Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 73/2002 Dava No 6/2007 Karar Tarihi 27.06.2007
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 73/2002 Dava No 6/2007 Karar Tarihi 27.06.2007
Numara: 73/2002
Dava No: 6/2007
Taraflar: Hüseyin Kaymak, Müteveffa Güzelyurt’lu Fahri Cemal n/d Fahri Fatin’in Tereke İdare Memuru ile Adnan Fatin
Konu: Nüfuz Suistimali
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 27.06.2007

-D.6/07 Yargıtay/Hukuk 73/2002
(Güzelyurt Dava No: 223/97)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti: Nevvar Nolan, Gönül Erönen, Seyit A. Bensen.

İstinaf eden:Hüseyin Kaymak, Müteveffa Güzelyurt'lu Fahri Cemal n/d Fahri Fatin'in Te-reke İdare Memuru ve/veya mezkur müteveffanın varislerinin kanuni temsilcisi sıffatıyle - Lefkoşa
(Davacı)

-ile-

Aleyhine istinaf edilen: Adnan Fatin, Lefkoşa
- (Davalı)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden tarafından Avukat Tahir Seroydaş
Aleyhine istinaf edilenler tarafından Avukat Süleyman Dolmacı.


Güzelyurt Kaza Mahkemesi Başkanı Recep Gürler ile Yargıç Türkâ-y Saadetoğlu'nun 223/97 sayılı davada 26/6/2002 tarihinde verdiği karara karşı Davacı tarafından yapılan istinaftır.


-------------

H Ü K Ü M


Nevvar Nolan: Fahri Fatin altı ayrı koçanla kayıtlı sahibi olduğu bir narenciye bahçesi ile 10,64-3 eşdeğer puanını 21.12.1989 tarihinde davalıya bağışlayıp Lefkoşa Tapu Dairesinde devretti. Davalı, Fahri Fatin'in oğludur. Fahri Fatin'in devir tarihinde hayatta, davalı dahil, yedi evladı ve vefat etmiş bir oğlundan iki torunu vardı. Fahri Fatin bu bağı-ş ve devirden kısa bir süre sonra, 19.1.1990 tarihinde vefat etti.

Davalı aleyhine, konusu bu devir işlemleri olan iki dava açıldı ancak bu davalar ileri götürülemedi, neticede tereke idare memuru işbu istinafa konu davayı davalı aleyhine dosyaladı. Tal-ep Takririndeki iddialar özetle aşağıdaki gibidir:
- Fahri Fatin 80 yaşlarında, ileri yaş nedeni ile akli melekesi ve iradesinde bozukluklar olan, yaptığının bilincinde olmayan, ikna ile kendisine herşey yaptırılabilen, içkiyi çok seven, bir kadeh içki il-e kendinden geçen, bakıma muhtaç bir kişi idi.
- Davalı oldukça genç, sıhhatli, kültürlü, ikna kabiliyeti olan dinamik biridir.
- Davalı babası Fahri Fatin ile ilgilenerek, onunla arkadaşlık, yarenlik ederek, onunla içki içerek onu etkisi ve/veya kontro-lü ve/veya iradesi altına aldı. Fahri Fatin bakım, yardım veya fikir için sadece davalıya güvendi.
- Davalı nüfuz suistimali ile babası Fahri Fatin'in narenciye bahçesini ve eşdeğer puanlarını kendisine bağışlamasını ve devrini sağladı.
- Davalı, babasın-ı, kardeşlerinin hakkını yemeyeceğine inandırarak ve/veya kardeşlerine de haklarını vereceğine ve/veya kendisinin de kardeşlerine devir yapacağına ikna ederek, konu bağışların kendisine yapılmasını sağladı.
- Fahri Fatin ile davalı Tapu Dairesinde bağış -işlemlerini yaparken "ad idem" değillerdi; Fahri Fatin kendisine bakacağı ve/veya yardım edeceği ve/veya tüm isteklerini ve/veya ihtiyaçlarını karşılayacağı için davalıya konu bağışları yapmıştır, ortada bir ivaz olduğu için bağış işlemleri geçersizdir.

-Davada, diğer talepler yanında, konu narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarının bağış ve devir işlemlerinin geçersiz olduğuna, keza bağış işleminden önceki hallerini gösteren gerekli düzeltmelerin tapu kayıtlarında yapılmasına dair hüküm ve emir talep edilm-ektedir.

Davalı müdafaasında, kendisi ve babası ile ilgili Talep Takririndeki tüm iddiaları reddetti, babasının hür iradesi ile, severek ve isteyerek karşılığında hiçbirşey beklemeden kendisine konu bağışları yaptığını iddia etti.

Davanın duruşmasında- davacı tarafından müteveffa Fahri Fatin'in eşi ile üç evladı, davalı tarafından ise davalı ile konu devirlerde işlem yapan iki tapu memuru şahadet verdiler. Kaza Mahkemesi davalı ile tanıklarının şahadetini davacı tanıklarının şahadetinden daha inandırıcı- buldu ve müteveffa Fahri Fatin'in davalının tesiri altında kalmadan, kendi serbest iradesi ile, severek, isteyerek, bir karşılık beklemeden konu narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını davalıya bağışlayıp devrettiği kararına vararak davayı reddetti.

D-avacı, Kaza Mahkemesinin davayı reddeden kararından istinaf etmiştir.

Günlük yaşamda insanların başkalarının kararlarını etkilemeye çalışmaları olağandır, anne-baba evladını, siyasetçi seçmeni, satıcı tüketiciyi, bir iş adamı bir diğerini etkilemeye çal-ışır. Her etkileme hukuka aykırı değildir, hukuk kişinin bir başkasını etkilemesine sınır getirmiştir ve bu sınırı aşan etkileme girişimlerini kabul edilmez kılmıştır. Hukukun, bu alanda özetle amacı, bir başkası üzerinde etkisi olan kişinin bu etkisini kö-tüye kullanarak yarar sağlamasını veya etki altında olan kişinin zarar görmesini önlemektir.

Kıbrıs Yasaları, Bölüm 149 Sözleşmeler Yasası, madde 16'da haksız etkilemenin veya bir başka ifade ile etkinin kötüye kullanılmasının tanımı verilmektedir. Sözle-şmeler Yasasının 16. maddesini aktararak etkinin kötüye kullanılması konusuna giriş yapmak isteriz.
" 16. (1) A contract is said to be induced by 'undue influence' where the relations susbsisting between the parties are such that one of the parties is i-n a position to dominate the will of the other and uses that position to obtain an unfair advantage over the other.
(2) In particular and without prejudice to the generality of the foregoing principle, a person is deemed to be in a position to dominate -the will of another 
(a) where he holds a real or apparent authority
over the other, or where he stands in a fiduciary relati-on to the other; or
(b) where he makes a contract with a person whose mental capacity is temporarily or permanently affected by reason of age, illness, or mental or bodily distress.
(3) Where a person who is in a position to dominate the will of another, e-nters into a contract with him, and the transaction appears, on the face of it or on the evidence adduced, to be unconscionable, the burden of proving that such contract was not induced by undue influence shall lie upon the person in a position to dominate- the will of the other".

(Bu maddenin Kıbrıs Türk Federe Meclisi yayını olan Kıbrıs Yasalarında çevirisi aşağıda verildiği gibi-dir.
" 16. (1) Taraflar arasında varolan ilişki dolayısıyle taraflardan biri öteki tarafın iradesine tahakküm etme durumunda ise ve o taraf bu durumunu öteki tarafa karşı bir haksız üstünlük elde etmek için kullanırsa, sözleşme etkinliğin kötüye kullanı-lması sonucu yapılmış sayılır.
(2) Özellikle ve yukarıdaki prensibin genelliğine zarar gelmeksizin bir kimse 
(a) öteki üzerinde gerçek ve açık bir etkinliğe sahipse veya ötekiyle güvene dayanan bir ilişki içindeyse veya
(b) sezginliği, geçici veya sü-rekli olarak, yaş, hastalık veya ruhsal veya bedensel sıkıntı nedeniyle etkilenmiş bulunan bir kişiyle sözleşme yapmışsa,
böyle bir kimseye ötekinin iradesine tahakküm etme
durumunda olan bir kişi gözüyle bakılır.
(3) Öteki bir kişinin iradesine ta-hakküm etme durumunda olan bir kimse o öteki kişiyle bir sözleşme yapar da, şahadet ibraz edilmeden veya şahadet ibraz edilmesi üzerine, yapılan bu işlemin insafsız olduğu anlaşılırsa, söz konusu sözleşmenin etkinliğin kötüye kullanılması sonucu yapılmadığ-ını kanıtlama yükü öteki kişinin iradesine tahakküm etme durumunda olan kimseye düşer.")

Haksız etkileme ile ilgili, İngiltere'de mahkeme kararlarında vurgulanan common law'daki ilkelerin özü, bizim Sözleşmeler Yasasının 16. maddesinde toplanmıştır. İngi-ltere'de Equity Mahkemeleri güçlünün zayıf üzerinde egemen olarak, zayıfı aldatmasına, sömürmesine karşı çareler ürettiler. Hukukun amacının yerine getirilmesi için herhangi bir davada verilmesi gereken çarenin kapsam dışında kalmasını önlemek amacı ile, m-ahkemeler, etkiyi kötüye kullanmanın ve güven ve itimada dayalı ilişkilerin kesin tanımlamasını yapmaktan kaçınmışlardır; böylece etkinin kötüye kullanılması ve etkinin kötüye kullanıldığı karinesini doğuran güven ve itimada dayalı ilişkiler tanımlama ile -kısıtlanmayarak, her davanın kendi olguları ve şartları içinde saptanmalarına olanak yaratıldı (The courts have refused, rightly in my respectful opinion, to define either undue influence or such relationship of trust and confidence. To do otherwise would -be to assume a power of divination more than human, and might exclude from relief for undue influence cases where such relief should readily be available to serve the purpose of the law. Thus both undue influence and those relationhips of trust and confide-nce which raise the presumption are left, unlimited by definition, wide open for identification on the facts and in all the circumstances of each particul-ar case as it arises. Re Craig (deceased)(1970) 2 All ER 390, sayfa 395, 396).

Taraflar arasında varolan ilişkide taraflardan biri diğerinin iradesine tahakküm edecek konumda ise ve bu konumunu karşısındakinden haksız bir yarar sağlamak için kullanırsa, b-urada yakınma konusu işlemin haksız etkileme ile sağlandığı kabul edilir.

Bir sözleşmeye taraflardan biri, kendi özgür iradesini serbestçe kullanamayacak kadar bir başkasının haksız etkisi altında kalmış ve sözleşmeye taraf olmuşsa, haksız etkileme altın-da kalan kişinin iradesindeki bu sakatlık sözleşmeyi iptali istenebilen bir sözleşme kılar, aynen sözleşmenin hile (fraud), zorlama (coercion), yanıltma (misrepresentation) ile sağlandığı durumlarda olduğu gibi. Bir bağış işlemi de, eğer bağış hile, zorlam-a, yanıltma, haksız etkileme sonucu sağlanmışsa, sözleşmelerde olduğu gibi, iptali istenebilen bir işlemdir. Haksız etkileme, etkinin kötüye kullanılması veya nüfuz suistimali, ki bunların tümü henüz bir ifade birliği sağlanamadığından bu kararda İngiliz h-ukukundaki "undue influence" karşılığı kullanılmaktadır, belirttiğimiz gibi bir bağışı iptal edilebilir kılmaktadır. Genel kurala uygun olarak, haksız etkilemeyi kanıtlama yükü, haksız etkileme olduğunu ileri süren tarafın omuzlarındadır.

Eğer bağışta b-ulunan üzerinde etkili olan bir kişi, etkisini kullanır ve bağışta bulunanı iradesini serbestçe kullanamayacak kadar yönlendirirse ve bu haksız etkileme ile yönlendirme, bağışın sağlanması amacı ile yapılmışsa, bu haksız etkileme sonucu yapılan bağış, bağı-şta bulunanın istemi ile iptal edilebilir. Burada kişinin, bağışın iptal edilebilmesi için, bağışta bulunan üzerinde, iradesini serbestçe kullanamayacak kadar etkili olduğu, bu etkisini bağışın sağlanması için kullandığı ve onun iradesini yönlendirdiği şah-adetle ortaya konup kanıtlanmalıdır; iptali istenen işlem veya bağış için etkinin kötüye kullanıldığı, şahadetin doğrudan ortaya koyacağı olgulardan açıkça görülmelidir, burada göz önünde, açıkça sergilenen bir haksız etkilemenin ortaya konması gerekir. İn-giliz hukukunda "actual undue influence" olarak tanımlanan bu durumu biz de "görünen haksız etkileme" olarak tanımlayabiliriz.

Nüfuz suistimali, haksız etkileme genelde göz önünde, açıkta yapılmadığı için, İngiltere'de Equity Mahkemeleri bunlara karşı ç-are üretme isteği ile bazı ilişkilerin etkinin varlığına karine oluşturduğunu kabul etmiştir. İngiltere'de bazı ilişkilerde etkinin varlığı kabul edilmektedir; örneğin anne-baba evlat ilişkisinde anne-babanın evlat üzerinde, avukat müvekkil ilişkilerinde a-vukatın müvekkil üzerinde, doktor hasta ilişkilerinde doktorun hastası üzerinde, tarikat ilişkilerinde tarikat liderinin tarikat üyesi üzerinde etkisi olduğu varsayılmaktadır, hatta bu hukuksal bir varsayım olup bu varsayımın çürütülmesine izin dahi verilm-emektedir. Böyle bir ilişkinin ortaya konması, beraberinde yukarıda ifade ettiğimiz doğrultuda bir etkiyi de ortaya koymaktadır; etkinin varsayılması için, yukarıda belirtilen ilişkilerden birini ortaya koyan şahadete ek, başka şahadet gerekmemektedir. (Ba-k: Royal Bank of Scotland v. Etridge (No 2) (2001) 4 All ER 449: Sayfa 460(18)
"The law has adopted a sternly protective attitude towards certain types of relationship in which one party acquires influence over another who is vulnerable and dependent and- where, moreover, substantial gifts by the influenced or vulnerable person are not normally to be expected. Examples of relationships within this special class are parent and child, guardian and ward, trustee and beneficiary, solicitor and client, and medi-cal advisor and patient. In these cases the law presumes, irrebuttably, that one party had influence over the other. The complainant need not prove he actually reposed trust and confidence in the other party. It is sufficient for him to prove the existence- of the type of relationship.")

Etkinin varsayılması, taraflar arasındaki her işlemi mutlaka iptali istenebilen bir işlem kılm-az; örneğin doktor ile hastası arasındaki bir sözleşme, salt doktorun hastası üzerinde etkisi olduğu varsayıldığı için, iptali istenebilen bir sözleşme olmaz, veya hastanın doktoruna verdiği bir armağan iptal edilebilir olmaz. Sözleşmenin veya bağışın ipta-l edilebilir olması için etkinin varlığı yanında o etkinin kullanıldığının da ortaya konması gerekir; işlemi iptal edilebilir kılan, etkinin kötüye kullanılmasıdır. Burada görülebileceği gibi, işlemin iptal edilebilmesi için taraflar arasındaki ilişki nede-ni ile varsayılan etkinin kötüye kullanıldığının da kanıtlanması gerekir. Bazı işlemler etkinin kötüye kullanıldığına karine oluşturur. Yakınma konusu olan ve iptali istenen işlem, bir izahat gerektirecek nitelikte, hayatın normal akışı içerisinde makul ol-arak görülmeyecek, taraflar arasındaki ilişkiden kolayca açıklanamayacak vicdanın kabul etmeyeceği bir işlem ise ve bu işlemden etkili olan taraf ciddi bir yarar sağlıyor veya karşı taraf açıkça zarar görüyorsa, bu işlem nedeni ile etkinin kötüye kullanıld-ığı varsayılır. Ortada iki varsayım vardır; etkinin varlığı ile etkinin kötüye kullanıldığı varsayımları. (The Law of Contract, Laurence Koffman and Elizabeth Macdonald, Fifth Edition, 2004, sayfa 401-402: However, in Etridge it was made clear that the abo-ve automatic presumption of law is only as to the existence of relevant influence between the parties. It is only if another factor is present that there is a second presumption that the influence was exercised. That second presumption is only an evidentia-l presumption. The further factor required for that second, evidential, presumption relates to the transaction. The transaction must be one which 'calls for an ex-planation' or which is 'not readily explicable by the relationship of the parties....' Unlike the first presumption, this second presumption is merely evidential, so that it can be rebutted.)

Mahkemeyi etkinin kötüye kullanıldığı varsayımına götüren işle-min karakteridir. Bu çürütülebilir, aksi ortaya konabilir bir varsayımdır, karinedir. İşlemden yarar sağlayan kişi, işlemin bir haksız etkileme, etkiyi kötüye kullanma veya nüfuz suistimali sonucu gerçekleşmediğini ortaya koymalıdır, bunu yerine getiremedi-ği takdirde işlemin geçersizliğine, iptaline karar verilir. Anlaşılabileceği gibi, etkinin kötüye kullanıldığı varsayımının doğması durumunda, etkinin kötüye kullanıldığını çürütme, haksız etkileme olmadığını ortaya koyma yükümlülüğü işlemden yarar sağlaya-na geçer (Royal Bank of Scotland v. Etridge (No 2) (2001) 4 All ER 449: Allcard v. Skinner (1887) 36 ch D 145: Bölüm 149 Sözleşmeler Yasası, madde 16(3)). İngiliz Mahkemelerinin "presumed undue influence" diye tanımladığı bu durumu biz de "varsayılan haksı-z etkileme" veya "etkinin kötüye kullanıldığı karinesi" olarak tanımlayabiliriz. Açıklamadan da anlaşılabileceği gibi bu durumda iki varsayım söz konusudur; taraflar arasındaki ilişkiden kaynaklanan "etkinin varlığı" ile işlemden kaynaklanan "haksız etkile-me" veya "etkinin kötüye kullanıldığı" varsayımları.

Yine taraflar arasında, güven ve itimat nedeni ile, birinin diğeri üzerinde etkili olduğunu, onun üzerinde nüfuz sahibi olduğunu, onun iradesine yön verdiğini gösteren bir ilişki varsa ve bu taraflar a-rasındaki bir işlemden, etkili olan taraf açık yarar sağlarsa veya işlem diğer tarafın açıkça zararına ise veya aralarındaki işlem bir izahat gerektirecek nitelikte ise, bu işlem etkinin kötüye kullanıldığı karinesini doğurur, bu işlemde "haksız etkileme" -varsayılır. Bu durumda da işlemden yarar sağlayan, etkinin kötüye kullanılmadığını, nüfuz suistimali olmadığını, diğer tarafın serbest iradesini kullanarak kendi isteği ile, ne yaptığını ve neticelerini bilerek işleme taraf olduğunu ortaya koymakla yükümlü- olur ve bunu yerine getiremediği takdirde işlem geçersiz kılınır. (Bak: HALSBURY'S LAWS OF ENGLAND, Fourth Edition, Volume 20(1), paragraf 60; Zamet v. Hyman (1961) 3 All ER 933 at 938). Burada açıkça sergilenen bir haksız etkilemenin kanıtlanması gereği -yoktur, aranan, yukarıda belirtildiği gibi bir ilişkinin varlığının ortaya konabilmesidir, basit bir ifade ile, taraflardan birinin diğeri üzerinde etkili olduğu görünen bir ilişki. Taraflar arasında böyle bir ilişki varsa ve yakınma konusu işlem izahat ge-rektirecek nitelikte, hayatın normal şartlarında kolayca anlaşılamayacak, vicdanın kabul etmeyeceği bir işlemse, izahat gerektiren bu işlem etkinin kötüye kullanıldığına karine oluşturur, bu işlemden etkinin kötüye kullanıldığı, haksız etkileme olduğu vars-ayılır. Burada, taraflar arasındaki ilişkide, taraflardan birinin diğeri üzerinde etkili konumda olduğunun şahadetle ortaya konması gerektiği cihetle, sadece bir varsayım söz konusudur; iptali istenen işlemden kaynaklanan etkinin kötüye kullanıldığı varsay-ımı.

İstinafa konu davanın hukuksal örtüsünü belirledikten sonra Talep Takririnde ileri sürülen ve yukarıda kararın başında verilen olgusal iddiaları, sunulan şahadeti ve Kaza Mahkemesinin bulgularını ele alalım. Bu noktada belirtmemiz gerekir ki Kaza Ma-hkemesi, kararında olayın hukuksal yönünü, haksız etkileme ile ilgili hukuku, derinliğine veya açıkça işlememiş ve buna bağlı olarak da bazı hususlarda açık bulgu yapmamıştır. Kaza Mahkemesi gayet kısa olan kararında, şahadeti ihtimaller dengesi üzerinden -değerlendirdiğini, davalının ve davalı tanıklarının şahadetini davacı tanıklarının şahadetine göre daha inandırıcı, makul bulup doğru kabul ettiğini belirtip, "müteveffa Fahri Fatin'in narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını kendi serbest iradesi ile, dav-alının tesiri altında kalmadan, sarhoş edilmeden, bir karşılık beklemeden, isteyerek davalıya bağışlayıp devrettiği hususlarında bulgu yaparız" diyerek davayı reddetmiştir.

Kaza Mahkemesi önünde, Talep Takririnde yer alan, müteveffa Fahri Fatin'in, ileri -yaş nedeni ile akli melekesinde ve iradesinde bozukluklar olduğu, yaptığının bilincinde olmadığı, bakıma muhtaç bir kişi olduğu iddialarını destekleyecek şahadet yoktur, aksine, davacı tarafından tanık olarak çağrılan müteveffanın eşi ile üç evladının şaha-deti müteveffa Fahri Fatin'in akli melekesinde ve iradesinde bozukluk olmadığını, müteveffanın bakıma muhtaç olmadığını göstermektedir. Yine müteveffa Fahri Fatin ile davalının bağış ve devir günü içki içtikleri, Fahri Fatin'in kendisine bakacağı ve/veya y-ardım edeceği ve/veya tüm ihtiyaçlarını karşılayacağı için narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını davalıya bağışladığı, keza davalının, kardeşlerine haklarını vereceğine ve/veya kendisinin de kardeşlerine devir yapacağına babasını ikna ederek konu bağışl-arı sağladığı hususlarında da, Kaza Mahkemesi önünde kabul edilebilir şahadet yoktur.

Talep Takririnde ileri sürülen, davalının, narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarının babası Fahri Fatin tarafından kendisine bağış ve devrini haksız etkileme ile sağladı-ğı iddiasını ele alalım. Kaza Mahkemesi önünde, davalının babası üzerinde üstünlük, hakimiyet kurup onun iradesini tahakkümü altına aldığını, babasının iradesine hükmedecek konumda olduğunu ve babası üzerindeki bu etkisini narenciye bahçesi ile eşdeğer pua-nlarını kendisine bağışlayıp devretmesi amacı ile açıkça kullandığını gösteren şahadet var mıdır? Duruşma tutanakları incelendiğinde, davalının narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını kendisine bağışlayıp devretmesi amacı ile, açıkça, babası üzerinde irad-esini serbestçe kullanamayacak kadar etki kullandığını ortaya koyacak bir şahadet görülmemektedir.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi haksız etkileme genelde göz önünde, açıkça yapılmadığı için, Mahkemeler bazı ilişkilerde etkiyi, bazı işlemlerde de etkinin ku-llanıldığını ve haksız etkilemeyi, varsaymaktadır. Davalı ile babası arasındaki ilişki bir etkinin varlığına karine oluşturur mu? İngiltere'de anne-baba evlat ilişkisinde, özellikle evladın ergenlik yaşına yeni ulaştığı ve halâ anne-baba denetimi, kontrolü- altında olduğu durumlarda baba veya annenin evlat üzerinde etkili olduğu varsayılmaktadır, bu bizim yukarıda verilen Bölüm 149 Sözleşmeler Yasasının 16(2)(a) maddesinde de böyle düzenlenmiştir, ancak ters yönde, yani evladın anne-baba üzerinde etkili oldu-ğuna dair bir varsayım yoktur (The presumption of undue influence arises in the relation of parent and child, especially where the child has only recently come of age and is still under parental control ....There is no reverse presumption that a parent may- be unduly influenced by an adult child - HALSBURY'S LAWS OF ENGLAND, Fourth Edition, Reissue, Volume 16(2), paragraf 425).

Etkinin Mahkeme tarafından varsayılmadığı ilişkilerde, durumlarda, eğer varsa, etkinin varlığı şahadetle ortaya konmalıdır. Evladı-n anne baba üzerinde etkisi olduğuna dair bir varsayım yoktur, ancak bir evlat anne-babası üzerinde etkili ise, onların iradesini yönlendirebiliyorsa, evladın anne babası üzerinde etkili, onların iradesini yönlendiren bir konumda olduğu şahadetle ortaya ko-nabilir. Babadan evlada yapılan bağışta etkinin kötüye kullanıldığı karinesinin doğabilmesi için, baba ile kendisine bağışta bulunulan evlat arasındaki ilişkide, babanın evlada duyduğu güven ve itimat veya babanın o evlada karşı zaafı veya o evladın baba ü-zerinde kazandığı üstünlük, nüfuz nedeni ile evladın baba üzerinde bağış için etkili olabilecek konumda olduğunun şahadetle kanıtlanması gerekir. Coldunell Ltd. v. Gallon (1986)l All E.R.429, davasında kabul edildiği gibi evlat anne-baba ilişkisi, kendiliğ-inden, evladın anne-baba üzerinde etkisi olduğu varsayımını doğurmamaktadır. Bir evladın anne-baba üzerinde etkili olduğunun kanıtlandığı durumlarda, evlat ile anne-baba arasındaki işlem, izahat gerektirecek nitelikte, kolayca anlaşılamayacak bir işlem ise-, bu işlem etkinin kötüye kullanıldığına karinedir; şahadetle varlığı kanıtlanan etkinin, kötüye kullanıldığı varsayılır, bu varsayımı doğuran işlemin niteliğidir.

Davalının babası üzerinde etkili konumda olduğu, babasının iradesini yönlendirdiği söylene-bilir mi? Tutanaklardan, Kaza Mahkemesine sunulan şahadet incelendiğinde, davacı tarafından sunulan şahadetten, aşağıdakiler görülmektedir. Takriben 75 yaşlarında olan Fahri Fatin eşi ile Güzelyurt'ta ikâmet etmekte idi. Fahri Fatin'in üç evladı Kıbrıs dış-ında, davalı dahil iki evladı Lefkoşa'da, iki evladı da Güzelyurt'ta ikâmet eder. Fahri Fatin ve eşi eşdeğer işlemlerini takip etmesi için davalıya vekalet verdiler. Davalı eşdeğer işlemlerini takip etti, narenciye bahçesinin babası Fahri Fatin adına koçan-larının çıkmasını sağladı. Koçanlar çıktıktan bir süre sonra, davalı 21.12.1989 tarihinde arabası ile Güzelyurt'a geldi, babasını alıp birlikte Lefkoşa Tapu Dairesine gittiler ve Fahri Fatin narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını davalıya bağışlayıp Tapu- Dairesinde devretti. Davalı takriben on beş günde bir babasını ziyaret ederdi, onunla oturup içki içtiği de olurdu. Fahri Fatin'i diğer evlatları da ziyaret ederlerdi, bir diğer oğlu Kemal de ara sıra oturup onunla içki içerdi. Fahri Fatin evine kapalı, k-imse ile görüşmeyen bir kişi değildi, sosyal yaşantısı vardı, başkalarının bakımına muhtaç değildi.

Şahadete bakıldığında biri vefat etmiş sekiz çocuk babası Fahri Fatin ile davalı oğlu arasında özel bir ilişki olduğu görülmemektedir. Davalının babası üz-erinde etkili bir konumda olduğunu, yakın bir geçmişte veya herhangi bir zaman, herhangi bir konuda onun iradesini etkileyip yönlendirdiğini ortaya koyabilecek bir şahadet yoktur. Güzelyurt'ta ikâmet eden 75 yaşlarındaki Fahri Fatin'in, eşdeğer işlemlerini- resmi dairelerde takip edip sonuçlandırması için Lefkoşa'da ikâmet eden davalı oğluna vekalet vermesi gayet doğal olup davalının babası üzerinde etkili konumda olduğunu, babasının iradesini yönlendirdiğini ortaya koymaktan uzaktır. Yine davalının narenciy-e bahçesini babasından istemesi, davalı şahadetinde narenciye bahçesini babasından istediğini reddetmektedir, davalının babası üzerinde etki sahibi olduğunu veya böyle bir istemde bulunmakla onu haksız etkilediğini göstermemektedir.

Taraflardan birinin d-iğeri üzerinde etkili konumda olduğu, taraflardan birinin diğeri üzerindeki etkisi, varsayımla veya şahadetle, ortaya konmadıkça, etkinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılamaz. Davalının, babasının iradesini etkileyecek konumda, babası üzerinde etki sahib-i olduğu, şahadetle ortaya konmadıkça, etkinin kötüye kullanıldığı, haksız etkileme olduğu söylenemez; sadece taraflar arasındaki işleme bakıp, işlemin izahat gerektirecek bir işlem olduğu gerekçesi ile, etkinin kötüye kullanıldığı varsayılamaz, etkinin kö-tüye kullanıldığı varsayımı için öncelikle etkinin varlığı kanıtlanmalıdır.
(1- The Law of Contract, Laurence Koffman and Elizabeth Macdonald, Fifth Edition, 2004,sayfa 402: Presumed undue influnce. The second situation in which it is said that the-re is presumed undue influence only involves a single presumption and that merely the evidential one that undue influence was exercised. Before that can come into play it must be established not only that the transaction is one calling for an explanation, -but first that the relationship between the parties involved relevant influence (Royal Bank of Scotland v. Etridge (No 2) (2001) 4 All ER 449 at (21)).
2- Royal Bank of Scotland v. Etridge (No 2) (2001) 4 All ER 449, sayfa 460 (21)'de Lord Nicholls: "As -already noted, there are two prerequisites to the evidential shift in the burden of proof from the complainant to the other party. First, that the complainant reposed trust and confidence in the other party, or the other party acquired ascendancy over the -complainant. Second, that the transaction is not readily explicable by the relationship of the parties"
3- Contract Law, Jill Poole, Seventh Edition, 2004, sayfa 365: In order for the presumption to arise in the first place there must be both a presumption- of influence (automatic or established to have arisen on the facts) and evidence relating to the transaction which suggests that undue influence may have been exercised or at least raises such a suspicion. The result is that the presumption of undue influ-ence will not be assumed simply on the basis of an evidential presumption of influence).

Davalının, babası Fahri Fatin üzerinde etkili, babasının iradesini etkileyip yönlendirecek konumda olduğu şahadetle ortaya konamadığı cihetle, Kaza Mahkemesinin dava-yı reddeden kararına karşı dosyalanan işbu istinaf reddedilir. Tarafların kendi masraflarını ödemelerine emir verilir.

İstinafı reddetmemize rağmen aşağıdaki hususları belirtmeyi de yararlı görmekteyiz.
Davalının babası üzerinde etkili konumda olduğu ş-ahadetle ortaya konmuş olsaydı, narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarının davalıya bağışlanıp devrinde, var olan etkinin, kötüye kullanılıp kullanılmadığına, haksız etkileme olup olmadığına bakacaktık. Yakınma konusu, müteveffa baba Fahri Fatin'in narenciy-e bahçesi ile eşdeğer puanlarını davalı oğluna bağışlayıp devretmesidir. Fahri Fatin'in yukarıda kararın başında da ifade ettiğimiz gibi, devir tarihinde yedi evladı ve vefat etmiş bir oğlundan iki torunu vardı. Fahri Fatin kayıtlı sahibi olduğu tek taşınm-az malını, narenciye bahçesini ve eşdeğer puanlarını davalıya bağışlayıp Tapu Dairesinde devretti; geri kalan, eşi ile ikamet ettiği, kendisine tahsisli bir konuttur. Bu konut da, şahadete göre, dere yatağı içerisine inşa edilmiştir ve konuta koçan alınmas-ı sorunludur. Fahri Fatin, üzerinde durulacak miktarda para veya başka taşınır mal da bırakmamıştır. Bu tablo çok açık bir şekilde Fahri Fatin'in davalı oğluna yaptığı bağışı "izahat gerektirecek nitelikte veya vicdanın kabul etmeyeceği bir işlem" kılmakta-dır ve bu işlem etkinin kötüye kullanıldığına karine oluşturmaktadır. Bu durumda karineyi çürütmek, işlemin haksız etkileme ile sağlanmadığını ortaya koymak yükü davalıya geçer. Davalının şahadetini tutanaklardan dikkatle inceledik. Kaza Mahkemesi davalını-n şahadetini, davacı tanıklarının şahadetine göre makul, inandırıcı bulmuş ve doğru kabul etmiştir. Davalının şahadetine bir bütün olarak bakıldığında Kaza Mahkemesinin bu değerlendirmesi ile hemfikir olmak gayet zordur, istinafın sonucuna etkili olmadığı -için buraya aktarılmasına gerek olmayan şahadetinin birçok yerinde davalının kendi içinde tutarlı olmadığı görülmektedir. Yakınma konusu olan bağış ve devirler için davalı şahadetinde ne diyor? Davalı, "Ben okuduğum için, en ihtiyaçlı olduğum için, onların- bir dediklerini iki etmediğim için babam narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını bana verdi" diyor. Burada iki noktaya yer verelim. Birincisi kardeşler arasında en ihtiyaçlı davalının olduğu doğru değildir, ikincisi de baba Fahri Fatin'in herhangi bir ev-ladı ile bir sorunu yoktur. Davalının, kendisine yapılan bağış ve devir için verdiği bu izahat, etkinin kötüye kullanıldığı karinesini çürütmekten uzaktır. Kendisine yapılan bağış ve devirde etkinin kötüye kullanıldığı karinesi doğmuş olsaydı davalının ver-diği izahat bu karineyi çürütmek için yeterli olmayacaktı.

Davalının izahatı dışında, davalı tarafından tanık olarak dinlettirilen iki tapu memurunun şahadeti de vardır. Tapu Dairesindeki devir işlemlerinde görev alan bu memurlar Fahri Fatin'e işlemlerle- ilgili bilgi verdiklerini, onu sorguladıklarını ve Fahri Fatin'in ne yaptığını ve sonuçlarını bilerek narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını davalı oğluna bağışlayıp devrettiği kanısına vardıktan sonra işlemleri ileri götürdüklerini ifade ettiler. Bu, h-aksız etkileme olduğu varsayımını çürütmeye, Fahri Fatin'in bağış ve devirleri kendi özgür iradesi ile yaptığını ortaya koymaya yönelik ciddiye alınacak bir şahadettir ve diğer tüm şahadet ile birlikte değerlendirilmelidir. Fahri Fatin'in yaptığını ve sonu-çlarını bilerek narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını Tapu Dairesinde devretmesi Fahri Fatin'in haksız etkileme altında olmadığının kesin göstergesi değildir, ancak değerlendirmede ciddiye alınacak bir olgudur. Kişi yaptığının ve sonuçlarının bilincinde- olmakla beraber yine de yaptıklarını haksız etkileme altında yapıyor olabilir (Bak: Royal Bank of Scotland v. Etridge (No 2) (2001) 4 All ER 449 at 460[203]). Kaza Mahkemesi, kararında, diğer birçok konu gibi, bu konuyu da değerlendirmeye almadı ve herhan-gi bir bulgu yapmadı. Etkinin kötüye kullanıldığı varsayımı doğmuş olsaydı, tanık tapu memurlarının şahadeti, davada sunulan tüm şahadet ile birlikte ele alındığında, bu varsayımı çürütebilecek, Fahri Fatin'in haksız etkileme altında olmadan kendi özgür ir-adesi ile narenciye bahçesi ile eşdeğer puanlarını davalı oğluna bağışlayıp devrettiğini ortaya koyabilecek nitelikte ve yeterlikte bir şahadet mi, bu konuda Kaza Mahkemesinin bir değerlendirmesi ve bulgusu da yoktur; ancak Kaza Mahkemesinin, kısa kararınd-a, davalı tanıkları olan tapu memurlarının şahadetini inandırıcı bulup doğru kabul ettiğini belirttikten sonra, özellikle tapu memurlarının şahadeti ışığında, Fahri Fatin'in bu tanıkların sorgulama ve uyarılarından sonra kendi serbest iradesi ile, isteyere-k, konu bağış ve devirleri gerçekleştirdiği bulgusuna vardığı da görülmektedir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi davalının, babası Fahri Fatin'in iradesini etkileyip yönlendirecek konumda olduğu şahadetle ortaya konamadığından ve buna bağlı konu bağış ve devi-rlerde etkinin kötüye kullanıldığı karinesi doğmadığından, bu karineyi çürütmeye yönelik olan tapu memurlarının şahadetinin, diğer tüm şahadet ile birlikte, değerlendirilmesi gereği de kalmamaktadır.



Nevvar Nolan Gönül Erönen Seyit A-. Bensen
Yargıç Yargıç Yargıç


27 Haziran, 2007



2






Full & Egal Universal Law Academy