Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 42/2014 Dava No 1/2017 Karar Tarihi 03.01.2017
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 42/2014 Dava No 1/2017 Karar Tarihi 03.01.2017
Numara: 42/2014
Dava No: 1/2017
Taraflar: Philips James Kirby , yetkili vekileri John Kirby ve Brain Robinson ile 1-Fatma Beyzi, 2-Ekonomi ve Enerji Bakanlığı, 3-Maliye Bakanlığı, 4- Zorunlu Sigortalar Garanti Fonu arasında
Konu: Tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin dava açamaması veya dava edilememesi - Kişi sözcüğünün tanımı - Aynı olaydan ötürü iki kez tazmin edilememe - Haksız fiil davalarında davalı olması uygun olanlar - Zorunlu Sigortalar Garanti Fonu - Zorunlu Sigortalar Garanit Fonu alyehine dava açabilmek için takip edilmesi gereken prosedür - Katkısal kusur - Tehlikenin ortaya çıkması ihtimali makul olarak açık veya belirginse tedbir almamak ihmaldir- Yargıtayın acı ve ısdırap için takdir edilen tazminata istisnai haller dışında müdahale etmememsi.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 03.01.2017

-D. 1/2017 Yargıtay/Hukuk : 42/2014
(Gazimağusa Dava No: 482/2010)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.


Mahkeme Heyeti : Ahmet Kalkan, Bertan Özerdağ, Beril Çağdal.


İstinaf eden : Philip James Kirby, yetkili -vekilleri ve
temsilcileri John Kirby ve Brain Robinson
vasıtasıyla, 254 White Hall Lane, Buckhurst
Hill, Essex, IGP 5JH.
(Davacı)

ile


Aleyhine istinaf edilen :No-.1- Fatma Beyazi, 20 Temmuz
Caddesi,İskele.
No.2- Ekonomi ve Enerji Bakanlığı,
KKTC Başsavcısı vasıtasıyla,
Lefkoşa.
- No.3- Maliye Bakanlığı, KKTC
Başsavcısı vasıtasıyla, Lefkoşa.
No.4- Zorunlu Sigortalar Garanti Fonu, II.
Selim Caddesi,49 Arca Apt. Daire 3,
- Lefkoşa.
(Davalılar)



A r a s ı n d a.




İstinaf eden namına : Avukat Arif Tahir Erişen ve Avukat Çetin
Veziroğlu hazır.
Aleyhine istinaf edilen No.1 namına : Avukat Ulaş Sabancı hazır.
-Aleyhine istinaf edilen No.2 ve 3 namına : Savcı Damla Güçlü hazır.
Aleyhine istinaf edilen No.4 namına : Avukat Alper Dede hazır.


Gazimağusa Kaza Mahkemesi Başkanı Gülden Çiftçioğlu'nun, 482/2010 sayılı davada, 31.1.2-014 tarihinde verdiği karara karşı, Davacı tarafından yapılan istinaftır.

-----------------


K A R A R

Ahmet Kalkan : Davacının, 6.2.2006 tarihinde meydana gelen bir trafik kazasında almış olduğu yaralar ve uğramış olduğu zarar-ziyan ne-deniyle, 1.2.2010 tarihinde Davalılar aleyhine, Gazimağusa Kaza Mahkemesinde açmış olduğu dava 31.1.2014 tarihinde sonuçlanarak, Davacı lehine Davalı No.1 aleyhine 1,657.5TL özel zarar-ziyan, 96,288TL genel tazminat, yasal faiz ve dava masrafları için hükü-m verilmiş, Davalılar No.2,3 ve 4 aleyhindeki davalar ret ve iptal edilmiştir.

Davacı, Alt Mahkemenin hükmüne karşı bu istinafı dosyalamıştır.

İSTİNAF İLE İLGİLİ OLGULAR:

Alt Mahkemenin bulguları ışığında dava ile ilgili maddi ve hukuki olguları şöyl-e özetleyebiliriz.

Davacı kaza tarihinde 57, duruşma tarihinde 64 yaşında idi.

Kaza, İskele'nin içerisinde Helvacıoğlu Sokak ile Şehit Davut Sadık Sokağın birleştiği kavşakta, meskun mahalde meydana gelmiştir.

Şehit Davut Sadık Sokak, dört yol kavşa-ğına ve Ardahan köyü istikametine doğru tek yönlü anayoldur. Dört yol kavşağından Helvacıoğlu Sokak'a dönüş tek yönlü tali yoldur.

Kaza, 6.2.2006 tarihinde saat 14.30 raddelerinde, Davalı No.1'in, yönetimindeki S37VKM plakalı araç ile, trafik levha ve iş-aretlerine uymadan, tek yol içerisinde, Helvacıoğlu Sokaktan dört yol kavşağına doğru seyrederken, anayol olan Şehit Davut Sadık Sokak'a durmaksızın 2.40 metre girmesi ve o esnada FA 524 plakalı motosikleti ile anayolda seyreden Davacının önünü bloke etmes-i sonucunda meydana gelmiştir.

Kazadan sonra Davalı No.1 aleyhine Gazimağusa Kaza Mahkemesinde 4024/2006 sayılı ceza davası getirilmiş ve Davalı No.1 kendi ikrarı ile aleyhine getirilen dikkatsiz sürüş, trafik levha ve işaretlerine riayet etmemek, kayıts-ız araç sürmek, sigortasız araç sürmek, muayenesiz araç sürmek, seyrü- sefer ruhsatsız motorlu araç sürmek, plakasız araç sürmek ve anayolda seyreden araçlara öncelik tanımamak suçlarından mahkum olmuş ve para cezasına çarptırılmıştır.

Alt Mahkeme, Daval-ı No.1'in kusurunu %85, Davacının katkısal kusurunu %15 olarak tespit etmiştir.

Davacı kaza sonucunda yaralanmış, 26.2.2006 tarihinde ambulans uçakla İngiltere'ye götürülmüş, 2008 yılında tekrar KKTC'ye getirilmiştir.

Şubat 2006 tarihinde geçirdiği tra-fik kazası neticesinde Lefkoşa Devlet Hastahanesine kaldırılan Davacıyı Dr.Yunus Emre Çalık ve Dr.Hüseyin Çelik muayene etmiş, Dr.Hüseyin Çelik Davacıyı KKTC'ye döndükten sonra 16.10.2008 ve Haziran 2012 tarihinde tekrar kontrol etmiştir.

Davacı Tanığı -No.11 Dr.Hüseyin Çelik'in şahadetine göre: Davacı 6.2.2006 -19.2.2006 tarihleri arasında tedavi amaçlı Nöroşiurji Bölümünde tedavi görmüş, tedavisi tamamlandıktan sonra Ortopedi Bölümüne nakledilmiştir. 20.2.2006 tarihinde sağ olekranon kırığı tanısı ile a-meliyata alınmış ve 24.2.2006 tarihinde taburcu olmuştur.

Alt Mahkemenin bulgusuna göre, Davacıda gelişen felçin kazadan meydana geldiği ispatlanamadı.

Alt Mahkeme, Davacının tam sorumluluk üzerinden özel
zarar-ziyanını 1,950TL, genel zarar-ziyanı i-se 113,280TL olarak saptamış, kusur oranlarını düştükten sonra kararın başında aktardığımız sonuca ulaşmıştır.

Alt Mahkeme, daha sonra kararımızın içerisinde de değineceğimiz gibi Davalı No.4'ün tüzel kişiliği olmadığı, Davalı No.2 ve 3 aleyhine de dava- sebebi bulunmadığı gerekçeleriyle Davalılar No.2,3 ve 4 aleyhindeki davaları ve dolayısıyla talepleri reddetti.

Talep Takririnin 17,18 ve 19. paragraflarında iddia edildiği gibi, Davacının 9.11.2006 tarihinde, Avukatı vasıtasıyla Fona başvurduğu, cevap- alamaması üzerine 15.9.2009 tarihinde tüm belgelerini ikinci kez Fona gönderdiği,2.12.2009 tarihinde gönderilen yazıda, Fon Yönetim Kurulunun, Davacıya, genel ve özel tazminat talebi olarak 5000TL ödenmesine karar verdiği taraflarca kabul edilmektedir.

-İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davacı, dosyaladığı istinaf ihbarnamesinde 9 istinaf sebebi sunmasına rağmen, istinaf sebeplerini 5 başlık altında incelemek mümkündür. Buna göre:

Muhterem Alt Mahkeme, Davalı No.2,3 ve 4'ün aleyhine dava sebebi bulunmadığına bulgu y-apmakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, kazanın oluşumunda Davacıya %15 kusur ve/veya katkısal kusur atfetmekle hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacının İngiltere'de gördüğü tedaviyi gösteren raporların ibrazına izin vermemekle hata etti.
Muhterem Alt -Mahkeme, huzurunda yeterli ve inandırıcı delil ve şahadet olmasına rağmen, Davacının sağ tarafında kalıcı felç oluştuğuna bulgu yapmamakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacının aldığı yaralar ve kalıcı hasarlar ile ilgili hatalı değerlendirmeler yaptı-ğından, tespit etmiş olduğu genel tazminat miktarı azdır.

TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI:

Davacı Avukatının istinaftaki uzun hitabında değindiği hususları ana hatları ile şöyle özetleyebiliriz:

Yasa ile oluşturulmuş Davalı No.4 Fon kamu tüzel kişis-i olduğu cihetle dava edilebilir. Bunun için yasada açıkça kamu tüzel kişisi olduğunun yazması gerekmemektedir. 39/1993 sayılı Sigorta Hizmetleri (Düzenleme ve Denetim) Yasası ve bu Yasa altında çıkarılan Tüzük, Fona ödeme yükümlülüğü ve sorumlu kişiye rüc-u etme hakkı getirdiğine göre, Fonun hukuken kişiliği vardır ve dava edilebilir.

Davacının zarar nedeniyle tazminat talep etme hakkı Anayasa'dan ve Yasadan kaynaklanmaktadır. İlgili Fon, Yasadan kazandığı hukuki kişilik nedeniyle, Şirketler Mukayyitliği-ne kaydı yapılmamış bir şirket gibi muamele göremez; bu anlamda da Davacının talepleri yasa dışı olarak değerlendirilemez. Davacının, Davalı No.4 ve Bakanlığın kontrol ve denetimi altında olması nedeniyle, Davalı No.2 ve 3'e karşı dava sebebi vardır. Daval-ı No.4'ün hukuki kişiliği, tüzel kişi tanımı içerisine sığdırılamaz.
Yasadaki "cemile mahiyetindeki" ibare, prim karşılığı olmadan yapılan ödeme anlamına gelmektedir. Yasa ve Tüzük, ödemelerin, sigortacılık tekniği açısından hasar saptama ve inceleme son-ucunda yapılmasını öngördüğü, bunun yanında Fona rücu hakkı verildiği cihetle "cemile"nin yardımla bağdaştırılması mümkün değildir.

Fonun oluşumu ile ilgili olarak Anayasa'nın 135. veya başka bir maddesine uyumlu olmayan herhangi bir düzenleme bulunmama-ktadır.

Muhterem Alt Mahkemenin, anayolda seyreden Davacıdan, tek yoldan gelip anayola çıkan Davalı No.1'e karşı tedbir almasını beklemesi hatalıdır. Davacının bu kazanın oluşumunda kusuru yoktur.

Muhterem Alt Mahkeme, huzurunda tekzip edici şahadet -olmadan, Davacının kaza nedeniyle felç olduğuna bulgu yapmaması hatadır. Alt Mahkeme, Davalı No.1'in Novus Actus İnterveniens müdafaası layihalarda yer almamasına rağmen esasa ilişkin olgu mahiyetindeki bu hususu incelemekle hata etti, olmayan müdafaa üzer-inden karar üretti.

Muhterem Alt Mahkeme, Kıbrıs'ta uygulanan tedavinin İngiltere'de devam ettiğinin ispatlanması için sunmaya çalıştığı tasdikli belgeleri reddetmekle hatalı davrandı.

Muhterem Alt Mahkeme, Davacının aldığı yaralar sonucunda ömür boyu- yarı felçli ve tekerlekli sandalyeye muhtaç kalacağını dikkate almadan takdir ettiği genel tazminat, felç sonucu dikkate alınmadığından azdır.

Davalı No.1 Avukatı hitabında, Alt Mahkemenin kararında hata olmadığını, kazadan dolayı felç geliştiği iddias-ının yeterli şahadetle ispatlanamadığını, İngiltere'den tanık çağırma fırsatı olduğu halde bunun yapılmadığını, Davacının %15 katkısal kusuru olduğu bulgusunun doğru olduğunu, mevcut şahadet ve emareler ışığında Alt Mahkemenin tazminatı belirlerken hata ya-pmadığını ve istinafın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.

Davalı No.2 ve 3'ü temsil eden Savcı, Davalı No.4'ü de içine alacak şekilde hitap etmiş, Davalı No.4 Avukatı da Başsavcılığın iddialarına katıldığını beyan etmiştir. Başsavcılığın hitabının ana b-aşlıkları şöyledir:

39/93 sayılı Yasanın amacı, hak sahiplerine cemile yardımı niteliğinde ödeme yapmaktır. Hak sahiplerinin Fona veya Davalı No.2 ve 3'e dava açma hakkı yoktur. Bunun aksi söz konusu olsaydı Yasada belirtilecekti.

Bunun dışında, Yasa-nın ve Tüzüğün hiçbir maddesinde, ödeme yapılması mükellefiyeti veya zorunluluğu getirilmediğinden Davalı No.2,3 ve 4'ün kazanın sonuçlarından sorumlu tutulması hukuken mümkün değildir. Anayasa'nın 135. maddesi hilâfına Devlet mali yükümlülük altına sokul-amaz, Fonun rücu hakkı olması Devletin dava edilebileceği sonucunu doğurmaz. Cemile yardımı niteliğindeki bir ödeme Davacıya, kazanın tüm sonuçlarından Devleti sorumlu tutma ve dava açma hakkını vermemektedir.

Yasa Fona, sadece uğranılan zarardan dolayı- zararı tazmin ve miktarı takdir yetkisi tanımış ödeme zorunluluğu getirmemiştir. Burada zararın tamamının ödenmesi mükellefiyeti getirilmediğinden, cemile nitelikli bir ödeme ile Devleti kazalardan sorumlu tutma olanağı yoktur. Aksi halde, sigortacılık si-steminin bir anlamı kalmayacaktır.

İddialarını yorum kurallarına bağlı, "cemile" kavramı üzerinde sürdüren Başsavcılık, Davalı No.2 ve 3 aleyhine dava sebebi olmadığından, aleyhlerindeki davanın iptalinin doğru olduğunu, bu nedenle istinafın reddi gerekt-iğini ileri sürmüştür.

Davalı No.4 Avukatı, Başsavcılığın hitabında söylediklerine ek olarak, Davalı No.4'ün tüzel kişiliği olmadığını, Davalı No.4'ün haksız fiilden dolayı dava edilemeyeceğini, Davacıya karşı akitten kaynaklanan mükellefiyeti de olmadığ-ını, yardım olsun diye kurulan bir Fonu haksız fiilin tüm sonuçlarından sorumlu tutmanın mümkün olmadığını ileri sürerek, istinafın reddini talep etti.

İNCELEME:

Dosyanın içeriği, istinaf sebepleri, tarafların iddia ve argümanları incelenip değerlendir-ildi.

İstinaf sebeplerini sırasıyla incelememiz gerekmektedir.

Muhterem Alt Mahkeme, Davalı No.2,3 ve 4'ün aleyhine dava sebebi bulunmadığına bulgu yapmakla hata etti.

Alt Mahkeme, Davalı No.2,3 ve 4 aleyhine dava sebebi olmadığı iddialarını, Dava-lı No.4'ün tüzel kişiliği olup olmadığı esasından hareketle incelemiş, meseleye şöyle yaklaşmıştır:

"Davalı No.2,3,4 herhangi bir safhada Davalı No.4'ün tüzel
kişiliği olmadığı iddiasını yapmamıştırlar. Ancak Davacının, Davalı No.2,3,4 aleyhine herhan-gi bir dava sebebi olmadığı iddiasını yapmıştırlar.
Davalı No.4'ün tüzel kişiliği haiz olup olmadığı hususu, diğer deyimle Davalı sıfatını haiz olup olmadığı hususu, Davacının, Davalı No.4 aleyhine dava sebebi (cause of action) olup olmadığı çerçevesinde -ele alınabileceği gibi (Bkz.Yargıtay/Hukuk 32/84 D.31/84) yasaya aykırılık (illegality) çerçevesinde Mahkeme tarafından re'sen nazarı dikkate alınabilecektir"(Mavi 489).


Tüzel kişilik ve dava sebebi konularını öncelikle değerlendiren Alt Mahkeme, Zorunl-u Sigortalar Garanti Fonunun 54/1999 ve 72/2009 sayılı Yasa ile değiştirilmiş şekli ile 39/1993 sayılı Sigorta Hizmetleri (Düzenleme ve Denetim) Yasası'nın 51(1) maddesi altında kurulan bir Fon olduğunu belirttikten sonra, KKTC Anayasası'nın 113. ve 135. m-addelerine atfen kamu tüzel kişiliğinin ancak yasa ile veya yasanın açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulabileceğini, yasa açıkça yetki vermediği müddetçe, Devletin doğrudan doğruya veya dolaylı olarak hiçbir mali yükümlülük altına konulamayacağını ve y-asa ile kurulmadıkça hiçbir fon oluşturulmayacağını, TC Anayasa Mahkemesinin 22.12.94 tarih, 1994/65-2 sayılı ve 30.5.1990 tarihli 1990/1 sayı, 1990/2 esas sayılı kararlarda kamu tüzel kişiliğinin yasada belirlenmesi zaruretinin ortaya konduğunu belirttikt-en ve bu konuda 21/2000 sayılı Yasa ile kurulan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu örnek gösterdikten sonra, 39/1993 sayılı Sigorta Hizmetleri Yasası'nın 51(1) maddesine atfen Zorunlu Sigortalar Garanti Fonuna herhangi bir tüzel kişilik veya herhangi bir kam-u tüzel kişiliği tanımadığı, Davalı No.4'ün sadece fon sıfatı ile dava edildiği, herhangi bir tüzel kişilik olarak dava edilmediği gerekçesiyle Davalı No.4'ün "davalı" sıfatının olamayacağı, her halükârda prosedürde Yasaya aykırılığın (illegality) olduğu, -herhangi bir tüzel kişiliği haiz olmayan veya bu maksatla kurulmayan Davalı No.4'ün Yasanın 51(1) maddesi bağlamında Bakanlık nezdinde kurulduğu ve bir kamu tüzel kişiliğini haiz olmadığı sonucuna vararak, Davalı No.4 aleyhindeki davanın iptali gerektiğine- bulgu yapmıştır(Mavi 490-492).

Alt Mahkeme, Davalı No.4 açısından dava sebebi konusunu hem tüzel kişilik hem de esas yönünden incelediğinden, biz de öncelikle, Davalı No.4'ün davada taraf olup olamayacağını, sonra da aleyhinde dava sebebi bulunup bulunm-adığını inceleyeceğiz.

Bir davada taraf olabilecekler öncelikle hukuken "kişi" niteliğinde olmalı ve hukuki varlığı (legal entity) bulunmalıdır.

Bu esastan yola çıktığımızda, öncelikle "kişi"nin ne olduğunu belirlememiz gerekmektedir.

Mevzuatımız bakı-mından "kişi"nin tanımı Fasıl 1 Yorum Yasası'nda yapılmıştır. Bazı Türkçe tercümelerinde hatalı ifade edildiği için orijinal tanımı, tercüme ile birlikte kararımıza iktibas etmeyi uygun gördük. Buna göre:

"Person" includes any company, partnership, associ-ation, society, institution or body of persons, corporate or unincorporate.

"Kişi", herhangi bir şirket, ortaklık, birlik, dernek ve cemiyeti ve tüzel kişiliği olsun veya olmasın, herhangi bir kurumu veya kişilerden oluşan kuruluşu da kapsar(Revize Edilmi-ş ve Birleştirilmiş şekliyle 2001 baskısı Kıbrıs Yasaları).

Görülebileceği gibi, "kişi" tanımı içerisinde sadece gerçek ve tüzel kişiler bulunmamakta, tüzel kişilikleri olmasa bile herhangi bir kurum veya kişilerden oluşan kuruluşlar kişi tanımı içerisind-e yer alabilmektedir(Kişi tanımı için Bkz.Yargıtay/Hukuk 184/2012 D.53/2015, Münür Hüdaverdi ve diğerleri ile Başsavcılık davası).

"Kişi" tanımının Yorum Yasası'ndaki geniş tanımı, hukuki sorumluluk veya davada taraf olabilme bakımından yeterli değildir. -Burada cevabı aranması gereken soru, ayrı tüzel kişiliği olmayan ancak kişi kapsamına giren bir kurum veya kuruluşun bir davada taraf olup olamayacağı ve hukuki sorumluluğunun olup olmayacağıdır.

Bu konuda hukukumuzun mehazı İngiltere'de ve aynı hukuk si-steminin geçerli olduğu Güney Kıbrıs'ta verilen kararlarda aydınlatıcı prensipler belirtilmiştir.

Güney Kıbrıs'ta herhangi bir yasa altında kaydı yapılmamış Basın Çalışanları Sendikasının, İhtiyat Fonunun komite üyelerine karşı açtığı davada İngiltere'dek-i Evans v Hooper (1875) 45.I.J.Q.B 206'dan atıfla şöyle denmiştir:

"Unincorporated bodies have no legal entity and cannot sue
or be sued in their name, unless there is specific legislation or rule enabling proceedings to be taken by or against the said- body"(M.Raftopoulus and others V.G.Theocharides and others, 1974, JSC sayfa 501).


Buna göre, tüzel kişiliği olmayan teşekküller hukuki varlık olmadıklarından, kendi adlarına dava edemez veya edilemezler; meğer ki, bu konuda belirli bir yasal düzenleme -veya kendi adlarına veya aleyhlerine işlem başlatılmasını sağlayan kural (düzenleme) olsun.

Aynı kararda tüzel kişiliği olmayan bir teşekkülün hukuki varlık sayılamayacağı, hangi hallerde dava açabilecekleri ile ilgili şöyle denmiştir:

"An unincorparat-ed member's club, not being a partnership
or legal entity, cannot sue or be sued in the club name, nor can secretary or any other officer of such a club sue or be sued on behalf of the club, even if the rules purport to give him power to sue and provide -for his being sued, unless this is permitted by statute.
(London Association for Protection of Trade v. Greenlands Ltd, 1916, 2A.C.1,HL; Gray v Person (1870), L.R.5.CP.568, Evans v Hooper (Supra), See also, Limassol Patriotic Club v.Kovvas 18 CLR.,106; G.-W.Stow and Others v.F.Houry and others (1959-60) 24 CLR p.206)."

Buna göre, bir ortaklık veya hukuki varlık olmayan tescil edilmemiş bir teşekkül, kendi adıyla dava açamayacağı veya dava edilemeyeceği gibi, böyle bir oluşumun sekreteri veya diğer yönetic-ileri de bu maksada yönelik kurallar kendilerine yetki verse bile yürürlükteki meVzuat izin vermediği takdirde, teşekkül adına dava açmazlar veya dava edilemezler.

Bu esaslardan hareketle, tüzel kişiliğinin olmadığı taraflar tarafından iddia edilmediği h-alde, Alt Mahkemenin resen inceleyip tüzel kişiliği olmadığına hükmettiği Davalı No.4 Zorunlu Sigortalar Garanti Fonunun (bundan böyle sadece Fon olarak anılacaktır) hukuki varlığı, yürürlükteki mevzuat altında değerlendirilmeli ve bu konu sadece şirketler- veya kamu tüzel kişiliği kapsamı ile sınırlı bir değerlendirmeye tabi tutulmamalıdır(Terekeler, trustlar, vakıf yönetim kurulları, yük ve gemi gibi hukuki varlıkların tüzel kişi olmadığı halde kişi sıfatıyla davalarda taraf olabileceği konusuna değinmeyi -bu safhada gereksiz görür, sadece hatırlatmakla yetiniriz).

Yukarıda belirttiğimiz hususlar ışığında tüzel kişiliği olmasa bile yürürlükteki mevzuat, Fona dava etme ve edilme yetkisini veriyorsa, Fonun hukuki varlığı kabul edilmeli ve bir davada taraf ola-bilecek nitelikte kişi sayılmalıdır. Aksi durumda, dava edebilir veya edilebilir nitelikte hukuki varlığı olmadığından, kişi olarak davada taraf olması mümkün olmayacaktır.

Zorunlu Sigortalar Garanti Fonu, 54/1999 ve 72/1999 sayılı Yasa ile Değiştirilmiş- şekliyle 39/1993 sayılı Sigorta Hizmetleri (Düzenleme ve Denetim) Yasası'nın 51. maddesi altında kurulmuştur. Yasanın 51(1) maddesi aynen şöyledir:

"51.(1). Bu Yasa gereğince veya diğer yasalarla
yaptırılması zorunlu kılınan sigortaların
uygulanma-sında kullanılmak üzere, Bakanlık
nezdinde Zorunlu Sigortalar Garanti Fonu
kurulur."


Bu maddeden çok açık şekilde görülebileceği gibi, Davalı No.4 Yasa ile Bakanlık nezdinde kurulmuştur.


Aynı maddenin 3. fıkrasına göre, bu Fonun geliri sigor-ta şirketlerince tahsil edilecek net primlerin %3'ü veya Bakanlar Kurulunun kararıyla en fazla %5'i kadardır.

Kısaca Fon ile sigorta şirketleri arasında gelir ilişkisi sağlanmış, toplanacak paranın KKTC Kalkınma Bankasında Bakanlıkça açtırılan bir hesaba- yatırılması zorunlu kılınmıştır. Fona yapılması gereken ödemeler kamu alacağı mahiyetinde olduğundan, Kamu Alacaklarının Tahsili Usulu Yasası ile takip edileceği ayrıca düzenlenmiştir(Madde 51(5)).

Zorunlu Sigortalar Garanti Fonundan yapılacak ödemelerl-e ilgili olarak, Bakanlık, sigortacılık tekniğinin gerektirdiği işlemleri ve hasar saptama ve incelemelerini yapmak ve hak sahibi kişilere yapılacak ödemelerin sigortacılık usul ve esasları ile yürürlükteki mevzuat çerçevesinde saptanması ve ilgililere öde-me yapılmasını sağlamak üzere, sigorta şirketleri ile sözleşme yapmaya yetkili kılınmış, ancak sözleşme kapsamında yapılacak ücret ödemelerinin Fondan karşılanması öngörülmüştür(Madde 51.6).

Haliyle, özel şirketlere Fon adına ödeme yapılabilmesi için, Fon-un hukuksal bir bünyesi ve varlığı olması gerekmektedir. Aksi halde, bunun denetlenebilir olması veya Fonun bütçe uyumunun sağlanması mümkün olmaz.

Yasa koyucu, bunu sağlamak için Yasası'nın 51(7) maddesi altında, 51. maddenin uygulanması ile Zorunlu Sig-ortalar Garanti Fonunun kuruluşuna, işleyişine, Fondan yapılacak ödemelere ve diğer hususlara ilişkin usul ve esasların tüzükle düzenlenmesini öngörmüştür.

İlk olarak, 14.1.1998 tarih ve 6 sayılı Resmi Gazete'nin Ek III'ünde A.E. 34 sayılı Tüzük yayımlan-mıştır. Tüzüğün 11. maddesi Fonun amacını düzenlemektedir. İlgili 11. madde aynen şöyledir:

"11. Yaralanan ve/veya ölen şahısların kendilerine veya
yakınlarına ve/veya mallarına yapılan zararlara, değiştirilmiş şekliyle 21/74 sayılı Motorlu Araçlar Yol- Trafik Yasası'na uygun olarak tazminat ödemek.
Zorunlu Sigortalar Garanti Fonunda oluşacak miktarları Bakanlığın uygun göreceği ve Fonun kuruluş amaçlarına uygun olarak gelir getirecek şekilde yönlendirmek."


Bu maddeden anlaşılacağı üzere Fonun iki e-sas amacı vardır:

Zarar gören kişilere tazminat ödemek.
Fonda birikecek miktarları gelir getirecek şekilde yönlendirmek.


Her iki amaç, nitelikleri itibarıyla hukuki varlık olmayı ve yönetme kabiliyeti içeren karar alma mekanizmasını gerektirmektedir. Ak-si halde hukuki niteliği "kişi" olmayan bir yapının tazminat ödemesi veya parasını gelir getirecek şekilde yönetmesi mümkün değildir.

Nitekim, yukarıda bahsi geçen Tüzüğün 13. maddesi, Fonun Bakanlar Kurulunca atanacak 5 üyeli Yönetim Kurulu tarafından y-önetileceğini amirdir.

Buraya kadar ortaya çıkan tabloya göre, Fonun ilgili Bakanlık nezdinde kurulan, Bakanlar Kurulunca atanmış ayrı yönetim kurulu bulunan, parasını gelir getirecek işlerde yönetebilen, zarar gören kişilerin tazminat talebi müracaatlar-ını kabul eden ve tazminat ödeme görevi olan yasa ile kurulmuş hukuki varlık olduğu anlaşılmaktadır.

Böyle bir hukuki yapısı olan Fonun ödemeleri nasıl ve ne maksatla yapacağı Tüzüğün 14. maddesinde düzenlenmiştir.

Bu davayı ilgilendirdiği oranda 276/2-003 ve 562/2008 sayılı Tüzüklerle yapılan değişiklikle 14. madde şöyledir:


"14. Zorunlu Sigortalar Garanti Fonundan aşağıda
belirtilen hallerin mevcudiyetinin yetkili
makamlardan tevsik edilmesi durumunda aşağıdaki
kişilere ödeme ya-pılabilir.

(1). Sigortasız bir motorlu taşıtın yol üzerinde
kullanılması sonucu veya nedeniyle herhangi bir kişinin ölmesi halinde doğacak herhangi bir yükümlülük için, Haksız Fiiller Yasası'nın 58. maddesi tahtında dava hakkına sahip kişilere, yaral-anması halinde kendisine veya usulüne uygun atanan vekiline ve/veya malına yapılan zararlar mal sahibine veya usulüne uygun atanan vekiline.


(2). Tespit edilemeyen bir motorlu taşıtın yol
üzerinde kullanılması sonucu veya nedeniyle herhangi -bir kişinin olması halinde doğacak herhangi bir yükümlülük için, Haksız Fiiller Yasası'nın 58. maddesi tahtında dava hakkına sahip kişilere, yaralanması halinde kendisine veya usulüne uygun atanan vekiline ve/veya malına yapılan zararlar mal sahibine veya -usulüne uygun atanan vekiline.
(3). Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Zorunlu
Sigorta cinsinden sigortalı bir motorlu taşıt
ile, bu motorlu taşıtı kullanabilmesi için
gerekli sürüş ruhsatı olmayan bir -sürücünün,
motorlu taşıtın yol üzerinde kullanılması sonucu veya nedeniyle herhangi bir kişinin ölmesi halinde doğacak herhangi bir yükümlülük için, Haksız Fiiller Yasası'nın 58. maddesi tahtında dava hakkına sahip kişilere, yaralanması hal-inde kendisine veya usulüne uygun atanan vekiline ve/veya malına yapılan zararlar mal sahibine veya usulüne uygun atanan vekiline.
(4). (A) Mal zararları kapsamında yapılacak
ödemeler, 50,000 YTL'ye
(B) Kişilerin ölümü ve bedensel zarara- uğraması
kapsamında yapılacak ödemeler, yolcu taşıyan
toplu taşıma araçları minübüs ve otobüslerde
5,000,000 Euro ve bunlar dışında kalan
araçlarda 2,000,000 Euro'ya kadar sınırlı
olacaktır.
(5). Bu kapsa-mda yapılacak tüm ödemeler cemile
mahiyetindedir.
(6). Fondan ödeme yapılabilmesi için yapılacak
başvuruların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Barosuna kayıtlı herhangi bir avukat tarafından yapılması zorunludur.
(7). Kuzey Kıbrıs Türk Cum-huriyeti'nde Zorunlu
Sigortalar cinsinden bir araç sigortası bulunmayan veya böyle bir aracı kullanabilmesi için gerekli sürüş ruhsatı olmayan bir sürücünün, herhangi bir kişiye vermiş olduğu bedensel yaralanmalar veya ölüm veya herhangi bir kişinin malı-na vermiş olduğu zararlar, zarar veren kişi veya kişilerin saptanması halinde, Zorunlu Sigortalar Garanti Fonu Yönetim Kurulu, zarar görenlere ödediği tazminat miktarlarını, kazaya sebebiyet verenlere yasal faizleri ile birlikte rücu eder. Bu gibi rücu dav-alarında Lefkoşa Kaza Mahkemesi yetkilidir."




1998 yılında Tüzük yürürlüğe girdiği zaman yukarıdaki
7. fıkra Tüzükte yer almamaktaydı. 24 Nisan 2003 tarih ve 277/2003 sayılı değişiklikle (7). fıkra Tüzüğe eklenmiş ve Fona Yönetim Kurulu vasıtasıyla z-arara sebebiyet verenlere rücu etme ve dava açma yetkisi verilmiştir.

Huzurumuzdaki istinafa konu kaza 2006 yılında vuku bulmuş, 2010 yılında da dava ikame edilmiştir. Bu gerçeğe göre, dava açıldığında, 7. maddenin yürürlükte olduğu açıktır.

Tüzüğün 14-. maddesinin içeriğine baktığımızda durum şöyledir:

Fonun zarar görene ödeme yapabilmesi için:
Motorlu aracın sigortasız kullanılması, veya
Tespit edilemeyen bir motorlu aracın yol üzerinde kullanılması, veya
Ehliyetsiz bir sürücünün motorlu aracı kull-anması, sonucunda birinin ölmesi veya zarar görmesi gerekir.

14. maddede "ödeme" olarak geçen kavramın niteliği Tüzüğün 11. maddesinde tazminat olarak tanımlanmakta, Yasanın 51(6) maddesinde ise hak sahibi kişilere yapılacak ödemelerin sigortacılık usul -ve esasları ile yürürlükteki mevzuat çerçevesinde yapılması için Bakanlığa sigortalarla sözleşme yapma yetkisi verilmektedir.

Bu durumda, yürürlükteki mevzuat ile Fonun, yukarıdaki 3 halden biri nedeniyle meydana gelen zarar nedeniyle müracaat eden kişiye-, sigortacılık usul ve esasları ile yürürlükteki mevzuat çerçevesinde yapılacak bir hesaplama ile tazminat ödeyeceği açıktır.


İncelemeye devam edecek olursak, Tüzüğün (5) maddesi, yapılacak tüm ödemelerin cemile mahiyetinde olduğunu düzenlemiştir.

Bu -çok yerinde bir düzenleme olup, Fonun yapacağı ödemelerin 11. madde altında tazminat olarak tanımlanmasına engel teşkil etmemektedir.

Burada "cemile" kavramına verilecek olan anlam, sözlük anlamı olan "gönül alıcı davranış veya yardım" değildir. Önemli o-lan hukuki anlamıdır ve içtihatlarımız bu hususu aydınlığa kavuşturmuştur.

Haksız fiillerde zarar yapan şahıs, zarar gören şahsın başka bir makamdan, zararına mahsuben ödeme almış olması ile sorumluluktan kurtulmaz(Bkz. Hukuk/İstinaf 5/1975, Kadir Ali ve- diğerleri ile Tahir Veli ve diğerleri davası).

Mezkur kararda, alınan yardımın tazminattan düşülmesi için ölüm sebebi ile (ölüm vesilesi ile değil) yapılmış olması şart kılınmıştır. Yüksek Mahkeme, bu sonuca, Baker v.Dalgle Steam Shipping.Co. (1922) I.KB- 361 s.371 davasına atıfla ulaşmış ve bu şekilde yapılan yardımların tazminattan düşülmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.

Kısacası bir kişi aynı olay nedeniyle iki defa tazminat alamayacağından, ölüm sebebi ile yapılan ödemeler tazminattan tenzil edilir.- Aynı şekilde Birleştirilmiş Yargıtay/Hukuk 56,58,79 ve 80/1987 (D.51/88) sayılı Müteveffa Erdoğan Sonsal Terekesi v.Mehmet Gagari davasının kararında Hukuk/İstinaf 5/1975 sayılı karardan alıntı yapılarak şöyle denmiştir
(Sayfa 11):



"Hukuk/İstinaf 5/75'-de sayfa 21'de dulluk tegaüdiyesi
başlığı altında temin edilen gelirlerin genel tazminattan tenzil edilmesi görüşüne yer verilmiştir. Ancak o tarihlerde mevzuat bulunmadığı için ve bunların Bakanlar Kurulu Kararı ile devamlılık arz etmeyen bir nevi cemil-e yardımı olduğu nedeniyle tenzil edilmesinin kabul edildiği görülmektedir."


Buradan çıkarılacak netice, cemile yardımı mahiyetindeki ödemelerin ölüm veya yaralanma sebebi ile yapılmış mali yarar kapsamında değerlendirilerek tazminattan mahsup edileceğid-ir.

Buna göre, zarar gören şahsın Fondan alacağı tazminat, zarar veren şahsın sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, zarar görene, hem kişiden hem de Fondan tazminat alma hakkı vermez. Bu nedenle, Fondan alınacak tazminat miktarı ölüm veya yaralanma -sebebiyle elde edilen yarar kapsamında olduğundan, tazminattan mahsup edilecektir. Fonun yapacağı ödeme bu anlamda cemile mahiyetindedir. Fonun ödediği miktarı zarar yapan şahsa rücu etme hakkı olduğunu da dikkate aldığımızda, yapılan ödemenin cemile mahiy-etinde olması, Fonun tazminat ödeme yükümlülüğünün olmadığı sonucunu doğurmaz.

Bu safhada karşımıza çıkan bir diğer hukuki gerçek, Tüzüğün 14(7) maddesi altında Fonun Yönetim Kurulu vasıtasıyla rücu davası açmaya hakkı olduğudur. Bu maddede rücu hakkı do-ğrudan Fona verilmiş, Bakanlığa herhangi bir temsiliyet veya Fon adına hareket etme yetkisi verilmemiştir.

Bir haksız fiilden dolayı, zarar görene tazminat ödeme durumunda kalan kişinin, zarar veren şahsa rücu edebilmesi için, ödemeyi ölüm veya verilen za-rar sebebiyle yapması ve rücu edilecek kişinin kusurlu olması gerekir.



Yürürlükteki mevzuatımız, Fona, tazminat ödeme görevi ve ödediği tazminattan dolayı sorumlu kişiye rücu davası açma hakkı verdikten sonra, kayıtlı tüzel kişi olup olmamasının önemi -kalmamaktadır. Yürürlükteki mevzuat kapsamında dava açma hakkı olan böyle bir kuruluş veya hukuki varlık aleyhine, mevzuatın öngördüğü tazminat ödemeleri nedeniyle dava açılabileceği kabul edilmelidir.


Yukarıda belirtilen tüm hususları dikkate aldıktan -sonra, Bakanlık nezdinde kurulan Zorunlu Sigortalar Garanti Fonunun, ayrı bir özel hukuk veya kamu tüzel kişiliği olmamasına rağmen, yürürlükteki yasa ve mevzuat altında kişilerden oluşan bir yönetim kurulu ile yönetildiği, ayrı bütçesi olduğu ve tazminat -için müracaat kabul etme, tazminat ödeme görevi yanında, rücu davası açma ve davada taraf olabilme hak ve yetkisi bulunduğu anlaşıldığından, aleyhine açılan davalarda taraf olabilecek hukuki varlığa sahip (legal entity), yasa ile oluşturulmuş yürürlükteki -mevzuat altında dava açma ve dava edilme kapasitesi olan bir kuruluş olduğu ve kişi kapsamına girdiği sonucuna ulaşmamız kaçınılmazdır.

Kamu tüzel kişiliği tamamıyla farklı bir hukuki yapı olduğundan, bu konunun ayrıca incelenmesi gerekmediği gibi, Daval-ı No.4'ün dava edilebilmesi için kamu tüzel kişiliği sıfatını haiz olması gerekmemektedir.

Bu neticeden hareketle, Alt Mahkemenin Davalı No.4'ün tüzel kişiliği olmadığı nedeniyle aleyhinde dava sebebi bulunmadığına ilişkin bulgusu hatalı olmuştur.

Alt -Mahkeme, Davalı No.2,3 ve 4 aleyhine dava sebebi olup olmadığını esas yönünden incelerken, konuyu hem Yasa hem de Tüzük bakımından incelemiştir. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için Alt Mahkemenin sonuç içeren bulgularını kararımıza aktarmayı uygun buld-uk.

Alt Mahkemenin Davalılar No.2,3 ve 4'ün Yasadan kaynaklanan bir sorumlulukları olmadığı ile ilgili bulgusu aynen şöyledir:

"İlgili Yasanın 50 ve 51. maddeleri irdelendiğinde, trafik
kazası neticesi yaralanan kişilere uğradıkları özel ve genel zar-arı Zorunlu Sigortalar Garanti Fonunun veya Ekonomi ve Enerji Bakanlığının veya Maliye Bakanlığının ödemekle yükümlü oldukları hususunda herhangi bir ibare içermediği görülmektedir.
İlgili Yasanın amacı Davalı No.4 Sigortalar Garanti Fonuna veya Davalı N-o.2 ve 3'e mali yükümlülük yükleme niyetinde olsa idi, Yasa işbu hususu açık seçik olarak düzenleyecekti.
Nitekim daha önce de vurgulandığı üzere, KKTC Anayasası'nın 135. maddesine göre, Yasa açıkça yetki vermedikçe Devlet doğrudan doğruya veya dolaylı o-larak hiçbir mali yükümlülük altına konamaz.
Yasanın amacı, niyeti ve politikası Davalı No.4'e veya Davalı No.2 ve 3 Bakanlıklar vasıtası ile KKTC'ye ister doğrudan isterse Sigortalar Garanti Fonu vasıtası ile dolaylı bir yükümlülük, diğer deyimle 'Yasadan- Kaynaklanan Sorumluluk' yükleme niyetinde olsa idi, bunu KKTC Anayasası'nın 135. maddesine uygun olarak yasada açık ve seçik düzenleyecekti.
Sigorta Hizmetleri (Düzenleme ve Denetim) Yasası'nda, Davalı No.4 ve 2 ve 3 aleyhine maddi külfet ve yükümlülükle- ilgili herhangi bir açık düzenleme yokluğunda, Anayasa'nın 135. maddesi göz önüne alındığında Davalı No.2,3 ve 4 ile ilgili 'Yasadan Kaynaklanan Sorumluluk veya Yükümlülük'ün' söz konusu olmadığı hususunda bulgu yapılır. Yasada açık bir düzenleme yokluğun-da, Tüzük'teki düzenlemenin de artık 'Yasadan Kaynaklanan Sorumluluk veya Yükümlülük' olarak kabul edilmesi imkan dahilinde değildir. İşbu hususta bulgu yapılır"(Mavi 503).

Alt Mahkeme daha sonra meseleyi Tüzük açısından inceleyerek, özellikle Tüzüğün 4. -maddesinde yer alan "ödeme yapılabilir" ve "yapılacak ödemeler cemile mahiyetindedir" ibarelerinden, ödemelerin takdir yetkisine bağlı olduğu, zorunluluk içermediği ve cemile yani yardım mahiyetinde olduğunu esas alarak aşağıdaki sonuca ulaşmıştır:

"Tüzü-k bir bütün okunduğunda, Tüzüğün 14(5) maddesinde
açıkça bu kapsamda yapılacak ödemelerin cemile yani yardım mahiyetinde olduğu belirtildiği göz önüne alındıktan sonra, keza Fonun ödemekle yükümlü olduğundan değil de ödeyebilirliğinden söz edildikten son-ra, sadece yukarıdaki 'tazminat' ve 'rücu' kelimelerinden, Yasanın ve dolayısıyla Tüzüğün, Zorunlu Sigortalar Garanti Fonuna 'Yasadan Kaynaklanan Sorumluluk veya Yükümlülük' yükleme amaç ve niyetinde olduğu hususunu istihraç etme olası değildir. Ayrıca, Ya-sanın ve Tüzüğün güttüğü politikanın, Zorunlu Sigortalar Garanti Fonuna 'Yasadan Kaynaklanan Sorumluluk veya Yükümlülük' yükleme olduğu hususu istihraç edilemez.

Yukarıda da vurgulandığı üzere, KKTC Anayasası göz önüne alındığından 'Yasadan Kaynaklanan- Sorumluluğun veya Yükümlülüğün' yasa ile ve de açık ve seçik bir dille yazılması gerekir.

Her halükârda meselede makul şüphe olduğu hususu kabul edilse dahi, Tüzüğün amacının maddi külfet açısından kamuya aşırı bir yük veya mükellefiyet yüklememek old-uğu hususu en yararlı yorum olarak benimsenmelidir.

Netice itibarı ile; ilgili Yasanın ve dolayısıyla Tüzüğün Davalı No.2,3 ve 4'e, Davacının, Davalı No.1'in sigortasız araç sürüp Davacıyı yaralaması sonucu ortaya çıkan genel veya özel zarar-ziyanını t-azmin etme yükümlülüğü vermediği veya 'Yasadan Kaynaklanan Sorumluluğun veya Yükümlülüğün' söz konusu olmadığı hususunda bulgu yapılır(Mavi 508).


Alt Mahkemenin uzun gerekçeli kararının temel çıkış noktası, yukarıda iktibas ettiğimiz bulgularıdır.

Alt M-ahkemenin bulgularını sırasıyla incelememiz gerekmektedir.

Öncelikle belirtmemiz gereken husus, Alt Mahkemenin Yasa ve Tüzük ile Davalı No.2 ve 3 Bakanlıklara herhangi bir sorumluluk yüklenmediği bulgusunun doğru olduğu; ilgili Bakanlıkların Zorunlu Sig-ortalar Garanti Fonu ile münferiden veya müştereken bir sorumlulukları olmadığı; Fon kapsamındaki kazalarda Devletin tazminat ödeme mali sorumluluğunun bulunmadığıdır. Özellikle Davalı No.3 Maliye Bakanlığının Yasa kapsamındaki görevi denetleyici ve düzenl-eyici nitelikte olup, yasa ile sigorta şirketlerine yüklenilen yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamaktır.

Dolayısıyla, Davalı No.2 ve 3 aleyhine dava sebebi olmadığından, 1. istinaf sebebi, Davalı No.2 ve 3'ü ilgilendirdiği oranda reddedilir.

Daval-ı No.4'e gelince; daha önce Davalı No.4 aleyhine dava açılabileceğini belirtmiştik. Bu esastan hareket ettiğimizde, Alt Mahkemenin dava sebebi ile ilgili bulgularını, Davalı No.4 bakımından incelememiz gerekmektedir.

Bu meselede Alt Mahkeme, Anayasa'nın -135. maddesi üzerinde çok durmuştur. Yargıtay olarak Anayasa'nın 135. maddesinin yorumunu yapacak veya kapsamını belirleyecek değiliz. Ancak burada belirtmemiz gereken husus, yasa ile yükümlülük altına sokulan ve Fona prim ödemesi yapmak zorunda bırakılanı-n Devletin değil, sigorta şirketlerinin olduğudur. Yasa koyucunun amacının, sigortasız, ehliyetsiz veya kimliği belirsiz sürücülerin yol açtığı zararları zorunlu sigortalar için ödenen primlerin belli bir yüzdesini tahsil ederek, ülkemizin en önemli yarala-rından birini sarmak ve sigorta şirketleri tarafından tazmin edilemeyecek durumdaki zarar gören kişileri korumak olduğu açıktır. Bu anlamda, Fonun sorumluluğu sigorta şirketlerinden toplanan prim yüzdesinin oluşturduğu sermaye ve tüzükte belirlenen miktarl-ar ile sınırlıdır; bu nedenle, Anayasa'nın 135. maddesini ihlâl (violation) anlamında bir gayri yasallık bulunduğu kanaatinde değiliz.

Davalı No.4 Fonun tazminat ödeme yükümlülüğünün Yasada belirlenip belirlenmediğine gelince...

Yasanın daha önce iktib-as ettiğimiz 51.1 maddesinden açıkça görülebileceği gibi, Fon, bu Yasa veya diğer yasalarla yaptırılması zorunlu kılınan sigortaların uygulanmasında kullanılmak üzere kurulmuştur.

Sigorta poliçesi, niteliği itibarı ile belli bir ücret karşılığında meydan-a gelecek zararı tazmin için oluşturulan bir sözleşmedir. Bir zorunlu sigortanın tarafları, sigorta şirketi (sigortalayan) ve sigortalıdır. Bir zarar oluştuğunda, ortada geçerli bir sigorta poliçesi varsa, zararı karşılayacak olan taraf sigorta şirketidir.- Bunun dışında, zorunlu kılınan sigortanın uygulanmasında kullanılmak üzere yasa ile Fon oluşturulduğuna göre, Fon kapsamındaki bir zararın Fondan karşılanacağının, Yasanın 51(1) maddesi ile amaçlandığı ortaya çıkmaktadır.

Bundan daha ötesi, Yasanın 51(6-) maddesi, hak sahibi kişilere yapılacak ödemelerin sigortacılık usul ve esasları ile yürürlükteki mevzuat çerçevesinde saptanarak, ilgililere ödenmesini sağlamak üzere, Bakanlığa, sigorta şirketleri ile sözleşme yapma yetkisi vermiştir.

Yasada açıkça "h-ak sahibi" olarak belirlenecek kişileri yorumla daha dûn bir seviyeye düşürmek ve takdir hakkına dayalı olarak bu kişileri kendisine yardım yapılacak kişi konumuna getirmek imkanı yoktur. Fon kapsamına giren kişiler Yasada "hak sahibi" olarak tanımlandıkta-n sonra, alacakları ödemenin adı, zorunlu sigorta uygulamasının yerine geçen tazminattır ve başka türlü tanımlanamaz. Bu nedenle Alt Mahkemenin Davalı No.4'e Yasada mali yükümlülük yüklenmediği bulgusunun hatalı olduğu kanaatindeyiz.

Davalı No.2 ve 3'ü t-emsilen bulunan Başsavcılık, Devletin kazalardan sorumlu tutulması halinde sigortacılık sisteminin çökeceğini ileri sürmüştür.

Her şeyden önce belirtmemiz gereken husus, KKTC'de zorunlu sigorta çıkarmanın yasal yükümlülük olduğu ve bunu yapmamanın suç te-şkil ettiğidir. Sigorta çıkarmanın amacı, riskleri kendi kişisel mal varlığı ile paylaşmanın önüne geçmek ve kişilerin can ve malına gelecek zararları azami oranda teminat altına almaktır. Dolayısıyla Fon, zorunlu sigorta kapsamı dışında kalan kişilere taz-minat ödemekle sistemi ortadan kaldırmadığı gibi, zarara sebebiyet verenler sigorta güvencesine sahip olmamaktadır. Burada korunan sadece zarar görenler olup, böyle bir düzenlemenin hem kişi hem de kamu yararına olduğu açık surette ortadadır.

Yasanın Dav-alı No.4'e mali yükümlülük yüklediği sonucuna ulaştıktan sonra, Tüzük kapsamındaki sorumluluğunu incelememiz gerekir.

Alt Mahkeme, Fonun ödeme mali yükümlülüğünün bulunmadığı bulgusunu yapmasına neden olan noktalardan biri, Tüzüğün daha önce kararımızda -iktibas ettiğimiz 14. maddesinin giriş paragrafında yer alan "ödeme yapılabilir" tümcesidir.

Tüzüğün 14. maddesi, Zorunlu Sigortalar Garanti Fonunda belirtilen hallerin mevcudiyetinin yetkili makamlardan tevsik edilmesi durumunda, kişilere ödeme yapılab-ileceğini düzenlemektedir.

Buradaki "yapılabilir" ibaresinin ödemenin keyfiyetini değil, hak sahibinin Fon tarafından belirlenmesi koşulunu içerir. Başka bir ifade ile ödeme yapılabilmesi için tevsik etme esastır.

Tevsik etmek, belgelemek anlamındadır -(Bkz.Türk Dil Kurumu Sözlük). Buna göre, Fonun bir kişiye ödeme yapabilmesi için, zarar gören kişinin, yetkili makamdan, kazanın (1),(2) veya (3). fıkralardan biri kapsamında olduğunu belgelemesi gerekmektedir. Kısacası zararın sigortasız veya ehliyetsiz -veya belirlenemeyen biri tarafından gerçekleştirildiğinin tevsiki şarttır. Bu belgelendikten sonra, Fonun görevi, Tüzüğün 11. maddesinde öngördüğü gibi tazminat ödemektir.

Bunun aksi amaçlansaydı, Fonun amacının tazminat ödemek olduğu şeklinde düzenlenme-zdi.

Hukuk Devletinde, bir kişi yasa ile hak sahibi olarak tanımlanırsa, hak sahibinin alacağı tazminatı ödemekle yükümlü olan taraf ödemeyi yapmak zorundadır. Bu konuda sade vatandaş ile Devlet veya herhangi bir kuruluş arasında fark yoktur.

Mevcut dü-zenleme ile Fon, zarar gören ve hak sahibi olduğunu tevsik eden kişinin zararını, sigortacılık usul ve esasları ile yürürlükteki mevzuat çerçevesinde saptayıp tazmin etmelidir.

Burada unutulmaması gereken husus, bu yükümlülüğün sigortacılık usul ve esasl-arı ve yürürlükteki mevzuat ışığında gerçekleştirileceğidir. Bu çerçevede, Fonun talebi reddetme, belirli bir miktarı belirleme ve zarar görene kusuru oranında ödeme yapma hakkının bulunduğunu belirtmek isteriz. Özellikle Tüzüğün 14(7) maddesinin Fona öded-iği miktarı zarar yapan kişiye rücu etme hakkı verdiğini dikkate aldığımızda, Fonun ödemelerini tam anlamı ile sigortacılık usul ve esasları tahtında titiz bir şekilde yapması gerekmektedir.

Bu neticeden hareketle, Alt Mahkemenin, Tüzüğün Fona tazminat ö-deme yükümlüğü yüklemediği bulgusunun hatalı olduğu sonucuna varmış bulunmaktayız.

Son olarak Davalı No.4 aleyhinde dava sebebi olup olmadığını, Haksız Fiiller Yasası ve Sigorta Hizmetleri (Düzenleme ve Denetim) Yasası ve yürürlükteki mevzuat bakımından -incelememiz gerekir.

Fasıl 148 Haksız Fiil Yasası'nın 3. maddesi, bir haksız fiilden zarar görenin haksız fiili işleyen veya ondan sorumlu olan kişiden, mahkemenin karar vermeye yetkili olduğu hal çarelerinin uygulanmasını isteyebileceğini düzenlemektedi-r.

Burada karar verilmesi gereken husus, Fonun, zarar nedeniyle sorumluluğun kendisine geçen kişi konumda olup olmadığını tespit etmektir.

Halbury's Laws of England, Volume 30, paragraf 573'de Defendants generally, Actions of Contract or Tort (Sözleşme- ve Haksız Fiil davalarında genel olarak Davalılar) başlığı altında şöyle denmektedir:


"The proper defendant in an action of tort is the
wrongdoer, or the person who is liable for the acts of
the wrongdoer or to whom the liability for the in-jury has
passed."

Bu alıntıya göre, haksız fiil davalarında davalı olması uygun olanlar, haksız fiili yapan veya haksız fiili yapanın fiillerinden sorumlu olan veya zarar nedeniyle sorumluluk kendisine geçendir.

Davalı No.4'ün haksız fiili işleyen ve-ya haksız fiili işleyenin fiillerinden sorumlu kişi olmadığı açıktır.

Burada üzerinde durulması gereken nokta, sorumluluğun, Davalı No.1'in verdiği zarar nedeniyle Fona geçip geçmediğidir.

Geçerli bir sigorta poliçesinin bulunduğu hallerde, açılan hak-sız fiil davalarında sigorta şirketi davada taraf olmaz ve müdafaasını sigortalının adı altında yapar.

Yargıtay/Hukuk 182/12 D.19/2016 Limasol Sigorta Ltd. ile Mahmut Kuday ve diğeri davasında, bu konu, Yargıtay tarafından açık bir şekilde karara bağland-ığı gibi, yukarıda yaptığımız iktibasın dipnotunda şöyle denmektedir.

"As to insurers conducting the defence of proceedings in
the name of the insured."(Sigortalayan, müdafaasını
prosedür içerisinde sigortalının adı altında yapar.)

Bu hukuki g-erçeği dikkate aldığımızda, Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 3. maddesini, 39/1993 sayılı Sigorta Hizmetler Yasası'nın 51(1) maddesi ile birlikte değerlendirmemiz ve Fasıl 333 Motorlu Araçlar (Üçüncü Şahıs Sigortası) Yasası'ndaki düzenleme çerçevesinde -sigorta şirketleri ile Fon arasındaki farkı ortaya koymamız gerekir.

Fon, 39/93 sayılı Sigorta Hizmetler Yasası'nın 51(1) maddesine göre, bu Yasa ve diğer yasalarca zorunlu kılınan sigortaların uygulanmasında kullanılmak üzere kurulmuştur.

Fon, Sigorta- Hizmetleri Yasası'nın 51. maddesi ve Tüzüğün 11. ve 14. maddeleri altında normal olarak sigorta kapsamında olmayan sigortasız, ehliyetsiz ve belirsiz araçların yaptıkları zararları ödemeyi üstlenmiş bir kuruluş olup, ödediği miktarları sorumlusuna rücu et-me hakkı vardır. Dolayısıyla müracaat eden, Fon aleyhine dava açabilmesi için, Yasa ve Tüzüğün öngördüğü prosedürü yerine getirmek zorundadır.

Tüzüğün 14. maddesine göre, zarar gören kişinin veya ölenin yakınlarının öncelikle bir avukat vasıtasıyla Fona -müracaat etmesi gerekmektedir. Fon karar vermeden, zarar gören kişinin Fon aleyhine dava açma imkânı yoktur. Dolayısıyla, Fon aleyhine dava sebebi olabilmesi için, davacının hak sahibi olması, Fona müracaat etmesi, Fonun bir karar alması ve bir miktarı bel-irlemesi gerekir.

Bu meselede Davacının hak sahibi sıfatını haiz olduğu ihtilâfsızdır.

Olgulara göre, Davacı süresinde müracaatını yapmış ve Fon tarafından kendisine 5000TL ödeme yapılması teklif edilmiştir.

Davacı, Talep Takririnin 17,18,19,20 ve 2-1. paragraflarında, tüm süreci ayrıntılı şekilde anlatarak, Davalı No.4'ün sigortacılık usul ve esaslarından uzak ve keyfi davrandığını ve 5000TL ödemeyi uygun gördüğünü ileri sürdü ve zararının tazmin edilmesini talep etti.

Davalı No.4 Fon, Değiştirilmiş- şekli ile 39/1993 sayılı Sigorta Hizmetleri Yasası'nın 51. maddesi ve bu madde altında çıkarılan Tüzüğün 11. ve 14. maddeleri altında sigortasız ve ehliyetsiz araç kullananların verdiği zararları tazmin etmesi maksadıyla kurulduğundan, mevzuatın öngördüğ-ü prosedürün yerine getirilmesi şartıyla, Fasıl 333 Motorlu Araçlar (Üçüncü Şahıs Sigortası) Yasası altındaki sigorta şirketlerinden farklı olarak, zarar nedeniyle sorumluluğun kendisine geçen kişi sıfatıyla, Davalı No.4 aleyhine doğrudan dava açılabileceğ-i ve bu meselede prosedüre uyulduğundan Davalı No.4 aleyhine dava sebebi olduğu sonucuna varmış bulunuyoruz.

Bu sonuçtan hareketle, Davacının 1. istinaf sebebi, Davalı No.4 bakımından kabul edilir. Davalı No.2 ve 3 bakımından reddedilir.

2. Muhterem Alt -Mahkeme, kazanın oluşumunda Davacıya %15
kusur ve/veya katkısal kusur atfetmekle hata etti.

Alt Mahkeme, katkısal kusur ile ilgili hukuki pernsipleri kararına doğru bir şekilde iktibas ettikten sonra, Davacının katkısal kusuru ile ilgili aşağıdaki g-ibi bulgu yapmıştır:

"Kazanın oluş şekli ile ilgili yukarıdaki bulgular ve
Emare 2 kroki ve çözüm anahtarı göz önüne alındığında, Davacının dört yol kavşağına yaklaşırken süratini azaltmamakla, tek yol olsa dahi tali yoldan ana yola çıkış yapması muhte-mel araçları göz önüne alarak gerekli dikkat ve özeni göstermemekle, tek yol olsa dahi, tali yoldan çıkması muhtemel bir araç karşısında durabilecek şekilde veya muhtemel tehlikeyi önleyebilecek şekilde seyretmemekle, tek yol olsa dahi tali yoldan ana yola- çıkış yapan, Davalı No.1'in yönetimindeki S 37 VKM plaka numaralı aracını gördüğü anda yavaşlamamakla, fren yapıp durmamakla, kazayı önleyici tedbir almamakla, makul ve tedbirli bir sürücüden beklenen dikkat ve ihtimamı göstermediği, ihmalkar davrandığı, -yol, trafik yasa ve nizamlarına aykırı harekette bulunduğu hususları istihraç ederek işbu hususta bulgu yapılır"(Mavi 519).


Alt Mahkeme, bu bulgusundan sonra, Davalı No.1'in kusurunu %85, Davacının katkısal kusurunu ise %15 olarak saptamıştır.

Katkısa-l kusurun ne şekilde ispat edileceğini ortaya koyan en yeni Yargıtay kararlarından biri Yargıtay/Hukuk 107/2010 D.18/2012 sayılı Mehmet Talay ile Cengil Kızıl davasıdır.


Konu kararda şöyle denmiştir:

"...............Katkısal kusur maksatları için, Dava-lının,
Davacının kendi selameti için makul ihtimam göstermediğini ispat etmesi veya makul bir kişinin kendisini korumak için göstereceği dikkati göstermediğini ortaya koyması gerekir. Buna ilaveten, Davacının kendine bakmadaki kusurunun, kazanın oluşumun-da etken bir faktör olduğunu da göstermesi gerekir"(Lewis v Denge (1939)
1 All ER 310).


Bir sürücünün ihmalkar araç sürdüğüne bulgu yapabilmek için o sürücünün makul bir kişiden beklenen tedbirleri almamış olması gerekir. Makul bir kişiden hiçbir şeki-lde normalin üzerinde veya olağan dışı tedbir alması beklenmez. Bu ölçüt katkısal kusur bakımından da aynıdır.

Birleştirilmiş Yargıtay/Hukuk 65/1990 ve 66/90 D.16/1992 Ali Oranlı ile Müteveffa Osman Sönmezin Terekesi ve diğerleri davasında Fardon v Harco-urt Rivington 1832 All ER 81. sayfa 83'den atıfla aşağıdaki İngilizce bölüm iktibas edilmiştir:

"If the possibility of the danger emerging is reasonably
apparent, then to take no precaution is negligence; but if the possibility of danger emerging is onl-y a mere possibility which would never occur to the mind of a reasonable man, than there is no negligence in not having taken extra ordinary precautions."

Bu iktibasa göre, eğer tehlikenin ortaya çıkması ihtimâli makul olarak açık veya belirgin ise tedbi-r almamak ihmaldir. Ancak tehlikenin ortaya çıkma ihtimali makul bir kişinin zihninde asla oluşamayacak bir ihtimal ise, o zaman olağan dışı tedbirler almamak bir ihmal sayılmaz.

Alt Mahkeme Davalı No.1'in ihmalkarlığını belirlerken, Davalı No.1'in tek y-oldan anayola, kavşak ağzından itibaren 2.40 metre girmek, anayolda çıkışta durmamak, süratini düşürmemek, Davacının kullandığı motosikletin önünü bloke etmek ve anayolda seyreden araçları dikkate almadan araç sürmekle ihmalkar davrandığına bulgu yapmış, b-una karşın Davacının kazayı önlemek için tedbir almamasını, süratini azaltmamasını ve fren yapmamasını katkısal kusur için yeterli görmüştür.

Makul bir sürücünün dört yol kavşağına yaklaştığı zaman başka araçların yola çıkabileceğini dikkate alarak süra-tini düşürmesi öngörülebilir bir tedbirdir. Davalı No.1'in aracı 2.40 metre mesafe yola girerek, Davacının önünü bloke ettiğine göre Davacının konu aracı önceden görebilmesi gerekirdi. Mevcut olgular ile Davacının kazayı önlemek için tedbir almadığı, fren -yapmadığı anlaşıldığından, Alt Mahkemenin kusur oranları ile ilgili bulgusunda hata olmadığı anlaşılmaktadır.

Bu sonuçtan hareketle 2. istinaf sebebi reddedilir.

Bu safhada Davacının 3,4, ve 5. istinaf sebeplerini birlikte incelemeyi uygun bulduk.

Bu-na göre:

Muhterem Alt Mahkeme, Davacının İngiltere'de gördüğü tedaviyi gösteren raporların ibrazına izin vermemekle hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, huzurunda yeterli ve inandırıcı delil ve şahadet olmamasına rağmen Davacının sağ tarafında kalıcı felç ol-uştuğuna bulgu yapmamakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacının aldığı yaralar ve kalıcı hasarlar ile ilgili hatalı değerlendirmeler yaptığından, tespit etmiş olduğu genel tazminat miktarı azdır.

Her şeyden önce belirtmemiz gereken husus, Yargıtayı-n, bidayet mahkemelerinin takdir hakkını kullanarak acı ve ızdırap için tespit ettiği genel tazminat rakamına müdahale etmeyeceğidir. Yargıtayın müdahalede bulunabilmesi için bidayet mahkemesi huzurundaki şahadetin böyle bir neticeye varılabilmesine olanak- tanımadığı veya bidayet mahkemesinin yanlış hukuki bir prensip uyguladığı veya takdir edilen tazminatın çok fahiş veya çok az olduğu veya davacının hakkı olan tazminatın hesaplanmasında yanlışlık yapıldığı konusunda tatmin edilmesi gerekir(Bkz.Yargıtay/Hu-kuk 107/2010 D.18/2012 Mehmet Talay ile Cengiz Kızıl davası).

Alt Mahkeme, "OLGULAR" bölümünde belirttiğimiz gibi Davacının özel zarar-ziyanını tam sorumluluk üzerinden 1,950TL, genel tazminatı ise 113,280TL olarak saptamıştır.

Alt Mahkeme Davacının ald-ığı yaralarıyla ilgili olarak, önce sağ ön kol kemiğinin dirsek eklemine yakın olekranon denen kısmının kırıldığı, 20.2.2006 tarihinde ameliyat edildiği, 24.2.2006 tarihine değin (4) gün süreyle ortopedi servisinde kontrol edildiği, 24.2.2006 tarihinde sağ- kol iyileşmiş bir halde Lefkoşa Devlet Hastahanesinden taburcu edildiği şeklinde saptama yapmış; sağ kolun çalışmaz hale geldiği iddiasını reddetmiştir(Mavi 523).

Daha sonra Davacının geçirdiği kafa travması iddiasını inceleyen Alt Mahkeme, huzurundaki ş-ahadeti değerlendirdikten sonra, kaza sonrası Davacının Lefkoşa Devlet Hastahanesinde yapılan muayenesinde kafa travması ve beyninde sol thalamik bölgede kanama teşhisinin konduğu, bu teşhis doğrultusunda da herhangi bir ameliyat yapılmadan tıbbi tedavi ve-ya ilaç tedavisi yapıldığı hususunda bulgu yapmıştır(Mavi 527).

Alt Mahkeme, Davalılar aksi yönde tıbbi şahadet sunmamalarına rağmen, Davacının celbettiği tıbbi şahadeti kendi içerisinde değerlendirerek, Davacının sağ kol ve bacağında güç kaybı veya felç -oluştuğuna itibar etmemiş; Davacının sağ dirsek eklemine yakın olekranon denen kısmın kırığı dışında, kafa travmasına bağlı sol thalamik bölgede kanama oluştuğuna bulgu yapmıştır(Mavi 534).

Alt Mahkeme, Davacının aldığı yaraları benzeri meselelerde verile-n tazminatlarla karşılaştırdıktan sonra, tam sorumluluk üzerinden 30,000 stg.nin o günün satış kuru ile çarparak 113,280TL olarak saptamıştır.

Alt Mahkeme kararında, Davacı Tanığı No.11 Dr.Hüseyin Çelik'in Davacının sağ kolunda ve sağ bacağında gelişen g-üç kaybı ile ilgili şahadetine itibar etmediğini şöyle açıklamıştır:

"Davacı tanığı No.11 Dr.Hüseyin Çelik şahadetinde
Davacının sağ kol ve sağ bacağında güç azlığının mevcut olduğunu iddia etmesi üzerine mahkeme kendisine "2006 tarihinde o tarihte mi, -gördüğünüz tarihte mi' sorması üzerine 'hayır' diye cevap vermiştir.
Mahkemenin 'hangi tarihte iddianızdır bu?' sorusuna
'bu 2008'den sonraki benim gördüğüm şeyleri raporlarımda
da belirttiğim şeyler' diye cevap vermiştir.
Keza Dav-acı Tanığı No.11 Dr.Hüseyin Çelik
şahadetinde bir taraftan, 6 Şubat 2006 ile 19.2.2006
tarihleri arasında güç azlığının geliştiğini iddia
ederken, diğer taraftan da güç kaybının günler içerisinde
oraya yerleştiğini, hastanın kapıdan girerkenden- güç
kaybının olmadığını, günler içerisinde kanama eriyip de
hücreler zedelendikten sonra, hücrelerin görev yapamaz
duruma geldikten sonra tablonun oturduğunu, tablonun
oturma süresinin olduğunu iddia etmiştir.
Bu durumda Davacı Tanığ-ı No.11 Dr. Hüseyin Çelik'in,
6 Şubat 2006 ile 19 Şubat 2006 tarihleri arasında
Davacıda güç azlığı geliştiği hususundaki şahadetinin
kısmı güvenilir şahadet kapsamında değerlendirilmez
(Mavi 523).


Alt Mahkeme Davacı Tanığı- No.14 Dr.Yunus Emre Çalık'ın şahadetini de aynı esaslar içerisinde değerlendirerek şöyle demiştir:

"Yine Davacı Tanığı No.14 Yunus Emre Çalık'ın Şubat 2006 tarihinde, Davacının şuurunun kapalı olduğu ve thalamik kanamaya bağlı olarak güç kaybının olduğu- hususundaki şahadet ve istintakının kısmı da Emare No.7 Tıbbi rapor ile çelişmekte olduğu gibi, Davacının şahadeti ile ve de Dr.Hüseyin Çelik'in şahadetinin bir kısmı ile çelişmektedir.
Şöyle ki, Emare No.7 Tıbbi Raporda, herhangi bir şekilde Davacıda Şu-bat 2006 tarihinde güç azlığının geliştiği hususu veya şuur kaybının olduğu hususu iddia edimiş değildir. Talep Takririnde de Davacıda şuur kaybı geliştiği iddia edilmiş değildir. Dr.Hüseyin Çelik de şahadetinde herhangi bir şekilde Davacının şuurunun kapa-ndığından bahsetmiş değildir. Davacı da şahadetinde 2006 yılında Lefkoşa Devlet Hastahanesinde kendisine felç geçirdiğine dair bir şey söylemediklerini iddia etmiştir.
Dr. Yunus Emre'nin şahadetinin yukarıdaki kısmı keza, Davacı Tanığı No.11 Dr.Hüseyin Çe-lik'in güç kaybının günler içerisinde oraya yerleştiği, hastanın kapıdan girerkenden güç kaybının olmadığı, günler içerisinde kanama eriyip de oradan hücreler zedelendikten sonra, hücrelerin görev yapamaz duruma geldikten sonra tablonun oturduğu, tablonun -oturma süresinin olduğu hususundaki şahadet ve istintakının kısmı ile tekzip edilmekte ve çelişmektedir.
Yukarıdaki gerçekler bağlamında, Davacı Tanığı No.14 Dr.Yunus Emre Çalık'ın Şubat 2016 tarihinde, Davacıda şuur kaybı olduğu ve de thalamik kanamaya b-ağlı olarak da güç kaybının olduğu hususundaki şahadet ve istintakının kısmına itibar edilmez, inanılır güvenilir şahadet olarak değerlendirilmez(Mavi 529).


Alt Mahkemenin aksine tıbbi şahadet yokluğunda, Davacı tanıklarının şahadetlerindeki çelişki ile- Davacının sağ kol ve bacağında güç kaybı oluşmadığına bulgu yapabilmesi için, çelişkinin her iki şahadeti de inanılmaz kılacak kadar açık ve itibar edilmez nitelikte olması gerekir.

Alt Mahkeme, Davacının kafa travmasına bağlı olarak sol thalamik bölged-e beyin kanaması geçirdiğini kabul etmiştir.

Yine bu davanın olgularına göre, Davacı hastaneden tam şifa ile taburcu olmuş değildir. Davacının İngiltere'den getirilen ambulans uçakla İngiltere'ye gönderildiği bir gerçek olarak Mahkemenin huzurunda durmak-tadır.

Tanık No.11 Dr.Hüseyin Çelik, Nöroşiurji Uzmanı olup bir hastanın güç kaybının tıbbi olarak nereden kaynaklanabileceğini söyleyecek bilgi ve eğitimi haizdir. Aynı şekilde Davacının tedavisini yapan Dr.Yunus Emre Çalık, Beyin Cerrahi Uzmanıdır ve o- da beyin kanamasının sonuçlarının ne olduğunu söyleyebilecek bilgi ve eğitimi haizdir.

Davacıyı kaza tarihinde tedavi eden Dr.Yunus Emre Çalık şahadetinde, thalamik bölgedeki kanamaların, bölgenin çok hassas olması nedeniyle az veya çok hasar bırakma ih-timalinin beynin diğer bölgelerine göre yüksek olduğunu açıkça söylemiştir(Mavi 406).

Dr.Hüseyin Çelik ise şahadetinde, kanama eriyip oradaki hücrelerin zedelenmesi nedeniyle, hücrelerin görev yapamaz duruma gelmesi sonucunda Davacının sağ kol ve bacağınd-a güç kaybının oluştuğunu söylemiştir.

Her iki tanığın söyledikleri kendi uzmanlık alanları ve Davacıdaki kanama ile ilgili tıbbi sonuçlar olup, bunların aksi yönde şahadet olmadığı müddetçe, Mahkemenin farklı tıbbi sonuca ulaşacak şekilde şahadete itiba-r etmemesi hatalıdır.

Alt Mahkemenin çelişki diye ortaya koyduğu şuur kaybı, bu davada taraflar arasında önem arz etmeyen ve kanamanın sonuçları bakımından önemli olmayan bir çelişkidir.

Alt Mahkemenin huzurundaki zabıtlarda, kanamadan sonra Davacının -kanayan bölgede hücre kaybına uğramadığını veya bu bölgedeki kanamanın Davacıda güç kaybını oluşturmayacağını veya oluşan güç kaybının kafa travmasına bağlı beyin kanaması dışında bir sebepten oluştuğunu gösteren şahadet yokluğunda, Alt Mahkeme, mevcut şah-adet doğrultusunda Davacının sağ kol ve bacağında güç kaybı oluştuğuna bulgu yapmamakla hata etti.

Bu sonuçtan hareketle, aksi yönde şahadet ve iddia olmadan, Alt Mahkemenin Novus Actus İnterveniens koşullarının oluştuğuna ilişkin bulgusunun hatalı olduğ-u ve bu meselede dikkate alınmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Davacı, 4. istinaf sebebinde, Alt Mahkemenin kalıcı felç oluştuğuna bulgu yapmamakla hata ettiğini iddia etmiştir.

Mahkeme huzurundaki tıbbi şahadet, kanamanın yaygın olmadığı, küçük bir bölge-de olduğu ve güç kaybına sebep olduğu yönündedir. Mevcut şahadetle, tam paralize olması ve kalıcı bir felç meydana geldiği sonucuna varılamayacağından, 4. istinaf sebebinin kısmen kabul edilmesi ve Davacının sağ kol ve bacağında kafa travmasına bağlı beyin- kanamasından güç kaybı oluştuğuna bulgu yapılması gerekir. Bu esastan hareketle, 4. istinaf sebebi kısmen kabul edilir.

Alt Mahkeme huzurundaki şahadet, Davacının kaza nedeniyle almış olduğu yaralar ve kalıcı sonuçları ile ilgili bulgu yapmaya yeterli o-lduğundan, Alt Mahkemenin, belgelerin ibrazına izin vermemesi ile ilgili yönlendirici kararının (ruling) önemi kalmamıştır. Bununla beraber belgelerin ibrazı konusunda Alt Mahkemenin hata yaptığına ikna edilmedik. Bu nedenle 3. istinaf sebebini reddederiz.-

Davacı 5. istinaf sebebi başlığı altında, tespit edilen genel tazminatın müdahaleyi gerektirecek kadar az olduğunu ileri sürmektedir.

Alt Mahkemenin kararı dikkatlice incelendiğinde, Davacının tazminata esas aldığı kol kırığı ve beyin kanaması yaralar-ının gerektirdiği tazminatın üzerinde bir tazminatı belirlediği, beyin kanamasının sonuçlarını örnek aldığı davalarla bir yerde telafi ettiği görülmektedir.

Bununla beraber Davacının yaşı, sağ kol ve bacağındaki güçsüzlüğünün yaşam kalitesini etkileyeceğ-ini dikkate aldığımızda, tam sorumluluk üzerinden genel tazminat miktarını 180,000TL'ye yükseltmeyi uygun ve adil gördük.

Bu sonuçtan hareketle, 5. istinaf sebebi kabul edilir.

Mevcut olguların sonucu olarak, Davalı No.1'in ehliyetsiz ve sigortasız ara-ç kullandığı bir esnada kazanın olduğunu, Davacının usulüne uygun olarak Davalı No.4'e müracaat ettiğini, ancak Davalı No.4'ün sigortacılık teknik ve esaslarını gözetmeden Davacıya 5000TL tazminat ödemeyi teklif ettiğini, bu sonucun Davacıya Davalı No.4 al-eyhine dava açma hakkı verdiğini göz önünde bulundurduktan sonra, Davalı No.4'ün Davalı No.1'e rücu hakkı baki kalmak kaydıyla tarafların kusur oranlarını esas alarak, Davacı lehine Davalı No.1 ve No.4 aleyhine müştereken ve münferiden aşağıdaki şekilde hü-küm verilmesi gerekmektedir.

Netice itibarıyla:

Davacının 1. istinaf başlığı altındaki istinaf sebebinin kabul edilmesine;
Davacının 2. istinaf sebebi başlığı altındaki istinaf sebebinin reddedilmesine;
Davacının 3. istinaf başlığı altındaki istinaf s-ebebinin reddedilmesine;
Davacının 4. istinaf başlığı altındaki istinaf sebebinin kısmen kabul edilmesine;
Davacının 5. istinaf başlığı altındaki istinaf sebebinin kabul edilmesine;
Alt Mahkemenin Davacı lehine Davalı No.1 aleyhine verdiği hükmün iptal e-dilerek aşağıdaki gibi yeniden düzenlenmesine;

Davacı lehine Davalılar No.1 ve No.4 aleyhine münferiden ve müştereken
1,657.5TL özel tazminat,
153,000TL genel tazminat,
Yasal faiz
için hüküm ve emir verilir.

Davalı No.2 ve 3 aleyhindeki dava ret ve ip-tal edilir.

Dava masrafları için istinaf dosyalanmadığından dava masrafları ile ilgili emir verilmemesine;
Davacının istinaf masraflarının Davalı No.1 ve No.4 tarafından ödenmesine;
Davalı No.2 ve 3'ün istinaf masraflarının Davacı tarafından ödenmesine-;
KARAR verilir.


Ahmet Kalkan Bertan Özerdağ Beril Çağdal
Yargıç Yargıç Yargıç


3 Ocak, 2017












39






Full & Egal Universal Law Academy