Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 17/2016 Dava No 26/2017 Karar Tarihi 30.06.2017
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 17/2016 Dava No 26/2017 Karar Tarihi 30.06.2017
Numara: 17/2016
Dava No: 26/2017
Taraflar: Pauline Judith Smith ile John Smith, Osman Özikiz, Inland Property Management Ltd. arasında
Konu: Res judicata - Kaziyye-i Muhakeme - Estoppel
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 30.06.2017

-D.26/2017 Yargıtay/Hukuk No: 17/2016
(Girne Dava No: 2387/2010)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.

Mahkeme Heyeti: Ahmet Kalkan, Gülden Çiftçioğlu, Bertan Özerdağ.

İstinaf eden: Pauline Judith Smith, Kava Sokak, No.41,
Ozanköy - -Girne

(Davacı)
-ile-
Aleyhine istinaf edilen: No.1- John Smith, Cumhuriyet Caddesi,
No.34, Karşıyaka - Girne
No.2- Osman Özikiz, Karaoğlanoğlu
- Caddesi, No.202, Karaoğlanoğlu
- Girne
No.3- Inland Property Management
Ltd., 34/A Müftü Raci Sokak,
Lefkoşa.
(Davalılar)
-A r a s ı n d a.

İstinaf eden hazır namına: Avukat Boysan Boyra hazır.
Aleyhine istinaf edilenler hazır namına: Avukat Talat Kürşat hazır.

Girne Kaza Mahkemesi Yargıcı Nüvit Gazi'nin, 2387/2010 sayılı davada, 24.11.2015 tarihinde verdiği karara karş-ı Davacı tarafından yapılan istinaftır.

--------------
K A R A R

Ahmet Kalkan: Bu istinafta, Mahkemenin kararını, Sayın Yargıç Gülden Çiftçioğlu okuyacaktır.
Gülden Çiftçioğlu: Huzurumuzdaki istinaf, Davacının (İstinaf Eden) Davalı No.1,2 ve 3 aleyh-ine(Aleyhine İstinaf Edilen) ikâme ettiği davanın, Davalıların Müdafaa Takririnde ileri sürdükleri "Res Judicata" müdafaasının öncelikle görüşülmesi ile ilgili olarak yapılan müracaatın Alt Mahkeme tarafından kabul edilerek dinlenmesi sonucu, 24.11.2015 ta-rihinde Alt Mahkeme tarafından ret ve iptal edilmesi üzerine, Davacı tarafından dosyalanmıştır.

İSTİNAFA İLİŞKİN OLGULAR

Davacı, Davalı No.1,2 ve 3 aleyhine Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 2 Nizam 1 tahtında ikâme ettiği, daha sonra da Tafsilatlı Ta-lep Takriri dosyaladığı Alt Mahkeme huzurundaki davada:
a) Davalı No.1'in direktifiyle Davalı No.2 tarafından
Karşıyaka köyünde, Gümüşalan mevkiinde kain Pafta/Harita:
XI.5.E, 1&2 parsel: 125/3 olup, 7879 No.lu koçan tahtındaki
taşınmaz malın -Davalı No.3'e yapılan devrin Davacıdan mal
kaçırmak ve/veya Davacının alacağını almasını engellemek
ve/veya geciktirmek niyetiyle ve/veya hileli olarak
yapıldığına dair beyan edici bir Mahkeme Hükmü verilmesini;

b) Karşıyaka köyünde, Gümüşal-an mevkiinde kain Pafta/Harita:
XI.5.E, 1&2 parsel: 125/3 olup, 7879 No.lu koçan tahtındaki
taşınmaz malın Davacının alacaklı olduğu 1353/2006 sayılı
davada hükme bağlanan Davalı No.1'in borcunun tahsili için
zapt edilip aleni müzayedeyle s-atışı hususunda bir mahkeme
hükmü ve/veya emri;

c) Dava masraflarının müştereken ve münferiden Davalılar
tarafından ve/veya yukarıda mezkur satıştan elde edilecek
meblağ üzerinden ödenmesi hususunda bir mahkeme emri
ve/veya hükmü;
d) Dava -tarihinden itibaren yasal faiz;

e) Yukarıda (A) paragrafında bahsi geçen fiil ve eylemlerden
dolayı, Davalılar aleyhine müştereken ve münferiden zarar
ziyan ve/veya tazminat için hüküm;

f) Muhterem Mahkemece uygun ve adil görülecek ahar bir çare;-

g) İşbu dava masraflarını, talep etmiştir.

Davalılar ise, 17.12.2013 tarihli mahkeme emri ile tadil edilmiş Müdafaa Takririnin 16.paragrafında, Davacının bundan önce Girne Kaza Mahkemesinde dosyalamış olduğu 1353/2006 sayılı bir davada, işbu- davada dava konusu olan malın Davalı No.3'e yapılan devrinin Davacıdan mal kaçırmak ve/veya Davacının alacağını engellemek ve/veya geciktirmek niyetiyle ve/veya hileli olarak yapıldığını iddia ederek, Tapu Dairesi nezdinde yapılan devir muamelesinin iptal-ini talep ettiğini, bahse konu davanın dinlenmesinden sonra verilen kararda Mahkemenin o davadaki yani 1353/2006 sayılı davadaki Davacının bu taleplerini ve/veya Talep Takririnin 12. (A) paragrafı ile yapılan talepleri reddettiğini ve o davadaki Davalıları-n bu ret kararı dışındaki hükmü istinaf etmiş oldukları halde, Davacının Talep Takririnin 12 (A) paragrafındaki taleplerinin reddine karşılık istinaf dosyalamadıkları gibi, mukabil istinaf da dosyalamadıklarını, bu itibarla, o davada, ilgili malın devrinin- Davacıdan mal kaçırmak ve/veya Davacının alacağını almasını engellemek ve/veya geciktirmek için ve/veya hileli yapıldığı ile
ilgili Davacının iddialarının Kaziyye-i Muhakeme
(Res Judicata) oluşturduğunu, bahse konu 1353/2006 sayılı davadaki konu iddiala-rın taraflar arasında tartışılmasından ve/veya muhakeme edilmesinden sonra yapılmış olduğunu, Mahkemenin böyle bir karar vermeye yetkili olduğunu ve istinaf da edilmediği cihetle kararın kesinleşmiş olduğundan artık bu konunun tekrar gündeme getirilip tart-ışılmasının dahi mümkün olmadığını iddia etmişlerdir.

Davacı ise tadil edilmiş Müdafaa Takririne vermiş olduğu Müdafaaya Cevap Takririnin 12. paragrafında, Müdafaa Takririnin 16. paragrafındaki iddiaları ret ve inkâr ederek, aşağıdaki şekilde cevap vermiş-tir:

a) Taraflar arasında Girne Aile Mahkemesinde gerçekleşmiş olan
44/2006 sayılı davada, taraflar, müştereken dava konusu
taşınmazın evlilik birliği içinde edinilip edinilmediği
konusunda, bir başka deyişle paylaşıma tabi bir mal olup
o-lmadığı hususunda haklarını mahfuz tutmuşlardır. 1353/2006
sayılı dava bu beyandan sonra bu maksatla açılmış bir
davadır. Nitekim, bu dava ile ilgili Y/H 52/2009 sayılı
istinaf kararında, bu husus teyit edilmiştir.

b) 1353/2006 sayılı davada D-avacının esasen dava konusu
taşınmaz ve/veya bu taşınmaz nedeni ile evlilik birliği
içerisinde hakkı oranında bir miktarı talep edebileceği
gerçeği ortaya çıkmış, aynı nedenle bu davanın istinafının
neticesinde (Yargıtay Hukuk: 52/2009 D.4/-2010) Davacı
lehine ve Davalı No.1 aleyhine 110,000 STG için hüküm
verilmiştir.

c) Davalıların iddia ettiği gibi, Davacının 1353/2006 sayılı
davadaki iddia ve talepleri, "Davalı No.1'in Davacıdan mal
kaçırmak ve/veya Davacının alacağını en-gellemek ve/veya
geciktirmek niyeti ile ve/veya hileli olarak yapıldığı
iddiası ile Tapu Dairesi nezdindeki muamelenin iptali"
şeklinde bir talep değil, Davalı No.1'in, Davacı ile olan
evlilik birliğinden ve/veya boşanma davasından mal kaçı-rmak

için hileli hareket ettiği şeklindedir. Bu sebeple,
yukarıda unvan ve sayısı verilen dava ile 1353/2006 sayılı
davada talep edilen çare ve/veya ileri sürülen iddialar
işbu davadaki dava sebepleri ile aynı olmadığından ve/veya
gere-k iktibas edilen yasalar gerekse olgular aynı
olmadığından, res judicata söz konusu değildir.

d) Davacının, 1535/2006 sayılı davada 12(A) paragrafındaki
taleplerinin reddine karşı istinaf dosyalamadıkları bir
gerçek olmakla birlikte, bunun ned-eni 1/1998 sayılı Aile
(Evlenme ve Boşanma) Yasası'nın 26(6) fıkrasına istinaden
Davacının haklarının malın satışı olmadığı, sadece değeri
üzerindeki hakkı olduğu ve bu miktarı talep edebileceği
gerçeğidir. Bu husus, Y/H 52/2009 sayılı isti-nafta da teyit
edilmiştir. Ancak böyle bir neticeden çıkarılması gereken
sonuç (ki bunu istinaf mahkemesi de teyit etmiştir) şudur
ki; 1353/2006 sayılı davanın dava sebebinin, evlilik
birliği içinde edinilmiş bir malın kaçırılması olduğu id-i.
Aksi takdirde, gerek Alt Mahkeme gerekse Yüksek Mahkeme
Davacının böyle bir talepte bulunamayacağını zaten
söyleyemeyecekti.

e) Yukarıda söylenenler ışığında, Davalıların; "İlgili malın
Davacıdan mal kaçırmak ve/veya Davacının alacağ-ını almasını
engellemek ve/veya geciktirmek ve/veya hileli yapıldığı ile
ilgili" iddialarının Kaziyye-i Muhakeme (Res Judicata)
olduğu iddiaları varit değildir. Keza bu iddialar,
1353/2006 sayılı davada tartışılmış ve/veya muhakeme
edil-miş değildir. Ne Kaza Mahkemesinin ne de Yüksek





Mahkemenin kararları da buna istinat etmektedir ve/veya
Davalıların Müdafaa Takrirlerinin 16. paragrafında ifade
ettikleri gibi bir husus da kesinleşmiş değildir.

Davalıların 'Res Judicata' -iddialarının dinlenmesi esnasında, taraf Avukatları, Mahkemeye aşağıdaki emareleri ibraz ederek hitapta bulunmuşlardır. Şöyle ki:
- 1353/06 sayılı dava altında dosyalanan Tafsilatlı Talep
Takririni Emare No.1,
- 1353/06 sayılı dava ile ilgili 30.-4.2009 tarihli Girne
Kaza Mahkemesi kararını Emare No.2,
- Girne Kaza Mahkemesi kararına karşı Davalılar tarafından
dosyalanan İstinaf İhbarnamesini Emare No.3,
- D.4/2010 Yargıtay/Hukuk 52/09 sayılı Yüksek Mahkeme
kararını Emare -No.4,
olarak mahkemeye ibraz etmişlerdir.

Yapılan müracaatın dinlenmesi sonucu Alt Mahkeme, kararında, Davalıların "Res Judicata" müdafaasında başarılı olduklarından, Davacının davasının ret ve iptal etmiştir.


İSTİNAF SEBEPLERİ

Davacının istinaf ihba-rnamesi birden fazla sebep içermekle birlikte, istinaf tek başlık altında toplanabilir:

"Alt Mahkeme, Davalıların "Res Judicata" müdafaalarını kabul etmek ve Davacının davasını ret ve iptal etmekle hata etmiştir."




TARAFLARIN İDDİALARI

Davacı Avukat-ı istinaftaki hitabında, Y/H 91/2003'e atfen, Res Judicata'nın oluşup oluşmadığı hususunun olgusal olduğunu, Davalılar Avukatının ise şahit çağırmadığını, hitapla yetindiğini, bu şekilde Res Judicata'nın ispatlanamayacağını iddia etmiştir.

Davacı Avukatı,- ilâveten bu meselede Res Judicata'nın gerçekleştiği iddiasının mesnetsiz olduğunu, ikinci dava olan 2387/2010 sayılı davanın Fasıl 62'ye dayandığını, birinci olarak ikâme edilen 1353/2006 sayılı davanın Fasıl 62'ye dayanmadığını, birinci davanın aile birl-iğinden mal kaçırılmasına dayandığını, ikinci davanın ise alacaklıdan mal kaçırmakla ilgili olduğunu ve Fasıl 62'ye dayandığını, Fasıl 62 tahtında bir davanın hükümlü bir alacağa istinaden açılabildiğini, 1353/2006 sayılı dava istinafta sonuçlanmadan Fasıl- 62 altında dava açmanın mümkün olmadığını, diğer bir ifade ile 1353/2006 sayılı dava istinafta sonuçlanmadan, Fasıl 62 altında dava açılabilmesi için aranan şartların henüz oluşmadığını, Fasıl 62'nin Y/H 52/2009 D.4/2010 sayılı Yargıtay kararında tart-ışılmadığını, her iki davadaki ihtilaf ve dava sebeplerinin birbirinden farklı olduğunu, Fasıl 62'nin unsurları varsaydı İstinaf Mahkemesinin bu hususu karara bağlamış olacağını, ancak bu unsurlar olmadığı için İstinaf Mahkemesinin bunlar da vardır demediğ-ini ileri sürmüştür.
Davacı Avukatı istinaftaki hitabında ayrıca,1353/2006 sayılı davadaki Talep Takririnin tadil edilmiş şeklinin emare olarak mahkemeye sunulmadan, Alt Mahkemenin, emare olarak sunulan tadil edilmemiş Talep Takririne dayanarak karara varm-akla hata ettiğini ileri sürmüştür.

Davalılar Avukatı ise istinaf sebepleri ile ilgili hitabında, hileli mal devri, alacaklıdan mal kaçırma, alacağını engelleme, geciktirme gibi iddiaların birinci
davada iddia edildiğini ve karara bağlandığını, bu hususla-rda istinafın karara vardığını, birinci açılan davada Fasıl 62'ye dayanıldığının belirtilmemekle birlikte, yapılan iddia ve taleplerin Fasıl 62'ye dayandığını, dolayısıyla ikinci açılan dava açısından Res Judicata'nın söz konusu olduğunu, Res Judicata ile -ilgili iddianın öncelikle dinlenmesi için bir istida yapıldığını, her iki tarafın şahadet dinletmeyip, emare sunulan layihalar, önceki davada verilen karar, Yargıtay kararı ve hitapla yetindiklarini, tadil edilmiş Talep Takririne birkaç rakam ilâve edildiğ-ini, eski ile yeni arasında başka bir fark olmadığını, ancak emare yapılırken tadil edilmiş Talep Takriri değilde tadil edilmemiş Talep Takririnin sunulduğunu, ancak ne ibraz aşamasında ne de hitap aşamasında buna itiraz yapılmadığını, Alt Mahkemede tartış-ma konusu yapılmayan bir iddianın Yüksek Mahkemede tartışılmasının mümkün olmadığını, bu iddiaya da değer verilmemesi gerektiğini iddia etmiştir.


İNCELEME

Alt Mahkeme, kararında, Davalıların "Res Judicata" müdafaalarını tezekkür ederek, "Res Judicata-" müdafaasında başarılı olunabilmesi için gerekli şartları sıraladıktan sonra, bu şartların mevcut olduğundan hareketle, huzurundaki mesele açısından Kaziyye-i Muhakemenin (Res Judicata) mevcut olduğu hususunda bulgu yapmıştır.



Bu aşamada, Alt Mahkemen-in "Res Judicata" bulgusunda hatalı olup olmadığı hususunda karara varabilmek için, Res Judicata ile ilgili ana prensipleri özetlemekte yarar görmekteyiz.

"Res Judicata" ile ilgili ana prensipler, geçmişte TCM İstinaf 1/72; Hukuk/ İstinaf 6/75; Y/H 17/7-8, Y/H 36/82, D.22/82, Y/H 111/87 D.40/88; Y/H 23/2001 D.16/2001;
Y/H 58/2001 D.1/2002 sayılı içtihatlarla ortaya konmuştur. Aynı prensipler, yakın geçmişte verilen Y/H 95/2014 D.17/2017 sayılı içtihatta tekrarlanarak benimsenmiştir.

Bununla birlikte, Al-t Mahkemenin dava konusunun "Kaziyye-i Muhakeme" "Res Judicata" olduğu hususundaki bulgusunda hatalı olup olmadığı hususunda karara varmak için "Res Judicata" prensibi veya doktrini ile ilgili hukuki durumu burada da özetlemeyi yararlı görmekteyiz.

Bilin-diği üzere, "Res Judicata" (kesin hüküm) (Kaziyye-i Muhakeme) prensibi veya doktrini, diğer isimleri ile "the rule of estoppel by res judicata" " "Estoppel by judgement" "Estoppel by Record inter partes" "Estoppel per rem judicatam" prensibi veya doktrini,- estoppel prensibinin (Bkz: Phipson's Manual of the Law of Evidence, 10.th ed, s.102) bir çeşidi veya dalı niteliğinde muamele görmektedir (Bkz: Halsbury's Laws of England Vol 15, 3.rd ed, s.185; Yargıtay/Hukuk 91/2003 D. 7/2004; Y/H: 95/2014 D.17/2017). -

Estoppel prensibinin genel olarak niteliğine bakıldığında ise, bu prensibin maddi hukuka mı (substantive Law) yoksa usul hukukuna (procedural law) mı ait olduğunun tartışmalı olduğu görülmektedir. Bu tartışma bağlamında, estoppel prensibi ve bu

çerçeve-de estoppel prensibinin bir çeşidi olan "the rule of estoppel by res judicata" prensibi bir şahadet hukuku kuralı (a rule of evidence) olarak tanımlanmakta[( Spencer - Bower and Turner Res Judicata 2nd edition s.9) ve verilen şahadetin geçersiz şahadet (in-admissible evidence) olarak telakki edilmesine yol açmakta olması yanı sıra, aynı zamanda da maddi hukukun bir parçası olarak da görülmektedir (Bkz: Phipson's Manual of the Law of Evidence, 10.th ed, s.102; Halsbury's Laws of England Vol 15, 3. rd ed, 168 -)].

Estoppel prensibinin bir çeşidi olarak Estoppel per rem judicatam prensibi veya doktrinini irdelediğimizde, bu prensibe en çok kullanılan şekli itibarı ile bir müdafaa olarak (Bkz: Halsbury's Laws of England Vol 15, 3 rd ed, s.181) veya karşı tar-afın talebine bir engel olarak ( as a bar to any claim) veya kendi talebine temel olarak (or as the foundation of his own) (Bkz: Res Judicata, Spencer - Bower and Turner, supra, s.9 ) başvurulduğu görülmektedir.

Herhangi bir taraf "Kesin Hüküm" "Kaziyye--i Muhakeme"'ye ("Estoppel per rem judicatam")a dayanmak niyetinde ise, bunu layihasında açık olarak belirtmesi gerekmektedir - ( An estoppel per rem judicatam may not be relied upon unless expressly pleaded) (Bkz: Adriane Keane, The Modern Law of Evidence, 4th ed, s.554).

Esto-ppel per rem judicatam'ın türlerinden biri dava sebebine dayalı estoppel (cause of action estoppel)'dir. Cause of action estoppe-l terimi ilk defa Lord Diplock tarafından Thoday v.Thoday kararında kullanılmıştır. Bu tür, Per Rem Judicatam'ın en basit ve en çok kullanılan şeklidir(Spencer - Bower and Turner Res Judicata 2nd edition s.149 ). Estoppel per rem judicatam'ın diğer türü ol-gusal estoppeldir (Issue Estoppel)(decided issue estoppel).
Dava sebebine dayalı estoppel (Cause of action estoppel) ile olgusal estoppel (Issue Estoppel)(decided issue estoppel) arasındaki farkları ortaya koymadan önce, bu aşamada, her iki estoppel türü-nün işleve girmesi için gerekli olan şartlara (Bkz : Adrian Keane, supra,s.549) değinmek ve daha sonra bahsedilen iki tür estoppeli ayrıntılı olarak incelemek uygun olacaktır.

Yukarıda belirtilen iki tür estoppel'in (dava sebebine dayalı estoppel ile ol-gusal estoppel) işleve girmesi için kanıtlanması gerekli şartlar bağlamında, kesin hüküm teşkil ettiği iddia edilen kararın yargısal bir karar olduğunun, kararın tefhim edildiğinin, kararı veren yargı yerinin böyle bir kararı vermeye yetkili olduğunun, kar-arın nihai olduğunun, her iki yargısal işlemdeki tarafların veya seleflerinin (privies) aynı olduklarının kanıtlanması gerekmektedir. İlâveten, kesin hükmün ileri sürüldüğü sonraki yargısal işlemin amacının (same object), konusunun (same subject) ve yargı-sal işleme konu teşkil eden ihtilaflı hususun (same matter - The matter in dispute must be identical) aynı olduğunun kanıtlanması zaruridir ( Bkz: Res Judicata-Spencer, supra, s.18, Phipson on Evidence 11. ed, para 1366,1367,1368, s.555, 556; Hukuk/İstinaf-: 6/75,Y/H 17/78,Y/H 111/87 D.40/88; Y/H 36/82 D.22/82, Y/H:95/2014 D.17/2017).

Taraflar, genel olarak, ihmal, dikkatsizlik veya kazaen meselenin bir kısmını Mahkeme önüne koymamış olsa bile aynı dava konusunu, aynı ihtilaflı hususu tekrar açamaz. Taraf-lar dava sebebini veya taleplerini bölemezler ve önceki davadaki ihtilaflı hususlar altında kendilerine açık olan olguları, daha sonraki davada ileri süremezler. Bununla birlikte, talep


olunan çarenin daha önceki davada elde edilmesine fırsat yoksa veya- ileri sürülen sorunun daha önceki davada uygun şekilde kararlaştırılmasına olanak yok idi ise, böyle bir çarenin sonraki davada talep edilmesine veya böyle bir sorunun ikinci davada ortaya atılmasına hukuki bir engel yoktur (Bkz: Phipson on Evidence 11. e-d, para 1369, s.557; Y/H:17/78).

Estoppel per rem judicatam prensibinin işleve girmesi için gerekli olan şartlara değindikten sonra, bu aşamada Estoppel
per rem judicatam'ın dava sebebine dayalı estoppel ile olgusal estoppel türleri arasındaki farkları i-ncelemek yararlı olacaktır.

Dava sebebine dayalı estoppel (cause of action estoppel) Lord Diplock tarafından Thoday v. Thoday [1964] I All E R s. 341 kararında, aynı taraflar arasındaki belirli bir dava sebebinin mevcut olduğunun veya olmadığının, yetkil-i mahkeme huzurunda daha önceki yargısal işlemde karara bağlanmış olması durumda, taraflardan birinin diğer bir davada, diğer tarafa karşı, aynı dava sebebinin mevcut olduğunu veya mevcut olmadığını iddia etmekten veya inkar etmekten engellenmesi şeklinde -ifade edilmiştir (Ayrıca bkz: Spencer - Bower and Turner Res Judicata, supra,s.149).

Dava sebebine dayalı estoppel (cause of action estoppel) ile Arnold v. National Westminster Bank Plc [ 1993] 3 All E R, s.46, Lord Keith of Kinkel tarafından da izah edil-miştir. Buna göre; aynı taraflar arasında (same parties), aynı dava konusuna (having involved the same subject matter) dair sonraki yargısal işlemdeki dava sebebi (cause of action) aynı ise dava sebebine dayalı estoppel (cause of action estoppel)


durumu- ortaya çıkmaktadır. Bu tip davalarda, daha önce verilen kararın iptal edilmesini haklı kılacak hile veya meşveretleşme iddiası ileri sürülmedikçe, karar verilen tüm noktalarla ilgili olarak engel (bar) kesindir. Önceki prosedürde kullanılmak üzere, makul- ve özenli bir çaba neticesinde ortaya çıkarılabilen gerçeklere dayanan ve ancak sonradan keşfedilen yeni olguların tekrar açılmasına izin verilmez (Bkz: Arnold v. National Westminster Bank Plc, supra, s.46; ayrıca bkz: Y/H:95/2014 D.17/2017).

Kısaca kat-ı bir hukuk kuralı olarak, bir taraf, diğer tarafa karşı belirli dava sebebi ile dava ikame eder ve bunun üzerine karar verilirse, aynı taraf, diğer aynı tarafa karşı aynı sebeple (same cause) dava ikâme edemez (Phipson's Manual of the Law of Evidence, 10.-th ed, s.108; Colin Tapper, Cross On Evidence, 7th.ed, s.76).

Bu bağlamda Estoppel per rem judicatam'ın müdafaa olarak başarılı olabilmesi için, dava sebebinin, sadece aynı olduğunun gösterilmesi değil, fakat aynı zamanda davacının önceki yargısal işlemd-e ortaya koyma imkanı varken, kendi hatası ile ilk davada ortaya koymadığı ve ikinci davada ortaya koymaya çalıştığının ispat edilmesi gerekmektedir (Bkz: Halsbury's Laws of England Vol 15, 3.rd ed, para 358, s.185; ayrıca bkz: Y/H:95/2014 D.17/2017).

E-stoppel per rem judicatam, tüm dava sebebini kapsayacak şekilde layihada ileri sürülmüşse, bu iddia, olgusal ve
hukuki sorunların önceki hükümde, tarafların tüm hak ve yükümlülüklerini içerecek şekilde sonuçlandırıldığı hususunu kapsamaktadır. Bu bağlamda- hangi hukuki ve olgusal sorunların daha önceki hükümde karara varıldığı hususunda bir sonuca

varabilmek için, yargıç daha önceki kararın gerekçelerine bakma hakkına sahiptir, ancak mezkur kararla da sınırlı değildir (Bkz: Halsbury's Laws of England Vol -15, 3 rd. ed, para 357, s.184). Yargıç, bu çerçevede, önceki davanın layihalarına, kararına veya sözlü şahadete başvurabilir. En güvenilir test (safest test), her iki davanın olgularının aynı şahadetle desteklenip desteklenmediğini araştırmaktır. Bununla -birlikte, her iki davayı aynı yargıç dinlese dahi, olguların aynı olduğu adli ihbar olarak alınmamalıdır (Phipson on Evidence 11. ed, para 1346 s.542 ).

Estoppel per rem judicatam'ın türlerinden diğeri ise olgusal estoppeldir (Issue Estoppel)(decided issu-e estoppel). Taraflar arasındaki daha sonraki yargısal işlemdeki dava sebebi (cause of action), önceki yargısal işlemdeki dava sebebinden farklı olabilir. Bununla birlikte, daha önceki yargısal işlemde aleyhine karar verilmiş olan taraf, ihtilaf konusu edi-lip karara varılmış aynı olgusal ve hukuksal nokta hilafına iddia yapmaktan men edilmektedir (Phipson's Manual of the Law of Evidence, 10th ed, s.108,109). Diğer bir anlatımla, bir tek dava sebebi içerisinde, davayı bir bütün olarak karara bağlayabilecek b-irden fazla olgu vardır. Olgusal estoppel, tarafları ve seleflerini, daha önceki yargısal prosedürde taraflar arasında ileri sürülüp de açık olarak karara bağlanmış olgulara karşı yeniden mücadeleye karşı korumaktadır ( Bkz: Adriane Keane, The Modern Law o-f Evidence, 4.th ed, s.547). Bu tür estoppel, daha önceki prosedürde karara varılmış ve verilen kararın temelini oluşturacak şekilde, gerekli ve esaslı olgularla ilgili estoppeli kapsamaktadır (Bkz: Spencer - Bower and Turner Res Judicata
supra, s.149).


-Dava sebebine dayalı estoppel (cause of action estoppel ile olgusal estoppel (issue estoppel) arasında üç önemli fark vardır. Birinci fark, dava sebebine dayalı estoppel'den farklı olarak olgusal estoppel, daha önceki prosedürde gerçekten karara bağlanmı-ş olgularla ilgili ileri sürülebilmektedir. Ancak olgusal estoppel, makul ve özenli bir çaba neticesi ortaya çıkarılabilen gerçeklere dayanan ve ancak sonradan keşfedilen yeni olgularla ilgili olarak ileri sürülemez. İkinci fark, bir tarafın, daha önceki y-argısal işlemde ihtilaf konusu olan olgularla ilgili olarak yeni bir şahadeti tasarrufuna geçirmesi durumunda olgusal estoppeli ileri süremeyeceğidir. Ancak yeni şahadetin, önceki kararın kesinlikle yanlış veya meselenin görünüşünü tamamı ile değiştirecek -nitelikte olması gerekmektedir. Böyle bir şahadetin elde edilmesine karşın, dava sebebine dayalı estoppel ileri sürülebilir. Üçüncü fark ise, Arnold v. National Westminster Bank Plc [ 1993] 3 All E R, s.41 kararında ifade edilmiştir. Buna göre, önceki pros-edür ile sonraki prosedür tarihleri arasında yasada meydana gelen değişiklik, tarafların dava sebebine dayalı estoppeli ileri sürmesine engel olmamakla birlikte, meselenin kesin şartlarına dayanılarak olgusal estoppelin ileri sürülmesine engel olabilir (Bk-z: Adriane Keane, supra s.548).

Alt Mahkeme, kararında, layihaları, taraf Avukatlarının hitaplarını, sunulan emareleri ve hukuki durumu tetkik ve tezekkür ettiğini belirttikten sonra (Mavi 92), her iki davada da Davacının ve Davalarının aynı oldukları, 13-53/06 sayılı davada verilen kararın yetkili mahkeme tarafından verilen yargısal bir karar olduğu, kararın 30.4.2009 tarihinde tefhim edildiği ve taraflar arasında bu hususların ihtilaflı olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.
Alt Mahkemenin bulgularında hat-a yoktur.

Alt Mahkeme, kararında, 30.4.2009 tarihinde tefhim edilen 1353/06 sayılı Girne Kaza Mahkemesi kararı aleyhine, sadece Davalıların Emare No.3 olarak ibraz ettikleri İstinaf İhbarnamesinde görülen nedenlerle istinaf dosyaladıkları, Davacının ise h-erhangi bir istinaf veya mukabil istinaf dosyalamadığı, Davalılar tarafından dosyalanan istinafın Yüksek Mahkeme tarafından 26.3.2010 tarihinde okunan ve Emare No.4 olarak mahkemeye ibraz edilen Yargıtay/Hukuk 52/09 D.4/2010 sayılı karar ile neticelendiği;- bir başka deyişle, 30.4.2009 tarihinde verilen kaza mahkemesi kararının nihai olduğu ve taraflar arasında bu hususta da herhangi bir ihtilafın söz konusu olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkemenin bu bulgularında da hata yoktur.

Alt Mahkeme kar-arında devamla, huzurundaki davaya konu teşkil eden ihtilafın daha önceki 1353/06 sayılı davada karara bağlanmış olup olmadığının taraflar arasında ihtilaflı olduğu hususunda bulguda bulunduktan sonra, mahkemeye emare olarak sunulan her iki davanın layihal-arına ve daha önceki davanın kararına ve Yargıtay kararına bakarak, iki davadaki taleplerin, dava sebebinin ve ihtilaflı hususların aynı olduğu hususunda bulgu yaparak, Res Judicata'nın gerçekleştiği kararına varmıştır.

Davacı Avukatı, istinaftaki hitabın-da, Res Judicata'nın olgusal olduğunu ve bu bağlamda, ikinci açılan dava açısından şahadet dinlenmeden Res Judicata'nın gerçekleştiği bulgusuna varmakla Alt Mahkemenin hata ettiğini ileri sürmüştür.

Yukarıda vurgulandığı üzere, hangi hukuki ve olgusal sor-unların daha önceki hükümde karara varıldığı hususunda bir sonuca varabilmek için, yargıç daha önceki kararın
gerekçelerine bakma hakkına sahiptir, ancak mezkur kararla da sınırlı değildir. Yargıç, bu çerçevede, önceki davanın layihalarına veya sözlü şaha-dete başvurabilir. En güvenilir test ise, her iki davanın olgularının aynı şahadetle desteklenip desteklenmediğini araştırmaktır.

Huzurumuzdaki mesele irdelendiğinde, Alt Mahkemenin, her iki davanın olgularının aynı şahadetle desteklenip desteklenmediğin-i araştırma bağlamında herhangi bir sözlü şahadet dinlememekle birlikte, yukarıda belirtilen ve mahkemeye emare olarak yapılan daha önceki davanın layihaları ile sonraki davanın layihalarını, önceki dava ile ilgili Alt
Mahkemenin kararını ve bu karar ile -verilen Yargıtay kararını değerlendirmeye tabi tutarak, huzurundaki dava konusu açısından Res Judicata'nın gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda karara vardığı görülmektedir.

Res Judicata iddiası, yukarıdan görüleceği üzere, hem olgusal hem de hukuki soru-nların saptanmasını gerektirmektedir. Bir yargıç, hangi hukuki ve olgusal sorunların daha önceki hükümde karara varıldığı hususunda bir sonuca ulaşmak için, daha önceki kararın gerekçelerine bakma hakkına sahiptir, ancak yargıcın bu hakkı kararla da sınırl-ı değildir. Layihalardan yararlanabileceği gibi, ikinci davanın olgularını saptama açısından sözlü şahadet dinleme hususunda takdir yetkisine sahiptir.

Alt Mahkeme, huzurundaki mesele açısından, Res Judicata iddiası ile ilgili olarak her iki davadaki huk-uki ve olgusal sorunlar çerçevesinde, dava sebebine dayalı estoppelin (cause of action estoppel) mevcut olup olmadığını incelemiştir. Bu değerlendirme çerçevesinde her iki davanın konularının, ihtilaflı hususların, davalarının amacının, dava sebeplerinin
-aynı olup olmadığını, bu bağlamda dava sebebine dayalı estoppelin (cause of action estoppel) mevcut olup olmadığını saptamak açısından, mahkemeye emare olarak sunulan her iki davanın layihalarına ve daha önceki kararın gerekçelerine bakarak inceleme yapmış-tır. İlâveten, ilk açılan davanın kararının istinafı sonunda, Yargıtayın verdiği kararın gerekçelerini incelemiştir.

Alt Mahkemenin, huzurundaki her iki davanın konularının, ihtilaflı hususların ve davalarının amacının aynı olup olmadığını ve bu bağlamda- dava sebeplerinin aynı olup olmadığını saptamak açısından karara varırken, en güvenilir
test, her iki davanın olgularının aynı şahadetle desteklenip desteklenmediğini araştırmak olmakla birlikte, daha önceki davanın ve sonraki davanın layihaları, daha ön-ceki davanın kararı ve bu kararla ilgili Yargıtay kararı ile yetinme ve sözlü şahadet dinlememe hususunda takdir yetkisi mevcuttu.
Alt Mahkemenin, huzurundaki mesele açısından takdir yetkisini adli surette kullandığı ve her iki davanın layihalarıyla, daha -önceki davada verilen karar ve ilgili Yargıtay kararı ile yetindiği görülmektedir.
Sonuç olarak Alt Mahkeme, Res Judicata'nın gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda karara varırken sözlü şahadet dinlememekle hata etmiş değildir.

Alt Mahkeme kararında, huzu-rundaki mesele açısından her iki davadaki taleplerin, dava sebebinin, ihtilaflı hususların aynı olduğu, Yargıtayın kararı ile ilk açılan davanın kesinlik kazandığı ve bu bağlamda meselenin tümünün kesin bir sonuca bağlandığı hususunda bulgu yaparak, Res J-udicata'nın gerçekleştiği nedeni ile sonra ikâme edilen davayı ret ve iptal etmiştir.

Alt Mahkeme, 1353/06 sayılı davadaki talepler ve bu dava altında verilen kararda yapılan bulgular hususunda kararında şunları demiştir (Mavi 88):

"Emare No.1 Talep Tak-ririne bakıldığında, 1353/06 sayılı davada Talep Takriri paragraf 12 uyarınca, Davacının Davalılardan müştereken ve münferiden talebinin aşağıdaki şekilde olduğu görülmektedir:
A. Davalıların meşveretleşerek, hile yolu ile ve/veya 44/06 sayılı boşanma dav-asında mal kaçırma amacı ile Davalı No.2'nin adına kayıtlı bulunan Para A'da tafsilatı verilen taşınmaz malı Davalı No.3'e yediemin olarak hile ile
devrettikleri halde Tapu Dairesi nezdinde satış gibi göstererek tapu nezdinde takriben 21.3.06 tarihinde ve/-veya o tarihlerde yapmış oldukları hileli devir muamelesinin iptali ve/veya Davalı No.3 adına ısdar edilen koçanın geçersiz olduğuna dair emir ve/veya hüküm,

B. Davalı No.1'in ve/veya Davalı No.2'nin ve/veya Davalıların, taraflar arasında takriben 7.11.20-03 tarihinde mezkur 125/3 No.lu parsel üzerinde 1/2 hissenin Davacıya ait olduğunu ve/veya mezkur parsel üzerinde %50 hakkı ve/veya menfaati bulunduğu hususundaki anlaşmayı Davalıların ihmal etmesinden ve/veya Davalıların mezkur gayrimenkulü hile ile ve/ve-ya Davacıyı yanıltarak ve/veya Davalı No.3'e devretmesinden ötürü Davacının maruz kaldığı 130,000Stg zarar- ziyan için hüküm,

C. Yukarıda Para A'da belirtilen 125/3 No.lu parsel üzerinde %50 hissenin ve/veya menfaatin Davacıya devredilmesi hususunda emir -ve/veya hüküm,


D. Yukarıda Para A'da belirtilen 125/3 No.lu parselin aleni müzayede ile satılması ve satıştan elde edilecek hasılatın %50'sinin Davacı tarafına verilmesi için emir ve/veya hüküm,

E. Muhterem Mahkemenin uygun ve adil göreceği ahar bir emi-r,

F. Yasal faiz,

G. İşbu dava masraflarıdır.

Girne Kaza Mahkemesinin Emare No.2 olarak ibraz edilen 30.4.2009 tarihli kararına bakıldığında, 1353/06 sayılı davada sair hususlar yanında Davacının davaya konu arazinin alımında satış bedelinin yarısını ö-dediği ve 1/2 hisseye sahip olması gerektiği, davaya konu taşınmaz malın Davalı No.1'in talimatı doğrultusunda Davalı No.2 tarafından Davalı No.3'e meşveretleşerek hile yoluyla ve/veya Davacının Davalı No.1
aleyhine Girne Kaza Mahkemesinde ikame ettiği 44-/06 sayılı boşanma davasından mal kaçırmak amacıyla yapıldığı hususlarında bulgu yapıldığı ve varılan bulgular ışığında da;
- Davalıların Davacıya 110,000 stg zarar-ziyan ve bu meblağ üzerinden dava tarihinden itibaren yasal faiz ödemelerine,
- Girne Ka-zasına bağlı Karşıyaka köyünde Gümüşalan mevkiinde 7879 numaralı koşan tahtında kayıtlı davaya konu taşınmaz malın aleni müzayede ile satılmasına ve satıştan elde edilecek meblağdan Davacının alacağının karşılanmasına emir ve hüküm verilirken, Davacının Ta-fsilatlı Talep Takririnin 12(A)(C) paragrafları altında yer alan alternatif talepleri ile Davalı No.1'in mukabil davasının ise ret ve iptal edildiği görülmektedir.
Kararın içeriğinde daha önce de ifade edildiği üzere, Davacı, Girne Kaza Mahkemesinin hilel-i devir muamelesinin iptali ve/veya Davalı No.3 adına ısdar edilen koçanın geçersiz olduğuna dair emir ve/veya hüküm talebini içeren Talep Takririnin 12(A) paragrafındaki talebinin reddi kararına karşı istinaf dosyalamamış olup, Kaza Mahkemesinin bu yöndek-i kararı kesinleşmiş bulunmaktadır."

Alt Mahkeme, 1353/06 sayılı karar aleyhine yapılan istinaf sonucu Yargıtay tarafından, 26.3.2010 tarihinde verilen D.4/10 Yargıtay/Hukuk 52/09 sayılı kararla ilgili olarak da şunları demiştir (Mavi 89):
"Davalılar ta-rafından dosyalanan istinaf neticesinde ise Yüksek Mahkeme Emare No.4'de görülen 26.3.2010 tarihli D.4/10 Y/Hukuk 52/09 sayılı kararında, sunulan şahadetin ilk mahkemenin varmış olduğu bulguları yapması için yeterli olduğunu, bu durumda Davacı lehine Daval-ı No.1 aleyhine hüküm vermekle ilk mahkemenin herhangi bir hata işlemediğini, ilk mahkemenin boşanma davasından mal kaçırmak için Davalı No.1'in talimatı ile Davalı No.2 tarafından dava konusu taşınmazın Davalı No.3'e devredildiği bulgusu ışığında Davalı N-o.3 aleyhinde gayrimenkulün satışına emri vermiş olmakla beraber, Aile Yasası uyarınca boşanma davası devam ederken dahi elden çıkarılan malla ilgili malın değeri üzerinden talepte bulunulabileceğini, bu nedenlerle 3. şahıs adındaki malın satışına emir ver-mekle ilk mahkemenin hatalı hareket ettiği bulgusuna varmış, Davacının Talep Takriri (A)'da yer alan devrin iptali ve (C)'de yer alan taşınmazın %50 hissesinin adına kaydı talepleri reddedilmesine karşın bu hususta herhangi bir istinaf dosyalanmadığını bel-irterek, Davacı ile Davalı No.2 ve No.3 arasında borç-alacak ilişkisi mevcut


olmadığından Davalı No.2 ve No.3 aleyhine hüküm vermekle ilk mahkemenin hatalı davrandığı sonucuna vararak, istinafı kısmen kabul etmiş ve gayrimenkulun satılarak elde edilecek- meblağdan Davacının alacağının karşılanması ile ilgili hükmün iptal edilmesinin yanı sıra Davalı No.2 ve No.3 aleyhindeki hüküm de iptal edilerek Davacı lehine Davalı No.1 aleyhine 110,000 stg için hüküm ve emir verilmiştir".

Alt Mahkeme, huzurundaki 238-7/2010 sayılı davadaki talepler ile ilgili şöyle demiştir (Mavi 90):

"Yüksek Mahkemenin bu kararı sonrası 6.10.2010 tarihinde Davacı tarafından Davalılar aleyhine açılan huzurumdaki (2387/2010) bu davadaki Tafsilatlı Talep Takririne bakıldığı zaman, 20. -madde uyarınca Davacının talebinin;
A. Davalı No.1'in direktifiyle Davalı No.2 tarafından Karşıyaka köyünde Gümüşalan mevkiinde kain Pafta/Harita: XI.5.E, 1&2 parsel: 125/3 olup, 7879 No.lu koçan tahtındaki taşınmaz malın Davalı No.3'e yapılan devrin Dava-cıdan mal
kaçırmak ve/veya Davacının alacağını almasını engellemek ve/veya geciktirmek niyetiyle ve/veya hileli olarak yapıldığına dair beyan edici bir mahkeme hükmü verilmesi,

B. Karşıyaka köyünde, Gümüşalan mevkiinde kain Pafta/Harita XI.5.E, 1&2 parse-l: 125/3 olup, 7879 No.lu koçan tahtındaki taşınmaz malın Davacının alacaklı olduğu 1353/06 sayılı davada hükme bağlanan Davalı No.1'in borcunun tahsili için zapt edilip aleni müzayedeyle satışı hususunda bir mahkeme hükmü ve/veya emri,

C. Dava masrafları-nın müştereken ve münferiden Davalılar tarafından ve/veya yukarıda mezkur satıştan elde edilecek meblağ üzerinden ödenmesi hususunda bir mahkeme emri ve/veya hükmü,

D. Dava tarihinden itibaren yasal faiz,

E. Yukarıda (A) paragrafında bahsi geçen fiil ve -eylemlerden dolayı Davalılar aleyhine müştereken ve münferiden zarar-ziyan ve/veya tazminat için hüküm,

F. Muhterem mahkemece uygun ve adil görülecek ahar bir çare,

G. İşbu dava masrafları."

Alt Mahkeme, kararında ihtilaflı hususlarla ilgili olarak ilâv-eten şöyle demiştir (Mavi 91):

"Dava layihalarından anlaşıldığı üzere, taraflar arasındaki esas ihtilaf, Davacı ile Davalı No.1'in evlilik birliklerinin devam ettiği dönem içerisinde Davalı No.1 ve oğlunun alıcı olarak görüldüğü satış senedi tahtında satı-n alınan arsa ve daha sonraları üzerine inşa edilen evin, Davacının 27.3.2006 tarihinde açmış olduğu boşanma davasının açılmasından 1 hafta önce, 21.3.2006 tarihinde Davalı No.3 adına devretmesinden kaynaklanmaktadır.

Emare No.4 Yargıtay kararının içeri-ğinde belirtildiği gibi, 25.5.2006 tarihinde boşanan taraflar, boşanma davası sonuçlanırken konu taşınmaz mal üzerindeki haklarını mahfuz tutarak 1353/06 sayılı davada neticeye bağlanması hususunda anlaşmışlardır.

D.5/2012 Yargıtay/Aile/Hukuk 7/2011 sayı-lı kararda da Yüksek Mahkeme tarafından, mal paylaşımı için esas alınacak tarihin, boşanma davasının açıldığı tarih olarak kabul

edilmesi gerektiği, boşanma davası ikame edildiği tarihten önce, terk ve yasal ayrılık durumu haricinde, eşlerden biri tarafı-ndan elden çıkarılan bir taşınmaz veya taşınır malın mal paylaşımı neticesinden diğer eşi mahrum etmek gayesiyle devredildiği veya elden çıkarıldığı iddiası gündeme geldiği takdirde bu iddianın ayrı bir hukuk davasına konu edilebileceği belirtilmiştir.

D-avalıların 'res judicata' iddiaları karşısında Davacı, 1353/06 sayılı davada karara bağlanan, Davacının mal paylaşımından doğan hakkının olduğunu, 1353/06 sayılı davada mahkemenin Fasıl 62 altında inceleme yapmadığını, huzurumdaki bu davanın ise Fasıl 62'y-e istinat ettiği ve 1353/06 sayılı davada karara bağlanan Davacının alacağının elde edilmesinin engellenmesine yönelik bir dava olduğu iddiasındadır."

Alt Mahkeme akabinde her iki Talep Takririni birlikte değerlendirerek şunları demiştir (Mavi 91):

"He-r iki davadaki talep takrirleri birlikte değerlendirildiğinde, huzurumdaki davada Davacının, 1353/06 sayılı davadaki Davalıların boşanma davasından mal kaçırmak amacı ile hareket ettikleri iddiası ile aynı doğrultuda olan Davalıların Davacıdan mal kaçırmak- niyeti ile hareket ettikleri iddiasına ek olarak Davalıların Davacının alacağını engellemek veya geciktirmek amacı ile hareket ettiklerini iddia ettiği, 1353/06 sayılı davadan farklı olarak ise huzurumdaki davanın Fasıl 62 Malların Hileli Devrini Önleme Y-asası'na dayandırıldığının belirtildiği görülmektedir.
Fasıl 62 Malların Hileli Devrini Önleme Yasası'nda, alacağının tahsil edilmesini engellemek veya geciktirmek niyeti ile herhangi bir taşınır veya taşınmaz malın hileli

olarak elden çıkarıldığı iddi-ası ile açılan bir davada, yapılan devrin, alacağı elde etme hakkının saptandığı davadan önce veya sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın iptal edilmesinin (madde 4) ve malın zaptedilip satışa çıkarılmasının (madde 3) talep edilebileceği düzenlenmektedir.

-Yargıtay kararlarımızda ifade edildiği üzere, Fasıl 62 uyarınca başlatılan yargısal işlemde amaçlanan, borçlunun hükümden kaçınmak için yaptığı hileli devrin önlenmesi ve hileli olarak devredilen malın eski sahibi adına dönmesinin sağlanarak temin edilen -hükmün icrasına olanak sağlamaktır. (Bkz: D.2/89 Bir.Yargıtay/Hukuk 73-74/88 ve D.18/94 Yargıtay/Hukuk 32/1994).

Söylenenler ışığında, her ne kadar 1353/06 sayılı davada Fasıl 62 Malların Hileli Devrini Önleme Yasası'na dayandırıldığı açıkça ifade edilmiş- olmasa da, Davacının Talep Takririnde tafsilatını verdiği şekilde Davalıların boşanma davasından mal kaçırmak amacı ile meşveretleşerek, hile yolu ile Davalı No.2'nin adına kayıtlı bulunan malı Davalı No.3'e devrettikleri yönündeki iddiası ile, malın alen-i müzayede ile satışı talebi ile hileli yapıldığını iddia ettiği bu devir
muamelesinin iptali ve/veya Davalı No.3 adına ısdar olunan koçanın geçersiz olduğu yönündeki talebi dikkate alındığında, Davacının 1353/06 sayılı davadaki iddia ve taleplerinin Fası-l 62'ye dayandığı sonucuna varılmaktadır.

Nitekim Girne Kaza Mahkemesi de vermiş olduğu Emare No.2 kararında, davaya konu taşınmaz malın Davalı No.1'in talimatı doğrultusunda Davalı No.2 tarafından Davalı No.3'e meşveretleşerek hile yoluyla ve/veya Davac-ının Davalı No.1 aleyhine Girne Kaza Mahkemesinde ikame ettiği 44/06 sayılı boşanma davasından mal kaçırmak amacıyla yapıldığı hususlarında bulgu yapmış ve yaptığı bu bulgu ışığında da davaya konu taşınmaz malın aleni müzayede ile satılmasına ve satıştan e-lde edilecek meblağdan Davacının alacağının karşılanmasına emir ve hüküm vermiştir."

Alt Mahkeme sonuç olarak aşağıdaki bulguları yapmıştır (Mavi 92):
"Görüleceği gibi 1353/06 sayılı davada ve huzurumdaki bu davada yer alan talep ve iddialar ile dava se-bebi ve daha önceki davada karara bağlanan husus veya hususlar ile huzurumdaki davada ihtilaf konusu olan husus veya hususların aynı olduğu sabittir. Bu hususta bulguda bulunulur.
Dolayısıyla 1353/06 sayılı davada karara bağlanan, sadece Davacının mal pa-ylaşımından doğan hakkı olduğu yönündeki Davacı Avukatının iddiasına itibar edilmesi mümkün değildir.
Davacının huzurumdaki davada 1353/06 sayılı davadaki Davalıların Davacıdan mal kaçırmak niyeti ile hareket ettikleri iddiasına ek olarak yapmış olduğu Dav-alıların Davacının alacağını engellemek veya geciktirmek amacı ile hareket ettikleri yönündeki iddiasının aynı doğrultudaki iddialar olup, farklılık arz etmediği kanaatindeyim."

Alt Mahkeme yukarıdakilere ilâveten kararında şunları demiştir (Mavi93):
"Bu- durumda, bir an için Davacının Davalıların Davacının alacağını engellemek veya geciktirmek amacı ile hareket ettikleri yönündeki iddiasının daha önceki davada yapılmamış olduğu kabul edilse dahi, Davacının, D.4/1995 Yargıtay/Hukuk 14-15/1994 sayılı karar -uyarınca kendine açık olduğu görülen bu iddiayı daha önceki davada yapmak ve uygun şekilde
kararlaştırılmasına imkanı vardı. Dolayısıyla, Davacının bu iddiasının daha önceki davada yapılmamış olduğu kabul edilse dahi netice değişmemektedir (Bkz:Yargıtay/H-ukuk 17/1978).

Davacının 1353/06 sayılı davada hileli devir muamelesinin iptali ve/veya Davalı No.3 adına ısdar edilen koçanın geçersiz olduğuna dair emir ve/veya hüküm talebini içeren Talep
Takririnin 12(A) paragrafındaki talebinin reddedildikten sonra- ve bu karara karşı istinaf dosyalamamasına karşın, bu davada tekrardan bu yönde talepte bulunması mümkün değildir.

Bu durumda 'res judicata' müdafaasının başarılı olabilmesi için gerekli olan 3 şart mevcut olduğundan bu meselede kaziyye-i muhakeme (res j-udicata) mevcut olduğu kanaatindeyim ve bu hususta bulgu yaparım.

Davacının davada yer alan konu taşınmazın aleni müzayede ile satışı ve Davalılar aleyhine tazminat talebinin de, Davalılar tarafından dosyalanan istinaf neticesinde Emare No.4 kararda Dava-cının bu yöndeki talepleri de karara bağlanmış olduğundan ve keza yukarıda vardığım bulgu ışığında, ileriye götürülmesi mümkün değildir.
.............
Netice itibarı ile Davalılar "res judicata" müdafaalarında başarılı olduklarından, Davacının davası re-t ve iptal edilir."

Alt Mahkeme huzurundaki gerek 1353/06 sayılı gerekse 2387/2010 sayılı davaların Talep Takrirleri irdelendiğinde, her iki davadaki ihtilaf konularının, açılan davaların amaçlarının, dava sebeplerinin Alt Mahkemenin kararında belirttiği -üzere, davaya konu taşınmaz malın Davalı No.1'in talimatı doğrultusunda Davalı No.2 tarafından Davalı No.3'le meşveretleşerek hile yoluyla ve/veya Davacının Davalı No.1 aleyhine Girne Kaza Mahkemesinde ikame ettiği 44/06 sayılı boşanma davasından mal kaçır-mak amacıyle devredilmesi ile ilgili olduğu, sonuçta da gerek 1353/06 sayılı gerekse

2387/2010 sayılı davalar açısından, ihtilaf konularının, açılan davaların amacının, dava sebeplerinin ve dava sebeplerini oluşturan olguların bire bir aynı olduğu görülm-ektedir.

Diğer yandan, Alt Mahkemenin kararında doğru olarak ifade ettiği üzere, Fasıl 62 Malların Hileli Devrini Önleme Yasası'na dayanarak, alacaklının alacağının tahsil edilmesini engellemek veya geciktirmek niyeti ile herhangi bir taşınır veya taşınm-az malın hileli olarak elden çıkarıldığı iddiası ile açılan bir davada, yapılan devrin alacağı elde etme hakkının saptandığı davadan önce veya sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın iptal edilmesi ve malın zaptedilip satışa çıkarılması talep edilebilir. Son-uçta, Fasıl 62 uyarınca başlatılan yargısal işlemde amaçlanan, borçlunun hükümden kaçınmak için yaptığı hileli devrin önlenmesine ve hileli olarak devredilen malın eski sahibi adına dönmesinin sağlanarak temin edilen hükmün icrasına olanak sağlamaktır.

S-öylenenler bağlamında, gerek 1353/06 sayılı gerekse 2387/2010 sayılı davadaki talepler irdelendiğinde, her iki davaya ait taleplerin Fasıl 62 Malların Hileli Devrini Önleme Yasası'nın himayesine giren talepler olduğu, ikinci ikame
edilen davadaki talepler-in ilk açılan davanın taleplerinden olduğu, ilk açılan 1353/2006 sayılı davadaki Tafsilatlı Talep Takririnin, 12(A)(C) paragraflarındaki taleplerin Alt Mahkeme tarafından ret ve iptal edilmesine karşın Davacının bu hususta istinafa başvurmadığı cihetle, ka-rarın bu taleplerle ilgili kısmının kesinleşmiş olduğu, ilk açılan 1353/2006 sayılı davadaki geriye kalan taleplerin ise Yargıtay kararı ile kesinlik kazandığı görülmektedir.


Diğer yandan, 2387/2010 sayılı davada paragraf 16'da, ihtilaf konusunun veya ta-leplerin veya dava sebebinin Fasıl 62'ye dayandığı açık olarak belirtilmekle birlikte, 1353/06 sayılı davada ihtilaf konusunun, taleplerin ve dava sebebinin
Fasıl 62'ye dayandığının belirtilmemesi, 1353/06 sayılı dava açısından ihtilaf konusunun, dava seb-ebinin ve dava sebebini oluşturan olguların veya davadaki taleplerin Fasıl 62'ye dayandığı gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Bilindiği üzere layihada yasal durum değil, olgular belirtilmelidir.
Bu hususta Odgers' Principles of Pleading and Practice 17. baskı -s.83'te şöyle denmektedir:
"Every pleading must state facts and not law".
Yukarıdaki alıntıya göre her layihada yasal durum değil, olgular belirtilmelidir.
Dolayısıyla; 2387/2010 sayılı davada, olgular yanında talep veya dava sebebinin Fasıl 62'ye dayan-dığının belirtilmesinin, 1353/06 sayılı davada ise sadece olguların belirtilmesinin, olguların yanında talebin veya dava sebebinin Fasıl 62'ye dayandığının belirtilmemesinin bir önemi bulunmamaktadır.
Belirtilenler ışığında, her iki davanın konularının, am-açlarının, ihtilaflı hususların, dava sebeplerinin, dava sebeplerini oluşturan olguların aynı olduğu, ikinci ikâme edilen davadaki taleplerin ise ilk açılan davanın taleplerinden olduğu, aynı dava sebebine dair tüm olgusal ve hukuki sorunların daha önce ik-âme edilen davaya ilişkin kararda tarafların tüm hak ve yükümlülüklerini içerecek şekilde sonuçlandırıldığı, ilk açılan dava sonucunda verilen
kararın Yargıtayın kararı ile kesinlik kazandığı ve bu
bağlamda meselenin tümüne ilişkin olguların kesin ve nih-ai bir sonuca bağlandığı ve sonuçta Alt Mahkeme huzurundaki meselede dava sebebine dayalı estoppelin (cause of action estoppel) mevcut olduğu görülmektedir.

Öte yandan, Mahkemeye emare olarak ibraz edilen Talep Takririnin tadil edilmiş talep takriri olmam-asının Alt Mahkemenin yaptığı bulgulara etken olduğu hususunda herhangi bir iddia yokluğunda, Davacı/İstinaf Eden Avukatının bu husustaki iddiasına ise itibar edilmemesi gerekir.

Sonuç olarak; Alt Mahkeme, Davalıların "Res Judicata" müdafaalarında başarıl-ı oldukları nedeniyle Davacının davasını ret ve iptal etmekle hata etmiş değildir.

Belirtilenler ışığında, Davacının istinafında başarılı olamadığı nedeni ile istinafın reddi gereklidir.

SONUÇ:
Davacı, istinafında başarılı olamadığından, istinaf
reddedi-lir.

İstinaf masrafları, İstinaf Eden / Davacı tarafından ödenecektir.



Ahmet Kalkan Gülden Çiftçioğlu Bertan Özerdağ
Yargıç Yargıç Yargıç



30 Haziran 2017




30






Full & Egal Universal Law Academy