Yüksek İdare Mahkemesi İstinaf Numara 6/1994 Dava No 1/1995 Karar Tarihi 27.01.1995
Karar Dilini Çevir:
Yüksek İdare Mahkemesi İstinaf Numara 6/1994 Dava No 1/1995 Karar Tarihi 27.01.1995
Numara: 6/1994
Dava No: 1/1995
Taraflar: Tuncer Arifoğlu ile Kooperatif Şirketler Mukayyidi ve diğeri arasında
Konu: Meşru menfaat - meşru menfaatin varlığı ve güncel olması - gelecekte olması muhtemel kesin olmayan olaylardan meşru menfaatin etkileneceğinin iddia edilemeyeceği
Mahkeme: Yim/İst
Karar Tarihi: 27.01.1995

-D.1/95 YİM/İstinaf 6/94
(YİM 43/94; D.16/94, Lefkoşa)

Yüksek İdare Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Taner Erginel, -Gönül Erönen

İstinaf eden: Tuncer Arifoğlu, Lefkoşa
(Müstedi)
ile
Aleyhine istinaf edilen: 1. Kooperatif Şirketler Mukayyidi, Lefkoşa
2. Kooperatif Şirketler Muk-ayyidi vasıtasıyle
KKTC., Lefkoşa.
(Müstedaaleyhler)
- A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Avukat Kıvanç M. Riza
Aleyhine istinaf edilenler namına: Başsavcı Yrd. Muavini Mehmet Ali Şefik
İlgili şahıslar namına: Avukat Süleyman Dolmacı



K A R A R

N. Ergin Salâhi: Bu istinaf Yüskek Mahkemenin tek Yarg-ıç tarafından verilen ve başvuruyu reddeden ara kararına karşı müstedi tarafından yapılmıştır.

İstinaf maksatları bakımından ihtilâfsız olgular aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Müstedi Kooperatif Merkez Bankası Müdür veya Genel Sekreteridir. Müstedaaleyh -numara (1) Kooperatif Şirketler Mukayyidi, Fasıl 114 Kooperatif Şirketler Yasasının 40. maddesine dayanarak 3 Şubat 1994 tarihinde aldığı bir kararla Kooperatif Merkez Bankası İdare Heyetini oluşturan Halil Atakan, Soner Vehbi, Kâmil Aktolgalı ve Yaşar Mor-alı'nın görevlerinin bu tarihte sona ereceğini dikkate alarak adıgeçen bu şahısların yerine Ayfer Erkmen, Ahmet Asım Özer, Kâmil Aktolgalı ve Mustafa İlker Nihat'ın atanmasına karar vermiş ve bu kararını Bakanlar Kurulunun onayına sunmuştur. Neticede Bakan-lar Kurulu tarafındn onaylanan bu kararla adıgeçen kişiler Kıbrıs Türk Kooperatif Merkez Bankası Yönetim Kuruluna 4 Şubat 1994 tarihinden itiabren atanmışlardır.
Müstedi alınan bu kararın Fasıl 114 Kooperatif Şirketler Yasasının 40. maddesine ve sair ilgi-li maddeleri ile Kooperatif Şirketler Nizamatına uymadığını iddia ederek alınan bu kararın iptal edilmesi talebi ile başvuruyu dosyalamıştır. Müstedi başvuru lâyihasında söz konusu kararın ilgili mevzuata uymadığı iddiası yanında yeni atanan İdare Kurulu Ü-yelerinden Ayfer Erkmen'in başvuru konusu karardan bir süre sonra kendisi ile temasa geçerek müstedinin görevden alınması yönünde talimat aldığını ve bu talimat gereği olarak müstediyi görevden alacaklarını söylediğini ileri sürmüştür. Müstedi, keza, başvu-ru konusu kararla meşru menfaatının doğrudan doğruya etkilendiğini ileri sürerek İdare Kurulunun atanması ile ilgili kararının iptalini talep etmiştir.

Müstedi başvuruyu dosyladıktan sonra Mahkemeye dosyaladığı bir ara emri istidası ile müstedinin Kıbrıs- Türk Kooperatif Merkez Bankası Ltd.'deki Genel Müdürlük görevinden alınmasının men edilmesi yönünde bir ara emri verilmesini talep etmiş ve neticede bu doğrultuda geçici bir ara emri temin etmiştir.

Dosaya tekemmül ettikten sonra başvurunun duruşması sa-fhasında müstedaaleyhlerin müstedinin başvuruyu dosyalamak için doğrudan doğruya etkilenen meşru menfaatı bulunmadığı yönündeki ön itirazlarının ele alınmasına karar verilmiş ve konunun esasına girilmeden tarafların bu ön itiraz üzerindeki argümanları dinl-emiştir. Neticede tarafların ileri sürdüğü argümanları dinleyen İlk Mahkeme müstedinin doğrudan doğruya etkilenen meşru bir menfaatının bulunmadığı yönünde karar vererek başvurunun esasına girilmeden başvuruyu reddetmiştir. İstinaf, meşru menfaatla ilgili -ileri sürülen ön itiraz üzerine İlk Mahkemece verilen ara karara karşı dosyalanmıştır.

İstinaf ihbarnamesi 4 istinaf sebebi içermekle beraber bunlar başlıca 2 başlık altında toparlanabilir:

İlk Mahkeme Anayasanın 152. maddesinin (2). fıkrasında ifadesin-i bulan "sahip olduğu meşru bir menfaatı bu gibi bir karar veya işlem veya ihmal yüzünden olumsuz yönde ve doğrudan doğruya etkilenen kişi" söz dizisinin yanlış veya çok dar bir şekilde tefsir edilerek müstedinin herhangi bir meşru menfaatının başvuru konu-su kararla olumsuz yönde ve doğrudan doğruya etkilenmediğine karar vermekle hata etmiştir. İlk Mahkeme dava konusu kararın müstediye muhatap bir karar olmamasını gerekçe olarak göstermesi hatalı olduğu gibi bir kişinin belirli bir karardan doğrudan doğruya- etkilenmesi için söz konusu kararın o kişiye muhatap karar olması gerekmediğini de yanlış değerlendirmiştir.

İlk Mahkeme iktibas edilen içtihat kararları ile bu husustaki mevzuatı yeterince incelemediği gibi kararını da yeterli gerekçeye dayandırmamıştır-. Müstedinin yeni atanan Kurul Üyelerinden Sayın Ayfer Erkmen'in politik nedenlerle kendisini görevden almak için talimat aldığı yönündeki olguyu da lâyıkı ile değerlendirmemiş ve neticede müstedinin olumsuz yönde ve doğrudan doğruya etkilenen meşru bir me-nfaatı olmadığı yönünde karar vermekle hata etmiştir.

İstinafın duruşmasında müstenif avukatı, özetle; Kooperatif Şirketler Yasası Fasıl 114'ün 40. maddesinin müstedaaleyh durumunda olan Şirketler Mukayyidine görevini lâyıkı ile yapamayan İdare Heyeti Üye-lerini görevden alma yetkisi verdiğini teslim etmekle beraber bunun belirlenecek geçici bir süre için yapılabileceğini ve bu gibi kararın alınmasında Yasa ve ilgili Nizamatın belirlediği prosedürün takip edilmesi gerektiğini, sözü edilen kararda ise bunlar-a uyulmadığını, Yasa ve ilgili mevzuata uyulmadan bir karar alındığını ileri sürmüştür. Müstenif avukatı, alınan bu kararın müstedinin meşru menfaatını doğrudan doğruya etkilediğini de ileri sürmektedir. Müstenif müstedi ilgili bankanın İdare Hey-etinden sonra en yetkili kişisi olup direkt olarak yeni atanan bu İdare Kuruluna bağlıdır ve onun direktifleri ile hareket ederek görev yapma durumundadır. Müstedinin, yasaların ve özellikle Fasıl 114'ün kendisine vermiş olduğu görevleri yasalara uygun bir- şekilde yapmak ödevi olduğu gibi bu görev yasalardan kaynaklanan meşru bir hakkıdır. Bu durumda iddia edildiği gibi İdare Heyeti yasalara uygun olarak atanmamışsa müstedinin bahsedilen bu meşru menfaatı direkt ve doğrudan doğruya etkilenmektedir.

Müsten-if avukatı, ayrıca, İdare Heyeti Üyelerinden Ayfer Erkmen'in kendisini görevden alacaklarını bildirdiği gerçeği karşısında işini de kaybetmek durumunda olacağından bu yönü ile de meşru menfaatı olumsuz yönde etkilenecektir. Yine müstenif avukatı, şu anda g-örevden alınmadığı ve meşru menfaatının olumsuz yönde henüz etkilenmediği yönünde İlk Mahkemede yapılan iddialara cevaben Rum içtihat kararlarına atıfta bulunarak istikbalde kaçınılmaz veya aşikâr surette bariz olan olumsuz etkilemenin, halen mevcut olan d-oğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenmiş bir menfaat olarak yorumlandığına işaret etmiştir. Bu meselede de ara emri ile engellenmemiş olsa müstedinin görevden alınmış olacağı dikkate alındığında, bu hususun da aynı şekilde yorumlanarak, müstedinin mevcu-t olan meşru menfaatının doğrudan doğruya etkilendiğinin kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Müstenif avukatı, ayrıca, meşru menfaatın başvurunun dosyalanmasında aranan bir şekil şartı olduğuna ve merşu menfaat hususunda karar verilirken bu yönde-ki içtihat kararlarının da dikkate alınarak bir karar verilmesi gerektiğine değinmiştir.

Aleyhine istinaf edilenler tarafından bulunan Savcı ise, ilk mahkemedeki argümanlarını tekrarlayarak müstedinin başvuruyu dosyalamakta meşru bir menfaatı bulunmadığı-nı, Türkiye Danıştay Yasasının 30. maddesinde başvuru hakkında doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenmeden bahsedilmediğini, sadece etkileme deyiminin kullanıldığını, Kıbrıs'ta ise Yüksek İdare Mahkemesinin yetkilerini düzenleyen yasa olmamasına rağmen -Anayasanın 152. maddesi ve özellikle (2). fıkrasının bir kişinin başvuru dosyalayabilmesi için meşru bir menfaatının doğrudan doğruya etkilenmesini öngördüğünü ve bu hususta dikkate alındığında Türkiye mevzuatı ile Kıbrıs mevzuatı arasında belirli bir fark- bulunduğunu ileri sürmüştür. Savcı, ayrıca, müstedinin yasalardan kayanaklanan meşru bir menfaatının bulunmadığını, böyle bir menfaatın söz konusu olması halinde dahi bu menfaatın doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenmediğini ileri sürmüştür. Görevden- alınması hususunda müstediye söylenenlere gelince; müstedinin halen görevde bulunduğunu, görevden alınmadığını ve şu anda olumsuz yönde etkilenen bir menfaatının bulunmadığını, istikbalde etkilenecek veya etkilenmesi söz konusu olan bir menfaatın ise bu a-şamada dikkate alınamayacağını ileri sürmüştür.

Müstedaaleyhleri temsilen bulunan Savcı tarafından ileri sürülen argümanlar, İlgili Şahısları temsilen bulunan avukat tararından da benimsenerek tekrarlanmıştır.

İleri sürülen argümanları dikkate alarak i-stinaf sebeplerini incelemeden önce merşu menfaat kavramının ne olduğuna, idari bir dava açılabilmesi için ne gibi meşru bir menfaat arandığına ve koşulları ile ilgili geçmiş içtihat kararları ile bu hususta Türkiye ve sair yabancı kararlara da değinmeyi y-erinde buluyoruz. Yerli içtihat kararları incelendiğinde Firuz Sami ile K.T. Yönetimi Yürütme Kurulu vasıtası ile Türk Amme Hizmeti Komisyonu arasıdnaki YİM: 4/72 sayılı içtihat kararında meşru menfaat kavramı bir dereceye kadar incelenmiştir. Bu meselede -Amme Hizmeti Komisyonunun Kooperatife müdür tayin etmek için hazırlamış olduğu hizmet şemasının müstediyi kapsamadığı cihetle bu hizmet şemasının yanlış olduğu yakınma konusu yapılmakta ve hizmet şemasının kullanılarak Amme Hizmeti Komisyonu tarafından bir- tayin yapılmasının ve müdür tayin edilmeye namzet olan müstedinin tayin edilemeyecek olmasının, meşru menfaatını doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkileyip etkilemediği tartışılmıştır. Hizmet şemasını düzenleme işlemi bir karar olarak kabul edilmekle ber-aber henüz daha bu hizmet şeması kullanılarak atama yapılmadığı cihetle müstedinin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenen bir meşru menfaatının olmadığına karar verilmiştir.

Yine Hüseyin Hasan Türk ile KTFD İzin Makamı arasıdaki YİM:49/77 sayılı baş-vuruda meşru menfaat kavramı detaylıca incelenmiştir. 1985 Anayasamızın 152(2) maddesine muadil olan KTFD Anayasasının 118(2) maddesi altında aranan meşru menfaat bu başvurudaki kararın 2. sayfasında şu şekilde izah edilmektedir:

".... Anayasa'nın 118. ma-ddesinin (2). fıkrasında öngörülen meşru menfaat ile normal hukuk davalarında öngörülen hak arasında fark vardır. Normal hukuk davalarında davayı açan kişinin bir hakkının ihlâl edildiğini Mahkemede kanıtlaması gerekir. Hakkın ihlâl edilmesi davanın esasın-ı ve temelini teşkil eder. Bu gibi davalarda kişi bir hakkın ihlâl edildiğini kanıtlarsa, ihlâl edilen hakkın tazmin ve telafisi gerekir. Herhangi bir hakkın ihlâl edildiği kanıtlanmadığı hallerde dava reddedilir. Halbuki idare hukukunda meşru menfaat koşu-lu davanın esasını ve temelini teşkil etmez. Yani başka bir anlatımla meşru menfaatın ihlâl edilmiş olması davanın sonucunu etkilemez. İdare hukukunda menfaat koşulu başvurunun kabulü ve dinlenmesi için aranılan bir usul ve şekil koşuludur. Meşru menfaatın- ihlâl edilmemiş olması başvurunun reddi veya ihlâl edilmiş olması, başvurunun kabulü ile bu gibi meşru menfaatı ihlâl eden hukuki tasarrufun ihlâli için bir sebep teşkil etmez. Meşru menfaat koşulu yürütsel veya yönetsel bir yetki kullanan herhangi bir or-gan, makam veya kişinin bir kararından veya işleminden dolayı idare mahkemesinin lûzumsuz başvurularla işgal edilmesine engel olmak için konulmuş, şekli bir koşuldur. İdare hukuku ilkelerine göre ve Türkiye'de idare mahkemelerinde uygulanan ilkelere göre m-eşru menfaatın gerek başvurunun yapıldığı gün gerek başvurunun duruşması yapıldığı günde varolması gerekir. Meşru menfaatın sadece başvurunun yapıldığı gün varolması kafi değildir. Meşru menfaatın başvurunun duruşma gününde de varolması gerekir."

Görüleb-ileceği gibi bu içtihat kararında meşru hak ve menfaat arasındaki ayırıma da değinilerek meşru menfaatta aranan esas gayenin herhangi bir organ, makam veya kişinin bir kararından veya işleminden dolayı İdare Mahkemesinin lüzumsuz başvurularla işgal edilmes-ine engel olmak için konulmuş bir şekil koşulu olduğu vurgulanmaktadır.

Yine yerli içtihat kararlarından Gözel Halim ile KTFD Bakanlar Kurulu ve diğerleri arasındaki YİM 93/83 (D.21/84), meşru menfaat kavramını tüm boyutları ile inceleyen bir karardır ve- bu kararın belirli bölümlerine atıfta bulunmayı uyun görüyoruz. Kararın 3. sayfasında meşru menfaatın mevcut olup olmadığı, devam edip etmediği ve ne gibi bir meşru menfaatın KTFD Anayasasının 118(2) ve KKTC Anayasanının 152(2) maddesi altında yeterli ol-abileceği hususunda mevcut prensipler Türkiye içtihat kararlarına da yer verilerek aşağıdaki şekilde incelenmiştir:

"İlkin meşru bir hak ve meşru bir menfaat arasında, bir ayırım bir fark bulunduğunun gözden uzak tutulmaması gerekir. Meşru bir hak idari -davalar dışındaki tüm kaza davalarında davanın esasına giren ve davanın neticesini tayin eden bir husustur. İdari davalarda aranan meşru menfaat YİM 49/77 sayılı kararda değinildiği gibi başvurunun ileri gitmesi için şekil yönünden aranan bir ön koşuldur. -Var olduğu kabul edilen meşru bir menfaatın idadri yönden sakat olmayan bir kararla ihlâl edilmesi kişiye bir hak bahşetmez ve sakat olmayan idari karar yürürlükte kalmaya devam eder. Meşru menfaatın var olması davanın neticesine tesir eden bir husus değil-dir. Sıddık Sami Onar İdare Hukukunun Umumi Esasları II. Baskı, Cilt III, s.1781'de bu hususta şöyle denmektedir:

'Filhakika bir kere hak ve menfaat ayni şey değildir. Diğer taraftan tüm kaza davalarında ihlâl edilen hak davanın esasını ve temelini teşki-l eder. Tam kaza davasının hukuki yapısı bu temel üzerine kurulmuştur. İhlâl edilen hak davanın doğrudan doğruya esasına taallûk eden maddi şartlardan biridir: Bir hak ihlâl edilmemişse dava reddedilir. İhlâl edilmişse ihlâl edilen hakkın tazmin ve telafis-i lâzım gelir. Halbuki iptal davasında menfaat şartı davanın esasına taallûk etmeyen, dışında kalan ve sadece davanın kabulü ve dinlenmesi için aranılan bir usul ve şekil şartıdır. Menfaatın ihlâl edilmiş olması davanın neticesine tesir etmez......... Bu ş-art davada ciddiyeti temin etmek alâkasız kimselerin lûzumsuz müracaatlarla idari kaza mercilerini işgal etmelerine mani olmak için konulmuş şekli bir şarttır. Davacının kararla ciddi ve makûl bir alâkası olduğu ve binaenaleyh davasının da ciddi ve samimi -bulunduğu anlaşılan dava kabul edilir. Esas hakkındaki kararda artık bu menfaat şartının hiç yeri ve tesiri yoktur; menfaatın mevcudiyeti ve ihlâl edilmiş olduğu sabit olsa ve fakat idari kararda bir sakatlık, bir iptal sebebi bulunmasa iptal talebi redded-ilir ve menfaatı ihlâl eden karar yürürlükte kalmakta devam eder.'

Meşru menfaatın ne olduğu yine aynı kitabın 1781. sayfasında şu şekilde izah edilmektedir:

'Menfaatın meşru sayılabilmesi için hukuki bir durumdan çıkması, böyle bir duruma dayanması lâz-ımdır. Binaenaleyh anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik, idari teammüller, içtihat, mukavele veya diğer bir idari karardan çıkan umumi veya hususi duruma dayanan menfaatler meşru sayılır.'

Meşru menfaatta aranan ikinci özellik meşru menfaatın şahsi olması, -kişiyi ilgilendirmesi ve tarifi yapılan böyle bir menfaatın ihlâl edilmesini gerektirir. Bu hususta yine Sıddık Sami Onar aynı kitabın 1780-82. sayfalarında şu görüşlere yer vermektedir.

'Menfaatin şahsi mahiyette olması demek idari kararın doğrudan doğru-ya veya dolayısıyle alâkalıya, davacıya tesir etmesi demektir. Binaenaleyh şahıs tabirini geniş manada almak lâzımdır. Objektif bir tasarrufun in'ikâsına maruz kalan her şahıs menfaat sahibi sayılabilir. Meselâ bir mahalledeki nakil vasıtalarının veya bir -amme emlâkinin kaldırılmasına, çocuk bahçesinin kapatılmasına dair olan karara karşı o mahallede oturanlar iptal davası açabilirler.'

Aranılan meşru menfaattın üçüncü özelliği ise halen ve dava gününde mevcut olması gerektiğidir. Sıddık Sami Onar bu husu-sta aynı kitabın 1780. sayfasında şu görüşe yer vermektedir:

'Menfaatin halen mevcut olması, davanın ikamesi ve hiç olmazsa intacı zamanında mevcut ve tahakkuk etmiş olması demektir. İleride husulü melhuz olan, düşünülen, ihtimal dahilinde bulunan bir men-faat iptal davası açmak salâhiyeti vermez.'

Yukarıda alıntısı yapılan son pasajdan da görülebileceği gibi meşru menfaat kapsamı istikbalde doğması muhtemel olan menfaatleri kapsamadığı açıklıkla görülmektedir. Ancak halen mevcut olan meşru bir menfaatın -istikbalde takip edeceği safahatı veya onun doğuracağı neticeleri göz önünde tutarak halen mevcut olan böyle bir meşru menfaatın doğuracağı neticeler ile konuyu karıştırarak mevcut olan menfaatı düşünülen veya ileride doğacak bir menfaat olarak tanımlamak -gerekir. Mevcut olan bir meşru menfaatın ileride takip edeceği safahat veya neticeler belirlenmemiş olsa dahi, dava gününde meşru menfaat mevcut ise böyle bir menfaatın Anayasanın 118(2) maddesi altında başvurunun başlatılması için yeterli bir menfaat olar-ak kabul edilmesi gerekir."

Yukarıdaki prensipler daha sonraki içtihat kararlarında da benimsenerek tekrarlanmıştır. Burada bunların tümünü sıralamayı lüzumsuz görüyoruz. Türkiye mevzuatında Danıştayca idari kararların denetlenmesi Danıştay Yasası ile dü-zenlenmiştir. Bu Yasanın 30. maddesi sadece etkilenmeden söz etmekte olup bizim Anayasamızın 152(2) maddesinde ifadesini bulduğu gibi doğrudan doğruya etkilenme deyimine yer verilmemiştir. Yerli içtihat kararlarında Türkiye içtihat kararlarından faydalanıl-makla beraber dolaylı olarak etkilenmenin yeterli olmadığı ve doğrudan doğruya bir etkilenme arandığı görülmektedir. Bazı Türkiye içtihat kararlarında meşru menfaatın dolaylı olarak etkilendiği hallerde verilen örnekler ise bu gibi meselelerde dolaylı olar-ak etkilenmenin mevcut olduğu görülmektedir. Örneğin bir istimlâkle ilgili idari kararda doğrudan doğruya etkilenen mal sahibi olduğu, kiracının ise dolaylı olarak etkilendiği kabul edilerek kiracının da bu idari kararı başvuru konusu yapabileceği vurgulan-maktadır. Ancak böyle bir meslede idari karardan doğrudan doğruya etkilenen mal sahibinin mülkiyet hakkı olduğu gibi dolaylı olarak nitelendirilen kiracının tasarruf hakkı doğrudan doğruya etkilenmektedir. Her halükârda Anayasamızın 152(2) maddesinin açık -hükümleri dikkate alındığında idari bir karardan başvuru yapan kişinin meşru menfaatının doğrudan doğruya etkilnemesi koşulu arandığı sarihtir ve konu bu şekilde değerlendirildiğinde Türkiye mevzuatı ile Kıbrıs mevzuatı arasında belirli bir fark mevcuttur.-

Atıfta bulunulan Rum içtihat kararları, örneğin: Christodoullu & another v. Cyprus Telecom authority, C.L.R. 1973, vol.3, p.695 incelendiğinde, meşru menfaat bizdeki ve Türkiye içtihat kararlarında olduğu gibi mutlaka parasal bir menfaat olması gerekmed-iği, moral bir menfaatın varolmasının yeterli olduğu kabul edilmektedir.

Yine Marios Christofides v. Cyprus Telecom authority, C.L.R.,1979, vol.3, p.99 at 104'de davanın açıldığı zamanda görevde bulunan ancak daha sonra görevinden istifa eden kişinin gör-evi ile ilgili alınan kararın onun istifası ile sona ermediğine ve bu alınan kararla ihlâl edilen meşru haklarının istifadan sonra da devam ettiğine yer verilmektedir. Bu ve buna benzer Rum içtihat kararları incelendiğinde bizim yerli ve Türkiye içtihat ka-rarlarından farklı olmadığı görülmektedir.

İstikbalde doğacak hakların veya istikbale vukubulacak etkilenmenin başvuru konusu yapılamayacağı Türkiye içtihat kararlarında görülmektedir. Bu husus yukarıda atıfta bulunduğumuz Sıddık Sami Onar'ın İdare Hukuk-unun Umumi Esasları isimli eserinin 3. baskı, 3. cildinde, s.178'de incelenmiştir.

Bu kararda açıklıkla istikbalde doğması muhtemel olan menfaatlerin etkilenebileceği düşünülerek idari yargıya başvurulamayacağı vurgulanmakla beraber, halen mevcut olan v-e ileride etkilenecek olan menfaatlerin de aynı prensipler çerçevesinde etkilenme fiilen mevcut olmadan idari yargıya başvurulmaması gerekir. Ancak müstenif avukatı, Rum içtihat kararlarına atıfta bulunarak mevcut olan meşru bir hakkın ileride etkilenmesi -kaçınılmaz veya bu kararın doğal sonucu olarak etkileneceği bariz surette açık olması durumunda istikbaldeki bu etkilenmenin halen mevcut olan doğrudan doğruya etkilenme olarak kabul edildiğine değinmiştir İleri sürülen Rum içtihat kararlarında, örneğin: K-yriakos C. Papasavas v. Public Service Com., C.L.R. 1967, vol.3, p.111 at 115'e bakıldığında bizi bağlayıcı olmamakla birlikte sözü edilen ve yukarıda refernası verilen Kyriakos v. Papasavas davasındaki olgular incelendiğinde özetle; Rum Yönetimi sağlık hi-zmetlerinde I. derece Dış Tabibi olarak görev yapan müstedi kendisinden bir kademe yüksek bir görevde kıdemli diş hekimi olarak görev yapan alâkadar şahsın 26.12.1912 olarak görülen doğum tarihinin 26.12.1911 olarak 1960 yılnda değiştirilmesini sağlamıştı.- Müstedi konu hakkında Kamu Hizmeti Komisyonuna şikâyette bulunmuş, Kamu Hizmeti Komisyonu da Başsavcılıktan iki defa görüş aldıktan sonra bu konuyu tezekkür etmeyi reddetmişti. Müstedi, Kamu Hizmeti Komisyonunun bu konudaki ihmalini yakınma konusu yaparak- bir başvuru dosyalamış ve alâkadar şahsı da bu başvuruya taraf olarak eklemişti. Kamu Hizmeti Komisyonunun yaş hususunu tespit etmekte yetkili olup olmadığı birinci husus olarak tartışıldıktan sonra müstedinin meşru menfaatının olup olmadığı hususu ele al-ınmış ve bu konu da 2 başlık altında incelenmişti. Birinci başlık müstedinin ilgili şahsın yaşının yanlış olarak kabul edilip düzeltilmesi halinde 26.12.1967 yerine 26.12.1966'da emekli olacağı ve ondan boşalan yere müstedinin atanması söz konusu olduğu ve- bu atanmaya müstedinin de ehil bulunduğu dikkate alındığında müstedinin etkilenmiş meşru bir menfaatı olduğuna karar verilmişti. İkinci husus ise başvurunun 26.12.1966 tarihinden önce dosyalandığı cihetle duruşma gününde ve henüz varolan meşru menfaatı ol-madığı iddia edilmişti. Bu konuyu tezekkür eden Mahkeme, müstedinin başvuru tarihinde doğrudan doğruya etkilenmiş bir menfaatı ilk nazarda bulunmamış olmasını kabul etmiş olmasına rağmen bu olgular ışığında şayet doğum tarihi yanlış olarak değiştirilmişse -Kamu Hizmeti Komisyonunun konuyu tezekkür edip bir karara varması halinde çok yakında emekliye ayrılması gereken ilgili şahsın 1 sene daha görevde kalacağından bunun kaçınılmaz sonucu olarak pek yakında müstedinin meşru menfaatının doğrudan doğruya ve olum-suz yönde etkileneceğini dikkate alarak başvuru tarihinde de olumsuz yönden etkilenmiş meşru menfaatı varolduğu kararına varmıştır.

Meşru menfaat kavramı hususundaki hukuki duruma değindikten sonra şimdi de istinaf sebepleri ve yapılan argümanlar dikkate- alındığında İlk Mahkemenin doğru bir yargıya varıp varmadığını incelememiz gerekir.

Önümüzdeki meselede karar verilmesi gereken husus 3 başlık altında toparlanabilir.

1. Müstedinin meşru menfaatı bulunup bulunmadığı;

2. Bu meşru menfaatının doğrudan- doğruya etkilenip etkilenmediği;

Bu menfaatın olumsuz yönde etkilenip etkilenmediği.

Fasıl 114 Şirketler Yasasının ilgili maddeleri ve özellikle Kooperatif Şirketler Nizamatının, Genel Sekreterin görevleri ile ilgili 74. maddesi ile sair ilgili maddeler-i dikkate alındığında söz konusu Kooperatif Merkez Bankasının Müdürü ve Genel Sekreteri durumunda olan müstedinin, kendisine yasaların bahşettiği güvence ve sınırlar içerisinde görevini yapmak onun meşru bir hakkı ve ödevidir. Müstedi bu görevinin 2 başlı-k altında etkilendiğini ileri sürmüştür. İlki; müstedinin görevi icabı başvuru konusu kararla yeni atanan Heyeti İdare ile sıkı sıkıya çalışmak durumunda olduğu ve atama kararı ile görevinin etkilendiğini; ikinci ve esas yakınma konusu olan husus ise, yeni- İdare Heyetinin Üyelerinden birinin kendisine siyasi nedenlerle görevinden alınacağını söylemesi ve ileride bu yönde alınacak kararla görevden alınması söz konusu odluğu cihetle işini kaybedeceğinden Heyeti İdarenin atanması kararından meşru menfaatının b-u yönden de doğrudan doğruya etkilendiğini veya etkileneceğini ileri sürmektedir.

Müstedinin, yeni Heyeti İdarenin atanması ile yasadan kaynaklanan görevlerinin, bu yeni heyeti idarenin tutumu ile etkilenebileceğini kabul edebiliriz. Ancak konu bu değild-ir. Esas gözden uzak tutulmaması gerken konu yeni Heyeti İdarenin atama kararı ile müstedinin yasalar çerçevesindeki sözü edilen görevinin etkilenip etkilenmediği ve şayet etkilenmiş ise bu etkilenmenin doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilenmiş olup olm-adığıdır. Yapılan argümanlar ışığında konuyu incelediğimizde müstedi halen görevine devam etmekte olup yasalar çerçevesindeki günlük işlerinin Heyeti İdare tarafından engellendiği görülmemektedir. Her halükarda böyle bir engelleme söz konusu olsa dahi dire-kt olarak atanma kararına bağlanamaz, ancak yukarıda değindiğimiz gibi yeni Heyeti İdarenin tutumuna bağlayabilir ki bu husus ilgili karardan kaynaklanmış olmayıp ancak Heyeti İdarenin tutumundan kaynaklanabileceği cihetle Heyeti İdarenin tutumunun başvuru- konusuna bağlanarak işbu başvuru ile ele alınmaması gerekir. Bu durumda müstedinin 1. başlık altında mevcut olabilecek meşru menfaatının olumsuz yönde ve doğrudan doğruya etkilendiğini söylemek olası değildir.

Görevden alınacağı hususuna gelince; müsten-if avukatı, müstenifin bir üyenin kendisine bildirdiği gibi görevden alınma tehdidi altında bulunduğunu ve bu husus dikkate alındığında şu anda etkilenmiş olduğu söylenmese dahi bu etkilenmenin kaçınılmaz olduğu dikkate alındığında örnek olarak verilen Kyr-iakos C. Papasavas davasında belirtilen prensipler çerçevesinde direkt olarak etkilenmiş meşru menfaatının varolduğunun kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Bizi bağlayıcı olmamakla birlikte sözü edilen ve yukarıda referansı ve olguları verilen Ky-riakos C. Papasavas davasında vazedilen prensiplere göre başka olayların vukuu veya başka karar veya işlemlere bağlı olmadan hakikatte hiçbir işlem yapılmaması halinde başvuru günündeki olguların doğal bir sonucu olarak, müstedinin meşru menfaatının olumsu-z yönde ve doğrudan doğruya etkilenmesinin kaçınılmaz (unavoidable) olduğu nedeni ile başvuru gününde de olumsuz yönde etkilenen meşru menfaatı varolduğu kararına varılmıştır.

Önümüzdeki meselede ise müstedi, bir tek Kurul Üyesinin oyu ile görevden alına-cak değildir. Bu hususta Heyeti İdarenin almış olduğu bir karar da yoktur. Kooperatifler Yasasının ilgili maddeleri incelendiğinde muhtemelen böyle bir kararın Mukayyit tarafından onaylanması de gerekebilir. Böyle bir kararın onaylanıp onaylanmayacağı da k-esin değildir. Her halükârda müstenifin iddiası dikakte alınıp incelendiğinde şu anda meşru menfaatının olumsuz yönde etkilenmiş olduğu söylenemez. Kooperatif Merkez Bankasının bu yönde alması muhtemel kararın idari yargı sahasına girip girmeyeceği hususu -bir yana daha sonra alınması muhtemel olduğu iddia edilen böyle bir kararın, hukuki açıdan başvuru konusu kararın kaçınılmaz bir sonucu olarak telâkki edilmesi mümkün mü? Yukarıdaki içtihat kararı istikbalde alınması muhtemel olduğu iddia edilen başka bir -kararın alınması halinde meşru menfaatını doğrudan ve olumsuz yönde etkilenmesini kapsayan bir karar değildir. Bu karar esas karara bağlı olup başka karar alınması veya başka işlemler yapılması gerekmeden birinci karara bağlı olarak kaçınılmaz veya o karar-ın bariz sonucunu teşkil edecek olguların mevcut olması halinde uygulanabilecek bir prensiptir. Önümüzdeki meselede yukarıda değindiğimiz gibi olgulardan böyle bir sonuç çıkararak şu anda müstenifin meşru olabilecek menfaatının ilk alınan kararla doğrudan -doğruya etkilendiği yönündeki müstenif avukatının ileri sürdüğü argümanları kabul etmemize olanak yoktur.

Saniyen müstenif avukatının bu olgular ışığında argümanını kabul edecek olursak Anayasamızın 152(2) maddesinde 'idari bir karardan olumsuz yönde ve -doğrudan doğruya etkilenen kişi' söz dizisine yorum yolu ile 'veya istikbalde bu karara dayanarak alınacak kararlardan meşru menfaatı olumsuz yönde etkilenen kişiler'i de eklememiz gerekecektir ki böyle bir yorum yapmamız olanaksız olduğu gibi böyle bir yo-rum Anayasamızın 152(2) maddesinin ruhuna ve lâfzına da ters düşecektir.

Bu nedenlerle bizi bağlayıcı olmamakla birlikte göz önünde tuttuğumuz Kyriakos C. Papasavas davasının bu meselenin olgularına uygulanmayacağı görüşündeyiz.

Bu nedenlerle müstedini-n yukarıda özetlediğimiz 2. başlık altında esas yakınma konusu yaptığı yeni Heyeti İdare Üyelerinden birisinin kendisine görevden siyasi nedenlerle alınacağı yönündeki bildirime bağlı olarak görevden alınma tehdidi altında bulunduğu yönündeki olguya dayanı-larak şu anda mevcut olan meşru menfaatının doğrudan doğruya ve olumsuz yönde etkilendiğini söylemek olası değildir.

Yukarıdaki gerekçekler ve incelememiz ışığında müstenifin 1. ve 2. istinaf sebeplerinin reddedilmesi gerektiği görüşündeyiz.

İlk Mahkem-e kararı incelendiğinde, Muhterem İlk Mahkeme Yargıcı, kararının 5. sayfasında:

"Başvuracak kişinin meşru menfaatının direkt olarak etkilenmiş olması, diğer bir deyişle iptali istenen kararın başvuran kişiyi hedef alması gerekmektedir."

şeklinde bir söz -dizisine yer vermektedir. Müstenif avukatı, idari karardan bir kişinin olumsuz yönde etkilenebilmesi için mutlaka idari kararın onun aleyhine alınması veya onu hedef almsı gerektiğine değinmiştir.

Bu konuyu incelediğimizde Zaim M. Necatigil'in Kuzey Kıb-rıs Türk Cumhuriyetinde Yönetim Hukuku ve Anayasa Yargısı isimli kitabının 35. sayfasında "meşru menfaatın 'doğrudan doğruya' etkilenmiş olması gerektiğinden, davacıyı doğrudan hedef almayan yönetsel işlemler idari dava konusu yapılamaz." denmektedir ve ör-nek olarak Firuz Sami ile K.T. Yönetimi Yürütme Kurulu vasıtası ile Türk Amme Komisyonu arasındaki YİM:4/72 sayılı içtihat kararı gösterilmektedir. Bu içtihat kararında hedef sözcüğü belirli bir manada kullanılmış olmasına rağmen kanaatimizce murat edilen -mana alınan idari kararın müstedi aleyhine alınmış olması gerekmemektedir. Ancak meşru bir menfaatın olumsuz yönde etkilenmiş olabilmesi için ihlâl edilen menfaatın şahsi mahiyette olması ve idari kararın böyle bir menfaatı doğrudan doğruya etkilenmiş olma-sı gerektiğini murat etmektedir. Hedef sözcüğünden güdülen amaç da böyle bir meşru menfaatla alâkalı veya bağlantılı olabilecek ve onu doğruda doğruya etkilemiş olan durumda olması gerekir. Diğer bir ifade ile varolduğu tespit edilen meşru menfaat ile alın-an idari kararın belirli düzeyde bir irtibatı ve ilgisi olması gerekir. Aksi halde hedef sözcüğünü dar anlamda alacak olursak idari kararın kişiye yönelik veya onun aleyhine alınmış olması gerekir ki Anayasanın 152(2) maddesinin bu kadar dar anlamda alındı-ğı mevcut içtihat kararlarında görülmektedir.

Bu durumda İlk Mahkemenin de kararında yer verdiği söz dizisinin yukarıda değinilen manalarda alınması gerekir.

Netice olarak serdedilenler ışığında istinafın reddedilmesine, oybirliği ile, karar verilir. İ-stinafın olguları dikkate alındığında masraflar hususunda herhangi bir emir verilmemesini uygun görüyoruz.

Taner Erginel: Sayın N. Ergin Salâhi'nin vardığı sonuçla hemfikirim. Bu kanıya varmama neden olan görüşlerimi çok kısa olarak ifade etmeyi yararlı b-uluyorum.

Meşur menfaat, bir kişinin yönetsel bir davayı açabilmesi ve dinletebilmesi için gerekli bir şekil şartıdır. Meşru menfaatin bulunması için Yönetimin aldığı karardan veya yaptığı ihmalden Müstedinin şahsen etkilenmiş olması gerekir. Diğer bir i-fade ile Yönetim Hukukunda bir kimse kendisini ilgilendirmeyen konularda dava açamaz.

Meşru menfaatin mevcut olabilmesi için Müstedinin hangi ölçüde etkilenmesi gerekir? Bu konuda dar bir ölçüyü benimseyen eğilimle geniş ölçüyü benimseyen iki farklı eğil-im vardır. Dar ölçünü benimsenmesi durumunda Müstedi dolaylı, geleceğe yönelik veya manevi etkilenmelerini başvuru konusu yapamaz. Bu görüşü benimseyenler başvurunun dinlenmesi için çok kesin bir etkilenme ararlar. Dar görüşün benimsenmesi halinde başvurul-arın ağırlık merkezinin şekil şartının yerine gelip gelmediği noktasında düğümleneceği ve birçok yönetsel başvurunun daha dinlenmeden ortadan kalkacağı açıktır. Türkiye'de ve Kıbrıs Rum tarafındaki içtihatlar bu dar yorumun gittikçe terkedildiğini ve meşru- menfaat konusunda daha geniş bir görüşün egemen olmaya başladığını göstermektedir. Yönetsel başvuruların daha adil sonuçlanmasına olanak sağlayan bu yaklaşımın bizde geçerli olmaması için bir neden yoktur. Anayasamızın 152(2) maddesi bu konuda geçerli ilk-eleri ifade etmeye çalışan bir maddedir. Metinler karşılaştırıldığı zaman bir farklılık görülse bile, özde, bizdeki ilkelerle Türkiye'de ve Rum tarafındaki ilkelerin farklı olmadığı açıktır. Bu nedenle Türkiye'de ve Rum tarafında meşru menfaatı genişleten -yorumlara katılmamız yerinde olacaktır.

Bu genel görüşü açıkladıktan sonra önümüzdeki sorunu çözebilmek için Yönetim Hukukunun diğer ilekleri üzerinde de durmamız gerekir. Yönetim Hukuku Yönetimin davranışlarının hukuka uygun olup olmadığını denetleyen b-ir hukuk dalıdır. Bu denetlemeyi yaparken Mahkeme, Yönetimin yerine geçerek Yönetimin alacağı kararı almaz. Sadece neyin hukuka aykırı olduğunu belirterek Yönetimi hukuka uygun karar almaya davet eder. Hukuka bağlı bir Yönetim de Mahkeme kararı doğrultusun-da harket etmek zorunda kalır.

Önümüzdeki meselede Müstedi Kooperatif Merkez Bankası yeni İdare Heyetinin atanma kararına karşı çıkarken bu heyetin kendisini görevden almasını önlemeye çalışmaktadır. Müstedi İdare Heyetinin kendisini görevden almaması iç-in bir de ara emri almış bulunmaktadır. Görülebileceği gibi burada Yönetim Hukuku açısından tabir caizse arabanın atın önüne konması gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Yani önce Yönetimin bir karar vermesi ve Mahkemenin bu kararın hukuka uygun olup olmadığın-ı tartışması gerektiği halde burada Mahkemenin, Yönetimin yerine geçmesi ve Yönetimin karar almasını önlemesi istenmektedir. Başvuru sonunda Yönetimin sürekli olarak karar vermesini önlemek söz konusu olacaktır. Bu durumun Yönetsel yargının normal çalışma -şekline ters düştüğü açıkça ortadadır.

Diğer bir ifade ile önümzüdeki meselede Müstedi daha dava sebebi ortaya çıkmadan harekete geçmiş ve dava sebebinin ortaya çıkmasını önlemiştir. Bu açıdan bakıldığında önümzüdeki başvurunun premature, vaktinden önce -açılmış bir başvuru olduğu söylenebilir. Müstedinin esas şikyetini ve Yönetimin karar vermesini önlemeye çalıştığını dikkate aldığım zaman burada meşru menfaatın henüz doğmadığı kanısına varıyorum. Bu nedenle Sayın Ergin Salâhi'nin meşru menfaatin bulunmad-ığı kararına katılıyorum.

Gönül Erönen: Esas kararda serdedilen görüşler ve varılan netice, kararın hazırlanması sırasında Mahkeme Heyetince görüş alışverişinde bulunduktan sonra, Sayın Yargıç Ergin Salâhi tarafından kaleme alınmıştır. Sayın Yargıç Ergin- Salâhi'nin hazırlanmış olduğu kararı daha önceden okuma fırsatını buldum. Mahkemenin kararı olarak hazırlandığı cihetle ek bir görüş belirtmek gereğini hissetmiyorum.

N. Ergin Salâhi: Netice olarak yukarıda belirtilen görüşler neticesinde istinafın, oybi-rliği ile, reddedilmesine, masraflar hususunda herhangi bir emir verilmemesine karar verilir.


(N. Ergin Salâhi) (Taner Erginel) (Gönül Erönen)
Yargıç Yargıç - Yargıç

27 Ocak 1995

































3






Full & Egal Universal Law Academy