Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 74,75/2002 Dava No 7/2007 Karar Tarihi 27.06.2007
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 74,75/2002 Dava No 7/2007 Karar Tarihi 27.06.2007
Numara: 74,75/2002
Dava No: 7/2007
Taraflar: KKTC Başsavcısı ile Ülfet Emin vd.
Konu: Tazminat Talebi
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 27.06.2007

-
D. 7/07 Birleştirilmiş
Yargıtay/Hukuk No:74-75/2002
(Lefkoşa Dava No:238/01-240/01)


YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme He-yeti: Nevvar Nolan, Gönül Erönen, Seyit A. Bensen.


Yargıtay/Hukuk 74/2002
(Lefkoşa Dava No: 238/01)

İstinaf eden :KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davalı)
-ile-

Aleyhine istinaf edi-len: Ülfet Emin, Lefkoşa
(Davacı)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Behiç Öztürk
Aleyhine istinaf edilen namına :Avukat Kıvanç M. Rıza.


Yarg-ıtay/Hukuk 75/2002
(Lefkoşa Dava No: 240/01)

İstinaf eden :KKTC Başsavcısı, Lefkoşa
(Davalı)
-ile-

Aleyhine istinaf edilen: Yüksel Emin, Lefkoşa
(Dava-cı)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Kıdemli Savcı Behiç Öztürk
Aleyhine istinaf edilen namına :Avukat Kıvanç M. Rıza.


Lefkoşa Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı Taşkent M.Akif ve Yargıç Bahar Saner'in 238-/01 ve 240/01 sayılı birleştirilmiş davada 5.6.2002 tarihinde verdikleri karara karşı Başsavcılık tarafından yapılan istinaflardır.

-------------------


H Ü K Ü M

Nevvar Nolan: Önce Sayın Yargıç Gönül Erönen kararını okuyacaktır.

Gönül Erönen: İstinafl-arla ilintili süreçteki olguları özetlemek yerinde olur:-

Bakanlar Kurulu, 5/79 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Yasasının 3. maddesine dayanarak, takriben 5.10.1979 tarihli 84 sayılı Resmi Gazetenin Ek.III'ünde yayınlanan 176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kar-arnamesini ısdar etti. Davacılara ait Lefkoşa Ortaköy Kermiya'da bulunan 277, 293 ve 294 kayıt nolu istinaflara konu arsalar da söz konusu kararnamedeki yasak bölge içerisine alındı.Tel örgü ile çevrilen bu bölgeye Davacılar dahil, sivil halkın girmesi yas-aklanmıştır. Bunun neticesinde Davacılar bu kararname neticesinde askeri emniyet bölgesi içerisinde kalan konu arsalarına ulaşmaktan, arsalarını tasarruf etmekten, kullanmaktan engellenmişlerdir.

Daha sonra Bakanlar Kurulu, 132 sayılı ve 24.12.1980 tarih-li Resmi Gazetede yayınlanan 17.12.1980 tarihli ve Ç 884-80 sayılı kararına göre, bu karara ilişkin listelerde belirtilen ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığının ve Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayının kullanımında bulunan taşınmaz malların mal sahipleri- tarafından her türlü tasarrufunun askeri bakımdan sakıncalı olduğuna ve bu nedenle mülk sahiplerinin Eşdeğer Mal alma'da hak sahibi olacaklarına karar verdi.Bu karara ilişik ek listelerde Davacıların yukarıda referansları verilen arsaları da yer almaktadı-r.Bu karar ışığında Davacılar 41/77 sayılı İTEM yasası altında eşdeğer almak için müracaat da bulundular.Eşdeğer müracaatları sürecinde Davacılar, 41/77 sayılı yasa uyarınca 6.9.1988 tarihinde feragatname beyannamesi tanzim ve imza ederek Devlete verdiler.-Ancak taleplerinden bir sonuç elde edemiyerek herhangi bir eşdeğer alamadılar.Davacılar ilgili kaynak paketinden eşdeğer mal almaya hakları olduğunu ileri sürerek YİM 76/90 sayılı başvuruyu dosyaladılar.Ancak bundan da sonuç alamadılar. D-avacılar daha sonra 17.8.1994 tarihli bir yazı ile konu arsalar için verilmiş olan feragatnamenin iptalini istediler. İlgili yazıyı değerlendiren Saptama Değerlendirme ve Tazmin Komisyonu Davacıların vermiş olduğu feragatnamenin ve Davacılara verilen Mal D-eğer Belgelerinin iptal edilmesine 26.1.1995 tarihinde karar verdi.Bunun akabinde konu arsaların mülkiyeti 26.1.1995 tarihinden itibaren Davacılara geri dönmüştür.

Bu arada, Aleyhine İstinaf Edilen/Davacılar tarafından 24.8.1994 tarihinde İstinaf Eden/Dav-alı aleyhine Lefkoşa Kaza Mahkemesinde 2275/94 ve 2276/94 sayılı davalar ikame edilmiştir. Aleyhine İstinaf Edilenler Lefkoşa Ortaköy Kermiya'da bulunan 277, 293 ve 294 kayıt nolu istinaflara konu arsalarını KKTC'nin ulusal güvenliğini sağlamak amacı ile i-lan edilen 7.12.1980 tarihli ve Ç 88480 sayılı Bakanlar Kurulu kararı uyarınca kullanmaktan, tasarruf etmekten veya satmaktan veya inkişaf etmekten men edildiklerini, yasal çıkarlarının etkilendiğini ve zarar ziyana uğradıklarını iddia ederek tazminat tale-p etmişlerdir.

Lefkoşa Kaza Mahkemesinde açılan 2275/94 ve 2276/94 sayılı davalar, feragatname imzalayıp mal değer belgesi karşılığı konu arsaların tasarrufunu devlete terketmeden önce, yani henüz konu mal değer belgeleri geçerli olduğu bir dönemde, ika-me edilmiştir. Her iki davanın layihalarının tamamlanması ve tarafların müşterek beyanı üzerine birleştirilmelerinden sonra Bidayet Mahkemesi, Aleyhine İstinaf Edilen/Davacıların bu davada, parasal tazminat hakları olmadığı:(1)eşdeğer mal almak suretiyle v-eya konu malların askeri emniyet bölgesi içerisinde olması ve (2) 1979 Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesinin 5(d)3 maddesi uyarınca kamulaştırılmaları suretiyle tazmin edilebileceklerine, karar verdi.

Aleyhine İstinaf Edilenler,(Lefkoşa Kaza Mahkemesinde 2-275/94 ve 2276/94 sayılı davalardaki Davacılar) Yargıtay/Hukuk 40/97 ve 41/97 sayılı istinafları dosyalayarak Bidayet Mahkemesinin kararından istinaf ettiler.

Yargıtay/Hukuk 40/97 ve 41/97 sayılı istinafları dinleyen Yargıtay heyeti çoğunluk kararında öz-etle, 2275/94 ve 2276/94 sayılı davaların Davacıların konu arsaları henüz kamulaştırılmadığı için 176 sayılı kararname nedeniyle etkilendiğini, zarar ziyan olduğunu, konu arsalar üzerindeki mülkiyet haklarının kullanımına getirilen kısıtlama veya sınırland-ırmalar nedeniyle arsaların ekonomik değerinin fiilen azaldığını kanıtladıkları taktirde, tazminata hak kazanacaklarına kanaat getirerek, İlk Mahkemenin vermiş olduğu red kararını iptal etti ve davaya devam edilmek üzere İlk Mahkemeye iade etti.

2275/94 v-e 2276/94 sayılı davayı dinleyen Bidayet Mahkemesi de tarafların müracaatı üzerine konuyu tekrar ele almıştır ve tarafların beyanlarını aldıktan sonra her iki davanın da mevsimsiz açıldığına karar vererek her iki davayı da red ve iptal etmiştir. Bu gelişme-lerden sonra Aleyhlerine İstinaf Edilenler daha sonra Lefkoşa Kaza Mahkemesinde işbu istinafa konu 238/01 ve 240/01 sayılı davaları ikame ettiler.

238/01 sayılı davadaki Davacı, Lefkoşa Kazasına bağlı Ortaköy'de Kermiya Bölgesinde kâin 294 Parsel ve yine -294 koçan numarası tahtında kayıtlı bulunan (Harita/Pafta XXI/37 E,1 Blok F) taşınmaz malın ve/veya arsanın sahibi bulunmakta idi. 240/01 sayılı davadaki Davacı ise 238/01 sayılı davadaki Davacının eşi olup, Lefkoşa Kazasına bağlı Ortaköy'de Kermiya Bölges-inde kâin 293 Parsel ve yine 293 koçan numaraları gereğince kayıtlı bulunan (Harita/Pafta XXI/37 E,1 Blok F) de ve Lefkoşa Kazasına bağlı Ortaköy'de Kermiya Bölgesinde kâin 277 Parsel ve 277 koçan numaraları gereğince kayıtlı bulunan (Harita/Pafta XXI/37 E-,1 Blok F) deki taşınmaz malların ve/veya arsaların sahibi bulunmakta idi.

238/01 nolu davadaki Davacı Lefkoşa'da Ortaköy-Kermiya'da 294 kayıt nolu arsa için ve 240/01 nolu davadaki Davacı Lefkoşa Ortaköy Kermiya'da 277 ve 293 kayıt nolu arsaları için -dosyalamış oldukları talep takrirlerinde sahip oldukları bu taşınmaz malların 24.12.1980 tarihli R.Gazetenin Ek 3'ünde yayınlanan 17.12.1980 tarihli ve Ç-884-80 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile askeri emniyet bölgesi olarak ilan edilen alanda kaldıkları i-çin mezkur arsalarını kullanmaktan, tasarruf etmekten veya satmaktan veya inkişaf ettirmekten men edildiklerini iddia ettiler ve konu arsalarının kamulaştırılması gerektiğini, ancak devletin halen kamulaştırmayı yapmadığı ve kendilerini tazmin etmediğinden- dolayı zarar ziyana uğradıkları iddiasıyla, zarar ziyan ve askeri yasak bölge ilanını sağlayan kararnamenin yürürlükte olduğu sürece Davacılara zarar ziyan ödenmesini talep etti.

238/01 sayılı davadaki Davacının talebi gerekli kamulaştırma yapılmadığı -cihetle (a) Davacının uğramış olduğu kayıp ve/veya zarar ziyan ve/veya tazminat olarak takriben 40,000.- Sterlin veya muadili Türk lirası + takriben 5.10.1979 tarihinden itibaren faiz; alternatif olarak (b) Dava konusu arsanın makul yıllık kirası ve/veya k-ullanım bedeli olan takriben 200.- Sterlin ve/veya muadili Türk lirasının takriben 5.10.1979 tarihinden itibaren ve dava konusu arsa yukarıda mezkur 176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesine dahil olmaya devam ettiği sürece Davacıya faizleri ile birli-kte ödenmesidir.

240/01 sayılı davadaki Davacının talebi ise gerekli kamulaştırma yapılmadığı cihetle (a) Davacının uğramış olduğu kayıp ve/veya zarar ziyan ve/veya tazminat olarak takriben 110,000.- Sterlin veya muadili Türk lirası + takriben 5.10.1979 -tarihinden itibaren faiz; alternatif olarak (b) Dava konusu arsanın makul yıllık kirası ve/veya kullanım bedeli olan takriben 500.- Sterlin ve/veya muadili Türk lirasının takriben 5.10.1979 tarihinden itibaren ve dava konusu arsa yukarıda mezkur 176 sayılı- Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesine dahil olmaya devam ettiği sürece Davacıya faizleri ile birlikte ödenmesidir.

176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesi ile yasal çıkarları etkilendiğini, 5/79 sayılı Askeri Bölgeler Yasasının 3. maddesinin 5.fıkrası- gereğince konu arsalar için tazminat ödenmediği gibi kamulaştırılmamış da olduklarının dikkate alınması gerektiğini ileri süren Davacılar, bu nedenlerden dolayı yukarıda belirtilen miktarlarda zarar ziyan talep etmektedirler.

Davacılar, takriben 1979 yıl-ından beri dava konusu arsalarını kullanmaktan ve/veya tasarruf etmekten ve/veya satmaktan ve/veya inkişaf ettirmekten Bakanlar Kurulunun yukarıda mezkur kararları ile men edildiklerini iddia etmekte ve dosyaladıkları talep takrirlerinde 1980 yılından beri- satmak ve/veya inkişaf ettirmek istedikleri halde konu arsalar Askeri Yasak Bölgede bulunduğu için bu arsalarından istifade etmekten mahrum edildiklerini iddia etmektedirler.

Davacılar, dava konusu arsaların değerlerini de dikkate alarak 5.10.1979 tarihi-nden itibaren faizleri ile birlikte konu arsaları kullanamaz durumda olmalarından ötürü tazminat ve/veya alternatif olarak kullanım bedelli talep etmektediler.

Her iki dava, layihaların tamamlanmasını müteakip birleştirilerek 7.5.2001 tarihinde duruşmala-rına başlanmış ve dinlenmiştir. Tanıklar dinlendikten sonra taraflar davadaki yazılı hitablarını Haziran 2001 ortalarında dosyaladılar.

Davacıların açmış oldukları bu davalar henüz neticelenmeden, 29.6.2001 tarihli Resmi Gazetenin Ek 3'ünde amme enstrüman-ı 370 altında davaya konu arsalar hakkında kamulaştırma ihbarı yayınlandı. 15.10.2001 tarihli Resmi Gazetenin Ek 3'ünde de amme enstrümanı 605 altında dava konusu arsalar hakkında kamulaştırma emri yayınlanmıştır.

Bu hususlar Davacıların davalarında henü-z karar verilmeden hem tarafların hem de Bidayet Mahkemesinin bilgisine getirilmiştir. Bunun üzerine Bidayet Mahkemesi, bu gelişmenin davanın neticesini doğrudan doğruya etkilediği düşüncesinden hareket etmiş olacaktır ki 22.4.2002 tarihinde kamulaştırma i-hbarı ile emrinin yayınlanmış olması ile ilgili tarafların görüşlerini aldı.

Daha sonra, aşağıda içeriği verilmek üzere, Bidayet Mahkemesi 5.6.2002 tarihinde vermiş olduğu kararında, özetle huzurundaki 238/01 sayılı davadaki Davacı leyhine 975.Stg zarar z-iyan ve dava masrafı için hüküm vermiştir. 238/01 sayılı davadaki hüküm Y/H 74/2002 sayılı istinafa konu olan istinaftır.

Bidayet Mahkemesi 240/01 sayılı davada da ise Davacı leyhine 2925.Stg zarar ziyan ve dava masrafı ödenmesine ilişkin karar vermiştir.- 240/01 sayılı davadaki hüküm, Y/H 75/02 sayılı istinafa konu olmuştur.

Yargıtay/Hukuk 74/02 ile Yargıtay/Hukuk 75/02 istinaflar birleştirilerek dinlenmiştir.

Her iki davada da istinaf eden tarafından 8 tane istinaf sebebi ileri sürülmüş olup bu istin-af sebepleri birleştirilmiş başlıklar altında özetle şöyledir:

1. İstinafa konu gayrımenkuller kamulaştırılmasına ve kamulaştırıldıklarını bilmesine rağmen Yargıtay/Hukuk Dağıtım 12/98 gereğince huzurundaki davayı red ve iptal etmemekle Bidayet Mahkemesi -hata etti.

2.Bidayet Mahkemesi kamulaştırma gereğince ödenecek olan kamulaştırma bedelini Anayasanın 36(2) ve 36(3) maddeleri uyarınca dava konusu gayrımenkullerin tam tazminatı olarak kabul etmeyip faraziye gerekçelerle davacıya 26.1.1995'den 29.6.01'e k-adar olan süre için 238/01 sayılı davada 975stg ve 240/01 sayılı davada 2925 sterling tazminat ve dava masrafı ile hüküm masrafı ödenmesine karar vermekle hata etti.

3. Bidayet Mahkemesi dava konusu arsaların kamulaştırıldığını bildiği halde ve değer takd-iri hakkında bulgu yapmaya yetkili bir Mahkeme olmamasına ve huzurunda yeterli bilgi, belge ve şahadet olmamasına rağmen dava konusu arsaların değeri hakkında bulgu yaparak tarafların ilerde açacakları bir takdiri tazminat davasında sonucu direk etkileyece-k bir karar vermekle hata etti.

4. Bidayet Mahkemesi, dava konusu arsaların satılmasına ilişkin yasal engel yokken ve bu konuda şahadet sunulmazken bilirkişi olmayan davacı tanığı 2'nin şahadetine inanarak Davacıların mezkur malı satmaktan men olunduğu -hususunda bulgu yapmakla hata etti.

5. Bidayet Mahkemesi bilirkişi olmayan davacı tanığı 2'nin şahadetine itibar edip dava konusu arsaların değerleri konusundaki bulguya varmakla hata etti.

6. Bidayet Mahkemesi dava konusu arsaların değeri hakkında Tapu -kayıtlarına dayanarak şahadet sunan davalı tanığı 3'ün şahadetine itibar etmemekle hata etti.

7. Bidayet Mahkemesi Davacı tanığı 2'nin şahadeti ışığında dava konusu arsaların 238/01 sayılı davada 15,000; 240/01 sayılı davada ise 15,000 ile 30,000 sterli-n değer ettiğini ve Davacıların konu arsayı/arsaları satmaktan mahrum bırakıldığını bulgu yaptıktan sonra 238/01 sayılı davada 15,000stg; 240/01 sayılı davada toplam 45,000stg.'e satıp herhangi bir bankada faiz geliri almaktan mahrum bırakıldığı nedeniyle -faraziye olan bu paradan davacının Ocak 1995'den itibaren %1 faiz gelirinden 78 ay için 238/01 sayılı davada 975 stg;240/01 sayılı davada ise 2925 sterlin tazminat almaya hak kazandığı bulgusu ile Davalının Davacılara bu miktarları tazminat olarak ödemesin-e hükmetmekle hata etti.

8. Bidayet Mahkemesi dava konusu olan boş arsanın/arsaların bulunduğu bölgedeki arsaların aylık kira veya kullanım bedelleri hakkında huzurunda şahadet yokken kendi tesbit ettiği değeri dikkate alarak konu arsanın/arsaların kirası-nı tesbit ederek 26.1.1995'den 29.6.2001'e kadar mezkur arsanın/arsaların kiracı tarafından kullanılmasını veya kiralanmasını engellediği cihetle davacı leyhine zarar ziyana uğradığı ve tazminat almaya hak kazandığı bulgusu ile 238/01 sayılı davada 975stg;- 240/01 sayılı davada 2925 sterlinin Davacılara tazminat olarak ödenmesine hükmetmekle hata etti.


Buna mukabil Aleyhine İstinaf Edilenler de 15.3.2006 tarihinde karşı istinaf dosyalayarak 8'er istinaf sebebi ileri sürmüştür. Bunları iki başlık altında kı-saca özetlemek mümkündür:
1. Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadet ve yasal duruma karşın verdiği hükmünde faiz oranları ve bu oranların hangi sürelerde uygulanması gerektiği ile ilgili vardığı bulgularda ve uygulanmasını öngördüğü faiz oranlarında hata et-ti.

2. Huzurunda şahadet olmasına rağmen, zarar ziyanla ilgili tesbitinde davada belirtilen değerde bir dairenin getireceği aylık kira geliri konusunda öngördüğü zarar ziyan rakamında hata etti.

İstinaf ve mukabil istinaf sebeplerini birlikte ele a-lmayı uygun görmekteyiz.

-Bidayet Mahkemesi 5.6.2002'de vermiş olduğu kararında Davacılar leyhine hüküm verirken, aşağıdaki rakamları tesbit ettikten sonra Davacılara ait taşınmaz malların Ocak 1995 tarihinde satılması halinde ve paranın bankaya konulması halinde elde edilebilecek -olan faizin veya alternatif olarak 26.1.1995 tarihinden 29.6.2001 tarihine kadarki sürede aylık makul kiranın veya konu arsa/arsaları kullanamamadan ötürü Davacıların uğradıkları kaybı tesbit ederek belirtilen hükmünü vermiştir.

Bidayet Mahkemesi kararı-nın bir kısmında şöyle demiştir:

-"Yukarıdaki bulgular muvacehesinde Davacılar şayet davalara konu arsalarını Ocak 1995 yılında satabilselerdi 238/2001 sayılı davanın davacısı 15,000 stg. 240/2001 sayılı davanın davacısının ise normal arsası için 15,000 stg.büyük arsası içinde 30,000 stg t-oplam 45,000 stg. gelir elde edebilme olanağını bulabileceklerdi. Bu gelirlerini Davacılar minimum düzeyde senevi %1 faizle herhangi bir bankada değerlendirebilmiş olsalardı 238/01 sayılı davanın davacısını 15,000x1/100=150 stg. Yılda yani 12 ayda 150 stg -ise 78 ayda 78x150/12=975 stg faiz elde etmiş olacaktı. 240/01 sayılı davanın davacısının ise 45,000x1/100=450 stg 1 yılda yani 12 ayda faiz 12 ayda 450 ise 78 ayda 78x450/12= 2925 stg faiz geliri elde etmiş olacaktı. Davacılar arsalarını satmaktan mahrum -bırakılmışlar ve dolayısıyle izah edilen gelirleri elde etmekten de mahrum bırakılmışlardır. Binaenaleyh bahse konu meblağları Davacıların zarar ziyanı olarak ve/veya almaya hak kazandıkları tazminat olarak saptanılmasının uygun ve adil olacağı sonucuna va-rır ve bu doğrultuda bulgu yaparız. Bu bulgularımıza alternatif mahiyetinde olmak üzere Talep Takrirlerinin 3,4,5,6'ıncı paragrafları ve özellikle 7. paragrafta belirtilenleri, yukarıda yaptığımız bulguları Davacı ve Tanıklarının sundukları şahadeti nazarı- itibare aldıktan sonra normal arsalarının değerini 15,000 stg büyük arsanın bedelinin de 30,000 stg olduğunu ve bu husustaki bulgularımızı da göz önünde tuttuktan sonra normal arsaların aylık makul kiralarının ve/veya kullanım bedellerini aylık 12.5 stg b-üyük arsanın ise 37.5 stg olduğu ve Davacıların 26.1.1995 tarihinden 29.6.01 tarihine kadar dava konusu arsaları kullanmaktan ve/veya kiraya vermekten ve/veya tasarruf etmekten Davalılar tarafından, engellendikleri cihetle bahse konu tarihler için 238/01 s-ayılı davanın davacısının ayda 12.5 stg, 240/01 sayılı davanın davacısının ise ayda 37.5 stg (12.5 stg + 25 stg=37.5 stg) tutarında bir kayba ve/veya kira ve/veya kullanamamaktan dolayı gelir kaybına uğradıkları ve buna göre de 238/01 sayılı davanın davac-ısının 12.5 stg'den 78 ay için toplam 975 stg, 240/01 sayılı davanın Davacısının ise 37.5 stg'den 78 ay için toplam 2925 stg. kayba ve/veya zarar ve/veya zarar ziyana uğradıkları cihetle bu meblağları zarar ziyan olarak almaya hak kazandıkları sonucuna var-ır ve bu doğrultuda bulgu yaparız.
Bir an için yukarıdaki bulgularımızda yanıldığımızı kabul edelim. Bu durumda Talep takririndeki tüm beyan ve iddiaları sunulan şahadet göz önünde bulundurulduktan sonra ve H.M.U.Tüzüğünü Emir 20 N.2 maddesini de değerlend-irdikten sonra Davacıların Talep Takrirlerinin 9 C paragrafları tahtında hüküm ve/veya emir elde etmeye hak kazandığı sonucuna varır ve varılan bu sonuç muvacehesinde 238/01 sayılı davanın davacısının 26.1.1995 - 29.6.01 tarihleri arasındaki 78 aylık süre -için toplam 975 stg zarar ziyan almaya, 240/01 sayılı davanın davacısının ise yine ayni süreler için 78 ay için 2925 stg zarar ziyan almaya hak kazandığı sonucuna varır ve bu doğrultuda da bulgu yaparız. Başka bir deyişle davacıların belirtilen meblağlar i-çin emir ve/veya hüküm elde etmeye hak kazanmışlardır."

Bidayet Mahkemesi yukarıda değinildiği şekilde Davacılar leyhine karara varırken ilk önce Davacıların bu konuda ispat külfetlerini yerine getirip getirmediklerine bakmak gerekir.

Huzurumuzdaki mesel-ede Davacılar Davalıların kamulaştırmayı yapmadığı ve kendilerini tazmin etmediğinden dolayı zarar ziyana uğradıklarını iddia etmişler ve Bidayet Mahkemesi de Davacıları haklı bularak leyhlerine hüküm vermiştir.

-5/79 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Yasasının 3(5) maddesi aynen şöyledir:
..... Bakanlar Kurulu, ikâmetgâhı, arazisi veya işyeri askeri yasak bölge olarak ilân edilen yerlerde bulunan kişilere ve kuruluşlara gereken kolaylıkları sağlayacak önlemleri alır .-

Böyle bir kararname nedeniyle, yasal çıkarları etkilenen kişilerin ve kuruluşların zarar ve ziyanları devletçe tazmin edilir.

(underline supplied)

Hukuken, herhangi bir zarar ziyanın tazminatla telafi edilip edilmeyeceği veya tazminata hak kazandırıp -kazandırmadığını tesbit ederken ilk önce bu meselede olduğu gibi zarar ziyanın bir hakkın ihlalinden meydana geldiği ve var olduğu kanıtlanması gerekir.
-"
"Damage" may be defined as the disadvantage which is suffered by a person as a result of the act of another....When determining the damage suffered by a plaintiff, the court will look at the reality of the situation to assess the loss ,which has in fact -been sustained".(Halsbury vol.12(1) para 802 at page 264)


Bidayet Mahkemesi vardığı bulgularla Davacıların tazminat haklarının bulunduğunu ve bu tam tazminatın veya zarar ziyanın ne olduğu hususunu incelemiştir."Tam tazminat ve/veya zarar ziyanın anlamın-ın kişi veya kuruluşun uğradığı kayıp ve/veya zarar ziyanın tümünün para karşılığının ödenmesi şeklinde olduğu bilenen bir gerçektir" diyen Bidayet Mahkemesi bu görüşünü desteklemek için inceleme yaparak kendi kendine şu soruyu sormuştur "Davacıların kayıp-ları ve/veya zarar ziyanları acaba nedir?" bunun akabinde konu arsalarla ilgili durumu incelemeye girmiş ve Yargıtay/Hukuk 40/97 ve 41/97 sayılı istinaftaki görüşleri değerlendirirek konu arsaların kamulaştırılmamış olması halinde Davacıların tazminat hakl-arı olduğu görüşünü beyan etmiştir. Daha sonra tam bir tazminatın ne olduğu, neyi kapsadığı konusunda inceleme yapan Bidayet Mahkemesi, Askeri Yasak Bölge Kararnamesı ile kullanım ve tasarrufları yasaklandığı nedeniyle Davacıların mallarını değerlendirmede-n örneğin inkişaf edemedikleri, satamadıkları, kiraya verip kira geliri temin etmekten tamamen mahrum kaldıkları ve Davalıların duyarsızlıkları nedeniyle haklarını aramak için Mahkemeye başvurmak zorunda kaldıkları, bu şekilde 1979'dan günümüze çok uzun se-neler geçtiğini, Yüksek Mahkeme kararından sonra 29.6. 2001 tarihinde ilk önce kamulaştırma ihbarını sonra kamulaştırma emrini çıkardıklarını belirterek şöyle devam etmiştir:
" Mal sahibi olacaksınız, mülk vergi mükellefi olacaksınız, bunları ödeme yüküml-ülüğü altında olacaksınız ancak malınızı, mülkünüzü kullanmayacaksınız. Onlara giremeyeceksiniz. Malınızı dilediğiniz gibi kullanamayacaksınız, inkişaf ettiremeyeceksiniz. Sosyal hukuk Devleti olduğunu bilip inandığınız Devletimiz mallarınıza girecek herha-ngi bir kişinin buralara girmesini yasaklayacak girenler suç işlemiş olur diyeceksiniz. Ancak sizlere bunun karşılığı olarak herhangi bir bedel de ödenmemiş olacaklar ve bu hususta girişimleri dahi olmayacaktır. Bu tutum ve davranışlarında hukuk düzeni ile- uygun olduğunu söyleyeceksiniz. Bunu anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.Devletin ve/veya Davalıların 22 yıl önce yapması gerekenleri 22 yıl sonra yapmış olmasını anlamak mümkün mü? 1962 Zorla Mala El Koyma Yasası ve 1962 Zorla Mal İktisab Yasası gibi -önemli iki yasa mevcut olmasına karşın Davalıların bu yasa hükümlerinden istifade etmemelerini 22 yıl gibi çok uzun bir süre sonra bu yasalardan ve/veya İstimlak Yasasından istifade etmeye kalkması anlayışla karşılamak olası mıdır? Davalılar hiç kuşkusuz i-stimlak işlemlerinin zaman alacağından önce 1962 Zorla Mala El Koyma Yasasından istifade ile dava konusu arsalara el koyabilirdi ve uyuşulacak bedeli ve/veya Mahkeme tarafından saptanacak el koyma bedelini davacılara ödeyebilirdi.Böyle bir durumda kim itir-az edebilirdi? Maalesef bu yapılmış değildir. Takınılan olumsuz tutum ve davranışlar kişilerin maddi ve manevi varlığını geliştirmek hakkıyla bağdaşmadığını da belirtmek gerekir. Devletin var olma amaçlarından birisinin de vatandaşın maddi ve manevi varlığ-ını geliştirmek olduğu gerçeği karşısında KKTC Devletinin yukarıya aktarılan olumsuz tutum ve davranışlarını kabul etmek bunlara onay vermek mümkün değildir."

Bunlara onay vermenin mümkün olmadığını belirten Bidayet Mahkemesi yukarıda alıntısı yapılan bul-gulara vararak, Davacılar leyhine hüküm vermiştir.

-Bidayet Mahkemesinin kararında tabiri caiz ise "rehber" olarak kullandığı Y/H 40-41 /97 sayılı istinafta Sayın Yargıç Nevvar Nolan iktibas edilen kamulaştırma bedeli ile ilgili şu görüşlere yer
vermiştir:
"Bakanlar Kurulunun Ç-884-80 sayılı kararı,bu karar- kapsamına giren diğer tüm kişiler gibi,Davacıların mevcut diğer haklarını ortadan kaldıran, böyle bir amaç taşıyan bir karar değildir. Bu karar dikkatle okunursa, kararda karar kapsamına giren kişilerin sadece eşdeğer mal almada hak sahibi olacaklarına ve- diğer haklarını yitirdiklerine dair bir ifade yoktur. Eşdeğer mal almada hak sahibi kılınan bir kişi arzu ettiği takdirde 41/77 sayılı Yasa altında bu hakkını kullanma yoluna gidebilir; ancak bu kişi bu hakkını kullanmayıp sahip olduğu diğer bir hakkı da -kullanabilir.........
.....................
Bakanlar Kurulu 176 sayılı Kararnamenin kamulaştırılmalarını öngördüğü taşınmaz malları, kamulaştırma bedelini öder ve kamulaştırır. Kamulaştırma bedeli malı zorla alınan mal sahibinin tazminatıdır. Bakanlar Kuru-lu kamulaştırmaya gitmediği takdirde,176 sayılı Kararname nedeniyle yasal çıkarları etkilenen kişiler olması halinde, bu kişilerin 5/79 sayılı Yasanın 3(5) maddesine göre,devletçe tazmin edilme hakları vardır.............
................................
D-avalara konu arsalar halen kamulaştırılmadıklarına
göre, Davacılar, 176 sayılı Kararname nedeniyle yasal
çıkarlarının etkilendiğini, zarar ziyanları olduğunu,konu arsalar üzerindeki mülkiyet haklarının kullanımına getirilen kısıntı veya sınırlandırmalar n-edeniyle arsaların ekonomik değerinin fiilen azaldığını kanıtladıkları takdirde,tazminata hak kazanırlar."


Bidayet Mahkemesinin görüşleri çerçevesinde, Davalıların kamulaştırma kararının geç çıkmasındaki tutumu işbu istinafın duruşması sırasında İstinaf -Eden/Davalılar adına bulunan Savcı tarafından ve neticede Yargıtay tarafından da, doğru kabul edilmektedir. Kamulaştırma işlemleri çok daha önce yapılmalıydı. Bu konularda Bidayet Mahkemesinin bu görüşlere varması için huzurunda yeterli şahadet olduğu görü-lmektedir. Kısaca belirtmek gerekirse Davacılar yasal çıkarları, yani mülkiyet ve tasarruf hakları, etkilenen kişilerdir ve zarar ziyanlarının tazmin edilmesi için tazminat talep etmeye hakları bulunmaktadır. Bu hususu tesbit ettikten sonra (ki burada bir- ihtilaf bulunmamaktadır) bu etkilenen haklarından doğmuş olan somut, bir başka deyişle 'maddi' zararın ne olduğunun kanıtına bakılması gerekirdi.

Yasal çıkarları etkilenen Davacılar zarar ziyanlarını kanıtladılar mı?

Bidayet Mahkemesinin yukarıda tazmi-natın miktarı ile ilgili alıntısı yapılan göruşleri mevcuttur. Ancak Bidayet Mahkemesinin bu görüşlere varabilmesi için var olduğu iddia edilen zarar ziyanın huzurundaki şahadetle kanıtlanması gerekir. Bu meselede kanıtlanması beklenen husus "olması muhtem-el" zarar ziyanı kapsamamaktadır.

Bidayet Mahkemesi Davacıların eşdeğer işlemlerinin iptal edildiği 26.1.1995 tarihinden kamulaştırma ihbarının yayınlandığı 29.6.2001 tarihine kadar geçen süre içinde Davacıların zarar ziyana uğradıkları hakkında bulgu ya-parken,
huzurunda maddi veya spesifik olarak veya mevcut bir maldan somut olarak zarar ziyana uğradıkları konusunda şahadet bulunduğu görülmemektedir. Bidayet Mahkemesinin bu konuda varmış olduğu bu bulguların Davacılar tarafından kanıtlandığı söylenemez. -Başka bir ifade ile, zarar ziyan konusunda Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadetin büyük kısmı gerçek kayıp veya zarar ziyanı değil (showing actual loss or injury) Davacıların konu çıkarları etkilendiğinden, varsayılması gereken (related to presumed loss o-r injury) zarar ziyana ilişkin olduğu görülmektedir.

Şöyle ki, Bidayet Mahkemesi bu konudaki bulgularını Tanık 2'nin şahadetine dayandırmıştır. Ancak ne 1980 yılından önce yani askeri yasak bölge olarak ilanından önce ne 1988'den itibaren eşdeğer işle-mlerinin yapıldığı 1995 yılına kadar olan sürede Devletin tasarrufundayken ne de Devletin tasarrufundan tekrar Davacıların tasarrufuna geçtiği tarihten sonra dava konusu arsaların veya o bölgedeki boş arsaların herhangi bir gelir getirip getirmediği veya b-öyle durumdaki arsalardan gelir elde edildiği hususunda Bidayet Mahkemesi huzurunda şahadet bulunduğu görülmemektedir. Buna rağmen Bidayet Mahkemesi arsaların değerlerini tesbitinde 238/01 sayılı davadaki Davacının arsasını 15.000.stg'ne satması halinde ve- 240/01 sayılı davadaki Davacının iki arsasını 45.000.stg'ne satması halinde ve bu parayı bankaya yatırmış olsalardı,%1 faiz alacaklardı ve kendilerine arsaların geri döndüğü tarih olan 26.1.1995 tarihinden kamulaştırma ihbarının yayınlandığı tarih olan sü-reye kadar 78 ay geçen bu sürede %1 faiz gelirinin 238/01 sayılı davada 975.stg, 240/01 sayılı davada ise 2925.stg olacaktı diyerek, her iki davada da tazminat tesbit veya takdir etme yönüne gitmiştir.

Başka bir ifade ile özetleyecek olursak Bidayet Mah-kemesinin gerek tazminat gerekse kullanım bedeli ile ilgili olarak varmış olduğu tesbit ve bulgularda farz ettiği, muhtemel, yani kanıtlanmayan olgulara dayanarak Davacılar leyhine hüküm verme yoluna gittiği görülmektedir.

Yukarıda belirttiklerim ışığında- kanaatimce Bidayet Mahkemesi Davacıların, şahadette belirtilen zarara Davacıların gerçekte uğradıklarını kabul ederek, telafi edilmesi gerektiği inancıyla Talep Takrininin 9.(b) altında spesifik ve alternatif olarak 9.(c) paragrafı altında genel zarar ziy-an tesbitine gitmiştir. Ancak Bidayet Mahkemesinin bu tesbitlerin Davacıların gerçek zarar ziyanları olduğu, veya konu arsalar üzerindeki mülkiyet haklarının "kullanımına getirilen kısıntı veya sınırlandırmalar nedeniyle arsaların ekonomik değerinin fiilen- azaldığı" nedeniyle ve kararda belirtilen tazminata hak kazandıklarını kanıtladıkları için değil,Davacıların içinde bulundukları mevcut durumda böyle bir zarar ziyanın olduğu varsayımından hareketle karara vardığı görülmektedir.

Davacıların zarar ziyanl-arının gerçekten var olduğu kanıtlanmadan bunu yapmıştır (no proof of actual actual loss or injury). Bidayet Mahkemesinin bu konudaki inceleme ve bulguları tazminat miktarlarının tesbiti veya kanıtlanmasına ilişkin hukuk prensipleri ve içtihad kararları aç-ısından hatalı ve yanlış bir şekilde yapılan saptamalardır.

Yargıç Nevvar Nolan YH 40-41/97 sayılı kararda (sayfa 23-24 de).Kamulaştırma ve tazmin edilme ile ilgili şöyle demiştir.
"176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesinin 5(d)(3) maddesi,yukarıda -daha önce de verdiğim gibi, askeri emniyet bölgesi içerisindeki tüm mallar kamulaştırılır demektedir. Bakanlar Kurulu, Davacıların askeri emniyet bölgesi içerisinde kalan davalara konu arsalarını kamulaştırabilir. Kamulaştırma 15/62 sayılı Zorla Mal İktisa-bı Yasası altında, Cumhuriyetin savunma ve güvenliği ileri sürülerek, yasanın koyduğu kurallara uygun olarak yapılabilir. Bakanlar Kurulu konu arsaları kamulaştırmamıştır. Bakanlar Kurulu 176 sayılı Kararnameyi 5/79 sayılı Yasanın verdiği yetki ile çıkarmı-ştır. Bakanlar Kurulu 176 sayılı Kararnamenin kamulaştırılmalarını öngördüğü taşınmaz malları kamulaştırmamakla, kararname nedeniyle yasal çıkarları etkilenen kişilerin zarar ve ziyanlarının tazmin edilmesini öngören 5/79 sayılı Yasanın 3(5) maddesini uygu-lamada hükümsüz kılamaz. Bakanlar Kurulu 176 sayılı Kararnamenin kamulaştırılmalarını öngördüğü taşınmaz malları,kamulaştırma bedelini öder ve kamulaştırır. Kamulaştırma bedeli malı zorla alınan mal sahibinin tazminatıdır. Bakanlar Kurulu kamulaştırmaya gi-tmediği takdirde,176 sayılı Kararname nedeniyle yasal çıkarları etkilenen kişiler olması halinde,bu kişilerin 5/79 sayılı Yasanın 3(5) maddesine göre, devletçe tazmin edilme hakları vardır." (underline supplied)


Bidayet Mahkemesinin "tazmin edilme hakkın-ın" karşılanmasında öngördüğü yöntem ve verdiği gerekçelerin hukuki baza oturtulduğu veya hukuki prensiplere dayandırıldığı, söylenemez. Yargıç N. Nolan'ın kararında ifade ettiği gibi tazminat hakkı ancak yasal çıkarların etkilenmesinden doğan maddi bir za-rar ziyanın varlığının kanıtlanması halinde söz konusu olabilmektedir. Bidayet Mahkemesi kararını verirken konuya belki de duygusal veya moral açıdan yaklaştı ve Davalının kamulaştırmadaki bir nevi ihmalkarlığı yüzünden ve bir yerde Davalının "olumsuz tut-um ve davranışlarını" tabiri caiz ise kınamak babında meselenin geçirdiği safahatları ve mülkiyet haklarını kullanamamaktan ötürü Davacıların neler hissettiklerini ve neler yapamadıklarını göz önünde tutmuştur. Daha sonra Davalı tarafından herhangi bir şek-ilde tazmin edilmeme durumları karşısında Davacıların tasarrufuna sahip olsalardı konu arsalarıyla neler yapabilecekleri ve neler yapamadıkları üzerinde durmuştur ve Bidayet Mahkemesi buna göre tazminat tesbitine gitmiştir. Bunu da, yanlış bir varsayımla, -Davacılara yapılan bir haksızlık olarak telakki ederek, somut bir zarar ziyanın varlığı kanıtlanmadan, yapmıştır.

Anayasanın 36(3) maddesi: Kamu güvenliği için kesin olarak gerekli kısıntı ve sınırlandırmalar neticesinde mal varlığının ekonomik değerini f-iilen azaltan kısıntı ve sınırlandırmalar için tam bir tazminat ödenir, demektedir. Burada, Sayın Yargıç Nevvar Nolan'ın YH 40-41/97 sayılı kararda (sayfa 23-24 )da belirttiği üzere bundan murat edilen "tam bir tazminat", kamulaştırılma neticesinde ödenece-k olan "kamulaştırma bedeli" dir. Kamulaştırılıncaya kadar tazminat olarak tesbit edilecek olan rakam ise 5/79 sayılı yasanın 3(5) maddesi tahtında öngörülen tazminattır ve meydana geldiği iddia edilen maddi zarar ziyanın hakikaten gerçekleştiğinin genel h-ukuk kuralları çerçevesinde kanıtlanması halinde ödenebilecek tazminat türüdür.

Anayasanın 36(2) ve 36(3) maddeleri uyarınca 176 sayılı Kararname nedeniyle yasal çıkarları etkilenen Davacıların tam tazminatlarının, yasadaki ifadesi ile "zarar ziyanları"nı-n (pecuniary recompense) kamulaştırma bedeli olacağı görüşünden ayrılmama neden görmemekteyim.

Huzurumuzdaki meselede yasal bir düzenleme tahtında yapılan bir işlem dolayısıyle "yasal çıkarları etkilenen" Davacılara bir "zarar ziyan" ödenmesi söz konusudu-r. 176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesinde "Askeri Emniyet Bölgesi içerisindeki tüm mallar kamulaştırılır" denmesine rağmen, Davacıların malları ile ilgili kamulaştırmanın 1979 yılından 2001 yılına kadar neden gerçekleşmediği ise izahatı verilemeye-n ve ciddi surette dikkate alınması gereken bir başka gerçektir.

Burada yasal çıkarları etkilenen Davacıların olabilecek tek tesellisi, 5/79 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Yasasının 3(5)maddesinin arsalarının Askeri Yasak Bölge içerisine alındığı ancak kam-ulaştırılmaya gidilmediği süreyi kapsayan dönem için zarar ziyan alma hakları bulunduğunu, teslim etmektir.

Bir başka ifadeyle, kamulaştırılmaya makul bir sürede gidilmediği gerçeği karşısında Davacıların, 5/79 sayılı Yasanın 3(5) maddesine göre kamulaşt-ırma tarihine kadar devletçe tazmin edilme hakları bulunmaktadır. Bu nedenledir ki yukarıda zarar ziyanın kanıtlanmadığı görüşünde olmama rağmen 29.6.2001 tarihine, kamulaştırma ihbarı gönderilinceye kadar geçen sürenin, uzun bir süre olması gerçeği karşı-sında Davacılar ile ilgili tazminat belirlenirken bu hususun etken olacağı ve bu sürenin ilgililerin dikkatinden kaçmayacağı inancımı belirtmek isterim.

Bu bedelin ne olacağı, kamulaştırılmış olan mülkiyet için ödenecek olan meblağ, yani kamulaştırma bede-li ile ilgili olarak çıkabilecek olan muhtemel ihtilaflar bu istinafın konusu olmayıp başka bir davada ele alınabilecek hususlar olduğu cihetle bu safhada bu konuda başka birşey söylememeyi yeğlerim.

Yukarıda değindiklerim ışığında Bidayet Mahkemesinin, -5.10.1979 tarihinden kamulaştırma ihbarının verildiği tarih olan 29.6.2001'e kadar olan süreyi kapsayan dönemde Davacıların meydana geldiğini iddia ettikleri zarar ziyanı kanıtlayamadıkları gerekçesiyle, davalarını reddetmesi gerekirdi. Bunu yapmamakla Bi-dayet Mahkemesi hatalı bir karar üretmiştir.

Yukarıda varmış olduğum görüşler çerçevesinde yapılan her iki istinaf da kabul edilmesi gerektiği görüşündeyim. Keza istinafla ilgili görüşlerim neticesinde, mukabil istinaf sebepleri ile ilgili birşey söylemey-e gerek duymuyorum.

Nevvar Nolan: 5/79 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Yasasının 3(1) maddesi, Bakanlar Kuruluna, Cumhuriyetin ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla, bir kararname ile Cumhuriyetin herhangi bir kısmında askeri yasak bölge ilan etme yetkisi ve-rmektedir. Ayni Yasanın 3(5) maddesi de böyle bir kararname nedeni ile yasal çıkarları etkilenen kişi ve kuruluşların
zarar ve ziyanları devletçe tazmin edilir demektedir. -Bu anlaşılabilir, adil bir düzenlemedir. Cumhuriyetin ulusal güvenliğinin gerekli kıldığı bir tedbir alınır, ancak bu tedbir nedeniyle bir kişi zarara uğrarsa, gerekli tedbirin getirdiği zarar, tedbir sadece o kişi yararına alınmadığı cihetle, sadece o kiş-iye yıkılmamalı, zarar paylaşılmalıdır; bunun yolu da kişinin devletçe tazmin edilmesidir.

Bakanlar Kurulu 5/79 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Yasasının 3(1) maddesine dayanarak 5.10.1979 tarih ve 84 sayılı Resmi Gazete Ek III'de 176 sayılı Askeri Yasak Bö-lgeler Kararnamesini yayınladı. Davacıların davalarında konu

ettikleri arsalar askeri emniyet bölgesi içerisinde kaldı ve tüm siviller gibi davacıların bu bölgeye girişleri yasaklandı. 176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesinin 5(d)(III) maddesi "As-keri emniyet bölgesi içerisindeki tüm mallar kamulaştırılır" demektedir.

2001 yılı içerisinde konu arsalarla ilgili Resmi Gazetede önce kamulaştırma ihbarı sonra da kamulaştırma emri yayınlandı. Kamulaştırma kararı 176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararn-amesinin 5(d)(III) maddesinde öngörülenin yerine getirilmesidir. Bu kamulaştırma kararı geç mi alınmıştır? Kararın geç alındığı söylenebilir ancak geç de olsa "doğru" yapılmıştır. Davacılara ödenecek kamulaştırma bedelleri ile davacılar mülkiyetini yitirdi-kleri arsalar için tazmin edilmiş olacaklar.

Davacılar, kamulaştırma tarihine kadar olan sürede, 176 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kararnamesi nedeni ile, zararları olduğunu kanıtladıkları takdirde, bu zararlarının tazminini 5/79 sayılı Askeri Yasak Bölg-eler Yasası altında talep edebilirler. Davacıların davaları da bu hukuksal temele dayanmaktadır. Kaza Mahkemesinde, davacıların, konu kararname nedeni ile bir zararları olduğunu gösteren bir şahadet yoktur; Kaza Mahkemesinin faraziyelere dayanarak davacıla-r lehine tazminata hükmetmesi doğru değildir. Davacıların konu kararnameden önce bu arsalardan bir gelirleri olsa ancak Kararname nedeni ile davacılar bu geliri elde edemez olsalar, bu gelirden yoksun kalsalardı, davacılar kamulaştırma tarihine kadar olan -süre için, yitirdikleri bu gelirden dolayı tazmin edilmeyi talep edebilirlerdi. Kaza Mahkemesi önünde böyle bir şahadet yoktur.

Davalar kamulaştırma kararından önce açılmıştır. Davacılar bu davalarında her arsanın değeri olarak bir rakam iddia etmekte ve- kamulaştırma yapılmadığı cihetle bu rakamı, uğranılan kayıp gerekçesi ile, tazminat olarak talep etmektedirler. Davacılar buna alternatif olarak her arsa için makul aylık kira ve/veya kullanım bedeli olarak bir miktarı, konu arsa 176 sayılı Askeri Yasak B-ölgeler Kararnamesine dahil olduğu sürece, talep etmektedirler.

Kaza Mahkemesi "arsalar satılırdı, para bankaya yatırılırdı, faiz geliri elde edilirdi veya arsalardan şu kadar kira geliri elde edilirdi" diyerek davacılar lehine tazminata hükmetti. Yukar-ıda dediğim gibi bu tamamı ile faraziyelere dayanan bir tazminat hükmüdür. Arsalar satılmamıştır ve kamulaştırma kararı ışığında bedelleri davacılara ödenecektir.

Sayın Yargıç Gönül Erönen'in vardığı sonuca katılırım.
- -
Seyit A. Bensen: Sayın Yargıç Nevvar Nolan'ın kararında ifade ettiklerine katılırım.

-Nevvar Nolan: Sonuç itibarı ile davalı tarafından dosyalanan Yargıtay/Hukuk 74/2002 ve Yargıtay/Hukuk 75/2002 sayılı istinaflar, oy birliği ile, kabul edilir ve Kaza Mahkemesinin 5.6.2002 tarihli kararı iptal edilir. Davacının mukabil istinafları reddedili-r.

Masraflarla ilgili herhangi bir emir verilmez.



Nevvar Nolan Gönül Erönen Seyit A. Bensen
Yargıç Yargıç Yargıç


27 Haziran, 2007

-










-










2



-


Full & Egal Universal Law Academy