Yüksek İdare Mahkemesi Numara 108/1989 Dava No 33/1990 Karar Tarihi 18.09.1990
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi Numara 108/1989 Dava No 33/1990 Karar Tarihi 18.09.1990
Numara: 108/1989
Dava No: 33/1990
Taraflar: Melih Ergüven ile İsk. Ve Reh. Dai. Vd
Konu: İfrazın iptali istemi
Mahkeme: YİM
Karar Tarihi: 18.09.1990

-D.33/90 YİM 108/89

Yüksek İdare Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkemede
Yargıç Metin A. Hakkı huzurunda.
Anayasanın 152. maddesi hakkında.

Müstedi: Melih Ergüven, Dereboy-u Sokak No.5, Alayköy.
-ile-
Müstedaaleyh: 1. KKTC İskân Bakanlığı, İskân ve Rehabilitasyon Dairesi
Müdürlüğü vasıtası ile KKTC, Lefkoşa.
2. KKTC İskân Bakanlığı, Şehir Planlama Dairesi vasıtası ile
KKTC, Lefkoşa.
- A r a s ı n d a.

Müstedi namına: İlker Sertbay.
Müstedaaleyh namına: Mustafa Arıkan.
İlgili şahıs namına: Göksel Şefik.



Yasa Maddesi: Anayasanın 152(3). maddesi.

İstemin Özeti: Müstedin-in adına tahsisli parselden bir dilim alınarak ilgili şahsa ait parsele bağlandığı ve/veya bırakıldığı yönündeki karar ve/veya işlemin hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına ve işlem neticesinde verilen ve/veya yapılan her türlü- kararın iptal edilmesine dair Mahkeme kararı verilmesi istemi.

OLAY: İlgili şahıs güney göçmeni olup Lefkoşa kazasına bağlı Alayköy'de adına tahsisli gayrimenkulün kesin tasarruf belgesi tahtında malikidir. Müstedi, ilgili şahıstan sonra, ilgili şahsa he-mhudut olan gayrimenkule malul olması hasebiyle yerleştirilmiştir. Taraflar arasında hemhudut olan evler ve giriş çıkışları nedeni ile ihtilaf olmuş, Müstedaaleyh taraflar arasındaki bu ihtilafı çözümlemek için yukarıdaki kararı almıştır. Karardan tatmin o-lmayan Müstedi işbu başvuruyu dosyalamıştır.

SONUÇ: Tasarrufunda bulundurduğu gayrimenkulde hiçbir mülkiyet hakkı olmayan Müstedi, devletin malını lütfen ve tahsis kararında görülen şartlarla tasarrufunda bulundurmaktadır. Bu durumda Müstedinin devlete ka-rşı bir başvuru yapma hakkı olmadığını kabul edip ona göre hareket etmek gerekir.
Başvuru reddolunur.

Atıfta Bulunulan Yargısal İçtihatlar:
YİM 80/84 sayılı Yüksek İdare Mahkemesi kararı.
YİM 107/85 sayılı Yüksek İdare Mahkemesi kararı.
YİM 16/88 sayı-lı Yüksek İdare Mahkemesi kararı.
YİM/İstinaf 147/86 sayılı Yüksek İdare Mahkemesi kararı.





K A R A R

Müstedi 19.6.1989 tarihinde Mahkemeye dosyaladığı yukarıda ünvan ve sayısı gösterilen başvurusu i-le aynen aşağıdaki şekilde Mahk-em-e-den bir talepte bulunmuştur:

"A. Müstedaaleyh 1 tarafından Hukuk İşleri Amiri imzası ile 12.6.1989 tarihli yazı ile Müstediye bildirilen ve Müstedaaleyh No:2'nin Ş.İ.36-1/89-174 sayı ve 2.6.1989 tarihli raporu ile Müstedinin adına tahsisli olan Alayköy'de- Pafta/Harita XXI/34 E.2 Parsel 622/1'den bir dilimin alınarak Göksel Şefik isimli şahsa ait parsel No:533/2'ye bırakıldığı ve/veya bağlandığı ve parsel 621'den bir dilim alınarak parsel 622/1'e bırakıldığı yönündeki karar ve/veya işlemin hükümsüz ve etkis-iz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına ve bu işlem neticesinde verilen ve/veya yapılan işlem ve/veya her türlü kararın iptal edilmesine dair bir Mahkeme kararı"- veril-m-e-sini talep etmiştir.

Müstedaaleyhler mezkûr başvuruya 13.12.1989 tarihli bir itirazname dosyalamışlardır. Yine İlgili Şahıs da 8.12.1989 tarihinde mezkûr başvuruya bir itirazname dosyalamıştır. Başvuruya dosyalanan itirazlar incelendiğinde, müdafaa olara-k Müstedaaleyhler ile İlgili Şahsın dosyaladıkları itirazların birbirine çok benzediği ve ayni noktaları içerdiği görülmek-tedir. E-sas olarak 2 itirazname karşılaştırıldığında itirazların aşağıdaki müşterek noktaları ihtiva ettiği görülmektedir. Şöyle ki:

Gerek İlgili Şahsın gerekse Müstedaaleyhlerin itirazlarında konuya ilişkin ve Müstedinin talep ettiği idari kararın içeriğinin 10-.3.1989 tarihli yazı ile ilgili taraf tarafından Müstediye önceden bildirildiği ve Müstedinin mezkûr yazıyı 16.3.1989 tarihinde alıp içeriğini öğrendiği halde 75 günlük süre zarfında, bir başka deyişle, Anayasanın öngördüğü 75 gün zarfında Müstedinin başvu-rusunu Mahkemeye dosyalamadığı ve o süreyi geçirdikten sonra 19.6.1989 tarihinde başvurusunu yaptığı bu nedenle 75 günlük hak düşürücü süreyi geçirmiş olduğundan başvurunun daha ileri gitmeden masraflarla reddedilmesinin talep edildiği görülmektedir. İtira-zlarında ayrıca, Müstedaaleyhlerin aldıkları kararı almaya yetkileri olduğu, yetkilerini aşmadıkları gibi kötüye de kullanmadıkları, taraflar arasındaki ihtilâfla ilgili tüm faktörleri doğru olarak değerlendirdikleri ve bu nedenlerle Müstedinin başvurusund-a haksız olduğu iddia edilmektedir. Yine her iki itirazname incelendiğinde bir ek müdafaa olarak gerek Müstedaaleyhler tarafından gerekse ilgli Şahsın Müstedinin "malûl gazi" olmadığı sadece "malûl" olduğu bu nedenle ev tahsisi almaya hakkı da olmadığı ve -neticede idarenin aldığı kararla meşru menfaatinin de etkilenmediği iddia edilmektedir.

Sayısından da görülebileceği gibi başvuru nisbeten eski bir başvurudur ve duruşması ancak 7.6.1990 tarihinde başlamış ve 18.6.1990 tarihli celsede hitam bulup o tarih-te karar için bilâmüddet ertelenmiştir. Duruşma esnasında Müstedi tarafından Müstedi Melih Ergüven bizzat Mahkeme önünde şahadet verdiği gibi, Şehir Plânlama Dairesi Müdürü Ahmet Savaş Örek'ı de Mahkemeye celbedip tanık olarak dinletmiştir. Müstedaaleyh ta-rafı ve İlgili Şahıs ise herhangi bir tanık çağırmayıp Müstedinin şahitlerini istintakla yetinmişlerdir. Taraflar ilâveten duruşma esnasında dosyada duran cem'an 13 adet emare evrağı da Mahkemeye ibraz etmişlerdir.

Davanın duruşması iddialı geçmekle bera-ber taraflar arasındaki ihtilâfın daha ziyade hukuksal olduğu ve olgular üzerinde taraflar arasında büyük bir ihtilâf olmadığını söylemek mümkündür. Nitekim tarafların Mahkemeye sundukları tüm emareler de tüm ilgililerin muvafakatı ile emare yapılmıştır. Ö-nümde ibraz olunan şahadet ve emareleri inceledikten sonra özet olarak meselenin kökeninde yatan olguları aşağıdaki şekilde özetler ve bulgu yaparım:

İlgili Şahıs Güney göçmeni olup Lefkoşa kazasına bağlı Alayköy'de, Ada D, Pafta/Harita XXI/34.E.2 Parsel- 533/2 ve 622/3 olan bir gayrımenkulün 72 kayıt numaralı Kesin Tasarruf Belgesi tahtında kâmilen mal sahibidir ve Müstedi halen oturduğu eve taşınmazdan önce, İlgili Şahıs, Alayköy'de şimdi oturduğu evde otururdu. Emare Kesin Tasarruf Belgesinin tarihi Şub-at 1987'dir. Müstedi ise söz konusu gayrı menkule hemhudut olan 622/1 numaralı gayrımenkulü "malûl" olması hasebiyle Devlet tarafından kendine tahsisli olduğundan tasarrufunda bulundurmaktadır ve takriben 1982'den beri mezkûr gayrımenkulde ikâmet etmektedi-r. Emare 6 ve 8, İdarenin Müstediye yazdığı ve kendine ilgili gayrımenkulü tahsis ettiğini bildiren yazıların tarihi Mart 1982'dir. Önümdeki emare 1 yer plânında birbirine bitişik 2 gayrımenkul görülmektedir. Bunlardan biri mavi ile renklendirilmiş olup İl-gili Şahsın emare 7 Kesin Tasarruf Belgesi tahtında tasarrufunda olduğu gayrımenkuldür. Ona hemhudut olup kırmızı ile renklendirilmiş olan da Müstedinin tasarrufunda bulundurduğu gayrımenkulü göstermektedir. Emare 13, emare 6 ve emare 8 olarak dosyada dura-n evraklar da, Müstediye tasarrufunda bulundurduğu gayrımenkulü "malûl" olması hasebiyle, İdarenin tahsis ettiğini göstermektedir. Tarafların arsalarına giriş, arsaların Doğusunda bulunan ve yola cephesi olan yerden yapılmaktadır. Yine önümde ibraz olunan -şahadetten sarihtir ki Alayköy tapu kayıtları KKTC'de yoktur. Dolayısıyle iki arsa arasındaki hudutu gösteren "field book'lar KKTC'de mevcut değildir. Ancak öyle kabul edilirler ki her iki arsa ve üzerindeki binalar 1974 Barış Harekâtı öncesi aynı Rum'a ai-t idi. İlgili Şahıs tasarrufunda bulunan gayrımenkule yerleştiğine, 2 arsa üzerindeki esas 2 ev arasında kalan garaj ve ona bitişik yardımcı binaları da tasarruf ve kullanımına aldı ve o zamandan beridir, Müstedi kendi evine taşınmadan önce bu yardımcı bin-alar ile bunlara giriş temin eden dış kapıyı İlgili Şahıs kendi malı gibi kullanmakta idi. Ancak taraflar arasında takriben Mart 1989 tarihinde arsalara girişi temin eden tek dış kapının hangi arsaya ait olduğu konusunda hudut ihtilâfı çıkmış olması hasebi-yle Müstedi Müstedaaleyhlere 20.3.1989 tarihinde emare 2 olarak önümde duran yazıyı gönderip arsaya giriş kapısının hangi arsaya ait olduğu yönünde açıklık getirmesini istemiş ve ilâveten Müstedaaleyhlerin söz konusu arsalarla ilgili olarak herhangi bir i-fraz yapıp yapmadığını sorumuştur. Müstedi mezkûr yazısında, İlgili Şahıstan aldığı ve emare 3 olarak Mahkemeye ibraz edilmiş bulunan 10.3.1989 tarihli yazının suretini de ekledi. Bunun akabinde Müstedaaleyhler söz konusu Müstedinin müracaatını inceleyip e-mare 4 ile ve 12.6.1989 tarihini taşıyan ve Müstediye hitap eden bir yazı ile, tarafların tasarrufunda bulundurdukları gayrımenkullerde bir hudut düzenlemesi ve ifraz yaptıklarını, Müstedinin tasarrufunda bulundurduğu gayrımenkulden İlgili Şahsın arsanın h-udut boyunca dik dörtgen şeklinde ince bir dilimin alınarak İlgili Şahsa bırakıldığını, ayni şekilde de Müstedinin Kuzey hududu boyunca Devlete ait araziden ince bir dilimin alınıp ifraz edilip Müstedinin tasarrufundaki gayrımenkule birleştirildiği veya bı-rakıldığını bildirmiştir. Müstedinin bu başvuru ile iptalini talep ettiği karar, idarenin aldığı bu karadır. Doğru olarak kabul ettiğim Ahmet Savaş Örek'in şahadetine göre bu şekilde taraflar arasında bir sınır düzenlemesi yapılıp ifraz da gerçekleştirilmi-ştir. Bu sınır düzenlemesi emare 1 plânda görülmektedir. Bu ifrazdan yakınan Müstedi, Müstedaaleyhlere tekrar başvuruda bulunup kendine adaletsizlik yapıldığını, esas bina ile sınır arasında 10 ayaktan az bir mesafe kaldığını öne sürmesi üzerine Müstedaal-eyh-lerce konu tekrar tezekkür edilerek Müstedinin yakınmalarında haklı olduğu kanısına varıldığından tekrar bir sınır düzenlemesi yönüne gidilmesi düşünülmüş ve bu tasarıyı gösteren kroki de emare 5 olarak Mahkemeye ibraz edilmiş durumdadır. Buna göre, ta-raflar arasında esas ihtilâf konusu olan garajın ve ona bitişik yardımcı binanın İlgili Şahıs tarafından kullanıldığı cihetle bu binaları eskiden olduğu gibi, yani ilk ifrazdan sonra olduğu gibi, İlgili Şahsın Kesin Tasarruf Belgesinde ve kullanımında bıra-kılması ve garaj ile yardımcı binalara geçit temin eden yolun yani ilk ifraz neticesi İlgili Şahsa bırakılan dik dörtgen şeklindeki dilimin üçgen şeklinde ikiye bölünmesi ve bir kısmın Müstediye bir kısmın da İlgili Şahsa bırakılması öngörülmektedir. Buna -göre garaj ve yardımcı binalara giriş temin eden dış kapı İlgili Şahıs açısından daralmış olacaktır. Emare 5'te kırmızı ile renklendirilen üçgen alan, ilk ifrazdan sonra İlgili Şahsa bırakılan alan olup bu defa İlgili Şahıstan alınıp Müstediye bırakılması -öngörülmektedir ki buna İlgili Şahıs itiraz etmektedir. Neticede Ahmet Savaş Örek'in şahadetine göre konu taraflar arasında Mahkemelik olduğundan emare 5'de öngörülen tasarı tatbikata konmamış olup ilk yapılan ifraz halen İdarenin defterlerinde geçerli gör-ülmektedir ki İlgili Şahıs ilk yapılan ifrazın geçerli olduğu üzerinde ısrarlı olup ikinci yapılması tasarlanan tadilâta itiraz etmekte ve bu nedenle de Müstedinin başvurusunun da iptalini talep etmektedir.

Olgular kısmını bitirmeden önce sırf tabloyu ta-mamlamak için bir hususa daha değinmeyi faydalı gördüm. Bu husus da odur ki İlgili Şahsın üzerinde durduğu ve Müstedilere gönderdiği emare 3 yazı, İlgili Şahsın Müstediye gönderdiği, aralarındaki ihtilâf ile ilgili olan ilk yazı değildir, 3'üncü yazıdır v-e bu ihtilaf ile ilgili olarak İlgili Şahıs,Müstediye cem'an 4 yazı göndermiştir.

Kanımca meseleyi karara bağlamak için olgular üzerinde başka bulgu yapmak gerekmemektedir. Şimdi yapmam gereken şey, yukarıda özetlemeye çalıştığım olgulara uygulamakla yük-ümlü olduğum mevzuatı uygulamaktır. İlk olarak Müstedaaleyhlerin ve İlgili Şahsın iddia ettiği gibi Müstedinin Anayasanın öngördüğü hak düşürücü 75 günlük süreyi geçirdikten sonra bu başvuruyu dosyalayıp dosyalamadığını tespit etmem gerekir. Tüm tarafların- mutabık olduğu sarih birşey vardır ki şayet Müstedi başvurusunu Anayasanın 152. maddesinin öngördüğü 75 gün süre zarfında dosyalamamış ise başvurusu sadece bu nedenle iptal edilmelidir. Yukarıda başvurunun kökeninde yatan olgulara değinirken, Müstedinin b-u başvurusu ile 12.6.1989 tarihli Müstediye muhatap yazıda ifadesini bulan Müstedaaleyh No.2'nin 2.6.1989 tarihli kararının iptalini talep ettiğini izaha çalışmıştım. Müstedaaleyhler ve İlgili taraf, söz konusu İdarenin aldığı ve Müstediyi etkileyen kararı-n içeriğinin Müstediye İlgili Şahıs tarafından 10.3.1989 tarihli bir yazı ile bildirildiği ve bu yazının da Müstedinin eline 16.3.1989 tarihinde geçtiği dolayısıyle 19.6.1989 tarihinde Müstedinin dosyaladığı bu başvurunun 75 günlük hak düşürücü süre geçtik-ten sonra dosyalandığı hususu üzerinde ısrarla durduklarını belirtmiştim. Müstedaaleyhler ve İlgili Taraf bu iddialarında haklı mıdırlar? Bu suale cevap vermek Anayasamızın 152. maddesinin 3. fıkrasının yazıldığı kelimeler göz önünde bulundurulduğunda çok -basit değildir. Çünkü ilgili fıkra Mahkemeye başvuran kişinin bunu öğrendiği tarihten başlayarak 75 gün içinde yapması gerektiğini yazmaktadır. Bu ne demektir? Geçmişte, Anayasamızın 152. maddesinin 3. fıkrası Yüksek Mahkeme yargıçları tarafından incelenir-ken YİM İstinaf 147/86'da sayfa 8'in son paragrafında aynen şöyle denmişti:

-"KKTC Anayasasının 152(3) maddesi incelendiğinde müstedinin şikâyet konusu yapılan karar veya işlem veya ihmalin öğrenilmesinden bahsettiği görülecektir. Madde, öğrenmenin belirli bir kaynaktan olmasını öngör-memektedir. Bütün istenilen, alınan idari karar- veya yapılan işlem veya ihmalden etkilenen şahsa hakkını arayabilmesi için bunlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmasıdır."
-
Ve yine YİM 107/85'de kararın 7'-inci sayfasında, 3-'üncü paragrafta aynen şöyle denmişti:

-"Bilindiği gibi, 75 günlük zaman süresini başlatacak olan öğrenme tarihini ispat, başvurunun zaman aşımına uğradığını iddia eden tarafa düşmektedir. Bu başvuruda zaman aşımını ilgili şahıs iddia ettiğine göre, bu hususu ispat da ona düşmektedir. Öğrenme il-e ilgili tarihte tereddüt bulunması halinde, Müstedinin leyhine olan tarih nazarı itibara alınmalıdır. (Gör: YİM 147/85 Feridun K. Feridun ile KKTC) ..."
-
İçtihatlarla benimsenen tefsirlerden, dedikodu mahiyetinde yazılanlar ile Müstedinin bilgisine gelen hususların kendini etkileyen idari kararı yeterince öğrendiği anlamına gelmediğini söylemek mümkündür. Anayasamızın öngördüğü 75 günlük süre kanımca Müst-edinin yeterince ve güvenilir kaynaklardan bilgi sahibi olmasını öngörür ve hak düşürücü süre o zamandan başlar. Bir meselede Müstedi ile İlgili Şahsın sürtüşmesi halinde (Bu meselede Müstedi ile İlgili Şahsın olduğu gibi) 75 günlük süre, İlgili Şahsın Müs-tediye İdarenin aldığı kararı bildirme tarihinden başlamaz ancak idarenin kendinin Müstediye bildirdiği tarihten başlar. Bu başvuruda, iptali istenilen idari kararın tarihi 2.6.1989 olduğuna göre ve idari karar Müstediye 12.6.1989 tarihinden önce idare tar-afından bildirildiğine göre kanımca Anayasanın öngördüğü 75 günlük süre en erken 12.6.1989 tarihinde veya Müstedinin söz konusu yazıyı aldığı tarihten başlar ki başvuru da 19.6.198-9- tarihinde dosyalandığına göre başvuru hak düşür-ücü süre hitam bulmadan dosyalan-mıştır. Bunun tersini kabul edip bu doğrultuda Müstedaaleyhler ile İlgili Şahsın iddia ettikleri görüşe katılmak veya bu görüşü paylaşmak neticede çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Bu nedenle gerek Müstedaaleyhlerin gerekse İlgili Şahsın iptidai itiraz mahiy-etinde bu başvurunun reddolunmasına dair öne sürdükleri iddialar ve yaptıkları itirazlar reddolunur.

Meselenin esasına inildiğinde ise yerleşmiş prensiplere göre bu başvurunun olgularına uygulamakla yükümlü olduğum prensip YİM 80/84 sayılı kararda serded-ilmektedir. O davanın 4. sayfasının son paragrafında Yüksek Mahkeme aynen şöyle demiştir:

"Bu gibi durumlarda kişilerin tasarruf ettikleri kısımlar göz önünde bulundurularak ve ifraz ile ilgili mevzuat da dikkate alınmak sureti ile ifrazın yapılması gerek-ir." (underline supplied)

-Bu başvuruda gayrımenkulün ihtilâf konusu kısmı, İlgili Şahsın tasarrufunda olduğuna ve o kısmı da İlgili Şahıs muhakkak puan mukabili alıp koçanına dahil ettiğine göre ifrazın hatalı veya mevcut Yüksek Mahkeme kararlarına ters olarak yazıldığı söylenemez-. Bu da böyle olduğuna göre içinde bulunulan durum muvacehesinde başvurunun esasında İlgili Şahsın haksız olduğunun kabul edilmesi, en azından yasal açıdan, olanak dışıdır. Şunu da vurgulamakta fayda vardır ki YİM 80/84 sayılı yukarıda iktibas edilen karar-da belirtilen hususlar bilâhare başka Yüksek Mahkeme kararlarında da benimsen-miştir. Misal olarak Gör: YİM 16/88.-

Yukarıdaki mülâhazalarla Müstedinin başvurusunun reddedilmesi en doğru hareket olacaktır.

Meseleyi noktalamazdan önce, duruşma esnasında taraflarca konu edilmemekle birlikte, mühim olması hasebiyle, bir hususa daha deyinmeyi yararlı gördüm. Bu husus d-a şudur: Bu başvuruda, başvuruyu yapmaya Müstedinin meşru menfaatı var mı? İlk nazarda Müstedinin, iptalini istediği İdari kararadan menfi yönde etkilendiğine göre meşru menfaati olduğu görünür, şöyle ki; arsasına giriş temin eden dış kapının tümü lk ifraz- neticesi İlgili Şahsa kalmıştır ve bu kendini menfi yönde etkiler. Ancak bu karar yalnız başına Müstediye bu başvuruyu dosyalama hakkını verir mi? Bilhassa emare 6'dan sarihtir ki Müste- dinin oturduğu evde hiçbir mülkiyet hakkı yoktur. İlgili gayrımenku-l kendine sadece tahsistir. Emare 6'nın İlgili kısmı aynen şöyledir:

-"Alayköy'de 28 no.lu konutla ilgili müracaatınız değerlendirilmiş olup, konu ile ilgili İnceleme ve Dağıtım Komisyonunun 7/82 sayı ve 12.2.1982 tarihli kararı ile gerektiğinde eşdeğere kaynak olmak kaydı ile mezkûr evin iki nüfus olarak adınıza tahsisi uyg-un görülmüştür. Bilgi edinmenizi saygı ile rica ederim."
-
Tahsis yalnız başına Müstediye meşru menfaat bahşeder mi? Bu suale verecek içtihat, benim uygulamakla yükümlü olduğum yerli Jurisc-prudence'imizde yoktur. Bize yakın olması hasebi ile T.C. Danıştay mevzuatından yararlanmaya kalktığımda, T.C.'-de bir gayrımenkulü tahsisli o-l-a-rak kişinin tasarrufuna verilip dava açtığı örneğe rastlamadım ancak bir gayrımenkulü kiracı olarak tas-arrufunda bulu-n-d-urup o gayrımenkule kira ödeyen kiracının dava açtığı ve bu davaların Danıştay'ca red olunduğu örneklere rastladım. Mesela, -Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük Yönetsel Yargı- isimli kitabında, 6. baskı, sayfa 133'ün son paragrafında aynen şöyle denmektedir:

-"Danıştay, kimi durumlarda kişisel menfaat kavramını dar bir biçimde yorumlayarak, açılan davaları reddetmektedir. Örneğin, Danıştay, kiracının oturduğu evin kamulaştırılmasına veya yıkılmasına ilişkin kararlara karşı dava açmada menfaatı bulunmadığına kar-ar vermiştir."
-
Aynı eser, sayfa 134'ün başında şu yazılara yer vermektedir:

-"Davada itiraz konusu teşkil eden yıkma kararı gayrımenkül hakkında olduğundan bu kararın muhatabı da gayrımenkulün malikidir. Şu hale göre, gerek hak, gerek menfaat bakımından yıkma kararından dolayı dava açmak selâhiyeti ona ait olmak iktiza eder. Gayrı-menkulün kiracısı yıkma kararı ile doğrudan doğruya alâkalı olmayıp, dolayısıyle alâka ve münasebettedir. Halbuki, Danıştay'da açılacak idari davalarda hak ve menfaat alakasının doğrudan doğruya mevcut ve müessese olması idari kazanın maruf ve malûm esasla-rındandır. (Ş. Hocaoğlu ve diğerleri, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi Karar Hulasaları, ikinci kitap, 1963, s.56; Danıştay Altıncı Dairesinin 61/2695 sayılı kararı).
-
............................ ............................

Cami avlusundaki binada kiracı durumunda bulunan davacının, cami avlusunun düzenlenmesine yönelik kararla alâkası doğrudan olmayıp dolayısıyle olduğu, Danıştay'da açılacak davalarda hak ve menfa-at ilgisinin doğrudan doğruya olması gerektiği, davacının dava açma ehliyeti bulunmadığından açılan davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir. (Danıştay Altıncı Daire Kararları 1965-1977, s.614, sıra No. 1875; Danıştay 6. Dairesinin 5.3.1975 gün, -E. 73/3117, K. 75/1339 sayılı kararı)"

Yukarıdakilerden görülebileceği gibi, Türkiye'de kiracı sıfatı ile bir gayrımenkulü tasarrufunda bulunduran ve o mala kira ödeyen bir kişi o mal ile ilgili olarak ilgili malda mülkiyeti olmaması hasebi ile Yüksek İd-are Mahkeme- sinde dava ikâme etme hakkına haiz değildir.

Türkiye'de mevzuat bu merkezde ise ve K.K.T.C.'de de bunun aksine herhangi bir kural mevcut değilse, kanımca bu prensibi bu başvurudaki Müstedi gibi bir kişinin durumuna da aynen uygulamak yerinde- olur. Şöyle ki, önümdeki başvuruda da Müstedinin tasarrufunda bulundurduğu gayrımenkulde hiçbir mülkiyet hakkı yoktur ve Devletin malını, Devletin izni ile ve tabir caiz ise "lütfen" ve tahsis kararında görülen şartlarla tasarrufunda bulundurmaktadır. Bu -durumda devlete karşı Yüksek İdare Mahkemesinde başvuru sahibi Müstedinin de bir başvuru yapma hakkının olmadığını kabul edip ona göre hareket etmem yerinde olur.

Netice olarak yukarıdakilerden de görülebileceği gibi, Müstedi başvu-rusunda muvaffak olama-mıştır. Bu nedenle başvurusu reddolunur.

Masraflar konusuna gelince, meselenin tüm ahval ve şeraiti göz önünde bulundurularak bu konuda herhangi bir emir vermemeyi ve tarafları kendi masraflarını ödemeye bırakmayı uygun görür bu doğrultuda emir veririm.
-
(Metin A. Hakkı)
Yargıç
18 Eylül 1990

-


-258-



-


Full & Egal Universal Law Academy