Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 136/2013 Dava No 23/2019 Karar Tarihi 21.06.2019
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 136/2013 Dava No 23/2019 Karar Tarihi 21.06.2019
Numara: 136/2013
Dava No: 23/2019
Taraflar: Yıltan Kanlı ile KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Anayasa maddelerini konu alan tazminat davaları - Anayasada düzenlenen mülkiyet hakkı - uluslararası hukuk ulusal hukuk çatışması
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 21.06.2019

-D. 23/2019 Yargıtay/Hukuk No: 136/2013 (Girne Dava No: 1411/2010)

Yüksek Mahkeme Huzurunda.


Mahkeme Heyeti : Ahmet Kalkan, Bertan Özerdağ, Peri Hakkı


İstinaf eden : Yıltan Kanlı, Elçilik Evleri Yolu, -
Zeytinlik,Yukarı Girne.
(Davacı)


İle


Aleyhine istinaf edilen : KKTC Başsavcısı, Hukuk Dairesi,
Lefkoşa.
(Davalı)


A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına : Avukat Ergin Ulu-nay
Aleyhine istinaf edilen namına : Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
hazır.


Girne Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıçı Melek Esendağlı'nın 1411/2010 sayılı davada, 17.9.2013 tarihinde verdiği karara karşı, Davacı tarafından ya-pılan istinaftır.



--------------


K A R A R



Ahmet Kalkan : İstinaf Eden/Davacı, Girne Kaza Mahkemesinin davasını ret ve iptal kararına karşı bu istinafı dosyaladı.

İstinaf Eden/Davacı (bundan böyle sadece Davacı) 13.5.2010 tarihi-nde Aleyhine İstinaf Edilen/Davalı (bundan böyle sadece Davalı) KKTC Başsavcılığı aleyhine bir dava dosyalayarak, daha sonra olgularda belirteceğimiz gibi, merhum Nazım Ergin Salahi'den satın aldığı taşınmaz malın, Girne Kaza Mahkemesinde görülen 1137/2004- sayılı davada adından iptal edilerek Işık Günalp Gökoğlu adına kaydedilmesi sonucunda zarara uğradığını iddia etti ve Davalıdan A- 696,000 STG özel zarar-ziyan, B- 200,000 STG tazminat ve C- Yasal faiz ve dava masraflarını talep etti.

Davalı, dosyal-adığı Müdafaa Takririnde, Davacının iddialarını reddetti ve Davacının herhangi bir tazminat almaya hakkı olmadığını ileri sürerek, davanın ret ve iptalini talep etti.

Davacı dosyaladığı Müdafaaya Cevap Takririnde Davalının iddialarını reddetti.

İST-İNAF VE OLGULAR:

Taraflar arasında davanın olguları ile ilgili esaslı bir ihtilâf bulunmamaktadır.

Alt Mahkemenin bulgularına göre ihtilafsız olgular aynen şöyledir:

1137/2004 sayılı dava (Emare No.1), 02/09/2004 tarihinde
Girne Kaza Mahke-mesinde dosyalandı.

Emare No.1 Davanın tarafları şöyledir: Davacı Işık Günalp Gökoğlu, Davalı No.1 Yıltan Kanlı, Davalı No.2 Mesut Girgen, Davalı No.3 Nazım Ergin Salahi, Davalı No.4 Kaza Tapu Amirliği Girne, Davalı No.5 Tapu Müdürlüğü vasıtasıyla KKTC- Başsavcısı (2/10/2007 tarihli tadilat emri ile.)

Emare No.1 Davada, Tafsilatlı Talep Takririnde, Davacı Işık Günalp Gökoğlu davaya konu 4927 ve 4928 koçan numaralı malların mal sahibi olduğu ve 1985 yılından beri İzmir'de ikamet ettiği, Davalı No.2- ve No.3'ün sahte bir vekaletname ile Mehmet Sehvan isimli şahsı Davalı No.4 Tapu Dairesine götürerek konu malların Davalı No.3 adına devrini sağladıkları, Davalı No.2'nin ilgili zamanlarda Davalı No.4 ve 5 Dairelerin müstahdemi olduğu, devir gerçekleştikt-en sonra Davalı No.3'ün konu malları Davalı No.1 adına devrettiği iddia edilmiş ve işbu devirler sahte ve yetkisiz vekaletname ile yapıldığından yapılan devirlerin iptali, koçanın Davacı adına kaydı ve zarar-ziyan talep edilmiştir.

Emare No.1 Davada-, Davalı No.1 Müdafaa Takriri dosyaladı. Müdafaa Takrir 5/3/2009 tarihinde tadil edildi. Tadil edilen şeklinde Davalı No.1 konu gayrimenkulleri mevzuata uygun ve yasal olarak satın almış olduğunu iddia ederek, kendisi aleyhinde dava sebebi olmadığı yönünde- iptidai itirazda bulundu. Keza Davalı No.1, diğer Davalıların yaptığı işlemlerden bihaber olduğunu, bir sahte vekaletname kullanılmışsa bunu bilebilecek durumda olmadığını, koçan devrinde bir usulsüzlük var ise bundan kendisinin sorumlu olmadığını ve Dava-lı No.3,4 ve 5 ile KKTC Başsavcısının sorumlu olduğunu, bu fillerden mütevellit kendisinin de tafsilatını verdiği zarar-ziyana uğradığını ve kendisinin iyi niyetli bir satın alıcı konumunda olduğunu iddia etti. Davalı No.1, Davalı No.2,3,4 ve 5 aleyhinde M-ukabil Talebinde ise vekaletnamenin sahte olduğunun kanıtlanması halinde, her halükarda Davalı No.2,3,4 ve 5'in kendisine karşı sorumlu olduğunu iddia ederek, zarar-ziyanının Davalı No.2,3,4 ve 5 tarafından karşılanmasını talep etti.

Emare No.1 Davada, -Davalı No.2 Müdafaa Takriri dosyaladı. Davalı No.2 konu zamanlarda ve sonrasında Davalı No.3'e gayrimenkul satın almasında aracılık ettiğini, devir günü de Davalı No.3 ile birlikte oraya gittiğini, Davacının Mehmet Sehvan isimli şahısla hiç muhatap olmadı-ğını, satış bedeli konusunda Davalı No.2'nin Davalı No.3 ile sözlü olarak anlaştığı, her iki arsa için 15,000stg olan bedelin günün koşullarına göre çarşı fiyatının çok altında olduğu ve Davalı No.3'ün de bunu bilebilecek durumda olduğu, devir anında Daval-ı No.3'ün herhangi bir ödemede bulunmadığı ancak daha sonra Davalı No.3'ün Davalı No.2'ye ödeme yaptığı, bu devirden çok kısa bir süre sonra Davalı No.3'ün devrin sahte vekaletname ile yapıldığını öğrendiği, Davalı No.2'nin tüm bu hususları polise de gönül-lü ifadesinde belirttiği ve 2000 yılında Girne Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 3 yıl hapse mahkum edildiği, Davalı No.2'nin cezasını çekerek Ocak 2002 tarihlerinde cezaevinden çıktığı, bu zaman zarfında konu devirlerin sahte vekaletname ile yapıldığını Dava-lı No.3'ün bildiği ve Davalı No.4 ve 5'in de bilebilecek durumda olduğu ancak hiçbir tedbir almadıkları, buna rağmen Davalı No.3'ün 2002 yılı sonunda konu gayrimenkulleri Davalı No.1'e satıp devrettiği ve yine Davalı No.4 ve 5'in herhangi bir tedbir almadı-ğı, Davalı No.1 kendisine sahte vekaletname ile devir yapıldığını bildiği halde ve Davalı No.4 ve 5'de bilebilecek durumda olduğu halde Davalı No.3'ün konu malları Davalı No.1'e satıp devretmesinde Davalı No.4 ve 5'in büyük ihmal ve kusuru olduğu iddia edi-lerek, bir zarar varsa bundan Davalı No.3,4, ve 5'in sorumlu olduğu iddia edildi.

Emare No.1 Davada, Davalı No.3 Müdafaa Takriri dosyaladı ve konu vekaletname sahte idi ise bile bunu bilebilecek durumda olmadığını iddia etti. Vekaletnamenin sahte olması- ihtimalinde ise bunun sorumlusunun Üçüncü Şahıs No.1 konumundaki Başsavcı ve Üçüncü Şahıs No.2 konumundaki Mehmet Sehvan olduğu iddia edildi.

Emare No.1 Davada, Davalı No.4 ve 5 Müdafaa Takriri dosyaladı ve Davalı No.2'nin Lefkoşa Mesaha Bölümünde- memur olduğunu ancak işlemin yapıldığı Girne Tapu Dairesi ile ilgisi olmadığını, konu devirlerde memurların yasal olarak yapmaları gerekenin dışına çıkmadıklarını ve bir ihmal veya kusurun söz konusu olmadığını iddia etti.

Emare No.1 Davada, Dava -layihaları tamamlandığı zamanlarda Davalı No.3 vefat etti ve bilahare Terekesi kurularak davaya devam edildi.

Emare No.1 Davada, 17/12/2009 tarihli oturumda Davalı No.1 tarafından Davalı No.4,5 ve Üçüncü Şahıs aleyhindeki Mukabil Talep geri çekildi-ğinden ret ve iptal edildi.

1137/2004 sayılı Emare No.1 Davada, 11/01/2010 tarihinde davanın kararı okundu. Mahkeme, Davalı No.2'nin Mehmet Sehvan adına tanzim ettiği sahte vekaletname ile Davacıya ait 4927 ve 4928 koçan numaralı gayrimenkullerin 1-6/9/1998 tarihinde Davalı No.3'e devredildiği, Davalı No.3 tarafından Davalı No.2'ye 15,000stg ödendiği, 31/10/2002 tarihinde konu iki arsanın 36,000stg karşılığında Davalı No.3 tarafından Davalı No.1'e devredildiği, Davalı No.1 tarafından 17/12/2009 tarih-li oturumda Davalı No.4,5 ve Üçüncü Şahıs aleyhindeki Mukabil Talebin geri çekildiğinden incelenmesine gerek kalmadığı, Davalı No.1 ve No.2 tarafından Davacıya yol giderleri için 2000TL zarar-ziyan ödenmesi gerektiği, Davalı No.1'in yalnızca 36,000stg öded-iği arazi bedelini ispat edebildiği, diğer zarar-ziyan iddialarını ispat edemediği hususlarında bulgu yaptıktan sonra, 4927 ve 4928 kayıt numaralı gayrimenkullerin Tapu Kütüklerinde "Yıltan Kanlı" olarak görülen kaydının silinerek "Işık Günalp Gökoğlu" is-mine kaydedilmesi, Davalı No.1 ve 2 tarafından müştereken ve münferiden Davacıya 2000TL ödenmesi, Davalı No.1 ve 2 tarafından müştereken ve münferiden Davacıya 4000TL dava masrafı ödenmesi, Davalı No.3 tarafından Davalı No.1'e 36,000stg ödenmesi yönünde HÜ-KÜM vermiştir.

Emare No.1 Davadaki hükümden Davalı No.1 ve Davalı No.3 istinaf dosyalamıştır.

Davalı No.3'ün istinafı Yargıtay/Hukuk 20/2010 D.14/2011, 30/06/2011 tarihinde neticelenmiştir. İşbu istinaf neticesinde, Davalı No.1 lehine ve Dav-alı No.3 aleyhine verilen 36,000 stg ödenmesine dair hüküm iptal edilmiş, İlk Mahkeme kararında başka değişiklik yapılmamıştır.

Davalı No.1 tarafından dosyalanan istinaf Yargıtay/Hukuk 15/2010, 18/02/2013 tarihinde geri çekilmiştir (Emare No.2).

Daha -sonra taraflar arasındaki uyuşmazlık konularını inceleyen Alt Mahkeme, kararımızın İNCELEME safhasında ağırlıklı şekilde değineceğimiz nedenlerle Davacının davasını reddetmiştir.


İSTİNAF SEBEPLERİ :

Davacının dosyaladığı istinaf ihbarnamesinde 11 i-stinaf sebebi bulunmaktadır. Tüm istinaf sebeplerini 2 ana başlık altında toplamayı uygun bulduk. Şöyle ki:

Muhterem Alt Mahkeme, 1137/2004 sayılı davanın sonuçlarını Anayasa'nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. Protokol 1. maddesini, Devletin so-rumluluğu prensiplerini, KKTC mülkiyet rejimini, Common Law ve

Equity prensiplerini hatalı uyguladı ve hatalı sonuca ulaşarak, davayı ret ve iptal etti.
Muhterem Alt Mahkemenin tazminat ve özel tazminat ile ilgili bulguları hatalıdır.

TARAFLARIN İDDİA V-E ARGÜMANLARI :

Davacı Avukatı Yargıtaydaki hitabında özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. Protokol 1. maddesinin orijinal İngilizce metinde yer alan Possession kelimesi üzerinde durarak, özetle: Bunun Türkçe tercümesinin ta-sarruf olarak yapıldığını, bu tercümenin hatalı olduğunu, kelimenin karşılığının tasarruftan fazlası olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir satıştaki satış bedelinin Possession kapsamında mülkiyet kabul edildiğini, dolayısıyla hiçbir kusur-u olmadan parasını kaybeden bir kişinin hakkaniyete uygun bir tazminatı hak ettiğini, meseleye bu açıdan bakılmadığını, konu malın takribi 6 aylık bir sürede Davacı adına kayıtlı kaldığını, Davacının Devletin kayıtlarına güvenerek aldığı malın hileli çıkma-sıyla parasını kaybettiğini, hukukun iyi niyetli kişileri koruduğunu, mülkiyet sistemi gereği malın ilk sahibine dönüşünün bu çerçevede DaVacının uğradığı zararı Devletten talep etmesine mani teşkil etmediğini, Anayasa'nın 36. maddesinin çok geniş olduğunu-, Mahkemenin Equity prensipleri altında karar vermesine engel olmadığını, Devletin, kusurları olmadan zarara uğrayan vatandaşlarını tazmin etmesinin hukukun gereği olduğunu, Fasıl 224 Taşınmaz Mal (Tasarruf, Kayıt ve Kıymet Takdiri) Yasası dahil belirtilen- mevzuatın hatalı yorumlandığını, davanın reddinin hatalı olduğunu, tazminat ile ilgili bulguların hatalı yapıldığını ileri sürerek, istinafın kabulünü talep etti.

Davalıyı temsil eden Kıdemli Savcı hitabında özetle: Davacının daha önce 1137/2004 say-ılı davada Davalılardan biri olduğunu, o davada Davalı No.2 Mesut Girgen'in Türkiye'de sahtelenen bir vekaletname ile Tapu'da tespiti mümkün olmayan bir sahtekarlıkla malı devrettiğini, mezkur Davada, orijinal mühürlü vekaletnamenin kabul edilmesinde Tapu -memurlarının kusurları olmadığına bulgu yapıldığını, Davacının Davalı olarak dosyaladığı mukabil talepte Devletten tazminat talep ettiğini, Mahkemenin bunu reddettiğini, Davacının sahtekarlığı yapandan talepte bulunmadığını, Devlet aleyhine dava dosyaladığ-ını, Tapu sicilinde meydana gelecek değişiklikten Devletin sorumlu olduğunu belirleyen bir mevzuat olmadığını, burada riskin ödemeyi yapan taraflara ait olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. Protokol 1. maddesinin mülkü koruduğunu, konu taşınmaz- malın kayıtlı ilk sahibinin haklarını koruduğunu, Davacının arazide başlattığı inşaatın izinsiz olduğunu, Devletin kusuru olmadığını, Alt Mahkemenin kararı ile hemfikir olduğunu, hata olmadığını, istinafın reddi gerektiğini ileri sürdü.

İNCELEME:

D-ava tutanakları, sunulan emareler, tarafların iddia ve argümanları incelenip değerlendirildi.

Muhterem Alt Mahkeme, 1137/2004 sayılı davanın sonuçlarını, Anayasa'nın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. Protokol 1.maddesini, Devle-tin sorumluluğu prensiplerini, KKTC mülkiyet rejimini, Common Law ve Equity prensiplerini hatalı uyguladı ve hatalı sonuca ulaşarak, davayı ret ve iptal etti.


Alt Mahkeme önce, doğrudan Anayasa'ya dayanılarak kaza
mahkemesinde dava açma imkanı olup olmad-ığını inceledi.

Alt Mahkeme, bu konuda Anayasa Mahkemesi 3/2006 D.3/2006, Ulusal Birlik Partisi ile KKTC Cumhuriyet Meclisi davası, Yargıtay/Hukuk 101/2007 D.8/2009 Gürsel Selengin ile KKTC Başsavcılığı, Yargıtay/Hukuk 60/1989 D.26/1990 Ahmet Soyutür-k ile Kamu Hizmeti Komisyonu, Yargıtay/Hukuk 46/1982 D.26/83 Kamil Mustafa ile Başsavcılık davalarında verilen kararlara ve bu davalarda belirtilen prensiplere dayanarak, kişilerin, Anayasa'nın Kişi Hak, Özgürlük ve Ödevleri başlığı altındaki düzenleme tah-tında sahip oldukları hakların ihlâl edilmesi ve bu yönde doğrudan yasal düzenleme bulunmaması halinde, kişilerin devlet aleyhine, Anayasa'ya istinaden zarar-ziyanın tazmini talepleriyle dava açmalarında bir engel olmadığına bulgu yaptı.

Alt Mahkemenin- bu bulgusu istinaf konusu yapılmamış, bu bulgunun hatalı olduğuna ilişkin herhangi bir argüman ileri sürülmemiştir.

Mevcut içtihatlarda belirtilen prensipleri doğru bir şekilde değerlendirerek yukarıdaki sonuca ulaşan Alt Mahkeme, dava sebebini sadece -bu esastan değerlendirmiş ve konuyu Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan mülkiyet hakkı zemininde inceledikten sonra, 1137/2004 sayılı davanın kesinleşen hükmü altında Davacının Müteveffa Nazım Ergin Salahi'den satın alıp adına kaydedilen taşınmaz mallar üz-erindeki mal sahipliliği hakkının geriye dönük olarak iptal edildiğini, Davacının mal sahibi vasfını yitirdiğini, Davacının yasal olarak mülkiyeti devralmamasından ötürü KKTC Devleti ve/veya Tapu Kadastro Dairesinin Davacı aleyhinde ve Davacının mülkiyeti -üzerinde yaptığı bir işlem bulunmadığını belirleyerek, Davacının konu mallar üzerinde yasal mülkiyet hakkı olmadığından, Anayasa'nın 36. maddesi altında korunması ve gözetilmesi gereken bir mülkiyet hakkı olmadığı sonucuna ulaştı.

Alt Mahkeme, ulaştığı -sonuçtan sonra, aşağıdaki gibi bulgu yapmıştır:

"Yukarıdaki bulgu ve tespitlerime binaen 1137/2004 sayılı davadaki nihai karar mucibince Davacının 4927 ve 4928 koçan numaralı mallar üzerinde mülkiyet hakkına sahip olmadığı, mülkiyet hakkı sahibinin I-şık Günalp Gökoğlu olduğu; Davacının mevcut olmayan bir mülkiyet hakkına Tapu Kadastro Dairesi tarafından bir müdahale olamayacağı kanaatine varır Davacının zarar ziyanının giderilmesine dair KKTC Devletinin Anayasa Madde 36'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözl-eşmesi 1. protokolünde belirtilen Mülkiyet Hakkına dayanan bir sorumluluğu olmadığına kanaat getirir bu hususta bulgu yaparım."

Alt Mahkeme daha sonra, Yargıtay/Hukuk 15/2010 D.44/2012 sayılı Yıltan Kanlı ile Işık Gökoğlu ve diğerleri davasında Yasanın u-ygulanmasından çıkabilecek adil olmayan sonuçlara karşı, Equity prensiplerine dayanılarak talepte bulunulabileceğinin belirtilmesine, konu kararın bu davada Emare No.1 olarak işaretli dava ile ilgili verilmesine ve mezkur Karar istinafa konu bu davanın dur-uşmasına geçilmeden önce bilinmesine rağmen Davacı tarafından Equity prensiplerine göre çare talep edilmediği, dava sebebinin tamamıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1.Protokol 1. maddesine dayandırıldığı gerekçesiyle, meseleyi Equity prens-ipleri bağlamında incelemedi.

Davacı Avukatı, kararımızın ARGÜMANLAR bölümünde belirttiğimiz gibi, Anayasa'nın 36. maddesinin geniş kapsamlı olduğunu, Davacının iyi niyetle ve Devletin resmi kayıtlarına güvenerek yaptığı işlem tahtında ödediği bedelin m-ülk kapsamında olduğunu, iyi niyetli bir kişinin Devletin resmi kayıtlarına güvenerek yaptığı işlemlerden uğradığı zarar karşısında Devletin seyirci kalamayacağını, dolayısıyla Devletin sorumlu olduğunu ve Davacıyı tazmin etmesi gerektiğini ileri sürerek, -Alt Mahkemenin yasal çare izhar etmeyen her iki bulgusunun hatalı olduğunu ileri sürmüştür.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Başsavcılık, Alt Mahkemenin bulgularıyla tamamen hemfikirdir.

İncelemeye başlarken, önce Anayasa Mahkemesinin bu meseleyi i-lgilendirdiği oranda Anayasa'nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1. Protokolü 1. maddesi ile ilgili görüşlerine, bu konudaki uluslararası içtihatlara ve benimsenen prensiplere temas etmeyi, sonra da Davacının mülkiyet hakkı kapsamında- bir varlığı veya alacağı olup olmadığı konusunda neticeye ulaşmayı uygun bulduk.

Anayasa'nın 36(1) maddesine göre, "Her yurttaş mülkiyet ve miras hakkına sahiptir" ve mülkiyet hakkı, kamu yararı amacıyla ve yasa ile sınırlanabilmektedir. Anayasa'nın 3-6(2) maddesine göre, mülkiyet hakkının kullanılması, kamu güvenliği, genel sağlık, genel ahlak, kent ve ülke planlaması veya herhangi bir mal varlığının kamu yararı için geliştirilmesi ve faydalı kılınması veya başkalarının haklarının korunması için, kesin- olarak gerekli kısıntı ve sınırlamalar yasa ile konabilmektedir. Anayasa'nın 36(3)maddesi ise, mal varlığının ekonomik değerini fiilen azaltan kısıntı ve sınırlandırmalar için derhal tam bir tazminat ödenmesi hükmünü içermektedir.

Davacının, Anayasa'nı-n 36. maddesi altındaki tazminat taleplerinde başarılı olabilmesi için:
Mülkiyet hakkının varlığını,
Mülkiyet hakkının kullanılmasında bir sınırlama ve kısıtlama getirildiğini,
Bu sınırlama ve kısıtlama sonucu mal varlığının ekonomik değerinin fiilen azald-ığını,
ispatlaması gerekir. (Bu konuda Yargıtay/Hukuk 101/2007 D.8/2009 sayılı Gürsel Selengin ile KKTC Başsavcılığı davasına atıfta bulunuruz.) Ancak bu kıstaslar eksik olup daha fazla detaya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mülkiyet hakkına müdahalede -dikkate alınması gereken unsurların neler olması gerektiği ile ilgili prensiplerini incelerken değineceğiz.

Öncelikle mülkiyet hakkının kapsamını belirlemeyi uygun bulduk. Mülkiyet hakkının kapsamıyla ilgili Anayasa Mahkemesi, 14/2015 D.9/2017 sayılı d-avada, çoğunluk kararında şöyle demiştir:

"Bugün mülkiyet hakkının ne şekilde yorumlandığına bakılacak olursa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından "iktisadi değere sahip olan" herşeyin mülkiyet hakkı altında değerlendirildiğinin ve ayrıca o değerle- ilgili "meşru bir beklentisi" bulunan her kişinin de mülkiyet hakkının olabileceğinin kabul edildiği görülmektedir (Bak Anayasa Mahkemesi 2/2016 D. 8/2017). Anayasa Mahkemesi, 3/2006 D.3/2006 sayılı kararından sonra, "Anayasal kuralların ve Anayasa maddel-erinin, mümkün olduğunca uluslararası hukuka uygun olabilecek tarzda yorumlanması gerektiği kuralı KKTC'de benimsenmiştir. "(Bak Anayasa Mahkemesi 5/2015 D. 2/2017)."


Anayasa Mahkemesinin belirttiği bu görüş çerçevesinde Anayasa maddelerini konu alan t-azminat davalarında hakların ihlali veya hakka müdahaleyi incelerken, mümkün olduğunca uluslararası hukuka uygun olacak tarzda yorum getirilmesi prensibi, kendi yetkilerini ilgilendirdiği oranda alt mahkemeler ve Yargıtay için de geçerlidir. Ancak burada u-nutulmaması gereken husus, ulusal mevzuat ile tezat teşkil edecek bir konuma düşülmemesidir. Neticede Yargıtay dahil diğer alt mahkemeler, Anayasa Mahkemesi kararları ile bağlı olup, Anayasa maddelerini ayrıca yorumlama yetkisini haiz değildirler.

Mülki-yet hakkı ve kapsamının uluslararası hukuka uygun olacak tarzda belirlenebilmesi bakımından dikkate alınması gereken ve mevzuatımız kapsamında olan diğer hukuki kaynak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1. Protokolün 1. maddesidir. İlgili madde aynen ş-öyledir:

"Mülkiyetin Korunması:

Her gerçek ve tüzel kişinin, mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu kararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine -uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri- yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

Davacının davasında başarılı olabilmesi için öncelikle mülkiyet hakkının varlığını ispat etmesi gerektiğine göre, mülkiyet hakkının neyi kapsadığını Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Ha-kları Mahkemesi kararları çerçevesinde belirlememiz gerekmektedir.

Yukarıda iktibas ettiğimiz 14/2015 D.9/2017 sayılı karardan anlaşılacağı gibi, Anayasa Mahkemesi, iktisadi değere sahip olan herşeyin mülkiyet hakkı altında değerlendirilebileceğini ayr-ıca böyle bir değerle ilgili meşru beklentisi bulunan her kişinin de mülkiyet hakkını haiz olabileceğini benimsemiştir.


Her türlü ekonomik çıkarın mülkiyet hakkını oluşturabileceği kuralı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Öner Yıldız-Türkiye davasında- açıkça belirtilmiş, ancak bu kararda olayın koşullarının, talepte bulunanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1. Protokolün 1. maddesi tarafından güvence altına alınmış önemli bir menfaatin sahibi yapıp yapmadığını incelemenin gerekli olduğu ifade ed-ilmiştir.

Bunun sebebi Ek 1. Protokolün 1. maddesi içerisinde yer alan ve Davacı Avukatının üzerinde çok durduğu "Possession" kavramıdır. Bunun anlamı şöyle izah edilmiştir:

Ek 1.Protokolün 1. maddesi çerçevesinde "mal ve mülk" tanımı içerisinde yer -alan İngilizce'de "Possession" Fransızca'da "biens" kavramının özerk bir anlamı olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından benimsenmiştir.(Bu konuda Dutertre Gilles, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarından alıntılar, İnsan Hakları Genel Direkt-örü, Avrupa Konseyi, 2005,S.438'e atıfta bulunuruz.)

Mülkiyet Hakkı kapsamında Possession'a özerk anlam verilmesi, yukarıda belirttiğimiz her olayın koşullarına göre belirlenmesi gerekliliğini sağlamış ve mülkiyet hakkı kavramının, iktisadi değere sahip- olan her şeyin mülkiyet hakkı içerisine dahil edilebilmesi yolunu açmıştır. Dolayısıyla Possession kavramı, "mülk" kavramını, fiziksel malların mülkiyeti ile sınırlı olmayan özerk bir anlamı olduğu şeklinde genişletmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu prensibi- temelde benimsediğine göre, alt mahkemelerin, mülkiyet hakkı kapsamına girecek ekonomik değeri veya o değerle ilgili meşru beklentiyi mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirmek ve mülk kavramını fiziksel malların mülkiyeti ile sınırlı tutmamak yetkisine sah-ip olduklarını kabul etmek gerekmektedir.

Burada unutulmaması gereken temel kural, 1 No.lu Ek Protokolün 1. maddesindeki korumanın ancak ilgili mülk üzerinde bir hak iddia etmek mümkün olduğunda geçerli olacağı, kişiye hak kazanma yönünde bir hak vermed-iğidir. (Bak.Sarı,H.Gürbüz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek.1 Protokol'e göre Mal Varlığının Korunması, Beta yayınları, Nisan 2006, İst.)

Buna göre üzerinden çare talep edilen hakkın, iddia edildiği anda mevcut dermeyan edilebilir nitelikte olması ge-rekir(Bakınız Gölcüklü, F. Gözübüyük, A.İ.H.S ve Uygulanması, 4. Bası 2003).

Bir hakkın, Ek 1. No.lu protokolün 1. maddesinin koruması altında olabilmesi için, kişinin aynı hakka iç hukuk uyarınca da sahip olması gereklidir. Bu husus S v Birleşik Krallık- davasında (1986) belirlenmiş, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu hukuki bir hak olmaksızın, mülkün tasarruf veya işgal edilmesinin 1. No.lu Protokolün 1. maddesi uyarınca koruma altına alınmadığına karar vermiştir. Buna göre, bir mütecavizin (trespasser) mülk-iyet hakkı üzerinden hakkının veya tasarrufunun ihlal edildiğini veya onun iktisadi değerini yitirdiğini iddia etmesi mümkün değildir.

Bizim Anayasa Mahkememizin mülkiyet hakkını düzenleyen 36. maddesine verdiği anlam; bu hakkın, mevcut mal, mülk ve ikt-isadi değeri olan varlıkları koruyan bir güvence olduğu yönündedir. Dolayısıyla, iç hukukun resmi nitelendirmelerinden bağımsız olarak, iktisadi değere sahip alacaklar 1. maddenin amacı doğrultusunda mülkiyet hakları kapsamında kabul edilebilirler. Ancak k-işinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü, ekonomik değeri ne kadar çok olursa olsun, meşru bir beklenti kapsamında tasarruf ve talebi mümkün olmadıkça, o menfaatin mülk kavramına dahil edilmesi düşünülemez.

Anayasa Mahkemesinin, Anayasa Mahkemesi 14/2-015 D.9/2017 sayılı davada belirttiği meşru beklentinin tanımı yapılmış olmamakla birlikte, "ekonomik değer" veya "icrası mümkün bir alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" bu durumu izah eden kavramlardır.

Meşru bir beklenti, makul bir şekil-de ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, mevzuatımıza dahil bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğu yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikte bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma be-klentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı, meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir. (Bu hususta bireysel başvuruyla ilgili T.C. Anayasa Mahkemesinin Lütfiye Yılmaz başvurusuna atıfta bulunuruz, başvuru num-arası: 2014/14578, karar tarihi 21.6.2017, Kemal Yeter ve Ali Arsel Çelebi başvurusu , başvuru numarası: 2012/636, karar tarihi 15/4/2014 paragraf 36,37)

Bizim hukukumuz bakımından tazminat için kaza mahkemelerine ve istinaf yoluyla Yargıtaya başvuruldu-ğundan, yukarıda serdettiğimiz esasları Anayasa Mahkememizin kararları ile uyumlu oldukları oranda benimseriz.

Ek 1. Protokolün 1. maddesi çerçevesinde mülkiyetin korunmasını incelediğimizde, mülkiyet hakkının ihlali veya müdahale bakımından karşımıza ş-öyle bir tablo çıkmaktadır:


Daha önce iktibas ettiğimiz Ek 1 protokolün 1. maddesinde yer alan mülkiyetin korunması metninin 1. paragrafının 1. cümlesinde belirtilen Fransızca metindeki ifadeyle "herkesin mülkiyetine saygı gösterilmesi hakkı" İngilizce -metindeki ifadeyle "herkesin mallarından barışçıl şekilde yararlanma hakkı" diğer kuralların uygulanmadığı, bütün durumlarda uygulanabilecek genel bir kural olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, mal ve mülkten yoksun bırakmanın veya mülkün kullanımının düz-enlenmesinin kesin olarak bulunmadığı durumda Mahkeme, Devletin herhangi bir müdahalesinin bulunup bulunmadığını belirler. (Bak. Yukarıda belirtilen DUTERTRE, Gilles Sayfa 453)
Metnin 1. paragrafının 2. cümlesinde yer alan mülkiyetten mahrum bırakmanın -düzenlendiği kısma dahil olabilmek için, Devlet müdahalesinin mülkiyet hakkına yönelik ve bu hakkı kişinin elinden alır şekilde olması gerekir. Mülkiyet hakkına sahip olan kişinin mülkiyetten doğan haklarının hukuksal uygulamalar tarafından elinden alınmas-ı söz konusudur. Örneğin kamulaştırma v.b.
Metnin 2. paragrafı, mülk kullanımının kontrol edilmesini içerir. Bu paragraf, Devletlere, mülkiyetin kullanımını sınırlandırma hususunda kamu yararı amacı doğrultusunda bir takım düzenlemeler yapabilmelerine olan-ak sağlar. Vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesi ve mahkemelerin malın el değiştirmesine ilişkin verdikleri kararlar bu kısma örnek gösterilmektedir. (Bkz. Sarı, H. Gürbüz'ün yukarıda belirttiğimiz eserde S.92)

Mülkiyet hakkının- kapsamı, ihlali ve müdahalesine ilişkin esaslardan çıkarılan sonuca göre, 1 No.lu protokolün 1. maddesinin ihlâl edilip edilmediği veya müdahale olup olmadığı incelenirken dikkate alınması gereken faktörler şöyle sıralanmaktadır.


Kişinin, Anayasa'nın mü-lkiyet hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1.Protokol, 1. madde kapsamına giren mülkiyet hakkına veya mülke sahip olup olmadığı,
Bu mülke herhangi bir müdahalenin olup olmadığı,
Müdahalenin kamu yararı veya genel menfaatler doğrultusunda meşru b-ir amaca hizmet edip etmediği,
Müdahalenin orantılı olup olmadığı,
Kamunun genel menfaatleri gereği ile bireyin temel haklarının korunması gereği arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı ve
Müdahalenin hukuki kesinlik veya yasallık ilkesi ile uyumlu- olup olmadığı,

Bu konuda Dutertre'nin yukarıda bahsettiğimiz eserinin 437. sayfasına atıfta bulunuruz.

Belirtilen kıstaslar, daha önce Yargıtayın Yargıtay/Hukuk 101/2007, D.8/2009 sayılı davada belirlediği unsurların açılımı niteliğinde olduğundan, iç -hukukumuz bakımından uygulanabilir özellik taşımaktadır. Dolayısıyla, Yargıtay/Hukuk 101/2007 D.8/2009 sayılı içtihatta belirtilen prensipleri yukarıdaki esaslar ile birlikte değerlendirdikten sonra mülkün varlığı belirlenmeli, müdahale ve sınırlama olup o-lmadığı saptanmalı ve ekonomik değer veya zarar-ziyan talepleri incelenmelidir.


Mülkiyetin kapsamı ve mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili prensiplere değindikten sonra, şimdi Davacının mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkü veya meşru bir beklentiye dayal-ı iktisadi değere sahip varlığı olup olmadığını belirlememiz gerekmektedir.

Huzurumuzdaki istinafa konu davada, merhum Nazım Ergin Salahi'den Davacının satın almış olduğu 4927 ve 4928 koçan No.lu taşınmaz malların ilk sahibinden merhum Nazım Ergin Salahi-'ye sahtelenmiş vekaletnameyle hile ve sahtekarlıkla devredildiği ve mülkiyetin bu suretle değiştirildiği, 1137/2004 sayılı davadaki kesinleşmiş Mahkeme kararı ile sabittir.

Bunun sonucu olarak, konu taşınmaz malların kaydı geriye dönük olarak, Davacı adı-ndan silinerek ilk sahibi adına döndürülmüştür.

Fasıl 224 Taşınmaz Mal Yasası'nın 2. maddesine göre "mal sahibi" herhangi bir taşınmaz malın, adına kayıtlı olsun veya olmasın, sahibi olarak kaydedilme hakkına sahip olan kişidir.

Fasıl 224 Taşınmaz Mal Ya-sası'nın 3 A ve 4. maddeleri, iyi niyetli üçüncü kişilerin haklarını mal sahibi karşısında korumamaktadır. Bu sonuçtan hareket ettiğimizde, kaynağı hile ve sahtekarlık olan bir hukuki ilişki içerisinde el değiştiren taşınmaz malın ilk sahibi koruma altınd-a kabul edilir. İyi niyetli alıcının hile ve sahtekarlığa maruz kalmış mal sahibine karşı üstün bir hakkı olmadığı gibi, Yasanın açıklıkla belirttiği aleni müzayede ile satışlardaki iyi niyetli alıcılar hariç, iyi niyetli alıcılar mal sahibi sıfatını kaza-nmazlar.

Mevcut gerçekler ve hukuki durumun sonucu olarak, Davacı hiçbir zaman satışa konu taşınmaz malların yasal sahibi sıfatını kazanmamıştır. Bu durumda Davacının konu taşınmaz mallar için ödediği iktisadi değer niteliğindeki satış bedelinin Anayasa'n-ın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1. Protokol 1. maddesi kapsamında mülk olup olmadığını belirlememiz gerekmektedir.

Cari mevzuat kapsamında olan Fasıl 224 Taşınmaz Mal Yasası, hileli işlemlere karşı taşınmaz malın ilk sahibini kor-umaktadır. Mevcut yasal durumun sonucunda Davacının kaynağı hileli bir işleme bağlı olarak satın aldığı taşınmaz mallar için ödediği bedel, mevcut yasalarımız ve yerleşik bir Yargı içtihadı veya yasa hükmü çerçevesinde taşınmaz malın sahibine veya Devlete -karşı başarılı olma ihtimali yüksek, meşru bir beklentiye dayanan alacak sıfatını haiz olmadığından, bu nitelikteki iktisadi değerin Possession kapsamında mülk olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Davacının hilenin taraflarına veya satıcıya karşı haksı-z fiil veya satış sözleşmesi altındaki talepleri farklı olup, bu talepler mevcut dava kapsamında değerlendirilemezler.

Keza, Davacının konu taşınmaz mallar üzerindeki talepleri Mahkeme kararı ile reddedildiği ve taşınmaz mal gerçek mal sahibine devredil-diği için, bu anlamda Devletin müdahalesi veya sınırlamasından da söz edilemez.

Bu durumun sonucu olarak, Davacının Anayasa'nın 36. maddesi veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1. Protokol 1. maddesi altında mülkiyet hakkı kapsamında mülkün ve mülkiy-et hakkının ihlaline yol açan Devlet müdahalesi veya sınırlaması olmadığı sonucuna vardığımızdan, Alt Mahkemenin aynı sonuca ulaşan bulgusunda hata bulunmamaktadır.

Davacının, Anayasa'nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Ek 1.Protokol 1.- maddesinin ihlal edildiğine veya mülkiyetin korunmadığına ilişkin istinaf sebepleri reddedilir.

Davacı Avukatının diğer iddiası, Alt Mahkeme Davacının Equity kuralları çerçevesine hak talebi olabileceğine dair bulgu yapmasına rağmen, Davacının davasında- Equity altında talepte bulunmadığı gerekçesiyle Davalıya karşı olan taleplerini reddetmesinin hatalı olduğu yönündedir.

Alt Mahkemenin bulgusu şöyledir:

"Y/H 15/2010 D.44/2012'de bir yasanın uygulanmasından çıkabilecek adil olmayan sonuçlara karşı Equi-ty prensiplerine dayanılarak talepte bulunabileceği belirtilmektedir. İşbu istinaf Emare 1 dava hakkında görüşülmüş olup bu davanın duruşmasına geçilmezden önce karara bağlanmıştır. Ancak Davacı tarafından bu davada Eguity prensiplerine göre çare talep edi-lmemiş, bu yönde tadilat için talepte de bulunmamıştır. Dava sebebi tamamıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. Protokolüne göre Devletin sorumluluğu olarak ortaya konmuştur. Bu doğrultuda meselenin Equity prensipleri bağlamında incelenmesi yap-ılamayacaktır."

Alt Mahkeme Yargıtay/Hukuk 15/2010 D.44/2012 sayılı karardan atfen belirttiği prensiplerde hatalı değildir.

Davacı davasında 4927 ve 4928 koçan No.lu taşınmaz malların satın alma sürecini anlattıktan sonra dava sebebini oluşturan 6. par-agrafını aşağıdaki gibi düzenlemiştir:

"6.Dava konusu 1137/2004 sayılı Davada Girne Kaza Mahkemesinin verdiği 11/1/2010 tarihli Hüküm ve Emirle Davacı dava konusu Koçan No:4927 ve 4928 olan taşınmazların mülkiyetinden ve tasarrufundan yoksun bırakıldı ve- böylelikle zarar-ziyana uğradı. Davacının birçok taleplerine rağmen Davalı, yani Girne Kaza Tapu Dairesi ve/veya Tapu ve Kadastro Dairesi ve/veya KKTC Maliye Bakanlığı ve/veya KKTC Devleti Davacıyı tazmin etmeyi reddetmektedirler. Dolayısıyla Davacı iddia- eder ki KKTC Devletinin garantisi altında olan ve/veya garantisi altında olması gereken Girne Kaza Tapu Dairesi sicillerine istinaden ve güvenerek iyi niyetli olarak üçüncü bir şahıstan satın aldığı dava konusu Koçan No: 4927 ve 4928 olan taşınmaz malları-n mülkiyetinden ve tasarrufundan yoksun bırakılmakla ve KKTC Devleti de ve/veya KKTC makamları da Davacıyı tazmin etmemekle Davacının KKTC Anayasası'nın ve/veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Birinci Protokolünün koruduğu mülkiyet ve tasarruf haklarını- ihlal ettiler ve Davacıyı zarar-ziyana uğrattılar."


Maddenin içeriğinden anlaşılacağı gibi Davacı, mülkiyet hakkı ile ilgili iddialarının yanı sıra, Davalı No.1'in sicillerine güvenerek konu malı üçüncü kişilerden aldığını ve iyi niyetli bir kişi olar-ak satın aldığı taşınmaz malın mülkiyetinden mahrum kalmakla zarara uğradığını iddia etmektedir.

Hakkaniyet hukuku bakımından temel prensip, Eguity prensiplerinin kanunu takip ettiğidir(Equity follows the law). Bunun anlamı, bir hususta yasal düzenleme v-arsa o konuda meydana gelen ihtilâfta doğrudan yasanın uygulanacağıdır. Ancak, kuralın körü körüne uygulanması adaletsizliğe yol açacaksa veya o meseleye özgü koşullar ışığında adil bir çarenin ortaya çıkması için gerekli ise bu prensipten uzaklaşabileceği- ve Equity prensiplerinin uygulanacağı kabul edilmektedir.(Bkz.Yargıtay/Hukuk No. 121/2014 D.38/2015 Christine Price ve diğerleri ile Bülent Yüksekbaş davası).

Davacının Tapu Sicillerine güvenmesi zararının temelini teşkil etmemektedir. Davacının zararı- ile illiyet bağı olan fiil, adına yapılan devrin hileli işlemin bir parçası olmasıdır. Böyle bir durumun neticesinde, Fasıl 224 Taşınmaz Mal Yasası'nın ilgili hükümlerinin sonucu olarak taşınmaz malın ilk sahibine dönmesi Yasa gereğidir.

Bu durumda, Da-vacı, Yasanın uygulanması nedeniyle adil olmayan bir durumla karşılaştığını iddia ediyorsaydı, Equity prensiplerine dayanarak bu doğrultuda talepte bulunması gerekirdi. Böyle bir çare talep edilmediği gibi, mevcut davada talep edilen çareleri Equity prensi-plerine bağlayabilecek şahadet de ibraz edilmiş değildir.

Bu sonuca bağlı olarak Alt Mahkemenin bulgusunda hata olmadığı anlaşılmaktadır.

Yukarıdakiler ışığında 1. istinaf başlığı altındaki istinaf sebepleri reddedilir.

1. istinaf sebebi reddedild-iğinden, Davacı lehine hüküm verilmesi olanağı yoktur. Bu nedenle 2. istinaf sebebinin incelenmesi gerekmemektedir.

NETİCE :

Davacı istinafında başarılı olamadığından, istinaf reddedilir.
İstinaf masraflarını Davacı ödeyecektir.




Ahmet Kalkan - Bertan Özerdağ Peri Hakkı
Yargıç Yargıç Yargıç



21 Haziran, 2019








20






Full & Egal Universal Law Academy