Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 22 - 23/2014 Dava No 26/2019 Karar Tarihi 25.06.2019
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 22 - 23/2014 Dava No 26/2019 Karar Tarihi 25.06.2019
Numara: 22 - 23/2014
Dava No: 26/2019
Taraflar: Nedim Yılmaz ve diğeri ile Mehmet Vedat Azizalp ve diğeri arasında
Konu: Hile - Memurun (kamu görevlisi) ihmalkarlığı - memurun (kamu görevlisi)işlem yapan kişilere karşı işlemdeki rolüne bağlı olarak yasal yükümlülükleri çerçevesinde makul dikkati göstermekle yükümlü olduğu
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 25.06.2019

-D. 26/2019 Birleştirilmiş
Yargıtay/Hukuk No:22/2014-23/2014
(Girne Dava No: 450/2007)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.

Mahkeme Heyeti : Ahmet Kalkan, Bertan Özerdağ, Peri Hakkı

Yargıtay/Hukuk No: 22/2014
(Girne Dava N-o: 450/2007)

İstinaf eden : No.1- Nedim Yılmaz-Başpınar, Lapta.
No.2- Fadıl Bicenkardeşler-Başpınar, Lapta. (Davalı No.1 ve 2)

ile

Aleyhine istinaf edilen : No.1- Mehmet Vedat Azizalp, Lefkoşa.
- No.2- Ahmet Behzat Aziz Beyli, Lefkoşa. (Davacılar)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Avukat Mehmet Bilimer hazır
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Oktay Feridun ve
- Avukat Serhan Çinar adına
Avukat Arkun Zeka hazır.


Yargıtay/Hukuk No: 23/2014
(Girne Dava No: 450/2007)


İstinaf eden : Tapu Dairesi, Girne vasıtasıyla KKTC Başsavcılığı,
- Lefkoşa.
(Davalı No.3)

ile

Aleyhine istinaf edilen : No.1- Mehmet Vedat Azizalp, Lefkoşa.
No.2- Müteveffa Ahmet Behzat Aziz
Beyli n/d Ahmet Behzat Aziz
- Terekesi Tereke İdare Memuru
Zehra Aziz Beyli vasıtasıyla,
Lefkoşa.
(Davacılar)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına : Kıdemli Savcı Emine Tayfunsel h-azır.
Aleyhine istinaf edilen namına : Avukat Oktay Feridun ve
Avukat Serhan Çinar adına
Avukat Arkun Zeka hazır.

Girne Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı Beril Çağdal'ın, 450/2007 sayılı d-avada, 23.12.2013 tarihinde verdiği hükme karşı Davalılar tarafından yapılan istinaflardır.


---------------


K A R A R


Ahmet Kalkan : İstinaf Edenler/Davalı No.1 ve 2, Girne Kaza Mahkemesinin aleyhlerine verdiği karara karşı 22/-2014 sayılı, İstinaf Eden/Davalı No.3 ise 23/2014 sayılı istinafı dosyaladı.

Her iki istinaf birleştirilerek dinlendi.

Aleyhine İstinaf Edilen/Davacılar No.1 ve 2 (bundan böyle sadece Davacı No.1 ve No.2 olarak anılacaktır), 27.3.2007 tarihinde, İstin-af Eden/Davalılar No.1,2 ve 3 (bundan böyle sadece Davalı No,1,2 ve 3 olarak anılacaktır) ve Davalı No.4 aleyhine, Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü Emir 2 n.1 altında bir dava dosyalayarak, tespit kararı, kayıtların eski hale döndürülmesi, tazminat, faiz ve- dava masraflarını talep ettiler.

Davacılar daha sonra, 12.12.2008 tarihinde, Tafsilatlı Talep Takriri dosyaladılar. Tafsilatlı Talep Takririnde her Davalıya yönelik yanıltma veya aldatma ve/veya hile ve/veya haksız fiillerin tafsilatını vererek, Davalı-ların 120,000 stg.nin üzerinde haksız kazanç elde ettiklerini ileri sürdüler ve Davalılar aleyhindeki taleplerini aşağıdaki şekilde somutlaştırdılar.

"Davacıların Davalılardan müştereken ve/veya münferiden
talepleri şöyledir:

Davalıların müşte-reken ve/veya münferiden takriben 27.12.2002 tarihinde Davacıların eşit ve müşterek mal sahibi oldukları Girne-Zeytinlik Köyünde-İkiz Ocak(Diplokumaya) mevkiinde kain ve 2039 No.lu taşınmaz mal koçanına tabi Pafta/Harita XXI/20. W.2 Parsel 119/4 tapu refer-anslı ve tamamı 09-02-1900 ayakkareden müteşekkil, içerisinde (25) zeytin + (55) harup ağacının bulunduğu taşınmazından hile yolu ile ve/veya gasp ederek ve/veya haksız fiiller sonucu 04-00-400 ayakkareden ibaret kısmının kaybı ile ilgili olarak Davacıları-n bilgi ve/veya izin ve muvafakatleri olmadığı ve tamamen Davalıların hile ve/veya haksız fiiler neticesi Davacılardan temin edildiği hususunda Tespit Kararı,
Yukarıdaki (A) paragrafında belirtilenler ışığında, takriben 27.12.02 tarihli ve/veya ondan öncek-i ve/veya sonraki tüm tapu işlemleri dahil bu husustaki tüm işlemlerin iptali ve eski haline dönmesi hususunu öngören Hüküm ve/veya Emir,
Alternatif olarak Davacıların dava konusu kaybettikleri 04-00-400 ayakkareden müteşekkil taşınmazın yitirilmesinden d-olayı Davalıların Davacılara asgari 120,000-stg zarar-ziyan ödemeleri,
Yine alternatif olarak Davalı 1,2 ve 4'ün Davacılar aleyhine haksız olarak zenginleştikleri asgari 120,000.stg.nin Davacılara tazmini,
Yukarıdaki (C) ve (D) paragrafları hakkında emir v-e hüküm verilmesi halinde, haksız fiilin vuku bulduğu 27.12.02 tarihinden ve/veya Mahkemenin uygun göreceği başka bir tarihten yasal faiz,
Mahkemenin uygun ve adil göreceği başka bir çare, ve
İşbu dava masrafları."


Önce Davalı No.4, 16.1.2009 tarihind-e Müdafaa Takriri dosyalayarak, 2760 Koçan No.lu taşınmaz malı geçerli piyasa fiyatı üzerinden 160,000 stg bedelle aldığını, iddia edilen olaylarla alakası olmadığını, konu taşınmaz malın üzerinde muhtelif villaların inşa edilip tamamlandığını ve aleyhine -dava sebebi olmadığını ileri sürerek, davanın reddini talep etti.

Davalılar No.1 ve 2, 20.11.2009 tarihinde dosyaladıkları Müdafaa Takririyle Davacıların iddialarını reddederek, Davalı No.2'nin emlakçı olduğunu ve dava ile alakası olmadığını, Davalı No.-1'in ise Davacılara müracaat ederek malı satın almak istediğini, ancak Davacılardan birinin malı satmak istememesi üzerine malın yarısının kendi adına amalgame edilmesi ve karşılığında 30,000 stg ödenmesi konularında anlaştıklarını, sonra sebepsiz şekilde- pişmanlık duyup vazgeçtiklerini, işlemlerin Tapuda usulüne uygun yapıldığını iddia ederek, davanın ret ve iptalini talep ettiler.

18.2.2010 tarihinde Müdafaa Takririne Cevap dosyalanması üzerine layihalar tamamlandı.

İSTİNAF İLE İLGİLİ OLGULAR:

D-ava layihaları ve Alt Mahkemenin bulguları ışığında dava ile ilgili maddi ve hukuki olgular özetle şöyledir:

Davacılar Lefkoşa'da sakin iki kardeştir.

Girne, Zeytinlik'te Pafta.XII, Harita 20.W.2, Parsel No: 119/4, 2039 kayıt No.lu, 9 dönüm 2 evlek 1-900 ayakkareden müteşekkil taşınmaz mal ½'şer hisseler halinde Davacı No.1 ve No.2 adına kayıtlıydı.

Yukarıda belirtilen 119/4 No.lu Parsel yanında bulunan 119/3 No.lu parselde kain 6 dönüm 2 evlek 2500 ayakkareden müteşekkil taşınmaz malın sahibi Daval-ı No.1 idi.

Emare No.2 Dilekçeye göre, 22.1.2001 tarihinde 119/4 No.lu Parselin sahipleri olan Davacılar ve 119/3 No.lu Parselin sahibi Davalı No.1 her iki parselin birleştirilmesi için Girne Kaza Tapu Amirliğine müracaat ettiler.

16.3.2001 tarihinde-, Davalı No.1 ve Davacıların noter huzurunda imzalayıp Girne Kaza Tapu Amirliğine sundukları Emare No.10 Muvafakatname ile Davalı No.3 tarafından konu parseller amalgame edildi.

Birleştirmeden sonra yapılan taksim neticesinde, 119/4/1 No.lu Parsel 5 dön-üm 2 evlek 1500 ayakkare yüzölçümündeki alan ½ şer hisse halinde Davacılar adına, 10 dönüm 2 evlek 2900 ayakkare alan ise Davalı No.1'in adına kaydedildi. Bu birleştirme sonucunda Davalı No.1 adına geçen 4 dönüm 400 ayakkare alanın değerlendirilmesi yapıla-rak, Davalı No.1'den harcı tahsil edildi.

27.12.2002 tarihinde 119/3 ve 119/4/2 No.lu Parseller, 10 dönüm 2 evlek 2900 ayakkare olarak, 2760 Koçan No.su altında Davalı No.1 adına tescil edildi.

Davalı No.1, 30.12.2002 tarihinde, mezkur taşınmaz malı- Davalı No.4'e satıp devretti.

Tarafların huzurundaki şahadetlerini ayrıntılı bir şekilde inceleyen ve birbirleriyle karşılaştıran Alt Mahkeme, Davacıların şahadetine itibar etti.

Bu sonuca göre, Davalı No.1 ve 2, önce dava konusu taşınmaz malın bölün-üp bölünmeyeceğini öğrenmek amacıyla, Davacılara Emare No.9 ve Emare No.10'u imzalattı sonra da Davalı No.1 ve 2, Davacıları aldatmak suretiyle dava konusu taşınmaz malı önce Davalı No.1'in ve sonra da Davalı No.4'ün adına devredilmesini sağladılar.

Da-vacıların satıcı, Davalı No.1'in alıcı olarak görüldüğü bu devir muamelesinde, Davalı No.3 taraflara iradelerini sormadan işlemi gerçekleştirdiğinden ihmâlkâr davrandı.

Davalı No.3, 16.3.2001 tarihinde verilen bir muvafakatnamenin, taşınmaz malın Davalı -No.1 adına kaydedildiği 27.12.2002 tarihinde geçerli olup olmadığını araştırmadan devri gerçekleştirmekle, kendisinden beklenen dikkat ve ihtimamı göstermedi.

Davalı No.3, kendinden beklenen dikkat ve ihtimamı göstermeden, Davacıların taşınmaz malını bö-ldü ve Davalı No.1'in taşınmaz malı ile birleştirdi. Daha sonra Davalı No.1 konu taşınmaz malı Davalı No.4'e devretti.

Davalı No.1,2 ve 3'ün aldatma ve ihmalden kaynaklanan fiileri nedeniyle sorumlu oldukları sonucuna ulaşan Alt Mahkeme, konu taşınmaz m-alı geçerli piyasa fiyatından satın alan Davalı No.4'ün sorumlu olmadığına bulgu yaptı.

Alt Mahkeme, yaptığı değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmaz mal üzerinde 15 farklı kişiye devir yapıldığını, bu kişilerin davaya taraf edilmediklerini dikkate- alarak işlemleri iptal etmeyi adil bulmadı ve taşınmaz malın piyasa fiyatını 165,000 stg olarak belirledikten sonra, bu miktarın, Davalı No.1,2 ve 3 tarafından Davacılara müştereken ve münferiden ödemesine hüküm verdi.




İSTİNAF SEBEPLERİ:

Daha ön-ce belirttiğimiz gibi, Davalı No.1 ve 2 ile Davalı No.3 ayrı ayrı istinaf dosyaladılar.

Davalılar No.1 ve 2'nin dosyaladığı Yargıtay/Hukuk 22/2014 sayılı istinaf ihbarnamesinde 14 istinaf sebebi bulunmaktadır. İstinaf sebeplerini inceleyeceğimiz ana baş-lığı, aşağıdaki gibi belirlemeyi uygun bulduk.

Buna göre:
"Muhterem Alt Mahkeme, şahadeti, ispat külfetini hatalı
değerlendirdi; Davacıların kendi iradeleri ile
yaptıkları işlemlerde hile ve aldatma olduğu sonucuna
ulaşarak hata etti; taşınmaz m-alın değerini hatalı
değerlendirdi; koçanı eski haline döndürmemekle hata
etti; Talep Takririnde talep edilen miktardan fazla
tazminata hükmetti."


Davalı No.3'ün dosyaladığı 23/2014 sayılı istinaf ihbarnamesinde kendi içerisinde gerekçelendi-rilmiş 5 istinaf sebebi bulunmaktadır. Aynı şekilde tüm istinaf sebeplerini tek başlık altında incelemenin uygun olacağına kanaat getirdik.

Buna göre:

"Muhterem Alt Mahkeme, Davacı davasını ispat etme mükellefiyetini yerine getirmemesine rağmen, Daval-ı No.3'ün ihmâlkâr davrandığına bulgu yapmakla, yapılan birleştirme işlemine farklı anlam vermekle ve Fasıl 224'e aykırı hüküm vermekle hata etti."


Her iki istinaf ihbarnamesinde, Davalılar No.1,2 ve 3'ün, masrafların hatalı takdir edildiğine ilişkin is-tinaf sebepleri mevcuttur.


TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI:

İstinafın duruşmasında, Davalı No.1 ve 2 Avukatı, istinaf sebeplerini 3 başlık altında toplayarak hitap etti. Özetle, Davacılar davalarını ispat etmeden Davalının zayıf müdafaasından yararlan-amayacaklarını, Davacıların şahadetinin çelişkilerle dolu olmasına rağmen Alt Mahkemenin bu durumu değerlendirmediğini, meselenin Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası altında değerlendirilmemesi ve Fasıl 149 Akitler Yasası'nın 17. maddesi altında ele alınması g-erektiğini, Talep Takririnde Davalıların ödememe niyetleri olduğunun ileri sürülmediğini, mevcut layihalar ile hile ve aldatma bulgusu yapılamayacağını, Davacıların yapılan tüm işlemlerin farkında olduğunu, belgeleri imzaladıklarını, Davacı No.2'nin şahade-tinde tüm hususların açıkça belirtildiğini, Alt Mahkemenin böyle bir şahadet yokmuş gibi hüküm verdiğini, davada akit ihlalinden kaynaklanan bir talep olmadığını, hile bulgusunu yapan Alt Mahkemenin 165,000 stg tazminata hükmettiğini, hile varsa malın eski- haline döndürülmesi gerektiğini, Alt Mahkemenin bu bulgusunun da hatalı olduğunu, Talep Takririnde tazminatın 120,000 stg ile sınırlanmasına rağmen 165,000 stg.ne hükmediliğini, Davalı No.2'nin emlakçı olduğunu, hile veya aldatma ile alakası olmadığını, k-omisyon aldığı hususunun esaslı olgu olduğu ve takrirlerde olmadığı için dikkate alınamayacağı bulgusunun da hatalı olduğunu ve Davalı No.1 ve No.2'nin hiçbir sorumlulukları olmadığını ileri sürdü ve istinafın kabul edilerek davanın ret ve iptalini talep e-tti.

Davalı No.3 tarafından Mahkemeye hitapta bulunan Başsavcılık, Davalı No.1 ve 2 Avukatının söylediklerine katıldığını, Tapu'da yapılan işlemin doğrudan satış işlemi olmadığını, birleştirme ve bölme sonucunda bir miktar arazinin devrinin söz konusu o-lduğunu, Davacıların bu işlemleri kendi irade ve imzalarıyla gerçekleştirdiklerini, tarafların uzlaşıları ile hangi parselin kime geçeceği konusunun belirlendiğini, Tapu'nun tarafların müracaatları doğrultusunda işlem yaptığını, ayrıca tarafları çağırıp, "-Paranı aldın mı?" diye bir soru sorması gerekmediğini, görevini yasal şekilde gerçekleştiren Davalı No.3'ün ihmâl ve sorumluluğunun olmadığını, Davalı No.3'ün ihmâlinin yol açtığı zararı hesaplamadan belirlenen tazminatın hatalı olduğunu, Davalı No.3 ile i-lgili hükmün iptal edilmesi gerektiğini ileri sürerek, istinafın kabulünü talep etti.

Davalı No.1 ve 2 Avukatı ve Davalı No.3, masrafların adil olmadığını ayrıca belirttiler.

Davacılar Avukatı hitabında, Alt Mahkemenin şahadeti etraflıca değerlendirip- doğru sonuca ulaştığını, bu hususta herhangi bir hatası olmadığını, Davalı No.1 ve 2'nin istinaf sebeplerinin gerekçesiz olduğunu ve dikkate alınamayacaklarını, buradaki esas konunun imzaların iradeleriyle atılıp atılmadığının olmadığını, önemli olanın ne- maksatla atıldıkları olduğunu, ortaya çıkan olgulara göre Davacıların, malların bölünüp bölünmeyeceğini görmek için attıkları imzaların taşınmaz mallarının devirle elde edilmesi işlemine döndüğünü, ortaya satış bedeli ve ne zaman ödeneceğine ilişkin irade- beyanı olmadan böyle bir muamelenin yapılmasının hile ve aldatma olduğunu, Talep Takririnde hata veya eksiklik olmadığını, Talep Takririnde yer alan 120,000stg zarar-ziyan talebinin önceden belirlenmiş tazminat olmadığını, Mahkemenin uygun görmesi halinde- daha yüksek tazminat verebileceğini, Alt Mahkemenin değer tespiti bulgusunda hata olmadığını, Alt Mahkemenin alternatifli taleplerinden tazminatı tercih etmesinin gerekçe ve sonucunda hata olmadığını, başkalarının da dahil olduğu mal sahipliği gerçeği kar-şısında malı eski hale getirmemesinin adil olduğunu, Davalı No.3 Tapu'nun işlemlerde dikkatli davranmak yükümlülüğü altında olduğunu, bu özeni göstermeyerek ihmalde bulunduğu cihetle aleyhinde hüküm verilmesinde hata olmadığını iddia ederek, istinafların r-eddini talep etti.

İNCELEME:

İstinaf sebepleri, şahadet, emareler ile tarafların iddia ve argümanları incelenip değerlendirildi.

Her iki istinafı birleştirerek dinlemiş olmamıza rağmen, Davalı No.1 ve 2'nin dosyaladığı istinaf sebepleriyle Davalı -No.3'ün dosyaladığı istinaf sebeplerini ayrı ayrı incelememiz gerekmektedir.

Davalı No.1 ve 2'nin dosyaladığı 22/2014 sayılı istinaf ihbarnamesindeki ana başlığı şöyle belirlemiştik:

Muhterem Alt Mahkeme, şahadeti, ispat külfetini hatalı
değer-lendirdi; Davacıların kendi iradeleri ile
yaptıkları işlemlerde hile ve aldatma olduğu sonucuna
ulaşarak hata etti; taşınmaz malın değerini hatalı
değerlendirdi; koçanı eski haline döndürmemekle hata
etti; Talep Takririnde talep- edilen miktardan fazla
tazminata hükmetti.

Davalılar No.1 ve 2'nin istinaf sebeplerini, yukarıdaki ana başlık içerisindeki konular bakımından sırasıyla ele alacağız.

Davalılar No.1 ve 2'nin istinaf ihbarnamesindeki 1. ve 2. sebepleri şahadet -ile ilgilidir.



Davacı Avukatı, Alt Mahkemenin şahadet değerlendirmesinde bir hata olmadığını iddia etmekle birlikte, istinaf ihbarnamesindeki 1. ve 2. istinaf sebeplerinin Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü Emir 35 n.4'e aykırı bir şekilde gerekçesiz düz-enlendiğini, bu nedenle dikkate alınmamaları gerektiğini ileri sürdü.

Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü Emir 35 n.4'e göre, istinaf sebepleri, dayandırıldığı gerekçeleri ile birlikte yazılmalıdır. Bunun amacı, karşı tarafı hangi hususlar hakkında hazırlan-ması gerektiği konusunda bilgilendirmektir. Dolayısıyla, gerekçeden yoksun olan istinaf sebepleri hatalı ve eksik olarak kabul edilir ve değerlendirmeye alınmaz. Bu konuda temel içtihat kabul edilen Yargıtay/Hukuk 37/1977 Mustafa Necati ile Suzan Kemal Uzu-noğlu davasına atıfta bulunuruz. Konu içtihat kararında, istinaf sebeplerinde mahkemenin inanmaması gereken şahadete inanmakla ve/veya inanması gereken şahadete inanmamakla hataya düştüğünü ileri sürmenin gerekçe olamayacağı belirtilmiş, bu gibi hallerde m-ahkemenin hangi şahidin hangi şahadetine inanmakla veya hangi şahidin hangi şahadetine inanmamakla hataya düştüğünün açıklıkla belirtilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Bu esaslar çerçevesinde huzurumuzdaki istinafa konu 1. ve 2. istinaf sebeplerini ince-lediğimizde, yeterli gerekçenin olduğu, Davacının çelişkilerle dolu şahadetinin değerlendirilmediğinin ileri sürüldüğü görülmektedir. Davacının şahadetinin değerlendirilip değerlendirilmediği veya Alt Mahkemenin huzurundaki şahadeti meseleye doğru bir şeki-lde tatbik edip etmediği istinafın esası olup, istinaf sebebinde bu hususun gerekçe olarak belirtilmesi yeterlidir. İstinaf ihbarnamesindeki istinaf sebeplerinin Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü Emir 35 n.4'e aykırı şekilde, "gerekçesiz yapıldığı" iddiasını- reddederiz.

Alt Mahkemenin şahadet ile ilgili değerlendirmesine baktığımızda, Alt Mahkemenin tüm şahadeti ayrıntılı şekilde değerlendirdiği, kararına iktibas ettiği, dayandığı hususları ayrıntılı şekilde belirttiği ve neticede hangi tarafın söyledikler-inin doğru olma olasılığı olduğundan hareketle uyuşmazlıkla ilgili bulgulara ulaştığı görülmektedir.

Alt Mahkemenin tüm şahadet ve emareleri inceleyerek değerlendirme yaptığı anlaşıldığından, Davalı No.1 ve 2 Avukatının, Mahkemenin Davacı No.2'nin çeliş-kili şahadetini değerlendirmediği şeklindeki iddialarının gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır.

Alt Mahkeme şahadeti değerlendirirken, her iki tarafın şahadetini özetledikten sonra, gerekçesiyle birlikte sonucu şöyle belirlemiştir:


"Bu meselede Dava-cının mı yoksa Davalı No.1 ve 2'nin söylediklerinin mi daha doğru olma ihtimali vardır sorusu değerlendirilirken esasen değerlendirilmesi gereken şudur: Davacıların iddia ettiği gibi Davalı No.1 ve 2'nin tarafından yanıltılarak mı Emare 9 dilekçe ve Emare -10 formun imzalamaları sağlandı yoksa Davalı No.1 ve 2'nin iddia ettiği gibi taraflar dava konusu 4 dönüm 400 ayakkarelik kısmın Davacıların malından kopartılarak Davalı No.1'e satışı; ödemenin ise Davalı No.1'in alıcı bulunduğunda belirsiz bir zamanda ger-çekleşeceği hususunda anlaştıkları mı daha olasıdır. Bir başka anlatımla Davalı No.1 ve 2'nin iddialarına itibar edilmesi durumunda Davacıların 4 dönüm 400 ayakkarelik mallarının 30.000 stg'ne Davalı No.1'e satışı ve devri, satış bedelinin ise Davalı No.1'-in alıcı bulunduğu zaman yani belirsiz bir zamanda ödeneceği hususunda anlaştıkları neticesine varabilmek gerekmektedir.

Davalı No.1 ve 2 kendileri de esasen karşılığını almadan bir gayrimenkulü devretmeyi kabul etmeyeceklerini belirtmişlerdir. Yukarıd-a temas edildiği gibi satış bedeline ilişkin belirsiz bir zamanda ödeneceği hususunda tarafların anlaştığı iddiası esasa ilişkin bir iddia olup Davalı No.1 ve 2'nin müdafaasında yer alması gerektiği halde, yer almamaktadır. Bu doğrultuda bir bulgu yapılmas-ı zaten olası değildir. Bu noktada Davalı No.2'nin şahadetinin başında söylemiş olduğu ve yukarıda iktibas edilen "kendisine eğer böylebilirse bu malı Nedim Bey'in almaya hazır olduğunu" yönündeki ifadesi aslında Davalı No.2 ile Davacıların malının bölüneb-ilirliği ile ilgili aralarında bir konuşma geçtiğini de teyit etmektedir. Şahadeti boyunca birçok kez emlak işlerinde çok tecrübeli olduğunu söyleyen Davalı No.2 Emare 9 başvuru ve Emare 10 muvafakatnamenin imzalanması neticesinde dava konusu işlemin yapıl-abileceğini bilebilecek durumunda iken Davacının malının "bölünebilirliğini" gündeme getirmesi zaten Davacıların iddia ettiği gibi Davacı No.2'yi ve bu vesile ile Davacıları yanıltarak Emare 9 başvuru ve Emare 10 Muvafakatnameyi imzalamalarını sağlamaya yö-nelik bir davranıştı görüşündeyim. Davacı No.2'nin şahadetini değerlendirdiğim zaman ise layihası ile çelişmeyen bir şahadet sunduğunu; istintakında da sarsılmadığını gözlemledim.

Tüm yukarıda aktardığım hususlar çerçevesinde Davacıların iddialarının d-oğru olma olasılığı Davalı No.1 ve 2 iddialarına oranla çok kuvvetlidir görüşündeyim. Davalı No.1 ve 2'nin dava konusu taşınmaz malın bölünüp bölünmeyeceğini öğrenmek amacıyla Davacılara Emare 9 ve Emare 10'u imzalattırdıkları ve bu bağlamda Davalı No.1 ve- 2'nin Davacıları aldatmak suretiyle dava konusu malı Davalı No.1'in ve daha sonra Davalı No.4'ün adına devir edilmesini sağladıkları bulgusunu yaparım."


Bu safhada, Alt Mahkemenin inandığı şahadet ışığında ulaştığı hile ve aldatma bulgusunun doğru olup- olmadığını incelememiz gerekir.

İktibas ettiğimiz kısımdan da anlaşılacağı gibi, Alt Mahkeme, tarafların iddialarını, şahadetleri çerçevesinde ve hangisinin daha doğru olma ihtimaline binaen değerlendirmiştir.

İhtimaller dengesi prensibi hukuk davala-rının temel ispat koşuludur. Bu prensibin bizim hukukumuzdaki uygulanış biçimini ve temel prensipleri ortaya koyacak nitelikteki iki karara temas etmeyi uygun bulduk.

The Cyprus Asbestos Mines Limited v Scoufaris, 1964 CLR(6) sayfa 14'te Hakim Zeka Bey -şöyle demiştir:


"On the other hand, we have to bear in mind that we are
dealing with a civil case where we may act only on
preponderance of probabilities.
"in a civil action where fraud or other matter which is or may be a crime is a-lleged against a party or against persons not parties to the action, the standard of proof to be applied is that applicable in civil actions generally, namely, proof on the balance of probability, and not the higher standard of proof beyond all reasonable -doubt required in criminal matters; but there is no absolute standard of proof, and no great gulf between proof in criminal and civil matters; for in all cases the degree of probability must be commensurate with the occasion and proportionate to the subjec-t-matter. The elements of gravity of an issue are part of the range of circumstances which have to be weighed when deciding as to the balance of probabilities" (Hornal v Neuberger Products ltd. 1957 J I QB 247)."


Bu iktibasa göre, hukuk davalarında ih-timallerin üstünlüğüne göre hareket etmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Hukuk davalarında hile veya başka bir konuda, suç isnat edici olsa dahi, taraf olan veya eylemde taraf olmayan kişilere karşı uygulanacak ispat standardı, ihtimaller dengesidir. İhtimal-ler dengesi, ceza davalarında aranan makul şüphenin ötesinde olduğu gibi, yüksek standartta ispat külfeti değildir. Bununla birlikte, mutlak ispat standardı bakımından aralarında uçurum yoktur. Tüm meselelerde ihtimalin derecesi, duruma uygun ve konunun es-asıyla ilgili olmalıdır. Bir ihtilafın özünü belirleyen unsurlar, ihtimaller dengesi konusunda karar verirken, tartılması gereken koşulların parçası durumundadır.

Aynı şekilde, hangi tarafın iddiasının doğru olma olasılığı olduğuna karar verirken, gözet-ilmesi gerekenler konusunda Lancaster v Blackwell Colliery Co.(1920) 89 L.J.K.B 609'da belirtilen görüşlere yer vermeyi uygun bulduk (at p.611).

"If the facts proved give rise to conflicting inferences of equal degrees of probability, so that the choice- between them is mere matter of conjecture, then,of course the applicant fails to prove his case, because it is plain that the onus in these matters is upon him. But where the known facts are not equally consistent, but there is ground for comparing and ba-lancing probabilities as to their respective value, and a reasonable man might hold that the conclusion for which the applicant contended is the more probable, then the arbitrator is justified in drawing an inference in his favour."



Bu iktibasa göre, i-spatlanan gerçekler, ihtimaller dengesi açısından eşit derecede çelişkili çıkarımlara yol açarsa, aralarından birini seçmek sadece bir varsayım meselesi olur. Şüphesiz bu durumda davacı iddialarını ispatlamış sayılmaz. Çünkü ispat külfeti yerine getirilmem-iş sayılır. Ancak bilinen gerçeklerin eşit derecede birbiriyle tutarlı olmadığı durumlarda, kendi değerleri içerisinde olasılıkları karşılaştırmak ve dengelemek için zemin olduğunda ve makul bir insana göre davacının iddia ettiklerinin daha muhtemel olduğu- ortaya çıktığında, davacının iddia ettiği sonucun daha muhtemel olduğuna karar verilebilir.

Son olarak, Miller v Minister of Pensions (1947) 2 All ER.273 davasında belirtilen bir cümle ile ihtimaller dengesi standardının tanımını yapmak istiyoruz.

"-We think it more probable than not the burden is
discharged, but, if the probabilities an equal, it is
not."

Buna göre, olması olmamasından daha muhtemel olduğu düşünüldüğünde ispat külfeti yerine getirilmiş olur, ancak ihtimaller eşitse -ispat külfeti yerine getirilmiş olmaz.

Yukarıda atıf yapılan tüm öğreti ve içtihatlardan anlaşılacağı gibi, hukuk davalarındaki ispat külfeti olan ihtimaller dengesi standardı, varsayımlarından birini tercih etme metodu değildir. Tüm şahadet ve emarelerin- değerlendirilmesi, meselenin esasına olan etkisi, bilinen ve ispatlanan gerçeklerden yapılacak çıkarımların tarafların tezleriyle olan tutarlılığı, olasılıkları karşılaştırmak ve dengelemek için zemin olup olmadığı, makul bir insana göre ispatlanan olgula-rın doğru olma olasılığını gösterip göstermediği ve neticede, gerçek olma ihtimalinin gerçek olmama ihtimaline nazaran daha yüksek olduğu hallerde doğru sonuca varılabilir.

Alt Mahkeme, Davacıların iddialarının doğru olma ihtimalini Davalıların iddialar-ına oranla daha yüksek olduğunu kabul ettiğine göre, bulgularını yukarıdaki prensipler çerçevesinde değerlendirmemiz gerekmektedir.

Alt Mahkeme, Davacıların davasını "hile" haksız fiili esasından incelemiştir.

Davalılar No.1 ve 2 Avukatı, şahadetten -çıkan neticenin bir sözleşmenin varlığını ortaya koyduğunu, Talep Takririnde sözleşmeden bahsedilmediğini, haksız fiil adı altında hilenin gerçekleşmediğini, bu nedenle, davanın reddedilmesi gerektiğini ileri sürdü.

Fasıl 149 Sözleşmeler Yasası'nın 10(1-) maddesine göre, anlaşmalar, sözleşme yapma yeteneği olan tarafların serbest onamasıyla yasal bir karşılık ve yasal bir amaç için yapıldıkları ve bu Yasayla açıkça geçersiz ilan edilmedikleri takdirde sözleşme sayılırlar.

Sözleşmeler yazılı olabileceği- gibi, sözlü veya kısmen yazılı veya kısmen sözlü yapılabilirler. Ayrıca tarafların davranışlarıyla zımni olarak meydana gelebilirler.

Sözleşmeler Yasası'nın 13. maddesi ise "Onam" kavramını tanımlar. Buna göre iki veya ikiden fazla kişi aynı manada ve a-ynı şey üzerinde iradelerini birleştirirlerse iradeleri o konuda birleşmiş, onam vermiş sayılırlar.

Alt Mahkeme huzurundaki şahadet incelendiğinde, tarafların müşterek imzalarıyla, Tapu Dairesinde Emare No.12 D.77/2001 sayılı Bölme ve Birleştirme işlem-lerini başlattıkları görülmektedir.

Huzurundaki şahadeti inceleyen Alt Mahkeme, taraflar arasındaki çelişkileri ortaya koyarak, Davacıların bedelini belirlemedikleri bir satış sözleşmesini yapabileceklerine veya bedelini almadıkları bir taşınmaz malın sa-tış işlemini gerçekleştirebileceklerine inanmamış, satış bedelinin belirsiz bir zamanda ödeneceği iddiasının ise esasa ilişkin olduğunu ve bunun Takrirlerde yer almadığını, dolayısıyla bu iddiaya itibar edilmemesi gerektiğini belirterek, taraflar arasında -satış sözleşmesi yapıldığı iddiasına itibar etmemiştir.

Davacıların davası sözleşmeye dayanmamaktadır. Davacıların taşınmaz mallarını sözleşme ile sattıklarını iddia eden, Davalı No.1 ve 2'dir.

Müdafaa Takririnin 4(a) paragrafı aynen şöyledir:

4-.(a) Davalı No.1 dava konusu malı satın almak için Davacılara müracaat ettiğini ancak bir tanesinin malını satmak istemediği için işbu malın yarısının kendi malına amalgeme edilmesi hususunda anlaştıklarını ve bunun karşılığında Davacılara 30.000stg ödenme-si hususunda anlaştıklarını ve tüm işlemler tamamlandıktan sonra Davacıların anlamadığı bir sebepten dolayı satış bedeli olan parayı almaktan imtina ettiğini beyan ve iddia eder."


Paragrafın içeriğinden de anlaşılacağı gibi, Davalılar No.1 ve No.2 mal s-ahiplerinden birinin malını satmak istememesi üzerine, malın yarısının Davalı No.1'in malına amalgame edilmesi hususunda anlaştıklarını, bunun karşılığında da Davacılara 30.000stg ödeneceğini, taraflar arasında bu içerikte bir satış sözleşmesi olduğunu idd-ia etmektedirler.

Davacılar, amalgameye konu olan taşınmaz malın bütününün ½'şer hisse ile mal sahipleriydi. Hissedarlardan birinin hissesine düşen miktarı satmak istememesi halinde, kendi aralarında veya üçüncü bir kişinin taşınmaz malıyla bölme ve bir-leştirme işlemi başlatarak, taşınmaz malın bölünebilirliğini sağlamaları yürürlükteki cari mevzuatımızın mümkün kıldığı bir metottur.

Ancak tarafların bu yönde işlem başlatmaları satış aktinin varlığını kendiliğinden ortaya koymaz. Davalılar No.1 ve 2,- Müdafaa Takrirlerinde mal sahiplerinden birinin malını satmak istemediği yönünde irade beyan ettiğini kabul ettiğine göre, mevcut Müdafaa Takririyle Davacılar ile Davalı No.1 arasında satış sözleşmesi oluştuğuna dair bulgu yapılması hukuken mümkün değildi-r. Davacılardan birinin önceden belirttiği satış niyeti, her iki hissedarın malın bütünü üzerindeki satış iradesini göstermediğinden taşınmaz malın bölünebilirliğini sağlamak için yapılan işlemler tarafların iradelerinin satış yönünde birleştiği sonucunu d-oğurmaz.

Alt Mahkemenin, Müdafaa Takririnin içeriğinden kaynaklanan ve şahadetle uyuşmayan bu temel çelişkiyi ve sonucu göz ardı etmesi mümkün olmadığı gibi, bu durumun davalının zayıf müdafaasından yararlanamama prensibiyle de ilgisi yoktur. Neticede s-özleşmenin varlığını iddia eden Davalı No.1 ve 2 olduğuna göre, bu iddialarını ispat etme yükümlülüğü de onlara aittir.

Bunun dışında, tarafların sözlerinin veya davranışlarının satış bedelinin miktarı, zamanı ve satılacak malın yüzölçümü konusunda serb-est onamları veya birleşmiş iradeleri olduğunu göstermemektedir.

Bu duruma bağlı olarak, Alt Mahkeme, şahadet ve Takrirlerdeki çelişkiyi dikkate aldıktan sonra taraflar arasında bir satış sözleşmesi oluşmadığına bulgu yapmakla hata etmiş değildir.

D-avacıların Davalılar No.1 ve 2 aleyhindeki davası, Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 36. maddesi altında, hileye dayanmaktadır.

Haksız Fiiller Yasası'nın 36. maddesine göre "hile", bir gerçeğin tahrif edilerek beyan edilmesidir. Böyle bir beyan yanl-ış olduğu bilinerek veya doğruluğuna inanılmaksızın veya doğru olup olmadığı hususunda kayıtsız denecek ölçüde aldırış etmeksizin ve kandırılan kişinin ona göre hareket etmesini sağlama niyetiyle yapılmış olmadıkça hile sayılmaz.

Alt Mahkemenin hile ile- ilgili bulgusuna baktığımızda, Davacının iddialarının doğru olma olasılığının, Davalı No.1 ve 2'nin iddialarına oranla çok daha kuvvetli olduğuna inandığını görmekteyiz.

Zabıtlardaki şahadeti incelediğimizde, tarafların taşınmaz malın bölünebilirliği v-e birleştirilmesi ile ilgili Tapu nezdinde işlem başlattıkları açıkça görülmektedir.

Bir taşınmaz malın bölünmesi ve birleştirilmesi işlemi satış ile mal devri gibi muameleye tabi tutulmaz. Mevcut şahadete göre işlemler başlatıldıktan, bölünme ve birleş-tirmeye dayalı taksimat gerçekleştirildikten sonra, Davacılar mülklerinin ellerinden gittiğini, üzerindeki inşa edilen villaları gördükten sonra öğrenmişlerdir. Davacılara, bölünme ve birleştirme veya mal devri için Davalı No.1 tarafından herhangi bir bede-l ödenmiş değildir. Bir kişinin karşı tarafla aralarında anlaşma olmadan ve bedelini almadan ilgili bölme ve birleştirme işlemleri yoluyla taşınmaz malın bir kısmını devretmesi veya buna rıza göstermesi, makul ve mantıklı bir davranış olarak izah edilemez-.

Kararımıza bütünüyle iktibas ettiğimiz bulgusundan görülebileceği gibi, Alt Mahkeme, tarafların iddialarının ne oranda doğru olma olasılığı olduğunu incelemiş ve işlem sonucunda taşınmaz mallarının 4 dönüm 400 ayakkarelik kısmını bedelsiz olarak kay-beden Davacıların iddialarının gerçek olma olasılığını Davalılar No.1 ve 2'nin iddialarına oranla daha yüksek bulmuştur.

Bilindiği üzere, alt mahkemenin inandığı şahadet ile ilgili bulgularına açık hata olmadığı müddetçe, Yargıtay müdahale etmez. Bu ned-enle, Alt Mahkemenin bulgularının mevcut şahadetle olası olup olmadığını değerlendirmemiz gerekir.

Davacıların davalarında ileri sürdükleri ve şahadetle istikrarlı şekilde desteklenen iddiaları; hiçbir zaman satış veya devir iradeleri olmadığı, bölme ve- birleştirmenin mümkün olup olmadığını öğrenmek için Tapu'da işlem başlattıkları, sonucun çıkmasından sonra satış konusunda karar verecekleri ve tanıdıkları Davalı No.2'nin aracılık ettiği evrakları, bu maksatla imzaladıkları doğrultusundadır.

Davacıla-rdan birinin malını satmak istemediği Davalılar tarafından Müdafaa Takririnde kabul edildiğine göre, hisseler halinde sahip olunan bir mülkün diğer hissedardan ayrı olarak satılabilmesi veya herkese düşecek müktarın belirlenebilmesi için bölme ve birleştir-me amaçlı tapu işlemi başlatılması gerektiği, doğru olma olasılığı yüksek bir olgudur. Dolayısıyla, Alt Mahkemenin bu anlamda Davacılara itibar etmesinde hata yoktur.

Burada açıklığa kavuşturulması gereken bir diğer konu, Davacılar tarafından imzalanan -evraklar ile 4 dönüm 400 ayakkarelik kısım Davalı No.1 adına geçtiğine göre, toplumdaki konumları itibarıyla Davacıların bu belgeleri kandırılarak imzalamış olma ihtimallerinin olup olmadığıdır.

Davacıların sunduğu şahadet ve Davalı No.1'in de şahadetin-de kabul ettiği gibi, işlemler Davalı No.2 tarafından, tasdik memuru huzurunda gerçekleştirilmiştir.

Davalı No.2'nin yaptığı işlemler sonucunda, Davalı No.1 bedelini ödemediği araziyi adına almış ve 2 gün sonra başkalarına satarak yapılan muameleden madd-i kazanç sağlamıştır.

Tüm şahadeti incelediğimizde, Davalı No.1'in de evrakların ne olduğunu bilmeden imzaladığını iddia ettiğini müşahade ettik. İlgili kısım aynen şöyledir:

"C: Parasını ben getirdim Fadıl Bicen'e telefon etti
parayı -almadı ama 2000 stg Fadıl benden aldı.
Rahatsızım dedi sonra Fadıl Bey'le artık görüşürük
filan dediler bilmiyorum artık.
S: Peki kime sattıydın bu malı sen hatırlarmın?
C: Hatırlarım Ergün Rifat.
S: Peki düşün bakalım, hatırla ba-kayım. Dedin bana ki
gittiniz Lefkoşa'ya görüştünüz Ahmet Bey'le. Ahmet
Behzat'la başka Ahmet Behzat'la hiç görüştün mü yani
onun dışında?
C: Bir kere mahkemede görüştük.
S: Mahkemede görüştün?
C: Evet.
S: Hiç Behzat- Bey'nan tasdik memuruna gittin mi?
C: İki kere gittim.
S: Ne yapmaya gittiniz tasdik memuruna?
C: İşte bu anlaşmaları yapmaya gittik.
S: Orada imzalar attın mı sen?
C: Attık.
S: Kaç defa imza attın?
C: İki kere.
S: Hangi belgelere imza attığını ha-tırlarmın?
C: Bilmem vallahi Fadıl Bicen...
S: Ne gösterdilersa sana imzaladın?
C: Ne gösterdilersa, ben emlak işinden pek anlamam.
S: Bu Davacılar iddia ederler ki bu mallarını sana
satmamışlar. Doğru mu bu?
C: Sattılar nasıl, satmasalar -ben nasıl satacağım
başkasına malı.
S: Gene bu Davacılar iddia ederler ki sen ve Fadıl Bey
birlikte Tapu'ynan da anlaşarak kandırdınız bu
insanları ve haberleri olmadan mallarını aldın ve
geçirttin senin adına. -Doğru mu bu?
C: Öyle bir şeyi ben kabul etmiyorum. Fadıl Bey'in de
burada bir suçu yok.Sadece bana yardımcı olmuş emlak
işlerinde o da hakkını almıştır.
S: Gene bu Davacılar iddia ederler ki, bu aldığın malın
kıymeti 30.0-00 lira değil?
120.000 liraymış. Buna ne den?
C: O zaman öyle giderdi. Yani şimdi herkesin malı
değerli olabilir. Biz o zamanda o fiyata anlaştık
efendiynan."


Bu durumu dikkate aldığımızda, yaptığı işten maddi menfaat sağlayan- ve Davalı No.1'e dahi evrakları izah etmeden imzalattıran Davalı No.2'nin, Davacılara da aynı yöntemi uygulaması, mevcut olguların doğal ve beklenen sonucudur.

İspatlanmış olgulara bağlı olarak Alt Mahkemenin yaptığı değerlendirmenin son derece doğru o-lduğu ve Davalı No.1 ve No.2'nin, doğruluğuna inanmadıkları bir beyanla Davacılara güven vererek, Davacılardan bölünme ve birleştirme dosyası altında noterde temin ettikleri imzalar sayesinde Davacılara ait taşınmaz malın mülkiyetini bedelsiz bir şekilde, -hile ve aldatarak değiştirdikleri anlaşılmaktadır.

Tüm olasılıkları değerlendirip yapılan işlemlerin hileli olduğu sonucuna varan Alt Mahkemenin hata yaptığına ikna edilmiş değiliz.

Buna göre Alt Mahkeme, Davalı No.1 ve 2'nin Davacıları aldatarak taş-ınmaz malların devrini sağladıklarına bulgu yapmakla hata etmedi.

Davalı No.4'ü sorumlu bulmayan Alt Mahkemenin kararına karşı istinaf dosyalanmadığından, Davalı No.4 ile Davalı No.1 ve 2 arasında yapılan satış ve devir işlemlerinin sonucunu incelememiz- gerekmemektedir.

Bu sonuçtan hareketle, Davalı No.1 ve 2'nin 1,2,3,4,5,6,7,8,9 ve 10. istinaf sebeplerini reddederiz.

İstinaf ihbarnamesindeki 11. istinaf sebebi, Alt Mahkemenin dava konusu taşınmaz malın dönümünün 41,000 stg olduğu hususunda bulgu -yapmasının hatalı olduğuna ilişkindir.

Davalılar No.1 ve 2 Avukatı, Alt Mahkemenin Talep Takririnde iddia edilen miktarlardan daha fazla bir değer biçtiğini, bunun sonucu olarak da hatalı tazminat miktarını belirlediğini iddia etmiştir.

Davacılar Tal-ep Takririnin 7. paragrafının son kısmında, çok açık şekilde taşınmaz malın piyasa değerinin dönümü 25,000-30,000 stg olduğunu iddia ettiler.

Alt Mahkeme ise Tapu Memuru Erkin Kurtarıcıoğlu'nun şahadetiyle taşınmaz malın değerini, dönümü 41,000stg olar-ak belirlemiştir.

Alt Mahkeme tüm şahadeti değerlendirdikten sonra, Tapu Memuru Erkin Kurtarıcıoğlu'nun şahadetine inanırken, hata yaptığına ikna olmuş değiliz.

Alt Mahkemenin şahadeti değerlendirmesinde, hata yaptığına ikna olmamakla birlikte, Davacı-lar Talep Takririnde malın değerini en fazla 30.000stg ile sınırladıklarından tazminatın bu miktarın üzerindeki bir rakamdan belirlenmesi hatalı olmuştur.

Bu sonuca bağlı olarak, 11. istinaf sebebi kabul edilir ve Davalılar No.1 ve 2 aleyhine hükmedilen -tazminat miktarı, Talep Takririyle uyumlu bir biçimde 120.000stg olarak belirlenir.

İstinaf ihbarnamesindeki 12. istinaf sebebi, Alt Mahkemenin hilenin varlığına hükmetmesinden sonra koçan iptaline gitmemesinin hatalı olduğuna yöneliktir.

Dava konusu- taşınmaz mal Davalı No.1 ve 2 tarafından Davalı No.4'e satılmış olup halen Davalı No.4 adına ve onun adına satış yaptığı kişiler adında kayıtlıdır.

Alt Mahkeme, Davalı No.4 aleyhindeki davayı reddetmiştir.

Alt Mahkemenin bu bulgusuna karşı ne Davacı-lar ne de Davalı No.1 ve 2 istinaf dosyalamıştır. Bu durumda, istinaf konusu olmayan bir konu hakkında karar verip, Davalı No.4 adındaki koçanı iptal etmek mümkün olmadığından, Davalı No.1 ve 2 aleyhindeki talepleri, hile ve tazminat talepleri dışında ince-lememiz mümkün değildir.

Buna göre 12. istinaf sebebi reddedilir.

Alt Mahkemenin masraflar ile ilgili bulgusuna müdahale etmeyi uygun görmediğimizden, 13. istinaf sebebini reddederiz.

14. istinaf sebebi, istinaf sebebi niteliği taşımadığından redd-edilir.

Yukarıdakiler ışığında Davalı No.1 ve 2'nin dosyaladığı Yargıtay/Hukuk 22/2014 sayılı istinafta 11. istinaf sebebi hariç diğer istinaf sebepleri reddedilir.

Davalı No.3'ün dosyaladığı Yargıtay/Hukuk 23/2014 sayılı istinafa gelince:

Davalı -No.3'ün dosyaladığı Yargıtay/Hukuk 23/2014 sayılı istinaf ihbarnamesindeki ana başlık şöyledir:

Muhterem Alt Mahkeme, Davacı davasını ispat etme
mükellefiyetini yerine getirmemesine rağmen, Davalı
No.3'ün ihmalkâr davrandığına bulgu yapmak-la, yapılan
birleştirme işlemine farklı anlam vermekle ve Fasıl 224'e
aykırı hüküm vermekle hata etti.

Davalı No.3'ün istinaf ihbarnamesinde 5 istinaf sebebi bulunmaktadır. 1. istinaf sebebi, Alt Mahkemenin, Davalı No.3'ün ihmali bulunduğu-na ilişkin bulgusunun hatalı olduğuna yöneliktir.

Alt Mahkeme, ihmalkarlığın Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 51(1)(b)'de ve (2)(e)'de yapılan tanımından hareketle, dava konusu işlemdeki son safhanın devir ve kayıt ihtiva eden bir işlem olduğunu, Dav-alı No.3 tarafından bu hususun taraflar nezdinde teyit edilmemesinin ihmal olduğunu belirledikten sonra, 27.12.2002 tarihinde devir ve kayıt işlemi yapılırken Davalı No.3'ten göstermesi beklenen dikkat, ihtimam ve özenin 16.3.2001 yılına ait muvafakatnamen-in halen geçerli olup olmadığının tespit edilmesi yönünde olduğunu, bu yapılmış olsaydı Davacıların dava konusu işlemlere onayları olmadığının ortaya çıkacağını belirterek, bunu yapmamakla Davalı No.3'ün üzerine düşen dikkat ve özeni göstermediği ve ihmalk-âr davrandığı sonucuna ulaştı.

Alt Mahkemenin Davalı No.3'ün hile yaptığına dair bir bulgusu olmadığı gibi bu doğrultuda yapılmış bir istinaf sebebi de yoktur. Alt Mahkeme Davalı No.3'ü sadece ihmalden sorumlu bulmuştur.

Alt Mahkemenin dayandığı Haksı-z Fiiller Yasası'nın 51(1)(b) ve (2)(e) maddelerinin Türkçe metni şöyledir:

"51 (1) İhmal -
(a) ..............................................
(b) Bir meslek icra ederken veya bir ticaret veya iş
yaparken, söz k-onusu meslek, ticaret veya işi
icra etme veya yapma yeteneğine sahip ve makûl
ölçüde ihtiyatlı bir kişinin göstereceği özen ve
beceriyi göstermekte kusur etmeyi, ve böylelikle
başkalarına zarar- vermeyi anlatır:
Ancak, bir ihmalle ilgili olarak tazminat,
sadece, ihmal gösteren kişinin ihmalden zarar
gören kişiye karşı, ihmalin gösterildiği
koşullar içinde, ihmal göstermeme ödeviyle
- yükümlü olduğu durumlarda, tahsil edilebilir."
(2) İhmal göstermeme ödevi aşağıdaki durumlarda
varsayılır:-
........................................
........................................
................................-........
........................................
Bir ücret karşılığı veya başka biçimde bir meslek icra eden veya bir ticaret veya iş yapan veya herhangi bir kişiye hizmette bulunan herhangi bir kişi, mesleğini, ticaretini veya işini uyguladığı herhangi b-ir kişiye veya herhangi bir malın sahibine karşı veya hizmette bulunduğu herhangi bir kişiye karşı, böyle bir ödevle yükümlü sayılır."

Bu safhada Tapu Memurlarının tarafların talepleri doğrultusunda işlem yaparken ihmalkar davranıp davranmadıklarını ince-lememiz gerekmektedir.

Bir kamu görevlisinin ihmali ile ilgili Ministry of Housing v Sharp davasında şöyle denmiştir:

"Registrar of local land charges issued erroneous clear certificate to purchaser-who thus got title free from incrumbrance regist-ered by plaintiff ministry - error was due to failure of a clerk to search properly-Held, registrar was under no absolute statutory duty to issue an accurate certificate, though possibly he might have been in breach of statutory duty to use reasonable care-, if (which was not the case) he had acted negligently. Held, further, there was sufficient "proximity" between the clerk and the incumbrancer to create a Donoghue v Stevenson relationship and duty of care, and accordingly the clerk was liable for breach o-f that duty. (1970, 2 Q B.223; I All ER.1009 C.A) Modern Cases on Negligence R.Bingham, 3. Edition sayfa 593)"


Bu iktibasa göre, tapu kayıt memuru alıcıya hatalı bir şekilde temiz sertifikası verdi. Böylelikle alıcı, tapuyu davacının kaydettirdiği ipote-kten bağımsız olarak temiz şekilde almış oldu. Hata, memurunun aramayı düzgün yapmamasından kaynaklandı. Karar; kayıt memurunun doğru sertifika vermek gibi kesin bir yükümlülüğü yoktur, fakat ihmalkar davrandıysa (ki bu söz konusu değildi) yasal yükümlülüğ-ü çerçevesinde makul dikkati gösterme yükümlülüğünü ihlâl etmiş olabilirdi. Karar; memur ile ipotek sahibi arasında Donoghue v Stevenson davasında belirtilen tarzda bir ilişki ve dikkatli olma yükümlülüğü oluşturacak tarzda işlemden kaynaklanan bir yakınlı-k mevcuttur. Bu yüzden hatadan memur sorumludur.

Konu kararda belirtilen prensiplerin özeti her memurun işlem yapan kişilere karşı işlemdeki rolüne (yakınlığına) bağlı olarak yasal yükümlülükleri çerçevesinde makul dikkati göstermekle yükümlü olduğudur.-

Bu prensipleri huzurumuzdaki meseleye uyguladığımzda şöyle bir tablo ile karşılarız:

Tapu memuru ile işlemi yapan mal sahipleri taraflar arasında, işlem niteliğine uygun olarak, memurun yasal görevini yerine getirme ve makul dikkat gösterme yükümlül-üğü vardır.

Davacılar "hile" ürünü bir işleme imza atarken, Davalı No.3'ün bu hileden haberdar olduğunu veya hilenin bir parçası olduğunu istinafta ileri sürmediler. Bu nedenle, Davalı No.3'ün sorumluluğu ihmal bakımından incelenecektir.

Alt Mahkeme,- huzurundaki şahadeti değerlendirdikten sonra Davalı No.3 ile ilgili aşağıdaki şekilde bulgu yapmıştır:

"Bu tanığın yukarıda iktibas edilen şahadeti ve şahadetin bütününü iki noktada dikkat çekicidir görüşündeyim. Birincisi; işlem "direkt bir satış görün-ümünde olmamasına karşın Davacıların satıcı, Davalı No.1'in de alıcı olduğu bu şahadetten görülmektedir. Davalı No.3 adına bulunan savcının "direkt bir satış görülümü" diye tasvir ettiği genel veya olağan satışlarda tapu memurları tarafından satıcıya satış- bedelinin alıp almadığının sorulduğu ve bu hususta hiçbir müphem nokta kalmadan devir ve kayıt işlemlerinin gerçekleştiği bilinmektedir. Tapu nezdindeki uygulamanın bu yönde olduğu adli ihbar olarak alınabilecek bir husustur. Dava konusu işlemin de esasen- son kısmı devir ve kayıt ihtiva eden bir işlem olduğuna göre Davalı No.3 tarafından bu hususun teyit edilmemiş olması Davalı No.3'ün ihmalkârlığını göstermektedir kanaatindeyim."

Alt Mahkemenin bulgusundan anlaşılacağı gibi, daha önce doğru olarak uygul-adığı doğru olma olasılığı prensibinden ayrılarak, yapılan işlemin satış işlemi olduğu varsayımından hareket etmiştir.

Bu sonuç, davada belirlenen olgular ve şahadet ile tutarlı değildir.

Alt Mahkemenin de kabul ettiği gibi, taraflar Davacılardan not-erde elde ettikleri muvafakat ile Davalı No.3 nezdinde bölme ve birleştirme dosyası açtılar. Ortaya çıkan şahadete göre, dosyanın ilerlemesine engel herhangi bir eksiklik bulunmamaktaydı.

Tarafların müştereken başlattıkları, bölme ve birleştirme işlemle-rini yerine getiren Davalı No.3'ün veya memurunun mevcut işlemin gereği olarak satış işlemi gibi muamele yapma yükümlülüğü bulunmadığı gibi, dosya içerisinde gerekli işlemler yapıldıktan sonra Davalı No.3'ün tarafların iradelerini ikinci kez sorgulamak yük-ümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu sonuca göre, Davalı No.3'ün taraflara karşı dikkatli olma yükümlülüğünü ihlâl ettiği veya kanuni yükümlülüklerini yerine getirmediği bulgusunun yapılması hatalıdır.

Bu çerçevede Davalı No.3'ün 1. istinaf sebebi kabul edil-ir.

1. istinaf sebebinin kabul edilmesiyle, Davalı No.3 aleyhindeki hükmün iptal edilmesi gerektiğinden, masraflarla ilgili 5. istinaf sebebinin de kabul edilmesi gerekir.

Yukarıdakiler ışığında Davalı No.3'ün dosyaladığı 23/2014 sayılı istinaf kabul- edilir.

NETİCE:

Yukarıdakiler ışığında,

Davalı No.1 ve 2'nin dosyaladığı Yargıtay/Hukuk 22/2014 sayılı istinafın kısmen kabul edilmesine;
Davalı No.3'ün dosyaladığı Yargıtay/Hukuk 23/2014 sayılı istinafın kabul edilmesine;
Alt Mahkeme hükmünün k-abul edilen istinaflara bağlı olarak iptaline; ve
Davacılar lehine Davalı No.1 ve 2 aleyhine müştereken
ve münferiden ;
120,000stg zarar-ziyan,
Bu miktar üzerinden 27.12.2002 tarihinden itibaren tamamen tediye tarihine kadar yasal faiz, ve
20-,000TL dava masrafı için
Hüküm ve Emir verilmesine;
Davalı No.3 ve Davalı No.4 aleyhindeki davaların
masrafsız olarak ret ve iptaline,
KARAR verilir.

İstinaf masrafları ile ilgili emir verilmez.




Ahmet Kalkan Bertan Özerdağ - Peri Hakkı
Yargıç Yargıç Yargıç


25 Haziran, 2019











14






Full & Egal Universal Law Academy