Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 175/2012 Dava No 47/2012 Karar Tarihi 21.12.2012
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 175/2012 Dava No 47/2012 Karar Tarihi 21.12.2012
Numara: 175/2012
Dava No: 47/2012
Taraflar: Ulusal Birlik Partisi ve İrsen Küçük ile Ahmet Kaşif arasında
Konu: Ara emri - Davalı 2nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan yetkilerini kullanmaktan men edilmesi kararı - Davalı 2nin ara emrinin kaldırılması için dava açması - Yargıtayın İlk Mahkeme kararını onaylaması.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 21.12.2012

-D. 47/2012 Yargıtay/Hukuk 175/2012
(Lefkoşa Dava No: 8226/2012)
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Narin F. Şefik, Hüseyin Besimoğlu, Mehmet Türker.
İstinaf eden: 1. Ulusal Birlik Partisi, Köşklüçiftlik - Lefkoşa
- 2. İrsen Küçük, Lefkoşa
(Davalı No. 1 ve 2)
- ile -
Aleyhine istinaf edilen: Ahmet Kaşif, Gazimağusa
(Davacı)


- A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Ergin Ulunay, Avukat Hasan Hasipoğlu ve Avukat Güner Göktuğ
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Fuat Veziroğlu, Avukat Yunsal İlhan, Avukat Hasan Yücelen ve Avukat Münür Doratlı.


-------------


Lefko-şa Kaza Mahkemesi Başkanı Emine Dizdarlı'nın 8226/2012 sayılı davada 14.11.2012 tarihinde verdiği karara karşı, Davalılar tarafından yapılan istinaftır.


K A R A R


Narin F. Şefik: Huzurumuzdaki istinaf, Aleyhine İstinaf Edilen/Davacının, 24.10.2012 tari-hli istidası neticesinde Bidayet Mahkemesinin "21.10.2012 tarihinde Ulusal Birlik Partisi Kurultayında alınan Divan Başkanlığı kararının icrasının işbu dava neticesine kadar durdurulmasını ve Davalı/Müstedaaleyh No. 2'nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan- yetkilerini kullanmaktan işbu dava neticesine değin men edilmesini" emreden 14.11.2012 tarihli kararından yapılmıştır.

İstinaf Eden/Davalı No.1 ve 2, bu karardan, 32 istinaf sebebi içeren bir istinaf ihbarnamesi dosyaladılar.

İstinaf Edenlerin, 32 ist-inaf sebebini, 6 başlık altında incelemeyi uygun görürüz.

1.Davacının şikayeti ile ilgili KKTC'de hiçbir Mahkemenin yargı yetkisi yoktur. Bu nedenle Bidayet Mahkemesi yargı yetkisini aşmıştır ve karar hatalıdır.

Hiçbir Mahkemenin, dolayısıyla,- Lefkoşa Kaza Mahkemesinin, hiçbir şekilde yargı yetkisi bulunmadığıyla ilgili başlığını, 4 alt başlık altında incelemek gerekir. İstinaf Edenler: (a) şikayet konusu yapılan kararı, Ulusal Birlik Partisi Kurultayında oluşturulan Başkanlık Divanının verdiği-ni, bu nedenle, davanın, Başkanlık Divanı aleyhine ikame edilmiş olması gerektiğini, Başkanlık Divanının Davalı yapılmadığı bir davada, Davacının taleplerini ileri süremeyeceğini; (b) Divan Başkanlığının kararının nihai olduğunu ve olaya son noktayı koyduğ-unu, bu nedenle Divan Başkanlığının kararının mahkemede sorgulanamayacağını; (c ) Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünde belirlenen iç hukuk yollarının tüketilmeden dava ikame edilemeyeceğini, bu durumda iç hukuk yolları tüketilmeden mahkemenin yargı yetkisi olam-ayacağını; (d) bir siyasal partinin iç işleri ile ilgili konularda, mevzuatta, yetkili bir mahkeme belirlenmediği için, bu konu ile ilgili hiçbir mahkemede dava ikame edilemeyeceğini ileri sürdüler.

İstinaf Eden, Başkanlık Divanının kararına karşı, hiçbi-r mahkemeye gidilemeyeceğini, bu konularda mahkemenin yetkisi olduğu kabul edilse dahi, Divanın kararının kesin olduğunu, bu nedenle, Divan kararının mahkemede sorgulanamayacağını, eğer Divanın kararı mahkemede sorgulanacak olsa dahi, Divanın, davada taraf- yapılması gerektiğini, bunun, Davacı tarafından yapılmadığını ileri sürmüştür.

Gerek Ulusal Birlik Partisi Tüzüğü, gerekse 10/1975 sayılı Siyasal Partiler Yasası incelendiğinde, 21/10/2012 tarihinde, Kurultayda görev yapan Divan Başkanlığının hükmü şahs-iyeti veya tüzel kişiliğinin olmadığı görülür. Tüzel kişilik, siyasal partiye aittir. Kurultay, siyasal partinin en yüksek karar organıdır. Divan ise, Kurultayı yönetir. Bu nedenle, Başkanlık Divanının bu isim altında dava edilmesi mümkün değildir. Bu duru-mda, Divanın davaya Davalı yapılması gerektiği iddiasının mesnetsiz olduğunu kabul ederiz. Davacının Başkanlık Divanını, davasında Davalı yapmamasının huzurumuzdaki dava açısından bir eksiklik olmadığını kabul ederiz.

Divan kararının nihai olduğu iddiası- ele alındığında; gerek Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünde, gerekse 10/75 sayılı Siyasal Partiler Yasası'nda, Divan Başkanlığının kararının nihai bir karar olduğu ve bu kararın, dava konusu yapılamayacağı belirtilmemiştir. Bir konuda yargı yetkisi kısıtlanac-aksa, bunun açık bir şekilde ifade edilmesi gerekir. Mezkûr Tüzük ve Yasa'da böyle bir kısıtlama yer almamaktadır. Divanın mevzuata aykırı hatalı bir işlem yapması halinde, buna karşı, mağdur olan kişinin hukuk yoluna başvuramayacağı iddiasına itibar etmek- mümkün değildir. Divan kararının nihai olduğu iddiasını kabul etmeyiz.

İstinaf Eden, siyasal partilerin özerklik ve özgürlükleri gereği, iç işlerinin tamamen siyasal partilerin yetkili organları tarafından idare edilmesi ve Tüzükte yer alan iç hukuk yol-larının tüketilmiş olması gerektiğini belirtmiş ve Davacının Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün 114 ve 115. maddelerini kullanmadan başka bir girişim yapamayacağını ileri sürmüştür.

Tüzüğün 114. maddesi aynen şöyledir:


"Parti tüzüğünde kural bulunmayan -durumlarda Siyasal
Partiler Yasası'na, Seçim ve Halkoylaması Yasası'na,
Parti Meclisi'nin alacağı ilke kararlarına ve Genel
Kurallara göre hareket edilir."
Tüzüğün 115. maddesi ise aynen şöyledir:

"Bu tüzük kurallarını yorumlama ve boşluk olması
- halinde ilke kararı alma yetkisi Parti
Meclisi'nindir."


Madde 115'de kuralların yorumlanması ve boşluk olması halinde, Parti Meclisinin karar alması gerektiği ifade edilmektedir.

Davacının Emare 5, Emare 11 ve Emare 14 itiraz yazıları üzerine,- Divan Başkanlığının 3 üyesinin imzası ile Davacıya verilen Emare 3 yazıda, Divan Başkanlığının "tüzüğün 115. maddesi"ni de inceledikleri ve "tüzük maddeleri arasında (20, 21 ve 28) bir boşluk olmadığı" nedeniyle "Parti Meclisinin kararına gerek" kalmadığı-na, "Divan olarak bu kararları almaya yetkili" olduklarına karar verdikleri görülür.

Emare 3 yazının, Davacının iç hukuk yollarını ne oranda kullandığını veya tükettiğini gösterdiği, Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün 114 ve 115. maddelerinin, bu davada uyg-ulanırlığının olup olmadığı, Bidayet Mahkemesi huzurundaki esas davanın konusu olmalıdır. Bu hususta karar verebilmek için, emare yazılarla, Tüzüğün incelenmesi gerekir. Bu konuda, Bidayet Mahkemesi, ara emri safhasında bir karar üretmemiş ve bu hususlar d-avanın esasına kalmıştır. Davacı, Emare 11 yazısı ile, ilgili maddelerin yorumu yapılmadan karar verilmesine itiraz etmiş olmasına rağmen, Divan, Davacının bu itirazına spesifik olarak cevap vermeyerek, Emare 3 yazısında, bu konuda sessiz kalmıştır. Bu şar-tlarda, Bidayet Mahkemesinin, Tüzüğün 115. maddesi altında, Davacının uhdesine düşen başka bir girişim olup olmadığına karar vermesi gerekir. İlk nazarda ciddi ve haklı dava sebebi olup olmadığının araştırıldığı ara emri safhasında, böyle bir incelemeye g-erek yoktur. Bu husus, davanın esasının değerlendirilmesinde ele alınacaktır. Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün 20, 21 ve 28. maddelerinin, dava konusu ihtilafa uygulanırlığının ne olduğu, bu maddelerde boşluk olup olmadığı, maddelerin yorumuna gerek olup o-lmadığı hususları davanın esasını ilgilendirmektedir. Bu nedenle, bu safhada, Tüzük ile ilgili yoruma gerek olduğu iddiasının kabul edilmesine olanak yoktur. Davacının ara emir maksatları bakımından Tüzük altında iç hukuk yollarını tüketip tüketmediğine ka-rar verilmeyecektir. Bunun, davanın esasında karar bağlanacak bir husus olduğu kabul edilmelidir.

İstinaf Eden, yetkisizlik konusunda, KKTC Anayasası'nın siyasal partileri anayasal kuruluş varsaydığını, siyasi partileri demokrasinin vazgeçilmez öğeleri- olarak mütalaa ettiğini, bu durumda, siyasal partilere bir anayasal statü verildiğini, bu yapılırken siyasal partilerin iç işlerinde de kendilerini bağımsız mütalaa ettiklerini, iç işlerine mahkemelerin dahi müdahale etmemeleri gerektiğini, Anayasa'nın 71-. maddesinin 1 ve 2. fıkraları altında partilerin tüzük ve programlarına bağlı olduklarını, parti tüzüğünün Anayasa'nın tanıdığı 'en azından' yasa gücünde kararname etkisinde bir tüzük olduğunu, bu nedenle, bu konu ile ilgili yargı yetkisi olup olmadığına -karar vermek için, Anayasa, 10/1975 sayılı Siyasal Partiler Yasası ve Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurulacak bir yargı mercii olmadığının görüldüğünü iddia etmiştir.

İstinaf Eden, Genel Seçimler ile -ilgili yargı yetkisi olmadığını, özel düzenleme ile seçim sürecinde çıkan ihtilâfların seçim kurulları tarafından ele alındığını, mali denetimin Anayasada spesifik olarak Anayasa Mahkemesine verildiğini, siyasal partilerin Anayasa Mahkemesi tarafından kapa-tılabileceğine yine Anayasada yer verildiğini, anayasal kuruluş statüsünde olan siyasal partilerin, parti içi seçimlerinde, Anayasada bu meyanda bir düzenleme olmadığı için, yargı yetkisi bulunmadığının kabul edilmesi gerektiğini ileri sürdü.

Aleyhine İs-tinaf Edilen, yargı yetkisi olmadığı iddiasına cevaben, gerek Anayasanın, gerekse Siyasal Partiler Yasası'nın ve parti tüzüklerinin siyasi partilere bir çerçeve çizdiğini, bu çizgilerin demokratik ilkelere uygun hareket etmek ve hukuk devleti ilkelerini ya-şatmak olduğunu, Anayasa'da, Siyasal Partiler Yasası'nda ve parti tüzüklerinde konan kurallara uyulmamasının çaresiz bırakılamayacağını, hukuk devletinde "dava açma hakkı yoktur" denemeyeceğini ifade etmiştir.

KKTC Anayasası'nın 70. maddesinde, siyasal- parti kurma ve partilerin siyasal hayattaki yeri, 71. maddesinde ise siyasal partilerin uyacakları ilkeler izah edilmiştir.

Madde 71'in (1). fıkrasında, "siyasal partilerin tüzük, program ve çalışmalarının ......... insan haklarına, demokratik ilkeleri-ne aykırı olamayacağı" (3). fıkrasında, "siyasal partilerin parti içi çalışmalarının ......... demokratik ilkelere aykırı" olamayacağı yer alır.

Bir siyasal partinin parti içi çalışmalarının demokratik hukuk devletine uygun olabilmesi için, parti içi çal-ışmaların temel hakları kısıtlayıcı olmaması ve üyelerinin temel haklarını güvence altına alması gerekir. Temel haklar arasında, KKTC Anayasası'nın 17. maddesinde yer alan "hak arama özgürlüğü ve yasal yargı yolu" hakkı tanınmalı ve parti üyeleri yargıya b-aşvurma hakkından yoksun bırakılmamalıdırlar.

En temel insan haklarından biri olan hak arama özgürlüğü ve yargıya başvurma hakkı, KKTC Anayasası'nın 17. maddesinde yer almaktadır. Herhangi bir nedenle, mağdur olduğunu ileri süren bir kişi, mağduriyetin-i düzeltmek veya mağduriyeti nedeniyle tazmin edilmek için yetkili mahkemeye müracaat edebilmelidir.

Huzurumuzdaki davanın esas konusu; Davacı ve Davalı No. 2'nin, Ulusal Birlik Partisi'nin Genel Başkan Adayı olarak yer aldıkları 21.10.2012 tarihli Ulusa-l Birlik Partisi Kurultayında, oy verme akabinde, adayların aldıkları oylar sayıldıktan sonra, Genel Başkanlık seçimini kazandığı ilan edilen Davalı No.2'nin, Parti Tüzüğü altında Parti Genel Başkanı seçilebilmesi için alması gereken oy sayısına ulaşıp ula-şmadığı hakkındadır. Seçime katılan bir adayın, seçim sonuçları açıklandıktan sonra, yasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmesi halinde sonuçlara itiraz hakkı olmalı ve mağduriyetini giderebilmek için yasal yollara başvurabilmelidir. Parti içi seçimler-de, sonuçlara ve/veya usule itiraz etmek isteyen bir kişinin, hangi yönteme göre hareket edeceği, Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünde veya siyasal partiler ile ilgili mevzuatta açıkça yer almamakla beraber, kendisini parti içi seçim sonuçları nedeniyle mağdur -hisseden kişinin iddiasını ileri götüremeyeceğini ve çaresiz kalacağını söylemek, hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmadığı gibi, o kişiyi temel bir hak olan yargıya başvurma hakkından yoksun bırakmak neticesine de yol açar.

KKTC bir hukuk devletidir. Bir -hukuk devletinde, bir siyasal partinin genel başkanlık seçiminde yasal mevzuata ve parti tüzüğüne aykırı davranıldığı iddiasına karşı, yasal mevzuatın ve parti tüzüğünün yetersiz kaldığı gerekçesi ile hukukun çaresiz kalacağını kabul etmek mümkün değildir.-

İstinaf Eden, siyasi partilerin anayasal bir statüde olduklarını, parti tüzüğünün yasa gücünde kararname gibi etkili kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. İstinaf Edenin bu iddialarını kabul etmek mümkün değildir.

10/1975 sayılı Siyasal Partiler- Yasası'na göre, siyasi partiler, "toplum ve Devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini, seçim yolu ile ve belirli görüşleri yönünde yönetmek, denetlemek ve etkilemek için sürekli çalışma amacını güden ve programları açık olan kuruluşlardır." Yasa'nın 8. madde-sinin 2. fıkrasına göre, parti kuruluş bildirisinin Bakanlığa bildirilmesiyle parti tüzel kişilik kazanmaktadır. Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku 12. baskı sayfa 322'de, bu konu ile ilgili şu görüşe yer verilmiştir:

"Gerçi, siyasi partiler, Anayasanın öng-ördüğü
kurumlardandır ama, Anayasanın bu kurumlara verdiği
önem, "demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları"
(m.68/2) olmaları dolayısıyladır. Anayasa Mahkemesinin
1961 Anayasası döneminde verdiği ve 1982 Anayasası için
de geçerliliğini koruyan kar-arında da belirttiği gibi,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sı siyasî partiler kamu
hukuku kurumları olarak nitelemiş ve onlara devlet
örgütü içinde yer tanımış değildir. Tam tersine gerek
parti kurma hakkına ilişkin hükümler, gerekse halk
iradesinin ve oy-unun Devlet etkisi dışında ve serbestçe
oluşumunu öngören ilkeler böyle bir görüşü kesinlikle
reddeder niteliktedir."

Yukarıdaki açıklamalar ve Anayasa Mahkemesinin
kararı ışığında, siyasi partileri, halkın siyasi
düşünce ve inançlarının oluşmasında -birer araç olan
-serbest kuruluşlar olarak nitelendirmek gerekir."


Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri 4. baskı sayfa 199'da ise, şu sözler yer alır:

"22 Nisan 1983 tarih ve 2820 sayılı Siyasî Partiler
Kanununun 3'üncü maddesinde siyasî partilerin, tü-zel
kişiliğe sahip birer kuruluş olduğu belirtilmektedir.
Ancak Kanun bu tüzel kişiliğin bir kamu tüzel kişiliği
mi, yoksa bir özel hukuk tüzel kişiliği mi olduğu
hususunu bir açıklık getirmemektedir. Siyasî partiler
bir kamu tüzel kişisi değildirler. -Yani devlet
yönetimine etkin bir şekilde katılsalar ve hatta
-devleti yönetiyor olsalar da, siyasî partiler devlet
tüzel kişiliğinin dışında bulunurlar. Siyasî partiler,
-SSK, TRT, BAĞ-KUR, TÜBİTAK gibi bir kamu kurumu da
-değildirler. Siyasî partiler, Barolar Birliği, TOBB;
Ziraat Odaları, TÜRMOB, Tabipler Birliği gibi bir
-"kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu" da
değildirler. O halde siyasî partiler, birer özel hukuk
tüzel kişisidirler. Mal tahsisi suretiyle değil, birden
çok kişinin bir araya gelmesi suretiyle kurulduklarına
göre bunlar kişi topluluğu -şeklinde birer özel hukuk
tüzel kişisi, yani açıkçası birer dernektirler. Nitekim
Türkiye'de siyasî partiler, 3 Temmuz 1965 tarih ve 648
sayılı Siyasî Partiler Kanununa kadar zamanın Dernekler
(Cemiyetler) Kanunlarına uygun olarak derne-k olarak
kurulup çalışmışlardır. O halde siyasî partiler, siyasî
amaç güden derneklerdir..........................
Sonuç olarak Anayasa ve 2820 sayılı Siyasî Partiler
Kanununun kamu hukukuna tâbi kıldığı konular dışında
siyasî p-artilerin birer dernek olarak özel hukuka tâbi
olacağını söyleyebiliriz."


TC Siyasi Partiler Kanununda, siyasi partiler "Anayasada ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen- görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatl-anan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır" diye tanımlanmış, KKTC'nin 10/75 sayılı Siyasal Partiler Yasası'nda ise siyasal partiler, "toplum ve Devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini, seçim yolu ile ve belirli görüşleri yönünde yönetmek, denetlemek ve etki-lemek için sürekli çalışma amacını güden ve programları açık olan kuruluşlardır" diye nitelendirilmiştir. Her iki Yasa altında, siyasi partiler tüzel kişiliğe sahip kuruluş olarak kabul edilmektedirler. TC siyasi partiler hukuku ile ilgili literatürde, si-yasal partilerin kamu kuruşları olarak nitelendirilmelerinin mümkün olmadığı belirtilmekte ve siyasal partilerin özel hukuka göre düzenlenmiş bir tüzel kişilik oldukları ağırlıklı olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, bazı yazarlar, siyasi partileri-n sivil toplumla devlet kurumları arasında köprü oluşturan ve bu özellikleri itibarıyla da, bazı açılardan özel hukuk tüzel kişilerine, bazı açılardan da kamu hukuku tüzel kişilerine benzeyen 'kendilerine özgü' kuruluşlar olduklarını belirtmektedirler.

T-ürkiye Cumhuriyetinin Siyasi Partiler Kanunu altında kurultay veya büyük kongrelerde alınan kararlar ile ilgili Korkut Kanadoğlu'nun, Siyasi Partiler Kanunu Şerhi Cilt 1 sayfa 166'da şu görüşe yer verilmiştir:

"Konuyu bitirirken büyük kongrece alınan k-ararlar-
daki eksikliklerin hukuki sonuçları üzerinde de
durulmalıdır. SPK bu konuda açık bir hüküm içermemek-
tedir. Dernekler hukukunda ise yasa ve tüzüğe
aykırılığın kararın hükümsüzlüğüne yol açıp açmadığı
tartışılmalıdır. Derneklerde kararların geçe-rli ya
da geçersiz olabileceği genel olarak kabul görmektedir.
İptal edilebilirlik ise reddedilmektedir. Kararın
hükümsüzlüğüne karar verilebilmesi için ihlalin,
üyenin katılım hakkının uygulamasında önem taşıması
koşulu aranmalıdır. Buna göre öne-mli bir katkı yapma
olanağının haksız biçimde parti üyesinin elinden
alındığı ispatlanabiliyorsa, yasa veya tüzüğe
aykırılık, alınan kararın geçersizliğine neden
olmalıdır..."


T.C. Siyasi Partiler Kanunu ile KKTC'nin 10/1975 sayılı Siyasal Part-iler Yasası farklı olmalarına rağmen, her iki ülkenin mevzuatında, siyasi parti, tüzel kişiliği haiz bir kuruluş olarak tanımlanmıştır. Siyasi partinin bir özel hukuk kişisi olduğunu biz de aynen benimseriz.

Netice itibarıyla, siyasal partilerin kurultay- kararları ile ilgili olarak, mahkemenin yargı yetkisi olmadığı iddiası kabul edilemez. Demokratik hukuk devleti gereği, hiçbir kimse yargıya başvurma hakkından mağdur edilemeyeceğine göre, Aleyhine İstinaf Edilen/Davacı, yasal haklarının ihlal edildiği id-diası ile yargıya başvurma hakkını haiz olmalıdır. Dolayısıyla, İstinaf Edenlerin, Davacının, dava konusu yaptığı konuya, KKTC'de hiçbir mahkemenin yargı yetkisi olmadığı doğrultusundaki istinaf sebepleri reddedilir. Bidayet Mahkemesinin, konu ile ilgili y-argı yetkisi bulunduğu hususundaki kararı onaylanır.

2. Lefkoşa Kaza Mahkemesi yetkili mahkeme değildir.
İstinaf Eden; bir an için konu ile ilgili yargı yetkisi bulunduğunun kabul edilmesi halinde, 10/1975 sayılı Siyasal Partiler Yasası'nın 2. tefsir ma-ddesinde "mahkeme" kelimesinin "yerine göre Kaza Mahkemesini veya Yüksek Mahkemeyi anlatır" sözleri ile izah edildiğini, Yasa'nın içeriğine bakıldığında, siyasi partilerin kapatılması ile ilgili maddelerin Anayasa Mahkemesini yetkili kıldığını, 9 ve 51. ma-ddelerde de yetkili mahkeme olarak Anayasa Mahkemesinin belirtildiğini, disiplin ile ilgili 32. madde ile gelir sağlamakta usulsüzlük ile ilgili 49. maddede yetkinin Kaza Mahkemesinde olduğunun belirtildiğini, 63'den 70'e kadar sıralanan maddelerde ceza ku-rallarının yer aldığını, ceza sınırı 5 yıla kadar olan suçlar için Kaza Mahkemeleri, bunun üzerinde olan suçlar için Ağır Ceza Mahkemelerinin yetkili olacağını ifade ederek, bu ara emri istidasının dosyalandığı dava konusu ile ilgili Yasa'da yargı yetkisi -kullanacak bir mahkemenin belirtilmediğini, ancak bir mahkeme yetki kullanacaksa, bunun Yüksek Mahkeme olarak Anayasa Mahkemesi olması gerektiğini, siyasi parti kapatma yetkisi Anayasa Mahkemesinde olduğuna göre, parti ile ilgili yasaklayıcı bir ara emri v-ermeye yetkili olacak mahkemenin ancak Anayasa Mahkemesi olabileceğini, parti genel başkanının yetkilerini askıya alan mahkemenin, esasen partinin faaliyetlerine müdahale etmekte olduğunu, Siyasal Partiler Yasası kapatma yetkisini Anayasa Mahkemesine verir-se, bir parti başkanının yetkilerini kullanmasının men edilmesi yetkisinin bir Kaza Mahkemesi Yargıcına verilemeyeceğini, böyle bir emri ancak Anayasa Mahkemesinin verebilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Anayasa Mahkemesinin yetkili olmadığının kabul ed-ilmesi halinde ise, yetkinin ancak asli yetki kullanan Yargıtayda olması gerektiğini, Yasa'da hangi konularda Kaza Mahkemesinin yetkili olduğunun belirtildiğini, Anayasa Mahkemesinin yetkili olduğu maddelerin de belirtildiğini, ceza yetkisi kullanacak mahk-emenin de cezanın ağırlığına göre belirlendiğini, 2. maddedeki tefsirde, Anayasa Mahkemesi değil de Yüksek Mahkeme söz dizisi yer aldığı nedeniyle, Yasa'daki geriye kalan yetkilerin, Fasıl 337 ve Fasıl 268'de kabul edildiği şekilde, asli yetki kullanan Yar-gıtayda olması gerektiğini ileri sürmüştür. İstinaf Eden, ülkede iktidarı elinde tutan bir partinin Kurultayında alınan kararın asli yetki kullanan Yargıtayda denetlenmesi gerektiğini, divan kararının yargısal denetimini (judicial review) asli yetki kullan-an Yargıtayın yapması gerektiğini ifade etmiştir.

Aleyhine İstinaf Edilen, mevzuatımıza göre, Yüksek Mahkemenin yetkilerinin açıkça Anayasa'da ve yasalarda sayıldığını, geriye kalan yetkilerin ise, Kaza Mahkemesine ait olduğunu ileri sürmüştür. Siyasal P-artiler Yasası'nda, duruma göre, Kaza Mahkemesi veya Anayasa Mahkemesinin (Yüksek Mahkeme olması gerekir) yetkilendirildiğini, Anayasa Mahkemesine Siyasal Partiler Yasası'nda 2 konuda yetki verildiğini, kapatma davalarında ve mali denetim konularında Anaya-sa Mahkemesinin yetkili olduğunu, Bidayet Mahkemesinin, Lefkoşa Kaza Mahkemesinin yetkili olduğuna dair bulgusunun hatalı olmadığını ifade etmiştir.

Siyasal Partiler Yasası'nın tefsir maddesinde, "Mahkeme" kelimesinin tefsirinde, hem Kaza Mahkemesine, he-m de Yüksek Mahkemeye yer verilmiştir.

Siyasal Partiler Yasası'nda ceza yetkisi, cezanın ağırlığına göre, Kaza Mahkemeleri veya Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından kullanılır. Ceza yetkisi, ilk mahkeme olarak, Kaza Mahkemeleri veya Ağır Ceza Mahkemelerine,- 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası ile verilmiştir.

10/75 sayılı Siyasal Partiler Yasası'nda, mahkeme sözünün geçtiği maddelerden 32 ve 49. maddeler, Kaza Mahkemesini yetkili addetmekte, 9, 51, 52, 56, 57, 58, 59 ve 60. maddeler ise, Anayasa Mahkemesini yetk-ili olarak belirlemektedir.

Siyasal Partiler Yasası ve parti tüzüğünden kaynaklanan bir ihtilaf ile ilgili yargıya başvurma hakkı olduğunu ve böyle bir yetkinin yasa ve tüzükte açıkça yer almasına gerek olmadığını kabul ettikten sonra, 10/1975 sayılı- Siyasal Partiler Yasası'nda "Mahkeme" kelimesinin tefsirinin verildiği 2. maddede Kaza Mahkemesinin de yetkili olduğunun belirtilmiş olduğuna istinaden, Davacının davasını Kaza Mahkemesinde ikame etme hakkı olmadığını kabul etmek mümkün değildir.

Bu dur-umda, Bidayet Mahkemesinin, Lefkoşa Kaza Mahkemesinin yetkili olduğuna dair bulgusunda hatalı olduğu kabul edilmez ve bu doğrultudaki istinaf sebepleri ret ve iptal edilir.

3. Bu meseleye 9/76 Mahkemeler Yasası'nın 41. maddesini uygulamakla Bidayet Mahk-emesi hata yaptı.

İstinaf Eden, talep edilen ara emrinin 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası madde 41 altında talep edildiğini, bu maddenin özel hukuk hakları ile ilgili olduğunu ve siyasal haklara uygulanamayacağını, madde 41'in mehazına bakıldığı zaman, bu m-addenin özel hukuk hakları ile ilgili olduğunu ve siyasi partilerin özel hukuka dahil olamayacağını, bu nedenle, madde 41'de öngörülen bir emrin bu meselede verilemeyeceğini ileri sürmüştür.

Aleyhine İstinaf Edilen, madde 41'in bu davaya uygulanır olduğ-unu kabul etmektedir.

9/76 sayılı Mahkemeler Yasası "yargı yetkisi kullanan mahkemelerin" kuruluşu, işleyiş, görev ve yetkileri ile ilgili bir Yasa'dır.

Tefsir maddesinde "Davacı", "Davalı", "ceza işlemi" ve "hukuk işlemi" sözleri şu şekilde izah edilm-ektedir:

"Ceza işlemi" yasa veya sair mevzuata aykırı suç
iddiası ile bir kişinin yargılanması amacıyla
mahkeme huzurunda aleyhine başlatılan herhangi
bir işlemi anlatır.
"Davacı", bir kişi aleyhine dava, dilekçe, takrir,
-celpname veya başka bir usul ile bir mahkeme
-huzurunda herhangi bir talepte bulunan kişiyi
-kapsar ancak mukabil dava ile talepte bulunan
"Davalı" bu deyimin dışında kalır.
"Davalı", dava, dilekçe, takrir, celpname veya
diğer bir usul ile bir mahkemede aleyhine
herhangi bir talepte bulunulan bir kişiyi kapsar.
"Hukuk işlemi" ceza işlemi dı-şında herhangi bir
yargısal işlemi kapsar.


Anayasa Mahkemesinde ne tür davaların görüleceği, KKTC Anayasası'nın 144'den 149'a kadar sıralanan maddelerinde yer alır. Yüksek İdare Mahkemesinin yetkisi KKTC Anayasası'nın 152. maddesinde belirtilir. Yarg-ıtayın yetkileri ise, KKTC Anayasanın 151. maddesinde öngörülmektedir. Yargıtay İstinaf Mahkemesidir, ancak 151(2) ve 151(3)'de sıralanan konularda ilk mahkeme olarak da yetkilendirilmiştir.

Anayasa'da sıralanan yetkiler dışında, mahkemelerin yetkileri, -esasen 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası'nda yer alır.

Mahkemeler Yasası'na göre, bir mevzuatta suç olarak belirtilmeyen ve dava sebebi varolan tüm hususlar, hukuk davası kapsamında ele alınır.

-Yasa'nın, 24. maddesinde, hukuk meselelerinde bölgesel yetki kriterleri konmuştur. 25. madde ise, açıkça "Anayasa ve yasalar uyarınca Yüksek Mahkemeye ilk mahkeme olarak yetki veren kurallar saklı kalmak koşuluyla" Kaza Mahkemesinin hukuk davalarında yetki-li olduğunu belirtmektedir.

KKTC Mahkemelerinde uygulanacak mevzuat, 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası'nın 38. maddesinde ve Anayasa'nın geçici 4(1) maddesinde yer alır.

Madde 41 ise, hukuk davalarında yetkisini kullanan her mahkemenin, geçici men'i müdah-ale emri verebileceğini belirtir.

Bu meselede, Lefkoşa Kaza Mahkemesinin yetkili olduğunu kabul ettikten sonra, Kaza Mahkemesinde ikame edilen bir hukuk davası olan istinafa konu ara emri istidasının dosyalandığı davada, Kaza Mahkemesinin, 9/76 sayılı M-ahkemeler Yasası'nın 41. maddesini uygulayabileceğini kabul ederiz. Bidayet Mahkemesi, madde 41'i uygulamakla hata yapmış değildir. Bu doğrultudaki istinaf sebepleri reddedilir.

İstinaf Edenler, Bidayet Mahkemesinin verdiği ara emri ile, Davalı No.2'-nin siyasal haklarının kısıtlandığını ileri sürmüşlerdir. Davalı No.2 bir milletvekilidir ve başbakandır. Bu nitelikleri devam etmektedir. Verilen ara emri bu nitelikler ile ilgili olmadığı gibi, bu nitelikleri kısıtlamaya yönelik değildir. Huzurumuzdaki -konu, kurultayda parti genel başkanlığı seçiminde parti tüzüğüne aykırı işlem yapılması ile ilgilidir. Böyle bir konu, özel hukuk sahasında değerlendirilecek bir konudur. Bidayet Mahkemesi tarafından verilen ara emri ile Davalı No.2'nin siyasal haklarının -kısıtlandığı iddiasını kabul etmeyiz.

4. Madde 41 altında men'i müdahale emri verilmesi ile ilgili kriterler bu davada yoktur.-

9/76 sayılı Mahkemeler Yasası'nın 41. maddesi altında ara emri verilebilmesi için gerekli kriterler, birçok içtihat kararında ifade edilmiştir. Bunlar kısaca şöyledir:
Karara bağlanması gereken konunun ciddi olması;
Davacının, iddiasında haklı olduğuna -dair belirtiler bulunması;
3. Emrin verilmemesi halinde, Davacının ileride telafisi
mümkün olmayacak zararının doğacağı veya eski duruma
dönüşün çok zor olacağına kanaat getirilmesi
gerektiği.


İstinaf Eden, -ara emri için gerekli kriterlerin, Davacının istidasına ekli yemin varakasında yer almadığını ve kriterlerin tatmin olmadığını ileri sürmektedir.

Bidayet Mahkemesi, yemin varakasının yeterli olduğuna ve ara emri verilmesi için gerekli kriterlerin tatmin -olduğuna karar vererek, Davacının talep ettiği ara emrini vermiştir.

Davacı/Müstedinin istidasına ekli yemin varakasında, ara emri verilmesi için gerekli kriterler açıkça yer almaktadır.
Yemin Varakasında, telafisi imkansız zarar veya geriye dönüşün- imkansız olacağı noktasında, Parti Genel Başkanının Ulusal Birlik Partisi Tüzüğündeki yetkileri sıralanmış, Davalı No.2'nin bu yetkileri kullanması halinde, yapılacak işlem ve/veya eylemleri ve/veya alınan kararları ve/veya neticeleri ortadan kaldırmanın -mümkün olmayacağı ileri sürülmüştür. Yemin varakasında yer alması gereken hususların eksik olduğu iddiasını kabul etmeyiz.

9/76 sayılı Mahkemeler Yasası madde 41 altında emir verilebilmesi için, gerekli kriterleri incelerken, 1. kriterin tatmin olduğunu- kabul ettiğini, Bidayet Mahkemesi Mavi 266'da şu şekilde izah etmiştir:

"Huzurumdaki meselede Davacı/Müstedi Ulusal Birlik Partisi Kurultay üyesi ve ayni zamanda Ulusal Birlik Partisi Mağusa Milletvekilidir. 21.10.2012 tarihinde yapılan Ulusal Bir-lik Partisi Kurultayında Davacı/Müstedi ile Davalı/Müstedialeyh No. 2 Genel Başkan adayı idiler. Söz konusu tarihte Ulusal Birlik Partisi üye tam sayısı 1427 idi. Kurultayda 1402 oy kullanıldı. Yapılan oylama sonucunda Davacı/Müstedi 690 oy alırken, Daval-ı/Müstedialeyh No.2, 704 oy aldı ve 8 oy ise geçersiz sayıldı. Davacı/müstedi Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün 28. maddesinin Genel Başkan seçilebilmek için Kurultay üye tam sayısının en az yarısından bir fazlası kadar oy alınmasını öngörmesi neticesinde ad-aylardan hiç biri Genel Başkan seçilemeyeceğini, buna rağmen, Divan Başkanlığı oy çokluğu ile Davalı No.2'yi Başkan ilan etmesi neticesinde haklarından mahrum edildiğini ve/veya seçim en çok oy alan iki aday arasında bir hafta sonra yenilenmesi gerektiğini- ve/veya Divan kararı ışığında ikinci tur oylamaya gitmekten men edildiğini iddia ederek sair şeyler yanında, kararın iptalini talep etmektedir. Bu itibarla, karara bağlanması gereken konunun acil ve ciddi bir konu olduğu aşikardır ve/veya açıkça görülmekt-edir."

Kaza Mahkemesinin, bu davayı dinlemeye yetkili olduğu ve 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası'nın 41. maddesinin bu davada uygulanabileceğine karar verildikten sonra, Bidayet Mahkemesinin Davacının, Davalı aleyhindeki davasının ciddi bir dava olduğuna d-air, yukarıda görülen yaptığı bulguda herhangi bir hata yoktur.

Davacının iddiasında haklı olduğuna dair belirtiler konusunda, Yargıtay/Hukuk 44/82 (D.9/83), Yargıtay/Hukuk 40/10 (D.18/2011) ve Yargıtay/Hukuk 126/2011 (D.24/2011)'de ifade edildiği gibi, -Müstedinin ileri sürdüğü iddialarında haklı olabileceğine ilişkin bazı işaretlerin bulunmasının yeterli olduğu kabul edilmelidir.

Bidayet Mahkemesi, "Davacının taraflar arasında dinlenebilecek ciddi bir dava konusu varsa ve Davacı/Müstedi bu dava kon-usunu destekleyecek belge ve/veya materyale sahipse böyle bir materyalin duruşmanın akıbeti kesin olmasa bile ara emri maksatları bakımından, yeterli kabul edilmelidir" diyerek ibraz edilen Emare 1,2,3 ve 4 yazılar ile tarafların Parti Tüzüğünün 20 ve 28. -maddeleri ile ilgili iddialarına değindikten sonra, bunlarla ilgili olarak "Davacı/Müstedinin davasında ve/veya iddiasında haklı olduğuna dair belirtiler ve/veya işaretlerdir ve/veya tüm bu hususlar ilk nazarda yargılanması gereken bir konunun mevcudiyetin-i göstermektedir" demiştir.

Kurultay, 21.10.12 tarihinde yapılmış ve 1427 üye sayısı bulunan Ulusal Birlik Partisi'nin, Kurultayında 1402 oy kullanılmıştır. Davacı 690, Davalı No.2, 704 oy almış, 8 oy geçersiz kabul edilmiştir. Ulusal Birlik Partisi Tüzü-ğünün 20. maddesi ve 28. maddesi aynen şöyledir:
"20. Kurultayın gündemi Parti Meclisi'nce düzenlenir.
Kurultayın Olağanüstü toplantı gündemi çağrıyı
yapan organca düzenlenir. Kurultayda karar yeter
sayısı, hazır bulunan üyeleri-n salt çoğunluğudur."
................................................
"28. Parti Genel Başkanı, Kurultayca gizli oyla ve
üye tam sayısının salt çoğunluğu ile seçilir.
İlk turda salt çoğunluk sağlanamazsa, seçim en
çok oy alan iki aday aras-ında bir hafta sonra
yinelenir ve ikinci tur oylamaya gidilir. Bu
takdirde en çok oy alan aday Parti Genel Başkanı
seçilir. .....................................
.............................................."


Davacı, Tüzüğün 28. maddesinin-, Davalı No. 2'nin seçimi kazanmadığını gösterdiğini ileri sürmesine karşın, Kurultayın Divan Başkanlığının 3 üyesinin imzası ile hazırlanan Emare 3 yazıda; Tüzüğün 20, 21 ve 28. maddeleri incelendikten sonra, 20. maddede öngörülen Kurultayda karar alınabi-lmesi için gerekli olan, hazır bulunan üyelerin salt çoğunluğu nisabını, Parti Genel Başkanlığı seçiminde, madde 28'de nisabın üye tam sayısının salt çoğunluğu olması gerektiğinin belirtilmesine rağmen kabul ettiği görülmektedir. Tüzük maddelerinin birlik-te ele alınarak, kurultaydaki genel başkan seçiminde nisabın ne olması gerektiği hususunda ne tür bir yorum getirileceği, esas davanın konusudur. Bu safhada, tüzük maddelerinin ne şekilde yorumlanması gerektiği ile ilgili karar üretilmemektedir. Genel Baş-kanın seçilebilmesi için, kurultayda kaç oy ile gerekli nisabın tatmin olacağı esas davanın konusudur. Her halükârda 9/1976 sayılı Mahkemeler Yasası madde 41 maksatları için, Tüzükte 28. maddenin mevcudiyeti ve bu maddeye göre genel başkanın "üye tam sayıs-ının salt çoğunluğu ile seçilir" ibaresi, Davacının haklı olabileceğine dair bir işaret olarak kabul edilmelidir. Bu durumda bu şartın tatmin olduğunu kabul eden Bidayet Mahkemesi hata yapmamıştır.

Bidayet Mahkemesi, talep edilen emrin verilmemesi halind-e, ileride telafisi imkansız bir zararın doğacağı veya eski duruma dönüşün çok zorlaşacağı iddiasını incelerken birçok içtihat kararına değinmiş ve Mavi 274'de "zarar-ziyanın tazminat ile tazmin edilebilecek nitelikte olduğu hallerde bile, çare aranan hare-ketin ve/veya işlemin mezkûr dava konusunu yok etme ihtimali olması halinde, ara emri" verilebileceğini; Mavi 275'de "yalnızca bir hukuki hakka müdahale bir Davacıya ara emri hakkı vermez. Ara emri verilmesi için yürürlüğe konabilen nitelikte bir hakkın ih-lal edilmesi ve bu ihlalin de önemli bir ihlal olması" gerektiğini; Mavi 276'da bir "Davacının hukuki bir hakkının ihlal edildiğini ispatladığı veya bu ihlalin tehdit edici bir boyuta ulaştığı hallerde; Davacının ara emri alma hakkı" olduğunu, "zarar-ziyan-ın gerçekte meydana gelmemiş ancak makul bir süre içerisinde meydana gelebilecek nitelikte bir zarar-ziyan olması halinde, ara emri" verilmesi gerektiğini; Mavi 277'de "ilk nazarda bir Davacı haklarının ihlal edilmiş olması halinde, mahkemeden ara emri tem-in etme hakkına haiz olduğunu"; ..... "bir ara emrinin amacı duruşma süresince tarafların pozisyonunu korumak ve müstedinin ileride telafisi imkansız zarar görmesini önlemektir" görüşünü belirtmiş; Mavi 278'de "bir ara emrinin amacı Davacıyı korumak olmakl-a birlikte, Davacının bu korumaya olan ihtiyacının Davalının haklarını kullanmaktan men edilmesi neticesi düçar olacağı zararın" da dikkate alınması gerektiğini; Mavi 280'de "kararın icrasının ve Parti Başkanının yetkilerini kullanmaktan men edilmemesi hal-inde Davacı/Müstedinin düçar olacağı muhtemel zararın Davalı/Müstedialeyh No.2'nin düçar olacağı zarardan daha fazla olacağına" bulgu yaparak bu meselede ara emrinin verilmesinin uygun ve adil olacağına karar vermiştir.

Bidayet Mahkemesi, huzurunda Ulusa-l Birlik Partisi Genel Başkanının yetkilerinin ne olduğu ve bu yetkileri Davalı No.2'nin kullanması ve Davacının davasını kazanması halinde, iki aday arasında yapılması olası 2. oylamada delegelerde meydana gelebilecek değişiklikler nedeniyle ortaya çıkaca-k durumdan geriye dönülemeyeceği ve bu durumda Davacı için geriye dönüşün imkansız olacağı izah edilmiş ve Partinin Genel Başkanının bütün parti organlarında etkin olduğu, ağırlığı bulunduğu, istediklerini büyük çoğunlukla yaptırabilecek konumda olduğu doğ-rultusunda şahadet verilmiştir.

Bidayet Mahkemesi, huzurundaki şahadeti değerlendirdikten sonra, Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün 42(1) fıkrası altında başkanın olmaması halinde, başkana genel sekreterin vekalet edeceğini, hatta genel sekreterin genel baş-kan adına partiyi temsil hakkı bulunduğunu, parti başkanının yetkilerini kullanmadığı takdirde, parti işlerinin durmayacağına kanaat getirerek, Davacının Divan kararı ışığında, hukuki bir hakkının ihlal edildiğini ve/veya bu yönde haklı belirtiler bulunduğ-unu kabul ederek ve ara emrinin verilmesinin adil ve uygun olacağına karar vererek talep edilen ara emrini vermiştir.

21/10/2012 tarihindeki Kurultayda yapılan seçim neticesinde, sayım yapılmış ve Davalı No. 2'nin Partinin Genel Başkanı seçildiği, D-ivan tarafından açıklanmıştır. Davacı bu seçim neticesinin yanlış ve geçersiz olduğunu ileri sürerek, istinafa konu ara emrinin dosyalandığı davayı ikame etmiştir. Davacının davasında muvaffak olması halinde, başkanlık seçimi için 2. tur oylama yapılacak -ve Ulusal Birlik Partisi'nin Genel Başkanı 2. tur oylama neticesinde belirlenecektir. Ancak böyle bir karar verilene kadar, 21/10/2012 tarihinde yer alan Kurultayda yapılan açıklama geçerlidir ve Davalı No.2 Ulusal Birlik Partisi'nin Başkanıdır. Bu durumd-a, Tüzüğün 42(1) maddesi altında parti genel başkanlığının boşalması ve partinin genel sekreterinin başkana vekalet etmesi, bu davanın koşullarında yoktur. Her halükarda, Bidayet Mahkemesinin parti başkanının yetkilerini kullanamaması halinde parti işlerin-in durmayacağı kanaatinde hata yoktur. Bir örnek vermek gerekirse, parti Tüzüğünün 33. maddesinde parti meclisini genel başkanın toplayabileceği gibi, parti yönetim kurulu veya parti meclisinin üyelerinin en az dörtte biri de toplayabilmektedir.

Bi-dayet Mahkemesi, huzurundaki şahadeti ve içtihatları değerlendirdikten sonra, ara emri verilmesi halinde, tarafların karşılaşacağı müşkülatı inceleyerek "Davacı/Müstedinin düçar olacağı muhtemel zararın Davalı/Müstedaaleyh No.2'nin düçar olacağı zarardan d-aha fazla" olacağını kabul ederek ara emri vermeyi uygun görmüştür.

9/1976 sayılı Mahkemeler Yasası'nın 41. maddesi altında ara emri verilebilmesi için tatmin edilmesi gereken 3 kriter ile ara emri verilmesinin adil veya uygun olup olmayacağı hususları,- içtihatlarımızda müteaddit kez incelenmiş ve bu içtihatlarda tarafların karşılaşacakları zorluk da ele alınarak, davacının emir verilmemesi halinde karşılaşacağı zorluk ile emrin verilmesi halinde davalının karşılaşacağı zorluğun mahkeme tarafından ölçül-üp tartılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca statükonun korunması gerektiği hususuna da dikkat edilmesi gerektiği öngörülmüştür. (Yargıtay/Hukuk 40/2010 (D.18/2011), Yargıtay/Hukuk 71/1989 (D.17/1990).

Davacı ve Davalı No. 2 Ulusal Birlik Partisi üyesi-dirler. Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanlık Seçiminin yapıldığı 21.10.2012 tarihli Kurultayda her ikisi de Genel Başkanlık için adaydılar. Tüzük, üyelerin haklarını ve partinin ne şekilde yönetileceği ile ilgili kuralları koymaktadır. Madde 28, genel ba-şkan seçiminde aday olan bir kişinin belirli bir oy nisabına ulaşmaması halinde, 2. tur oylama yapılacağı şartını koymaktadır. Davacı, üyesi bulunduğu Ulusal Birlik Partisi Parti Tüzüğünde belirlenen bu oy oranına iki adayın da ulaşmadığı halde, 2. tur oy-lama yapılmaması ile tüzükte yer alan bu hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek, bu davayı ikame etmiştir.
Davacının iddiası, seçim sonuçlarına dayalı bir hakkının, ihlal edildiği doğrultusundadır. Bu konuda, Siyasal Partiler Yasası'nı incelediğimizde, m-adde 12(8)'de "Genel kongrenin toplantı yetersayısı, genel kongre üye tam sayısının salt çoğunluğudur. İlk çağrı üzerine toplantıda toplantı yeter sayısı bulunamıyorsa, toplantı tarihinden itibaren on beş gün içinde yapılacak ikinci çağrı üzerine yer alaca-k ikinci toplantıda, toplantı yeter sayısı aranmaz. Genel kongrenin karar yetersayısı, Yasa'da veya Parti Tüzüğünde daha büyük bir sayı gösterilmediği hallerde, hazır bulunan üyelerin salt çoğunluğudur" denmektedir. Ulusal Birlik Partisi Tüzüğünün 28. mad-desi parti genel başkan seçiminde, üye tam sayısının salt çoğunluğunu aramaktadır. Kurultay tarihi olan 21/10/2012'de Ulusal Birlik Partisi üye tam sayısının 1427 olduğu, 21.10.2012'de yapılan seçimde 1402 kişinin oy kullandığı, Davacının 690 oy, Davalı N-o.2'nin 704 oy aldığı, 8 oyun ise geçersiz addedildiği belirtilmiştir. Davacı, yukarıda izah ettiğimiz mevzuatı dikkate alarak, 21.10.2012 tarihinde yapılan seçimde hiçbir adayın üye tam sayısının salt çoğunluğu almadığı nedeniyle, Divan Başkanlığı tarafın-dan verilen kararın iptal edilerek, 2. tur bir oylama yapılması gerektiğini iddia etmektedir. Bidayet Mahkemesi, huzurundaki şahadet ışığında, davada Davacının haklı çıkması halinde, Tüzük gereği 2. tur seçim ve oylama yapılacaktır. 2. tur seçim ve oylama- yapılıncaya kadar, Davalı No. 2'nin genel başkan sıfatı ile parti içinde ve parti organlarındaki etkinliğini kullanarak yapabileceği işlemlerle, 2. tur oylamayı Davacı aleyhine etkilemesi ihtimali vardır. Böyle bir etkilemenin 2. tur oylama sonuçlarına ya-nsıması halinde, Davacı açısından eski duruma dönüşün çok zorlaşacağı olasılık dahilindedir. Bu durumda, 9/1976 sayılı Mahkemeler Yasası'nın 41. maddesinde yer alan 3. kriterin de tatmin edildiğini kabul eden Bidayet Mahkemesi hata yapmamıştır.

Davacıya-, talep ettiği emir verilmediği takdirde, karşılaşacağı zorluk ile Davalı No.2 aleyhine talep edilen emir verildiği takdirde, Davalı No.2'nin karşılaşacağı zorluk değerlendirilmesini Bidayet Mahkemesi yapmış ve Davacının zararının daha fazla olacağına kana-at getirmiştir. Davacı ve Davalı No.2, 21.10.2012 tarihinde Kurultay başladıktan sonra, eşit konumda 2 Genel Başkan adayı idiler. Talep edilen emrin, Davacı ve Davalı No.2'yi ne şekilde etkileyeceği hususu değerlendirildiği zaman, üstünde durulması gereke-n nokta Davacının ve Davalı No.2'nin şahıslarına yönelik etkilenmedir. Talep edilen emir, Davalı No. 1 aleyhinde değildir. Davalı
No.1, Davacı ve Davalı No.2'den bağımsız, tüm kurulları ile ayakta olan tüzel kişiliği haiz, siyasal bir partidir. 21.10.201-2 tarihli Kurultay sonrası Davalı No.1'in Genel Başkanının açıklandığı seçim neticesi ile ilgili ihtilaf yaşanmaktadır. Kurultay sonrasında, Davalı No.2'nin Genel Başkan seçildiği Divan Başkanlığınca açıklanmıştır. Davacı, bu açıklamanın iptali için mahkem-eye müracaat etmiştir. Bidayet Mahkemesi tarafından verilen emir neticesinde, 21.10.2012 tarihli Kurultay sonunda Genel Başkan olarak açıklanan Davalı No.2'nin genel başkan yetkilerini kullanması men edilmiştir. Böyle bir emrin Davalı No.1'i etkilemesi doğ-aldır. Ancak talep edilen emrin verilip verilmemesi aşamasında, değerlendirilecek etkilenmeye Davalı No.1 dahil olmadığı için, Ulusal Birlik Partisi'nin Genel Başkanlık yetkilerini kullanmaktan Davalı No.2'nin men edilmesinin, Davalı No.1'de yaratacağı olu-msuz etki Bidayet Mahkemesi huzurundaki istidayı ilgilendirmemek-tedir. Her halükarda Davalı No. 2 Divan Başkanlığı tarafından partinin genel başkanı ilan edilmiş olduğu halde, yetkilerini kullanmasa dahi parti işlerinin duracağı söylenemez. Parti başkanı-nın yetki kullanmaması halinde dahi, parti organlarının faaliyetleri devam edebilir. Davacının şahsının etkilenmesinin, Davalı No.2'nin şahsının etkilenmesinden daha fazla olacağı doğrultusundaki kanaatinde, Bidayet Mahkemesinin hatalı olduğuna ikna edilm-edik. Bu nedenle, Bidayet Mahkemesinin 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası madde 41 altında gerekli kriterlerin tatmin olduğunu kabul etmekle hata yapmamıştır. 9/76 sayılı Mahkemeler Yasası'nın 41. maddesindeki kriterlerin tatmin olmadığı doğrultusundaki istina-f sebepleri reddedilir.

5. Bidayet Mahkemesinin verdiği emir etkisiz midir?

İstinaf Edenler, 24. istinaf sebebiyle "Alt Mahkeme Ara Emri duruşmasında davanın esası ile ilgili sorular sorulmasına, şahadet verilmesine ve savunma yapılmasına izin verm-eyerek Adil Yargılama İlkesini ihlal etti ve uygulanarak icra edilmiş olan Ulusal Birlik Partisi Kurultay Başkanlık Divanı Kararının icrasını durduran etkisiz bir Ara Emri vermekle davanın esası hakkında Adil Yargılama İlkesini ihlal edici bir karar verdi.- Ayrıca Alt Mahkeme etkisiz bir Ara Emri verdiğinin farkında bile olmayarak ve bu durumu tezekkür etmeden yasal Genel Başkanlık görevine başlamış ve yasal Genel Başkan olan İrsen Küçük'ün yasal yetkilerini, yani Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan yetkileri-ni kullanmaktan, sanki de Genel Başkan değilmiş esası üzerinden, men eden Ara emri vermekle Ara Emri kriterlerini yanlış uyguladı ve olguları yanlış değerlendirdiği" iddiasında bulundular.

Bidayet Mahkemesinin, davanın esası ile ilgili soru sorulmasına i-zin vermediği, Mavi 83 ve Mavi 162'de görülmektedir. Bidayet Mahkemesi, doğru bir yaklaşımla, ara emri istidası dinlenirken, davanın esası ile ilgili soru sorulmasına izin vermemiştir.

Bidayet Mahkemesi, istida neticesinde "21.10.2012 tarihinde Ulusal Bi-rlik Partisi Kurultayında alınan Divan Başkanlığı kararının icrasının ...... dava neticesine kadar durdurulmasını" ve "Davalı/Müstedaaleyh No.2'nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan yetkilerini kullanmaktan .......... dava neticesine değin men edilmesini"- emretmiştir.

İstinaf Eden, Bidayet Mahkemesinin Kurultayda alınan Divan Başkanlığı kararının icrasının durdurulması kararının, etkisiz bir karar olduğunu ileri sürmektedir.

Kurultayda yapılan oy sayımı neticesinde, Divan Başkanlığı Davalı No.2'ni-n Genel Başkan seçildiğini ilan etmiştir. O safhadan sonra, Davalı No.2'nin Genel Başkan olarak seçilmesi gerçekleşmiştir. Kurultayda oy sayımı yapıldıktan, Davacının Divan Başkanlığına yaptığı itirazlar reddedildikten ve Davalı No. 2 Genel Başkan olarak a-çıklandıktan sonra, genel başkan seçilmesi ile ilgili kararın oluşması için Tüzükte öngörülen başka bir düzenleme yoktur. Davalı No.2'nin Ulusal Birlik Partisi'nin Genel Başkanı seçildiği kararı, ancak yetkili Mahkeme tarafından, davanın esası dinlenip ipt-al edildiği takdirde ortadan kalkabilir. Bu durumda, Ulusal Birlik Partisi Kurultayında alınan Divan Başkanlığı kararının icrasının durdurulması emrinin bir etkisi olmadığını ileri süren İstinaf Edenler bu iddialarında haklıdırlar.

Davacı, Divan Başkanlı-ğının kararının iptalini talep eden bir dava ikame etmiştir. Dava neticesinde, bu karar iptal edildiği takdirde, genel başkanlık için 2. tur seçim yapılacaktır ve 2. tur seçim neticesinde genel başkan seçilmiş olacaktır.

Bidayet Mahkemesi, emrinin 2.- kısmı ile davanın neticesine kadar Davalı No.2'nin Genel Başkan yetkilerini kullanmasını men etmiştir.Davacı, Davalı No.2'yi Genel Başkan sıfatı ile dava etmemiştir. Davacı, Davalı No.2'nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı olduğunu kabul etmemektedir.- Davacı, Davalı No.2'nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı yetkilerine hakkı olmadığını iddia etmekte ve Davalı No.2'nin hakkı olmadığını iddia ettiği bu yetkileri kullanması durumunda Davacının davasında muvaffak olması halinde, yapılacak 2. tur oylama-da Davacı aleyhindeki olası durumların yaratılmasını önlemek istemektedir. Bir siyası parti olan Davalı No.1'in Kurultayında Genel Başkan seçildiği Divan Başkanlığı tarafından ilan edilen Davalı No.2'nin konumu gereği, partinin bütün kurullarında etkili ol-duğu aşikardır. Davalı No.1 partide etkili konumda olan Davalı No.2'nin davanın bitmesine kadar Davalı No.1'in Genel Başkan yetkilerini kullanmaktan men eden bir emir vermekle, Bidayet Mahkemesi etkisiz bir emir vermediği gibi, yukarıda ifade edildiği şeki-lde ara emri kriterlerini yanlış uygulamamıştır.

6. Bidayet Mahkemesi masraf emri vermekle hata yaptı.

Bidayet Mahkemesi, ara emri istidası neticesinde, Davacı lehine ve Davalı No.1 ve No.2 aleyhine masraf emri vermekle hata yaptığı iddia edilmektedir.-

Bidayet Mahkemesi, takdir yetkisini, Davacı lehine masraf emri vermek yönünde kullanmıştır.

Herhangi bir davada veya istidada kazanan lehine masraf emri verip vermeme, davayı dinleyen Yargıcın takdirine kalmış bir husustur. Yargıcın takdir hakkını adi-l surette kullanarak masraflarla ilgili emir verildiği bir karara, İstinaf Mahkemesi, verilen karar açık bir şekilde gayrimakul veya hatalı olmadıkça veya yanlış prensiplere dayanılarak verilmiş değilse müdahale etmez.

Bidayet Mahkemesi, Davacı lehine mas-raf emri verirken, takdir hakkını adil bir şekilde kullandığı nedeniyle, Bidayet Mahkemesinin kararı hatalı değildir.

Sonuç itibarıyla, İstinaf Edenlerin 24. istinaf sebebi kısmen kabul edilir, diğer tüm istinaf sebepleri ret ve iptal edilir.

Bu -durumda, Bidayet Mahkemesinin 14.11.2012 tarihli emrinin "21.10.2012 tarihinde Ulusal Birlik Partisi Kurultayında alınan Divan Başkanlığı kararının icrasının işbu dava neticesine kadar durdurulmasını ve" kısmı iptal edilir ve emir şu şekilde düzeltilir; "D-avalı/Müstedaaleyh No. 2'nin Ulusal Birlik Partisi Genel Başkan yetkilerini kullanmaktan işbu dava neticesine değin men edilmesine emir verilir."

İstinaf masrafları ile ilgili emir verilmez.



Narin F. Şefik Hüseyin Besimoğlu Mehmet Türker
- Yargıç Yargıç Yargıç


21 Aralık, 2012















28






Full & Egal Universal Law Academy