Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 69/2013 Dava No 22/2015 Karar Tarihi 25.05.2015
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 69/2013 Dava No 22/2015 Karar Tarihi 25.05.2015
Numara: 69/2013
Dava No: 22/2015
Taraflar: Gönül Kayımzade ile Serkan Altay ve diğeri arasında
Konu: Trafik kazası neticesinde özel ve genel zarar ziyan talebi - Kazanın meydanan gelmesinde Davalının ve Davacının katkısal kusurları - Davalı 1in aracı sigortasız ve muayenesiz sürmesinde Davalı 2nin sorumluluğu olup olmadığı tartışması - Özel ve genel zarar ziyanın tespiti - Alt Mahkemenin tespit ettiği miktarlarda Yatgıtayın düzeltme yapması - Azınlık kararının Alt Mahkemenin tesit ettiği özel zarar ziyanı reddetmesini doğru bulması.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 25.05.2015

-D. 22/2015 Yargıtay/Hukuk No: 69/2013
(Lefkoşa Dava No: 4478/2007)


Yüksek Mahkeme Huzurunda.


Mahkeme Heyeti : Hüseyin Besimoğlu, Ahmet Kalkan, Gülden Çiftçioğlu


İstinaf eden : Gönül Kayımzade, Lefkoşa. - (Davacı)

ile


Aleyhine istinaf edilen : No.1) Serkan Altay, Lefkoşa.
No.2) Rıza Altay, Lefkoşa.
(Davalılar)


A r a s ı n d a-.



İstinaf eden namına : Avukat Menteş Aziz hazır.
Aleyhine istinaf edilenler namına : Avukat Hasan Esendağlı
hazır.

Lefkoşa Kaza Mahkemesi Başkanı Emine Dizdarlı'nın 4478/2007 sayılı davada, 19.4.2013 tarihinde v-erdiği karara karşı, Davacı tarafından yapılan istinaftır.


K A R A R


Hüseyin Besimoğlu : Daha önce okuma fırsatı bulduğum kararlarda, Sayın Yargıç Ahmet Kalkan'ın 4. istinaf sebebi ile ilgili belirttiği görüşleri benimsediğimden, Sayın Y-argıç Gülden Çiftçioğlu'nun özel zarar-ziyanla ilgili belirttiği görüşlere katılmıyorum.
Ahmet Kalkan : İstinaf Eden/Davacı, Lefkoşa Kaza Mahkemesinin Davalı No.1 aleyhine verdiği tazminat hükmüne karşı bu istinafı dosyaladı.

İSTİNAF İLE İLGİLİ OLGULAR-:

İstinaf Eden bundan böyle sadece Davacı, Aleyhine İstinaf Edilenler ise Davalı No.1 ve Davalı No.2 olarak anılacaktır.

Davacı, 19.10.2007 tarihinde, Davalı No.1 ve 2 aleyhine Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü E.2 n.1 tahtında bir dava açarak, Davalı N-o.1'in kusurlu ve dikkatsiz bir şekilde araç kullanması, Davalı No.2'nin de DB 888 plakalı otomobilini, sigortasız, muayenesiz ve seyrüsefersiz bir halde, oğlu Davalı No.1'in kullanımına vermesi sonucu meydana gelen trafik kazasında almış olduğu yaralar ve- çektiği acı ve ıstıraptan dolayı zarar-ziyan talep etti.

Davacı daha sonra, 7.5.2008 tarihinde dosyaladığı Tafsilatlı Talep Takririnde, Davalıların kusur ve kabahatlerinin tafsilatını, aldığı yaraların, gördüğü tedavinin ve özel zarar-ziyanının ayrıntı-larını belirttikten sonra, Davalılar aleyhine münferiden ve müştereken:

540,048 TL özel zarar ziyan,
200,000 stg özel ve genel zarar-ziyan,
Davacının 23 yaşındaki oğlunun eğitimi için Davacıya destek olmaları bakımından asgari 12,000 TL genel zarar-ziyan -ve
Yasal faiz ve dava masraflarının ödenmesini talep etti.



Davalıların Mukabil Dava yolu ile Hüseyin Aksoy isimli kişiyi davaya Ek Davalı olarak dahil etmek istemeleri ve bu doğrultuda yaptıkları girişimlerin reddedilmesi sonucunda, 28.3.2011 tarihinde- Müdafaa ve Mukabil Talep dosyaladılar.

Davalılar No.1 ve 2, dosyaladıkları müdafaa ve mukabil talep ile Davacının iddialarını reddederek, kazanın Davacının kusurlarından meydana geldiğini, Davalı No.2'ye atfedilebilecek kusur olmadığını ileri sürerek, m-ukabil dava yolu ile Davacının:

Davalı No.1'e 44,000 TL özel zarar-ziyan,
Davalı No.2'ye 45,000 TL özel zarar-ziyan,
Davalı No.1'e genel zarar-ziyan ve
Yasal faiz ve dava masraflarını ödemesini talep ettiler.

Davacının, 30.3.2011 tarihinde müdafaaya ce-vap ve mukabil talebe müdafaa dosyalaması ile layihalar teatisi tamamlanmış oldu.

Davayı dinleyip karara bağlayan Alt Mahkemenin bulgularına göre olgular şöyledir:

25.11.2006 tarihinde, takriben saat 20:15 sıralarında, Lefkoşa'da Osman Örek Caddesi ana-yolunda, Kermiya'ya doğru batı istikametinde, DB 888 plakalı araç ile seyreden Davalı No.1'in, yolun 1-2 km'lerinde ani fren yapması ve direksiyon hakimiyetini kaybedip asfalt yol içerisinde kayarak karşı şeride geçmesi sonucunda, aracının sol ön kısmı ile-, o esnada BK 602 plakalı araç ile karşı istikametten gelen ve kendi seyir hattı içerisinde seyreden Davacının kullandığı aracın sağ ön kısmına çarpması sonucunda bir trafik kazası meydana geldi.

Kazanın olduğu esnada asfalt yol düz, temiz ve kuru olup, B-elediye hudutları dahilinde meskun bir yerdedir.

Yol boyu elektrik direklerindeki lambalar bölgeyi aydınlatmaktaydı ve görüş mesafesi gözün görebileceği kadar açık, temiz ve her iki araç sürücüsünün birbirlerini görebilecek kadardı.

Kaza mahallinde 65 -km'lik sürat tahdidi vardı.

Davalı No.1, kullandığı aracı gerektiği gibi kontrol etmemesi, sürüş esnasında hakimiyetini kaybederek ani fren yapması ve sonrasında kayarak Davacının seyir hattına girmek suretiyle Davacının aracının önünü kesmesi ve kazaya -sebebiyet vermesi nedeniyle kusurludur.

Görmesini engelleyecek bir mania olmamasına rağmen, 95 metre kayarak üzerine gelen Davalı No.1'in aracını fark etmeyen Davacı, kazayı kurtarma ve önleme şansı varken, karşıdan gelen aracı görmemesi, fren yapmaması,- dalgın araç kullanması ve önüne çıkabilecek tehlikeyi gördüğü anda durabilecek bir süratle araç kullanmaması sonucunda, makul bir sürücüden beklenen dikkati göstermeyerek kusurlu davrandı ve kazanın meydana gelmesinde katkıda bulundu.

Kazanın meydana ge-lmesinde, Davalı No.1'in kusuru %70 , Davacının katkısal kusuru %30 olarak belirlendi.

Davalı No.1'in kullandığı DB 888 plakalı araç, Davalı No.2 tarafından Davalı No.1 için mezuniyet hediyesi olarak alınmıştır. Davalı No.1'in kullanımında olan araç, Dav-alı No.2 adına kayıtlıdır. Davalı No.2'ye kazadan sonra muayenesiz, seyrüsefersiz ve sigortasız araç sürmeye müsaade etme suçlarından sabit ceza kesilmiş ve Davalı No.2 de cezayı ödemiştir.

Davacının kaza neticesinde aldığı yaralar şöyledir:
Sağ femur k-ırık,
Sağ ayak bileği çıkık ve çoklu kırık,
Sol ön kol her iki kemik kırık,
Sol ayak bileği açık ve çoklu kırık.

Davacının gördüğü tedavi sonucunda, ayak bileklerindeki kırıklar ve kırıklara bağlı yapılan ameliyat tamamen iyileşti, ancak her iki ayakta k-ireçlenme meydana geldi. Sağ bacaktaki femur kırığı iyileşti. Kireçlenme nedeniyle ayak bileklerinde fleksiyonda 15 derece, ekstensiyonda 10 derece toplamda %10 fonksiyon kaybı meydana geldi. Koldaki fleksiyon hareketinde %3 kayıp vardır.

Davacı özel zar-ar-ziyan başlığı altındaki taleplerini ispatlayamadı.

Davalı No.2'nin herhangi bir kusur ve sorumluluğu olmadığına, bu nedenle aleyhindeki davanın reddi gerektiğine bulgu yapan Alt Mahkeme, Davacı lehine Davalı No.1 aleyhine 150,000 TL genel tazminat, y-asal faiz ve dava masrafları için hüküm verdi.

Alt Mahkeme, Davalıların mukabil davalarını incelemedi ve mukabil dava ile ilgili karar vermedi.

Davacının Alt Mahkemenin kararına karşı istinaf dosyalaması üzerine, Davalılar mukabil istinaf dosyaladılar.-





İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davacı, istinaf ihbarnamesinde, 5 ana başlık altında 14 istinaf sebebi ileri sürmüştür. İstinaf sebeplerini ana başlıklar altında şöyle özetlemek mümkündür:

Muhterem Alt Mahkeme, Davacıya karşı önyargılı tutum ve davranışlarda -bulundu.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacıda katkısal kusur bulmakla ve kusur oranını Davacıda %30, Davalı No.1'de %70 olarak tespit etmekle hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracı sigortasız ve/veya muayenesiz ve/veya seyrüsefers-iz olduğu halde kullanmasına izin veren Davalı No.2'nin arabanın mal sahibi sıfatıyla sorumluluğu olmadığına bulgu yapmakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacının tanıklarının söylediklerine gerekli ağırlığı vermemek ve Davalıların tanıklarına inanmak-la hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacının özel zarar taleplerini reddetmekle hata etti.
Muhterem Alt Mahkemenin Davacı için tespit ettiği genel tazminat miktarı hatalı ve azdır.

Davalılar Avukatı dosyaladığı mukabil istinaf ihbarnamesinde, 3 istina-f sebebi ileri sürdü. Bunlar özetle şöyledir:

Muhterem Mahkemenin tespit ettiği genel tazminat miktarı yüksektir.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacının özel zarar-ziyan taleplerini reddetmekle doğru yaptı. Ancak fizyoterapi masrafları başlığı altındaki talepl-eri incelerken, Davacı tarafından ödenmemiş bir miktarın, özel zarar-ziyan olarak talep edilemeyeceği bulgusunu yapmamakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davalıların mukabil taleplerini incelememek ve Davalıların özel ve genel zarar-ziyan taleplerini de-ğerlendirmemekle hata etti.

TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI:

Davacı Avukatı istinaftaki hitabında, istinaf başlıklarındaki sıraya göre hitap ederek, özetle: Mahkemenin gerek şahsına gerekse müvekkiline karşı açıkça tavır aldığını, Davacının davasını d-ilediği gibi yürütmesine engel olduğunu, tanık çağırmak istediği halde Mahkemenin ısrarla Davacıyı dinlettiğini, hüküm sonrasında ara emrinin uzatılması talebini gerekçesiz olarak reddettiğini, davanın esası ile ilgili olarak Alt Mahkemenin Davacıda katkıs-al kusur bulmasının hatalı olduğunu, Davacının hiç kusuru olmadığını, şahadet olmamasına rağmen yolda görüş mesafesinin sonsuz olduğu bulgusunu yaptığını, kaza mahallinde Davacının görüş mesafesinin olmadığını, Alt Mahkemenin prensipleri hatalı yorumladığı-nı, Davalı No.2'nin mal sahibi ve izin veren sıfatıyla kusurlu olduğunu, aleyhine açılan ceza davasında mahkum olduğunu, Davalı No.2'nin mal sahibi sıfatıyla aracı muayenesiz, seyrüsefersiz ve sigortasız bir şekilde Davalı No.1'in kullanımına verme hakkı o-lmadığını, Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 11,12 ve 13. maddeleri tahtında sorumlu olduğunu, bu nedenle Alt Mahkemenin Davalı No.2 aleyhindeki davayı reddetmekle hata ettiğini, Davacının özel tazminat taleplerinin reddedilmesinin hatalı olduğunu, Alt M-ahkemenin ısrarla fatura ve belge istediğini ve sunulan şahadete değer vermediğini, bunun hatalı olduğunu, genel tazminatın hatalı esaslardan hareketle değerlendirildiğini, tespit edilen genel tazminat miktarının az olduğunu iddia ederek, istinafın kabulün-ü talep etti.

Sıra kendisine geldiğinde Davalılar Avukatı, Davacının istinafına cevap vererek kendi mukabil istinafı ile ilgili olarak özetle; Davacının şahadetinden sonra yurt dışından gelecek tanık olduğu gerekçesi ile tehir talebinde bulunmadığını, D-avacının davasını kapattığını, Alt Mahkemenin Davacı veya Avukatına tavır takındığı iddiasının gerçekle bağdaşmadığını, Alt Mahkemenin Davacının katkısal kusuru ile ilgili bulgularının doğru olduğunu, kaza mahalli ile ilgili yeterli şahadetin bulunduğunu, -Davacının 100 metre mesafeden Davalı No.1'in aracını görmediğini, Alt Mahkemenin Davalı No.2' de kusur bulmamakla doğru yaptığını, aracın Davalı No.2 tarafından yıllar önce mezuniyet hediyesi olarak Davalı No.1'e alındığını, Davalı No.2'nin kayıt dışında a-raçla alakasının olmadığını, Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 11,12 ve 13. maddelerinin ortaklaşa haksız fiil işleyenler için geçerli olduğunu ve bu meselede uygulanamayacağını, Davacının özel zarar-ziyanını ispatlayamadığını, genel tazminatın alınan y-aralara göre fazla olduğunu, Alt Mahkemenin mukabil talebi inceleyip talepleri kusur oranına göre paylaştırması gerektiğini, mukabil talebin incelenmediğini, buna göre istinafın reddedilerek mukabil istinafın kabulü gerektiğini ileri sürmüştür.

İNCELEME:-

İstinaf ve mukabil istinaf sebepleri, sırasıyla aşağıdaki başlıklar altında incelenecektir. Davacının şahadete yönelik istinaf sebebi, genel istinaf sebepleri içerisinde inceleneceğinden, ayrı başlık altında ele alınmayacaktır.

İstinaf ve mukabil is-tinaf sebeplerini inceleyip değerlendirdik.

Muhterem Alt Mahkeme, Davacının tanık çağırma sırasına müdahale etmiş, Davacıya karşı önyargılı tutum ve davranışlarda bulundu.

Davacı Avukatı, bu istinaf sebebi ile Alt Mahkemenin tanık çağırma konusunda Dava-cıya fırsat vermediğini ve yanlı davrandığını söyleyerek, Mahkemenin Davacıya karşı tavır takındığını, davanın duruşmasının adil bir şekilde yürütülmediğini ileri sürmüş, karardan sonra Alt Mahkemenin ara emrinin yürürlükte kalması taleplerini reddetmesini- iddialarına dayanak olarak göstermiştir.

Duruşma zabıtlarına göre, davanın duruşması 14.12.2011 tarihinde başlamış ve Davacının dinlendiği 27.1.2012 tarihine kadar (14) Davacı tanığı dinlenmiştir.

27.1.2012 tarihine gelindiğinde, Davacı Avukatı Mahke-meye hitaben, esas şahitlerinden biri olan Prof.Dr.Bülent Atilla'nın iş yoğunluğu ve Ankara'da yağan kar nedeniyle Kıbrıs'a gelemediğini, Davacıyı bu Tanıktan sonra dinletmek istediğini belirterek tehir talep etti.

Alt Mahkemenin, Davacı Avukatının tehir- talebini reddetmesi üzerine, Davacı Avukatı Davacıyı şahadet vermeye çağırdı.

Davacının şahadeti aynı gün tamamlandıktan sonra, Davacı Avukatı ile Mahkeme arasında şöyle bir diyalog geçmiştir:

"Av.Menteş Aziz: Davacının davası bundan ibarettir.
Ma-hkeme : Diğer tanıkları çağırmayacak mısın?
Av.Menteş Aziz: Evet. Çağırmayacağım efendim.
Mahkeme : Takdir sizindir.
Av.Menteş Aziz: Ben yeterli, bu şahadetin şahadetini
gördükten sonra benim bütün endişem, şey etmeyeceğim.
Kendi şahadeti gördükten -sonra ve istintakım muhterir
istintakını gördükten sonra başka şahit çağırma ihtiyacını
hissetmiyorum."( Mavi 314'ten olduğu şekli ile
alınmıştır.)


20.2.2012 tarihine ertelenen davanın duruşması, bu tarihte Davalılar tanıklarının dinlenmesi ile de-vam etmiştir.

Zabıtlardan görülebileceği gibi, Alt Mahkeme, Davacıya tanıklarını çağırma yolunu hiçbir zaman kapatmamış, aksine gerekli zaman ve fırsatı vermiş, Davacı Avukatı tanık çağırma ihtiyacı duymadığını açıkça beyan etmiştir. Davacı Avukatının, h-azırda olan Davacıyı dinletmeden evvel, doktor tanık dinletmek istemesinin nedenlerini açıkça izah etmesi gerekirdi. Davacı Avukatının belirttiği şekilde, tanığının iş yoğunluğu veya havaların kötü olması nedeniyle hazır olamaması, hazır olan başka tanıkla-rın dinlenmesine engel teşkil etmemektedir. Mevcut koşullar altında, Alt Mahkeme davayı dinleyerek akabinde de Davacıya tanık çağırma fırsatı vererek doğruyu yapmıştır. Alt Mahkemenin hükümden sonra ara emrini uzatmaması, bu istinafın konusu olmadığı gibi,- Alt Mahkemenin takdir hakkının Davacıya alınmış tavır olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

Davacının I. başlık altında ileri sürdüğü istinaf sebepleri reddedilir.

2. Muhterem Alt Mahkeme, Davacıda katkısal kusur bulmakla
ve kusur oran-ını Davacıda %30, Davalı No.1 de %70
olarak tespit etmekle hata etti.

Bu meselede, Davalı No.1'in ihmâlkarlık ve dikkatsizliği istinaf konusu değildir. Trafik kazasına bağlı olarak açılan tazminat davasında, Davalının kusurlu olduğu saptandıkt-an sonra, kazanın meydana gelmesinde müşterek kusur olup olmadığı araştırılırken, Davacının herhangi bir kusuru olmasına ilaveten, bu kusurun kazaya sebebiyet verip vermediğinin veya kazaya herhangi bir katkıda bulunulduğunun araştırılması gerekir (Bkz.Huk-uk İstinaf No.25/1972).

İstinafa konu kaza, Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracı kullanırken önünde başka araçların seyrettiği bir esnada, aracına ani fren uygulaması ve kontrolden çıkıp 95 metre kayarak karşı şeride geçmesiyle Davacının aracına çarpması -sonucu meydana geldi.

Davacı kendi şeridinde normal bir süratle seyrederken, çarpışmanın kontrolden çıkmış bir aracın, karşı şeride geçerek Davacının aracına çarpması sonucunda meydana geldiğini dikkate aldığımızda, Davacının katkısal kusuru neye göre -saptanacaktır?

Alt Mahkeme, kararında şöyle demiştir:

"Davacının, Davalı No.1'in aracını görmesini engelleyecek
herhangi bir mani yoktur. Davacı makul ve dikkatli bir sürücünün göstermesi gereken dikkat ve ihtimamı göstermiş olsaydı Davalı No.1'i g-örebilme imkanı olacaktı ve/veya Davalı No.1'i görecekti. Dolayısıyla kazanın vukuu önlenecekti ve/veya manevra yapma şansı olacaktı veya Davacı en azından aracının ışıklarının gösterdiği mesafede salimen durabilecek süratte araç kullanması gerekirdi. Halb-uki Davacı tehlikeyi anladığı anda hiçbir manevra yapmayarak yoluna devam etmiştir. Davacı tehlikeyi gördüğü anda basiretli bir sürücünün göstermesi gereken dikkat ve ihtimamı göstermeyerek tehlikeyi gördüğü anda fren yapıp durmayarak ve/veya zamanında man-evra yapmayarak ve/veya geceleyin bir anayolda araç trafiğini dikkate almadan seyir etmekle ve/veya dalgın bir şekilde araç kullanmakla ve/veya Davacının etrafına kafi derecede bakmamakla yolun karşı tarafından kayarak gelmekte olan Davalı No.1'in kullandı-ğı arabayı görmeyerek yoluna devam etmekle ve/veya önüne çıkması muhtemel engelleri dikkate almadan araç kullanmakla kazanın vukuuna katkıda bulunmuştur"(Mavi 583-584).

Katkısal kusur ile ilgili birçok kararda tanımlamalar olmakla birlikte, Jones v Livox -Quarries Ltd. (1952) 2QB 608'de ifade edilen prensipler halen geçerliliğini korumaktadır. İlgili kısım aynen şöyledir:

"Just as actionable negligence requires the foreseeability
of harm to others, so contributory negligence requires the foreseeability -of harm to oneself. A person is quilty of contributory negligence is the ought reasonably to have foreseen that,if he did not act as a reasonable prudent man, he might be hurt himself; and in his reckoning he must take into account the possibility of other-s being careless"(Bkz.Xenophontos v.Anastassiou I.CLR sayfa 521).


Buna göre, dava edilebilir ihmal için birinin diğerine ver-ebileceği zararın öngörülebilir olması, katkısal kusur için ise kişinin kendine verebileceği zararı öngörebilmesi gerekmektedir. Kişi makûl olarak kendinin de zarar görebileceği bir tehlikeyi öngörebildiği halde makûl (ihtiyatlı) bir insandan beklenilen ha-reketi yapmadığı zaman, katkısal kusurdan kabahatli olur; kişi diğerlerinin dikkatsiz olma olasılığını hesaplamalıdır.

Bu iktibastan çıkan netice, kişinin kendi selameti için tedbir alması gerektiğidir. Nitekim kendi selameti için makûl bir insanın göst-ermesi gereken dikkati göstermeyen bir kimsenin kazanın meydana gelmesinde katkıda bulunmuş olacağı, Yargıtay/Hukuk 5/1980 sayılı kararda açıkça belirtilmiştir.

Bu esastan hareket ettiğimizde, karşı tarafın dikkatsiz davranma ihtimalini hesaplayabilmek -için yapılan hareketin öngörülebilir olması ve tehlikenin görüldüğü andan itibaren makûl bir sürücüden beklenilen davranışı yaparak tehlikenin savuşturulabilmesi gerekmektedir.

Kural olarak, bir motorlu araç sürücüsüne karşı ileri sürülen, "yolu kullana-n diğer şahıslara makul derecede önem verme yükümlülüğü" sürücünün, sadece yolu kullanan diğer şahıslardan eylemi sebebiyle etkileneceğini önceden makul surette görebileceği ile ilgili yükümlülüktür. Bu yükümlülük diğer sürücülere zarar vermemek için norma-l dikkat ve ihtimam (ordinary care) göstermek olarak tarif edilebilir, yoksa her zaman özel tedbir alma gereği yoktur.

Normal olarak makûl bir sürücüden beklenen, kendi tarafında seyretmesi ve yoldaki trafik hacmini dikkate almasıdır. Makûl bir sürücü, -100 metre karşı mesafeden gelen bir aracın aniden fren yapacağı ve kayarak kendi şeridine geçebileceğini öngörmesi ve özel tedbir alması beklenemez. Böyle bir tehlike öngörülebilir değildir.

Bu meselede, Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracının kayarak Dav-acının şeridine geçtiği zamanın gece ve karanlık olduğunu dikkate aldığımızda, Davacıda katkısal kusur bulabilmek için, karşıdan gelen aracın kaydığını gördüğü anda fren yapmış olması halinde, kazanın meydana gelmeyeceğine yönelik şahadetin mevcut olması g-erekmektedir.

Alt Mahkeme, Davacının görüş mesafesinin ışık hüzmeleri kadar olduğuna dair bulgu yapmasına rağmen, Mahkeme huzurunda, aracın ışık hüzmelerinin kısa ve uzunlarda kaç metre olduğu, kaza anında hangi ışıkların yandığını ortaya koyabilecek şah-adet olmadığı gibi, Davacının manevra yapabilecek alanının olup olmadığı da mevcut şahadetten anlaşılmamaktadır.

Alt mahkemelerin bulguları şahadete dayalı olgulara dayanmalıdır. Böyle olmadığı takdirde Yargıtayın alt mahkemenin bulgularına müdahale edeb-ileceği aşikârdır (Bkz.Hukuk/İstinaf 17/1972).

Davalı No.1'in kullandığı aracın ani fren nedeniyle karşı şeride geçerek kontrolsüz bir şekilde Davacının aracına doğru yöneldiği sırada, düşünme ve fren yapma mesafelerini dikkate aldığımızda, Davacının, mak-ul olarak öngördüğü tehlikeden korunmak için, yeterli zamanı olduğunu söyleyebilmek mümkün olmadığı gibi, fren yapmış olsa bile, belli bir süre ve mesafe içerisinde durabileceğinden, kayarak üzerine gelen tehlikeden nasıl kurtulabileceğini ortaya koyan şah-adet bulunmamaktadır.

Bu neticeden hareket ettiğimiz zaman, geceleyin kendi istikametinde normal bir seyir hızı ile seyreden Davacının, yaklaşık 100 metre önünde, karşı istikametten gelen Davalı No.1'in ani fren yaptıktan sonra aracı ile kayarak Davacını-n şeridine geçmesi ve Davacının yolunu bloke ederek kazaya sebebiyet vermesinde, Davacıya atfedilebilecek herhangi bir kusur olmadığından, Alt Mahkemenin Davacının katkısal kusuru olduğuna ilişkin bulgusu hatalı olmuştur.

Mevcut olgulara göre, kazanın Da-valı No.1'in tamamıyla kendi kusur ve ihmalkârlığı sonucu meydana geldiği anlaşıldığından, Davacının 2. istinaf sebebi kabul edilir.

Muhterem Alt Mahkeme, Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracı sigortasız ve/veya muayenesiz ve/veya seyrüsefersiz olduğu hald-e kullanmasına izin veren Davalı No.2'nin, arabanın mal sahibi sıfatıyla sorumluluğu olmadığına bulgu yapmakla hata etti.


İstinafa konu davada, Davalı No.2, aracın kayıtlı sahibi olup, şahadetinde, DB 888 plakalı aracı oğluna mezuniyet hediyesi olarak -aldığını, adına kayıtlı olması dışında aracın tasarruf ve kullanımının kendinde olmadığını söylemiştir.

Alt Mahkeme, kararında, Bingham & Berrymans Motor Claims Cases, sayfa 296, Owners Liability for Driver, (A) Prima Facie Liability başlığından iktibasl-a, "An owner of a vehicle does not incur a liability for damage caused by it, merely by being the owner. It must be established that the driver of the vehicle was driving it as the servant or agent of the owner" paragrafını kararına aktardıktan sonra şöyle- demiştir:

"Görüleceği gibi, bir aracın sahibi olmak tek başına araç
sahibine zarar ile ilgili sorumluluk yüklemez ve/veya söz konusu aracın neden olduğu zarar neticesinde sorumlu tutulamaz. Davacı sürücünün söz konusu aracı mal sahibinin işçisi veya t-emsilcisi olarak kullandığını ispat etmesi gerekir"(Mavi 613).

Alt Mahkeme daha sonra Hewitt v Bonvin 1940 I KB 188 CA davasında açıklanan benzeri prensiplere istinaden, "sorumluluğun mal sahipliğine bağlı olarak değil, mal sahibinin sürücüye verdiği gör-ev, vazife ve/veya yetkiye göre değerlendirilmelidir" esasından hareketle, "huzurumda Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracı Davalı No.2'nin işi ve/veya talebi üzerine kullandığı hususunda şahadet olmadığından hareketle Davalı No.2'nin sorumluluğu olmadığına -bulgu yaparım" demiştir.

Alt Mahkemenin örnek aldığı Hewitt v Bonvin davası baba-oğul ilişkisini gösteren iyi bir örnek olup, burada sorumluluğun unsurları açıkça belirtilmiştir.

Bingham's Motor Claims Cases, 6 ed. Sayfa 136'da Driving with Consent --Owner not liable başlığı altında verilen örneğe göre, alt mahkemede, babasının izniyle arabayı kullanan sürücünün, babasının temsilcisi olması nedeniyle sürüşünden babanın sorumlu olduğuna karar verilmiş, ancak İstinaf Mahkemesi bu kararı bozmuştur. Mal s-ahibinin sorumluluğunun hangi şartlarda olacağını belirten kısımdan kısa bir paragrafı iktibas etmeyi yeterli gördük. Buna göre:

-"The owner is liable if the driver had authority, express
or implied, to drive on the owner's behalf. This defends not on ownership, but on the delegation of a task or duty. The relationship of father and son is not of itself evidence of agency. The fath-er was not liable."

-
Bu alıntıya göre, sürücü, açık veya gizli bir şekilde mal sahibi namına aracı sürüyorsa, mal sahibi sorumludur. Sorumluluk mal sahipliğine bağlı olarak değil, mal sahibinin sürücüye verdiği görev, vazife veya yetkiye göre değerlendirilir. Baba-oğul ilişk-isi, tek başına temsiliyeti ortaya koymaz.

Aynı prensipler, 1974 Andreas Lanitis V. Pipi, Another davasında, Morgans V. Launchbury davasına atıfla şöyle izah edilmiştir:

"-Liability of Owner
The test in determining whether the owner of a
vehicle is vicariously liable for the negligence of the person driving it with his consent, expressed or implied, has been the subject of discussion by the House of Lords in the case of -Morgans v Launchbury in which the views of Denning M.R in the same case although not upheld, yet much was said in favour of the reasoning behind them. In that case, it was sought to introduce as criteria in the test of establishing vicarious liability, the- "interest" or "concern" of the owner in the use of his vehicle by another person but such criteria were considered as vague and, therefore, the liability of the owner of a car depends on the relationship of master and servant or of principal and agent. In- other words, in order to fix liability on the owner of the car, it is necessary to show either that the driver was the owner's servant or the material time the driver was acting on the owner's behalf as his agent.
For the purpose of establishing the exis-tence of agency relationship, it is necessary to prove that the driver was using the car at the owner's request, expressed or im-plied or on his instruction, and that he was doing so in the performance of the task or duty thereby delegated to him by the owner"(Bkz.1975,11,JSC sayfa 1974).


İktibas edilen kısmı izah edecek olursak: Mal sahibinin, aracı sürmesine izin verdiği kişinin- ihmalinden sorumlu olup olmadığını tespit için uygulanacak test konusu, House of Lords'ta, Morgan's V.Lounchbury davasında tartışılmıştır. Bu davada başkası hesabına yapılan işten kaynaklanan dolaylı sorumlulukta (vicarious liability) aranan kriterler ara-narak, mal sahibinin "yararına veya işi için aracı başkasının kullanması" kriteri aranmış fakat bu kriterde belirsizlik olduğundan mal sahibinin sorumluluğu, işveren-işçi, asıl-vekil ilişkisine bağlanmıştır. Başka bir söylemle, mal sahibinin sorumluluğu iç-in, sürücünün mal sahibinin işçisi veya ilgili zamanlarda mal sahibi namına hareket eden temsilcisi olduğunun gösterilmesi gerekir. Bu maksatla vekil veya temsilci ilişkisinin varlığını ortaya koymak için, sürücünün, mal sahibinin talebi, açık veya gizli t-alimatı ve görevlendirmesiyle onun vazife ve görevini ifa ettiğinin ispat edilmesi gerekmektedir.

Davacı Avukatı istinaftaki hitabında, davadaki iddiasını Fasıl 148 madde 12'ye dayandırdığını, mal sahibi sıfatıyla Davalı No.2'nin garajda muayenesiz, sigo-rtasız ve seyrüsefersiz bir şekilde duran aracının tehlike saçan dinamit gibi olduğunu, Davalı No.1'in bu aracı sürmesine izin verdiği için sorumluluktan kurtulamayacağını ileri sürmüştür.

Davacı bu iddiasını Talep Takririnin 4. paragrafında da ileri sür-erek, Davalı No.2'nin sigortasız, muayenesiz ve seyrüsefersiz bir vaziyette, yasa dışı olduğunu bilerek, Davalı No.1'in aracını sürmesine müsaade ettiğini, bu nedenle sorumlu olduğunu iddia etmiştir.

Davacı Avukatının iddialarından anlaşılacağı gibi, Dav-acı, Davalı No.2'nin mal sahibi olması nedeniyle sorumlu olduğunun yanı sıra, Davalı No.1'in yasaya aykırı bir fiili gerçekleştirmesine izin verdiği nedeniyle de sorumlu olduğunu ileri sürmektedir.

Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 12. maddesi, kişiler-in işçileri dışındaki kişilerce yapılan eylemlerle ilgili sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu davayı ilgilendirdiği oranda Yasanın 12. maddesinin (1)(A) fıkrasının orijinal İngilizce ve Türkçe tercüme metinleri aynen şöyledir:


12. (1) For the purposes of -this law:-
(a) any person who shall join or aid in,
authorize, counsel, command, procure or ratify
any act done or to be done by any other person
shall be liable for such act.

--
"12. (1) Bu Yasa amaçları bakımından-
(a) Her kim, başka bir kişinin yaptığı veya
yapacağı bi-r eyleme katılır veya böyle bir
eylemin yapılmasına yardımcı olur veya yetki
verirse veya o eylemin yapılmasını tavsiye
eder, emreder, sağlar veya tasdik ederse, söz
konusu eylemde-n sorumlu olur;"

Alt Mahkeme, kararında, Davalı No.2'ye muayenesiz, sigortasız ve seyrüsefer ruhsatsız araç sürmeye müsaade etme suçlarından sabit para cezası kesilmesi ile ilgili olarak şöyle demiştir:

"Alternatif olarak cezai bir suç ile ilgili Dav-alı No.2'ye
sabit para cezası kesilmesi bir hukuk davasında ilgili kişiye otomatik olarak bir yükümlülük veya sorumluluk yüklemez. Davacının söz konusu kişinin ihmali ve/veya kusuru neticesinde kazanın meydana geldiğini ve/veya kazaya sebebiyet verdiğini- ispat etmesi gerekir. Davacı, Davalı No.2'nin ihmalkâr davrandığı hususunu ispat edememiştir. Bu nedenle Davacı tarafından ileri sürülen bu iddianın reddedilmesi gerekir. Bu hususta bulgu yaparım." (Mavi 616)


Görülebileceği gibi, Alt Mahkemenin bulgus-u sorumluluk ile ilgilidir. Ancak burada öncelikle belirlenmesi gereken husus, Davalı No.2'nin, Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracı muayenesiz, seyrüsefersiz ve sigortasız sürmesine izin verip vermediğinin olgu olarak belirlenmesidir.

Davalı No.2'ye anı-lan suçlardan sabit para cezası kesilmesi ve bu para cezasını ödemiş olması, mal sahibi olduğu aracı, Davalı No.1'in muayenesiz, sigortasız ve seyrüsefersiz bir şekilde sürmesine izin verdiğini olgu olarak açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, Davalı No.2'nin -Davalı No.1'in ihmalinden sorumlu olabilmesi için, bu kanunsuz davranışın haksız fiil bakımından sorumluluğa olan etkisini incelememiz gerekmektedir.

Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın mal sahibinin, işçileri dışındaki kişilerce yapılan eylemlerle ilg-ili sorumluluğunu düzenleyen 12. maddesi ile Yasanın ihmali düzenleyen 51. maddesi arasındaki ilişki, yukarıda iktibas ettiğimiz mahkeme kararlarını da içine alacak şekilde, Mehmet Derviş V. Melek Sami (1963, 2CLR sayfa 82), Hellenic Mining Co.Ltd. V.Galax-y Tours Ltd. (1975 I, CLR, s.414), Antonakis Garriel and Another V. The Electricity Authority (1980,I CLR s.55) davalarında tartışılmıştır.

Tüm kararlardan çıkan ortak sonuç; mal sahibinin sorumluluğunun saptanabilmesi için, ortada bir ihmalin mevcut ol-ması veya kanunsuz eylemin zarara sebebiyet vermesi ve bu ihmal veya eyleme mal sahibinin katılması veya yardımcı olması veya yetki vermesi veya eylemi tavsiye etmesi, emretmesi veya tasdik etmesi gerektiğidir.

Trafik kazasında mal sahibinin sorumluluğu- bakımından Haksız Fiiller Yasası'nın 12. maddesi ile -vicarious liability olarak anılan ve işveren sorumluluğu veya başkası hesabına yapılan iş veya eylemden sorumlu olma diye bilinen dolaylı sorumluluğun unsurları arasında çelişki veya ihtilâf bulunmamaktadır. Dolayısıyla yukarıda iktibas ettiğimiz ve Morga-n's Case olarak ifade edilen davadaki prensipler, Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 12. maddesi bakımından da geçerlidir.

Bu konuda, aracını kiralayan Davalının, Miss Wey isimli kişinin aracı kullanırken yaptığı trafik kazasında, mal sahibi olarak Dava-lının sorumluluğunu inceleyen (Hellenic Mining Co.Ltd. v Galaxy Tours Ltd. 1978,I CLR, sayfa 419) davasında, Morgan's davasından yukarıda iktibas ettiğimiz kısmın aynısı iktibas edildikten sonra şöyle denmiştir:

"We should add, at this stage, that we can-not agree with
the contention of counsel for the appellants that there exists a conflict between the principles of law expounded in the Morgan's Case, supra and section 12 (1)(a) of the Civil Wrong law, Cap.148, which provides that :-
"12. (1) For the -purposes of this Law-
any person who shall join or aid in, authorize counsel, command, procure or ratify any act done or to be done by any other person shall be liable for such act."
In --the light of the above state of the law we have
reached the conclusion that in the circumstances of the
present case the respondents, as hirers of the self-drive -
car concerned, could not have been held vicariously
liable for the negligence of Miss Wey.
This appeal, therefore, fails and it is dismissed
with costs."


Bu iktibasa göre, Davacı Avukatının iddia ettiği gibi, Morgan's davasında belirtilen prensipl-er ile Haksız Fiiller Yasası'nın 12. maddesi arasında çelişki bulunmamaktadır. 12. maddede belirtilenler ışığında, davanın koşullarına göre, araç kiralayan Davalı, kiralanan araba ile kaza yapan Bayan Wey'in ihmalinden sorumlu değildir.

Anlaşılacağı gibi- Yasa'nın 12. maddesi altında sorumluluk incelenirken, Morgan's davasında uygulanan prensipler uygulanmalı ve mal sahibinin sorumluluğu için, sürücünün aracı, mal sahibinin izni olsa bile, onun amacı, işi, direktifi, yararı ve maksatları için kullanmış old-uğunun ispatlanması gerekir.

Bu meseleye Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 12.maddesi kapsamında bakacak olursak, kazaya sebebiyet veren fiilin, aracın muayenesiz, seyrüsefersiz ve sigortasız olmasından değil, Davalı No.1'in dikkatsiz sürüşünden kaynak-landığını görürüz. Bu neticeden hareketle, Davalı No.2'nin konu suçlardan mahkum olması veya kendisine kesilen sabit cezayı ödemiş olması doğrudan sorumluluğa etki eden bir faktör değildir.

Yine olgulardan anlaşılacağı gibi, Davalı No.1 kaza anında konu- aracı kendi maksatları için kullanmaktaydı. Alt Mahkeme huzurunda Davalı No.1'in DB 888 plakalı aracı Davalı No.2'nin işi, maksatları veya yararı için veya talimatı ile işçisi veya temsilcisi sıfatıyla sürdüğünü ortaya koyacak şahadet bulunmamaktadır. Bun-a göre, Alt Mahkeme Davalı No.2'nin sorumluluğu olmadığına bulgu yaparken hata yapmadığı anlaşıldığından, 3. istinaf sebebi reddedilir.

Muhterem Alt Mahkeme, Davacının özel zarar-ziyan taleplerini reddetmekle hata etti.

Davacı, Talep Takririnin 15. par-agrafında, uğradığı özel zarar-ziyanın tafsilatını vermiştir.

Alt Mahkeme her kalemi ayrı ayrı incelediğinden, zarar-ziyanın tafsilâtını karara iktibas etmeyi uygun gördük. Buna göre, Talep Takririnin 15. paragrafının tafsilat bölümü aynen şöyledir.

"D-avacının Uğradığı Özel Zarar-Ziyanın Tafsilatı:

Hastahane, doktor, tedavi, pansuman, ilaç, röntgen,
tomografi, doktor raporları v.b. için ödenen
.......................................... 5,000 YTL
Halen ödenen ve ödenmesi gereken psikiyatris-t, seansı 70.YTL'den hesapla 13 seans toplam ........ 910 YTL
Davacının BK 602 plaka numaralı aracın muhammen değeri ........................................... 5,000 YTL
Kaza tarihi olan 25/11/2006 tarihinden itibaren 18/5/2007 tarihine kadar 6(altı) a-y müddetle Davacı ve/veya bakıcısının ve/veya oğlunun kullandığı 3.şahsa ait vasıtanın kira bedeli ................. 7,000 YTL
Davacının kaza tarihinden talep takririnin tanzimi tarihine kadar olan devre için bakıcıya ödenen
..............................-............ 17,000 YTL
Kaza tarihinde 49 yaşında olan Davacının erken
emekliliğe sevk olma zarureti doğması hasebiyle 11 yıl
müddetle esas maaşının yarısı kaybı takriben
..........................................237,600 YTL
Davacının tedavi -için takriben 16.2.2008 tarihinden 23.2.2008 tarihine kadar olan devrede Ankara Hacettepe Hastahanesine ziyaretleri için gidiş-geliş uçuş biletleri tedavi, konaklama,iaşe,ibate ve geliş-gidişler için ödenen taksi paraları ....... 5,000 YTL
Tekerlekli sand-alye, yürüteç (walker), havalı yatak seti, full ortopedik yatak ve şilte seti, bez, sargı bezi, ıslak mendil, pudra, pamuk, havlu, ilaç, lazımlık ........................................... 2,538 YTL
Davacının istikbalde yapılması elzem sol ayak bileği ar-trodez (eklem dondurulma ameliyatı), sağ ayak bileği protezi, platin, çivi ve vidaların çıkarılması için ameliyatlar ve diğer medikal ücretler için doğacak muhammen masraf ......................... 100,000 YTL
Davacının 30.3.2007 tarihinden bugüne kadar ve- devam eden ve devam edecek olan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon giderleri ................. 160,000 YTL

Toplam ................................. 540,048.YTL"


Alt Mahkeme, özel zarar-ziyanın ispatlanması ile ilgili prensipleri kararına doğru olarak a-ktardıktan sonra, bu konuda öncü karar olarak bilinen Bonham-Carter v Hyde Park Hotel Ltd. 1948,64 TLR 177 davasından atıfla, zarar-ziyana uğradığını iddia eden Davacının bu iddiaları sadece ileri sürmesinin yeterli olmadığını, meydana gelen zararın ispatl-anması gerektiğini belirtmiştir.

Özel zarar-ziyan saptanırken, kazanın olduğu günden davanın duruşma gününe kadar geçen süredeki kazanç kaybı ve yapılan masraflar esas alınır.

Özellikle kazanç kayıplarının özel tazminatı kapsayan bölümü için I CLR Cost-as Zacharia v Elnini Lioness inc P 415-430 davasına atıfta bulunuruz. Bu davada şöyle denmiştir:

"Losses of earnings that have accrued by the date of trial
are a known fact and should be awarded as such as a type of special damage. Future uncertainties- do not enter into it (Dodds v Dodds (1978) 2 All ER 539)."


Görülebileceği gibi, duruşma tarihi itibarıyla bilinen olgulardan neşet eden kayıplar, özel zarar-ziyan kapsamına girer. Gelecekteki belirsizlikler bu kapsamda değildir.

Bu safhada, yukarıdaki- prensipleri dikkate alarak, Davacının özel zarar-ziyan taleplerini Alt Mahkemenin bulguları ışığında incelememiz gerekmektedir.

Alt Mahkeme, Davacının Talep Takririnin 15(a) paragrafı altında hastahane, doktor ve sair masraflar için 5,000 TL talep etti-ğini, bu masrafları ispatlamak için herhangi bir şahadet ibraz etmediğini, fatura veya makbuz sunmadığını göz önünde bulundurarak, talebi reddetmiştir.

Davacının aldığı yaralar ve gördüğü tedaviyi dikkate aldığımızda, hastahane, doktor, tedavi, pansuman-, ilaç, röntgen, tomografi ve doktor raporları için bir takım masraflar yaptığı ve ödemelerde bulunduğu kabul edilmelidir. Böyle bir olgu, dimağın doğal olarak veya mantık kuralları çerçevesinde istihraç ettiği anlamlar ve karine niteliğinde müspet şahadet- olarak dikkate alınabilir (Phipson on Evidence 10.ed, sayfa 5. paragraf 9). Ancak Davacının tedavisi için masraf yaptığı şeklinde istihraç edilebilecek bir sonuç, ileri sürülen rakamın ispat edildiği veya mahkeme tarafından kabul edileceği anlamına gelmez-. Davacı, fatura veya makbuz ibraz etmeyip iddialarını desteklemese bile, sunduğu şahadetin kabul edilebilir nitelikte olması şarttır.

Davacının şahadetine bakıldığında, Davacı sadece 5000 TL verdiğini hatırlamakta, bunun dışında doktor dahil, kime ne k-adar para ödediğini hatırlamamaktadır. Mahkeme, Davacının içinde bulunduğu hale bakarak veya Davacıya sempati duyarak, özel zarar-ziyan tespit edemez.

Davacının hatırlayamadığı ve başka şahadet ve delillerle ortaya koyamadığı global bir rakam üzerinden -ileri sürdüğü 5000 TL'lik doktor ve tedavi masrafının, özel zarar-ziyan olarak saptanması hukuken mümkün görülmediğinden, Alt Mahkemenin bu husustaki bulgusunda hata yoktur.

Davacı, Talep Takririnin 15(b) paragrafında, psikiyatriste ödenen ve/veya ödenm-esi gereken 910 TL'yi özel zarar-ziyan olarak talep etmiştir.

Alt Mahkeme, huzurunda şahadet veren Uzman Psikolojik Danışman Ayhan Çakıcı Eş'in şahadetini dikkatlice inceledikten sonra, herhangi bir para ödendiğine ilişkin şahadetin bulunmadığı sonucuna- varmıştır. Adı geçen Tanığın şahadeti incelendiğinde, Alt Mahkemenin bulgusunda hata olmadığı anlaşılmaktadır.

Davacı, Talep Takririnin 15(c) paragrafında BK 602 plakalı aracın değer kaybı için 5000 TL talep etmiştir.

Davacı, konu aracın sahibi olmad-ığından, Alt Mahkemenin Davacının talebini reddetmesinde hata yoktur.

Davacının Talep Takririnin 15(d) paragrafındaki talebini kapsayan, 25.11.2006 - 18.5.2007 tarihleri arasında bakıcısı ve/veya oğlunun kullandığı araç için 7000 TL araç kirası ödediğine- ilişkin şahadetini değerlendiren Alt Mahkeme, Davacının taleplerini reddetmiştir.

Aldığı yaralar nedeniyle belli bir dönem yatarak tedavi gören Davacının bakıma muhtaç olması, bakıcı tutması ve bakıcı parası ödemesi normal olarak olgulardan çıkabilecek -bir sonuç olmasına rağmen, Davacı kendisine baktığını iddia ettiği kişinin adını soyadını dahi söyleyememiştir. Sadece Türkmen kızı olarak tarif edilen, yurt dışına gittiği söylenen birine asgari ücretten para ödediği şeklindeki şahadete itibar etmeyen Alt- Mahkeme hata etmemiştir. Bunun yanı sıra, Alt Mahkeme, bu paragraf altında talep edilen 6 ay süreyle araç kiraladığı iddiasını da reddetmiştir.

Araç kirası ile ilgili olarak Davacı, şahadetinde, oğlunun 18.5.2007 tarihine kadar araç kiraladığını ve tam -olarak hatırlamamakla birlikte 7000 TL ücret ödediğini söylemiştir. Alt Mahkemede şahadet veren Davacının oğlu Ali Kayımzade, şahadetinde, hangi aracı kimden kiraladığını, ne kadar para ödediğini söylememiştir. Mevcut şahadet ışığında Alt Mahkeme, Talep Ta-kririnin 15(d) paragrafındaki talebi reddetmekle hata etmemiştir.

Davacı, Talep Takririnin 15(e) paragrafında, kaza tarihinden Talep Takririnin tanzimine kadar olan devre için, bakıcıya 17,000 TL ödediğini iddia etmiştir.

Davacı şahadetinde, 17,000 TL'-yi, Meral isimli bakıcıya ödediğini söylemiştir (Mavi 257).

Yukarıda, Davacının, 18.5.2007 tarihine kadar olan dönem için bakıcıya ödediğini iddia ettiği miktarları ispatlayamadığını ve Alt Mahkemenin bu husustaki bulgusunda hata olmadığını belirtmiştik. -

Davacının, bakıcısı olduğunu söylediği, Elmira Cumabayeba'ya olan borcu için Talep Takririnde talep bulunmamaktadır. Bu nedenle, Alt Mahkemenin Talep Takririnin 15(e) paragrafının, Elmira Cumabayeba ile ilgili taleplerini kapsamadığı bulgusunda hata yokt-ur.

Talep Takririnin 15(f) paragrafındaki talep, Davacının erken emeklilikten vazgeçtiği ve Muhaceret Dairesi Pasaport Amiri olduğu nedeniyle Alt Mahkeme tarafından reddedilmiştir. Davacı bu olguyu kabul ettiğinden, Alt Mahkemenin bu bulgusunda hata yokt-ur.

Davacı, Talep Takririnin 15(g) paragrafında, 16.2.2008 tarihinden 23.2.2008 tarihine kadar, tedavi için gittiği Ankara Hacettepe Hastahanesi ziyaretlerinde, gidiş-geliş uçak biletleri, tedavi, konaklama, iaşe, ibate ve taksi paraları için 5000 TL har-cadığını iddia etmiştir.

Alt Mahkeme, Davacının yurt dışında yaptığını iddia ettiği masraflarını şahadetle ispatlamadığı gibi, fatura veya makbuz ibraz etmediği gerekçesi ile Davacının bahse konu taleplerini reddetmiştir.

Birleştirilmiş Yargıtay/Hukuk -27/98 ve 48/99 (D.8/2000) sayılı içtihat kararında, Hukuk İstinaf 5/75 sayılı karara atfen, yaralanan bir şahsın tedavisini isterse Devlet Hastahanesinde, isterse özel klinikte yapabileceği ve zararı yapan şahsın zarar gören şahsı tazmin etmesi gerektiği b-elirtildikten sonra, davacının ada haricine gidiş-gelişi ve orada yaptığı masrafların, zaruri ve makûl olduğu hallerde, davalı tarafından tazmin edilmesi gerektiği belirtilmiştir (sayfa 11). Aynı kararda, belge veya makbuzun ödemenin yapıldığını ispat etme-diği, belge veya makbuzun ödemenin yapıldığına ilişkin davacının ifadesini veya şahadetini desteklemeye yaradığı ve ekseriyetle bu yönde kullanıldığı ifade edilmiştir (Sayfa 17).

Bu noktadan hareket ettiğimizde, Davacının tedavi için yurt dışına gittiği v-e masraf yaptığı iddia edildiğinde, öncelikle kişinin yurt dışına gidiş-gelişinin ve orada yaptığı masrafların zaruri ve makûl olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, masrafın ispatı için makbuz veya belge sunmak zorunluluk değildir. Ancak- zarara uğradığını iddia eden, elinde fırsatı olmasına rağmen gerekli belgeyi sunmaz ve neden sunamadığını izah edemezse, mahkeme zarar-ziyan talebine itibar etmeyebilir.

Bu meselede zabıtlardan görülebileceği gibi, Davacı, ne yaptığı harcamaları, ne öde-diği uçak bileti ücretlerini, ne de doktor ücretlerini hatırlamaktadır. Davacı şahadetinde bunları tam olarak hatırlayamamakla birlikte, 5000 TL ödediğini söylemektedir. Mevcut şahadetle Davacının Türkiye'ye tedaviye gittiği, belli bir masraf yaptığı ortad-a olmakla birlikte, bu masrafların nelerden ibaret olduğu belli olmadığından, Alt Mahkemenin şahadet yokluğu gerekçesi ile Davacının talebini reddetmesinde hata yoktur.

Davacı, Talep Takririnin 15(h) paragrafında, tekerlekli sandalye, yürüteç, havalı yat-ak seti, ortopedik yatak ve şilte, sargı bezi, ıslak mendil, pudra ve pamuk için 2538 TL talep etmektedir.

Davacı bu kısımda talep edilen eşyalar için 1300-1500 TL arasında bir masraf yaptığını söylemektedir.

Davacının aldığı yaraları ve gördüğü tedavi-yi dikkate aldığımızda bunların özellikle tekerlekli sandalye, yürüteç, ortopedik yatak, havalı şilte ve diğer tıbbi malzemelerin kullanılması zorunlu eşyalar olduğunu ve bu eşyaların alındığının doğru olabileceğini göstermektedir. Davacının bu eşyalara ka-rşılık 1500 TL civarında para ödemesi makul olduğu gibi, salt makbuz ibraz edilmedi diye bu masrafın yapılmadığı sonucuna ulaşmak da hatalıdır.

Mevcut şahadetle Davacının yukarıda belirtilen tıbbi malzemeye 1500 TL masraf yaptığına bulgu yapmak için yete-rli şahadet bulunduğundan, Alt Mahkemenin şahadet olmadığı gerekçesi ile bu kalemdeki masrafı reddetmesi hatalı olmuştur.

Davacının Talep Takririnin 15(i) paragrafındaki talebi özel zarar-ziyan kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, Alt Mahkemenin Davacı-nın bu talebini reddetmesinde hata yoktur.

Davacının özel zarar-ziyan başlığı altındaki son talebi Talep Takririnin 15(j) paragrafında ifade edilen 160,000 TL tutarındaki fizik tedavi ve rehabilitasyon giderleridir.

Davacı, bu iddiasını ispat için, Fizy-oterapist Nafia Bekiroğlu'nu tanık olarak dinletmiştir.

Davalılar ise, Fizyoterapist ve aynı zamanda KKTC Fizyoterapi Birliğinin üyesi Ender Angın'ı tanık olarak dinletmiştir.

Alt Mahkeme, Davacı Tanığı Nafia Bekiroğlu'nun şahadetini abartılı bularak, -adı geçen Tanığın şahadetine şüphe ile yaklaştıktan sonra, doktor tarafından tavsiye edilmediği halde 3 yıl boyunca aralıksız ve sürekli bir şekilde fizik tedavi ve masraf yapmasının fuzuli ve gereksiz olduğuna bulgu yaparak, Davacının bu yöndeki talepleri-ni reddetmiştir.

Alt Mahkeme huzurunda serdedilen şahadete göre, Davacı tedavi süresince ve daha sonra fizik tedavi görmüş ve bu fizik tedavi daha fazla Nafia Bekiroğlu tarafından gerçekleştirilmiştir. Davacının aldığı yaralar nedeniyle fizik tedaviye ih-tiyacı olduğu, Dr.Tayfun Beyatlı tarafından da kabul edilmiştir. Davacının 3 yıl müddetle fizik tedavi görmediğini gösteren bir şahadet bulunmamaktadır. Alt Mahkemenin, Davacı Tanığı Nafia Bekiroğlu'nun gerçekten abartılı olarak talep ettiği ücret karşısın-da, ilk nazarda fizik tedavinin fuzuli olduğu sonucuna varması, uygun bir çare gibi görülebilir. Ancak Davacının Tanığı Nafia Bekiroğlu'nun şahadetinde ifade ettiği gibi, 535 seans fizyoterapi tedavisi almadığını veya bu tedaviye gerek olmadığını gösterece-k şahadet bulunmamaktadır.

Bir haksız fiil karşısında sağlığı zarar gören birinin eski sağlığına kavuşmak için hastahane olanakları ile yetinmemesi o kişinin hakkıdır. Burada gözetilmesi gereken, Alt Mahkemenin kararında belirttiği gibi, yapılan tedavini-n zaruri ve talep edilen miktarın makul olmasıdır.

Mevcut şahadete göre, Alt Mahkemenin, Davacının gördüğü fizyoterapi tedavisinin zaruri olmadığı bulgusu hatalıdır.

Davacı Tanığı Nafia Bekiroğlu'nun fizyoterapi seans ücreti konusunda abartılı şahadet -verdiğine inanan Alt Mahkemenin, seans ücreti konusunda ulaştığı sonucunda hata yoktur. Ancak Alt Mahkemenin, Davalı Tanığı KKTC Fizyoterapi Birliğinin üyesi Ender Angın'ın fiyatlar konusunda Birliğin tespit ettiği seans ücretini dikkate alıp, özel zarar-z-iyanı belirleme imkanı vardı. Alt Mahkemenin bu yola başvurmadan, Davacının talebini şahadet yokluğundan dolayı reddetmesi hatalı olmuştur.

Buna göre, Davacının 535 seans fizyoterapi tedavisi gördüğünü dikkate alarak, seansı 70 TL'den toplam 37,450 TL fi-zyoterapi ücreti masraf yaptığına bulgu yapılması uygun ve adil olacaktır.

Tüm yukarıdakiler ışığında, Davacının istinaf sebebinin kısmen kabul edilerek, Davacının (37,450 TL+1,500 TL) özel zarar-ziyanının toplam 38,950 TL olarak saptanması gerekir.

Dava-lılar Avukatı, 2. mukabil istinaf sebebiyle, Alt Mahkemenin fizyoterapi seans ücretinin ödenmediği nedeniyle talep edilemeyeceği yönünde bulgu yapmamasının hata olduğunu ileri sürdü.

Davacının fiilen almış olduğu hizmetin bedelini ödemekle yükümlü olduğ-unu ve fizyoterapinin duruşma tarihinden önce gerçekleştiğini dikkate aldığımızda, Alt Mahkemenin böyle bir bulgu yapmamakla hata ettiğine ikna edilmedik.

Bu nedenle, 2. mukabil istinaf sebebini reddederiz.

Muhterem Alt Mahkemenin Davacı için tespit et-tiği genel
tazminat miktarı hatalı ve azdır.

Davacının almış olduğu yaraları, daha önce olgular kısmında belirtmiştik.

Alt Mahkemenin tespitlerine göre, Davacı, 3 gün süre ile yoğun bakımda kaldı. Davacı ortopedi servisine alındı ve burada kendisine- 7 ünite kan verildi. Ameliyat edilen Davacıya tek seansta femur kırığına, iki ayak bileğine ve ön kola plak vida ve tespitler yapıldı ve kırıkları alçıya alındı. Ameliyatı müteakip tekrar yoğun bakıma alındı. Hayati tehlikeyi atlattıktan sonra yoğun bakım-dan ortopedi servisine alındı ve takriben 20 gün serviste kaldıktan sonra taburcu oldu.

6.6.2007 tarihinde, sol ayak bileğindeki çivilerin bir tanesi problem çıkarması nedeniyle çivi boyu kısaltıldı ve üzeri kapatıldı. 9.4.2007 tarihinde, alçılar, ön kol-daki çiviler ve plak çıkarıldı. 13.9.2007 tarihinde, Davacının her iki ayak bileğindeki kızarıklık ve şişme nedeniyle, çıkarılabilen çiviler çıkarıldı.

Sonuçta, olgular kısmında ifade edildiği gibi ayak bileklerinde toplamda %10 fonksiyon kaybı, kolda is-e %3 fleksiyon hareket kaybı oluştu.

Bu davada Davalı, Mahkemeye sunduğu görüntülü delillerle, söylediğinin aksine Davacının araba kullandığını, gerektiğinde yürüteçsiz yürüdüğünü, normal hayatını sürdürdüğünü, iddia edildiği gibi hayat nimetlerinden mah-rum kalacak şekilde kalıcı sakatlığı olmadığını ispatlamaya çalıştı.

Alt Mahkemenin elektronik delilleri değerlendirirken, herhangi bir hata yaptığını saptamadık.

Neticede Alt Mahkeme, Davacının şahadetinde söylediklerini, sergilediği tutum, tavır ve h-areketleri genel tazminat miktarını artırmaya yönelik söylem ve hareketler olarak değerlendirdi.

Tüm delilleri incelediğimizde, Alt Mahkemenin bu sonuca ulaşırken hata yapmadığına ikna olduk.

Alt Mahkeme kararına genel tazminat ile ilgili doğru prensip-leri iktibas ettikten sonra, şöyle demiştir:


"Yukarıda belirtilen prensipler ışığında, keza benzer
meselelerde verilen tazminat miktarlarını da göz önünde bulundurarak, Davacının kazadan dolayı aldığı yaraları, Davacının 20 gün süre ile hastahanede ka-ldığını, hastahaneden taburcu edildikten sonra 5 ay süre ile çalışmadığını, çekmiş olduğu ve çekeceği sızı, ızdırap ve rahatsızlıkları, ayak bileklerindeki, sağ femurdaki ve sol koldaki kırıkların tamamen iyileştiğini, kırıkların tespit edildiği plak ve vi-daların çıkarıldığını, özellikle mesele ile ilgili sair tüm faktörleri ve Davacının kazaya olan %30 katkısal kusuru da dikkate aldıktan sonra Davacı lehine 150,000 TL genel tazminat saptamayı adil ve uygun buldum."


Genel tazminatın tespitinde uygulanaca-k kriterler Yargıtayın birçok kararında açıkça serdedilmiş ve tüm kararlarda Anglo-Sakson sisteminden örnekler ile bu prensipler desteklenmiştir.

Genel hatları ile bazı kriterlere değinmeyi gerekli gördük.

Yargıtay/Hukuk 51/1987 sayılı içtihat kararınd-a şöyle denmiştir:

"Zarara uğrayan bir şahsa verilecek tazminatın tam ve
yeterli olması gerekir. Ancak kişinin düçar olduğu zarar hesap yolu ile ölçülemediğinde kendisine verilecek tazminatın makul ve adil olması gerekmektedir. Mahkemeler bu gibi daval-arda verilecek zarar-ziyanı takdir ederken geçmiş yıllarda benzeri meselelerde takdir edilen miktarları göz önünde bulundurmaktadır. Tabiidir ki, bu gibi kıyas yapılırken paranın hüküm tarihindeki alım gücündeki azalmanın da dikkate alınması gerekir."


G-örülebileceği gibi tazminatı makul ve adil hale getirecek kıstas, mümkün mertebe benzeri durumlarda verilen tazminatları dikkate almak ve yeterli sayılacak tazminatı hesaplayabilmektir.

Hesaplamanın her zaman aritmetik hesaplama ile ölçülmesi mümkün olma-yabilir. Bu nedenle, tazminat davalarında tazminat takdirinde uygulanacak temel kaide, zarara uğrayanı, uğradığı zarar için paranın sağlayacağı nispette tazmin edecek bir meblağa hükmetmektir. Uzun yıllardan beri kabul edilen bu prensip için, Admiralty Com-missioners v. S.S Susquehanna (1926) A.C sayfa 655,661 davasına atıfta bulunuruz.

Ancak adalet tek taraflı değildir ve yargılamada her iki taraf için gözetilir. Tazminat davalarında belirlenecek tazminatın sadece davacı için değil, davalı için de adil v-e doğru olması gerekmektedir. Bu konuda Fletcher v Autocar and Transporter's Ltd. 1968 I. All ER. S.726'da şöyle denmektedir:
"A sum must be found in each case that does justice to the
loss of the injured party but fair to the defendant as well, in the- sense that it should not impose a socially unacceptable burden upon him."


Buna göre, bulunan miktar sadece zarar gören için değil davalı için de adil olmalı, toplumsal olarak kabul edilemeyecek bir mesuliyetin yüklendiği hissini uyandırmamalıdır.

Bu- konuda ayrıca Costas v Lionnes I CLR 1983 S.415 davasına atıfta bulunuruz.

Yargıtayın birçok kararında kabul ettiği prensiplere göre, mahkemeler, makul ve adil tazminatı tespit etmeye çalışmalı, hiçbir zaman mükemmel tazminatı hesaplama amacını gütmeme-lidir.

Makul ve adil tazminatı saptarken yukarıda atıfta bulunulan Fletcher v Autocar and Transporters Ltd. davasına bir kez daha atıfta bulunmayı uygun bulduk. Konu kararda şöyle denmektedir:

"As to the basis of compensation, it has been stated that -
the compensation to be awarded should be a fair and reasonable compensation and the court must not attempt to give damages to the full amount of a perfect compensation in money. Allowance, of course must be made for contingencies which might upset the pl-aintiffs future prospects, such as illness, accident, etc, and for the fact that compensation is paid at once in a lump-sum so that it can be invented and the interest used at once, where his earning would have been spread over many years."


Bu iktibasa g-öre, tazminat hesaplanırken mahkemeler makul ve adil tazminatı hesaplamayı amaçlamalı, mükemmel tazminatı belirleme çabasına girmemelidir. Makul tazminat hesaplanırken, davacıda gelecekte oluşabilecek, beklenmedik bir takım ihtimaller (Contigencies) göz ar-dı edilmemelidir. Buna bağlı olarak paranın toplu ve bir defa da alınacağı, davacının hastalanabileceği ve bunlar gibi, örneğin parayı yatırımda kullanıp yararlanabileceği hususlarının mutlaka dikkate alınması makul ve adil bir tazminat için şarttır.

Bun-un yanı sıra her insanın beden bütünlüğü hakkı olduğu, uzuvların tam olarak parasal karşılığını bulmanın imkansızlığını, mahkemelerin böyle bir amacının olmadığını, dolayısıyla davacının bedensel incinmeleri için tek bir defa dava açabileceği ve hükmedilec-ek tazminatın miktarı ne olursa olsun sıhhi durumundaki kötüleşme nedeniyle ileride artırılamayacağı da nazarı dikkate alındığında, böyle bir ihtimalin veya tehlikenin olması halinde bütün ihtimallerin göz önünde bulundurularak yeterli ve makul tazminatın -saptanması gerçeği kendiliğinden ortaya çıkar (Bkz.Munkman, Damages for personal Injury and Death, 5 ed. Sayfa 7).

Genel tazminat sadece acı ve ıstıraptan ibaret değildir, gelecekte yapılacak muhtemel masraflar, ameliyatlar, kişinin kazanç kayıpları, hay-at nimetlerinden faydalanamama gibi faktörler genel tazminatın belirlenmesinde esaslı faktörlerdir. Bunların talep edilmesi halinde layihalarda yer alması ve ispatlanması gerekmektedir.

Huzurumuzdaki istinafı, bu esaslar dahilinde bir bütün olarak değerl-endirmemiz gerekmektedir.

Mevcut olgular ve şahadete göre, Davacının müstakbel kazanç kaybı söz konusu olmadığı gibi, özel zarar-ziyan altında talep edilen bu talepler Alt Mahkeme tarafından reddedilmiş olup, Alt Mahkemenin bu bulgularında hata olmadığı s-onucuna da ulaşmıştık.

Yine Alt Mahkeme, Davacının genel tazminatı yükseltmek için abartılı şahadet verdiğine dair bulgu yapmış ve bulgusunda da hata olmadığını ifade etmiştik.

Tüm bu hususları belirttikten sonra, Alt Mahkemenin, Davacının tamamen iyi-leştiği esasından hareketle ve kusur nispetini de dikkate aldıktan sonra, 150,000 TL genel tazminata hükmettiği anlaşılmaktadır.

Başka bir söylemle, Alt Mahkeme, sadece çekilen acı ve ıstırap karşılığı olarak tazminatı belirlemiştir. Tazminat, kusur nisp-eti de dikkate alınarak belirlendiğine göre, tam sorumluluk üzerinden öngörülen tazminat miktarının 214,000 TL'ye denk geldiği söylenebilir.

Bu safhada belirlememiz gereken, Alt Mahkemenin sadece acı ve ıstırap karşılığı böyle bir tazminat miktarını beli-rlemesinin makul ve adil olup olmadığıdır.

Alt Mahkemenin örnek aldığı tüm davaları, Yargıtayın daha önce verdiği kararları ve İngiltere'de verilen kararları incelediğimizde, benzeri yaralanmalar ile ilgili olarak acı ve ıstırap karşılığı tespit edilen t-azminatların, 25,000 stg ile 50,000 stg arasında olduğu görülmektedir.

Alt Mahkemenin bulgularına ve Davacı tarafından sunulan tıbbi şahadete göre, 20 gün süre ile hastahanede tedavi gördükten sonra, 6 aylık süre içerisinde iyileşen ve kireçlenme durumund-a ayak bileklerinde toplamda %10'luk fonksiyon kaybı yaşayan ve yürüteç kullanmadan normal hayatına devam edebilen ve bedensel sağlığı için spor yapabilecek duruma gelen Davacıya, ülkemiz koşullarına göre tespit edilmesi gereken makul, adil ve yeterli tazm-inatın 120,000 TL olması gerekirdi.

Alt Mahkemenin tespit ettiği tazminat, bugünün kurları ile 55,000 stg'nin üzerinde olup müdahaleyi gerektirecek ölçüde yüksektir.

Bu neticeden hareketle, Davacının 5. istinaf sebebini reddeder, Davalı No.1'in I. muka-bil istinaf sebebini kabul ederiz. Genel tazminat miktarını tam sorumluluk üzerinden 120,000 TL olarak saptarım.

Davalıların 3. mukabil istinaf sebebinin, Davacının kazada herhangi bir kusur ve sorumluluğu saptanmadığından, reddedilmesi gerektiği görüşün-deyim.

Gülden Çiftçioğlu:

Meslektaşım Sayın Ahmet Kalkan'ın kaleme aldığı yukarıdaki kararı okudum. Davacının Talep Takririnin 15(h) ve 15(j) paragraflarında talep edilen özel zarar-ziyanın ispatı ile ilgili belirtilen görüşler hariç, kararın geriye ka-lan kısmına katılırım. Katılmadığım kısım ile ilgili görüşlerimi ise şu şekilde ifade ederim:

İhmâlkarlık nedeni ile zarar gören bir kimsenin uğradığı özel zarar-ziyanının ispatı nasıl olacaktır?

Genel hukuk prensibi olarak, ihmâlkarlık nedeni ile zar-ar gören bir kimse, uğradığı özel zarar-ziyanının tazminini ihmâlkar taraftan talep edebilir. Ancak, bir zarar-ziyana uğradığını iddia eden kimsenin, bu iddialarını ileri sürmesi yeterli değildir. Oluşan zarar-ziyan kati olarak kanıtlanmalıdır (Bkz: Bonham-- Carter v. Hyde Park Hotel
(1948) 64 TLR,s.178).

Bunun nedeni de, bir özel zarar-ziyan meselesinde şikayet konusu fiil veya ihmalin doğrudan veya doğal ve olası sonuçlarının kanun tarafından farzedilmesinin söz konusu olmamasıdır. Özel zarar-ziyan, şart-lar çerçevesinde olgusal sonuç olarak ortaya çıkan zarar-ziyandır. Özel zarar-ziyan, genel zarar-ziyanın aksine, özel zarar-ziyan olarak talep edilmeli ve kati olarak ispatlanmalıdır.

Yukarıda vurgulananlar Halsbury's Laws of England 3rd ed. Vol 11, parag-raph 386. "Special damages" başlığı altında s.218'de şöyle ifade edilmektedir:

"Special damages are compensation for special damages
which is not presumed by law to be the natural and
probable or direct consequence of the act or omission -
complained of but which does in fact result in the
circumstances of the particular case and of the injured
party's claim to be compensated. In contrast to general
damages special damages must be claimed specifically
and p-roved strictly and recoverable only where they can
be included in the appropriate measure of damages and
are not too remote."


British Transport Commission v. Gourley [1956 A.C.185] kararında, Lord Goddard, özel zarar-ziyanın layihada özel o-larak iddia edilip kanıtlanması gerektiğini ifade edip, özel zarar-ziyanın, cepten çıkan masrafları ve duruşma tarihine değin uğranılan kazanç kaybını kapsamakta olduğunu ve özel zarar-ziyanın, genellikle tatmin edici kesin bir hesap kapasitesini haiz oldu-ğunu vurgulamıştır.

Bilindiği üzere, genel kural olarak, mahkeme, inandığı tek bir şahidin şahadetine istinaden, bu şahadet teyit edilmese dahi hareket edip bulgu yapabilir (Bkz: Phipson on Evidence 11.ed, paragraph 1567, s.674).

Bu genel kuraldan çıkarı-lan sonuç, özel zarar-ziyanın kanıtlanması için, bu hususta mahkemeyi ikna edecek açık ve kesin şahadetin yeterli olacağıdır.

Öte yandan, Y/H 84/96 D.15/98'de vurgulandığı üzere, zarar-ziyanının kanıtlanabilmesi için mutlaka teyit edici şahadet sunulmas-ı koşulu aranmamakla birlikte, kişinin "ben bu miktarda zarar-ziyana uğradım, zarar-ziyanımı talep ederim" demesi de yeterli değildir. Özel zarar-ziyanın makul ayrıntısı layihada ileri sürüldükten sonra, mahkemede şahadetle ortaya konup kanıtlanması gereki-r. Zarar-ziyan iddiası kuru bir iddiadan öteye taşınmalıdır.

Şimdi de, yukarıda ifade edilenler ışığında huzurumuzdaki meseleyi irdeleyelim:

Davacı Talep Takririnin 15(h) paragrafında tekerlekli sandalye, yürüteç, havalı yatak seti, full ortopedik yatak,- şilte seti,bez,sargı, ıslak mendil, pudra, pamuk, havlu ilaç ve lazımlık için 2538 TL özel zarar-ziyana düçar olduğunu iddia etmiştir. Müdafaa
ve Mukabil Talep Takririnin 10. paragrafında işbu iddialar reddedilmiştir.

Bu durumda, Davacının uğradığını idd-ia ettiği özel
zarar-ziyan Müdafaa ve Mukabil Talep Takririnde reddedilip ihtilaf konusu yapılmıştır.

Mahkeme huzurundaki bu husustaki tek şahadet ise Davacının şahadeti olup (Mavi 258) aşağıdaki gibidir:

"S.Şimdi tekerlekli sandelye, walker, havalı yat-ak seti,
full ortopedik yatak, şilte seti, bez, sargı vs için
ne ödediğini hatırlar mısın ?
C.Onlara 1.5 milyar kadar bir para. 1300 -1500 milyara
yakın bir para ödediğimizi hatırlarım. Yani tam net
bir rakam hatırlayamıyor-um."

Alt Mahkeme ise kararında şöyle demiştir:

"Davacı tekerlekli sandelye, yürüteç( walker) havalı yatak
seti, ortopedik yatak ve şilte, sargı bezi, ıslak mendil, pudra ve pamuk için 2538 Türk Lirası talep etmiştir. Davacı Talep Takririnin 15 (h) para-grafı altındaki talebini şahadetle kanıtlayamamıştır ve/veya mahkemeye bu başlık altındaki talebini ispatlayabilecek herhangi bir belge, makbuz veya fatura sunmamıştır. Bu nedenle, Davacının bu başlık altındaki özel zarar-ziyan ile ilgili talebini reddeder-im. Bu hususta bulgu yaparım."


Alt Mahkeme huzurundaki Davacının yukarıdaki iddiası, uğranıldığı iddia edilen özel zarar-ziyan hakkında Alt Mahkemeyi ikna edecek açıklık ve kesinlikten uzak, kuru bir iddia olarak ortada durmakta olup, kuru bir iddiadan ö-teye taşınmış bir şahadet olarak telakki edilemez. Nitekim Alt Mahkeme, Davacının iddiasının şahadetle veya makbuz veya fatura sunmak sureti ile kanıtlanamadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme kararında açıklıkla vurgulamasa da, ortaya koyduğu ger-ekçelerden, Davacının özel zarar-ziyan iddiasının, herhangi bir sözlü şahadet veya belgesel şahadet sunularak kuru bir iddiadan öteye taşınmadığı, Mahkemeyi ikna edecek açıklık ve kesinlikten uzak olduğu ve uğranıldığı iddia edilen zarar-ziyanın tatmin -edici kesin bir hesap kapasitesini ortaya koymadığı hususları gözetilerek, ilgili özel zarar-ziyanın kanıtlanamadığı cihetle ret ve iptal edildiği görülmektedir.

Sonuç olarak, Alt Mahkemenin Davacının Talep Takririnin 15 (h) paragrafındaki talebini reddet-mekle hata etmediği ve ilgili istinafın reddedilmesi gerektiği görüşündeyim.


Davacı, 7/5/2008 tarihinde dosyaladığı Tafsilatlı Talep
Takririnin 15 (j) paragrafında, 30/3/2007 tarihinden bugüne kadar ve devam eden ve devam edecek olan Fizik Tedavi ve Reha-bilitasyon giderleri için 160,000 YTL talep etmiştir.

Müdafaa
ve Mukabil Talep Takririnin 10. paragrafında, bu iddialar reddedilerek ihtilâf konusu yapılmıştır.

Alt Mahkeme huzurundaki şahadet aşağıdaki gibidir.
Davacı şahadetinde (M-avi 248) şunları demiştir:

"S. Nafia Hanım'ı şahadet verirken duydun. Kendine bir
miktar para ödemişsin, bir miktar da borcun var?
C. Evet
S. Onlar hakkında lütfen mahkemeye izahat ver?
C. Evet, elimde imkanım olduğunca Nafia Hanım'a verdim.
D-aha sonra sıkıştım, ödeyemedim.Ben dedim ki, ben
artık size para ödeyemem ama size kalmış bir şey. Bu
fizik tedaviyi sizle yapmam
S. Ne konuştuğunu bırak. Sorarsa sana ki Hasan bey
soracak. O zaman şey. Evet
C. Nafia Hanım ben -kabul ederim dedi.
S. Ve veresiye düştünüz?
C. Ben fizik tedavime dedi, seni dedi.
S. O dedikleri istemem. Anlaştın neticede.
C. Gayretli anlaştık ve bana ücretsiz fizik tedavime
devam edecek.
S. Ücretsiz bedava?
C. -Hayır, ücretini alacak. Ama şu anda sizi
ödeyemeyeceğim, şu anda para veremem.
S. Dediniz?
C. Dedim. O da ben de fizik tedaviye devam edeceğim
dedi.
Paran olduğu zaman ödeyecen.
S. Şimdi Nafia Hanım'a her seans -ödeme yapmanız gerekir?
C. Evet.
S. Yoksa anlaşmanız var mıdır? Nedir?
C. Hayır anlaşmamız yoktur. Seansını ödeyeceğim
kendisine.
S. Nedir bilmen şimdi? Borcun nedir mesela bilirmin
şimdi? Hiç sordun mu Nafia Hanım'a-?
C. Yani Nafia Hanım'ın o anki şeyinde verdiği şahadet
vermek için geldiği rakamın dışında devam ediyorum
fizik tedaviye zaten. Ne kadar oldu sormadım.
S. Yani en son borcunu bilmen?
C. Hayır."

Ortepedi Uzmanı Davacı Ta-nığı No.2 Dr.Tayfun Beyatlı'nın şahadetine (Mavi 85) ve tanzim ettiği Emare No.5 Rapora göre, Davacının fizyoterapi rehabilitasyon programlarından aralıklı olarak yararlanması kendisi için daha faydalı olacaktır.

İstintakta ise Davacı Tanığı No.2 Dr.Tayf-un Beyatlı şunları demiştir:

"S. Peki bu fizik tedavi sıklığını ne öngörürsünüz siz
veya ne kadar zaman öngörürsünüz?
C. Şimdi tabii, fizik tedavi ki, tabii bilgi olarak
bakın şimdi bir kitabi bilgiler var, bir de hastanın
gereksiniml-erine göre modifiye edilecek bilgiler var
ki, tabii bilgiler her iki fizik tedavi arasında en
az 3 ayla 6 ay bir süre olması gerektirir yani siz
20 seans, 30 seans, 40 seans, 50 seans fizik tedavi
yaptığınızda bu-nu sonlandırdığınız zaman en az 3 ay
bir ara vermesi gerekir. 3-6 ay diyorlar kimisi 3 aya
veriyor, kimisi 6 ay, bu şikayetlerin şiddetine göre
uzayıp kısalabiliyor.
S. Peki anladım yani 3 ile 6 ay arası fizyoterapistin
- tavsiyesine göre bir ara verilir sonra baştan biraz
daha yapılabilir.
C. Devam edilebilinir, şikayetlere bağlı olarak.
S. Şikayetlere bağlı olarak ve devam edip etmeyeceği ona
göre de değerlendirilir?
C. Tabii.
- S. Peki bizim hastanede veya Sağlık Bakanlığına bağlı
olarak fizyoterapi hizmeti veren birimler var mıdır?
C. Var.
S. Bu hastanın bunlardan faydalanması mümkün müdür?
C. Tabii ki, isteği halinde mümkündür."


Fizyoterapist Dava-cı Tanığı No.3 Nafiya Bekiroğlu'nun Mahkemeye Emare No.6 olarak ibraz ettiği listeye göre, Fizyoterapist Nafiya Bekiroğlu Davacıya Mart 2007 tarihinden Aralık 2011 tarihine değin 535 seans fizik tedavi hizmeti vermiştir. Bu hizmet bedeli, seans başına 48-0 TL'den olmak üzere 256,800 TL'dir.


Nafiya Bekiroğlu istintakta (Mavi 116) şunları demiştir:

"S. O sizden herhangi bir indirim talep etti mi?
C. Hayır.
S. Etmedi?
C. Hiçbir zaman para konusunu konuşmadık yani önemli olan
hastamızın önce hayati -sağlığıydı yürüyebileceğiydi
daha sonra bu parayı veremediğini hissetince söyledi,
veremiyorum gücüm yok dedi bende görüyordum 1 maaşı
var ve oğlu var başka hiç kimse de yoktu.
S. Bu 8340 TL bir ödeme aldığınızı söylediniz?
C. Evet, makbu-zları var Gönül Hanım'da.
S. Gönül Hanım'dadır makbuzları?
C. Eee bilmem ona verdim, Ali'ye verdim veya.
S. Ne zaman bitecek bu fizyoterapi?
C. Fizyoterapi kişilerin tamamen isteğine bağlıdır,
isterlerse şu anda ben böyle kalmaya razıyım deyip
biti-rebilir ama değil talebi olacaksa devam edeceğiz,
bu tür bir hasta nasıl bir programdan geçer dersiniz
dönem dönem artacak ağrıları, sıkıntıları artacak o
zaman fizyoterapiye başvurabilir benim yaptığım iş,
işte şu alettir, bu alettir v-e bu alet de bu kadar
kullanılır olmadığından dolayı ve elimizle ve manuel
çalıştığımızdan dolayı rehabilitasyon ekibi
olduğumuzdan dolayı süreklilik arz eden bir olaydır
ama hasta derse ki, artık gelemem bir mecburiyeti
yoktur bu -kadardır."


Fizyoterapist Müdafaa Tanığı No.5 Ender Angın ise, şahadetinde, doktordan direktif almadan, bir tedavinin asla, 1,2 veya 3 yıl süremeyeceğini söylemiştir.

Özetle; Davacı Tanığı No.2 Dr.Tayfun Beyatlı'nın Alt Mahkeme huzurundaki yukarıdaki şah-adet ve istintakı (Mavi 85) irdelendiğinde, Davacıya fizik tedavi tavsiye etmekle birlikte, sürekli, kesintisiz olarak fizik tedavi yaptırmasını tavsiye etmediği görülmektedir. Davacı Tanığı No.2 Dr.Tayfun Beyatlı, Davacıya yaptırmasını tavsiye ettiği fizi-k tedavinin ise kaç seans olması gerektiği hususunda da herhangi argüman ileri sürmüş değildir.
Bu hususta, Alt Mahkeme huzurunda başka bir şahadet de mevcut değildir.

Diğer taraftan, Davacı Tanığı No.2 Dr.Tayfun Beyatlı istintakında, Davacının Devlet Ha-stanesindeki fizik tedavi hizmetinden faydalanma imkânı mevcut olduğunu kabul ve teslim etmiştir.

Alt Mahkeme ise kararında şöyle demiştir:


"Huzurumdaki şahadete göre, Davacının bu hizmeti
Ücretsiz alma şansı varken kendi isteği ile bu özel
merke-ze gittiği anlaşılmaktadır. Şahadete göre, özel
merkezde tedavi görmesini gerektirecek tıbbi veya herhangi
bir zorunluluk mevcut değildir.
Davacı bu hizmeti Dr Burhan Nalbantoğlu Hastanesine
bağlı Mehmet Reis Fizik Tedavi Rehabilitasyon Merkezinden -
alma olanağı var iken, özellikle parası olmadığını ve/veya
maddi sıkıntı içerisinde olduğunu iddia eden Davacının
kendi iradesi ile özel merkeze gitmesinin ve doktor
tarafından tavsiye edilmediği halde 3 yıl boyunca
aralıksız ve/veya sürekli bir şekild-e fizik tedavi ve
masraf yapmasının fuzuli ve gereksiz olduğu kanaatindeyim.
Özel merkeze ödenmesi gereken 256,800 TL'nin zorunlu
harcama olmaması nedeniyle Davalılardan talep
edilemeyeceği hususunda bulgu yaparım." (Mavi 600)"


Genel prensip olarak, b-ir davacı haksız fiilden doğan zarar-ziyanını veya kaybını azaltmak veya minimize etmek için, makul olan tüm adımları atmak zorundadır. Kısaca bir davacı, kaçınılabilir/önlenebilir kayıp/zarar-ziyan (avoidable loss) için tazmin edilemez.

Bu genel prensip- Mc Gregor on Damages 13.ed, paragraph 205, s.145'te şöyle ifade edilmektedir:

"The first and most important rule is that the plaintiff
must take all reasonable steps to mitigate the loss to
him consequent upon the defendant's wrong and can not
recov-er damages for any such loss which he could thus
have avoided but has failed, through unreasonable action
or inaction, to avoid. Put shortly, the plaintiff can not
recover avoidable loss."

Alt Mahkeme, huzurundaki şahadet ışığında, Davacının özel m-erkezde tedavi görmesini gerektirecek tıbbi veya herhangi bir zorunluluk mevcut olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Y/H 49/78'de vurgulandığı üzere; Yargıtay, Alt Mahkemenin olgular hakkındaki bulgularını ancak istisnai hallerde değiştirir.Bu istisnai hal-lerden biri de bulguların şahadetle desteklenmediği hallerdir.

Alt Mahkemenin yukarıdaki bulgusu aleyhine açık bir istinaf yapılmış olmamakla birlikte, her halükarda Alt Mahkemenin bu bulgusu, Davacı Tanığı No.2 Dr. Tayfun Beyatlı'nın Davacının Devlet Has-tanesindeki fizik tedavi hizmetinden faydalanma imkânı mevcut olduğunu kabul ve teslim eden istintakının kısmı ile desteklenmektedir.

Benzer şekilde, Alt Mahkeme, yukarıdaki bulgusuna ilâveten, doktor tarafından tavsiye edilmediği halde, 3 yıl boyunca ara-lıksız ve/veya sürekli bir şekilde fizik tedavi ve masraf yapmasının fuzuli ve gereksiz olduğu hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkemenin bu bulgusu aleyhine de açık bir istinaf yapılmış olmamakla birlikte, her halükarda, Alt Mahkemenin bu bulgusu da Davac-ı Tanığı No.2 Dr.Tayfun Beyatlı'nın 20 seans, 30 seans, 40 seans, 50 seans fizik tedavi yapıldığında en az 3 ay - 6 ay ara verilmesi gerektiği hususundaki şahadeti ile ve ayrıca Müdafaa Tanığı No.5 Ender Angın'ın doktordan direktif almadan bir tedavinin a-sla, 1,2 veya 3 yıl süremeyeceği hususundaki şahadeti ile desteklenmektedir.


Yukarıdakiler ışığında, Davacı, zarar-ziyanını azaltmak veya minimize etmek için bu hususta makul olan adımları atmadığı cihetle, diğer bir anlatımla; Devlet Hastanesine ücretsi-z fizik tedavi hizmeti almak için herhangi bir başvuru yapmadığı cihetle, özel merkezde yaptırdığını iddia ettiği fizik tedavi seansları ile ilgili ücret, kaçınılabilir / önlenebilir kayıp / zarar-ziyan (avoidable loss) kapsamında olup, ilgili ücretleri t-alep etmekten men edilmesi gerekir.

Benzer şekilde, her halükarda Davacı, doktor tarafından tavsiye edilmediği halde, 3 yıl boyunca aralıksız veya sürekli fizik tedavi aldığı ve bu bağlamda zarar-ziyanını azaltmak veya minimize etmek için makul olan adım-ları atmadığı nedeni ile 3 yıl boyunca kesintisiz olarak özel merkezde yaptırdığını iddia ettiği fizik tedavi seansları ile ilgili ücret,
kaçınılabilir/önlenebilir kayıp/zarar-ziyan (avoidable loss) kapsamında olup, ilgili ücretleri talep etmekten men edi-lmesi gerekir.

Sonuç olarak; Alt Mahkeme huzurundaki yukarıdaki şahadet, Alt Mahkemenin Davacının kendi iradesi ile özel merkeze gitmesinin ve doktor tarafından tavsiye edilmediği halde 3 yıl boyunca aralıksız ve/veya sürekli bir şekilde fizik tedavi ve m-asraf yapmasının fuzuli ve gereksiz olduğu hususunda bulgu yapmak için yeterli şahadet addedilir.

Alt Mahkemenin yukarıdaki bulguya varması için huzurunda yeterli şahadet mevcut olduğu cihetle, Alt Mahkemenin Davacının Talep Takririnin 15 (j) paragrafın-daki talebini reddetmekle hata etmediği ve bu husustaki istinafın reddedilmesi gerektiği görüşündeyim.



Hüseyin Besimoğlu:

SONUÇ:

Netice itibarıyla;

Davacının 1. istinaf sebebinin reddedilmesine;
Davacının 2. istinaf sebebinin kabul edilmesine ve -kazanın meydana gelişinde Davacının herhangi bir kusur ve sorumluluğun bulunmadığına, tüm kusur ve sorumluluğun Davalı No.1'de olduğuna;
Davacının 3. istinaf sebebinin reddedilmesine;
Davacının 5. istinaf sebebinin reddedilmesine;
Davalıların 1. mukabi-l istinaf sebebinin kabul edilmesine ve Alt Mahkemenin Davacı lehine hükmettiği 150,000 TL genel tazminat mikarının 120,000 TL'ye düşürülmesine;
Davalıların diğer mukabil istinaf sebeplerinin reddedilmesine;
oy birliği ile KARAR verilir.
Davacının 4. i-stinaf sebebinin kısmen kabul edilmesine; Alt Mahkemenin Davacının özel zarar-ziyanını reddeden kararının iptal edilmesine ve Davacı lehine Davalı No.1 aleyhine 38,950 TL özel zarar için hüküm verilmesine;
oy çokluğu ile KARAR verilir.

Her iki taraf i-stinaflarında kısmen başarılı olduklarından masraflar ile ilgili herhangi bir emir verilmez.



Hüseyin Besimoğlu Ahmet Kalkan Gülden Çiftçioğlu
Yargıç Yargıç Yargıç

25 Mayıs, 2015











47






Full & Egal Universal Law Academy