Yüksek İdare Mahkemesi Numara 176/1986 Dava No 36/1988 Karar Tarihi 28.10.1988
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 176/1986 Dava No 36/1988 Karar Tarihi 28.10.1988
Numara: 176/1986
Dava No: 36/1988
Taraflar: Mustafa Altan terekesi ile İskân Bak. Vd
Konu: Malın tasarruf şekli ne olursa olsun yasal yollarla sona erdirilemeden başkasına verilemez.
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 28.10.1988

-D.36/88 YİM 176/86

Yüksek İdare Mahkemesi Olarak OturumYapan
Yüksek Mahkemede
Yargıç Taner Erginel Huzurunda
Anayasanın 152. Maddesi hakkında

Müstedi: Merhum Mustafa Altan te-rekesi (Tereke İdar Memurları Asliye Altan
ve İsmail Savaş Altan n/d İsmail Altan) vasıtası ile Lefkoşa.
- ile -
Müstedaaleyhler: 1. KKTC İskân Bakanlığı vasıtası ile KKTC Başsavcılığı.
2. KKTC İskân Bakanlığı -Güzelyurt Şube Müdürlüğü
vasıtası ile KKTC Başsavcılığı.
3. KKTC Maliye ve Gümrükler Bakanlığı Devlet Emlâk
ve Malzeme Dairesi Müdürlüğü vasıtası ile KKTC
- Başsavcılığı
A r a s ı n d a

Müstedi namına: Av. Oktay Feridun ve Ortakları
Müstedaaleyh namına: Savcı Ali Fevzi Yeşilada




Yasa Maddesi: 41/77 sayılı İskân, Topraklandırma -ve Eşdeğer Mal Yasasının 69(1) maddesi.

İstemin Özeti: Müstedinin oturduğu evin yanındaki arsanın bir başka şahsa verilmesi kararının iptâli istemi.

OLAY: Güneyden göçmen olarak gelen Müstediye Güzelyurtta ev tahsis edildi. Ailesi ile birlikte evde ikame-t etmeğe başlayan Müstedi, evinin yanındaki iki arsayı kullanmaya başladı. İskân Dairesi yetkililerini bu durumdan haberdar eden ve bu arsaların kendisine verilmesini talep eden Müstediye, yetkililer kesin tasarruf belgeleri verilirken bu durumun nazarı di-kkate alınacağını bildirdiler. Bir süre sonra komşusunun damadı kayın pederine ait parsellerden birine ev inşa etmeğe başladı. Müstedi inşaatın gereğinden fazla kendi kullanımında bulunan 410 no'lu arsaya yaklaştığını görünce kaygılandı. Nitekim bir süre s-onra 410 no'lu parsel komşusunun babasına kiralandı. Başvuru bu karardan yapılmıştır.

SONUÇ: Bir kişinin tahsis veya kirasında olmayan bir malla ilgili başvuruda bulunmaya meşru menfaati olmadığı geçmiş birçok içtihat kararında açıkca vurgulanmıştır Yükse-k İdare Mahkemesi meşru menfaatın, elinde tuttuğu mal üzerindeki tasarrufun yasal tasarruf olması gerektiğini karara bağlamıştır. Bu meselede Müstedinin meşru menfaat açısından haklı olmadığı ilk bakışta görülmektedir. Ancak bir diğer yönü ile 69(1) madde-si incelendiğinde bir malın bir şahsın "T" cetveline işlenebilmesi için o şahsın tasarrufunda olması gerektiğini net bir şekilde belirtmesine rağmen tasarrufun şeklini belirtmemiştir. Yasa bir taraftan malların tasarrufuna büyük önem verirken, diğer taraft-an tasarruf olmadıkça malların "T" cetvellerine işlenerek kesin tasarruf belgeleri verilmesine izin vermeyen bir düzenleme getirmiştir. Bu meselede tasarruf dikkate alınmadan dağıtım yapılmış ve Müstedinin tasarrufundaki mal bir başka kişinin "T" cetveline- işlenmek üzere ona kiralanmıştır. Kamu düzenini korumakla görevli devlet böyle bir yola gitmeden önce yasal yollara başvurup mevcut tasarrufu sona erdirmesi gerekirdi. Bu meselede Müstedinin devletin izni ile tasarrufunda tuttuğu malı "T" cetveline işlete-bilmesi ve elinde tuttuğu eşdeğer puanları ile hiçbir güçlükle karşılaşmadan alabilmesi gerekirdi. Ancak herhalûkarda yasal yollarla Müstedinin tasarrufu sona erdirilmeden başvuru konusu parselin başka bir şahsa kiralanmasına olanak yoktur.
Sonuç olarak- başvuru kabul edilir.


Atıfta Bulunulan Bilimsel İçtihatlar:
YİM 3/84 (D.5/85) sayılı Hatice Hasan n/d Hatice Arşanlı ile İskân
Bakanlığı ve diğerleri arasındaki Yüksek İdare Mahkemesi kararı.
186/86 (D.34/87) sayılı Ertuğrul Bildağ ile İçişleri v-e iskân Bakanlığı
ve diğerleri arasındaki Yüksek İdare Mahkemesi kararı.
YİM/İstinaf 30/87 sayılı istinaf kararı.




H Ü K Ü M

Taner Erginel: Müstedi Güzelyurt'ta oturduğu evin yanındaki arsanın kendisine değil Mehmet Cezzar isimli başka bir şahsa- verilmesine karşı bu başvuruyu dosyalamış bulunmaktadır ve kararın iptalini talep etmektedir.

Baflı bir göçmen olan Mustafa Altan Barış Harekâtından sonra Kuzeye gelerek Güzelyurt'ta Marmara Sokak No:46'da bulunan bir eve yerleşti. Güneyde bıraktığı taş-ınmaz mallara karşılık 2,55577.120 puanlık mal değer belgesi alan Mustafa Altan oturduğu evle tasarrufunda bulunan diğer malların kesin tasarruf belgelerini aldıktan sonra artan 1,117.619 puanla da evinin yanındaki 405 ve 410 parsel numaralı arsaları almay-a çalıştı. Ancak 410 parsel numaralı arsayı komşusu Mustafa Cezzar da talep etmekteydi. İki komşu arasındaki mücadele o kadar sert oldu ve uzun sürdü ki, Mustafa Altanın ömrü bu mücadeleyi sonuçlandırmaya yetmedi. 28.2.1986 tarihinde vefat eden Mustafa Alt-anın yerine Tereke İdare Memurları bu başvuruyu dosyalayarak merhumun mücadelesini devam ettirmektedirler. Tereke İdare Memurlarından biri olan İsmail Altanın şahadetine göre kardeşi Mustafa Altan'ın ölümüne neden olan İskân Bakanlığındaki haksızlıklardan -başka birşey değildir. Bu nedenle Mahkemede ibraz edilen şahadet ve söylenenler bir arsa ihtilâfının ötesinde vatandaşları hasta eden, hasta olanları öldüren bir sosyal yaradan yani iskân sorunundan şikayet etmeye dönüşmüştür.

Başvurunun olgularına kısac-a göz atalım. 1974 yılında Güzelyurt'ta Marmara Sokak No:46'ya iskân edilen Mustafa Altan hiçbir itirazla karşılaşmadan evinin yanındaki 405 ve 410 parsel numaralı arsaları kullanmaya başladı. Bu kullanım İskân Dairesinin bilgisi dahilinde oldu. Mustafa Al-tan 1977 yılında Güzelyurt İskân Dairesine başvurarak parsellerin kendisine tahsisini talep edince Daire arsaların tahsis edilemiyeceğini fakat ileride kesin tasarruf belgeleri verilirken kullanımının dikkate alınarak bu arsaların Müstediye verileceğini bi-ldirdi. Bunun üzerine arsaların çevresini telleyen Mustafa Altan orada sebze yetiştirmeye başladı. Daha sonra oraya bağ ekti. Bir süre sonra bağ susuzluktan kurudu fakat arsaların kullanımı Mustafa Altan ve ailesinin elinde kaldı.

410 numaralı parselin a-rka tarafında 84 numaralı başka bir parsel bulunmaktadır. 84 numaralı parselin içerisinde bulunan ev Esat Terzioğlu isimli bir şahsa tahsis edilmişti. 1982 yılında Esat Terzioğlu'nun damadı Mustafa Cezzar kayınpederinin evinin avlusuna yani parsel 84'ün iç-erisine bir ev inşa etmeye başladı. Ne var ki bu inşaat için önceden izin almamıştı ve evin bir duvarını parsel 410'un sınırına kadar yaklaştırdı. İnşaatın gereğinden daha yakına yapıldığını gören Mustafa Altan parsel 410'un üzerinde Mustafa Cezzarın da gö-zü olabildiğini düşünerek kaygılanmaya başladı. Çok geçmeden Mustafa Altan'ın kaygısında haklı olduğu anlaşıldı ve böylece iki komşu arasında yıllar sürecek mücadele başlamış oldu. İskân Dairesi önce parsel 410'un içerisinden Mustafa Cezzara bir geçit verm-eye karar verdi, sonra parsel 410'u Mustafa Cezzarla Mustafa Altan arasında paylaştırmayı düşündü, daha sonra ise bu parseli Mustafa Cezzarın babası Mehmet Cezzara eşdeğer olarak verilmek üzere kiraladı. Bu işlemler kolay olmadı yıllarca, hemen her bir haf-tada bir, taraflar İskân Dairesine gelerek gayret ettiler, ömür tükettiler.

Mustafa Altan hayatta olmadığı için olayları onun ağzından dinleme olanağımız kalmamıştır. Fakat onun kayınbiraderi Ekrem Nizamoğlu Baf'tan göçmen olarak gelince ev bulamadığında-n eniştesi ile birlikte kalmaya başlamıştı. Bu nedenle ilk günden itibaren hem olaylara tanık oldu hem de eniştesine yardımcı olmaya çalıştı. Mustafa Altanın kardeşi İsmail Altan da mücadelenin her aşamasında kardeşinin yanında yer aldı. Bu iki tanığın şah-adetlerini incelediğimiz zaman Altan ailesinin 410 numaralı parseli kaybetmemek için inanılması güç bir kavga verdiklerini görürüz. İskân Dairesinde cereyan eden olaylar özetle şöyledir:

Mustafa Altan'a önce yapılan inşaatın izinsiz olduğu ve inşaat soru-nu çözümlendikten sonra, 410 numaralı parselin kime verileceğinin kararlaştırıla- cağı söylendi. Daha sonra İskân Dairesinde Şehircilik ve Plânlama Dairesi Müdürünün de katıldığı bir toplantıda Mustafa Cezarrın evine bir geçit ayrıldıktan sonra parsel 410'-un Mustafa Altana verilmesinin uygun olacağına karar verildi. Ne var ki bu kararın uygulanabilmesi için 410 numaralı parselden bir geçit ayrılması diğer bir deyişle ifraz yapılması gerekiyordu. İfraz işlemleri henüz tamamlanmadan İskân Bakanlığı kiralama y-öntemiyle kesin tasarruf belgesi verme diye yeni bir yöntem uygulamaya başladı. Bunun üzerine İskân Dairesi 410 numaralı parselin geçit ayrıldıktan sonra Mustafa Altana kiralanmasını İskân Bakanı Hakkı Atunun onayına sundu. İskân Bakanı bu öneriyi uygun gö-rerek imzaladı. Fakat ifraz işlemleri bir kez daha Mustafa Altan'ın kesin tasarruf belgesi almasına engel oldu. İfraz işlemleri tamamlanıp Mustafa Altana kalacak geçit belirlenene kadar İskân Bakanı değişti. Yeni Bakan eski Bakanın aldığı fakat henüz uygul-anmamış tüm kararları durdurarak yeniden değelendirmeye karar verdi. Bu kez iyice kaygılanan Mustafa Altan'ın yakınları yani kardeşi İsmail Altan ile kayınbiraderi Ekrem Nizamoğlu sık sık İskân Bakanlığına giderek müraacaatı takip etmeye başladılar. Her gö-rüştüklerinde gerek Bakan gerekse müsteşar onlara endişe etmemelerini parsel 410'un geçit ayrıldıktan sonra onlara verileceğini söylüyorlardı. En sonunda "işiniz tamam Bakan müracaatınızı imzaladı" yanıtını aldıklarında rahat bir nefes alarak ilgili memura- koştular. Orada Bakanın imzaladığı kararda parsel 410'un kendilerine değil Mustafa Cezzarın babası Mehmet Cezzara verildiğini öğrendiler. Ne olmuşsa olmuş son 24 saat içinde karar değişerek parsel 410 tümüyle Mustafa Cezzar'ın babasına kiralanmıştı.

Ma-hkemede çok heyecanlı geçen duruşmada taraflar iki yasal nokta üzerinde durdular. Müstedaaleyhleri temsil eden Savcılık ve ilgili şahıs olan Mehmet Cezzarın avukatı başvuru konusu parsel 410'un hiçbir zaman müstedinin yasal tasarrufuna geçmediğini ve bu ne-denle Müstedinin bu başvuruyu dosyalamak için meşru menfaati bulunmadığını öne sürdüler. Müstedi ise arsanın kaynak paketinde ilân edilmeden yasa dışı kiralama yöntemiyle Mehmet Cezzara verilmesi nedeniyle iptal edilmesi gerektiğini iddia etti.

Başvuru k-onusu parsel 410'un Müstedinin tahsis veya kirasında olmadığı kabul edilen bir gerçektir. Anayasamızın 192(2)'inci madddesine göre "sahip olduğu meşru bir menfaati olumsuz yönde etkilenen kişi" Yüksek İdare Mahkemesine başvurabilir. "Meşru menfaat" Yüksek -İdare Mahkemesine başvurabilmek için bir ön koşuldur veya diğer bir deyişle dava açabilme şartıdır. Yüksek İdare Mahkemesine başvuran kişinin önce meşru menfaati olduğunu kanıtlayabilmesi gerekir ki başvuruda haklı olduğunu tartışabilsin. Yani meşru menfaa-ti olmıyan kişinin başvurunun içeriğinde ne kadar haklı görünürse görünsün bu haklılığını tartışamayacak ve başvuruyu daha başlangıçta kaybedecektir.

Bir kişinin tahsis veya kirasında olmadan tasarrufunda tuttuğu bir malla ilgili başvuruda bulunmaya meşr-u menfaatı olmadığı geçmiş Yüksek İdare Mahkemesi içtihatlarında açıkça görülmektedir. Şöyle ki, Yüksek İdare Mahkemesi 34/84 sayılı kararında Müstedinin meşru menfaati olması için elinde tuttuğu mal üzerindeki tasarrufunun yasal bir tasarruf olması gerekt-iğini karara bağladı. Daha sonra birçok YİM kararında bir kişinin devletin bilgisi dahilinde olsa bile tahsis ve kira gibi bağlayıcı bir durum olmadan kullandığı yerde yasal tasarruf olmadığı karara bağlandı. Örnek olarak meselemize çok benzeyen YİM 186/86- sayılı kararı gösterebiliriz. Bu içtihatlar ışığında ne kadar haklı olurlarsa olsunlar Müstedilerin meşru menfaat açısından bu başvuruda şanslı olmadıkları daha ilk bakışta görünüyordu. Gerçi şahsen 41/77 sayılı İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası-na ilişkin geçmiş YİM içtihatları ile hemfikir değilim. Buna rağmen meslektaşlarının görüşlerine katılma gayreti içinde olduğumdan önümdeki meselede başuvruyu reddetmenin kaçınılmaz olduğuna karar vermiştim. Ancak bir yıl Yargıtayda görev yapmam bu kararı-n yazılmasını geciktirdi. Bu arada verilen 30/87 sayılı YİM İstinaf kararı konu ile ilgili yasal görüşleri tamamen değiştirdi. Şöyle ki bu karara göre Müstedinin yeterli puanı varsa, bu puanın Güney'de ne tür mallardan kaynaklandığı açıklığa kavuşturulmamı-ş olsa bile öncelikler listesi dikkate alındığında Müstedinin bir malı alma ihtimali varsa başvuruda bulunmak için meşru menfaati de vardır. Dikkat edilecek olursa bu karar iki önemli yenilik getirmiştir. Birincisi meşru menfaat kavramı bir ön koşul olarak- ele alınmamakta ve Müstedinin başvuruyu kazanma ihtimali varsa menfaati de vardır yaklaşımı getirilmektedir. Yani meşru menfaatla başvurudaki esas haklılık birbirine karışmakta ve birlikte dinlenip kararlaştırılacak bir konu haline gelmektedir. İkincisi y-ukarıdaki yaklaşımın doğal sonucu olarak meşru menfaat kavramı çok genişlemektedir. Geçmiş içtihatlara göre Müstedinin 1974'den beri devletin bilgisi dahilinde ihtilâfsız tasarruf ettiği, sağlığını kaybedecek kadar yakından bağlı olduğu bir parseli almak i-çin başvuruda bulunma hakkı yokken 30/87 sayılı karardan sonra yalnız bu parselle ilgili değil Güneyde bıraktığı taşınmaz mallar dikkate alındıktan sonra Kuzey'de bulunan hemen her parselle ilgili başvuruda bulunma hakkını kazanmış bulunmaktadır.

30/87 s-ayılı karar yalnız Müstedinin meşru menfaata ilişkin sorununu ortadan kaldırmakla kalmadı. İlgili şahsın haklılık durumunu da etkiledi. Şöyle ki, 410 numaralı parsel kaynak paketinde ilân edilmeden Mehmet Cezzara kiralanmıştır. Kiralama yöntemiyle kesin ta-sarruf belgesi vermenin yasaya uygun olup olmadığı eskiden beri Mahkemelerimizde tartışılmaktaydı. 30/87 sayılı YİM İstinaf kararı bu yötemin yasaya aykırı olduğunu karara bağladı. Gerçi 30/87 sayılı kararın kaynak paketinde ilân edilmeden kiralama yöntemi-yle yapılmış tüm dağıtımları yasa dışı kabul ettiği şüphelidir. Bu karar esas itibarıyle mal değer belgesi alan şahısların ikinci bir T cetveline kiraladıkları malları koyarak mal almalarını yasa dışı ilân etmiştir. Yani kararın henüz mal değer belgesi alm-amış şahısların kiralama yöntemiyle mal almalarını yasal kabul etmesi ihtimali vardır. Ancak yasada mal değer belgesi alanlarla henüz bu belgeyi almamış olanlar veya birinci T cetveli ile diğerleri arasında herhangi bir ayırım yapılmamıştır.

Yasada ve ge-rçekte hiçbir farkı olmıyan bu iki grup insan arasında ayırım yapılması bir grup kiralama yöntemiyle mal almaya devam ederken diğer grubun almaması o kadar büyük bir adaletsizliğe neden olacaktır ki bu ihtimal üzerinde durmak istemiyorum. Bu nedenle 30/87 -sayılı kararın kaynak paketi dışında kiralama yoluyle yapılmış tüm dağıtımları yasa dışı ilân ettiğini kabul ediyorum. Dolayısıyle kararın önümüzdeki mesleyi etkilemesini kaçınılmaz görüyorum.

Görüleceği gibi ülkemizde eşdeğer konularında büyük bir istik-rarsızlık hüküm sürmektedir. İskân Bakanlığında işini takip eden veya davalaşan vatandaşlar bir gün önce haklı iken bir gün sonra haksız duruma düşmektedir. Önümüzdeki meselede 30/87 sayılı karardan önce Müstedinin başvurusnu tartışma hakkı bile yokken bu- karadan sonra ilgili şahsın kendisini savunacak tarafı kalmamıştır.

İskân ve Eşdeğer sorunu vatandaşlarımızı etkileyen ve huzursuz eden önemli bir sorundur. Bu başvuruda ihtilâfın Müstedi Mustafa Altanın ölümüne neden olduğunun iddia edilmesi bile çekil-en acıların boyutunu göstermeye yetmektedir. Diğer taraftan eşdeğer sorunu ülkemizin ekonomik yaşantısını, kalkınmasını ve refahını etkileyen bir sorundur. Politik yönden ise eşdeğer sorununun çözümü tüm dünyaya Kıbrısta geriye dönülmesi mümkün olmayan bir- noktaya varıldığını ve iki kesimliliğin kalıcı olduğunu kanıtlayacaktır. Dolayısıyle sorunun çözümü diğer hususların yanında halkımızın özgürlüğüne katkıda bulunacaktır. Bu nedenler eşdeğer sorununun ülkemizin varlığını ve geleceğini etkileyen son derece -hayati bir sorun olduğunu açıkça göstermektedir. Konunun önemi üzerinde bir süre durduktan sonra meslekdaşlarımdan farklı olsa bile görüşlerimi açıklamak zorunda olduğumu hissettim. Geçmiş kararların istikrarsız olması da 41/77 sayılı Yasaya kendi yorumunu- getirmeye ve önümdeki meseleyi buna göre sonuçlandırmaya beni zorladı.

41/77 sayılı Yasanın bir maddesini doğru yorumlayabilmek için yasanın tümünü göz önünde tutmak ve eşdeğer sorununun tarihsel gelişmesini bilmek gerekir. Bunun için 1974 Barış Harekât-ını izleyen günlere dönmemiz yararlı olacaktır. O günlerde savaş sonrasının düzensizliği içinde İskân Bakanlığı Kuzeydeki kaynakları tahsis ederken Güneyli göçmenlerin güneyde bıraktıkları malları yeterince dikkate almamıştır. Bugün karşılaştığımız sorunla-rın temelinde ilk yıllarda Güneyli göçmenlere yapılan haksızlığın yattığını söylemek hatalı olmaz. İlk yıllarda kuzeydeki malların paylaşımında etkinliklerini gösteremeyen güneyli göçmenler zamanla güç kazanarak ortaya çıkan statükonun bozulması için gayre-t göstermeye başladılar. Yasa koyucu 41/77 sayılı Yasa ile Kuzey Kıbrıs'ta oluşmuş fiili durumu yasallaştırmayı ve böylece eşdeğer sorununu çözmeyi amaçlarken bu çözümden memnun kalmıyan Güneyli göçmenler meşruiyeti zayıflatacak, ortadan kaldıracak ve mall-arın el değiştirmesini sağlayacak görüşler ortaya atmaya başladılar. Karşılaştığımız sorunlar özetle bu çelişkinin ürünüdür.

Eşdeğer konusunda ilk önemli tartışma 1976 Yabancı Malların Tahsis ve Değerlendirilmesi (Toprak Dağıtımında Genel Prensipler) Kar-arnamesine ilişkin olarak çıkmıştır. Bu kararnameyi incelediğimiz zaman toprak reformu prensip- lerini Kuzey Kıbrıs'ta uygulamak için hazırlanan bir kararname olduğunu görürüz. Dünyanın birçok ülkesinde tapulu malların bile adaletsiz dağılımı sorun olmakta- ve devletler toprak reformunu gerçekleştirmek için büyük çabalar göstermektedir. İleride karşılaşılabilecek sorunları önlemek ve adil bir toprak dağılımı sağlamak için İskân Bakanlığının daha başlangıçta toprak reformu prensiplerini uygulamasından daha is-abetli birşey olamazdı. Ancak bunu yaparken güneyli göçmenlerin haklı taleplerini gözardı etmemeliydi. Bu nedenle tarımla uğraşan hak sahiplerine bölgesine göre tesbit edilmiş bir norm tarımsal kaynak verilirken güneyde mal bırakmış olanlara bunun iki katı- verilmesi prensibini kabul eden bir kararname hazırlandı. Bu, ziraatla uğraşan güneyli göçmenlerin büyük bir bölümünün sorunlarına çözüm getirebilecek bir formüldü. Buna rağmen güneyli göçmenler arasında az sayıda bile olsa elinde iki normun üzerinde tarı-msal kaynak tutanlar vardı. Doğal olarak 1976 Toprak Dağıtım Kararnamesine karşı çıktılar. Zamanla Toprak Dağıtım Kararnamesi tüm güneyli göçmenlerin hedefi haline geldi.

Toprak Dağıtım Kararnamesi yürürlüğe konmadan önce Resmi Gazetede yayınlama gibi şe-kil şartlarının yerine getirilmesi gerekiyordu. Yüksek İdare Mahkemesi 3/77 sayılı davada bu şekil şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle Kararnamenin geçersiz olduğuna karar verdi. Karardan sonra güneyli göçmenlerin eleştirilerini dikkate alan İskân B-akanlığı şekil şartlarını tamamlayarak kararnameye geçerlilik kazandıracak gücü kendinde bulmadı. Burada güneyli göçmenlerin sorunlarını büyük ölçüde çözebilecek bir formülün güneyli göçmenler tarafından yeterli bulunmadığını ve sorunun çözümlenmeden ortad-a kaldığını görüyoruz. Toprak Dağıtım Kararnamesinin uygulanamaması daha doğrusu kısmen uygulandıktan sonra uygulamanın yarıda kalması birçok ihtilâfın doğmasına neden olmuştur. Mahkemelerimize gelen birçok davanın kaynağını araştırdığımızda ihtilâfın doğm-asına kararnamenin kısmen uygulanma- sının neden olduğunu görmemiz mümkündür.

41/77 sayılı Yasayı yorumlamaya başlamadan önce genelde iskân soru- nunun nasıl çözümlenebileceğine veya dünyanın diğer ülkelerinde nasıl çözüldü- ğüne bir göz atalım. Bunun i-çin fazla uzağa gitmemize gerek yoktur. Osmanlı İmparatorluğu sürekli olarak iskân sorununu çözerek yaşamış bir devlettir. Osmalı İmparatorluğunda vatandaşın toprağa yerleşmesine, toprağa sahip çıkmasına büyük önem verilmişti. Bu nedenle bir taşınmaz malı,- türüne göre ihtilâfsız on veya onbeş yıl tasarruf edenin oraya sahip olacağı prensibi kabul edilmişti. Zamanaşımı ile mal iktisabı diye isimlendirilen bu sistemede vatandaşın taşınmaz mala malik olabilmek için orayı ihtilâfsız belli bir süre kullandığını -kanıtlaması yeterliydi. Taşınmaz malların kullanımına öncelik veren, toprağı işleyen ve değerlendireni ödüllendiren bu sistem Osmalı İmparatorluğunun gelişmesine ve uzun ömülü olmasına katkıda bulunmuştur. Osmanlı İmpratorlu- ğunda güven ve istikrarı sağla-yan bu sistemin değiştirilmesi ve taşınmaz malların bir süre kullananların elinden alınarak başka hak sahiplerine verilmesi tassavvur bile edilemezdi. Böyle bir değişiklik istikrarı ortadan kaldırarak vatandaşı birbirine düşüreceği için devletin temeline -dinamit koymakla eş anlama gelebilirdi.

İskân ve Eşdeğer konusunda ikinci büyük tartışma 1982 yılında kesin tasarruf belgelerinin verilmeye başlamasıyle puan satışlarının yasal olup olmadığına ilişkin olarak çıkmıştır. Kuzey Kıbrıs'ta belli bir süre taşı-nmaz malı kullanan kişilere doğrudan tapu verilmesi, güneyli göçmenlere haksızlık olacaktı. Bu nedenle 41/77 sayılı Yasa bir taraftan kullanımı yasallaştırırken diğer taraftan güneyde mal bırakmış kişileri tazmin edecek bir sistem oluşturdu. Güneyli göçmen-leri tazmin için oluşturulan bu sistem güneyde kalan malların puanlarının tesbit edilmesi ve Kuzey'deki malların Kesin Tasarrufunun bu puanlarla alınabilmesi diye ifade edebilecek bir sistemdir. Bu sisteme göre eşdeğer sorununun çözümü güneydeki puanlarla -Kuzeydeki malların eşitlenmesi veya tüm güney puanlarının kullanılması anlamına gelmiyordu. Bunun gerçekleşebil- mesi için Kuzeyde tasarrufunda mal bulunduranların eksik puanları tamamlaya- bilmeleri, fazla puanı olanların ise bu puanları satarak elden çık-arabilmeleri gerekiyordu. Ne var ki, güneyli göçmeleri tazmin etmek için düzenlenen sisteme yine güneyli göçmenlerin karşı çıktıklarını görüyoruz. Onlar leyhlerine çalışılacağından emin olmadıkları bu yasayı ve yasanın öngördüğü sistemi şüpheyle karşıladıl-ar veya yeterli bulmadılar. 1987'den sonra oluşmuş statükonun bozulması ve taşınmaz malların yeterli puanı olmadan tasarruf edenlerin elinden alınarak kendilerine göre daha haklı kişilere verilmesi yönünde gayret göstermeye başladılar.

41/77 sayılı Yasan-ın ruhunu ve öngördüğü sistemi anlıyabilmek için 1982 yılına yani bu yasanın kesin tasarruf belgesi vermek amacıyle uygulanmaya başladığı yıllara gitmemiz yararlı olacaktır. Yasanın uygulanmaya başladığı ilk yıllarda puan alım satımı tamamen serbest kalmış-tı. Buna paralel olarak malların fiili tasarrufuna da gereken önem veriliyordu. Yani bir malı tasarruf edenler arasında yasal veya gayri yasal ayırımı yapılmadan mal tasarruf edenin T cetveline işleniyordu. T cetveline işlenen malları karşılayacak puanı ol-mıyanlar puan satın alarak T cetvellerini eşitlleyebiliyorlardı. Tasarruflarında bulunan malları aldıktan sonra fazla puanı kalanlar da bu puanları satma hakkına sahiptirler. Yeterli puanı olmayıp puan satın alma güçlüğü çekenler tasarrufla- rında bulunan -malları tahsislerinde tutabildikleri gibi bir bedel karşılığında diledikleri kişi leyhine feragat edebiliyor yani bu malları satabiliyorlardı. Kanımca 41/77 sayılı Yasanın öngördüğü gerçek düzenleme ve çalışma sistemi buydu.

41/77 sayılı Yasa bir tarafta-n dünyada tüm iskân sorunu yaşamış ülkelerde olduğu gibi fiili tasarrufu yasallaştırmış diğer taraftan güneyde kalan mal sahiplerini tazmin edecek bir sistem oluşturmuştu. Tabii ki bu sistemin aksayan yönleri vardı. Ancak İskân Bakanlığının yerinde önlemel-er alarak bu aksaklıkları gidermesi mümkündü. En önemli aksaklığın puanların gerçek değerini bulamamasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Yasanın amacına uygun bir sonuca ulaşması için puanlarının değerini yükseltmek veya puanların gerçek değerlerini bul-malarına yardımcı olmak gerekiyordu. Bunun için ise T cetvellerinin süratle hazırlanarak puana duyulan ihtiyacın artırılması gerekmekteydi. Diğer taraftan sistemin doğru çalışabilmesi için tasarrufundaki malların tümü veya bir bölümünden feragat etmek iste-yenlere hiç güçlük çıkarılmaması, vatandaşların bu devir işlemini yapmada tamamen serbest kalmaları gerekiyordu. Böylece hem 1974'ten sonra ortaya çıkan statükonun yasallaştığı için vatandaşa huzur ve güven verilecek hem de puana duyulan ihtiyaç artıp puan-ların değeri yükseldiğinden güneyli göçmenlerin tazmini mümkün olacaktı. Sistemin uygulamada gösterebileceği aksaklılkar ve adaletsizlikler dikkate alınarak puan satışının bir ölçüde sınırlanması mümkündü. Yasanın amacı eşdeğer sorununu çözmek ve Güney pua-nları ile Kuzeydeki malları eşitlemek olduğuna göre bir kişinin satın alabileceği puan mikarını tasarrufunda tuttuğu malların puan değeri ile sınırlamak mümkün olabilirdi. Ancak bunun ötesinde bir sınırlama eşdeğer sorununun çözümünü engelleyeceğinden yasa-nın ruhuna ters düşecekti. Bu esaslara dikkat edildiği takdirde eşdeğer sorununun birkaç yıl içinde çözümlenmemesi ve ülkemizin bu çıkmazdan kurtulup süratle gelişmeye başlamaması için herhangi bir neden yoktu.

Dikkatle incelenecek olursa 41/77 sayılı Ya-sanın öngördüğü sistemde puanlarını satmak istemeyen ve Kuzeyde mal sahibi olmak için ısrar eden göçmenler için de bir çözüm vardı. Yasa Kuzeyde kullanılmayan veya kullanılmaya müsait olmıyan malların kaynak listeleri hazırlanarak dağıtımını öngörmüştü. Fa-zla puanı olan göçmenler kaynak paketlerine müracaat edebilecekleri gibi yeterli puanı olmadan tasarruflarında mal tutanlara ödeyecekleri bir bedel karşılığındda bu taşınmaz malların sahibi olabileceklerdi. Bir kira ilişkisinde hiç hakkı olmayan bir kiracı-ya bile hava parası verilebildiğine göre böyle bir devir işlemin adaletsiz bulmamak gerekirdi. Bu sistemde elinde haksız yere mal tutanların ödüllendirileceğini düşünmek de doğru değildi. Çünkü bir malı haksız yere tasarruf edenler puan almaya zorlandıkla-rından haksızlıklarının bedelini ödemek zorunda kalacaklardı. Özellikle puanlar gerçek değerlerini bulduktan sonra ortada bir adaletsizliğin kalmaması gerekiyordu.

Tüm bu hususları göz önünde bulundurduktan sonra 41/77 sayılı Yasanın Kuzey Kıbrısın özel -koşulları içinde oldukça iyi düşünülmüş bir yasa olduğunu kabul etmemiz gerekir. Özellikle yasanın eşdeğer sorununun vatandaşlar tarafından kendiliğinden ve süratle çözülmesini öngörmesini takdir etmemek elde değildir.

Şimdi puan alımını sınırlandırarak -sisteme en büyük değişikliği getiren 3/84 sayılı YİM kararını incelemeye çalışalım. Bu karar puan alımı ile ilgili olarak 41/77 sayılı Yasanın 74'üncü maddesinin 1. fıkarsına değinmiştir. Gerçekten bu fıkra puan alımının tarımsal kaynaklarda 1 dönüm sulu v-e 5 dönüm kuru arazinin puan değerinden, binalarda ise bahse konu malın puan değerinin %20'si veya her halükârda 50000 puan değerinden fazla olamayacağını belirtmiştir. Ancak bu fıkrayı izleyen 2.ci fıkrada tamamen değişik bir ifade yer almaktadır.

74.cü- maddenin 2.ci fıkrası şöyledir:

"Hak sahipleri, başka bir hak sahibi veya sahiplerinin 'Mal Değer Belgesindeki' puan değeri miktarlarının tümü veya bir bölümünü devralarak bu amaçla karşılık gösterirler. Ancak, bu gibiler bu yasanın 3. Maddesinde belirti-len haklardan sadece, Eşdeğer Mal açısından hak sahibi olurlar, diğer açılardan hak sahibi olamazlar. Böyle bir devir, Kaza Tapu Dairesinde devredenler ve devralanların yapacakları yazılı bir beyanla ve Mal Değer kütüklerine devir işlendikten sonra yapılab-ilir."

Derhal görüleceği gibi 74.cü maddenin ikinci fıkrası vatandaşa eşdeğer mal açısından sınırsız puan satın alma hakkı tanımış ve hatta bu devir işleminin resmi kanalla yeni Tapu Dairesinde yapılmasını öngörmüştür. Ancak 74.cü mad- denin (1) ve (2) i-nci fıkralarını karşılaştırdığımız zaman yasada bir çelişki bulunduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Diğer bir deyişle yasada her iki yoruma açık olan yeni sınırsız puan satışına izin veren ve vermeyen maddeler bulunmaktadır. Böyle bir çelişki karşısında y-asanın tümünü ve temel çalışma sistemini dikkate alarak bir yorum yapmamız gerekir. Yukarıda anlattıklarım ışığında bir yorum yapmaya çalıştığım zaman 3/84 sayılı YİM kararındaki görüşe katılma olanağı bulamıyorun. Kanımızca 41/77 sayılı Yasa puan satışını- tamamen serbest bırakmıştır. Hatta puan satışı serbest olmadıkça işlemiyecek bir sistem getirmiştir.

3/84 sayılı YİM kararının incelendiği ikinci önemli konu Kuzeydeki malların tasarruf konusudur. Karar puan satışına paralel olarak bu konuda da yenilik -getirmiştir.

3/84 sayılı kararda şöyle denmektedir:

"27/82 sayılı Yasa ile tadil edilen 41/77 sayılı İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasasının 69. maddesinin (1). fıkrasına göre alâkadar şahsın kuzeyde halen tasarruf etmekte olduğu taşınmaz mallar -'T' cetvellerine dahil edilebilir. 69. Maddenin (1). fıkrası aynen şöyledir:

-'Kuzey ve Güney Bölgesindeki taşınmaz malların değerlendiril- mesi sonuçlandıkça Komisyonlar her hak sahibi için terkettiği veya hasara uğrayan malları ile Kuzey bölgesinde halen tasarruf etmekte olduğu (icarındakiler de dahil) taşınmaz malları ve puan değ-erlerini, bundan böyle 'T' cetveli olarak isimlendirilen bir cetvele işler.'
-
Alıntısı yapılan (1). fıkardan da görüleceği gibi 'T' cetvellerine işlenecek taşınmaz mallar Kuzey bölgesinde halen tasarruf edilmekte olan taşınmaz mallardır. Alâkadar şahsın avukatı 69. Maddeyi tadil eden 27/82 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte a-lâkadar şahsın fiili tasarrufunda bulunan taşınmaz malların 'T' cetvellerine işlenmesi gerektiğini iddia etmiştir. Bu görüşe katılmak olası değildir. 69. maddenin (1). fıkarında yer alan halen tasarruf sözcüklerinden 'T' cetvellerinin düzenlendiği tarihte- yasal olarak tasarruf edilen taşınmaz malların kastedildiği açıktır."

41/77 sayılı Yasanın 69(1) maddesinde bir kimsenin Kuzeyde tasarruf etmekte olduğu taşınmaz malların T cetvellerine işleneceği belirtilmiştir. Dikkat edilecek olursa madde tasarrufun -hangi yasal nedenle meydana gelmesi gerektiği konusunda açıklık getirmemiştir. Tasarrufun icar yani kiralama yoluyla meydana gelebileceği kesin olmakla birlikte bunun dışında başka nedenlerle de meydana gelmesi mümkündür. 36/84 sayılı YİM kararı bunu izley-en kararlara göre 69(1) maddenin öngördüğü yasal bir tasarruftur ve bunun da mevcut olabilmesi için geçerli bir tahsis veya kira sözleşmesinin bulunması gerekir. Ancak yasa koyucunun amacı tasarrufu geçerli bir tahsis veya kirayla sınırlamak olsaydı 69(1) -maddenin daha farklı kaleme alınması gerekirdi. 69(1) maddenin yazılış şekli ve sözcüklerini dikkate aldığımızda kira dışında bir değil birden fazla nedenle tasarrufun meydana gelebileceği sonucuna varırız. Kira dışındaki nedenlerden birisi tahsis ise diğe-ri ne olabilir? Bunu anlayabilmek için tasarruf konusunu inceleyen Kira Hukuku kavramına göz atmamız yararlı olacaktır.

Bir kişinin boş bir evi olduğunu ve bir yakınına geçici bir süre için evde oturma izni verdiğini düşünelim veya daha da ileri giderek- evin yabancı bir kişi tarafından işgal edildiğini ve ev sahibinin işgalciyi evden çıkarmak için derhal harekete geçmeyerek bir süre hoşgörülü davrandığını farzedelim. Bu durumda ev sahibi açıkca veya zımnen işgalcinin evi tasarruf etmesine razı olmuştur. -Bir süre sonra verdiği izni geri alan ev sahibi evde oturan şahsı kolundan tutarak dışarı atamaz. Evde oturanı dışarı çıkarabilmek için Mahkemeye başvurmak zorundadır. Burada kamu düzenini koruma kaygısıyla hareket eden yasaların haksız bir işgalciyi korud-uğunu görüyoruz. Şüphe yok ki ev sahibi bu koşullarda işgalci aleyhine tahliye kararı almakta güçlük çekmiyecektir. Ancak ev sahibinin Mahkemeye başvurmak zorunda olması evde oturanın tasarrufunun bir ölçüde yasallık kazandığını göstermektedir. Kira Hukuku-nda licensee veya izinli dediğimiz bu statü iskân sorunu olan ülkelerde daha büyük önem kazanmaktadır. Hatta bu ülkelerin çoğu kez izinli tasarruftan daha zayıf bir statü olan ihtilâfsız tasarrufa önem vererek zamanaşımı ile taşınmaz malların mülkiyetini d-ağıttıklarını görüyoruz. Kuzey Kıbrıs'ın içinde bulunduğu koşulları ve 69(1) maddenin tahsis ve kira dışında bir neden daha gerektiren yazılış şeklini dikkate alınca izinli tasarrufun bu maddenin kapsamı içinde olduğu sonucuna varıyorum. Kanımca yasanın tü-m fiili tasarrufları yasal kabul etme niyetiyle hazırlanmış olması ihtimal dahilindedir. Ancak bu doğru olmasa bile izinli tasarrufları yasal kabul ettiği sonucuna varmamız kaçınılmazdır.

Puan satışını yasaklayan ve 69(1) maddedeki tasarruf sözcüğünü müm-kün olduğu ölçüde dar yorumlayan 3/84 sayılı YİM kararı Kuzey Kıbrısta haksız buluduğu statükonun değiştirilmesi gerektiği görüşünden hareket etmiştir. Bu kararla onu izleyen kararlarda güneyli göçmenlere yapılmış haksızlığı giderme arzusu gördüğüm için ka-rarları veren meslekdaşlarıma saygı duymaktadyım. Bu doğrultuda hareket etmenin bir sonuç doğuracağına yani güneyli göçmenlere yapılmış haksızlığın giderileceğine ihtimal versem Yasayı farklı yorumlamama rağmen meslekdaşlarıma katılmakta tereddüt etmiyecek-tim.

Ancak konuyu tekrar tekrar düşündükten sonra bu yönde en küçük bir ümit ışığı göremiyorum. Demokratik bir ülkede bir gecekondu mahallesinde tamamen işgalci kişilere bile uygulanamıyan prensiplerin Kuzey Kıbrısta uygulanmasına olanak görmüyorum. Kuze-y Kıbrıstakine benzer iskân sorunu olan ve bu sorunu çözmüş tüm ülkelerde sadece zamanaşımı ile vatandaşlara tapuları verilirken ülkemizde izinli tasarrufun bile yasa dışı kabul edilmesinin ve taşınmaz malları tasarruf edenlere puan satın alarak dahi malik- olma fırsatı verilmemesinin işlerlik kazanabileceğine ihtimal vermiyorum. Yeni yöntemde çok az sayıda güçlü kişi, çok az sayıda güçsüz kişinin elindeki malı aldıktan sonra eşdeğer işlemlerinin tamamen çıkmaza gireceğine ve bundan en büyük zararı görenin y-ine ellerindeki puanları değerlendiremeyen güneyli göçmenler olacağına şüphem yoktur. Diğer bir ifadeyle Toprak Dağıtım Kararnamesinin akıbeti tekrarlanmış olacaktır.

Bu görüşlerden hareket edince 69(1) maddedeki tasarruf kavramını dar yorumlamaya olana-k yoktur. Tekrarlamakta yarar var ki, 41/77 sayılı Yasa taşınmaz malların zorla el değiştirmesini öngören bir yasa değildir ve bu doğrultuda ne kadar zorlanırsa zorlansın bir sonuç vermiyecektir. Aksine Yasa Kuzey Kıbrısta oluşmuş fiili durumu yasallaştır-mış ve vatandaşlara kendi sorunlarını çözme olanağı verirken eşdeğer sorununun kendiliğinden çözümlen- mesini öngörmüştür.

Tasarruf konusuna daha da açıklık getirmek için belirteyim ki bir işgal durumu bilgisine gelen devletin derhal veya makûl süre için-de harekete geçerek bu haksız tasarrufu sona erdirmesi gerekir. Olay bilgisine geldikten sonra makûl süre içinde harekete geçmeyen ve dolayısıyle zımnen izni veren devletin daha sonra işgalciyi bu maldan çıkarmak için Mahkemeye başvurmaktan başka çaresi ka-lmaz. İşte 69(1) maddenin öngördüğü tasarruf türlerinden biri de Mahkemede dava konusu yapılmadan sona erdirilmiyen yani asagari düzeyde yasallığı olan böyle bir tasarruftur. 69(1) maddeye göre bu tür tasarrufların da tasarruf edenin T cetveline işlenmesi -gerekir.

41/77 sayılı Yasanın işlerliği puan satımına bağlı olduğu için 3/84 sayılı YİM kararı eşdeğer sorununun çözümünde dev bir fren etkisi yapmıştır. Karar tarihine kadar 'T' cetvellerini tamamlamak ve eşdeğer sorunlarını çözmek için koşuşan vatandaş-lar birden bire yapılan her işleme itiraz etmeye ve aleyhlerine sonuç doğurabilecek eşdeğer işlemlerini durdurmaya başladılar. Diğer taraftan 'tasarrufun yasal değil' diye birçok kişinin üzerine gidildiğinden İskân Daireleriyle Mahkemelerde ihtilâflar gitt-ikçe arttı. Birbirini tanımayan insanlar birbirine düşman ve iskân sorunu yıllar süren bir çıkmaza girdi. Puan satışının yasaklanması ile durma noktasına gelen eşdeğer işlemleri bir süre sonra yasanın öngörmediği yeni bir dağıtım şekliyle devam etti. Kiral-ama yöntemiyle dağıtım diye isimlendirebileceğimiz yeni sistemde tahsisli mallar tahsis sahibinin feraga- tinden sonra diğer mallar ise doğrudan kiralanarak dağıtılmaya başlandı. Bu sistemin yasal tartışmalardan önce hemen belirtmek gerekir ki bu dağıtım i-ki yönden büyük suistimallere açıktı. Önce puanlar gerçek değerini bulmadan yapılacak herhangi bir dağıtımın büyük haksızlıklara neden olması kaçınılmazdı. Sonra İskân Bakanlığı tahsisinde olan malları feragat etmek isteyen kişileri eşit tutmayarak alıcısı-na göre bir kısmına izin verirken diğerlerine veremiyordu. Böylece 1974'den beri tahsisinde mal tutup oraya malik olmayı bekleyen vatandaş gittikçe daha güvensiz duruma itilerek elindeki malı çok ucuza satmak zorunda kaldı. İskân Bakanlığında işini yapabil-en kişiler her iki yönden çok ucuza çok değerli malları almayı başardılar. Halbuki yasanın öngördüğü gibi puan satımı puanlar değerini bulduktan sonra serbest kalsa ve mal devri herhangi bir engelle karşılaşmasa suistimal kapıları kapanmış olacaktı. Bundan- sonra da İskân Bakanlığının getireceği her hatalı sınırlamanın arkasında karanlık ve suistimale açık bir yön kalacağını görmek için konuyu etraflı düşünmek yeterlidir. Örneğin İskân Bakanlığının tahsis sahibi vatandaşların yapacakları feragat veya devir i-şlemine bir sınırlama getirdiğini düşünelim. Bu doğal olarak puana duyulan talebi azaltıp puan değerini düşürecek ve dolayısıyle güneyli göçmenlerin mağdur olmalarına neden olacaktır. Diğer taraftan tasarruflarında mal tutanları güvensizlik içine iteceğind-en dervetme fırsatı bulanları gerçek değerinden daha ucuza satmaya zorlayacaktır. Alıcının her iki yönlü ucuza mal alarak büyük kazanç sağladığı bu sistemin işlemesi İskân Dairelerinin takdirine kaldığından İskân Daireleri şaibe altında kalacaktır.

Kiral-ama yönteminin yasal olup olmadığına gelince, 30/87 sayılı YİM İstinaf kararının anlamı özetle şöyledir:

"Yasa listelere dahil edilen taşınmaz malların kaynak paketlerinde ilânını ve mal değer belgesi olanlar arasında fırsat eşitliğini öngörür. Yasada ell-erinde mal değer belgesi bulunduranlara kiralamak ve yeniden T cetveli düzenleyip mal vermek gibi bir yöntem öngörülmüş değildir. Bu sistem fırsat eşitliği vermediği gibi suistimallere de açıktır."

Şüphe yok ki bu kararın tamamen haklı bir yönü vardır. Ö-zellikle fırsat eşitsizliğine karşı çıkması ve suistimal yollarını kapamak istemesi kararın övgüye değer yönleridir. Ancak karar kanımca doğru bir teşhisten hareket etmediği ve 41/77 sayılı Yasanın yukarıda anlattığım gerçek sistemine dönmeyi öngörmediği i-çin çelişki içine girmiştir. Bu çelişkiyi şöyle açıklayabilirim. Yasanın yukarıda alıntısını yaptığımız 69(1) maddesi (icarındakiler de dahil) diyerek kiralanan malların T cetvellerine işlenebileceğini açıkça hükme bağlamıştır. 30/87 sayılı karar Yasanın b-u açık hükmü ile çelişmemek için mal değer belgesi alanların kaynak paketi dışında mal almalarını yasaya aykırı kabul etmiştir. Halbuki yasada mal değer belgesi alanlarla almıyanlar veya mal değer belgesi almadan önce hazırlanan T cetveli ile bu belgenin a-lınmasından sonra hazırlanan T cetvelleri arasında herhangi bir ayırım yapılmamıştır. Gerçekte bu iki T cetveli ve sahipleri arasında herhangi bir fark yoktur. Daha da ileri giderek diyebilirim ki, mal değer belgesi alanlar yasaya daha fazla uymaya çalışan- kişilerdi. 30/87 sayılı karardan sonra bu kişiler 'keşke eşdeğer sorunumuzu çözmeye çalışmasaydık' demek zorunda kalacaklardır. Çünkü mal almazken diğerleri mal almaya devam edebileceklerdir. Hatta rekabet özel sayılması için bundan sonra daha kolay mal -alma olanağına sahip olacaklardır. Burada hatalı bir yorumdan hareket eden 30/87 sayılı kararın ya yasaya ters düşme ya da çok daha büyük adaletsizliğe neden olma gibi bir çelişki içine girdiğini görürüz.

Kiralama yöntemiyle mal dağıtımının yasal olup ol-madığı konusunda doğru bir sonuca varabilmek için 69(1) maddenin doğru yorumundan hareket etmemiz gerekir. Bunun için ise 41/77 sayılı Yasanın tümünü ve çalışma sistemini göz önünde bulundurmak zorundayız. 69(1) maddeye bir kez daha göz atalım.


"Kuzey ve- Güney Bölgesindeki taşınmaz malların değerlendirilmesi sonuçlandıkça Komisyonlar her hak sahibi için terkettiği veya hasara uğrayan malları ile Kuzey bölgesinde halen tasarruf etmekte olduğu (icarındakiler de dahil) taşınmaz malları ve puan değerlerini, b-undan böyle 'T' cetveli olarak isimlendirilen bir cetvele işler."


Dikkat edilecek olursa tasarrufun hangi yasal nedenlerle meydana gelmesi gerektiğini belirtmete titiz davranmayan 69(1) madde bir malın bir şahsın T cetveline işlenebilmesi için o şahsın -tasarrufunda olması gerektiğini çok net bir şekilde belirtmiştir. Yani bu maddeye göre tasarrufun kira veya diğer herhangi bir nedenle meydana gelmiş olması önemli değildir. Fakat maddede tasarrufun önemsiz olduğunu veya tasarruf olmadan bir malın bir şahs-ın T cetveline işlenebileceğini gösteren en küçük bir belirti yoktur.

69(1) inci maddenin metnini 41/77 sayılı Yasanın ruhu ve çalışma sistemine ilişkin olarak yukarıda söylediklerimle birlikte değerlendirince varabileceğimiz bir tek sonuç vardır. 69(1) -inci madde taşınmaz malların gerçek tasarrufuna büyük önem vermektedir. Yasa bir taraftan malların tasarrufuna yasallık kazandırmış, diğer taraftan tasarruf olmadıkça malların T cetvellerine işlenerek kesin tasarruf belgesi verilmesine izin vermeyen bir dü-zenleme getirmiştir. İşte uygulamadaki hatayı yasanın bu yönünü dikkate almamasında aramak gerekir. Örneğin bu meselede tasarruf dikkate alınmadan bir dağıtım yapılmak istenmiş ve Müstedinin tasarrufundaki mal bir başka kişinin T cetveline işlenmek üzere o-na kiralanmıştır. Burada bir ev sahibinin evdeki kiracıyı çıkaramdan evini başka bir kişiye kiralamasına benzer bir durum görüyoruz. Böyle bir davranışın iki kiracıyı kavga ettirmenin ötesinde bir sonuç doğurması beklenemez. Kamu düzenini koruyan devletin -bir kişinin tasarrufunda bulunan mal üzerinde başka bir kişi lehine işlem yapmadan önce yasal yollara başvurup mevcut tasarrufu sona erdirmesi gerekir. Ancak bu yapıldıktan sonra ve ikinci tasarruf başlamak üzere iken imzalanacak bir kira sözleşmesinin anl-amı olabilirdi. Tasarruf edenin rızasıyle yani iki tarafın anlaşması sonucu tasarrufun devri de mümkündü. Ancak bunun dışındaki bir uygulama Yasaya aykırı olarak Kuzey Kıbrısta oluşmuş statükoyu zorla değiştirme yönüne gittiği için hatalı sonuçlar vermişti-r.

Son olarak önümüzdeki meseleye dönersek Müstedinin burada hiç bir sorunu olmadığını görürüz. 69(1). maddeye göre Müstedinin devletin izniyle tasarrufunda tuttuğu 410 numaralı parseli T cetveline işlemeye hakkı vardır. 410 nuamralı arsanın puan değeri- 311,351 Müstedinin elinde kalan puan değeri ise 1117619 olduğuna göre Müstedinin hiçbir güçlükle karşılaşmadan bu parseli alabilmesi gerekir. Ancak yeterli puanı olmasaydı bile 74 üncü maddenin (2) inci fıkrasına göre ihtiyaç duyduğu puanı satın alarak so-rununu çözmesi mümkündü. Bunlar mümkün olmasaydı bile müstedi aleyhine yasal yollara başvurulup tasarrufu sona erdirilmeden parsel 410'un başka bir şahsa kiralanmasına olanak yoktu.

Yukarıdaki görüşler ışığında ilgili şahsın bu başvuruda haklı olması söz-konusu değildir. Daha da ileri giderek diyebiliriz ki yasanın gerçek sistemi içinde önümüzdeki ihtilâfın doğmasına olanak yoktur. Yasanın öngördüğü sistemden ayrılmak hiçbir sorunu olmayan birçok vatandaşa güçlük çıkardığı ve birçok vatandaşı birbirine düş-ürdüğü gibi bu başvurudaki iki komşunun da arasını açmış ve yıllarca mücadele edip acı çekmelerine neden olmuştur.

Yukarıdaki nedenlerle başvuru kabul edilir ve 410 numaralı paselin icar usulüyle Mehmet Cezzara verilmesi kararı ile 20.11.1986 tarihli kir-alama işlemi iptal edilir. Bu karar Mustafa Cezzarın evine geçit verme konusunda daha önce alınmış kararı etkilemiyecektir.



Masraflar için emir verilmez.


(Taner Erginel)
- Yargıç

28 Ekim 1988



-


249



-


Full & Egal Universal Law Academy