Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 39/1991 Dava No 19/1991 Karar Tarihi 18.12.1991
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 39/1991 Dava No 19/1991 Karar Tarihi 18.12.1991
Numara: 39/1991
Dava No: 19/1991
Taraflar: Kıbrıs Kredi Bannk. İle İzzet Abdullah Göçer
Konu: İpoteğin iptali ve tescil talebi - İspat - Nisfet hukuku ilkesi - Şahadetin değerlendirilmesi - Res judicata ilkesi - Avukatlara masraf ödetilmesi konusunda mahkemenin ikazı
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 18.12.1991

-D.19/91 Yargıtay/Hukuk 39/91
(Dava No: 2961/87; Lefkoşa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: N. Ergin Salâhi, Taner Erginel, Metin A. Hakkı

İstinaf eden: Kıbrıs Kredi Bakası- Ltd., Lefkoşa.
(Davalı 4)
ile
Aleyhine istinaf edilen: İzzet Abdullah Göçer, Kıbrıslı olup halen Londra,
İngiltere'de ikamet eden.
- (Davacı)
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Osman Öreek
Aleyhine istinaf edilen namına: Ali Dana.



K A R A R

N. Ergin Salâhi: Sayın Yargıç- Metin A. Hakkı'nın hazırlamış olduğu hükmü daha önce okuma fırsatını buldum. Serdettiği görüşler ve vardığı neticeye tamamen katılmaktayım.

Bu istinaftaki olgular dikkate alındığında istinafın fuzuli olarak dosyalandığı gibi yapılan zorluklar apaçık ort-ada iken bunların inkâr edilircesine istinaf yolunu seçme Temyiz Müessesemizi suistimal etme anlamına geldiği yönündeki görüşleri de paylaşmaktayım. Ancak bu mesele İlk mahkemede başka avukatlar tarafından yürütülmüş, istinaf ihbarnamesi yine başka avukatl-ar tarafından hazırlanmış ve en son yapılan avukat değişikliği ile Baromuzun oldukça mümtaz bir mesubu aldığı talimata uygun olarak müstenifleri temsil etme durumunda kalmıştır. Yapılan uyarı sözü edilen müstenif avukatına yönelik olmayıp genel mahiyette -bir uyarı olduğuna açıklık getirilmesi uygundur görüşündeyim.

Taner Erginel: Sayın Yargıç Metin A. Hakkı'nın verdiği karara katılmakla birlikte son parafrafta avukatları ikaz mahiyteinde belirttiği görüşlere katılmıyorum.

Sayın Metin Hakkı son paragraft-a özetle; istinaf hakkının etüt edilerek uygun ve münasip hallerde kullanılması gerektiğini ve Yargıtayın vaktinin fuzuli istinaflarla alınmaması gerektiğini belirtmiştir. Daha sonra bu tür istinafları yapan avukatlara masrafları ödetmek dahil çeşitli tedb-irler uygulanacağını vurgulamıştır. Kanımızca istinaf hakkı Anayasamızın teminat altına aldığı, sınırlanmaması gereken haklardan biridir. İstinafı kaybeden tarafın karşılaşacağı müeyyide davayı kaybetmek ve karşı tarafın masraflarını ödemekten ibarettir. Ö-nümeki olgular arasında suç veya disiplin suçu belirtileri gören Mahkemenin bu konuda gerekli girişimleri yapabileceği açıktır. Ancak davayı istinaf etmekten veya istinafın duruşmasında bulunmaktan başka kusuru olmayan bir avukata karşı, sırf fuzuli istina-f dosyalayarak Mahkemenin vaktini aldı diye müeyyide uygulamanın sakıncalı olacağı kanısındayım. Herşeyden önce hangi istinafın fuzuli, hangisinin olmadığını bir avukatın önceden saptaması kolay değildir. Avukatlara "Mahkeme istinafın fuzuli olduğu kasnısı-na varırsa beni de cezalandırabilir." kaygısını vermenin doğru olmadığı görüşündeyim. Çünkü böyle bir kaygının doğması istinaf etme hakkını önemli ölçüde sınırlayacaktır. Ayrıca genel hukuk ilkelerinden hareketle bir avukata karşı, tedbir olarak müeyyide u-ygulayabilmek için o avukatın fuzuli istinaf dosyalama ve Mahkemenin vaktini boş yere harcama kastıyla hareket ettiğinin kanıtlanması gerekir ve bu konuda bir karar vermeden önce avukatın savunmasını almak zorundadır. Haksız görünen istinaflarda bile avuka-tların az veya çok istinafı kazanma ümidiyle hareket ettiklerini gözlemlediğim ve Mahkemenin vaktini boş yere harcama kastıyla hareket ettiklerine tanık olmadığım için genel bir ikazın yapılmasını doğru görmüyorum.

Metin A. Hakkı: Yukarıda ünvan ve sayısı- gösterilen istinaf, tam teşekküllü Lefkoşa Kaza Mahkemesinin 2961/87 sayılı davada 11.4.1991 tarihinde verdiği karara karşı yapılmıştır. Kaza Mahkemesinin bulgusuna göre istinafın kökeninde yatan olgular şöyle özetlenebilir: Davacı, merhume Arife Abdullah- Göçer'in varislerinden biridir. Merhume Arife Abdullah Göçer Terekesinin İdare Memuru 2. Davalı Osman Göçer'dir. Bu şahıs Davalı 1 olarak şahsen ve mezkûr Terekenin İdare Memuru sıfatı ile davalı 2 olarak, 2 kapasitede dava edilmiştir. Osman Göçer, tereke-ye ait Lefkoşa Kazasında Aydınköy'de, Pafta/Harita XIX/46.E.1, Ada D Parsel 138/1 tahtında terekenin kamilen sahibi olduğu Kayıt No. 43 taşınmaz malı, terekenin borcu olmamasına rağmen, Mahkemeye müracaat edip izin almadan, varislerinden de onay almadan, 1-6.1.1987 tarihinde Davalı 3 şirkete ivasız olarak Tapuda satış diye gösterip satıp devretmiştir. Akabinde 20.1.1987 tarihinde davalı 3 de, sözde davalı 4 bankadan 380.000.000TL borçlandı diye davalı 4'e mezkûr gayrı menkulü ipotek vermiştir. Ertesi gün yan-i 21.1.1987 tarihinde mezkûr banka, borç zamanında ödenmedi iddiası ile bu istinaf konusu davada Davalı 3 olarak görülen şirketi Lefkoşa Kaza Mahkemesinde 194/87 sayılı ve bu istinaf konusu davadaki davacının veya terkenin taraf yapılmadığı bir dava ile da-va etti. Yine aynı gün yani 21.1.1987 tarihinde o dava taraflara tebliğ oldu ve aynı gün davalı 3 ve bankanın temsilcileri Lefkoşa Kaza Mahkemesi önüne gelip Davalı 3 sulh yolu ile hüküm kabul etti ve akabinde de, bu davada Davalı 4, 194/87 sayılı davada d-a davacı olan banka hükmün tatmin olması için yukarıda tafsilâtı verilen gayrı menkulün satılması için emir aldı.

Davacının iddiasına göre aslında Davalı 3 Şirketin Davalı 4 bankaya hiçbir borcu yoktu. Davalı 4'ün alacağı, Narin Agricultural Marketing Lt-d. isimli bir başka şirkettendi. Davalı 1 hem bu şirketin hem de Davalı 3 şirketin hissedarıdır, ve borcun ödenmesi için Davalı 3'ün yetkileri ile Terekenin İdare Memuru olarak Davalı 2, Davalı 4 bankanın yetkililileri ile meşveretleşerek mezkûr işlemleri -Davacı gibi varislerin aleyhine hile yolu ile tamamladılar. Mezkûr borç ivaszız olarak yapılmıştır. Yapılan bu işlemler Merhume Arife Abdullah Göçer Terekesinin varislerinin mezkûr Terekedeki menfaatlerni kaale almadan yapılmış olduğu cihetle, yasalara ayk-ırı olduğu cihetle ve hile yolu ile yapılmış olduğu cihetle geçersizdir. Bu durumda istinaf konusu dava ile Davacı:

1)Lefkoşa Kazasında Aydınköy'de, pafta/harita XIX/46.E.1., Ada D Parsel 138/1 Kayıt No.43 olan taşınmaz malın Davalı 2 tarafından davalı 3-'e yapılan 16.1.1987 tarih ve EŞ 9/87 sayılı satış olarak gösterilen devir muamelesi ile konu taşınmaz malın Davalı 3 tarafından Davalı 4 lehine yapılan 20.1.1987 tarih ve EŞ 3/87 sayılı ipoteğin geçersiz olduğuına dair Mahkemece ilâm verilmesini talep etm-iş ve,

2) Yukarıda tafsilâtı verilen devir ve ipotek muamelelerinin iptal edilip yine yukarıda tafsilâtı verilen taşınmaz malın Merhume Arifa A. Göçer Terekesi adına Tapuca kaydedilmesine yönelik Mahkemeden emir talep etmiştir.

Davalı 1, Davalı 2 ve Da-valı 3 mezkûr davayı müdafaa etmemiş, Davalı 4 ise davayı müdafaa etmiş ve Bidayet Mahkemesi, önünde ibraz olunan şahadeti dinleyip ve emareleri değerlendirdikten sonra davacıyı haklı bulup talep ettiği emir Davacı lehine vermiştir.

Davalı 4 bu karar ale-yhine istinaf etmiştir. İstinaf ihbarnamesi 18 istinaf sebebi içermekle birlikte istinafın duruşmasında istinafı yürüten avukat haklı olarak istinaf nedenlerini 6 başlık altında toplamıştır ve bu 6 başlık altında topladığı istinaf sebeplerini şöyle özetlem-iştir:

1) İstinaf edenin iddiasına göre Alt Mahkeme özellikle hile ve meşveret konusunda bulgu yaparken Şahadet Hukuku ile ilgili ilkeleri yanlış değerlendirdi.

2) Hile ve meşveret konusunda bulgu yaparken özellikle Nasfet Hukuku ilkelerini yanlış uygula-dı.

3) Bidayet Mahkemesi Davacı tarafından sunulan şahadet ve özellikle Davacı lehine şahadet veren Tahir Seroydaşın şahadetini sunulduğu gibi aynen doğru olarak kabul etmekle hata etti.

4) Şahadet Hukuku açısından Res Judicata teşkil etmesi gereken 194/-87 sayılı Mahkeme hükmüne gerekli değeri Kaza Mahkemesi vermemekle hata etti.

5) Davacı Mahkemede şahadet verirken talebinin Terekeye karşı olduğunu ve Davalı 4 bankaya karşı talebi olmadığını söylemesine rağmen Mahkeme yine bu şahadeti kaale almadan Dava-lı 4 banka aleyhine karar vermekle hata etti.

6) Usul Hukuku bakımından davacının davasında iddia edilen hile ve meşveretin yeterli ayrıntıları verilmediği halde ve bunları ispata yönelik Davacı tarafından yeterli şahadet Mahkemeye sunulmadığı halde, Mahk-eme önünde sunulan genel şahadete istinaden bu hususlar üzerinde bulgu yapmakla hata etti.

Bu istinafı karara bağlamak için istinaf edenin istinaf sebeplerinin teker teker incelenmesi gerkemektedir. İlk olarak 1. istinaf sebebini tezekkür etmeyi uyun gör-dük. İstinaf eden taraf 1. istinaf sebebi ile ilgili olarak Mahkemeye hitabında Bidayet Mahkemesi kararının kökeninde yatan hile ile ilgili olarak Mahkeme bulgu yaparken bunu normal bir hukuk davasında olduğu gibi "ihtimaller dengesi" ölçüsünü kullanarak y-aptığından yakınmış, halbuki hilenin aynı zamanda Ceza Yasamız Fasıl 154'ün 302. maddesi tahtında cürüm teşkil ettiğini, dolayısıyle aleyhine istinaf edilen Davacının davasını ispat için ihtimaller dengesinin ötesinde ceza davalarında uygulanan "makul şüph-eden ari" olarak bu iddialarını ispat etmeleri gerektiği üzerinde durmuştur. Yan başlığı "conspiracy to defraud" olan Fasıl 154 Ceza Yasamızın 302. maddesine depriş edilenin bir sonuç olduğuna şüphe yoktur. Ancak Bidayet Mahkemesinde görülen ve işbu istina-fa konu davanın konusu davalıların sanık olarak Fasıl 154 Ceza Yasasının 302. maddesi tahtında öngörülen işlemi yapıp yapmadıkları değildi. Kaza Mahkemesinin önündeki dava ve iddia, davalıların hukuk davası açısından "hile" yapıp yapmadıkları ve davacının -bundan zarara düçar olup olmadığı ve Davalıların bu hareketlerinden dolayı Davacının davalılar aleyhine haklı bir dava sebebi olup olmadığı idi. Ceza davaları bir yana hukuk davalarında bile hangi eylemlerin "hile" teşkil ettiği davanın nevine bağlı olarak- değişebilmekte ve davanın nevine göre dava sebebi oluşturan unsurların ispat edilmesi gerekmektedir. Meselâ istinaf edenlerin avukatının temas ettiği Haksız Fiiller Yasası Fasıl 148'in 36. maddesinde hile tarif edilmekte ve orada öngörülen bir eylemin o a-nlamda hile teşkil etmemesi için farklı unsurlar öngörülmektedir.

Bu istinaf sebebinin karara bağlanmasında, istinad edilecek mevzuatın esasını şüphesiz ki Fasıl 9 Şahadet Yasası teşkil etmektedir. Mezkûr Yasa'nın 3. maddesi, bu Yasada veya yürürlükte bu-lunan herhangi bir Yasada aksine bir kural olmadıkça tüm Mahkemeler herhangi bir hukuk ya da ceza işleminde yargı yetkisini kullanırken, doğan ihtiyacın karşılanmasında Fasıl 9 Şahadet Yasasının cevap vermemesi halinde, koşulların müsaade ettiği oranda, İn-giltere'de yürürlükte bulunan mevzuatın uygulanmasını öngörmektedir. Dolayısıyle bu konuda İngiltere'nin tecrübesinden yararlanmak yerinde olur. İngitere'deki mevzuat nedir? Bir hukuk davasında aynı zamanda Ceza Yasası açısından da suç teşkil eden bir eyle-min yapılıp yapılmadığı konu olur ise Mahkemenin arayacağı ispat standardı, ceza davasında olduğu gibi "makul şüpheden ari" olması mı gerekir yoksa hukuk davasında olan normal "ihtimaller dengesi" testinin mi uygulanması gerekir? Bu bir zamanlar tartışma k-onusu idi. Ancak bu konu 1965'de Hornal v. Neuberger Products Ltd. (1965) 1 Q.B. 247 (C.A.) davası ile karara bağlanmış olup artık ihtilâf konusu değildir. Bu prensip bilâhare başka içttihatlarda da teyit edilmiştir. Misal olarak bak: Post Office v. Estura-y Radio (1967) 1 WLR 1396. Bugün İngiltere'deki yasal durum Phipson on Evidence 13. baskı (1982) sayfa 66 paragraf 4-35'de aynen şöyle izah edilmektedir:

"The standard of proof required in civil cases is generally expressed as proof on the balance of prob-abilities. "If the evidence is such that the treibunal can say 'we think it more probable than not', the burden is discharged, but if the probabilities are equal it is not."

The degree of probability which must be established will cary form case to case.- "The degree depends upon the subject-matter. A civil court when considering o charge of froud will naturally require for itself a higher degree of probailty that that which it would require when asking if negligence is established. It does not adopt so hi-gh a degree as a criminal court even when considering a charge of a criminal nature; but still it does require a degree of probability which is commensurate with the occasion. Likewise a divorce court should require a degree of probability which is proport-ionate to the subject-matter."

Yukarıdakiler ışığında Bidayet Mahkemesinin kararına baktığımızda bu konuda Bidayet Mahkemesini-n bir hata yapmadığı ve yanlış bir ispat standardı uygulamadığı görülmektedir. Bu nedenle istinaf edenin bu husustaki iddiaları hatalıdır. Davalılar bir ceza davasında yargılanmış olsalardı istinaf eden taraf bu istinaf nedenlerinde haklı olabilirdi. Netic-e olarak bu istinaf sebebi reddolunur.

2. istinaf sebebine gelince, istinaf eden taraf "hile"nin Fasıl 148 Haskız Fiiller Yasası madde 36 da tarif edildiğini halbuki Bidayet Mahkemesinin mezkûr yasamızda sözü edilen maddenin dışında Nasfet Hukuku prensip-lerine dayanarak karar verdiğini ve bu bakımdan Bidayet Mahkemesinin kararının hatalı olduğunu iddia etmiştir.

K.K.T.C. Mahkemeleri bir hukuk davasını karara bağlarken sadece tanzim edilmiş yasalara (Codified Statute Law) dayamaz. Dava sebebi Nasfet Huku-ku içerirse Nasfet Hukuku ilkelerinden de yararlanır. Yani bir başka deyişle Mahkemelerimiz uygulamakla yükümlü olduğu mevzuatın tümünü paralel olarak önündeki davaya uygular. Bu konuda tadil edilmiş şekli ile 9/76 Sayılı Mahkemeler Yasasının 38. maddesi s-arihtir. Ehemmiyetine binaen mezkûr maddeyi aynen aktarıyoruz.

"38. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti Mahkemeleri aşağıdaki mevzuatı uygular:-
Anayasa;
Anayasa uyarınca konulan yasalar;
Anayasanın 1. geçici maddesinin (1). fıkrasında belirtilen ve yür-ürlükte kalmış olan mevzuat;
Anayasa'ya aykırı veya bağdaşmazlık halinde olmadıkça, yukarıdaki (c) bendinde belirtilen mevzuat saklı kalmak koşuluyla, Ahkâmı Umumiye ve Nasfet Hukuku ilkeleri;
Anayasanın 131. maddesi atıfta bulunulan Temel Evkaf Kuralları -(Ahkâmül Evkaf);
21 Aralık 1963 tarihinde yürürlükte olan Deniz Hukukuna ilişkin mevzuat. (Underline supplied).

Yukarıda iktbas edilen madde hükümleri açısından Kaza Mahkemesinin kararı incelendiğinde istinaf eden tarafın 2. istinaf nedenini de kabul etme-mize olanak yoktur. Bu istinaf sebebi ile istinaf edenlerin yakındığı gibi, Bidayet Mahkemesi bir hata işlemiştir.

3. istinaf sebebine gelince, burada istinaf eden taraf Bidayet Mahkemesinin, Davacı tanığı Tahir Seroydaş'ın şahadetini sunulduğu gibi ayne-n doğru olarak kabul etmekle Alt Mahkemenin hata ettiğinden yakınmaktadır. Emareleri ile birlikte 270 sayfa civarında bir dosyadan oluşan istinaf konusu dosyanın tümünü ve özellikle Davacı tanığı Tahir Seroydaş'ın şahadetini inceledik. Bidayet Mahkemesinin- bu şahidin şahadetini doğru olarak kabul etmekle bir hata yaptığı iddiasını kabul etmeye olanak bulamadık. Eski birçok kararlarımızda da belirttiğimiz gibi ilk nazarda, Alt Mahkemelerin hangi şahide inanıp inanmadığı doğrultusunda verdiği bir karara üst m-ahkeme müdahale etmez çünkü şahit alt mahkeme önünde şahadet vermiş, şahadet verirken halini tavrını alt mahkeme incelemiştir. Zabıtlardan alt mahkemenin yaptığı bir hata bariz olarak görülmezse üst mahkemeler bu hususta alt mahkemelerin kararlarına müdaha-le etmez. Bu meselede de kanımızca alt mahkeme Tahir Seroydaş'ın şahatteine inanmakta serbestti, inandı ve buna bizim müdahale etmemize gerek yoktur. Alt Mahkemenin Tahir Seroydaş'ın şahadetine inanmakla bir hata yaptığına kani olmadık. Netice olarak bu is-tinaf sebebi de reddolunur.

4. istinaf sebebine, yani 194/87 sayılı Kaza Mahkemesi kararının muhkem kaziye (Res Judicata) teşkil ettiğine ve o karar dururken bu istinaf konusu davanın dinlenip karara bağlanmasının hatalı olduğuna yönelik istinaf edenin i-stinaf sebebine gelince, istinaf eden taraf bu iddiasını Hukuk Muhakemeleri Usulü Nizamları O.33 r.15'e dayandırmıştır. Mezkûr madde aynen söyledir:

"15. A judgment obtained by fraud may, upun action brought by any person, whether a party to the record or- not, be set aside as against the person who commited or procured the fraud, but this limitation should be apply to an action to set aside a judgment granting probate of will."

Res Judicata prensibi halen akademik tart-ışma konusu olan bir prensiptir. Phipson'a göre:

"... it may be convenient to describe Res Judicata in its true and original form for as 'cause of action estoppel.' In its most general form the doctrine may accurately be termed estıppel by judgment or est-oppel per rem judicatam.
It is still not clear whether estoppel is a rule of evidence or one of substantive law, and there is high authority for both views..." (Bak: Phipson on Evidence, 30th ed., (1982) page 611 para 28-22)

Bu akademik tartışmaları bir- kenara itip doktrinde yerleşmiş prensipler incelendiğinde, genelde bir davada verilen bir kararın ikinci bir davada Res Judicata teşkil edebilmesi için o kararın yetkili bir Mahkeme tarafından verilmiş olması bir yana, karara bağlanan davanın aynı tarafla-r arasında olmuş olması ve yargılaması yapılıp karara bağlanan konuların da aynı olması (same issues) şarttır. Nitekim, Halsbury's Laws of England, konuyu incelerken 'Essentials of Res Judicata' başlığı altında, aynen şöyle denmektedir:

"In order that a d-efence of Res Judicata may succeed, it is necessary to show not only that the cause of action was the same, but also that the plaintiff has had an opportunity of recovering and but for his own fault might have recovered in the first action that which he se-eks to recver in the second. A plea of Res Judicata must show either an actual menger, or that the same point has been actually decided between the same parties," (underline supplied) (Bak: Halsbury's Laws of England 3rd ed, vol 15, page 185, paragraph 358-).

Bu istinaf konusu davada aleyhine istnaf edilen Davacı, Lefkoşa Kaza Mahkemesindeki 194/87 sayılı davada taraf olmadığına ve o davada karara bağlanan sözde dava sebebinin, bu istinaf konusu dava sebebi ile aynı olmadığına göre bu istinaf sebebi de huk-uki dayanaktan yoksundur. Bu nedenle Lefkoşa Kaza Mahkemesinin 194/87 sayılı davada verdiği hükmün, bu istinaf konusu davaya Res Judicata teşkil edemeyeeği sarihtir.

Bunun ötesinde bu istinaf sebebine sıcak bakmıyoruz çünkü öyle görüyoruz ki bu husus ne -Müdafaa takririnde yer aldı, ne Alt Mahkemede konu edildi. İlk defa olarak bu istinafın duruşmasında ortaya atıldı. Birçok meselelerde geçmişte de söylediğimiz gibi esasa müteallik tüm hususlar alt mahkemelerde konu edilip tartışılıp karara bağlanmalı ve a-lt mahkemenin kararından kendini mağdur hisseen taraf istinaf yolu ile Yargıtay önüne gelmelidir. Alt Mahkeme konu edilmeyen böyle ciddi bir iddianın istinaf safhasında Yargıtay önünde ilk defa olarak ortaya atılması bizce sempati ile karşılanacak bir duru-m değildir. Tüm bu nedenlerle bu istinaf sebebi de reddolunur.

İstinaf eden taraf, 3. istinaf sebebi ile, aleyhine istinaf edilen Davacının, Alt Mahkemede şahadet verirken, istinaf eden bankaya karşı bir talebi olmadığını söylemesine rağmen Alt Mahkeme b-unu gerektiği gibi kaale almayıp hüküm verirken banka aleyhine de hatalı olarak hüküm verdiğinden yakınmıştır. İstinaf eden taraf bu hususta iddiasını bilhassa sayfa mavi 112'deki zabıtlara dayandırmıştır. İlgili zabıtlar tarafımızdan tetkik edildi. Orada -Davacı şahadet verirken, Kıbrıs Kredi Bankası ile "bir alıp vereceğim yoktur" dediği zabıtlarda görülmesine rağmen ondan hemen önce Davacının "ben annemin babamın haklarını isterim" dediği görülmektedir. Yani davacı hiçbir zaman istinaf eden davalı 4 banka- aleyhine davasını geri çektiği doğrultusunda bir beyan yapmamıştır. Dolaysısıyle bu istinaf sebebi de haksızdır. Esasen bir davacı Mahkemede şahadet verirken açık ve seçik bir şekilde, muhakkak masrafa düçar olup başlattığı bir davadan feragat ettiğini sö-ylemeden istintakında verdiği cevaplara bu denli büyük boyutlara ulaşan istinaf eden tarafın iddia ettiği gibi bir tefsir vermek doğru değildir. Davacının tüm şahadeti, kendinin ve çağırdığı şahitlerin şahadetinin tümü ile birlikte bir bütün olarak değerle-ndirmelidir. İstinafa bu açıdan bakıldığında bu istinaf sebebinin de yersiz olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle bu istinaf sebebi de reddolunur.

İstinaf eden son olarak Usul Hukuku bakımından aleyhine istinaf edilen Davacının yeterince davasında iddi-a ettiği "hile ve meşveretin" ayrıntılarını (particulars) vermediğinden yakınmış ve Talep Takririnde yeterince ayrıntı verilmeyen bu hususlar üzerinde Alt Mahkemenin bulgu yapmasının hatalı olduğunu iddia etmiştir. İstinaf eden tarafın bu iddiasını değerle-ndirmek için istinaf dosyasını tetkik ettik ve Talep Takririni inceledik. Talep Takririnin 4. paragrafında "Davalıların hilesinin ve/veya hileli meşveretlerinin tafsilâtı" başlığı altında sayfa mavi 9'da başlayıp sayfa mavi 11'in ortalarına kadar giden say-falarında aleyhine istinaf edilen Davacının, davasında iddia ettiği hile ve meşvertin teferruatını verdiği görülmektedir. Dolayısıyle istinaf eden tarafın bu iddiası da hakikatlarla bağdaşmamaktadır. Gerçek şudur ki, aleyhine istinaf edilen Davacı, Talep T-akririnde Usul Hukuku açısından Hukuk Muhakemeleri Usulü Nizamlarının öngördüğü yeterli ayrıntıları vermiştir. Netice olarak bu istinaf sebebi de reddedilir.

Kararımızı sonuçlandırmadan önce bir hususa değinmeyi lüzumlu görmekteyiz. Önümüzdeki istinafta-, istinaf sebeplerini teker teker incelemiş olmamıza rağmen olgulardan açıklıkla görülebileceği gibi kararda referansı verilen istinafa konu terekeye ait taşınmaz mal Tereke Memuru Davalı 1 Osman Göçer tarafından karşılıksız ve terekedeki hissedarlar haber-dar edilmeden onların rızası ve Mahkemenin onayı alınmadan 3. Davalı olan Nartem Internatioanl Trading Ltd.'e satılmıştır. Bu denli açık yolsuzluk yapıldıktan ve konu mal Davalı 3 şirket adına geçirildikten sonra da bu şirkete ödenmemiş pararlar da ödenmiş- gibi gösterilerek konu mal Davalı 4 bankaya ipoteğe verilmiştir. İlk Mahkeme bu hususu inceleyerek bir karara vardıktan sonra yapılan yolsuzluk daha da açıklık kazanmıştır. Böyle bir meselein artık istinaf konusu yapılmaması gerekirdi. Hemen şunu da belir-telim ki istinaf bir hak olmakla beraber bu hakkın etüd edilerek uygun ve münasip hallerde kullanılması ve Yargıtayın fuzuli istinaflarla vaktinin alınmaması gerekir. Hakikaten hukuki dayanağı olmayan ve İlk Mahkemede davalarını kaybeden kişilerin sırf bir- de istinafta şanslarını denemek için istinaf hakkı kullanmaları hukuk sistemimizi suistimal (abuse of legal process) manasına gelmektedir. Bu gibi durumlarda Yargıtayın çaresiz olmadığını ve yetkilerini kullanarak istinafı yapan avukatlara masrafları ödet-mek de dahil çeşitli tedbirleri almak zorunda kalacağını ikaz mahiyetinde vurgulamak isteriz. Yukarıda söylelenlerin Sayın Mahkeme Başkanının az önce söylediği gibi Müstenif Avukatının şahsına yönelik olmayıp genel mahiyette olduğunu ben de vurgulamak iste-rim.

N. Ergin Salâhi: Netice olarak serdedilen görüşlere tabi olarak istinafın reddedilmesine oybirliği ile karar verilir. İstinaf masrafalrının istinaf eden tarafından ödenmesi emrolunur.


(N. Ergin Salâhi) (Taner Erginel) - (Metin A. Hakkı)
Yargıç Yargıç Yargıç

18 Aralık 1991
















Full & Egal Universal Law Academy