Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 81/2010 Dava No 28/2014 Karar Tarihi 16.10.2014
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 81/2010 Dava No 28/2014 Karar Tarihi 16.10.2014
Numara: 81/2010
Dava No: 28/2014
Taraflar: Emine Süleyman Yusuf n/d Emine Kozanoğlu2nun Tereke İdare Memuru Yusuf Kozanoğlu ile Engin Desdur arasında
Konu: Nüfuz suistimali - Haksız etkileme - Etkinin kötüye kulanılması - Taraflardan birinin diğerinin iradesine tahakküm edecek konumda olması halinde,haksız etkileme karinesinin doğması - Bir sözleşmede taraflardan birinin diğerini, kendi özgür iradesini serbestçe kullanamayacak ölçüde etki altına alması halinde sözleşmenin iptal edilemsi gereği. Yargıtay, Davalının müteveffa ile ilgili akteylediği satış senedini ve Tapu Dairesinde Davalıya yapılan hibe işlemlerini iptal etmesi. Ölen kişinin yasal temsilcisi ile lgili uygulama - H.M.U.T. Emir 9 nizam 13.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 16.10.2014

-D. 28/2014 Yargıtay/Hukuk 81/2010
(Girne Dava No: 1192/2006)
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Narin F. Şefik, Hüseyin Besimoğlu, Ahmet Kalkan.
İstinaf eden: Emine Süleyman Yusuf n/d Emine Kozanoğlu'nun
Ter-eke İdare Memuru sıfatı ile Yusuf Kozanoğlu,
Boğazköy - Girne
(Davacı)
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: Engin Desdur, Terminal Taksi Durağı,
- Lefkoşa Belediyesi Otobüs Terminali,
Lefkoşa
(Davalı)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Menteş Aziz
Aleyhine istinaf edilen- namına: Avukat Hasan Özkök.

Girne Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı Beril Çağdal'ın 1192/2006 sayılı davada 14.5.2010 tarihinde verdiği karara karşı, Davacı tarafından yapılan istinaftır.


------------


H Ü K -Ü M


Narin F. Şefik: Huzurumuzdaki istinaf, Alt Mahkemenin Davacının davasını reddeden kararından kaynaklanmaktadır.

Davacı, 14.4.2006 tarihinde, Davalı aleyhine ikame ettiği dava ile; 28/7/1997 tarihinde, Girne-Aşağı Dikmen Pafta Harita XII/51, E &- W.1 Parsel 64/1'de yer alan taşınmaz maldaki 1/24 hissesi ile ilgili olarak 27.2.1996 tarihinde Davalı ile akteylediği satış senedinin, ve yine senede konu malın, Davalıya hibe yöntemi ile yaptığı devrin Davalının vaat ve/veya hile ve/veya aldatıcı davran-ışları ve/veya nüfuz suistimali ve/veya tehdit ve/veya baskı ve/veya Davacının iradesinin fesada uğratılması neticesinde yapıldığı ve/veya elde edildiği nedeni ile satış senedinin ve/veya devrin ve/veya koçan muamelelerinin geçersiz ve/veya hükümsüz olduğu-nu iddia ederek, bu işlemlerin iptal edilmesini ve
gayrimenkuldeki Davacının 1/24 hissesinin tekrar Davacı adına kaydedilmesini ve Davacıya zarar-ziyan ödenmesini talep etmiştir.

Dava, 14.4.2006 tarihinde ikame edildikten sonra, Davacı, 5.2.2007 tarihind-e vefat etmiştir. Dava dosyasına, 22.2.2008 tarihli Davacı Avukatının bir müracaatı ile, müteveffa Davacının 19/2007 sayılı Terekesine Yusuf Kozanoğlu'nun Tereke İdare Memuru olarak tayin edildiği ifade edilerek, davanın unvanının bu doğrultuda tadil edilm-esi talep edilmiş ve 7.4.2008 tarihli Mahkeme emri ile davanın unvanından Davacının ismi çıkarılarak Tereke İdare Memuru sıfatı ile Yusuf Kozanoğlu ismi konmak suretiyle unvan tadil edilmiştir.

27.6.2008 tarihinde, Davalı tarafından Müdafaa Takriri dosy-alanmış ve dava 17.11.2009 tarihinde dinlenmeye başlanmıştır. Alt Mahkeme duruşma neticesinde kararını 14.5.2010 tarihinde açıklamıştır.

Alt Mahkeme huzurundaki tüm şahadet ve bunlar üzerinde vardığı bulgular neticesinde, "müteveffanın kendi isteği ile- ve ne yaptığını ve sonuçlarını idrak ederek 27.2.1996 tarihli satış senedini imzaladığı, kendi arzusu ve hür iradesi ile 28.7.1997 tarihinde dava konusu taşınmaz malı Davalı adına devrettiği"ni kabul ederek, Davacının davasını ret ve iptal etmiştir.

Alt- Mahkeme kararında ayrıca, Davacının Terekesi olan 19/2007 No.lu terekenin öncelikle vasiyetnamesiz tereke olarak kurulması için başvuruda bulunulduğunu ve Yusuf Kozanoğlu'nun Tereke İdare Memuru olarak gösterildiğini, daha sonra merhumenin vasiyetnamesi -olduğunun ortaya çıkması ile terekeye Tereke İdare Memuru tayin edilmeden dosyanın açıkta bekletildiğini belirterek, Yusuf Kozanoğlu'nun Tereke İdare Memuru olmadığı gerçeği ışığında, bu davayı yürütmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle de, davanın reddedil-mesi gerektiğine karar vermiştir.

Davacı, Alt Mahkemenin 14.5.2010 tarihli kararından 11 istinaf sebebi ile istinaf etmiştir.

İlk olarak 9. istinaf sebebinin incelenmesi gerekir. Bu aynen şöyledir:

"Muhterem Bidayet Mahkemesi, Yusuf Kozanoğlu'nu-n
Girne Kaza Mahkemesi Tereke Tenfiz Salahiyatı Tereke İstida No.19/2007'de tereke idare memuru olarak gösterilmiş olmasına rağmen Yusuf Kozanoğlu'nun tereke idare memuru olmadığı ve dolayısıyla tereke idare memuru sıfatıyla da işbu davayı yürütemeyeceği n-edeniyle davayı reddetmekle yanlış ve hatalı hareket etti."


İstinafın dinlenmeye başlandığı 13.4.2012 tarihinde bu istinaf sebebi gündeme geldikten sonra, istinafın dinlenmesine ara verilerek, müteveffa Emine Süleyman Yusuf n/d Kozanoğlu terekesine Tere-ke İdare Memuru atanmasına Yargıtayca fırsat tanınmıştır. Ancak müteaddit ertelemelere rağmen, istinafın en son dinlenme tarihi olan 5.2.2014 tarihinde hâlâ daha müteveffanın terekesine Tereke İdare Memuru tayin edilmemişti. Bu nedenle bu istinaf sebebinin- öncelikle karara bağlanması gerekir.

Bir kişinin ölümü nedeniyle dava unvanı, Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 12 nizam 2 altında unvana Tereke İdare Memuru dahil edilerek tadil edilir.

Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 12 nizam 8 altınd-a, ölüm halinde, karşı tarafın, davanın devam etmesi için müracaat yapması halinde, verilecek süre içerisinde işlem yapılması gerekir; aksi takdirde, karşı taraf lehine hüküm verilir. Emir 12 nizam 10 altında ise 1 yıla aşkın bir süre, bir dava ölüm nedeni-yle askıda kalır ve işlem yapılmazsa dava iptal edilir. Huzurumuzdaki istinafa konu bu davada, Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 12 nizam 8 ve 10 altında bir müracaat yapılmadığı gibi, bu nizamlar altında herhangi emir de verilmiş değildir.

Hukuk Muhak-emeleri Usul Tüzüğü Emir 9 nizam 13'de ölen bir kişinin yasal temsilcisi ile ilgili uygulamanın ne olacağı izah edilmektedir.

Bu nizam aynen şöyledir:


-"If in any cause, matter, or other proceeding it
shall appear to the Court or a Judge that any
deceased person who was interested in the cause
or matter in question has no personal representa-
tive in Cyprus, the Court or Judge may, i-n the
cases mentioned below, proceed in the absence of
any person representing the estate of the deceased
person, or may appoint some person to represent
his estate for all the purposes of the cause,
matter or other proceeding o-n such notice to such
persons (if any) as the Court or Judge shall think
fit, either specially or generally by public
advertisement, and the order so made, and any
order consequent thereon, shall bind the estate of
the deceased- person in the same manner in every
respect as if a duly constituted personal represen-
tative of the deceased had been a party to the
cause, matter, or proceeding.
The cases above referred to are-
where there are other parties to t-he action
in the same interest as the deceased;
where the deceased was an accounting party
and without beneficial interest and died
insolvent;

where the interest of the deceased in the
proceeding was small and contingent, or
-where useless delay and expense would be
caused by appointing a person to represent
his estate;
where the deceased died after appearance or
the time therefor had lapsed, leaving heirs
residing abroad."

--
"Herhangi bir sebep, mesele veya başka bir işlemde
hak veya menfaati olan ölmüş bir kişinin Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'n-de şahsi temsilcisi
olmadığına mahkeme veya yargıcın kanaat getirmesi
halinde, mahkeme veya yargıç aşağıda belirtilen
durumlarda, müteveffanın terekesini temsil eden
herhangi bir kişinin gıyabında yargılamayı
sürdürebilir veya uygun göreceği kişi-lere
(eğer varsa) ve uygun göreceği şekilde özel olarak
veya genel nitelikte alenî bir ilân yoluyla gerekli
ihbarın yapılması üzerine, ilgili sebep, mesele veya
işlem amaçları için terekeyi temsil etmek üzere
herhangi, bir kişiyi atayabilir. Mahkem-e veya yargıç
tarafından verilecek böyle bir emir ve bu emre
istinaden verilecek herhangi başka bir emir, ilgili
sebep, mesele veya işleme müteveffanın yöntemine
uygun olarak atanmış şahsi bir temsilcisi taraf
olarak katılmış gibi, müteveffanın te-rekesini her
bakımdan aynı şekilde bağlar.

Yukarıda değinilen durumlar şunlardır:-

(a) Davada, müteveffa ile aynı hak ve menfaati olan
başka taraflar da bulunduğunda;
(b) Müteveffa hesapları tutmakla yükümlü ve faydalanma
hakk-ı bulunmayan bir taraf olduğunda ve borçlarını
ödeyemeyecek bir durumda öldüğünde;
(c) Müteveffanın yargı işlemindeki hak ve menfaat-
larının önemsiz veya şarta bağlı olduğunda veya
müteveffanın terekesini temsil etmek ü-zere bir
kişinin atanmasının boş yere gecikme ve masrafa
neden olacağında;
(d) Müteveffa, ispatı vücut kaydı yaptırdıktan veya
ispatı vücut kaydı yaptırma süresinin zaman
aşımına uğramasından sonra öldüğünd-e ve dış
ülkelerde yaşayan varis bıraktığında."


5.2.2007 tarihinde vefat eden Davacının terekesinin, istinafın dinlendiği tarihte halen Tereke İdare Memuru tayin edilmemişti. Bu durumda, merhum Davacının terekesine Tereke İdare Memuru tayin e-dilemediği hususu göz önünde tutularak, "boş yere gecikme ve masrafa neden olmamak" için müteveffanın Tereke İdare Memuru olmaksızın davasının ve istinafının devam etmesi gerektiğini kabul ederiz. Bu nedenle, Alt Mahkemenin Yusuf Kozanoğlu'nun Tereke İdare- Memuru tayin edilmemiş olması nedeni ile davanın reddedilmesi gerektiği doğrultusundaki kararı hatalıdır. Alt Mahkeme, bu konu ile ilgili şahadeti dinledikten sonra, Tereke İdare Memuru tayininin yapılmasını sağlamalı veya Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü -Emir 12 nizam 8 ve 10'u devreye koymalıydı. Alt Mahkeme, sırf Tereke İdare Memuru tayin edilmediği için Emir 9 nizam 13'ü de yok farz ederek, Davacının davasının ret edilmesi gerektiğini kabul etmekle hata etmiştir. İstinaf Eden, 9. istinaf sebebinde muva-ffak olmuştur.

İstinaf Edenin diğer istinaf sebeplerini tek başlık altında inceleriz:

"Alt Mahkeme nüfuz suistimali iddia edilen bir davada huzurundaki şahadet ve tarafların üzerindeki ispat külfetini tespit ederken Davacının davasını ret ve iptal etme-kle hata etmiştir."

İstinaf Eden dava ile ilgili olguları ortaya koyduktan sonra, Fasıl 149 madde 16 altında müteveffa üzerine nüfuz suistimali kurmadığını göstermekle yükümlü olan tarafın Davalı olduğunu, Davacının nüfuz suistimali olduğunu ispat etmesi- gerekmediğini, Alt Mahkemenin Mavi 81'de bu maddeyi hatalı bir şekilde izah ettiğini iddia etmiştir.

Alt Mahkeme Mavi 81'de şöyle demiştir:

"İlgili yasa maddesi incelendiği zaman bir sözleşmenin
"etkinliğin kötüye kullanılması" sonucu (induced -by
undue influence) yapılmış olması için taraflar
arasındaki ilişki nedeniyle taraflardan birinin
diğerinin iradesine tahakküm etme durumunda olması
ve bu durumu haksız bir üstünlük sağlamak için
kullanması gerekmektedir.

-
Yine Yasanın 2. bendinde görülmektedir ki
bazı ilişkilerde bir tarafın diğeri üzerindeki
etkinliğinin varlığı karine olarak alınır. Böyle
bir durumun varlığı halinde ve gerek şahadetle
veya şahadet sunulmadan, yapılan- işlem insafsız
sayılabilecek bir işlemse sözleşmenin etkinliğin
kötüye kullanılması sonucu yapılmadığının kanıtlama
yükü davalıdadır."

Alt Mahkeme, Davacı ile Davalı arasındaki ilişkinin "ana-oğul" ilişkisi diye nitelendirilecek -bir ilişki olduğunu, hukukta böyle bir ilişkinin, yani evladın annesi üzerinde etkili olduğuna dair bir varsayım olmadığını kabul ettikten sonra, varsayım olmamakla birlikte Davalının şahadeti neticesinde "Davalının müteveffa üzerinde bir etkisinin olduğun-un kabul edilmesi gerektiğine" inanarak, bu hususta bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme, devamla, müteveffanın şahadet veren kızı Aysel Ziya ve oğlu Yusuf Kozanoğlu'nun müteveffa ile ilgilenmediklerini, müteveffanın Davalı ile aynı evde yaşadığını ve tüm ihtiya-çlarının karşılanmasında yardımcı olduğunu, anne-evlat, teyze-yeğen niteliğinde bir ilişkileri oluştuğunu, bu durumda gerek müteveffanın 27.2.1996 tarihli satış sözleşmesi akteylemesi, gerekse 28.7.1997 tarihli devir ile dava konusu haneyi Davalıya devretm-iş olmasının izahat gerektirecek nitelikte olmayan, hayatın normal akışı içerisinde makul görülebilecek, Davalı ile müteveffanın arasındaki ilişkiden kolayca açıklanabilecek ve vicdanın rahatlıkla kabul edebileceği işlemler olduğunu kabul edip, bu doğrultu-da da bulgular yapmıştır.

Alt Mahkeme, Davalının müteveffa üzerindeki etkisini kötüye kullandığına dair bir varsayım olmadığını, müteveffanın yaptığı her iki işlemin de izahat gerektirecek bir işlem olmadığını, vicdanın rahatlıkla kabul edebileceği işlem-ler olduğunu kabul etmiş ve müteveffanın gerçek iradesinin de bu yönde olduğunu 12.9.1995 tarihinde bu malın Davalıya geçmesine vasiyet ederek de gösterdiğini kabul etmiştir.

Alt Mahkeme, Davacının, Davalının müteveffa Davacı üzerindeki etkisini kötüye k-ullandığını da ispat etmediklerini kabul etmiş ve netice itibarıyla, Davacının davasını ret ve iptal etmiştir.

Huzurumuzdaki dava ile ilgili yasal durum, Alt Mahkemenin de vurguladığı gibi, Yargıtay/Hukuk 73/2002 (D.6/2007)'de çok açık bir şekilde izah e-dilmiştir.

O davada belirtilen prensipleri aynen bu dava için de benimseriz. Yargıtay/Hukuk 73/02'de sıralanan prensipler şu şekilde özetlenebilir:

Taraflar arasında varolan ilişkiden taraflardan biri diğerinin iradesine tahakküm edecek konumda ise ve -bu konumunu diğerinden haksız bir yarar sağlamak için kullanırsa, işlem haksız etkileme ile sağlandı kabul edilir.
Belirli ilişkilerde etki olduğu varsaymakla birlikte bir evladın anne üzerinde etkisi olduğu varsayılmaz.
Etki varsayılmadığı takdirde , etki-nin olduğu şahadet ile ortaya konmalıdır. Daha sonra bu etkinin kullanıldığı ve kötüye kullanıldığı da şahadet ile ortaya konmalıdır.
İşlem izahat gerektirecek nitelikte hayatın normal akışı içerisinde makul görülmeyecek, taraflar arasındaki ilişkiden kola-yca açıklanamayacak, vicdanın kabul edemeyeceği bir işlem ise ve işlemden etkili olan taraf ciddi yarar sağlamış ve karşı taraf zarar görmüşse etkinin kötüye kullanıldığı varsayılır.
Etkinin kötüye kullanıldığı varsayımı doğması halinde, bunun etkili olan -tarafca çürütülmesi gerekir.

Alt Mahkeme, müteveffa ile Davalı arasındaki ilişkinin
anne-oğul ilişkisine benzer veya o nitelikte bir ilişki olduğunu, bir evladın annesini etkisi altında bırakacağının hukukta varsayılamayacağını, ancak bu olayda Davalın-ın müteveffayı etkisi altında tuttuğunu kabul etmiş, Davalının bu etkisini kötüye kullandığının Davacı tarafından, iddia sahibi olarak ispat edilmemesi nedeniyle, Davacının davasını reddetmiştir.

Nüfuz suistimali iddiasını yapan tarafın bu iddiasını ispa-t etmesi gerekir. Ancak taraflar arasındaki ilişki, mevzuatın kabul ettiği özel bir ilişki ise, şahadete gerek olmadan nüfuz suistimali bulunduğu varsayılır.

Alt Mahkeme, müteveffa ile Davalı arasındaki ilişkinin anne-oğul, teyze-yeğen ilişkisi niteliğin-de olduğunu kabul etmiştir. Bu ilişki mevzuatın kabul ettiği özel bir ilişki olmadığından, Davalının müteveffaya karşı nüfuz suistimalinde bulunduğuna dair varsayım yoktur. Alt Mahkeme de bunun böyle olduğunu belirtmiştir.

Alt Mahkeme, huzurundaki şahad-et neticesinde, Davalının müteveffa üzerinde etkili olduğuna dair bulgu yapmıştır. Devamla, Alt Mahkeme, böyle bir etkinin olmasının tek başına yapılan işlemin iptaline sebep olamayacağını, etkinin kullanıldığının da ortaya konması ve bu etkinin kötüye kul-lanıldığının da kanıtlanması gerektiğini kabul etmiştir.

İptali talep edilen işlemin izahat gerektirecek nitelikte, hayatın normal akışı içerisinde makul olarak görülmeyecek, taraflar arasındaki ilişkiden kolayca açıklanamayacak, vicdanın kabul etmeyeceğ-i bir işlem olması halinde ve bu işlemden etkili olan taraf ciddi bir yarar sağlamışsa ve diğer taraf da zarar görmüşse, etkinin kötüye kullanıldığı varsayılır. Bu varsayım çürütebilen bir varsayımdır. İşlemden yarar sağlayan kişinin, işlemin bir haksız et-kileme, etkiyi kötüye kullanma veya nüfuz suistimali sonucunda gerçekleşmediğini ortaya koyması gerekir Bu ispat külfetini yerine getirmezse işlem iptal edilmelidir.

Müteveffa, yegane mal varlığı olan dava konusu Kayıt No. 2597'deki 1/24 hissesi ile ilg-ili olarak, 12.9.1995'de Davalı lehine vasiyetname yapmış, 27.2.1996 tarihinde satış senedi akteylemiş ve 28.7.1997 tarihinde malı Tapu nezdinde Davalıya hibe etmiştir. Bu işlemler 76 yaşında 8 çocuklu bir kadın için, müteveffa ile 9-10 yıl aynı evde yaşay-an ve ihtiyaçlarını karşılamasında yardımcı olan Davalı arasındaki ilişkiden kolayca açıklanabilen, hayatın normal akışı içerisinde makul görülebilecek, vicdanın kabul edebileceği işlemler değildir. Nitekim böyle bir işlem neticesinde, Davalı, dava konusu -maldan 1/24 hisseyi devralmış ve etkili taraf olarak ciddi bir yarar sağlamıştır. Müteveffa, malından yoksun kalmakla açıkça zarar görmüştür. Bu durumda, hibe işlemi ile ilgili olarak Davalı tarafından müteveffa üzerinde var olduğu Alt Mahkeme tarafından k-abul edilen etkinin, Davalı tarafından kullanıldığı ve kötüye kullanıldığı varsayılmalıdır.

Alt Mahkeme, müteveffanın satış sözleşmesi ve devir işleminin izahat gerektirecek nitelikte olmadığını, hayatın akışı içerisinde makul karşılanabileceğini ve müte-veffa tarafından gerekleştirilen işlemlerin vicdanen kabul edelebilecek işlemler olduğunu kabul etmekle hata yapmıştır.

2006 yılında 87, 1995 yılında 76 yaşında olan müteveffanın o tarihte 29-34 yaşlarında bir erkek ile aynı evde yaşaması, genç erkeğin y-aşlı kadının ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olması ve buna mukabil müteveffanın yegane mal varlığını Davalıya vasiyet etmesi ve/veya hibe etmesi ve/veya mal ile ilgili satış senedi akteylemesi izahat gerektirecek niteliktedir.

Bu nedenle, Alt M-ahkeme, bu işlemlerin izahat gerektirmeyen işlemler olduğunu kabul etmekle hata yapmış ve ispat külfetini yanlış uygulamıştır.

Müteveffanın yegane mal varlığını hibe etmesinin ve mal ile ilgili satış senedi akteylemesinin, izahat gerektiren bir işlem old-uğunun kabul edildiği ve etkili olan tarafın işlemden yarar sağlaması halinde, etkinin kötüye kullanıldığının varsayıldığı nedeniyle, Davalının bu varsayımı çürütmesi gerekirdi.

Davalı, Alt Mahkeme huzurunda şahadet vermiş olmakla birlikte, Alt Mahkeme,- kararının istinaf edilme ihtimaline karşı, Davalının şahadetinin, müteveffa üzerindeki etkisini kötüye kullandığı varsayımını ortadan kaldıracak mahiyette olup olmadığı noktasında karar vermiş değildir.

Alt Mahkeme huzurundaki dosyada, Davalının şah-adeti incelendiği zaman, Davalının müteveffaya yaptığı ödeme ile ilgili tatminkar şahadet vermediği, sadece satış senedinin makbuz olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade ettiği, bu meblağı nasıl tedarik ettiğini göstermediği, müteveffanın oğlu ile ilgili- yaptığı iddiaları, bu tanığın istintakı esnasında Mahkemenin tanığa sormadığı görülmektedir. Davalının şahadeti, müteveffa üzerindeki etkisini kötüye kullandığı varsayımını ortadan kaldırmak için yeterli kabul edilemez.

Bu durumda, Davalının, müteveff-a üzerinde var olduğu kabul edilen etkisini kötüye kullandığı varsayımını ortadan kaldırmak için yeterli şahadet vermemesi nedeniyle, varsayım doğrultusunda, Davalının müteveffa üzerinde nüfuz suistimali kullandığı kabul edilmelidir. Alt Mahkeme huzurundak-i davadaki olgular neticesinde, Davalının nüfuz suistimalinde bulunmadığını ispat etmesi gerektiği halde, Alt Mahkeme, Davacının nüfuz suistimali olduğunu ispat etmesi gerektiğini kabul etmek ve bu ispat külfetini yerine getirmediğinden Davacının davasını -iptal etmekle hata yapmıştır.

Davalı varsayımı çürütemediğinden dolayı, Davalının satış senedi imzaladığı ve Tapu Dairesi nezdinde hibe olarak devraldığı malı, Davacıya uyguladığı nüfuz suistimali neticesinde aldığı kabul edilir.

Netice itibarıyla, İst-inaf Eden istinafında başarılı olmuştur. Alt Mahkemenin 14.5.2010 tarihli kararı iptal edilir ve Davacı lehine ve Davalı aleyhine aşağıdaki şekilde hüküm verilir:

"Aşağı Dikmen'de Pafta/Harita XII/51, Parsel 64/1, Kayıt 2597'de müteveffanın 1/24 hissesi -ile ilgili akteylediği 27.2.1996 tarihli satış senedinin ve aynı mal ile ilgili 28.7.1997 tarihinde Tapu Dairesi nezdinde Davalıya yapılan hibe işlemleri iptal edilerek malın müteveffa adına kaydedilmesine hüküm ve emir verilir.
Dava masrafları Davacı leh-ine verilir."

İstinaf masrafları İstinaf Eden lehine verilir.



Narin F. Şefik Hüseyin Besimoğlu Ahmet Kalkan
Yargıç Yargıç Yargıç


16 Ekim 2014











13






Full & Egal Universal Law Academy