Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 20/2015 Dava No 49/2017 Karar Tarihi 16.11.2017
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 20/2015 Dava No 49/2017 Karar Tarihi 16.11.2017
Numara: 20/2015
Dava No: 49/2017
Taraflar: Akfinans Bank Ltd ile 1-(2164/2006 sayılı davada taraf olmayan ancak 2164/2006 sayılı davada verilen hüküm ile hakları haleldar olan) Robert Alan French ve diğerlerı arasında
Konu: Mahkemede çare arayacak kişinin Mahkemeye temiz elle gelmesi, doğruları söylemesi, akdi yükümlülükleri ile hakkaniyete dayalı vecibelerini ihlal etmemesi gereği -Hile ile elde edilen hükmün iptal edilmesi için uygulanan kriterler - İptal için davaya taraf olan birinin hile yapması gereği - Davaya kimlerin eklenebileceği - Mutabakat ile verilen hükümlerin dava yolu ile iptal edilmesi.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 16.11.2017

-D.49/2017 Yargıtay/Hukuk : 20/2015
(Girne Dava No:2312/2010)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.


Mahkeme Heyeti : Ahmet Kalkan,Gülden Çiftçioğlu,Bertan Özerdağ


İstinaf eden : Akfinans Bank Ltd. 130--132 Girne Caddesi,
Lefkoşa.
(Davalı No.1)

ile

Aleyhine istinaf edilen :No.1- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada ve-rilen hüküm ile hakları
haleldar olan) Robert Alan French
No.7, Demokrasi Sokak,Karşıyaka-Girne.
No.2- (2164/2006 sayılı davada taraf
- olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Janet Blanche French;
No.7, Demokrasi Sokak,Karşıyaka-Girne-.
No.3- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar ola-n)Philomena Anne Watkin
Jones;No.5, Katip Sokak, Karşıyaka-Girne.
No.4- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
- davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Hedley Watkin Jones;No.5,
Katip Sokak, Karşıyaka-Girne.
No.5- (2164/2006 sayılı davada taraf
- olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Anthony James Barker;
30,Cherry Tr-ee Lane,Bilbrook,
Wolverhampton, İngiltere(Yurt dışında).
No.6- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada ve-rilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Irene Elizabeth Barker; 30
Cheery Tree Lanr,Bilbrook, Wolverhampton,
İngiltere(Yurt dışında).
-No.7- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Eva Madeleine Mc Cluskey;-
Flat 3,2 Draycott Close 8,London SE5
7NZ(Yurt dışında).
No.8- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı -
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)David Wilson; No.2
Demokrasi Sokak, Karşıyaka-Girne.
No.9- (2164/2006 sayı-lı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan) Marion Audrey Wilson; No.2
- Demokrasi Sokak, Karşıyaka-Girne.
No.10- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile haklar-ı
haleldar olan)Derek Andrew Trainer; 85,
Monkswood Avenue, Waltham Abbey, Essex,
İngiltere(Yurt dışında).
No.11- (2164/2006 sayılı d-avada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Rachelle Jean Bookatz; 85,
- Monkswook Avenue, Waltham Abbey, Essex,
İngiltere(Yurt dışında).
No.12- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
- davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Pauline Read; No.5,
Demokrasi Sokak,Karşıyaka-Girne.
No.13- (2164/2006 sayılı davada taraf -
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Brian Freeman; No.3,Katip
Sok-ak, Karşıyaka-Girne.
No.14- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
davada verilen hüküm ile hakları
- haleldar olan)Margaret Freeman; No.3,
Katip Sokak, Karşıyaka-Girne.
No.15- (2164/2006 sayılı davada taraf
olmayan ancak 2164/2006 sayılı
- davada verilen hüküm ile hakları
haleldar olan)Christine Arline Beveridge
Barclay; No.4, Demokrasi Sokak,
Karşıyaka-Girne.
- (Davacılar)

A r a s ı n d a.




İstinaf eden namına : Avukat Serhan Çinar,Avukat Oğuzhan Hasipoğlu
ve Avukat Akan Kürşat hazır.
Aleyhine istinaf edilenler namına : Avukat Boysan Boyra -ve Avukat
Hasan Alkan hazır.


Girne Kaza Mahkemesi Başkanı Talat Usar'ın, 2312/2010 sayılı davada, 4.12.2014 tarihinde verdiği karara karşı, Davalı No.1 tarafından yapılan istinaftır.

-----------------
-

K A R A R


Ahmet Kalkan :İstinaf Eden/Davalı No.1 Akfinans Bank Ltd, Girne Kaza Mahkemesinin 4.12.2014 tarihinde verdiği hüküm aleyhine huzurumuzdaki istinafı dosyaladı.

İSTİNAF İLE İLGİLİ OLGULAR:

İstinaf dosyasındaki zabıtlar ve Alt Mahkemeni-n bulguları ışığında mesele ile ilgili olgular özetle şöyledir:

Aleyhine İstinaf Edilen/Davacılar No.1-15 (bundan böyle sadece Davacılar olarak veya gerektiğinde Davacı No. ... olarak anılacaktır.), 28.9.2010 tarihinde, İstinaf Eden/Davalı No.1 (bundan b-öyle sadece Davalı No.1 olarak anılacaktır.) ve diğer Davalılar aleyhine, Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü E.2 N.1 altında bir dava dosyalayarak, A'dan J'ye kadar sıralanan taleplerde bulundular.

Davacılar daha sonra, 25/10/2011 tarihinde Tafsilatlı Talep- Takriri dosyalayarak, iddialarını ayrıntılı şekilde sundular. Davacıların Alt Mahkemedeki talepleri şöyledir:

2164/2006 sayılı davada elde edilen 20.11.2008 tarihli hükmün iptal edilmesi babında (Setting aside of Judgement) bir hüküm itası,
2164/2006 s-ayılı davada elde edilen 20.11.2008 tarihli hükme dayanarak gerçekleştirilen 06.06.2010 tarihli aleni müzayede usulüyle satış işleminin iptal edilmesi zımnında hüküm veya emir,
2164/2006 sayılı davada elde edilen 20.11.2008 tarihli hükme dayanarak gerçekl-eştirilen 06.06.2010 tarihli aleni müzayede usulüyle satış işlemi neticesinde,
Davalı No.1 adına kaydedilen Girne Karşıyaka'da Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2,7763 kayıt numaralı ve Parsel 148/1/5/1 ile Pafta/Harita XI.6.W.1 ve 2,7739 kayıt numaralı ve Parsel -10.5/1'de kain taşınmaz malların Davalı No.1 adındaki kaydının iptal edilerek Davalı No.3 adındaki kaydının yeniden tesis edilmesini öngören bir hüküm ve/veya emir.

Davalı No.1, 30.11.2011 tarihinde Müdafaa Takriri, Davacılar 4.1.2012 tarihinde Müdafaaya -Cevap Takriri dosyaladıktan sonra; Davacılar, 2.10.2012 tarihinde dosyaladıkları bir istida ile Tafsilatlı Talep Takririnin tadil edilmesine izin verilmesini talep ettiler.

Davacılar, Mahkemenin 23.10.2012 tarihli emriyle Tafsilatlı Talep Takririni tadil- ederek, yeniden dosyaladılar.

Bu meselede Davacıların iddiaları; Davacıların ve/veya parayı verenlerin yed'i emini ve/veya emanetçisi ve/veya trustee ve/veya açık veya zımni trust sıfatıyla taşınmaz malları adında kayıtlı tutan Davalı No.3'ün, konu mall-arı 11.11.2005 tarihinde Davalı No.1'e ipotek etmekle yed'i emin sıfatına aykırı davrandığına (breach of trust), Davalı No.1'in bu işleme taraf olmakla Davacıların haklarını ve/veya menfaatlerini ve/veya ceplerini zarara uğrattığına, 11.11.2005 tarihli ipo-tek takrirnamesinin Davalıların hile ve meşveretine dayandığına, Davalıların 2164/2006 sayılı davanın mutabakatla neticelendirilmesinin hile ve meşveret ürünü olduğuna, hak ve nisfet hukukuna aykırı bir şekilde elde edilen hüküm ve ipoteğin iptal edilmesi -esasına dayanmaktadır.

Davalı No.1, tadil edilmiş Talep Takririne Müdafaa, Davacılar ise Davalı No.1'in Müdafaasına Müdafaaya Cevap Takriri dosyaladıktan sonra, Mahkemenin 3.3.2014 tarihli emri ile Tafsilatlı Talep Takriri yeniden tadil edildi.

Dava se-bepleri ve talebin aynı kaldığı Tafsilatlı Talep Takririnde gerekli tadilat yapıldıktan sonra, tadil edilmiş Tafsilatlı Talep Takriri yeniden dosyalandı.

Davalı No.1, dosyaladığı Müdafaa Takririnde, Davacı No.12'nin 14.9.2005 tarihli satış sözleşmesini f-eshederek Davalı No.2 ve No.4'ün aleyhine tazminat davası açtığını, lehine 120,000stg tazminata hükmedildiğini, Davacı No.12'nin davasının ileri gidemeyeceğini iptidai itiraz olarak ileri sürdükten sonra, Davacıların iddialarını reddederek, Davacıların dav-asının reddini talep etti.

Davacılar, Müdafaaya Cevap Takririnde, Talep Takririndeki iddialarını yineleyerek Müdafaa Takririne cevap verdiler.

Tarafların duruşmaya başlamadan önce beyan ettikleri ihtilafsız olgular ve sundukları emareler ışığında dava i-le ilgili olguları şöyle özetleyebiliriz:

Davalı No.2 ve Davalı No.3 arasında 1.3.2004 tarihli Emare No.18 Sözleşme aktedildi. Bu Sözleşmeye göre arazide 13 adet villa yapılacak, 3 adedi Davalı No.3'e verilecekti.

Davacılar, Girne- Karşıyaka Pafta/Hari-ta XI.5 E.1 ve 2'de 7763 kayıt No.lu ve Parsel 148/1/5/1 ile yine Karşıyaka'da Pafta/Harita XI.6. W.1 ve 2 ve 7739 kayıt No.lu Parsel 10.5/1'de kain arazi üzerinde inşa edilen villalar ile ilgili olarak Davalı No.3'ün vekili sıfatıyla Davalı No.4 ve Davalı- No.2 ile sözleşmeler akdettiler.

Davacı No.1 ve 2'nin akdettiği sözleşme 15.12.2005 tarihli,
Davacı No.3 ve 4'ün akdettiği sözleşme 8.3.2005 tarihli,
Davacı No.5 ve 6'nın akdettiği sözleşme 28.5.2004 tarihli,
Davacı No.7'nin akdettiği sözleşme 28.5.200-4 tarihli,
Davacı No.8 ve 9'un akdettiği sözleşme 14.10.2004 tarihli,
Davacı No.10 ve 11'in akdettiği sözleşme 13.10.2004 tarihli,
Davacı No.12'nin akdettiği sözleşme 14.9.2005 tarihli,
Davacı No.13 ve 14'ün akdettiği sözleşme 3.5.2004 tarihli ve
Davacı No-.15'in akdettiği sözleşme 11.5.2004 tarihlidir.

Davacı No.15'in haricindeki tüm sözleşmeler, Davacılar tarafından Tapuya kaydedilmiştir.

Tüm Davacılar yabancı olup, tümü de sözleşme konusu evlerin mülkiyetini almak için "permission to purchase" başvuru-su yaptı ve Bakanlar Kurulu bu izinleri Davacılara verdi.

Davalı No.2, dava ile ilgili tarihlerde ve/veya halen kayıtlı limited şirkettir.

Davalı No.3, bu davaya konu taşınmaz malların, davaya konu tarihlerdeki veya aleni müzayede ile gerçekleştirilen -satış işleminden önceki mal sahibiydi.

11.11.2005 tarihinde, Davalı No.1 ve No.2 arasında Emare No.30 Borç Senedi imzalandı. Emare No.30 Borç Senedini Davalı No.2 asıl borçlu; Davalı No.3 ve 4 de kefil sıfatıyla imzaladılar.

Aynı tarihte, Emare No.31, -841/2005 No.lu İpotek Takrirnamesi Davalı No.1 lehine tesis edildi. İpotek Senedi ve Takrirnamesi ise mal sahibi sıfatıyla, Davalı No.3 tarafından imzalanarak düzenlendi.

Emare No.30 Borç Senedine göre Davalı No.2, Davalı No.1'den 83,000TL'yi her yılın M-art, Haziran, Eylül ve Aralık aylarında, mürekkep faiz olarak yıllık %250 faizi ile birlikte ilk talepte ödenmek üzere borçlandı.

Emare No.31 İpotek Takrirnamesi ise, 100,000TL üzerinden aynı miktarda faizle düzenlenmiş, ancak İpotek Senedinde ipotekli b-orçlu olarak Davalı No.3 gösterilmiştir.

Davalı No.1 ipotek konusu taşınmaz mallar ile ilgili 29.3.2005 tarihinde Emare No.32 Ekspertiz Raporunu temin etti.

Davalı No.1, diğer Davalılar aleyhine, 18.9.2006 tarihinde, Girne Kaza Mahkemesinde 2164/2006 s-ayılı davayı dosyaladı.

20.11.2008 tarihinde tarafların mutabakatı ile (by consent), bu davadaki Davalı No.1 yani mezkûr davadaki Davacı lehine, Davalılar No,2,3 ve 4 (mezkur davadaki Davalılar No.1,2,3) aleyhine 105,328.22TL meblağ, Mart, Haziran, Eylül- ve Aralık ayları sonunda kapitalize edilecek %80 faiz ve ipotek konusu taşınmaz malların aleni müzayede ile satılarak borca mahsup edilmesi için hüküm verildi.


Hüküm gereği ipotekli malın satış işlemleri için 29.4.2010 tarihinde açık artırmaya gidilmes-i amacıyla ilan verildikten sonra, 6.6.2010 tarihinde yapılan açık artırma ile Davalı No.1 mezkur taşınmaz malları satın almıştır.

Dava konusu taşınmazların referansları daha sonra her villa için müstakil koçan çıkarıldığı cihetle, aşağıdaki gibi değişti-rildi:

Davacı No.1 ve 2'nin üzerinde hak iddia ettiği taşınmaz mal Girne, Karşıyaka Pafta/Harita XI.5.E.1 ve 2, Kayıt No.8450, Parsel 148/1/5/1/3;

Davacı No.3 ve 4,aynı Pafta/Harita, Kayıt No.8455, Parsel 15/1/2,
Davacı No.5 ve 6, aynı Pafta/Harita, Ka-yıt No.8449, Parsel 148/1/5/1/2,
Davacı No.7, aynı Pafta/Harita, Kayıt No.8454, Parsel 10/5/1/1,
Davacı No.8 ve 9, aynı Pafta/Harita, Kayıt No.8457, Parsel 10/5/1/4,
Davacı No.10 ve 11, aynı Pafta/Harita, Kayıt No.8459, Parsel 10/5/1/6,
Davacı No.12, ay-nı Pafta/Harita, Kayıt No.8451, Parsel 148/1/5/1/4,
(Bu parsel dava ile ilgili tarihte Mustafa Güner isimli bir şahsın adına kayıtlıdır.)
Davacı No.13 ve 14, aynı Pafta/Harita, Kayıt No.8456, Parsel 15/1/3,
Davacı No.158, aynı Pafta/Harita, Kayıt No.8458-, Parsel 10/5/1/5 referanslıdır.


Alt Mahkeme, yukarıdaki olgular, sunulan şahadet ve emareler ışığında:

Davalı No.3'ün ilgili tarihlerde adına kayıtlı olan taşınmaz mallar üzerinde Davalı No.2 ve 4 tarafından evler yapılıp, bunlardan Davalı No.3'e kal-acak olanlar haricindekileri üçüncü şahıslara satma yönünde Davalı No.3'ün muvafakatinin olduğuna, Davalı No.2 ve 4'ün bu muvafakat ışığında hareket ederek dava konusu sözleşmeleri yaptıklarına, sözleşmelerin geçerli olduğuna;

Davacıların, Emare No.1 ve -9 Sözleşmeleri yapmak veya mezkur Sözleşmelere istinaden ödemeler yapmakla dava konusu taşınmaz mallar üzerinde ayni bir hak elde etmediklerine, Davalı No.3'ün mezkûr sözleşme ve ödemeler münasebetiyle constructive trustee olup olmadığının önem arz etmediğ-ine ve her halükârda Davacıların Fasıl 224 madde 2 altında ilgili taşınmazların adlarına devrini talep etmelerinin mümkün olmadığına, 4. maddedeki "trust law" tabirinin Davacıların iddia ettiği gibi genel anlamda trust hukukunu değil, trust Yasası'nı ifade- ettiğine, Davalı No.3'ün constructive trustee olduğunun kabul edilemeyeceğine, Davalı No.3'ün yed'i eminlik görevlerini suistimal ettiği iddiasına istinaden Davalı No.3'ten herhangi bir talepte bulunulmadığına, davanın Davalı No.3'e tebliğ dahi edilmediği-ne;

Davacıların toplam 700,845stg ödemede bulunduklarına;

Davalı No.1'in satış işlemlerini, Davacıların daha önce açtıkları ve benzer çareler talep ettikleri 424/2009 sayılı davayı geri çekmelerinden önce yürürlüğe koyduğuna, bu kadar fazla sayıdaki Da-vacının satışın gerçekleştiği (2) aylık sürede organize olup dava açmalarını beklemenin adil bir yaklaşım olmadığına ve Davacılar bakımından laches prensibinin uygulanamayacağına;

Davalı No.1 Bankanın, Emare No.32 Ekspertiz Raporu ışığında krediyi verdiğ-ine, bu Raporda inşaatların bulunduğunun yazılı olduğuna, ekspertiz raporunun hazırlandığı tarihte, Emare No.1 Sözleşme hariç, diğer satış sözleşmelerinin imzalanmış olduğuna, Davalı No.1'in, bir inşaat şirketi olan Davalı No.2'nin teminat gösterilen taşın-mazlar üzerindeki evleri üçüncü şahıslara sattığını bildiğine;

Davacılara herhangi bir bildirimde bulunmaksızın ipoteğin kaydedildiğine, Davalı No.1'in 11/1978 sayılı Taşınmaz Mal (Devir ve İpotek) Yasası'nda mal üzerinde ev alanlara bildirimi gerektiren- düzenleme bulunmadığına, Davalıların bildirimi yapmamış olmalarının hile veya meşveret olarak değerlendirilemeyeceğine;

İpotek takririnde ipotek edilen malın tarifi kısmında yer alan taşınmaz malın bugünkü durumu "kaydındaki gibidir" ibaresinin yer aldı-ğına, Davalıların taşınmaz mal üzerinde satılmış evlerin olduğunu bildikleri halde, doğru olmadığını bile bile Tapuya bu şekilde beyanda bulunduklarına;

11/1978 sayılı Yasa tahtında matbu olan ipotek takrirlerinin "ipotek takrirnamesi ile ilgili taşınmaz- mal hakkında bilgi" başlığı çerçevesinde ipotek edilecek malın kira bilgisinin sorulduğuna, yasa koyucunun ipotek edilecek mal üzerinde kiracının dahi haklarının gözetildiğine, bu nedenle satış sözleşmesi yapanların da haklarının gözetilmesi gerektiğine; -

Davalılar ipotek işlemleri sırasında taşınmazın durumu hakkında doğru beyanlar yapmamış olmakla Tapu Müdürünün 11/78 sayılı Yasadaki ipoteği kabul veya ret noktasındaki iradesini etkilediklerine ve ipoteğin reddinin önünü kapadıklarına;

Tapuya doğru ol-madıklarını bildikleri beyanlarda bulunarak ipoteğin tesisine sebebiyet veren Davalıların dava konusu ipoteği hile ve meşveretle tesis ettiklerine;

Yıllık %250 nispetinde faiz yazılmış olmasına rağmen uygulanmadığından faiz ile ilgili uygulamanın hile ve- meşveret addedilemeyeceğine;

Davalı No.1'in 2164/2006 sayılı dava neticelenmeden önce Davacıların varlığından ve ileri sürdükleri haklardan haberdar olduklarına;

Davacıların, Bakanlar Kurulundan temin ettiği taşınmaz mal edinme izin tarihlerinin 27.6.-2007, 4.7.2007, 3.10.2007, 17.10.2007, 28.11.2007, 5.12.2007, 16.1.2008 ve 11.6.2008 olduğuna;

Robert Alan French isimli Davacı ve diğerlerinin Temmuz 2006 tarihinden itibaren dava konusu ipoteği bildiklerine;

Davacılar lehine şahadet veren Davalı No.4- Abdurrahman Güney'in şahadeti, Davacı No.12 Pauline Read'in daha önce açtığı Emare No.57 2136/2008 sayılı davada dosyaladığı 25.9.2008 sayılı yemin varakasının 11. paragrafındaki iddiaları ve Emare No.76 Gazete röportajlarından Temmuz 2008'de Davalı No.1 -Bankayla toplantı yapıldığından, Davacıların 2164/2006 sayılı davada hüküm verilmeden kısa bir süre önce haberdar olduklarına;

2164/2006 sayılı dava neticelenmeden önce ipotek ve davadan haberdar olan Davacıların bu davaya taraf olmak için müracaat yapma-dıklarına, dava dosyalamadıklarına, 2009 yılında açtıkları 424/2009 sayılı davayı geri çekmiş olmalarının laches prensipleri çerçevesine haklarını etkilemediğine;

Davalıların dava konusu hükmü kaydederken Davacıların haklarını ve bahse konu evlerde oturd-uklarını bilmelerine rağmen bunu mahkemeye beyan etmeyerek hileli davrandıklarına;

Dava konusu ipoteğin ve hükmün Davalıların yaptığı hile ile tesis edildiğini, Davacıların taleplerinin kabul edilmesi gerektiğine ve aleni müzayede neticesi Davalı No.1 ad-ına yapılan koçan kaydının iptali gerektiğine;

Bir şahsın aynı kişiler aleyhine farklı dava sebepleri ve farklı talepler içeren davalar açmasına herhangi bir engel olmadığına ve bahse konu 2136/2008 sayılı dava ile bu dava arasındaki iddia ve taleplerinin- farklı olduğuna, bu nedenle Davacı No.12'nin davasının iptal edilmesinin gerekli olmadığına ve Davalı No.1'in bu yöndeki iptidai itirazının reddi gerektiğine;
bulgu yaptıktan sonra, aşağıdaki gibi hüküm vermiştir:

"1. Girne Kaza Mahkemesinin 2164/2-006 sayılı davada
20.11.2008 tarihinde vermiş olduğu hükmün iptaline,
2. Girne Kaza Mahkemesinin 2164/2006 sayılı davada
20.11.2008 tarihinde vermiş olduğu hükme dayanarak
yapılan 6.6.2010 tarihli aleni müzayede usulüyle- satış
işleminin iptaline,
3. Girne Kaza Mahkemesinin 2164/2006 sayılı davada
20.11.2008 tarihinde vermiş olduğu hükme dayanarak
yapılan 6.6.2010 tarihli aleni müzayede usulüyle satış
işlemi neticesinde Davalı No-.1 adına kaydedilen Girne
Karşıyaka'da Pafta/Harita No. XI.5.E.1 ve 2, 7763
Kayıt No.lu Parsel 148/15/1, Pafta/Harita No.XI.6.W1
ve 2, 7739 Kayıt No.lu Parsel 10.5/1'de kain
taşınmazların ve/veya mezkur taşınmazların-
parsellenmesi neticesi Davalı No.1 adına yapılan yeni
kayıtların iptal edilerek mezkûr taşınmazların
kaydının yeniden Davalı No.3 adına tesis edilmesine,
4. Davalı No.2,3 ve 4 aleyhindeki davanın, celpnamenin
- yürürlük süresi dahilinde tebliğ edilmemiş olması
nedeniyle masrafsız ret ve iptaline,
5. Davalı No.1'in Davacılara 20.000TL dava masrafı
Ödemelerine,
Hüküm ve Emir verilir."


İSTİNAF SEBEPLERİ:

Davalı No.1, Alt Mahkemenin k-ararından sonra dosyaladığı istinaf ihbarnamesinde, 27 istinaf sebebi ileri sürmüştür.
Davalı No.1 Avukatları istinaf sebeplerini 6 başlık altında toplayarak mahkemeye hitap etmişlerdir.
Bunları şöyle özetlemek mümkündür:

Muhterem Alt Mahkeme, ipotek f-ormunun doldurulması sırasında Davacıların hak sahibi olabileceklerine dair tapu kütüklerine beyan yapılmamasının veya malın tarifinin eksik yapılmasının hile teşkil ettiğine bulgu yapmakla hata etti. (5,6,7,8,10,18,22,23,24 ve 25. istinaf sebepleri.)
Muht-erem Alt Mahkeme, Davacıların 2164/2006 sayılı davadan haberdar olduklarına ve davaya katılmak için fırsatlarını kullanmamış olduklarına bulgu yapmasına rağmen, hüküm aşamasında Davacıların varlığından hükmü veren mahkemenin haberdar edilmemiş olmasının hi-le teşkil ettiğine bulgu yapması hatalıdır. (4,9,11,12,17 ve 18. istinaf sebepleri.)
Muhterem Alt Mahkeme, davada taraf olmayan kişilerle ilgili hile bulgusu yapmak ve emir vermekle hata etti.(2,3 ve 13. istinaf sebepleri.)
Muhterem Alt Mahkeme, Davacılar -Tanığı Abdurrahman Güney ile Davalı No.1 arasında geçen konuşmaları, Davalı No.1 lehine değerlendirmemekle veya yeterince değerlendirmemekle hata etmiştir. (14,15 ve 16. istinaf sebepleri.)
Muhterem Alt Mahkeme, Laches prensibini hatalı yorumladı ve hatalı- sonuca ulaştı.(19. istinaf sebebi.)
Muhterem Alt Mahkeme, verilen hükmün Davacılar bakımından herhangi bir değer ifade etmediğine, Davalılar arasındaki 2164/2006 sayılı davada verilen hükmün borç-alacak ilişkilerinden kaynaklandığına, istinafa konu davada-ki Davacıların borç ile ilgili hiçbir alakalarının olmadığına bulgu yapmamak ve Davalı No.1'in Davalılar No.2,3 ve 4'ten olan alacak hükmünü iptal etmekle hata etmiştir.(1,20,21 ve 26. istinaf sebepleri.)

Davalı No.1 Avukatları, yukarıdaki tasniften ayrı -olarak masraf emri aleyhine de istinaf sebebi dosyalamışlardır.

Davacılar ise dosyaladıkları mukabil istinaf ihbarnamesinde, 5 mukabil istinaf sebebi ileri sürdüler.

Bunlar şöyledir:

Muhterem Alt Mahkemenin, Davacıların davaya konu taşınmaz mal ile i-lgili olarak herkese karşı ileri sürülebilen ayni hakları bulunmadığı yönündeki bulgusu hatalıdır.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacıların akit ihlâli ve tazminat talep etmekten başka bir hakları bulunmadığı yönünde bulgu yapmakla hata etti.
Muhterem Alt Mahke-me, "the law relating to trusts"ı "Mütevelliler Yasası" ile sınırlı olarak nitelendirmek ve/veya genel anlamda trust hukuku prensiplerinin mevzuatımızın bir parçası olmadığı yönünde bulgu yapmak ve/veya ahar surette Davalı No.3'ün Davacıların yed-i emini v-e/veya Davacılar açısından Constructive Trustee olmadığı ve/veya trustee olmadığı yönünde bulgu yapmakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, Davacıların toplamda 700,845 stg ödeme yaptıkları hususunda bulgu yapmamakla hata etti.
Muhterem Alt Mahkeme, olgusa-l ve hukuksal noktalardaki değerlendirmelerinde hatalar yaptı.

TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI:

Taraf Avukatlarının uzun hitaplarında değindikleri iddia ve argümanlarının özeti şöyledir:

Davalı No.1 Avukatlarının iddia ve argümanlarının ana başlıklar-ını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.

Mahkemenin hükmüne esas olan iki hususa cevap verilmesi gerekir. Buna göre:

İpotek tesis edilirken, Tapu Dairesine yanlış bilgi verilmesi hile teşkil eder mi?
Hüküm alınırken, Mahkemeden Davacıların varlığından bahse-dilmemesi hilenin oluşmasına yeterli mi?

Davalı No.1 Avukatlarına göre, bunlara sırasıyla cevap verilecek olursa durum şöyledir:

Davada (4) davalı bulunmasına rağmen dava sadece Davalı No.1 aleyhine yürütülmüş, celpname diğer Davalılara süresinde tebliğ- olmadığından iptal edilmiştir. Dolayısıyla, davada, davalı olarak sadece Davalı No.1 kalmıştır.

Davalı No.1, ipotek takririni, Davalı No.3 Yüksel Yılmaz ile beraber doldurup, beyan etti. Davacılar hazır olmadıklarından onlara bir beyanda bulunulmadığı g-ibi, Davacılara yönelik herhangi bir beyanın yapıldığı davada ileri sürülmediğinden, Davalı No.1 tarafından Davacılara yapılmış herhangi bir hileden bahsedilemez.

11/1978 sayılı Devir ve İpotek Yasası'nın 13,14,16,21(2) maddeleri ve Form 2'deki B Cetveli- ile ilgili yanlış veya hatalı bilgi verilmesi, verilen bilgi esasa ilişkin olmadığı müddetçe, Müdüre ipoteği reddetme yetkisi vermez.

Gayrimenkulün tarla olarak bildirilmesi ve üzerinde başka villaların olması Müdüre ipoteği reddetme yetkisi vermediğind-en, esasa ilişkin sayılmaz. Yasanın 13(G) maddesinde devir ve ipotek edilmesi tasarlanan taşınmaz mala ilişkin sunulan takrirnamedeki tarafların birine veya diğerine veya başka bir kişiye ait olan herhangi bir menfaatin mevcut olup olmadığının sunulması, s-adece taşınmaz malın kiralanmış olması ile ilgili olup, satış vaadi içeren sözleşmeleri içermemektedir. Neticede mal sahibinin satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet devri yapma mecburiyeti olmadığından, böyle bir eksiklik ipoteğin reddi için sebep oluşturmaz-. Kaldı ki, tarafların yaptığı beyan Müdürün resen yerel araştırma yapmasına mani olmadığı gibi, ilave borç gerektirecek beyanların eksikliği ipoteğin reddine sebep oluşturmaz.

Bidayet Mahkemesi Davacıların ayni hakları olmadığına bulgu yaptıktan sonra, -Davacıların Davalı No.2,3 ve 4'den tazminat talebinde bulunmaktan başka çareleri kalmamaktadır. Bu durumda Davalı No.1'in borcuna teminat olarak tesis ettiği bir ipoteğin hile mevzuu olması hukuken mümkün değildir. Nitekim, Davacı No.12'nin davası neticele-nmiş ve lehine 120,000stg tazminata hükmedilmiştir.


Hüküm verilirken, Mahkemenin Davacıların varlığından haberdar edilmemesi hile sayılmaz. Çünkü Davacılar, Davalı No.1'in yönlendirmesi ile bir işlem yapmadılar, zarar etmediler. Davacıların satıştan dol-ayı zararları varsa, muhatapları Davalı No.1 değildir. Davalı No.1'in alacağını tahsil için Davacılara bildirim yapma mükellefiyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle, Davalı No.1'in hilesinden bahsedilemez.

Davacıların tümünün Davalı No.1'in Davalı No.2,3 ve 4-'e açtığı davadan haberleri vardı. Hiçbiri o davaya ek davalı olmak için müracaat etmedi.

Davalı No.4 aleyhindeki dava ileri götürülmemesine rağmen, Davalı No.4, Davacıların Tanığı olarak mahkemeye şahadet sundu. Bu durumda mahkeme meşveret yapanlara mal-ı iade etti ki, bu sonuç adil olmadığı gibi, hile ve meşveret iddiaları ile de bağdaşmaz.

Davacılar sözleşmeler tahtında aynen ifa talep edemeyeceklerinden, Davalı No.1'in ipotekli alacağına karşı üstünlükleri olmadığı gibi, Davalı No.1'in Davacıların va-rlığını bildirme mükellefiyeti de yoktu.

Bunların dışında, Alt Mahkeme laches prensibini hatalı uyguladı. Davalarını geri çeken Davacıların, haklarının talebinden ve/veya taleplerinden vazgeçtikleri veya bunları elde etmek için makul gayret göstermedikle-ri ortadayken Mahkeme laches prensibini uygulamayarak, Davacılara avantaj sağladı. Ortaya çıkan sonuca göre, parasını ödeyip koçan alan ve davaya taraf olmayan İngilizlerin de koçanı iptal oldu. Bu sonuç adil ve doğru değildir.


Davanın sadece Davalı No.1- aleyhine sürdürülmesi sonucu, davada taraf olmayan kişilerin hile yaptığına bulgu yapıldı. Söz hakkı veya savunma hakkı olmadan diğer Davalıların haklarında karar verildi. Kaldı ki, Davalı No.4 Davacılar Tanığı olarak çağrıldı ve Davacılar bu Tanıkla ilgi-li olarak hile yaptığı iddiasında bulunmadılar. Davacılar ile hile yapanın birleşmesi sonucunda hile yapanlar karlı çıktılar.

Bu meselede ipotekli malın satışı ile ilgili işlemler açıklıkla ve usulüne uygun yapılmış olmakla birlikte, Davacılar hiçbir şey- yapmadılar. Satış günü hazır olup beklediler ve satış yapıldı. Davacıların tutumu sonucu ortaya çıkan sonucu adaletin koruması mümkün değildir. Mahkeme durduğu yerde malı Davalı No.3 Yüksel Yılmaz'a devretti; Yüksel Yılmaz bu malı devretmeseydi, Mahkemeni-n Davacılara malın koçanını devretme yetkisi yoktu.

2164/2006 sayılı davada hüküm verilirken, tapuda sözleşme kaydı yoktu. Bunun sebebi kaydın Tapu Müdürü tarafından iptal edilmiş olmasıdır.

Alt Mahkeme, hükümde, Davalı No.1'in para alacağını da iptal -etti. Davacıların hiçbir ilgisinin olmadığı hükümlü borcun iptali Davalı No.1'e karşı büyük bir adaletsizliktir.

İstinafın reddi gerekmektedir.

Davacılar Avukatları hitabında özetle şu iddialarda bulunmaktadırlar.

Davacıların satın aldıkları taşınmaz- malda teslim alıp tasarruf ettikleri gibi, vekaletnameden kaynaklanan herhangi bir hukuki sorunları da bulunmamaktadır.

Davacıların Tapuya yaptıkları sözleşme kayıtlarının 2013 yılından sonra iptal edildiği, Davalı No.1 Tanığının şahadeti ile sabittir. -

Tapuya yapılan kayıtların, 2164/2006 sayılı davanın yürütülmesi süresinde ele alınması gerekmektedir. 2008 yılında Emlakçılar Yasası geçtikten sonra, sözleşmelerin kayıtları yapıldı. 2010 yılında bu dava açıldı, 2013 yılında ise ara emri alındıktan sonra-, Tapu Dairesi kayıtları iptal etti. Kayıtlar iptal edildiği halde Davacılara bildirim yapılmadığından, bunun meseleye etkisi yoktur.

11/1978 sayılı Yasanın 13. ve 14. maddeleri esasen başlangıç noktası olup konu detaylı incelendiğinde, malik durumunda o-lan Yüksel Yılmaz ipotek tarihinde malın tasarrufunu elinde bulundurmamaktaydı. Alt Mahkemenin bulgusuna göre Davacı No.3 ve 4'ün orada yaşamakta olduğu saptandığından, bilgi verilse veya inceleme yapılsaydı ipotek talebi Müdür tarafından reddedilecekti.
-
Davalı No.1'in Davacılara karşı hilesi olmadığı iddiasının hukuki değeri yoktur. Çünkü Davacılar adalete hile yapıldığı, adaletin yanıltıldığı iddiasında olduklarından, mesele iki kişinin arasındaki hile kapsamında değerlendirilemez.

Davacılardan No.3 v-e 4 hariç, Davacılar ipoteğin tesisinden önce taşınmaz mal üzerinde inşaa edilen satın aldıkları konutta oturuyorlardı. Tümü de konu taşınmaz malda 2006 yılından itibaren evlerinin tasarrufunu almışlardı.

Davacıların konu taşınmaz maldaki tasarrufları ve- hakları olduğu belirlendikten sonra, Tapuya ve Mahkemeye karşı Davalıların doğru olmadığı bilinciyle yaptıkları beyanla elde ettikleri sonucun hile ile elde edildiği açıktır.

11/1978 sayılı Yasanın 13. ve 14. maddelerinin gereği yerine getirilmediğinde -çıkacak sonuç, Yasanın amaçladığı sonuç olmadığından, başlangıç noktası, bilgilerin doğru verildiği noktadır.

İpoteğin kaydı, tüm işlemlerin temelidir. İpotekle igili zemin gerçek olmayan beyanla kaydığından, ilgili tüm işlemler sakatlanmıştır. Alt Mahke-menin bu yöndeki bulgusu diğer tüm iddiaları önemsiz hale getirdiğinden, sadece bu husus istinafın reddi için yeterlidir.

Bu mesele ile ilgili ihtilaf, Emlakçılar Yasası'ndan önce doğduğundan, meselenin nisfet hukuku açısından ele alınması gerekmektedir.- Bunun neticesi olarak, Davacıların tasarrufunu bildikleri halde, bilgi vermeden gerçekleşen ipotek işlemleri, malı tasarruf edenlerin hem haklarını hem de cebini etkilemiştir.

Hüküm aşamasında, Davacıların varlığından basedilmemesinin sonuçları, iddia e-dildiği gibi varsayımdan ibaret değildir. Hükümden önce, Davalı No.1'in, Davacıların varlığından haberdar olduğu şahadetle ispatlanmıştır. Bu bilgiye sahip olduğu halde, bunu Mahkemeden gizleyen Davalı No.1'dir. Davacıların Mahkemeye müracaatlarının geç ol-ması haklarını ortadan kaldırmaz. Alt Mahkeme de takdir hakkını bu yönde kullanmıştır.

Davalı No.1 dışındaki Davalıların aleyhlerindeki davanın iptali, Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü E.33 nizam 15 hükümleri gereği Davacıların davasını etkilemez. Çünkü D-avalı No.1 hileyi yapanlardan biridir.

2164/2006 sayılı dava görüldüğü sırada sözleşmeler kayıtlı olduğundan, Davacıların, Davalılara karşı ileri sürebilecekleri aynî hakları vardı. Bu nedenle, Alt Mahkemenin, "aynî haklarının olmadığı" bulgusu hatalıdır-.

Alt Mahkeme, toplam ödemeleri, şahadeti hatalı değerlendirerek saptamıştır. Abdurrahman Güney'in Mahkemeye gelerek söz hakkını kullanması Davacıların aleyhine alınacak bir unsur olamaz. Alt Mahkeme laches prensibini doğru yorumlamıştır.

Hüküm iptali,- iddia edildiği gibi mahvedici olmayacaktır. Borç miktarının yapılandırılması ile borcun tekrar hesaplanması halinde, Bankayı mahvedecek bir durum ortaya çıkmayacağı gibi, herkes için çare olacaktır.

Neticede, Trust Hukukunun uygulanmasının elzem olduğu-na inanılan bu meselede, tüm değerlendirmelerden sonra istinafın reddi gerekmektedir.

İNCELEME:

Dava zabıtları, sunulan emareler, tarafların iddia ve argümanları incelenip değerlendirildi.

Kararımızın "OLGULAR" bölümünde belirttiğimiz, Davacıların tal-eplerinden görüleceği gibi, Davacıların davadaki talepleri 3 ana başlık altında toplanmıştır. Bunlar sırasıyla, 2164/2006 sayılı davada verilen hükmün ve hükme istinaden yapılan aleni müzayede işlemlerinin iptali ve referansları açıklanan taşınmaz malın ka-ydının Davalı No.1 adından silinip tekrar Davalı No.3 adına döndürülmesidir.

Bu taleplerin esası, 2164/2006 sayılı davada, Davalı No.1 lehine Davalı No.2,3 ve 4 aleyhine verilen hükmün iptaline yöneliktir.Mezkur davadaki hükmün iptali koşulları gerçekleş-medikçe, hükümden evvel oluşan ipoteğin tesisinde hile yapılıp yapılmadığının bu aşamada önemi olmadığı gibi, Davacıların davasında ipoteğin iptaline yönelik talepleri de bulunmamaktadır.

Bu esastan hareketle, huzurumuzdaki istinafta, 2164/2006 sayılı da-vada hükmün iptali koşullarının oluşup oluşmadığı tespit edilmelidir. Bu nedenle, istinafın incelenmesine, öncelikle; Davalı No.1'in, 2,3 ve 6. istinaf başlıkları ile Davacıların 1,2,3 ve 4. mukabil istinaf sebeplerinden başlanacaktır.

İstinaf sebepleri-nin içeriğine, "İSTİNAF SEBEPLERİ" başlığı altında izah ettiğimiz şekilde bağlı kalacağımızı belirttikten sonra, tekrarı önlemek bakımından, Davalı No.1'in bu aşamada inceleyeceğimiz istinaf sebeblerini tek başlık altında toplamak mümkündür. Buna göre:

M-uhterem Alt Mahkeme, 2164/2006 sayılı davada verilen hükmü iptal etmekle hata yapmıştır.


Huzurumuzdaki istinafa konu davada, Davacılar; 2164/2006 sayılı davada verilen hükmün, mezkur davadaki tarafların hileli davranışları sonucu, üzerinde sözleşmeyle s-atın almış oldukları ve oturdukları evlerin bulunduğu taşınmaz malın gerçek durumunu mahkemeden gizleyerek temin edildiğini, bu suretle hak ve menfaatlerinin ihlâl edildiğini, kendilerinin davaya taraf yapılmadan ve müdafaa hakkı verilmeden ihdas edilen hü-kmün iptali gerektiğini ileri sürmektedirler.

Mevcut olgulara göre, Davacılar davalarını sadece Davalı No.1 Banka aleyhine sürdürmüşler ve 2164/2006 sayılı davanın Davalıları ve aynı zamanda hükümlü borçluları ve/veya Davalıları olan bu davadaki Davalı N-o.2,3 ve 4 aleyhine olan davalarını ileri götürmemişlerdir.

Hile ile elde edildiği iddia edilen bir hükmün iptalinde esas alınacak prensipler; ülkemizde uygulanan usul kuralları ve Ortak Hukukun (Common Law) mehazı olan İngiltere'de, özellikle Royal Bank- of Scotland PLC v. Highland Financial Partners (2013) EWCA Cir.328) davasında ayrıntılı şekilde izah edilmiştir.

İngiltere'de bir banka lehindeki hükmün hile nedeniyle iptal edilmesinin ilk örneği olan mezkûr meseledeki prensipler, huzurumuzdaki istinaf-a konu dava bakımından büyük önem arz etmektedir.

Bu davada benimsenen prensipleri belirtmeden önce, meselenin iyi anlaşılabilmesi için son derece detaylı ve uzun olan kararın kısa özeti ışığında kararın içeriğini izah etmeyi uygun gördük.

Royal Bank o-f Scotland (RBS) and Highland Financial davasında olanları şöyle özetleyebiliriz:

"In Royal Bank of Scotland plc v Highland Financial Partners LP (2013) EWCA Civ.328) the Court of Appeal took the unusual step of setting aside a judgment on the grounds th-at it was obtained by fraud.

Background

Royal Bank of Scotland (RBS) and Highland Financial Partners entered into a collateralised debt obligation transaction in 2007, pursuant to which RBS provided funding. Highland used this funding to acquire a port-folio of loans through a special purpose vehicle. The loans were to be used as collateral for issuing securities to the market. The loans were to be acquired, and the securities issued, by a certain date (the closing date.) The RBS funding was to be repaid- by the closing date.

One of the key agreements between the parties was an interim servicing deed that provided the terms on which the loan portfolio would be liquidated should the transaction be terminated before the securities were issued. Clause 4.2 o-f this deed provided that in that event, Highland had a right to buy the loans, failing which RBS would sell the loans in a "commercially reasonable manner."

The financial markets collapsed before any securities were issued. On October 31 2008 RBS served -notice on Highland, triggering the repayment provisions. RBS set up an auction to liquidate the 88 loans that it held as collateral. Before the auction, and without Highland's knowledge, RBS transferred 36 of the loans (which were identified as being of a -low credit risk) from its trading book to its banking book, thereby increasing its total income for the relevant period by £1.442 billion. The values that were allegedly produced in the auction were in many cases significantly lower than the values RBS had- attributed internally to the loans. It was subsequently held that the auction was a sham.

In March 2009 RBS issued High Court proceedings to recover the difference between the loans that it hat provided and the value of the collateral realised under the -auction. Highland disputed the amount that was credited as a result of RBS's liquidation process. Highland alleged that if RBS ha-d properly complied with Clause 4.2 of the interim servicing deed, the value of the collateral realised would have been significantly higher, and there would not have been a shortfall for RBS.

RBS applied for summary judgment on the issue of liability." -


İktibasın Türkçe özetini şöyle izah etmek mümkündür:

"RBS ve Higland Financial Partners,2007 yılında teminatlı bir borç yükümlülüğüne girdiler ve RBS buna uygun finansmanı sağladı. Highland bu fonu özel bir vasıtayla kredi portföyü elde etmek için kul-landı. Krediler, piyasaya menkul kıymet ihracı için teminat olarak kullanılacaktı. Kesin bir tarih olan kapanış tarihine kadar kredilerin edinilmesi ve menkul kıymetlerin ihracı tamamlanacak, RBS fonlaması kapanış tarihine kadar geri ödenecekti.

Taraflar- arasındaki kilit anlaşmalardan biri, menkul kıymet ihracından önce işlemin durdurulması durumunda kredi portfoyünün tasfiye edilmesini sağlayacak geçici hizmetin verilmesiydi. Bu anlaşmanın 4.2 maddesine göre, RBS'nin kredileri "ticari olarak makul" bir ş-ekilde satamaması halinde, Highland kredileri satın alma hakkına sahip olacaktı.

Herhangi bir menkul kıymet ihraç edilmeden önce finansal piyasalar çöktü. 31.10.2008'de RBS, Highland'a geri ödeme koşullarını tetikleyen bir ihbarda bulundu. RBS teminat o-larak tuttuğu 88 krediyi tasfiye etmek için açık artırma düzenledi. RBS açık artırmadan önce ve Highland'ın bilgisi olmadan, alacak riski düşük olarak tanımladığı 36 krediyi ticaret defterinden bankacılık defterine dahil ederek, gelirini ilgili dönemde 1.4-42 milyar GBP artırdı. Ancak artırma ile elde ettiği iddia edilen değerlerin çoğu, dahili olarak atfedilen değerlerden düşüktür. Daha sonra açık artırmanın düzmece olduğu anlaşıldı.

20.3.2009 tarihinde RBS sağladığı krediler ile açık artırmada elde edile-n değer arasındaki farkı gidermek için Yüksek Mahkemede işlem başlattı. Highland, RBS'ın tasfiye sürecinin sonucu olarak ödenen miktara itiraz etti. Highland, RBS'in anlaşmanın 4.2 maddesine göre, geçiçi hizmet anlaşmasına uygun davransaydı elde edilen bed-elin önemli ölçüde yüksek olacağını ve RBS için eksiklik olmayacağını iddia etti."

RBS hüküm almak için seri hüküm istidası dosyaladı.

Bu dava ile ilgili prosedürel gelişme şöyle olmuştur:

RBS'in seri hüküm istidası, tasfiye sürecine bizzat dahil o-lan Sam Griffith's isimli bir çalışanın şahadeti ile desteklendi. Şubat 2010 tarihinde, Yüksek Mahkeme, seri hüküm istidası doğrultusunda emir verdi. Highland Temmuz 2010 tarihinde kararın iptali için Yüksek Mahkemeye istinaf etti. 2010 tarihinde yapılan d-uruşmada Yargıcın bulguları şöyleydi:

"At the quantum hearing in December 2010, the judge held that RBS had acted in breach of its contractual obligation to Highland and its equitable obligations as mortgage in possession. He described the auction process- carried out by RBS as a "sham". He held that RBS was owed around £20 million, a much lower sum than was being claimed.

At the same time, the judge heard Highland's application to set aside the original liability summary judgment on the basis that it had- been obtained by fraud. Highland claimed that Griffiths had provided false evidence.

The judge found that Griffiths had lied during the proceedings and that, therefore, RBS had not come to equity with clean hands. In particular, he noted that RBS had no-t disclosed the truth in relation to the 36 loans that were transferred to RBS's banking book. The judge refused RBS's application for an anti-suit injunction, but refused to set aside the judgment on liability, on the grounds that Griffiths's lies would n-ot have affected the outcome on liability and quantum."


Buna göre, RBS, Highland'a olan sözleşmeden yükümlülüklerini ve sahip olduğu ipotekli alacaklara olan hakkaniyetten doğan yükümlülüklerini ihlal etti. Yargıç, RBS tarafından yapılan açık artırma sü-recini düzmece olarak tanımladı. Yargıç devamla, RBS'nin 20 milyon gbp civarında borçlandığına, bunun davada belirtilenden düşük olduğuna bulgu yaptı.


Yargıç, Griffiths'in prosedür içerisinde yalana başvurduğunu, RBS'nin adalete temiz ellerle gelmediğin-i, özellikle RBS'nin bankacılık defterine 36 krediyle ilgili gerçeği açıklamadığını belirterek, RBS'nin istidaya karşı dosyaladığı tedbir istidasını reddetti, ama Griffiths'in yalan şahadetinin sorumluluk ve miktar ile ilgili sonuca etki etmediği nedeniyle- hükmü iptal etmeyi reddetti.

RBS, buraya iktibas edilmeyen ancak mahkeme tarafından reddedilen anti-suit injuction istidası için Court of Appeal'e başvurdu. Highland ise hükmün iptalini reddeden karara karşı istinaf dosyaladı.

Court of Appeal oy birli-ği ile karşı istinafı kabul ederek, RBS'in bilerek hile ile olguları Griffiths vasıtasıyla yalan beyanla sunduğu ve seri hükmü hile ile elde ettiği sonucuna vararak, hükmü iptal etti. Bununla ilgili özet şöyledir:


"Court of Appeal decision

RBS appealed- to the Court of Appeal against the refusal to grant an anti-suit injunction. Highland cross-appealed against the High Court's refusal to set aside the judgments on liability and quantum.

The Court of Appeal unanimously allowed the cross-appeal, holding -that RBS's fraud in the concealment and misrepresentation of facts by Griffiths meant that the summary judgment on liability had been obtained by fraud. The judgments on liability and quantum were therefore set aside. The Court of Appeal also dismissed RBS-'s appeal in relation to the anti-suit injunction, holding that Griffiths's misconduct was sufficiently proximate to the equitable relief being sought by RBS."

Bu davanın önemine binaen yukarıda verdiğimiz geniş özet, bir davacının, taraf olduğu davada, -adaletten çare alabilmesi için mahkemeye temiz ellerle gelmesi, doğruları söylemesi ve akdi yükümlülükleriyle hakkaniyete dayalı vecibelerini ihlâl etmemesi gerektiğini göstermektedir.

Bu kararda hile ile elde edilen bir hükmün iptali için dikkate alınma-sı gereken kriterler şöyle belirlenmiştir:

"First, there has to be a 'conscious and deliberate dishonesty' in relation to the relevant evidence given, or action taken, statement made or matter concealed, which is relevant to the judgment now sought to be- impugned.

Secondly, the relevant evidence, action, statement or concealment (performed with conscious and deliberate dishonesty) must be 'Material' means that the fresh evidence that is adduced after the first judgment has been given is such that it demo-nstrates that the previous relevant evidence, action,statement or concealment was an operative cause of the court's decision to give judgment in the way it did. Put another way, it must be shown that the fresh evidence would have entirely changed the way i-n which the first court approached and came to its decision. Thus the relevant conscious and deliberate dishonesty must be causative of the impugned judgment being obtained in the terms it was.


Thirdly, the question of materiality of the fresh evidence i-s to be assessed by reference to its impact on the evidence supporting the original decision,not by reference to its impact on what decision might be made if the claim were to be retried on honest evidence."

(See RBS v Highland Financial Partners LP (2013-) EWCA iv.328 at para 106,)


Bu prensipleri şöyle izah etmek mümkündür:

Birinci: Bilinçli ve kasti bir yalan (sahtekarlık) olmalı. Bilinçli ve kasti sahtekarlık ilişkisi iptali istenen karar ile ilgili şahadet, eylem, beyan veya sahtekarlığa dayalı gizl-eme ile ilgili olmalı.

İkinci: İlgili şahadet, eylem, beyan ya da gizleme esaslı (material) olmalı, bunlar bilinçli ve kasten hile ile ifa edilmelidir. Esaslı olmaktan kastedilen, yeni şahadetin, önceki şahadet, eylem, beyan ya da gizlemenin o kararın o -şekilde verilmesinde etken sebep olduğunu göstermesidir.

Başka bir söylemle, ortaya çıkan şahadetin, mahkemenin önceki yaklaşımını ve karar verme şeklini tamamen değiştireceğini göstermesi gerekir. Mahkemenin o şekilde karar vermesinin sebebi, bilinçli v-e kasten yapılan sahtecilik olmalı.

Üçüncüsü, yeni şahadetin önemi, orijinal kararı destekleyen eski şahadete olan etkisi üzerinden değerlendirilmelidir. "Dava tekrar güvenilir (dürüst) şahadetle dinlenmiş olsa nasıl sonuçlanırdı" üzerinden değerlendirme- yapılmamalıdır.

Bu prensipler daha sonra Balber Kaur Takhar v Gracefield Developments (2015) EWHC 1276 davasında benimsenerek tekrarlanmış; bu davada, Yargıç Newey, üç şartın yeterli olduğunu, ayrıca yeni şahadetin hükümden önce zamanında elde edilemeye-ceğinin ispatı gerekmediğini belirtmiştir:

"However, Newey J had to determine whether or not, if a judgment is to be set aside on the grounds of fraud, there is a further requirement that new evidence could not reasonably have been obtained in time for t-he original trial."


Bu karardan sonra, Chodier & Others v Stein (2015) EWHC 1428 davasında farklı bir sonuca ulaşılmış olsa da, daha sonra bu dava ile ilgili ek görüş yazılarak, Takhar davasındaki prensiplerin değiştirilmediği açıklandı. Bu husus başka- davalarda da tartışılmasına rağmen, nihayette mahkemenin ulaştığı sonuçtan emin olması ve mahkeme kararlarının hile ile lekelenmesine mani olunması için, mahkemelerdeki sistemin hile ile manipüle edildiği, dürüst olmayan davranışların istifade etme olanağ-ı bulacağı bir ortamın oluşmasına izin verilmemesi gerektiğinden hareketle, Takhar davasındaki prensibe bağlı kalınmıştır. Bu görüşler şöyle izah edilmiştir:

"The court was clearly conscious of the tension between the need to ensure finality in litigatio-n and the desire to ensure that court judgments are not tainted by fraud and that fraudsters are not permitted to benefit from their dishonest manipulation of the court system."

Bir hükmün hile nedeniyle iptali çok önemli ve kendine has özellikler taşıya-n bir sebeptir.

Hile nedeniyle hükmün iptalinde, davaya taraf olanın hile yapmış olması esastır. Bu konu Odyssey V. OIC Run-off (2000) EWCA Cir.71 davasında, "Fraud of party" kuralı ile belirlenmiş ve hükmün sadece taraf olanın yol açtığı hile ile sınırl-ı olarak iptal edilebileceği hükme bağlanmıştır. Bu husus Adrian Zuckerman (Prof. of Civil Procedure, University of Oxford)'ın kitabının "Setting Aside a Final Judgement" başlığı altında şöyle izah edilmiştir:

"The "fraud of the party" rule is a matter o-f fundamental justice derived from the principle that a person should not be allowed to profit by their own wrong. It is therefore not enough that a mere witness gave perjured evidence, the fraud must have been perpetrated by a party to the proceedings, F-raud is clearly involved when a judgment is obtained directly by the perjured evidence of one of the parties, or where a party relied on a witness knowing that the testimony was perjured. Where the party is a corporation the fraud rule applies if the perju-red evidence is attributable to the company itself, as where the evidence was given on behalf of the company by one of its officers. But the fraud may be attributed to a party in certain other circumstances. In the Odyssey case a company called as one of i-ts main witnesses a person who was a director at the time of the events in issue but who had retired by the time of the trial.His perjured evidence resulted in judgment for the company. The Court of Appeal held that the perjured evidence could be attribute-d to the company notwithstanding that the witness was no longer an employee of the company because, first, he was the company's "vital" witness and, crucially, he had been a committed member of the team which took decisions as to how the company's case was- to be presented. Thus, to set aside a judgment on grounds of fraud it must be shown that the party either adduced evidence knowing it to be perjured or, alternatively, that the perjurer was a member of the party's legal team in the sense of having some in-fluence over the management of the party's case."

Yukarıdaki iktibası şöyle özetleyebiliriz:

"Bir tarafın hilesi" kuralı, bir kişinin kendi yanlışından (hilesinden) menfaat sağlamasına izin verilmemesi ilkesinden kaynaklanan temel bir adalet prensibidir-. Tanığın yalan şahadet vermesi tek başına yeterli değildir, hilenin prosedür içerisinde taraf olan tarafından gerçekleştirilmesi gerekir. Hüküm, açıkça taraflardan birinin doğrudan doğruya sunduğu yalan şahadet ile elde edilmeli veya bir taraf, kendi tanı-ğının sunduğu şahadetin yalan olduğunu bilmelidir. Bir firmanın taraf olduğu hallerde, yalancı tanıklık şirkete atfedildiği hallerde, şahadet, yetkililer tarafından şirket adına verildiğinde, hile kuralı uygulanır. Fakat hile belli başlı şartlar altında da- bir tarafa atfedilebilir. Odyssey meselesinde şirketin çağırdığı esas tanıklardan biri olay zamanında direktör, duruşma zamanında ise emekliydi. Bu tanığın yalan şahadeti sonucunda şirket hüküm elde etti. İstinaf Mahkemesi, artık şirket çalışanı olmadığı -halde tanığın yalan şahadetinin şirkete atfedilebileceğine karar verdi. Çünkü tanık şirket için yaşamsal bir tanıktı ve esas itibarıyla şirketin davasının nasıl sunulacağı konusunda kararlar alan takımın üyesiydi. Hile nedeniyle bir hükmün iptaline karar v-erebilmesi için, bir tarafın yalan olduğunu bildiği şahadeti sunması, alternatif olarak o tarafın hukuk takımının mensubu olması ve davanın yönetiminde nüfuzu olması gerekir."

Odyssey davasında belirtilen ve yorumlanan bu prensipler, aynı zamanda hile il-e elde edilen hükmün iptaline esas alınması gereken prensiplerdir.

"Bir tarafın kendi hilesinden menfaat sağlamasına izin verilmemesi" prensibi temel hukuk ilkesidir ve hakkaniyet prensibi olarak bizim ülkemizde de geçerlidir. Bu temel ilkeden hareketle- RBS, Takhar ve Odyssey davalarındaki prensipleri birlikte ve temel amaca uygun olarak huzurumuzdaki davaya uygulamalıyız.

Bu prensipleri huzurumuzdaki istinaf bakımından incelemeden önce, Davacıların hükmün iptalini talep ettikleri, 2164/2006 sayılı da-vadaki konumlarını belirlememiz ve böyle bir talepte bulunup bulunamayacaklarına karar vermemiz gerekmektedir.

Davacılar hüküm verildiği tarihte 2164/2006 No.lu davada taraf değillerdi. Ancak ipotekli mal üzerinde satın alınmış evleri olduğu, bu evde ot-urdukları ve Devletten taşınmaz mal satın alma izni aldıkları ispatlanmış olgulardır. 2164/2006 sayılı davanın açıldığı tarihte mezkur davaya konu gayrimenkul mal üzerinde, satış sözleşmelerinin kapsadığı oranda, hem sözleşmeden kaynaklanan hem de doğrudan- ceplerini ilgilendiren menfaat ihlalinden zarar oluşacağı aşikar olduğundan, Davacıların dava ile doğrudan alakaları olduğu açıktır.

Yargıtayın, bir davaya taraf olabilmenin kriterlerini analiz ettiği Yargıtay/Hukuk 2/2012 D.1/2015 sayılı Kıbrıs Vakıfl-ar Bankası Ltd. v Diadem Hotel & Tours ve diğerleri davasında, özellikle; Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü Emir 9 n.10 tahtında davaya taraf olmayan bir şahsın, davacının arzusu hilafına ya davalının başvurusu ya da davaya taraf olmayan şahsın başvurusu üze-rine veya istisnai ve elzem durumlarda, mahkemenin kendi insiyatifi ile davaya davalı olarak eklenebileceğini belirtmiştir.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada, hükmün iptalinin talep edildiği 2164/2006 sayılı davada, 20.11.2008 tarihinde tarafların muta-bakatı ile Davalı No.2,3 ve 4 aleyhine (by consent) hüküm verildi.

Tarafların mutabakatı ile verilen hükümlerin dava yolu ile iptal edilebileceği, Yargıtay/Hukuk 4/1982 D.9/1982 sayılı Fedai Hüseyin ve diğeri v Fatma Canberk davasında karara bağlanmışt-ır.

Aynı kararda Halsbury's Law of England, 3.ed, Vol.22, sayfa 792'den atıfla, Setting Aside a Consent Judgment başlıklı kısım iktibas edilmiş ve mutabakat ile elde edilmiş hükümlerin hile ile alındıkları takdirde iptal edilebilecekleri açıkça yazmakta- ve hile bir iptal sebebi olarak gösterilmektedir. İlgili kısım şöyledir:

"A judgment given or an order made by consent may in a fresh action brought for the purpose, be set aside on may ground which would invalidate a compromise not contained in a judgm-ent or order ..... or was obtained by fraud."

Huzurumuzdaki istinafa konu davadaki Davacılar, Davalıların kendi aralarında mutabakatla hüküm verdikleri 2164/2006 sayılı davada taraf olmamakla birlikte, sözleşme ile satın aldıkları ve Davalı No.1 lehine i-potek edilen taşınmaz mal üzerinde hakları olan kişiler sıfatıyla mezkur davaya taraf olabilme nitelik ve hakları haiz olduğundan, by consent verilen hükmün iptali için hileye dayanarak ayrı bir dava açmalarında hata yoktur.

Davacıların dava açabilecekle-ri sonucuna ulaşmak, hile iddialarının, Davalı No.1'in 2164/2006 sayılı davadaki tüm talepleri açısından geçerli olduğu veya olacağı anlamına gelmez. Bu nedenle, Davacıların hile iddiaları 2164/2006 sayılı davadaki talepleri açısından ayrı ayrı ele alınmal-ı ve Davacıların konumları bu açıdan değerlendirilmelidir.

Kararımızın OLGULAR bölümünde belirttiğimiz gibi, mezkur davada Davacı olan Davalı No.1 Banka lehine 105,328.22TL meblağ,her yılın Mart, Haziran, Eylül ve Aralık ayları sonunda kapitalize edilec-ek %80 faiz ve ipotek konusu taşınmaz malların aleni müzayede ile satılarak borca mahsup edilmesi için hüküm verilmiştir.

Davalı No.1 Avukatlarının iddialarından biri, Davalılar arasındaki borç ilişkisinin Davacıları ilgilendirmediği ve Davalı No.2,3 ve -4 hükümlü borçluların veya Davalıların itirazları olmadığı cihetle, Alt Mahkemenin hükümlü borç miktarını iptal etmesinin hatalı olduğu yönündedir.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada, mutabakatla hüküm verilen ve hükmün iptalinin talep edildiği 2164/200-6 sayılı davadaki taraflardan sadece Davalı No.1 aleyhine olan dava ileri götürülmüş; dahası, Davacılar, Davalı No.4'ü, kendi tanıkları olarak celbetmişlerdir.

2164/2006 sayılı davadaki borçlanma işlemi veya Davalı No.2,3 ve 4'ün Davalı No.1 Bankadan bor-çlanmaları kendi iradelerinin sonucudur. Böyle bir borçlanmaya engel, yasal bir düzenleme bulunmadığı gibi, Davalılar No.2,3 ve 4'ün hile ile borçlandırıldıklarına ilişkin şahadet veya iddia bulunmamaktadır.

Davacıların haklarını veya menfaatlerini ilgil-endiren olgu veya hukuki ilişki, taşınmaz malın bu borca ipotekle teminat gösterilmesidir. Bu durum, borç münasebetinden ayrı tutulmalıdır. İpotek tesisinde, taşınmaz malın durumunun gizlenmesi nedeniyle Davacıların hak ve menfaatlerine olan olumsuz etkini-n sonuçları, borç senedinin veya borçlanma işleminin taraflarını etkilememektedir.

Davalılar No.2,3 ve 4, Davalı No.1 Bankadan aldıkları borcu kullanmışlar ve geri ödemeyerek, Emare No.30 Borç Sözleşmesine riayet etmemişlerdir.

Davalı No.1 ile Davalı N-o.2,3 ve 4 arasındaki Emare No.30'a dayalı borç ilişkisi Davacıları ilgilendirmediğinden, Davacıların borçlanılan miktar ve borç senedinin içeriği ile ilgili hile iddialarının ileri götürülmesi mümkün değildir. Bu nedenle, Alt Mahkeme, 2164/2006 sayılı dav-ada Davalı No.1 lehine Davalılar No.2,3 ve 4 aleyhine müştereken ve münferiden verilen 105,328.22TL meblağ ve hükümde yazılan şekilde belirlenen %80 faiz içeren kısmı iptal etmekle hata etmiştir.

Bu istinafta üzerinde durulması gereken, Davacıların, Dav-alılar No.2,3 ve 4 ile yaptıkları sözleşme sonucu üzerinde yapılan evlerden satın aldıkları taşınmaz malın ipotek edilmesi ve mutabakat ile hüküm verilirken taşınmaz mal üzerindeki evlerden ve Davacıların varlığından bahsedilmemesidir.

Bu nedenle, öncelik-li olarak incelenmesi gereken husus, 2164/2006 sayılı davanın hükmünün iptal edilmesiyle ilgili koşulların oluşup oluşmadığıdır.

Meseleye bu açıdan bakıldığında, öncelikle ipotekli mal ile Davacıların ilişkisini tespit etmemiz gerekmektedir.

Kararımız-ın OLGULAR bölümünde belirtildiği gibi, Davacı No.12 dışındaki tüm Davacıların dava konusu ipotekli taşınmaz mal ile olan, satış akdine dayalı münasebetleri devam etmektedir.

Davacı No.12, 14.9.2005 tarihli sözleşmesini feshederek, Davalılar No.2 ve 4 al-eyhine 2136/2008 sayılı (Emare No.57) davayı açmış ve neticelenen bu davada Davacı No.12 lehine 120,000stg tazminat için hüküm verilmiştir.

Alt Mahkeme, bu durumu değerlendirdikten sonra, bir şahsın aynı kişiler aleyhine farklı dava sebepleri ve farklı t-alepler içeren davalar açmalarına herhangi bir engel olmadığına, bahse konu 2136/2008 sayılı dava ile bu dava arasındaki iddia ve taleplerin farklı olduğuna, bu nedenle Davacı No.12'nin davasının iptal edilmemesi gerektiğine bulgu yaparak, Davalı No.1'in D-avacı No.12 ile ilgili iptidai itirazını reddetmiştir.

Alt Mahkemenin, "bir şahsın aynı kişiler aleyhine farklı dava sebepleri ve farklı talepler içeren davalar açmalarına herhangi bir engel yoktur" şeklinde açıkladığı prensip hatalı değildir. Ancak bu p-rensibin bu meseleye uygulanmasının doğru olup olmadığını veya Alt Mahkemenin prensibi doğru uygulayıp uygulamadığını incelememiz gerekmektedir.

Buraya kadar vardığımız sonuç, Davacıların davadaki taleplerinin ev satın aldıkları taşınmaz mal üzerindeki h-ak ve menfaatleri oranında değerlendirileceğidir.

Davacı No.12 kendi durumunu kendi belirlemiş ve sözleşmesini feshederek, Davalı No.2 ve 4 aleyhine açtığı davada lehine 120,000stg hüküm almıştır.

Davacı No.12'nin aleyhine hüküm aldığı Davalılar karşıs-ındaki pozisyonu hükümlü alacaklıdır.

Bu davadaki Davalıların, 2164/2006 sayılı davada 20.11.2008 tarihinde davayı hükme bağlarken Davacı No.12'nin durumunu Mahkemeye bildirme yükümlülükleri olmadığı gibi, bildirim yapılsa dahi sözleşmesini feshetmiş bir- kişiyi, taşınmaz mal ile ilgili ipotek tesisinden veya ipotekli malın satışından zarar görmüş kişi olarak kabul etmek de mümkün değildir.

Mevcut olgular ışığında, Davalı No.1 Davacı No.12 ile ilgili iptidai itirazında haklı olduğundan, Alt Mahkeme Davac-ı No.12 ile ilgili iptidai itirazı reddetmek ve Davacı No.12'nin davasını iptal etmemekle hata etmiştir.

Konunun diğer Davacılar bakımından incelenmesine gelince;

Daha önce de belirttiğimiz gibi, bir kişinin kendi hilesinden menfaat sağlamasına izin ve-rilmemesi şeklinde tanımlanan "bir tarafın hilesi" kuralına göre; hilenin, prosedür içerisinde, taraf olan tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Buna göre, hüküm; açıkça taraflardan birinin doğrudan doğruya sunduğu yalan şahadet, eylem, beyan veya y-alana dayalı gizlemeyle elde edilmeli veya bir taraf kendi tanığının sunduğu şahadetin gerçek olmadığını bilmelidir.

Bu neticeden hareket ettiğimizde, Davacılar, Davalı No.1'in hilesi ile hüküm aldığını ispat etmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Hükü-mden yararlanan Davalı No.1'in hilesinin ispat edilmiş olması hükmün iptali için yeterli olup, Davalılar No.2,3 ve 4'ün aleyhine olan davanın ileri götürülmemesinin önemi yoktur.

Huzurumuzdaki istinafın olgularına göre, 2164/2006 sayılı davada hüküm ver-ilirken, taraflar veya Avukatları ipotek nedeniyle satışı için emir talep edilen taşınmaz malın gerçek durumu hakkında Mahkemeye bilgi vermediler;Davacıların varlığından ve satış sözleşmelerinin tapuya kaydedildiğinden bahsetmediler.

Davalı No.1 Avukatı- böyle bir yükümlülüğün olmadığını, bu nedenle Alt Mahkemenin, Davalıların, dava konusu hükmü kaydederken Davacıların haklarını ve bahse konu evlerde oturduklarını bilmelerine rağmen bunu Mahkemeye beyan etmeyerek hileli davrandıkları sonucuna ulaşmasının -hatalı olduğunu ileri sürmektedir.

Daha önce açıkladığımız prensiplere göre, bir hükmün hile nedeniyle iptalini sağlamak için gerekli birinci kriter, ortada bilinçli ve kasti yapılmış bir yalan veya sahtekarlığın olmasıdır. Bilinçli ve kasti yapılan eyle-m, bir beyan olabileceği gibi, gizleme de olabilir.

Huzurumuzdaki meselede Alt Mahkeme, Davalı No.1'in Davacıların konu evlerde oturduklarını bildiği halde beyan etmediği sonucuna ulaşırken, Davalı No.1 tarafından hazırlatılan Emare No.32 Ekspertiz Raporu-nda, taşınmazda başka konutların yapıldığının yazılı olduğunu belirtmiştir.

Emare No.32 Rapor 29 Mart 2005 tarihli olup, taşınmaz malın değerinin üzerindeki inşaatlarla birlikte 335,000stg olduğu belirtilmiştir.

Bu olgulara göre, Alt Mahkemenin, Davalı- No.1'in Davacıların varlığından haberi olduğu bulgusunda hata olmadığı anlaşılmaktadır.

Mevcut olgulara göre, Davalı No.1 ve o zamanki Avukatı taşınmaz malın durumunu ve üzerinde Davacıların hakları olduğunu bildiği halde, bu gerçekleri beyan etmeden, t-ıpkı RBS davasında olduğu gibi, menfaat elde etmek amacıyla malın durumu ile ilgili gerçekleri gizlemek suretiyle satış emri elde etmiş oldu.

Bu aşamada incelenmesi gereken husus, Davalı No.1'in taşınmaz malın durumunu kasten gizlemesinin hükme etki edec-ek kadar esaslı olup olmadığıdır.

Taşınmaz malın durumu Mahkemeye bildirilmiş olsaydı, böyle bir satıştan etkilenecek kişilerin varlığı tespit edilecek, Davalı No.1'in satışını talep ettiği malın gerçek durumu ve Emlakçılar Yasası'nın 21(1)(a) maddesi ta-htında kayıtlı sözleşmelerden dolayı engelli bir mal olduğu saptanacak, Bakanlar Kurulundan mal alma izni alan kişilerin davaya dahil edilmesiyle, doğru gerçeklere dayalı bir kararın ortaya çıkması söz konusu olacaktı. Mahkeme farklı bir karara varacak ols-a bile, bu olguyu bilerek varmalıdır.

Kaldı ki, 38/2007 sayılı Emlakçılar Yasası gereği konu taşınmaz mal ile ilgili Tapuya kaydedilmiş mukavele olup olmadığını bilmeden, Mahkemenin doğru bir sonuca ulaşması veya etkilenecek kişilerin olup olmadığını bel-irlemesi imkanı yoktur.

Mevcut gerçekler ışığında taşınmaz malın durumunun Mahkemeden gizlenerek hüküm elde edilmesi, karar tarihinde hükmün ne şekilde verileceğini etkileyen bir davranış olup, bu anlamda yalan beyana dayalı gizlemedir. Dava tekrar dinl-endiğinde, kararın ne olacağının değil, tüm gerçekler huzurundayken Mahkemenin ne karar vereceği önemlidir.

Davacıların hükümden önce ipotekten haberdar olmaları, bu anlamda hile iddiaları açısından davadaki haklarını olumsuz yönde etkilememektedir.

Yu-karıdaki maddi ve hukuki gerçekler ışığında, Davalı No.1 Banka, sözleşmelerle 3. kişilere satılan ve üzerinde Davacıların oturduğu evlerin inşa edildiği taşınmaz malın son durumunu ve Davacıların varlığını, sözleşmelerinin kayıtlı olduğunu Mahkemeden gizle-yerek taşınmaz malın satışı ile ilgili hüküm elde ettiğinden, Alt Mahkemenin, ipotekli taşınmaz malın satışı ile ilgili hükmün iptali yönünde verdiği kararında hata yoktur.

Yukarıdakiler ışığında, 2164/2006 sayılı davadaki ipotekli taşınmaz malın satışı -hükmünün iptal edilmesi sonucu çıktığına göre, bu durumun gerçekleştirilen aleni müzayede ile ilgili ne gibi bir hukuki sonuç yaratacağını incelememiz gerekmektedir.

İpotekli taşınmaz malın satışı ile ilgili hüküm iptal edildiğine göre, bunun sonucunda, -aleni müzayede ile satış işlemlerinin de Davacıları etkilediği oranda iptal edilmesi gerekmektedir.

Davalı No.1'in Davacıların varlığını gizleyerek hüküm elde etmesinden etkilenenler, Davacı No.12 dışındaki Davacılardır. Davacılar tarafından aleyhlerinde-ki dava ileri götürülmemiş olan ve 2164/2006 sayılı davada by consent hüküm veren Davalı No.2,3 ve 4'ün bu satıştan olumsuz etkilendikleri sonucuna varılması imkanı yoktur.

Bu durumun sonucu olarak, aleni müzayede ile ilgili satış işlemlerinin iptali, sa-dece Davacıları ilgilendirdiği oranda ve ipotekli taşınmaz malın aleni müzayede ile satışının sonuçları bakımından gerçekleşmelidir.

2164/2006 Sayılı davada Davacı olan Davalı No.1 lehine Davalı No.2,3 ve 4 aleyhine verilen borç meblağı ve faizler ile i-lgili hükmün iptalinin hatalı olduğu sonucuna ulaştığımızdan, Davalı No.1'in aleni müzayede sonucu kendisinin satın aldığı konu taşınmaz mal üzerinde Davacıların (Davacı No.12 hariç) ilgili olduğu parseller hariç, diğer parseller üzerinde yapılan devir işl-emlerinin iptali gerekmemektedir.

İpotekli malın satışından etkilenen taraf Davacılardır. (Davacı No.12 hariç) Davalı No.1 ile birlikte mutabakatla aleyhine hüküm çıkmasına rıza gösteren ve hükmün iptalini talep etmeyen diğer Davalıların ipotekli taşınma-z malda kendilerine kalacak olan veya Davalı No.1 tarafından aleni müzayededen sonra başkalarına devredilen ve Davacılarla ilgisi olmayan parseller ile ilgili satışın geçersiz olduğuna hüküm vermenin mümkün olmadığı ve böyle bir sonucun adaletsizlik yarat-acağı, huzurumuzdaki olguların hukuki sonucudur.

Kabul edilen olgulara göre, her Davacının ilgili olduğu parseller belirlenmiş durumda olup, konu parseller "Olgular" bölümünde kararımıza aktardığımız gibidir.

Bu durumda, sadece Davacıların ilgili oldu-ğu parsellerin aleni müzayede ile satışının iptal edilerek, ilgili parsellerin kaydının Davalı No.1 adından silinip Davalı No.3 adına, ipotekli olarak kaydını sağlayacak şekilde, 2164/2006 sayılı davadaki hükmün iptali en uygun ve adil yol olacaktır.

Bun-a göre Alt Mahkeme, Davalı No.1'in aleni müzayede sonucunda satın aldığı taşınmaz malların tümünün adından silinip, Davalı No.3 adına kaydedilmesine emir vermekle hata etmiştir.

Mevcut olgular ve ortaya çıkan sonuç karşısında, Hukuk Muhakemeleri Usulü T-üzüğü E.35 n.8 altındaki yetkilerimizi kullanarak, aleni müzayede ile satışı iptal edilen ve satıştan sonra parsellere ayrılan taşınmaz malın sadece Davacılar No.1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,13,14 ve 15'i ilgilendirdiği oranda, Davalı No.1'in adından silinerek -eski mal sahibi Davalı No.3 adına ipotek engelli olarak kaydedilmesine emir verilmesi gerekmektedir.

Aleni müzayede ile satış işleminin iptaliyle ortaya çıkan sonuç, açık artırma ile satılan taşınmazlardan, sadece Davacıları ilgilendiren parsellerin Daval-ı No.1'in adından iptal edilerek, eski mal sahibi olan Davalı No.3 adına dönecek olmasıdır. Bu meselede, açık artırmada taşınmazları satın alan, satış emrini talep eden, taşınmazların satılmasını sağlayanın hükümlü alacaklı Davalı No.1 Bankanın olması ve b-ir kısım taşınmazın Davalı No.1'in Bankanın adında kalacak olması, satış işlemlerinin iptaliyle ortaya çıkacak sonuca bağlı olarak, Davalı No.1 Bankanın açık artırmada ödediği miktarın akıbetini belirlememizi gerektirmektedir. Hükümlü alacaklı/Davalı No.1'-in, taşınmazların açık artırma ile satışında ödediği meblağ, alacaklı olduğu hükümlü borç hesabına yatırılmıştır. Tabiri caiz ise para Bankanın bir cebinden çıkıp diğer cebine girmiştir.

Bu koşullar düşünüldüğünde aleni müzayede ile satış, Davacıları ilg-ilendiren parseller oranında iptal edildiğine göre, Bankanın satış işlemi esnasında ödediği ve hükümlü borçlu hesabına giren meblağ ile ilgili de bir emir verilmesi gerekmektedir.

9/1976 sayılı Mahkemeler Yasası uyarınca, mahkemelerin her ihtilafın çözüm-ünde doğal adalet ve nisfet hukuku kurallarını uygulama ve ortaya çıkan sorunları adil bir şekilde sonuçlandırma yetki ve görevleri bulunmaktadır.

Mahkemenin, ortaya çıkan sonuçların yarattığı hukuki sorunları, bu kurallar çerçevesinde karara bağlaması g-erekir. Davalı No.2,3 ve 4, Davalı No.1'den kredi alan, bunun karşılığında Davalı No.3'ün taşınmazlarını ipotek eden kişilerdir. Satışın iptal edilmesinin doğal sonucu olarak, taşınmazlar Davalı No.3 adına dönecektir. Davalı No.1'in satış işlemleri için öd-ediği meblağlar Davalı No.3'ün borç hesabına yatmış olduğundan, hükümlü borçlu satıştan elde edilen gelir oranında hükümlü borçtan kurtulmuş olacaktır. Diğer taraftan, Davalı No.1'in satış işlemleri için ödediği meblağ Davalı No.2,3 ve 4'ün borç hesabına y-atırıldığından, geri alınması mümkün olmayacak; satış için ödediği meblağları geri alamayacağı gibi, ödediği meblağ borç hesabına yatırıldığı için alacağından mahrum kalacaktır. Bu hususta Davalı No.1 adına oluşan adaletsizliğin doğal adalet ve nisfet huku-ku ile ilgili yetkiler kullanılarak, mahkeme tarafından giderilmesi kaçınılmazdır.

Bu amaçla satış işlemleri ile ilgili ödenen meblağın Davalı No.2,3 ve 4 hesabına ödendiği tarih itibarıyla borç olarak Davalı No.1 Banka lehine kaydedilmesi ve hesabın bu ş-ekilde düzeltilmesi gerekir.

Bu durumun sonucu olarak, Davalı No.1 lehine borç olarak kaydedilecek miktardan, Davalı No.1 adında kalan taşınmaz malın ve/veya parsellerin değerinin hesaplanarak, bakiye hükümlü alacağın belirlenmesi gerekmektedir.

Bu son-uca bağlı olarak ve tüm yukarıdakiler ışığında, ipotekli taşınmaz malın satışı ile ilgili hüküm iptal edileceğinden, ipoteğin tesisindeki işlemlerin yasaya uygun yapılıp yapılmadığı veya hile ürünü olup olmadığı, tüm tarafların dahil olacağı 2164/2006 say-ılı davanın tekrar görüşülmesi ile karara bağlanabilir. Bu esastan hareket ettiğimizde, Davacıların 2164/2006 sayılı davaya taraf yapılarak, ipotekli taşınmaz malın satışı ve elde edilecek gelirin Davalı No.1'in alacağına mahsup edilmesiyle ilgili olarak T-alep Takririnin 8(C) paragrafındaki talep yeniden görüşülmek üzere, 2164/2006 sayılı davayı dinleyecek olan Girne Kaza Mahkemesine iadesi gerekmektedir.

2164/2006 sayılı davada verilen hükmün, ipotekli taşınmaz malın satışı ile ilgili kısmı iptal edildiğ-i ve konunun yeniden görüşüleceği cihetle diğer istinaf sebepleriyle ve mukabil istinaf sebeplerini incelememiz gerekmemektedir.

Davalı No.1 istinafında kısmen başarılı olmakla beraber, Davacılar hükmün iptali taleplerinde başarılı olduklarından, Alt M-ahkemenin verdiği dava masrafı ile ilgili emre müdahale etmeyi uygun bulmadık.

NETİCE:

İstinaf Eden Davalı No.1 istinafında kısmen başarılı olduğundan, Alt Mahkemenin hükmü iptal edilerek aşağıdaki şekilde değiştirilir:

Alt Mahkemenin, Girne Kaza Ma-hkemesinin 2164/2006 sayılı davada, 20.11.2008 tarihinde Davalılar No.2,3 ve 4 aleyhine müştereken ve münferiden verdiği hükmün meblağ ve faizlerle ilgili kısmını iptal eden kararının iptaline;

Alt Mahkemenin, Girne Kaza Mahkemesinin 2164/2006 sayılı dav-ada, 20.11.2008 tarihinde vermiş olduğu, Talep Takririnin 8(C) paragrafı gereğince ipotekli taşınmaz malın aleni müzayede ile satılmasına ve elde edilecek meblağın Davacının alacağına mahsup edilmesine ilişkin hüküm ve emrini iptal eden kararı aleyhine dos-yalanan istinaf sebeplerinin aşağıda (C) paragrafında belirtilen parselleri ilgilendirdiği oranda reddine;

Girne Kaza Mahkemesinin 2164/2006 sayılı davada 20.11.2008 tarihinde vermiş olduğu hükme dayanarak gerçekleştirilen aleni müzayede ile satış işleml-erinin taşınmaz malın yeni konumuna uygun olarak aşağıdaki parselleri ilgilendirdiği oranda iptal edilmesine.


Buna göre;

Davacı No.1 ve 2'nin üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8450, Parsel 148/1/5/1/3;

Da-vacı No.3 ve 4'ün üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8455, Parsel 15/1/2;

Davacı No.5 ve 6'nın üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8449, Parsel 148/1/5/1/2;

Davacı N-o.7'nin üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8454, Parsel 10/5/1/1;

Davacı No.8 ve 9'un üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8457, Parsel 10/5/1/4;

Davacı No.10 ve 11'i-n üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8459, Parsel 10/5/1/6;

Davacı No.13 ve 14'ün üzerinde hak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8456, Parsel 15/1/3;

Davacı No.15'in üzerinde h-ak iddia ettiği, Girne Karşıyaka Pafta/Harita XI.5 E.1 ve 2, Kayıt No.8458, Parsel 10/5/1/5'in kaydının;

Davalı No.1 adından silinerek, Davalı No.3 adına ipotekle birlikte tescil edilmesine;

Yukarıda referansları belirtilen parseller dışında kalan taşınm-az malların Davalı No.1'in adından silinmesini emreden hükmün iptaline;

Davacı No.12 aleyhindeki istinafın kabul edilerek, Davacı No.12'nin davasının ret ve iptal edilmesine ve Davacı No.12 aleyhine dava masrafları ile ilgili emir verilmemesine;

Aleni m-üzayedede, Davalı No.1 tarafından ödenen meblağın, hükümlü borçlular hesabına ödendiği tarih itibarıyla hükümlü borçlular Davalı No.2,3 ve 4 hesabına borç olarak, Davalı No.1 Banka lehine kaydedilmesine; Davalı No.1 adından iptal edilmeyen taşınmaz malları-n hükümlü borca mahsup edilmesine ve bakiye hükümlü borç miktarının 2164/2006 sayılı davayı dinleyecek olan Girne Kaza Mahkemesi tarafından belirlenmesine;

Davacı No.1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,13,14 ve 15'in 2164/2006 sayılı davaya ek davalı olarak eklenmel-erine ve hükmün yukarıda (B) paragrafında iptal edilen, Talep Takririnin 8(C) paragrafındaki taleplerin başka bir Yargıç huzurunda yeniden görüşülüp karara bağlanmak üzere, 2164/2006 sayılı davayı dinleyecek olan Girne Kaza Mahkemesine iadesine,

Mukabil -istinafın incelenmesine gerek olmadığından reddine,
KARAR ve EMİR verilir.




Meseleye has olgular ışığında istinaf ve mukabil istinaf masrafları ile ilgli emri verilmez.



Ahmet Kalkan Gülden Çiftçioğlu Bertan Özerdağ
Yargıç - Yargıç Yargıç


16 Kasım, 2017











47






Full & Egal Universal Law Academy