı 7 Elektrik Kurumu, 27/2/2007 tarihinde Dipka-rpaz köyünden, Zafer Burnuna kadar olan bölgeye direkler üstünde enerji iletim hattı çekil-mesi için ihaleye çıkılmasına karar verdi. Davalı 7'nin iddialarına göre, mezkûr ihale kararı, Bakanlar Kurulunun 8/12/1993 tarihli emare 13 kararına dayandırılmakta- olup, şahadet ve emarelere göre, Apostolos Andreas Manastırı, polis lojmanı ve gümrük gözetleme binasına elektrik akımı götürül-mesi gerekçesi ile alınmıştır. Bu karar doğrultusunda çıkılan ihaleyi ilgili şahıs kazandı ve davanın dinlendiği tarih itibarı -ile ihaleyi tamamladı. Enerji üretim hatlarının çekilmesini müteakip bölgedeki küçük turizm işletmeleri ile Apostolos Andreas Manastırı, gümrük gözetleme binası ve polis lojmanına elektrik akımı verilmiştir.

Davacılar, davalılar aleyhine dosyaladıkları -bu dava da Mahkemeden aşağıdaki taleplerde bulundular.
"A- Davalı No 1 ve/veya Davalılar tarafından Davacıların bilmediği bir tarihte alınan ve davacıların bilgisine takriben 10 Haziran 2007 tarihinde gelen Zafer Burnu Milli Parkı alanı içerisine Elektrik- Nakil Hattı Çekilmesi ve/veya Direkler üzerinde Elektrik Enerjisi götürülmesine ilişkin kararın ve/veya kararların ve/veya bu kararlarla ilgili tüm işlemlerin hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve/veya herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair mahkeme kararı ve/-veya hükmü ve/veya emri;
B- Davalı no 1 ve/veya Davalılar tarafından Davacıların bilmediği bir tarihte alınan ve davacıların bilgisine takriben 10 Haziran 2007 tarihinde gelen Zafer Burnu Milli Parkı alanı içerisine Elektrik Nakil Hattı Çekilmesi ve/veya -Direkler üzerinde Elektrik Enerjisi götürülmesine ilişkin olarak ihaleye çıkma kararının ve/veya bu ihaleyi sonuçlandıran kararın ve/veya kararların ve/veya bu kararlarla ilgili tüm işlemlerin hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve/veya herhangi bir sonuç doğuram-ayacağına dair mahkeme kararı ve/veya hükmü ve/veya emri;"

Dava başlangıçta Bakanlar Kurulu, Başsavcılık ve diğer 4 bakanlık aleyhine açılmışsa da, daha sonra yapılan müracaatla, davalı 7 elektrik kurumu davaya 7. davalı olarak eklenmiştir.

Talep takr-irinde yukarıya aktarılan 1. talep ile ilgili bazı iddialar ortaya konmasına rağmen, talepte belirtildiği gibi bir idari karar veya işlemin mevcut olduğu ibraz edilen şahadet ve emarelerde görülmemektedir. Bunun gibi, davalı 7 dışındaki davalıların 2. para-grafa konu idari kararın üretil-mesinde herhangi bir ilgileri olmadığı, ibraz edilen şahadet ve iddialarda görülmektedir.
Bu nedenlerle 1. paragraftaki talepler red ve iptal olunur. 2. paragraftaki talep ile ilgili olarak davalı 1-6 aleyhine dava sebebi m-evcut olmadığından, davalı 1-6 hakkındaki 2. talep de reddolunur.
Davacılar çeşitli gerekçelerle davalı 7 tarafından alınan mezkûr ihale kararının kanunsuz ve hükümsüz olduğunu iddia ederek iptalini talep etmektedirler.

Davalı 7, davacıların iddialarını- reddetmektedir. Davalı 7'ye göre alınan karar yasal olup, davacıların hiçbirinin bu davayı açmada meşru menfaati yoktur.

Bir iptal davasında, davacıların dava ehliyeti (meşru menfaat) bulunması, dava açmak için aranan önkoşullardan birisidir. Bu nedenle- öncelikle davalı 7'nin meşru menfaat ile ilgili iddialarını incelemeyi uygun görürüz.
İdare Hukuku alanında tek taraflı irade açıklaması ile kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargısal denetimi Anayasa-nın 152. madde-sinde düzenlenen normlara uygun şekilde gerçekleşir.
İdari davaların kimler tarafından açılabileceği Anayasanın 152(2) maddesinde gösterilmektedir. Anayasanın 152(2) madde-sine göre, idari bir karar veya işlemin iptali için dava açabilecek k-işi, sahip olduğu meşru bir menfaati o karar veya işlemden olumsuz yönde ve doğrudan doğruya etkilenen kişidir. 2. fıkraya göre, önceki bir çok YİM kararında kısaca "meşru menfaat şartı" olarak belirtilen dava açma ehliyeti (subjektif ehliyet) iptal davası-nın ön koşullarından biridir.
Diğer ön koşul ise, 3. fıkrada belirtilen süre koşuludur. Buna göre, idari bir karar için açılacak iptal davası, kararın yayın tarihinden veya yayınlanmadığı takdirde kişinin bunu öğrendiği tarihten başlayarak 75 gün içind-e açılabilir.
İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yolu ile denetimini amaçlayan iptal davası, Yüksek İdare Mahkemesi tarafından iki aşamada karara bağlanır.
Birinci aşama, yukarıda izah edilen ön koşulların varlığını tesbit için yapılan incelemedir-.
İkinci aşama ise, davanın özünün incelenmesi, yani iddia edilen hukuki sakatlığı inceleme aşamasıdır. Bir iptal dava-sında, ileri sürülen hukuki sakatlığın yani davanın özünün incelenebilmesi, ön koşullar ile ilgili incelemeyi geçmesi, yani aranan koşul-ları taşıdığının tesbit edilmesi halinde mümkündür.
Yukarıda izah edilen ön koşullardan herhangi birinin davalı tarafından ihtilaf konusu yapılması halinde, Mahkeme meselenin özünü incelemeye geçmeden önce ihtilaf konusu yapılan ön koşulu, örneğin meşru m-enfaatin varlığını tesbit etmesi gerekir. Ön koşulların mevcut olup olmadığı bir olgu mese-lesidir. Bir idari davada ön koşullarla ilgili bir iddia örneğin meşru menfaat yokluğu ileri sürüldüğünde Mahkeme, davanın özü ile ilgili yargısal bir adım atmadan, -meşru menfaatla ilgili iddiaları inceler. Davalı tarafından ön koşullarla ilgili bir itiraz yapılmayan durumlarda, ön koşulların mevcut olmadığı Mahkeme önündeki olgulardan açıkca görülüyorsa, mahkeme bu hususu resen dikkate alır ve davanın özünü incelemey-e geçmeden davayı iptal eder.

Subjektif ehliyet şartı olarak isimlendirilebilinen 1. ön koşul, hukukumuzda kısaca "meşru menfaat şartı" olarak tanım-lanan dava açma ehliyetidir. "Meşru menfaat" olarak hukuk literatürümüze giren 1. ön koşul kelime anlamın-dan öte bir hukuki durumu izah etmektedir. TC idari yargı sisteminde terminolojik olarak meşru menfaat yerine "menfaat ihlali" terimi kullanılmaktadır. Meşru menfaat, kelime anlamında olduğu gibi, sadece "meşru durumdan kaynaklanan bir menfaat" anlamında o-lmayıp, "iptali istenen karar veya işlemden doğrudan doğruya ve olumsuz olarak etkilenen meşru bir durumdan doğan menfaat" anlamında kullanılmaktadır.

Meşru menfaat konusunda TC mevzuatı, mevzuatımızla benzer hükümlere sahiptir. Tecrübelerinden ağırlıkl-ı olarak yararlan-dığımız, çok yakın idare hukuku sistemini uyguladığımız TC idare hukuku doktrin ve içtihatları subjektif, dava açma ehli-yeti (menfaat ihlali - meşru menfaat) konusunda iyi yerleşmiş prensipler içermektedir.
Bu hususta Prof. Dr. Şeref Gö-zübüyük Yönetsel Yargı 30. Baskı, sayfa 167'de şunları söylemektedir.
"Ülkemizde uygulanan sisteme göre, iptal davası açabilme olanağı, ne herkese, ne de yalnız hakkı ihlâl edilenlere tanınmıştır. Bu alanda ortalama bir yol tutularak, bir kimsenin iptal d-avası açabilmesi için, iptalini istediği karar ile bir ilişkisinin bulunması, yeterli sayılmıştır. Bir yönetsel işlemden dolayı, hakkı, ya da menfaati ihlâl edilmemiş olanlar iptal davası açamazlar."

Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu E.1999/1261-, K.2000/168 sayılı davada şu görüşler yer almaktadır:
"Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel, meşru ve güncel bir manfaat alakasının varlığı, davanın niteliğine ve özelliğine göre idari yargı yerlerince belirlenmekte, davacının idari i-şlemle ciddi ve makul, maddi ve manevi bir ilişkisinin bulunduğunun anlaşılması, dava açma ehliyeti için yeterli sayılmaktadır.
Ayrıca, iptal davaları ile idari işlemleri hukuka uygun olup olmadığının saptanmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, bö-ylece de idarenin hukuka bağlılığının belirlenmesine, sonuçta hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesine olanak sağlandığından bu davalarda menfaat ilişkisinin bu amaç doğrultusunda yorumlanması gerekmektedir."

TC Anayasa Mahkemesi E.1995/46, K.199-5/49 sayılı davada konu ile ilgili olarak şunlar yer alır:
"İptal davaları, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki idari işlemler hakkında açılabilir. Böyle bir idari işlemin iptalinin istenilebilmesi için davacının menfaatinin ihlal edilmiş olması ge-rekir. Yargı kararlarında ve öğretide "menfaat", davacı ile iptalini istediği idari işlem arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdari işlem ile dava açan kişi arasında geçerli (meşru) güncel ve ciddi bir ilişki söz konusu ise davada menfaat bağı bulunduğu kabul- edilmektedir. Bunun dışında öznel bir hakkın ihlal edilmesi koşulu aranmaz."

Yukarıda iktibas ettiğimiz görüşleri aynen benimser ve katılırız.

Bu görüşler ışığında Anayasamızın 152(2) maddesi altında bir iptal davasında dava açma ehliyeti yani meşru me-nfaatin varlığından söz edilebilmesi için aşağıdaki şartların kümülatif olarak görülmesi gerekir.
1- İptali istenen idari karar veya işlem tarafından etkilenen menfaat, meşru olmalıdır.
2- İptali istenen karar veya işlemin davacının maddi veya manev-i menfaatini olumsuz olarak etkilemelidir.
3- Davacının iptali istenen idari karar veya işlemle aşağıdakileri içeren bir taraf ilişkisi mevcut olmalıdır.
(a) İptali istenen karar veya işlem davacının menfaatlerini doğrudan doğruya etkilemiş olmalıdır.
(b)- İptali istenen karar veya işlem ile etkilenen menfaat güncel, aktüel bir menfaat olmalıdır.

Yukarıda özetlenen şartların hukuki mahiyeti ve kapsamı önceki YİM kararlarında çeşitli yönlerden incelenmiştir. TC Danıştayının da konu ile ilgili pek çok kara-rı mevcuttur. Bu tecrübelerden de yararlanarak meşru menfaat şartlarını inceleyeceğiz.
1- Dava konusu idari karar veya işlemden etkilenen menfaatin, meşru bir menfaat olması, diğer bir anlatımla hukuksal bir durumdan (yasa, sözleşme, içtihat v.b) kaynakl-anması, hukuken ileri sürülebilir olması gerekir. Bu hususta Prof. Dr. Şeref Gözübüyük
"Meşru olmayan bir menfaat, iptal davası açabilme olanağını vermez. Menfaatın meşru sayılabilmesi için hukuksal bir durumdan çıkması, ya da böyle bir duruma dayanması -gerekir. Hukuka aykırı bir durumun korunmasına yönelik dava açmada meşru menfaat yoktur."

Yine Danıştay 10. Dairesi E.2002/1407, K.2002/4320'de şunlar yer alır:
"Bir işlem aynı zamanda bazı kişilerin lehine, bazı kişilerin ise aleyhine hukuki sonuçla-r doğurabilir. Menfaati işlemin varlığına bağlı olanlar açısından işlemin yargı kararı ile iptal edilmesinden çıkan sonuç, söz konusu işlemden sağladığı menfaatin hukuken korunabilir, bir başka deyişle "meşru" nitelikte olmadığıdır.
Yukarıda da belir-tildiği üzere iptal davasını, işlem nedeniyle menfaati ihlal edilenler açabilecek ise de söz konusu menfaatin; kişisel aktüel ve meşru olması gerekir. Meşru menfaatin varlığından söz edebilmek, hukuken ileri sürülebilir olmasına bağlıdır."

2- İptal dava-sı açılabilmesi için idari işlemin, davacının menfaatlerini olumsuz olarak etkilemesi gerekir. Davacının menfaatini olumsuz yönde etkilemeyen, davacının leyhine olan olumlu idari işlemler iptal davasına konu edilemez.

3- "Menfaatin doğrudan doğruya etkil-enmesi" şartı, Türkiye'de ilgili yasalarda yer almamasına rağmen Danıştay kararlarında yer almaktadır. (DDHH E.37/120 Danıştay Kararlar Dergisi, sayı 1, sayfa 63) Ülkemizde Anayasa koyucu söz konusu şartı norm haline getirmiştir. Bu itibarla konu inceleni-rken, Danıştay'ın tecrübe ve kararlarından yararlanılması doğru bir tercih olacaktır.

İptal davaları, iptale konu idari işlem veya karardan dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabilir. Davacı üzerinde hukuki etkisi bulunmayan, onun menfaatl-erini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında iptal davası açılamaz. Menfaatin doğrudan doğruya etkilenmesi deyimi menfaatin kişisel olması gerektiğini gösterir. Prof. Dr. Şeref Gözübüyük - Prof. Dr. Turgut Tan İdare Hukuku, cilt 2, sayfa 392, paragraf 278'd-e konu ile ilgili olarak şunlar yer almaktadır:
"Bir kimse kendi menfaatini etkilemeyen işlemlere karşı iptal davası açamaz. Bu kural, Danıştay kararında şöyle açıklanmıştır: Danıştay'da dava açabilmek için, dava konusu yapılan idari işlemlerden dolayı d-avayı açanın dolaylı veya dolaysız kişisel bir menfaatinin ihlâl edilmiş olması gerekir. İster gerçek ve ister tüzel kişiler bakımından olsun, bu esas değişmez. Danıştay kararlarında yer alan, "doğrudan doğruya davacının hak ve menfaatını, haleldar eden ya-hut "doğrudan doğruya menfaatı haleldar olanlar" gibi deyimler, menfaatın kişisel olması gerektiğini gösterir."

Menfaatin kişisel olması demek, yani doğrudan doğruya davacıyı etkilemesi demek, idari işlemin dolaylı veya dolaysız olarak davacıya tesir -etmesi, bir menfaatini ihlal etmiş olması demektir. (Bak: Danıştay 5. Daire 10/6/1970 tarihli E.1969/4390)
Subjektif (birel) idari işlemlerde, işlemin konusu doğrudan doğruya davacıyı hedef aldığı için davacının menfaatinin etki-lendiği çok açıktır. (Örneğ-in vatandaşlık hakkındaki işlemler, disiplin cezaları işlemleri) ancak, menfaat ihlalinin kişisel (doğrudan doğruya) olması için işlemin, subjektif olarak, davacı hakkında yapılması gerekmez. Esas olan işlemin, doğ-rudan veya dolaylı olarak davacının menfa-atlerini etkilemiş olmasıdır. Bazen bir idari işlem sadece muhatabını değil - bazen muhatabını da değil - başkalarını da etkileyebilir. İptal davası açabilmek için işlemin doğrudan doğruya davacı hakkında yapılmış olması gerekli değildir. Yapılan işle-mden davacının menfaatleri dolaylı olarak da olumsuz yönde etkile-niyorsa, davacı, menfaat ihlali nedeni ile işlemin iptalini isteyebilir.

Bir idari karar davacının kişisel menfaatini olumsuz yönde etkilemesi halinde böyle bir idari kararın muhatabının- başka herhangi bir kişi veya makam olması, davacının meşru menfaati-nin varlığını olumsuz yönde etkilemez. (Bak: YİM İstinaf 1/2006)

Kural olarak doğmamış ya da ileride doğacak bir menfaat için iptal davası açılamaz. İptal davası açısından davacıda bul-unması gereken ve iptal davasına özgü olan koşul, menfaat koşuludur. İptali istenen işlemin davacının hukuken korunmaya laik, güncel bir menfaatini ihlal etmiş olması ve işlemin iptalinde davacının yararı bulunması gerekir. Bu cümleden olmak üzere menfaati-n hem davanın açıldığı, hem de davanın duruşması yapıldığı sırada mevcut olması gerekir. İleride meydana gelmesi beklenen, düşünülen, ihtimal dahilinde olan bir manfaat, iptal davası açma hakkını vermez. Bu hususta Danıştay 10. D. E.997/1372 K.997/1314'de -şunlar yer almaktadır.
"İptal davasına konu edilen işlem ile davacı arasında menfaat ilgisinin kurulabilmesi, ancak, kişisel, meşru ve güncel bir ilginin varlığıyla mümkündür. Aksi halde, kişilerin kendi menfaatini etkilemeyen, ciddi ve makul ilişkisin-in bulunmadığı idari işlemlere karşı dava açabilmesi, idarenin işleyişini sürekli dava tehdidi altında bırakacağından, olumsuz yönde etkileyecektir."

Bir idari karar ile davacı arasında bulunması gereken taraf ilişkisi davanın niteliğine ve özelliğine -göre Yüksek İdare Mahkemesi tarafından belirlenir. TC Anayasa Mahkemesinin E.1995/46 sayılı davasında belirtildiği gibi idari davalar idarenin işlem ve kararlarının hukuka uygunluğunun yargısal yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hi-zmetin gereklerine uygun biçimde yapılmasının sağlanması, kamu hizmetlerinin getirdiği yarar ve zararların bireylerin üzerindeki etkilerinin adaletli biçimde denetlenmesi için vatandaşlara tanınmış bir haktır. İptal davaları idarenin hukuka uygun davranmas-ını sağlayarak hukuk devletini gerçek-leştiren önemli yollardandır. İptal davaları ile idari işlem-lerin hukuk kurallarına uygunluğu incelenir, hukuka aykırı işlem ortadan kalkar, böylece idarenin hukuk kurallarına uygun şekilde hareket etmesi sağlanarak, -hukuk düzeni korunur. Kuvvetler ayrımı ilkesinin uygulandığı demokratik hukuk devletlerinde idarenin karar ve işlemlerinin yargı denetimi dışında tutulması düşünülemez. İdari karar ve işlemlerin yargı denetimine tabi olması, hukuk devletinin temel kurallar-ından-dır. Bu açıdan bakıldığında kişisel menfaat ihlali kavramının dar tutulması bir çok idari kararın yargı denetimi dışında tutulması anlamını taşıyacağından, menfaat ilişkisinin yuka-rıda belirttiklerimiz ışığında dar yorumlanmaması gerekmek-tedir.
Öt-e yandan hukuka bağlılığı sağlamak adına kişisel menfaat ihlali kavramına gereğinden fazla genişlik tanınması idarenin işlemlerinin olumsuz yönde etkilenmesine, keza rastgele iptal davalarının açılmasına yol açma tehlikesi bulunmaktadır. (Bak: DİDD E.2001/-415, K.2001/737) Dava açacaklar yönünden makul bir sınırlamanın bulunması hem Mahkemelere gelişi güzel dava açı-larak iş yoğunluğunun artırılmaması, hem de idarenin ilgisiz kişilerce dava tehdidi altında tutulmaması açısından gerek-lidir. TC doktrin ve içt-ihatlarına göre hangi tür menfaat ihlalinin, menfaat ihlali (meşru menfaat) koşulu için yeterli olduğu kesin ölçülerle belirlenmiş olmadığı için, bunun tak-diri idari yargı yerlerine bırakılmıştır. Uygulamada genel-likle menfaat ihlalinin var olup olmadığı-, iptali istenen işlemin niteliğine göre saptanmakta ve Mahkeme her olay ve davada davacının iptali istenen idari işlemle menfaatinin ihlal edilip edilmediğini belirlemektedir. Bunun ölçüsü de genel kabul görmüş ilke olarak şöyle özetlenebilir; davacının i-ptalini istediği işlemle yarar ve çıkar ilişkisinden öte, ancak ciddi ve makul bir alakadan doğan meşru, kişisel ve güncel bir ilişkisinin olması ve işlemin doğrudan veya dolaylı biçimde davacıyı etkilemesi gerekir. Bu görüşlere aynen biz de katılmaktayız-.

Yukarıdaki hukuki prensiplere göre bu davada, davacıların, dava konusu karar ile ilgili olarak meşru menfaatleri bulunup bulunmadığı incelendiğinde, nasıl bir sonuca ulaşılabilinir?
Taraf ilişkisinin kurulması için gerekli olan kişisel meşru ve güncel- bir menfaat alakasının varlığı kural olarak tüzel kişiler için de geçerlidir.
Dernek ve vakıflar ancak tüzel kişiliklerinin menfaati ihlal edildiğinde ve tüzüklerinde belirtilen amaç ve faaliyet alanları ile ilgili konularda ve bunlarla sınırlı olmak üze-re iptal davası açabilirler. Dernek ve vakıfların dava açma ehliyeti ile ilgili olarak İ.D.D.G. Kurulu 4.2.2000 tarih ve E.1999/1261, K.2000/168 sayılı davada şunlar yer almaktadır.
"Öte yandan, kendi üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak amacıyla Ka-nunla kurulmuş meslek birliklerinin yanında, belli amaçlarla kurulmuş dernek, vakıf gibi özel hukuk tüzel kişiliğini haiz sivil toplum örgütlerinin, kuruluş amaçlarıyla sınırlı olmak üzere ve kamu menfaatini ilgilendiren konularda dava açmalarının mümkün o-lması gereklidir."

Daha önce de belirttiğimiz gibi, davacı 1 derneğin tüzüğünde belirtilen amaçları arasında çevreyi korumak ve doğal çevre dengesinin bozulmaması için gayret göstermek, tarihi ve kültürel mirasın korunması için uğraş vermek, doğayı ve ye-şili korumak, deniz kaplumbağalarını ve üreme bölgelerini korumak, Kıbrıs eşeklerini korumak, bulunmaktadır. Davacı 2'nin tüzüğüne göre amaçları arasında çevreyi, ağaç ve doğa varlıklarını korumak vardır. Davacı 3'ün amaçları ise, tüzü-ğüne göre, Kıbrıs'ın- biyolojik zenginliklerini tesbit edip korunmasını sağlamak, çevrenin korunmasına yönelik çalışmalar yapmak olarak belirtilmiştir.

Gerçek kişi olan diğer davacılar, talep takririndeki beyanlara göre, çevreye, doğal yaşama duyarlı, doğanın dengesinin koru-nmasına inanan çevreci KKTC vatandaşlarıdır.

Dava açma ehliyeti bakımından ihlal edilen menfaatin kişisel (doğrudan doğruya) olması gerektiği prensibinden hareketle, vatandaşlık sıfatının tek başına iptal davası açmaya yeterli olmadığı, bizim de katıldı-ğımız birçok TC içtihatında vurgulanmaktadır. Konu ile ilgili olarak İDDG Kurulu 24/12/1982 tarihli E.982/350 sayılı davada şunlar yer almaktadır:
"Gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 521 sayılı Danıştay Kanununa gerekse 2577 sayılı İdari Ya-rgılama Usulü Kanununa göre, idari işlemler hakkında menfaati ihlal edilenler iptal davası açabilirler. Bu durumda, menfaat ihlalinin objektif bir dava türü olan iptal davalarının esasının görülebilmesi için gerekli bir ön koşul olduğu açıktır. İhlal edile-n menfaatin ise, kişisel olması gerekmektedir. Mevcut yasal düzenlemeye göre, vatandaşlara, her idari işlem aleyhine salt vatandaş olma sıfatıyla iptal davası açabilme hakkı tanımamıştır. Dava konusu uyuşmazlıkta ise, davacı bu davada vatandaşlık sıfatının- ötesinde kişisel menfaatini açıkça ortaya koyamamaktadır.
Bu nedenlerle davacının dava konusu kararla menfaat ilgisi bulunmadığından davanın ehliyeti yönünden reddine karar verildi."

Bununla beraber Danıştay özellikle çevre, tarihi ve kültürel değerl-erin korunması gibi kamuoyunu yakından ilgilendiren konularda, kamu yararının korunması ve hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilebilmesi amacı ile kişisel menfaat ilişkisini çok geniş yorumlamaktadır.
Örneğin, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu E.-2001/415, K.2001/737 sayılı davada Ankara'da oturan davacının merhum Yusuf Bozkurt Özal'ın İstanbul'da sit alanı olarak ilân edilen Süleymaniye Camiine gömülmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemi ile açtığı davada "taşınmaz kültür ve tabiat- varlıklarının korunması açısından her vatandaşın dava açmakta menfaati vardır" gerekçesi ile davacının dava açma ehliyeti bulunduğu kararına varmıştır.
Yine Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, çevreyi ilgilendiren E.1999/26, K.1999/531 sayılı dav-ada şunları söylemektedir.
"İptal davasının açılabilmesi için, usul hukuku şartlarından olan menfaat (yarar) ilişkisi idari yargı yerlerince ve Danıştayca bu güne kadar oldukça geniş yorumlanmış olup; özellikle çevre, tarihi ve kültürel değerlerin kor-unması, imar uygulamaları gibi kamuoyunu yakından ilgilendiren konularda kamu yararının gözetilmesi ve korunması yönünde değerlendirilmiştir."


Danıştayın bu görüşlerini aynen benimser ve katılırız. Bu cümleden olmak üzere çevreyi, kültürel ve tarihi de-ğerleri korumak hususlarında menfaat ilişkisinin dar yorumlanmaması bu gibi konularda vatandaşların menfaat ilişkisi bulunduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Kendimizi yinelemek pahasına özetleyecek olursak, dava konusu bölge Bakanlar Kurulu Kararı ile- milli park olarak ilân edilmiş olup, 3.11.1995 tarihinde taşınmaz eski eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından doğal ve arkeolojik sit alanı; 30/5/2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile Çevre Yasası altında "özel koruma bölgesi" olarak ilan edilmiş v-e koruma altına alınmış bir yerdir.
Anayasanın 40(1) maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Madde 40(3)'e göre, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlen-mesini önlemek devletin, gerçek ve tüzel k-işilerin ödevidir. Madde 40(4)'e göre ise, devlet, milli parklar oluşturulması amacı ile gerekli önlemleri alır.
21/1997 sayılı Çevre Yasası madde 32 ise, gerçek ve tüzel kişilere, çevre kirlenmesine karşı dava açma hakkı vermek-tedir.

Yukarıda söyledik-lerimiz ışığında tüm davacılar ile dava konusu milli parkı ilgilendiren iptali istenen karar arasında kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisi olduğunu kabul etmek gerekir.

Daha önce belirttiğimiz gibi, davacı ile iptali istenen karar arasında sadece kişise-l ve meşru bir menfaat ilişkisi bulunması, dava açma ehliyeti (meşru menfaat) açısından yeterli değildir, iptali istenen karar ile olumsuz olarak etkilenen menfaatin ayni zamanda güncel olması gerekir.

Huzurumuzdaki layiha, şahadet ve emareler incelendiğ-inde, davacıların, bölgeye direkler üzerinde yüksek gerilim hattı çekilmesi dolayısıyla yangın çıkma ihtimali olduğu, çıkabi-lecek yangından bitki ve hayvanların zarar görebileceği; dikilen elektrik direklerinde bulunan zehirli kimyasalların bitki ve hayva-nlara zarar vereceği; kumsalların ışıklandırıl-masının yumurtadan çıkarak denize doğru giden deniz kaplum-bağalarının yönlerini şaşırmalarına neden olacağını bunun sonucunda denize ulaşamadan telef olacakları için kaplumbağa-ların üreme faaliyetlerinin etk-ileneceği; dikilen direklere bölgede doğal yaşam sürdüren Kıbrıs eşeklerinin veya diğer canlıların çarpıp telef olma ihtimali bulunduğu; bölgeye elektrik götürülmesinin ileriye yönelik bir yatırım olduğu, elektrik götürülmesinin bölgeyi yerleşime açmak içi-n alt yapı çalışmalarının bir parçası olduğu, bölgenin yerleşime açılması halinde milli parkın niteliğini kaybedeceğini bölgede bulunan tarihi eser ve kalıntıların tahrip edileceği; tüm bu olumsuz-lukların özel koruma bölgesi olarak ilân edilen milli parka- büyük zarar vererek, davacıların menfaatini olumsuz şekilde etkileyeceği iddiasında bulunmaktadırlar.

Davalı 7, tarafından şahadet veren kurumun Başmühendisi, bölgede sadece, Apostolos Andreas Manastırı, polis lojmanı, gözetleme kulesi ve mevcut az say-ıdaki turizm tesisine, elektrik enerjisi verildiğini, bunlardan başka herhangi bir yere elektrik verilmediğini, deniz kaplumbağalarının üreme alanlarında aydınlatma yapılmadığını, elektrik direkleri üzerindeki kimyasal maddelerin çeşitli işlemler sonucu za-rarsız hale getirildikten sonra kullanıldığını, direklerin, Kıbrıs'ın diğer bölgelerinde hatta davadan önceki zamanlarda dava konusu bölgede, keza dünyanın bir çok yerinde ayni şekilde kullanılmasına rağmen bitkilere, insana veya hayvanlara herhangi bir za-rara sebebiyet vermediğini, olası bir yangına önlem olmak üzere elektrik tellerinin 2 sıra halinde ve yan yana çekildiğini, 2 tel arasında standart olarak uygulanan 5 metre mesafeden daha fazla, 7 metre mesafe bulunduğunu, tellerin ulama yapılmadan bitevi -şekilde çekil-diğini, tellerin makine ile çekilmesi sonucu çok gergin olup rüzgâr ve fırtınada tellerde genişleme veya kopma ihtimali olmadığı için birbirine çarpma ve yangın çıkma ihtimali bulunmadığını, nitekim yüksek gerilim hattı çekilmesinden sonra ar-adan iki yılı aşkın süre geçmesine rağmen, bölgede herhangi bir olumsuzluğun yaşanmadığını söylemiştir.

Davacılar tarafından verilen şahadette ileri sürülen bitki ve hayvanların zarar göreceği, deniz kaplumbağalarının ve diğer hayvanların telef olacağı, -çekilen elektrik hatlarının yangına sebebiyet vereceği ile ilgili iddiaların çok yüzeysel ve ikna edici olmaktan uzak buluruz. Ek davalı tarafından bu konuda ibraz edilen şahadeti ise daha doyurucu, daha ikna edici bulmaktayız.

Davacıların bölgeye elekt-rik akımı götürülmesi halinde bölgenin yerleşime açılacağı, yapılaşma nedeni ile milli park niteliğini yitireceği, eski eserlerin zarar göreceği iddiaları varsayıma dayanan ileriki tarihlerdeki olasılıklarla ilgili olup bunlardan dolayı davacıların güncel -bir menfaatlerinin olumsuz olarak etkilenmesi söz konusu değildir. Kaldı ki, bu endişelere sebebiyet veren olasılıkların meydana gelmesini engelleyen yasal mevzuat vardır ve bu olasılıkların önlenmesi için yasal yollar mevcuttur.

Yukarıdaki bulgularımız -ışığında dava konusu ihale kararının davacıların güncel menfaatlerini olumsuz yönde etkilediğini söylemek olası değildir.

Yukarıda izah ettiğimiz hukuki prensiplere göre bu davada, davacıların dava konusu karar ile olumsuz yönde etkilenen güncel bir men-faatlerinin olmadığı bulgusuna varır ve davayı davacıların dava ehliyeti (meşru menfaat) bulunmadığı nedeniyle masrafsız iptal ederiz.

Dava, davacıların dava ehliyeti (meşru menfaat) bulunmadığı nedeniyle iptal edildiği cihetle davanın özünü incelemey-e gerek yoktur. Hukuki prosedür böyle olmakla beraber
huzurumuzdaki bu meselede dava konusunun kamuoyunu çok yakından ilgilendirdiği ve çok meşgul ettiği, keza, YİM'in idari kararların yargısal denetimini yapma görevi yanında idareye ışık tutma misyonu bu-lunduğunu dikkate alarak, dava ile ilgili sonucu değiştirmemekle birlikte davanın özünü de kısaca incelemeyi uygun görürüz.

İptal davaları hukuk devleti açısından önemli bir hukuki çaredir. İptal davası ile sadece davacıların olumsuz etkilenen menfaatler-inden doğan subjektif hak kayıpları önlenmemekte, idarenin dava konusu işleminin iptali dolayısıyle hukuka aykırı işlem hukuk aleminden silinerek kamu düzeni korunmak-tadır. (Bak: TC Anayasa Mahkemesi E.1990/49)
Bu açıdan bakıldığında bir iptal davasında- davacı, iptal davası açmak suretiyle kendi menfaatini korurken ayni zamanda idarenin hukuka aykırı işleminin hukuk aleminden kaldırıl-masına katkıda bulunmaktadır. İptal davası açmak için bir ön koşul mahiyetinde olan subjektif dava ehliyeti (meşru menfaa-t) YİM tarafından davacı leyhine geniş yorumlanması halinde dahi huzurumuzda bulunan davada olduğu gibi bazı meselelerde, idarenin yasalara aykırı işlemleri, meselenin özüne meşru menfaat yokluğu nedeniyle girilememesi nedeniyle, hukuk aleminden silinememe-kte, hukuka aykırı işlem geçerliliğini korumaya ne yazık ki devam etmektedir.

Fasıl 170 Elektrik Yasası madde 4'e göre, elektrik akımı mevcut olmayan herhangi bir alanı" besleme alanı" (elektrik enerjisi temin edilecek yer) ilân etmek, bu alana elektrik -enerjisi sağlanmasına yetki vermek, Bakanlar Kurulunun görev ve yetkisindedir.

Huzurumuzda Dipkarpaz Köyünün doğusundan, Zafer Burnuna kadar olan milli park alanının Bakanlar Kurulu tarafından besleme alanı olarak ilân edildiği ve bu alana elektrik ener--jisi sağlanması için davalı 7 Elektrik Kurumunun yetkili kılındığına dair herhangi bir şahadet yoktur.
Davalı 7 Elektrik Kurumu, dava konusu ihale kararının 8/12/1993 tarihli emare 13 Bakanlar Kurulu kararına dayandığını ileri sürmektedir. Emare 13 şöyled-ir:
"KARAR NUMARASI: E - 1544 - 93

G.MAĞUSA DİPKARPAZ BÖLGESİNDEKİ MUHTELİF KÖYLERDEKİ ELEKTRİKSİZ EVLERE ELEKTRİK BAĞLANMASI:

(Önerge No: 1088/93)
(U.B.T.B.)

Bakanlar Kurulu, G-azi Mağusa Dipkarpaz bölgesindeki muhtelif Köylerdeki elektriksiz evlere elektrik bağlanması için Ekonomi ve Maliye Bakanlığı'nca Plânlama ve İnşaat Dairesi'ne 150.000.000.-TL'sı ödeneğin tahsis edilmesini ve sözkonusu işin süratle yapılabilmesi bakımından- İhale Tüzüğü'nün 3(2) maddesi gereğince anılan dairenin yetkili kılınmasına karar verdi.

8.12.1993"


Emare 13'ün, kapsamından açık şekilde anlaşılacağı gibi, dava konusu ihale kararına dayanaklık etmesi söz konusu değildir. Emare 13, dava konusu mi-lli park alanını besleme alanı olarak ilân etmediği gibi davalı 7'yi bu alana elektrik enerjisi götürmek için yetkili kılmamaktadır.
Bu olgular ışığında, davalı 7'nin dava konusu milli park alanına elektrik enerjisi sağlanması için elektrik nakil hattı çek-ilmesi ve/veya direkler üzerinde elektrik enerjisi götürül-mesi için ihaleye çıkılması ve buna bağlı olarak ihaleyi sonuçlandırmasının yasal dayanağı yoktur.

55/89 sayılı İmar Yasası altında 12 Ağustos 2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan "Karpaz Bölg-esi Planlama Sınırı için Denetim ve Geliştirme Emirnamesi", dava konusu milli park alanını da kapsayan Karpaz bölgesinde, Emirnamenin 4(1) maddesinde belirtildiği üzere "çevre değerlerinin ön planda olduğu, mukayeseli avantajları, doğal, kültürel ve tarihi- yapısı ile sosyal yaşamın özgün özelliklerinin korunduğu, gelir düzeyinin yükseldiği, yeni iş alanlarının açıldığı, yapılaşması doğa ile bütünleşmiş, turizmin bölge değerlerini ve yöresel kimliği ön plana çıkaran ve bölgenin kalkınması ve ekonomik gelişme-sinde araç olarak kullanıldığı bir Karpaz Bölgesi'nin yaratılabilmesini sağlamak ve bölgede bulunan, flora ve faunasını, habitat alanlarını, sahil şeridini, orman alanlarını, tarım alanları ve kıyı kumullarını kapsayan alanda sağlıklı, işlevsel, adil, güze-l, ekonomik, güvenli, kimlikli ve yaşanabilir yaşam alanlarından oluşan turizm alanları yaratılması ana hedefine yönelik olarak, İmar Yasası uyarınca bir Plan yapılıncaya kadar geçecek sürede uygulanmak" amacını gütmektedir. Bu amaçlara paralel olarak yapı-lacak gelişmeler için bölge alanlara ayrılmakta ve değişik alanlarda farklı gelişmelere izin verilmektedir. Dava konusu milli park alanı Emirnamenin 6(3) maddesi altında koruma alanı olarak değerlen-dirilmekte ve bu bölgedeki gelişmelere ciddi kısıtlamalar- getirmektedir.
Emirnamenin 6(3)(d)(iii) maddesi şöyledir:
"6(3)(d)(iii) Bu alan içerisinde sınırlı sayıda kafeterya, büfe, kır gazinosu ve benzeri tesis ile yol, otopark ve yaya dolaşımı, su, elektrik ve benzeri altyapı hizmet ve faaliyetlerinin yapılmas-ı Planlama Makamı; Anıtlar Yüksek Kurulu ve diğer ilgili dairelerin görüşleri doğrultusunda belirlenecek koşullara uygun olarak yapılır."

Maddenin düzenlediği kuraldan açıkça görüldüğü gibi dava konusu bölgeye elektrik ile ilgili alt yapı hizmet ve faa-li-yetlerinin yapılabilmesi, Planlama Makamı, Anıtlar Yüksek Kurulu ve ilgili dairelerin görüşleri doğrultusunda belir-lenecek koşullara göre yapılır.
Bu kurala göre, milli park alanına elektrik alt yapısı ve/veya hizmet ve faaliyetlerinin götürülmesi plan-lama makamı ve Anıtlar Yüksek Kurulunun olumlu görüş vermesi koşuluna bağlı-dır. Konu ile ilgili olarak görüşü sorulan Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu emare 19'da ibraz edilen kararı alarak, dava konusu bölgeye, karardaki gerekçelerle, elekt-rik alt yapısı götürülmesini uygun bulmamıştır. Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun emare 19 kararına rağmen, davalı 7'nin dava konusu ihale kararını alması mevzuata aykırıdır. Hukuk devleti, yasalarla kendini bağlı sayan karar ve icraatların-da yasal çerçeveden taşmayan idarelerin yeşerttiği devlettir.

Narin F. Şefik: Yüksek İdare Mahkemesinde ikame edilen davaların büyük bir oranında Davacının meşru menfaati bulunmadığı veya Davacının meşru menfaatinin doğrudan doğruya ve olumsuz bir şeki-lde etkilenmediği doğrultusunda ön itirazlar ileri sürülmektedir.

YİM 140/2008 (D.12/2010), YİM 82/2008 8D.8/2008), YİM 60/2006 (D. 52/2009) sayılı davalarda Davacılar tarafından kanunsuzluk ileri sürüldüğü takdirde , Davacının meşru menfaati olmadığ-ı doğrultusundaki ön itirazların öncelikle dinlenmemesi gerektiğini, Davacıların iddiaları dinlenmeden meşru menfaat ile ilgili karar verilmemesi gerektiğini, YİM 140/2008'de ancak dava dinlendikten sonra kanunsuzluk tespit edildiği takdirde, bu kanunsuzlu-ğun Davacıların meşru menfaatini olumsuz bir şekilde ve doğrudan doğruya etkileyip etkilemediğine karar verilmesi gerektiğini, YİM 64/2006'da "bir konuda ilk nazarda kanunsuzluk olduğu kanaatine varıldığı takdirde kanunsuzluktan doğrudan doğruya ve olumsuz- yönde etkilenen bir Davacının meşru menfaati olduğu kabul edilmelidir" görüşünü savundum.

Bu davada meşru menfaat ön itiraz olarak ele alınmış değildir. Dava tamamen dinlenmiştir. Bu davada sayın Yargıç Şafak Öneri'nin kararında belirttiği gibi id-arenin kanuna aykırı uygulamaları söz konusudur.


Davalı 7'nin davayı ilgilendiren karar diye ileri sürdüğü Emare 13 kararın ihaleye çıkılması için yetki vermediği açıktır. Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun Emare 19 kararı, 60-/94 sayılı Eski Eserler Yasası madde 46 altında yayınlanması gerekirken, bu karar yayınlatılmamış ve bu karara uyulmamıştır.

Kanuna aykırı uygulama olduğu tesbit edildikten sonra , Davacıların meşru menfaati bulunduğunu kabul ederim. Ancak bu kanuns-uzluğun Davacıların meşru menfaatini olumsuz bir şekilde ve doğrudan doğruya etkileyip etkilemediğine, bu etkilenmenin davanın ikame edildiği ve karara bağlandığı tarihte de var olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.

Zafer Burnu Milli Park iç-erisine elektrik direklerinin çekilmesi neticesinde, geçen süre zarfında, herhangi bir etkilenme olduğu ile ilgili Davacılar tarafından herhangi bir çalışma yapıldığı görülmemektedir. Ciddi bir şekilde elektrik direklerinin çekilmesi öncesine ait bölge il-e ilgili de bir çalışmaları olduğu görülmemektedir. Bu durumda elektrik direklerinin çekilmesi ile ne tür bir etkilenme olduğu Mahkeme huzuruna getirilebilmiş değildir. Bu ciddi bir eksikliktir. Davacılar çevreye duyarlı olduklarını ileri sürüyorlarsa bun-u gösterecek çalışmalara da imza atmalıdırlar. Desteklenmeyen iddialarla sonuç almak mümkün olamaz.

Davacılara iddiaları ile ilgili yardımcı olabilecek kapsamda sundukları şahadet Emare 26 karar olmuştur. Bu karar Girne Amerikan Üniversitesine Dipk-arpazda 195 dönümlük arazinin rezerv olarak ayrıldığını göstermektedir.

Emare 26 karar aynen şöyledir:

"KARAR NUMARASI:E-293-2010
GİRNE AMERKAN ÜNİVERSİTESİ'NİN DİPKARPAZ KAMPUSU

(Önerge No:2-92/2010)
(T.D.K.B.)

Bakanlar Kurulu, Girne Amerikan Üniversitesi'nin
Dipkarpaz bölgesinde kurmak istediği kampus için
ihtiyaç duyulan ve önergeye ekli haritada belirtilen
Zübeyde Hanım Orm-anı (Elcousa Forest) Pafta/Harita
1/52, Parsel 167,2 dönüm 2 evlek, parsel 168, 1 dönüm
2 evlek, Parsel 230.5,191 dönüm (kısmen) toplam 195
dönüm arazinin rezerv olarak ayrılmasını onayladı.

"


Bu karar idarenin elektrik direklerinden sonra b-ölgede yapılaşmayı öngördüğünü gösterebilecek mahiyette olmasına rağmen kanaatimce Davacıların güncel meşru bir menfaatlerinin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilendiğini göstermeye yeterli olmamıştır. Arazinin rezerv olarak ayrılması, arazinin verilm-esi ile eş anlamlı olmadığı gibi, bu yerin kullanımının ne boyutta ve ne şekilde olacağını da göstermemektedir.

Sonuç olarak Davacıların dava konusu karar ile davanın ikame edildiği ve karar tarihinde meşru menfaatlerinin doğrudan doğruya ve olumsu-z yönde etkilendiğini ortaya koyamadıklarını ve dolayısıyla davanın red edilmesi gerektiğini kabul ederim.

Mahkeme:Dava red ve iptal edilir, masraf emri verilmez.





Şafak Öneri Talat D. Refiker Narin F. Şefik
Yargıç - Yargıç Yargıç


29 Aralık 2010



24






Full & Egal Universal Law Academy