Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 128 ve 130/2012 Dava No 13/2013 Karar Tarihi 29.04.2013
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 128 ve 130/2012 Dava No 13/2013 Karar Tarihi 29.04.2013
Numara: 128 ve 130/2012
Dava No: 13/2013
Taraflar: Sercem Construction Ltd. ile İstimlak eden makam olarak KKTC Cumhuriyetini temsilen KKTC Başsavcısı arasında
Konu: Takdir-i tazminat - Kamulaştırma nedeniyle tazminat talebi - Bidayet Mahkemesi tarafından takdir edilen tazminat miktarı ile ilgili olarak Müddei ve Müstedaaleyh tararından istinaf dosyalanması - İstinafların birleştirilmesi - Yargıtay, Bidayet Mahkemesi kararının fazi ile ilgili kısmını iptal ederek, kamulaştırma bedeli konusundaki kısmını ise aynen onayladı.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 29.04.2013

-D. 13/2013 Birleştirilmiş
Yargıtay/Hukuk 128 ve 130/2012

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Narin F. Şefik, Ahmet Kalkan, Mehmet Türker.


Yargıtay/Hukuk 13-0/2012
(Girne Takdiri Tazminat No: 1/2006)


İstinaf eden: Sercem Construction Ltd. Haspolat
(Müddei)


- ile -

Aleyhine istinaf edilen: İstimlak eden maka-m olan KKTC
Cumhuriyetini temsilen KKTC
Başsavcısı, Lefkoşa
(Müddeialeyh)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Kıvanç M. Riza ve
- Avukat Tahir Seroydaş

Aleyhine istinaf edilen namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener.


Yargıtay/Hukuk 128/2012
(Girne Takdiri Tazminat No: 1/2006)

İstinaf eden: İstimlak e-den makam olan KKTC
Cumhuriyetini temsilen KKTC
Başsavcısı, Lefkoşa
(Müddeialeyh)

- ile -

Aleyhine istinaf edilen: Sercem Construction Ltd. Haspolat
- (Müddei)

A r a s ı n d a.


İstinaf eden Başsavcılık namına: Kıdemli Savcı Erdinç Akyener
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Kıvanç Riza ve Avukat
- Tahir Seroydaş.
Girne Kaza Mahkemesi Başkanı Tanju Öncül'ün Takdiri Tazminat 1/2006 sayılı davada 26.6.2012 tarihinde verdiği karara karşı, Müddei ve Müddeialeyh tarafından yapılan istinaflardır.

--------------


H Ü K Ü M-


Narin F. Şefik: Huzurumuzdaki birleştirilmiş istinaf, Takdiri Tazminat Mahkemesi olarak oturum yapan Girne Kaza Mahkemesinin, 26.6.2012 tarihli kararından yapılmıştır.

Girne'de, Beylerbeyi Köyü Pafta/Harita XII/30 E2'de yer alan 20 dönüm 2 evlek y-üzölçümlü parsel 782 ile 10 dönüm yüzölçümlü parsel 571 olarak kayıtlı iki adet tarla için Bidayet Mahkemesi tarafından takdir edilen 4,320,000 sterlin tutarındaki tazminat miktarı ile ilgili olarak, gerek Müddei gerekse Müddeialeyh istinaf etmişlerdir. Bi-rleştirilerek dinlenen istinafta Müddei 26, Müddeialeyh ise 13 istinaf sebebi ileri sürmüştür.

Müddeinin istinaf sebeplerini 5 başlık altında toplarız.

1. Bidayet Mahkemesi, parsel 571 için dönüm başına 60,000 stg., parsel 782 için dönüm başına- 200,000 stg. değer takdir ederken benzeri malların makul surette getirebileceği piyasa bedelini göz önünde bulundurmamakla, Müddeinin tanıklarının şahadetine gerekli değeri vermemekle, Müddeialeyh tanıklarının mal değerlendirmesinde eksper olmadıklarını s-öylemelerine rağmen, onların şahadetlerini dikkate almakla hata yaptı.

2. Bidayet Mahkemesi, değer tespit ederken, parsel 782 ve 571'i farklı değerlendirmekle hata yaptı.

3. Bidayet Mahkemesi, Müddei lehine 15/62 sayılı Amme Menfaati Yararına Maksa-tlar İçin Zorla Mal İktisabına Dair Kanun'un madde 10 (k) altında çizilmiş ve daha sonra tadil edilmiş proje bulunmasına rağmen, Müddeinin doğrudan doğruya zararı olmadığını kabul ederek, hiç yapmadığı yatırımdan kâr kaybı olamayacağını kabul etmekle ve um-ulan veya beklenilen kâr kaybından mahrum olması halinde de tazmin edilebileceğini kabul etmeyip Müddei lehine ek tazminata hükmetmemekle hata yaptı.

4. Bidayet Mahkemesi, 4,700,000 stg. tazminat tespit ettikten sonra, 380,000 stg. ve/veya herhangi b-ir faiz indirimi yapmakla hata yaptı.

5. Bidayet Mahkemesi, Müddei lehine masraf emri vermemekle ve/veya herhangi bir masraf emri vermemekle hata yaptı.

Müddeialeyhin istinaf sebeplerini 3 başlık altında inceleyeceğiz:

1. Bidayet Mahkemes-i, 15/62 sayılı Yasa'nın madde 10(a) altındaki tazminat tespitini, iktisap ihbarının yayınlandığı tarih itibarıyla yapmayarak hata yaptı.

2. Müddeinin dönüm başına için 135,000 stg. olmak üzere toplam 3,965,000 stg. tazminat tespit eden 13.6.2007 tar-ihli Mahkeme Kararına karşı istinaf dosyalamamasının ve karardan sonra hükme tuta 2,000,000 stg. ödenmesinin, Müddeinin 3,965,000 stg. üzerinde talep ileri sürmesine estoppel teşkil etmesi gerektiğini dikkate almayan Bidayet Mahkemesi hata yaptı.

3.- Bidayet Mahkemesi, tüm şahadet ve emareler ışığında, 782 No.lu parselin tarla olarak kaydedildiğini, parselin altyapı eksikliği bulunduğunu, parselasyon izni olmasına rağmen parselasyon yapılmadığını, Eski Eserler Dairesinin görüşünün alınması şartı bulun-masına karşın, bunun alınmamış olmasını değerlendirmeden, Müddei ve tanıklarının şahadetlerine itibar edip, Müddeialeyhin tanıklarına itibar etmeyerek, parsel 782 için dönüm başına 200,000 stg. olmak üzere toplam 4,100,000 stg. değer takdir etmekle hata ya-ptı.

Müddei, istinafın dinlenmesine başlanmadan önce, Yargıtay/Hukuk 128/2012'de İstinaf Eden konumunda olan Müddeialeyhin istinaf sebeplerinden 1, 2, 3, 4, 5 ve 6. istinaf sebeplerinin çok geniş olduklarını ve gerekçe içermediklerini, bu nedenle, istina-f ihbarnamesinin yetersiz olduğunu ileri sürmüş ve bu istinaf sebeplerinin iptalini talep etmiştir.

Müddeialeyh, Yargıtay/Hukuk 128/2012'de dosyalamış olduğu istinaf sebeplerinin yeterli gerekçe ihtiva ettiğini iddia etmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Usul T-üzüğü Emir 35 nizam 4 aynen şöyledir:

"4. The appellant may, by his notice, appeal from the
whole or any part of any judgment or order, and the
notice shall state whether the whole or part only of
the judgment or order is complained of, and in the
-latter case shall specify such part. The notice shall
also state all the grounds of appeal and set forth
fully the reasons relied upon for the grounds stated.
Any notice of appeal may be amended at any time as
the Court of Appeal may think fit."


- "İstinaf eden, dosyalayacağı istinaf ihbarnamesi
ile, herhangi bir hüküm veya emrin tümünü veya
herhangi b-ir kısmını istinaf edebilir ve ihbarnamede
hüküm veya emrin tümüne veya herhangi bir kısmına
mı itiraz edildiği bildirilir ve hükmün bir kısmına
itiraz edildiği hallerde, itiraz edilen kısım açıkça
belirtilir. İstinaf ihbarnames-inde tüm istinaf
nedenleri beyan edilir ve beyan edilen nedenlerin
dayandığı gerekçeler tam olarak ve açıkça gösterilir.
Bir istinaf ihbarnamesi, İstinaf Mahkemesinin uygun
göreceği herhangi bir zaman değiştirilebilir."
Bu n-izama göre, istinaf ihbarnamesinde tüm istinaf sebeplerinin yer alması ve istinaf sebeplerinin dayandırıldığı tüm gerekçelerin de belirtilmesi gerekir.

Yargıtay/Hukuk 67/83 (D.2/84)'de, bu nizam ile ilgili şu görüşe yer verilmiştir:

"Kanaatımızca yukarı-da alıntısı yapılan E.35 n.4
açıktır. Buna göre dosyalanacak olan istinaf
ihbarnamesinin istinaf sebeplerini ve bunların
gerekçelerini açıklıkla içermesi gerekir. Bunlardan
tamamen yoksun olarak dosyalanan bir istinaf
ihbarnamesi E.35 n.4 anlamınd-a bir istinaf
ihbarnamesi sayılmaz. Mahkememizi bağlamamakla
birikte E.35 n.4'e verilen bu tefsirin Rum tarafında
da benimsediği görülmektedir. Gör:-
Leonides Evriakides v. Antonis Kyriakides CLR 1969
Part I s.373.
Davalının söz konusu eksikl-iğin bir usulsüzlük
olduğu iddiasına itibar etmek olası değildir. İlgili
nizama bu şekilde uyulmaması sadece bir usulsüzlük
sayılamaz. Bu bakımdan davalı tarafından dosyalanan
14.11.1983 tarihli istinaf ihbarnamesinin E.35 n.4
- anlamında bir istinaf ihbarnamesi olmadığına karar
verilmesi gerekir. Bu durumda üzerinde karar verilecek
bir istinaf mevcut değildir."


Yargıtay/Hukuk 65/84 (D.8/85)'de de, bu prensip aynen uygulanıp istinaf reddedilmiştir. Yargıtay/H-ukuk 128/2012'de, 13 istinaf sebebi vardır. Bu istinaf sebeplerinden 1'den 6'ya kadar sıralanmış olanların yeterli gerekçesi bulunmadığı ileri sürülmektedir. Söz konusu sebeplere bakıldığı zaman, 1 ve 4. istinaf sebebinde hiç bir gerekçe bulunmadığı kabul -edilmelidir. 2,3,5 ve 6. istinaf sebeplerinde, gerekçe arzu edilir düzeyde olmamakla birlikte, tümüyle gerekçesiz oldukları söylenemez.

Bu durumda, Yargıtay/Hukuk 128/2012'de yer alan 1 ve 4. istinaf sebepleri iptal edilir. 1 ve 4. istinaf sebepleri-nin iptal edilmesi, Müddeialeyhin 3. başlık altında toparlanan istinaf sebebini etkilemediğinden, tarafların iddialarının tümü tezekkür edilecektir.

İlk olarak, Müddeialeyhin 2. başlık altındaki estoppel iddiası incelendiği zaman, Müddeialeyhin, Alt Mahk-emenin 13.6.2007 tarihli kararından sonra Müddeinin istinaf etmemesi nedeniyle, o kararda tespit edilen 3,965,000 stg.lik meblağın üzerinde bir talep ileri süremeyeceğini iddia ettiği görülmektedir. 13.6.2007 tarihli karardan Müddeialeyhin yaptığı istinaf -neticesinde, Yargıtay, takdiri tazminatın yeniden dinlenmesi için dosyayı Alt Mahkemeye iade etmiştir. Yargıtay, bir davanın tekrar dinlenmesi için direktif vermesinden sonra, dava hiç dinlenmemiş gibi yeniden alt mahkeme tarafından dinlenmektedir. Böyle b-ir durumda, ilk karardan istinaf etmemiş olan tarafın, ilk mahkemenin bulgusundan daha yüksek bir talebi ileri süremeyeceği iddiasına itibar etmek mümkün değildir. Huzurumuzdaki bu istinafa konu müracaatta, Müddei, dosyanın Alt Mahkemeye iadesinden sonra, -talebini yükseltmek için bir tadilat istidası dosyalamış ve Müddeialeyh, Müddeinin talebini yükseltmeye hakkı olamayacağı iddiasını istida aşamasında yapmamıştır. Müddeialeyhin, Müddeinin 3,965,000 stg.den daha yüksek bir talepte bulunmaktan estopped olduğ-u iddiasına itibar etmek mümkün değildir. Müddeialeyhin bu başlık altındaki istinafı reddedilir.

Müddeialeyhin 1. başlık altındaki istinafı, 15/62 sayılı
Yasa'nın 10 (a) fıkrası altında yapılacak tespitin tarihi ile ilgilidir. Müddeialeyh, kamulaştırma b-edelinin belirleneceği tarihin, kamulaştırma ihbarı tarihi olduğunu, Anayasa Mahkemesi 14/80 (D.6/81)'de, bu fıkrada yer alan "ilgili iktisap ihbarının yayınlandığı tarihte" söz dizisinin Anayasa'nın 33 (1)(c) maddesine aykırı olduğuna karar vermiş olmasın-a rağmen, bu kararın KTFD Anayasası'nın 114. maddesi altında, (KKTC Anayasası'nda madde 148'in aynısı) konunun, Anayasa Mahkemesine sunulması üzerine verilen bir karar olduğunu, madde 114(3) [KKTC Anayasası'nda madde 148(3)] altında böyle bir kararın ancak- o davadaki tarafları bağladığını, bu nedenle, Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.14/2010)'a rağmen, takdiri tazminat davasında tazminatın tespit edileceği tarihin ihbar tarihi olması gerektiğini, Bidayet Mahkemesinin ihbar tarihini değil de tazminatın belirlendiği- tarihi esas almakla hata yaptığını ileri sürmüştür.

KTFD Anayasası'nın 141. maddesi ile KKTC Anayasası'nın 148. maddesi içerik olarak aynı kuralı içerir. Madde 148(3) aynen şöyledir:

(3) Anayasa Mahkemesinin, bu maddenin (2). fıkrası
gereğince ve-rdiği herhangi bir karar, konuyu
sunan mahkemeyi ve ilgili tarafları bağlar.
Alınan karar, yasanın veya kararın veya sözkonusu
yasa veya kararın herhangi belli bir kuralının
Anayasaya aykırı olduğu yolunda ise, sözkonusu yasa
veya- karar veya sözkonusu yasa veya kararın
herhangi belli bir kuralı, Anayasa Mahkemesince
aksine karar verilmedikçe yalnız sözkonusu mahkeme
işlemine uygulanmaz."


Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.34/2010) ise bu konuda şöyle denmiştir:

"Buna- göre; Yasanın 10(a) maddesinde yer alan "ilgili iktisap ihbarının yayınlandığı tarihte" ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 14/80 sayılı (D.6/81) kararı ile Anayasanın 33(1)(C) maddesine aykırı olduğu saptandıktan sonra Yasanın 10(a) maddesinin anlamının, "ma-lın kıymeti, tazminatın belirleneceği tarihteki rayiç piyasa değeridir" şeklinde değiştiği Anayasa Mahkemesinin kararı ile sabit olmuştur. Nitekim Mahkemelerimiz de kamulaştırma bedelini tespit ederken bu esastan hareket etmektedir.

Yasal durum bu olduğun-a göre İlk Mahkeme kamulaştırma bedelini karar tarihindeki rayiç bedel üzerinden saptamakla doğruyu yapmıştır."
Nitekim, Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.31/2010)'da aynı görüş benimsenmiştir:

"Yasanın 10(a) maddesinde yer alan "ilgili iktisap ihbarının yayınlan-dığı tarihte" ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 14/80 sayılı (D.6/81) kararı ile Anayasanın 33(1)(C) maddesine aykırı olduğu saptandıktan sonra Yasanın 10(a) maddesinin anlamının, malın kıymeti, tazminatın belirleneceği tarihteki rayiç piyasa değeridir şekli-nde değiştiği Anayasa Mahkemesinin kararı ile sabit olmuştur. Nitekim Mahkemelerimiz de kamulaştırma bedelini tespit ederken bu esastan hareket etmektedir.
Buna göre Müstedinin istidayı ispat bakımından mükellefiyeti, malın tazminatının belirleneceği tari-h itibarı ile piyasa değerini ortaya koymaktadır."

Anayasa Mahkemesi 8/99 (D.5/99)'da ise şu sözler yer alır:

"İlkin şart bendinde "ayni veya benzeri bir konuda
daha önce karar" verilmesi söz dizisinden verilen
"kararın" "Anayasa uygundur" "veya Ana-yasaya aykırı
değildir" biçiminde yorumlanması gerektiğini
vurgulamak isteriz. Çünkü Anayasaya aykırı olduğu
hükmüne varılan bir karar için nasıl hareket edileceği
hususundaki düzenleme zaten 3.fıkrada vardır.
Anayasaya aykırı olduğu Anayasa Mahke-mesince saptanan
bir kuralın 3.fıkra hükümleri uyarınca sadece o
davadaki tarafları bağladığı ve başka hiç bir Mahkemeyi
veya kişi veya kişileri bağlamadığı açıktır. Dolayısıyle
3.fıkra uyarınca ayni veya benzeri konuda bir karar
verilmişse ancak -yine de bir havale talebi olması
halinde bu isteme Mahkemenin itibar etmesi gerekir.
Bu fıkra hükümleri uyarınca, Anayasaya aykırı bulunan
bir kural başka bir meselede konu edilmesi halinde
Mahkemenin havaleyi yapıp yapmama konusunda bir takdir
h-akkı yoktur. Böyle bir vaziyette mahkemenin havale
istemini kabul etmesi gerekir meğerki Anayasa Mahkemesi,
Anayasaya aykırı bulan kararının herkese uygulanacağına
ilişkin niyetini açıkca belli etmiş olsun."

Yüksek Mahkeme Yargıcı Taner Erginel'in- karşı oy kararında, sayfa 18'de ise, şu sözler yer alır:

"Görüleceği gibi havale müracaatı ile karşılaşan
Mahkeme geçmişte aynı veya benzeri konuda Anayasa
Mahkemesinin verdiği karar varsa havale istemini
reddedebilir. Burada k-ırtasiyeciliği, gereksiz
tekrarlamayı ve zaman kaybını önleme amacıyla red
kararı verilmesi sözkonusudur. Havale müracaatının
reddedilmesi demek geçmişte verilmiş Anayasa Mahkemesi
kararının aynen uygulanması demektir. Dolayısı-yle
havale müracaatı sonunda verilen Anayasa Mahkemesi
kararının sadece ilgili tarafları bağlaması kuralına
bir istisna daha getirilmekte ve geçmiş Anayasa
Mahkemesi kararı tekrarlama gereği duyulmadan Mahkeme
önündeki yeni- meseleye de uygulanmaktadır."

Sayfa 20'de ise, Erginel sözlerine şöyle devam etmektedir:

"Sayın Başkandan ayrıldığım noktaya gelince, Sayın
Başkan Anayasa Mahkemesinin geçmiş kararının yasanın
Anayasaya aykırı olduğu yönünde olma-sı halinde
havale istemini Mahkemenin reddetme yetkisi olmadığı
sonucuna varmıştır. Yukarıdaki akademik açıklamalar
dikkate alınmadan 148.madde okunduğu zaman böyle bir
kanıya varmak mümkündür. Gerçekte İlk Mahkemenin
-havaleyi red yetkisi kırtasiyeciliği ve gereksiz
zaman kaybını önlemek için kullanılacak bir yetkidir.
Bu açıdan bakıldığı zaman Anayasa Mahkemesinin geçmiş
kararının olumlu veya olumsuz olması arasında bir
fark yoktur. Mahkeme l-üzumsuz tekrarı önlemek için
havaleyi reddedebilir ve bunu yaptığı takdirde Anayasa
Mahkemesinin geçmiş kararını olumlu veya olumsuz aynen
uygulamak zorundadır. 148.maddenin doğru anlamının
böyle olduğu kanısındayım."


- Huzurumuzdaki istinafa konu takdiri tazminat dosyasında, Müddei, müracaatının ikinci dinlenmesi aşamasında, müracaatını tadil etmek için, 23.9.2010 tarihli çift taraflı istida ile Mahkemeye müracaat etmiştir. İstidasına ekli yemin varakasında, 2006 yı-lında dosyalanan istidada malın dönüm başı değerinin 150,000 stg. olduğunun iddia edildiği, geçen süre içerisinde malın kıymetlendiği ve dönüm başı değerinin 400,000stg.e yükseldiği, "içtihat kararlarına göre ise, istimlak edilen malın değeri, iktisap ihba-rı tarihine göre değil, ilgili istidanın duruşma günündeki değerine göre tesbit edildiği" belirtilmiş olmasına rağmen, Müddeialeyh bu müracaata itiraz etmiş değildir. Müddeialeyh bu safhada tadilat talebine itiraz etmemiş, Müddeinin de, bu konuda tekrar A-nayasa Mahkemesine havale talebinde bulunması gündeme gelmemiştir.

Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.34/2010 ve D. 31/2010)'da, 15/62 sayılı Yasa'nın 10(a) maddesine, Anayasa Mahkemesinin 14/80'de verdiği karar uygulanmış ve tazminat değeri karar tarihi itib-arıyla tespit edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, 14/80 madde 114 (148) altında verilen bir kararında, malın değerinin tespitinde dikkate aldığı ölçüt, Yargıtay/Hukuk 66/2005'de de uygulanmış bulunmaktadır. Yargıtay tarafından verilen Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.-31/2010) ve Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.34/2010), bağlayıcı içtihat kararlarıdır. Bu nedenle, Bidayet Mahkemesi, Yargıtayın 66/2005 sayılı istinaflarda verdiği kararlara uygun bir şekilde karar üretmekle ve tespitini karar tarihi itibarıyla yapmakla hata yap-mamıştır. Bu durumda, Müddeialeyhin bu başlık altındaki istinafı da reddedilir.

Müddeinin 1 ve 2. başlık altında, Müddeialeyhin ise 3. başlık altında toparlanan istinaf sebepleri, yani kamulaştırılan Müddeiye ait 2 parsel mal ile ilgili değer tespiti-nin hatalı olduğuna dair iddialar birlikte tezekkür edilecektir.

Müddei, Beylerbeyi Köyü, Girne'de yer alan koçan No.890 ile kayıtlı Pafta/Harita XII/30 E2 parsel 782 ile Koçan No.3550 ile kayıtlı 571 parsel No.lu toplam 30.5 dönüm taşınmazı, Emare -No.
5'den görüldüğü gibi, 15.12.2003'de, Tapu Dairesi nezdinde devir takrirnamesini imzalayarak satın almıştır. 31.3.2006 tarihli, 60 sayılı Resmi Gazete'de Amme Enstrümanı 183/2006 ile kamulaştırma ihbarı ve 24.4.2006 tarih 71 sayılı Resmi Gazete, Amme E-nstrümanı 241/2006 ile kamulaştırma emri yayınlanarak konu mallar kamulaştırılmışlardır. Kamulaştırma maksatları bakımından, 25.11.2005 tarihinde, mala ilişkin değerlendirme raporu hazırlanmış ve mal için toplam 761,250 stg. rayiç bedeli tespit edilmiştir-. (Emare No.1'e ek) 28.6.2006 tarihinde mal yeniden değerlendirilerek, Müddeiye 1,000,000 stg. kamulaştırma bedeli tespit edildiği bildirilmiştir. Müddeinin Avukatı, bu yazıya Emare No.2 10.7.2006 tarihli yazı ile itiraz ederek, malın dönüm başı değerinin -150,000 stg., toplam değerinin de 4,575,000 stg. olduğunu ileri sürerek, değerlendirmenin bu doğrultuda yapılmasını talep etmiştir. Tapu ve Kadastro Dairesi Müdürlüğü, Emare No.1 16.10.2006 tarihli yazı ile 28.6.2006 tarihli ihbarda belirtilen 1,000,000 s-terlini Değerlendirme Komisyonunun uygun bulduğunu belirterek, bu bedelin kabul edilmemesi halinde, 30 gün içerisinde mahkemeye başvurabileceğini Müddeiye bildirmiştir. Müddei, Takdiri Tazminat No.1/2006 ile mahkemeye başvurmuştur. Müracaatın ilk kez dinle-nmesi neticesinde, 13.6.2007 tarihinde, Müddeiye ödenmesi gereken tazminat bedelinin 3,965,000 stg. olduğuna bulgu yapılarak, tazminat miktarı, 3,965,000 stg. olarak, aynı tarihte tespit edilmiştir. Bu tespit neticesinde, Müddeialeyh tarafından istinaf dos-yalanmış ve Yargıtay, Yargıtay/Hukuk Takdiri Tazminat 1/2007 (D.1/2010)'da, 11.6.2010 tarihli kararı ile, takdiri tazminatın tekrar dinlenmesi için dosyayı Alt Mahkemeye iade etmiştir.

İade gerekçesi Yargıtay/Hukuk Takdiri Tazminat 1/2007 (D.1/2010)'-da şu şekilde yer almaktadır:

"Kamulaştırma bedeli tespit edilirken tüm faktörlerin
dikkate alınması gerekmektedir. Bu meselede ise
tazminat takdir edilirken özellikle Hasan Piro'nun
18.2.2005 tarihli raporu ile yine aynı tarihli- Orhan
Mevlüt'ün raporlarının keza Devlet'in Müstediye
önerdiği tazminat miktarı ve genel olarak bölgede
ve/veya Girne içerisinde yapılan emsal satış
bedellerinin dikkate alınmadığı ve saptanan 130,000
Sterling'in nasıl t-espit edildiği hususunda Mahkeme
huzurunda yeterli veri bulunmadığı cihetle dava
konusu tarlaların gerçek değerinin tespit edilmesine
imkân sağlamak için istinafın kabul edilerek 1/2006
sayılı Takdir-i Tazminat İstidasının betek-rar
dinlenmek üzere İlk Mahkemeye iadesinin adil ve
uygun olacağı sonucuna varmış bulunmaktayız.

Netice itibarıyle İlk Mahkemenin kararı iptal edilir
ve Takdir-i Tazminat İstidasının betekrar dinlenmesi
için İlk Mahkemey-e iadesine emir verilir."


Dosyanın İlk Mahkemeye iade edilmesi neticesinde, Müddei, 23.9.2010 tarihli istidası ile istidasının tadili talebiyle müracaat etmiş ve 11.10.2010 tarihli emir ile talebini, dönüm başı 400,000 stg. olmak üzere toplamda 12,2-00,000 sterline çıkarmıştır.

Müddeinin takdiri tazminat talebini yeniden dinleyen Alt Mahkeme, 17.12.2010 tarihli kararı ile kamulaştırma nedeni ile Müddeiye ödenmesi gereken meblağı 8,300,000 stg. olarak tespit etmiştir.

Yargıtay/Hukuk 2/2011 -(D.6/2012) ile Alt Mahkemenin 17.12.2010 tarihli kararı, olgulara değinilmeden, adil yargılama yapılmadığı nedeniyle iptal edilerek, dosya tekrar Alt Mahkemeye iade edilmiştir.

3.3.2012 tarihinde betekrar Müddeinin müracaatı dinlenmiştir. 26.6.2012 t-arihinde verilen karar ile Alt Mahkeme, Müddeiye kamulaştırma nedeni ile ödenmesi gereken tazminat miktarını 4,320,000 stg. olarak tespit etmiştir. Huzurumuzdaki istinaf, Alt Mahkemenin 26.6.2012 tarihli bu kararından yapılmıştır.

Kamulaştırılacak b-ir mal ile ilgili kayıtlı sahibe ödenecek bedelin tespiti, 15/62 sayılı Amme Menfaati Yararına Maksatlar İçin Zorla Mal İktisabına Dair Kanununa göre yapılmaktadır.

Bu Yasa altında, hangi amaç ile bir malın kamulaştırılacağı, 3. maddede izah edilmekt-edir. Bu istinafı ilgilendiren 3 (2) maddesinin (h) bendi aynen şöyledir:


3.
(1) Anayasanın ve bu Yasanın hükümlerine tabi olmak şartıyla her hangi bir mal, âmme menfaati yararına olan bir maksat için zorlu iktisap edilebilir.
(2)Âmme menfaati yara-rına olan maksatlar, aşağıda gösterilenlerle ilgili maksatları içine alır:
..................................

(h) Arkeolojik kazılar veya her hangi bir
eski eserin veya antikanın korunması
veya geliştirilmesi veya bunların
civarının inkişaf -ettirilmesi;
.................................
Tazminat miktarının ne şekilde tespit edileceği, yine 15/62 sayılı Yasa'nın 9 ve 10. maddelerinde yer alır.

9 ve 10. maddeleri bu müracaatı ilgilendirdiği şekliyle aynen şöyledir:


"9.İktisap em-rinin yayınlanmasından
itibaren bir ay içinde 8'inci maddede
gösterildiği üzere bir anlaşmaya
varılmaması halinde, veya, mezkûr bir
aylık sürenin geçmemiş olmasına
bakılmaksızın mevcut ahval içerisinde bu
gibi anlaşmaya varılm-asının ihtimal
dahilinde olmaması halinde, iktisabı
yapan makam veya ilgili her hangi bir
şahıs, malın iktisabı için ödenecek
tazminatın kararlaştırılması veya, uygun
hallerde, bu gibi tazminatın ilgili
şahıslar arasında paylaş-tırılması için,
Mahkemeye müracaat edebilir.
10. Her hangi bir malın zorla iktisabı ile ilgili olarak ödenecek tazminat, aşağıda gösterilen kurallara uygun olarak takdir edilir:(a) Malın kıymeti, aşağıda konan hükümlere tabi olmak şartıyla, mal-dan, ilgili iktisap ihbarının yayınlandığı tarihte açık pazarda istekli bir satıcı tarafından satılmış olması halinde, sağlanması beklenen bedel kadar olur;
...................................(c) İktisap ihbarının yayınlandığı tarihte, mala el koym-a ile ilgili her hangi bir yasa hükümleri gereğince, iktisabı yapan makamın zilyet olduğu gayrimenkul mal halinde, tazminat, bu suretle zilyet olunduğu süre içinde bu gibi gayrimenkul mal üzerinde yapılan veya inşa edilen tesisler veya onun inkişaf ettiril-mesi veya iyileştirilmesi veya ona yapılan ilâveler hasebiyle hasıl olan her hangi bir kıymet artışı nazara alınmadan, takdir edilir;
.....................................( i )İktisap ihbarının yayınlandığı tarihte gayrimenkul mallara, onun için, bir - talep olmayan veya pazar bulanmayan mahiyette bir maksada hasredilen ve iktisap yapılmaması halinde bu maksada hasredilmekte devam edilecek bir
gayrimenkul mal halinde, tazminat, ayni maksadın başka bir yerde tahakkukunu iyi niyetle tasavvur edilmesi ha-linde, aynı maksadın muadil bir şekilde tahakkuk ettirilmesi için gerekli makul bir masraf esası üzerine takdir edilir;.....................................
( k )Bir iktisap ihbarının yayınlandığı tarihte, orada gösterilen malın, her hangi bir zan-aat, ticaret, meslek veya işin icrası için kullanılmakta olması ve iktisap yapılmamış olsa, bu suretle kullanılmakta devam edilecek olması halinde, bu Yasa gereğince mala zilyet olmaktan mahrum edilmesi sebebiyle ilgili her hangi bir şahsın doğrudan doğru-ya duçar olduğu her hangi bir ziyan nazara alınır; "
10. maddenin (a) fıkrası altında, tazminat miktarı tespit edilirken:
iktisap ihbarının yayınlandığı tarihte;
açık pazarda istekli bir satıcı tarafından malın satılmış olması halinde sağlanması ger-eken bedelin
tespit edilmesi gerekmektedir.

Tazminat tespit edilirken, iktisap ihbarının yayınlandığı
tarihin esas alınmasını belirten söz dizisi, Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa Mahkemesi 14/80 (D.6/81)'de Anayasa'nın 33(1) (c) maddesine aykı-rı bulunmuştur.

Yargıtay/Hukuk 66/2005 (D.34/2010) neticesinde, tazminat, kamulaştırılan malın, tazminatın belirleneceği tarihteki rayiç piyasa değeri esas alınarak saptanmalıdır.

Malın, tazminatın belirleneceği tarih itibarıyla piyasa değerini-n tespitinin ne şekilde yapılması gerektiği ile ilgili The Commissioner of Limassol v. Marikka N. Kırzı 24 CLR 197 davasında, Zeka Beyin görüşü şu şekilde yer almaktadır:

-"The land in question no doubt was rightly considered
as ripr for development; and the potentialities of the
land compulsorily acquired as the law stands have to be
taken into account in ascertaining the value of such
property. In valuing a land capable- of sub-division
into building plots or building sites the residual
method can properly be resorted to and this is
established by the authorities, the recent one being
Maori Trustee v. The Ministry of Works, (1958) 3
W.L.R. 536--."
"-No doubt when there are concurrent sales of
comparable properties the best method to be employed
is the direct comparison of the sale prices of such
properties with that of the land acquired, because
such concurrent sales -afford the best evidence as to
market value of the land to be ascertained. But when
this is not available the residual method can be
resorted to."
-(İnkişafa açık olan bir malın kamulaştırılmasında malın değerinin tespit edilmesinde, malın potansiyelinin, olasılıklarının da dikkate alınması gerekir. Arsalara bölünebilinir bir malın değerlendirilmesinde, Maori Trustee v. The Ministry of Works (1958) 3- W.L.R. 536 davasında yer alan en uygun metod geriye kalan metodudur. Tartışmasız olarak aynı zaman içerisinde benzeri malların satışı bulunduğu zaman, en uygun yöntem bu malların satış bedeli ile kamulaştırılan malın değerinin mukayesesidir, çünkü aynı za-man diliminde yapılan satışlar malın piyasa değeri ile ilgili en iyi şahadettir. Bu mevcut olmadığı zaman arta kalan metod uygulanmalıdır.)

Arta kalan (residual method) metodun ne olduğuna baktığımız zaman bu konuda Cripps, Compulsory Acquisition of Land- 4-197'de şu sözlerin yer aldığını görürüz:

"Special types of property call for special methods
of calculation to ensure the proper assessment of
the value. These methods can be ascertained from
reputed works on valuation but the expressed
prefere-nces of the lands Tribunal should be taken
into account. So the Tribunal will not apply the
residual method where the open market value is
ascertainable."


(Özel tür mallar, özel me-tod kullanılarak değerlendirilmelidir. Bu metodlar, tanınmış değerlendirme ile ilgili eserlerde görülebilir. Mal Komisyonu tarafından tercih edilen yöntem dikkate alınmalıdır. Komisyon arta kalan metodu , malın piyasa değeri tesbit edilebildiği takdirde -kullanmayacaktır.)

Modern methods of valuation: of land, houses and buildings.
Tony Johnson, Keith Davies, Eric Shapiro'nun kitabının 165. sayfasında arta kalan metod ile ilgili şu izahat yer alır:
"The residual method is adopted in the valua-tion of development property. This may be of bare land which is to be developed or of land with existing buildings which are either to be altered and improved, an exercise commonly termed refurbishment, or to be demolished and redeveloped with entirely n-ew buildings.
The method works on the premise that the price which a purchaser can pay for such property is the surplus after he has met out of the proceeds from the sale or value of the finished develeopment his costs of construction, his costs of -purchase and sale, the cost of finance, and an allowance for profits required to carry out the project."

( Arta kalan metodu, inkişaf edilecek mal için uygulanır. Bu inkişaf edilecek çıplak mal olabileceği gibi, üzerinde bina olan ancak binanın değiştiril-mesi veya geliştirilmesi veya binanın tamamıyla yıkılarak, yeni bina yapılması söz konusu olan bir mal da olabilir. Bu metot ile mal üzerinde proje uygulandıktan sonraki fiyatı esas alınır ve bundan malın alış fiyatı, altyapı, inşaat masrafları, projenin- finansman masrafı,yapmayı tasarladığı kâr çıkarılarak değer belirlenir.)

Yine Osman Mısırlızade v. Municapilty of Nicosia (1976) 12 JSC 1767 davasında page 1774'de, şunlar ifade edilmektedir:

-"..... it has been laid down that a willing seller is
one who is prepared to sell provided a fair price is
obtained under all the circumstances of that case.
But I do not think it means only a seller who is
prepared to sell at any price a-nd on any terms or
who is actually at the time wishing to sell. In other
words, I do not think it means an anxious seller.
(per Pickford L.J., in I.R.C. v. Clay, (1914-1915)
All E.R. (reprint) 882 at p. 890). The law no doubt
envisages an informed- seller who is enlightened by
such expert advice as he might reasonably be expected
to receive respecting the state of the market, and
that the market is not limited to any particular
class of persons but is open in the sense that the
seller may a-dvertise his property and offer it to
the public at large. (See the observations made in
the Clays case (supra) and in the Inland revenue
Commissioners v. Crossman, (1936) 1 All E.R. 762
H.L.)"


--(İstekli satıcı, bütün olgular ışığında, makul fiyat verilmesi halinde satmaya hazır olan satıcıdır. Bu herhangi bir fiyata vey-a koşulda satmaya hazır veya o zaman satmak isteyen bir satıcı demek değildir. Kısacası, satmak için çok istekli bir satıcı demek değildir. Mevzuat bilinçli, piyasanın durumu ile ilgili, makul olarak alabileceği bilirkişi tavsiyesi ile donatılmış ve malını- her kesime satacağını açıklamış konumda bir satıcıyı varsayar.)

Aynı kararın 1775. sayfasında:

"-In Rashid Ali and Another v. Vassiliko Cement Works
Ltd., (1971) 1 C.L.R. 146, Vassiliades P., having
dealt with the question of the valuation of the
lands by the direct comparison method, and having
considered the reports and the evidence of the t-wo
experts with regard to the compensation payable,
and having observed that the Court was not bound
by the opinion of either expert."
..............................................
--
-"On the other hand, as already pointed out earlier,
the valuation of both valuers (including that on
which the trial court based their award) was a
matter of speculation to a considerable extent,
and a matter of opinion based on such speculation.
It- seems to us that in such circumstances the
trial Court should proceed to make their own
assessment of the compensation "payable to the
owners under the Compulsory Acquisition of
Property Law, by taking the evidence before
them as a whole;.......-"

denmiştir.

(-Mahkeme, herhangi bir bilirkişi tarafından verilen şahadet ile bağlı değildir. Her iki bilirkişinin değerlendirme ile ilgili şahadeti büyük oranda spekülatifti ve bu spekülatif olaylar ile ilgili kendi düşüncelerini yansıtmaktaydı. Böyle bir durumda, mahke-me, tazminatı, huzurundaki bütün şahadet ışığında kendisi takdir etmelidir.)

Devamla, sayfa 1778'de şunlar belirtilmektedir:

-"No doubt it has been said in a number of cases
that the direct comparison system, when adopted,
remains and is still the best method of valuation.
No doubt, such method reduces speculation to the
minimum and makes the forecast that one makes in
r-etrospect of the price the subject property would
fetch if sold in the circumstances and conditions
contemplated by our legislation. I think I would
go further and lay stress on the point that the
very idea of comparison pre-supposes the existence
-of lands comparable, but I would at the same time
warn that again there are inherent risks in comparing
properties which are dissimilar in size and
character and that a valuer even with a lot of
experience will continue to face those problems."

--(-En uygun yöntem direkt mukayese yöntemidir. Bu yöntem spekülasyonu en asgariye indirir ve geriye bakarak mevzuatın öngördüğü şar-t ve koşullarda malın satılması halinde elde edilecek satış bedelinin tahminini mümkün kılar. Mukayese benzeri malın bulunduğunu farzeder, ancak farklı yüzölçümü ve farklı nitelikleri olan mallar arasında mukayese yapılması doğal risk taşır ve çok tecrübel-i bir muhammin bu konuda sorun yaşamaya devam eder.)

-Maori Trustee v. Ministry of Works 1958 (3) WLR 536 davasında ise şu görüşe yer verilmiştir:

Sayfa 542
"The task of the compensation court, as their Lordships
see it, is to estimate how far the land was ripe at
the date of the taking for- subdivisional development
and how soon, looking to the need of obtaining any
necessary consents, the land would in fact but for
the taking, have been fully developed, and to value
it accordingly."

Sayfa 544
"..there- were in fact no subdivisions, and that to
give the claimant compensation on the basis that
there were, would be to give him compensation for
unrealized possibilities as if they were realized
possibilities."

Sayfa 546
-"The court must contemplate the sale of the land as a
whole unless it appears that the necessary legal
consents to a subdivisional plan had been given and
a survey on the ground at the specified date would
have disclosed that t-he land or some part of it was
in fact so far subdivided that the subdivided parts
could at that date have been immediately sold and
title given to individual- purchasers, in which case
the parts so subdivided may be separately valued,
for the purpose of arriving at the total amount of
compensation."


-(Tazminat takdir eden mahkemenin görevi, malın iktisap tarihinde arsalara bölünmeye ne kadar hazır olduğu ve alınması gerekli izinlere bakarak, malın ne kadar erken, iktisap edilmese de, tümü ile inkişaf edileceğine bakarak, buna göre değerlendirme yapmak-tır.
Parselasyon yapılmadığı takdirde , bunu esas alarak tazminat vermek, gerçekleşmemiş olasılıklar için gerçekleşmiş gibi tazminat vermek olur.
Mahkeme, malın bir bütün olarak satışını dikkate almalıdır, meğer ki parselasyon ile ilgili gerekli izin-lerin alındığı ve mahalde yapılacak tespitte malın tümünün veya bir kısmının bölündüğü ve bu bölünen kısımların derhal satılıp alıcılara ayrı koçan verilebileceği durumda olduğu görülsün, ki o zaman bölünen kısımlar ayrı değerlendirilerek, toplam tazminat -miktarı tespit edilmelidir.)


Cripps Compulsory Acquisition of Land , 11. edition sayfa 680'den itibaren kamulaştırılmada esas alınacak hususlar belirlenmiştir:

"4-012. Potentialities to be included. All
potentialities of the land- must be taken into accounts
as part of the value to the owner, but such
potentialities must be considered as possibilities and
not as realized in the hands of the purchaser so as to
be in effect the value to the purchaser. The
p-otentiality is not excluded from the value by reason
of the requirement of the statutory powers, or because
there is only one particular purchaser; but restrictions
on the enjoyment of the land must be taken into account.
The possibili-ty of the removal of restrictions, however,
must be taken into account."

(-Potansiyel de dahil edilmelidir. Gayrimen-
kulün tüm potansiyeli, tüm olasılıkları mal sahibi lehine
malın değerini te-msil edecek şekilde dikkate alınmalıdır.
Ancak olasılıklar mümkün olmalı ve alıcının elinde
gerçekleşecek bir değer olmamalıdır. Tek alıcı olması
veya yasal mercilerin ihtiyaçları olması nedeniyle
olasılıklar dışarıda bırakılmamalı-dır. Ancak malın
kullanımı ile ilgili kısıtlamalar dikkate
alınmalıdır. Kısıtlamaların kaldırılma ihtimali de
kesin olarak dikkate alınmalıdır.)
-

"4-014. As possibilities and not as realized. Although
in ascertaining the value of the land, the possibility
of its being used for building purposes would have to
be taken into account, the land must not be valued as
though i-t had already been built upon. It is the
possibilities of the land and not its realized
possibilities that must be taken into consideration."
1939 AC 302

-(Bir malın değeri tespit edilirken, inşaat maksatları
için kullanılabileceğinin dikkate alınması gerekmekle
birlikte, mal üzerine inşaat yapılmış gibi değerlen-
dirilmemelidir. Malın gerçekleşmiş olasılık değil
hangi olasılıklara açık- olduğu dikkate alınmalıdır.)

-"4-025. The value to be ascertained is the value
to the owner of the land in its actual condition at
the date of the notice to treat with all its existing
advantages and with all its potentialities (but as
possibilities and not as rea-lized in the hands of
the purchaser), and subject to restrictions on the
use and enjoyment of the land and to the possibility
of their removal."


--(Tespit edilecek değer, malın mal sahibine
kamulaştırma ihbarının verildiği tarihteki konumu
ile, mevcut bütün avantajla-rı ve potansiyeli (mümkün
olan, alıcının elinde gerçekleşen değil) ile birlikte
malın kullanımına getirilen sınırlamalara tabi olarak
ve bunların kaldırılmasının mümkün olabileceği ihtimali
ile yapılmalıdır-.)


"4-026. The measure of value is the market value
of the land to the owner, except in special cases
where such values would not be fair and reinstatement
value applies.
The measure of value being market value, compensation -
must be determined, therefore, by reference to the price
which a willing vendor might reasonably expect to obtain
from a willing purchaser. The disinclination of the
vendor to part with his land and the urgent necessity
of the p-urchaser to buy must alike be disregarded.
Neither must be considered as acting under compulsion."

"4-028. Willing purchaser. "The disinclination of the
vendor to part with his land and the urgent necessity
of the purchaser to buy must -alike be disregarded.
Neither must be regarded as acting under compulsion.
This is implied in the common saying that the value
of the land is not to be estimated at its value to
the purchaser." In effect it means the value to the
- owner as a possibility and not as realized in the hands
of the purchaser in relation to any scheme of his."


(-Değer ölçüsü piyasa değeridir. Tazminat, gönüllü bir
satıcının makul olarak gönüllü bir alıcıdan temin
edeceği fiyata atıfta bulunularak tespit edilmelidir.
Satıcının malını satmaktaki isteksizliği ve alıcının
malı almakta aciliyeti dikkate alınmamalıdır-. Her iki
tarafın da mecburiyet tahtında hareket ettikleri nazarı
itibare alınmamalıdır. Malın değeri, alıcıya olan değeri
olarak tespit edilmemelidir.)
- "4-031. Sales of comparable property in neighbourhood.
The price paid for comparable property in the
neighborhood are the usual evidence as to the market
value. In addition to the price paid for similar land a
bona fide offer for -the land taken should be taken into
consideration as evidence of the market value of the
land; and, the cost of the land or interest therein,
to the vendor may also be a relevant consideration if
the purchase is sufficiently recent."-

-(Aynı bölgede mukayese edilebilecek benzer mallar
için ödenen satış bedelleri, piyasa değeri için genelde
verilen şa-hadettir. Satış bedeli dışında benzer bir
mal için yapılan iyi niyetli bir satın alma teklifinin
de piyasa değerinin tespitinde dikkate alınması gerekir.
Kamulaştırılacak malın sahibi malı çok yakın bir zamanda
satın almışsa, malı sat-ana malın ne kadara mal olduğu da
dikkate alınabilir.)


İçtihatlarda malın değerinin tespitinde uygulanması gereken usulün, ilgili tarihlerde benzeri malların satışı bulunması halinde direkt mukayese metodu, malın inkişafa açık bir mal olması ve ma-lın arsalara bölünerek inşaat maksadı ile kullanılması söz konusu olduğu takdirde ise residual 'arta kalan' metodu ile değer tespiti yapılması gerektiği yer almaktadır. Mahkemenin eksper tanıklarının şahadetinin spekülatif olduğuna kanaat getirilmesi halin-de ise, mahkemenin huzurundaki tüm şahadeti bir bütün olarak dikkate alarak, mal sahibine ödenmesi gerekli tazminat miktarını tespit etmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Bidayet Mahkemesi, huzurundaki şahadeti tezekkür ederken, söz konusu şahadeti, me-vzuat ışığında doğru bir değerlendirmeye tabi tuttuğu kabul edilebilir mi?

Bidayet Mahkemesi, 26.6.2012 tarihli kararında, Müddeiye ait Beylerbeyi Köyü Girne'de kain XII/30E2 Pafta/Harita 782 Parsel No.lu, 20 dönüm 2 evlek yüz ölçümündeki, tarla olarak k-ayıtlı mala, "15/62 sayılı Yasa'nın 10(a) maddesi anlamındaki
kıymetin 200,000 stg. olduğu"na bulgu yaparak, 20.5 dönüm için 4,100,000 stg. kıymet tespiti yapmıştır.

Bidayet Mahkemesi, Parsel 782 ile ilgili bu bulguya varırken, huzurunda bu malın kıymet-i ile ilgili şahadet veren Müddei Tanıkları Tekin Köse, Hüseyin Sicimoğlu, Cemal Bulutoğluları, Stephan Donald Cooper, Tamer Nami ve Hasan Piro ile Müddeialeyh Tanıkları Salih Sonay, Denktaş Dağyaran ve Hüdaverdi İyikal'ın şahadetleri vardı.

Bidayet Mahk-emesi, 17.2.2004 tarihinde Müddei adına koçanı ısdar edilen Parsel 782 ile ilgili Şehir Planlama Dairesinin Emare No. 21 5.5.2004 tarihli yazısında yer alan koşullara uyulması şartına rağmen, bu koşullardan olan Eski Eserler Dairesinin görüşünün alınması h-ususu yerine getirilmeden, Girne Kaymakamlığı tarafından, 12.5.2004 tarihinde, Emare No.20 yol açma ve inşaat yapma ruhsatı verildiğini ve Parsel 782'ye 150 metrekarelik 23 adet konut yapımı için, Emare No.4'de görüldüğü gibi, Şehir Planlama tarafından, 24-.5.2004 tarihinde de bina ruhsatı verildiğini dikkate almıştır.

Bidayet Mahkemesi, Müddei Tanıklarının, Parsel 782'nin kıymeti ile ilgili şahadetlerinde, arazinin parselasyon izni olan, inşaat yapılabilir, yatırım için uygun Türk koçanlı arazi olduğu hus-uslarını temel aldıklarını kabul etmiştir.

Bidayet Mahkemesi, Tekin Köse'nin hem malın satış bedeli, hem de Müddeinin 15/62 sayılı Yasa'nın 10 (k) paragrafı altında "kaybı" ile ilgili şahadet verdiğini; bu Tanığın şahadetinin, kendi tespitlerinden fa-zla ekibinin tespitlerine dayalı bir şahadet olduğunu kabul etmiştir.

Bidayet Mahkemesi, Cemal Bulutoğluları'nın Müddeinin %50 hisssedarı ve direktörü olması nedeniyle, tarafsız uzman bir tanık olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, verdiği şahadet -ve şahadetini desteklemek için ibraz edilen evraklardan, sattığını ve/veya aldığını iddia ettiği arazi ve/veya evlerin satış fiyatlarını Tapu Dairesine farklı belirttiğini, daha az vergi ödemek için bu şekilde davranan bir kişinin mahkemeye, temiz ellerle -geldiğini söylemenin mümkün olmadığını ifade ederek, şahadetine itibar etmemeyi tercih etmiştir.

Müddei Tanığı Hüseyin Sicimoğlu'nun şahadetini inceleyen Bidayet Mahkemesi, bu Tanığa ait 1 dönüm 2 evleklik malın 450,000 stg. karşılığında satışta oldu-ğunu söylemesine rağmen, bu malın satışı gerçekleşmediğinden bu şahadete değer verilmesinin ve emsala dayalı olarak dönüm başı arazi bedelini 300,000 stg. olarak esas almanın mümkün olmadığını; aynı Tanığın, satışını gerçekleştirdiğini söylediği Rum malı -için, dönümünün satış fiyatı 211,764 stg. olmasına rağmen, bu rakamı 220-230,000 stg.e dönüştürerek şahadet vermesinin bu rakamı anlamsız bıraktığını; her halükarda o malın, altyapısının durumu açısından, evsafları ile parsel 782'nin kıyaslanmasının olanak-sız olduğunu, Tanığın Bahçeli'de sattığını ileri sürdüğü mal ile ilgili hesaplamasında çelişki ve abartma bulunduğunu, bu nedenle, bu Tanığın kamulaştırılan malın bedelinin 7 milyon stg. olduğu doğrultusundaki şahadetine değer vermediğini ifade etmiştir.
-
Bidayet Mahkemesi, Müddei Tanığı Stephan Donald Cooper tarafından Emare No. 27 olarak ibraz edilen ve Müddei şirketten 18.4.2004 tarihli satış mukavelesi ile istimlaka konu mal üzerinde yapılması tasarlanan ev ve havuzlu 16 No.lu arsayı (plot) Müddeiden- 240,000 stg.e satın almak için anlaştığını, arazinin sit alanı olduğu ortaya çıktıktan sonra, sözleşmeye konu evin yapılamadığını, bu nedenle üzerine fark ödemeden Müddeiden 375,000 stg.lik başka bir yer satın aldığını, daha sonra satın aldığı yeri Müddei-ye 295,000 stg.e geri sattığını söylediğini, ancak bu Tanığın Emare No. 27 sözleşme dışında kalan konularla ilgili şahadetinin söz boyutunda kaldığını, piyasa koşulları ile ilgili bilgilerinin sınırlı olduğunu, bu durumda, bu Tanığın şahadeti ile kamulaştı-rılan mala değer tespit etmenin sağlıklı olamayacağına karar vermiştir.

Tamer Nami'nin şahadetini değerlendiren Bidayet Mahkemesi, bu Tanığın Müddeiden satın aldığı 2 evleklik taşınmazın, kaldırımı ile yolu yapılmış bir arsa olarak tespit edilen 150,-000 stg.lik bedelinin, yol ve kaldırımı bulunmayan kamulaştırılmış bir malın kıymetinin tespitinde temel alınmasının uygun olmadığına kanaat getirmiştir.

10. Tanık olarak şahadet veren Hasan Piro'nun şahadetini değerlendiren Bidayet Mahkemesi, bu Tanığın- konu yere 2005 yılında dönümü 85,000 stg., 2007 yılında dönümü 125-130,000 stg. bugün ise dönümü 250,000-280,000 stg. değer belirttiğini ancak bu rakamlara nasıl ulaşıldığının izahatını tatmin edici bir şekilde veremediğini, bu nedenle şahadetine güvenmed-iğini ifade etmiştir.

Müddeialeyh tarafından kamulaştırılan malın değer tespiti maksatları için çağrılan tanıkların şahadetini inceleyen Bidayet Mahkemesi, Tapu'daki devir takrirnamelerinde yer alan ilgili malların satış fiyatlarının gerçekleri yansıtmad-ığını, bu durumda, bu rakamlara dayanarak piyasa değerinin tespit edilmesinin mümkün olamayacağını kabul etmiştir. Devamla, Bidayet Mahkemesi, Tapu'da yer alan kayıtlara göre, taşınmaz malın niteliklerinin de gerçeklerle örtüşmediğini, yani kayıtlarda tarl-a olarak görülen bir yerin inşaat yapılmış bir yer olabileceğini, malın tümü ile nitelik değiştirmiş olabileceğini, bu durumda, Tapu'daki takrirlerde beyan edilen rakamlara veya tapu kayıtlarında görülen malın niteliğine bakarak değerlendirme yapmanın mümk-ün olmadığını kabul etmiştir.

Bidayet Mahkemesi, Müddeialeyh Tanığı olarak şahadet veren Denktaş Dağyaran'ın şahadetinde, Tapu'ya yatırılan sözleşmelere bakarak malın gerçek satış fiyatının görülebileceğini, bu sözleşmeler kullanılarak, bir malın değeri-nin belirlenebile-ceğini ifade ettiğini söylemesine rağmen, bu mesele ile ilgili olarak kamulaştırılan mal için değer tespitinde, Tapu Dairesinin bu yönde hareket etmediğini kabul ettiğini, bunun nedeninin izah edilmediğini ve geçiştirildiğini tespit etmiş-tir.

Bidayet Mahkemesi, kararında, açık bir şekilde tarafların istimlak edilen malın gerçek değeri ile ilgili sağlıklı şahadet getirmeklerini kabul ederek, Mavi 108'de şöyle demiştir:

"Şu ana kadar dile getirdiklerimden de anlaşılacağı
üzere, aslında- huzuruma, taraflarca, gerçek değer-
lerle ilgili sağlıklı bir şahadet getirilmediği
düşüncesindeyim. Ancak, açıktır ki, mahkemeler,
huzurlarına gelen şahadetleri değerlendirerek ve
sunulan delil ve emarelere bakarak bir sonuca
varmak durumun-dadırlar. Kişisel bilgiler veya
düşüncelerle sonuca varmak, doğru ve adil bir
yöntem olmadığı gibi, kabul edilebilir de değildir."


Tüm bu söylenenlerden sonra, Bidayet Mahkemesi "doğallıkla huzurundaki şahadete bakılarak ve tüm sunulmuş emareler göz -önünde bulundurularak sonuca varılacaktır" diyerek ilk önce malın niteliklerini belirleme yönüne gitmiştir.

Bidayet Mahkemesi, parsel 782'nin kamulaştırma tarihinde, parselin yatırıma uygun bir yapıda veya nitelikte olduğunu ve yatırımcılar için aranır k-onumda bulunduğunu kabul etmiştir. Bu bulgusunu, bu malın 1974 öncesi Türk koçanlı olmasına, kamulaştırma tarihi öncesinde parselasyon ve inşaat izni verilmiş olmasına, ancak Müddeinin kamulaştırma öncesi polis tarafından engellendiği nedeniyle parsel 782'-de parselasyonun gerçekleştirilemediğine, projelendirilmiş inşaatların başlatılamadığına, kamulaştırılan malın sınırına kadar elektrik, su gibi altyapı hizmetlerinin getirilmiş olduğuna, malın manzaralı ve meyilli bir konumda olduğu gerçeğine dayandırmıştı-r.

Bidayet Mahkemesi, bu bulguya vardıktan sonra, Müddei tanıklarının şahadetlerinin sağlıklı olmadığı yönündeki değerlendirmesine rağmen, Müddei tanıklarının parsel 782'in değeri ile ilgili şahadetlerinde, parsel 782'nin yatırımcılar için aranır konumda- bulunduğu noktasında şahadet sundukları gerçeğinden hareketle ve bu nedenle, Müddei tarafından sunulan şahadetin temel alınabilecek nitelikte olduğunu kabul etmiştir. Müddei tanıkları tarafından sunulan şahadette yer alan en düşük dönüm için satış fiatı-nın 200,000 stg. olduğunu kabul eden Bidayet Mahkemesi, parsel 782'nin 15/62 sayılı Yasa'nın 10 (a) maddesi anlamında kıymetini, dönüm başına 200,000 stg.den, toplam 4,100,000 stg. olarak tespit etmiştir.

Bidayet Mahkemesi, parsel 571 açısından, parsel 7-82'den farklı olarak, bu parsel için alınan bir parselasyon izni veya inşaat izni olmadığını, bu durumda parsel 571'in sınırlı bir yatırım halinde kalacağını ve "yatırımcılar için cazip, yatırıma uygun ve bu amaçla aranır bir mal özelliği" olmadığını, bu n-edenle, bu malın kıymetinin "tümden yatırıma uygun araziler esas alınarak şahadet" verdiklerini kabul ettiği Müddei tanıklarının şahadeti ile belirlenemeyeceği kanaatine vararak, Müddeialeyh tanıklarının kamulaştırılan malların kamulaştırma bedellerini gös-teren Emare No. 35 ve 36'nın, bu emarelerde yer alan rakamlara itiraz edilmediğinden mal sahiplerinin serbest iradeleri ile uzlaşılarını gösterdiğini kabul ederek, parsel 571 için temel alınabileceğine karar vermiş ve sunulan Emare No. 35 ve 36'yı kullanar-ak, söz konusu parsel için dönüm başına 60,000 stg. kıymet tespiti yapmıştır. Bunun neticesinde, Mahkeme 15/62 sayılı Yasa'nın 10 (a) maddesi tahtında 10 dönümlük tarla konumundaki parsel 571'in kıymetini, 600,000 stg. olarak tespit etmiştir.

Müddeinin 1-. başlık, Müddeialeyhin 3. başlık altında toparladığımız istinaf sebeplerini incelediğimiz zaman, Müddeinin Bidayet Mahkemesinin parsel 782 için 200,000 stg/dönüm tespitinin, Müddei tarafından sunulan tüm şahadet ışığında az ve yanlış olduğunu iddia ettiği-ni, Bidayet Mahkemesinin, Müddei tanıklarının şahadetine değer vermemekle hata yaptığını ileri sürdüğünü ve Mahkemenin, parsel 782 ve 571'i farklı değerlendirmek ve parsel 571 için malların konumları ve kamulaştırma koşulları ile ilgili yeterli şahadet olm-adığı halde, mal sahiplerinin kabul ettiği kamulaştırma bedellerini, piyasa bedelini tespit etmek için esas almakla hata yaptığını ifade ettiğini görürüz. Müddeialeyh ise, parsel 782 için yapılan değerlendirmenin parselasyon izni olmasına rağmen parselasyo-n yapılmadığını, parselasyon izninin Eski Eserler Dairesinin görüşü alınması şartına bağlı verilmiş olmasına rağmen, böyle bir görüşün alınmadan parselasyon izni verildiğinin değerlendirilmediğini ve Müddeialeyhin tanıklarının şahadetlerine değer vermeyip,- yine bu tanıkların şahadetinden çıkan 200,000 stg. dönüm başı değer tespitini kabul etmekle, Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını iddia etmektedir.

Birçok istinaf kararında belirtildiği gibi, huzurlarında şahadet veren tanıkların şahadetlerini değe-rlendirmek bidayet mahkemesinin görevidir. Bidayet mahkemesi değerlendirmelerinde hata yapmadığı takdirde, İstinaf Mahkemesi, bidayet mahkemesinin huzurundaki şahadeti değerlendirerek vardığı bulgulara müdahale etmez.

Bidayet Mahkemesi, huzurunda şahadet- veren gerek Müddei tanıkları gerekse Müddeialeyh tanıklarının şahadetlerini irdelemiş ve her iki tarafın da istida maksatları için gerektiği gibi şahadet vermediklerini kabul etmiştir. Kamulaştırma ile ilgili bir davada, kamulaştırılan malın değeri ile il-gili şahadet veren eksper tanıkların örnek satışlar göstermeleri, bu satışlardan kamulaştırılan bölgede toprağa bir birim fiyatı çıkarmaları, mukayese ettikleri, satışı yapılmış bulunan mallar ile kamulaştırılan malın bölge veya konum farkı nedeniyle bu bi-rim fiyatına ekleme veya eksiltme yaparak, kamulaştırılan malın yüzölçümüne bu birim fiyatını uygulamaları beklenirken, Bidayet Mahkemesi huzurunda bu doğrultuda, kısmen de olsa, sadece Müddei Tanığı Tekin Köse'nin şahadet verdiği görülür.

Müddei tanıklar-ının, iddialarını desteklemek amacıyla şahadetlerinde yer verdikleri satış bedelleri ile ilgili olarak, bu taşınmaz malların satıldıklarını iddia ettikleri bedele gerçekten satıldıklarını gösterecek herhangi bir şahadet sunulamamıştır. Müddeialeyh tanıklar-ı tarafından, Müddei tanıklarının şahadet verdikleri devirler ile ilgili devir takrirnameleri ibraz edilmiştir. Ancak, bu takrirlerdeki rakamlar, Müddeilerin şahadetlerinde ifade ettikleri rakamları teyit etmemiş, bilakis çok daha düşük fiyatlar ortaya koy-muşlardır. Esasen, Tapu Dairesi nezdinde devirlerin görüldüğü devir takrirlerinde yeralan rakamların gerçek satış değerlerini yansıtmadığı, bu nedenle, takdiri tazminata konu malın değerinin tespitine hiçbir faydaları olmadığı kabul edilmiştir.

Girne Ta-pu Dairesinde yapılan devirlerde, takrirnamelerin üzerinde yeralan malın satış bedelini gösteren rakamların, gerçek satış bedelini yansıtmadığını, Müddeialeyh tanıkları da kabul etmektedir. Bidayet Mahkemesinin alıntı yaptığı Yargıtay/Hukuk 59/87 (D.11/88-)'de kabul gören durum, halen devam etmektedir. Bu nedenle, Bidayet Mahkemesi, Müddeialeyh tanıkları tarafından ibraz edilen devir takrirlerinde yeralan rakamları dikkate almamakla hata yapmış değildir.

Müddeialeyh Tanığı Denktaş Dağyaran, 38/2007 sayılı- Emlakçıların Kayıt ve İşlemleri Yasası altında Tapu Dairesine ibraz edilen sözleşmelerin gerçek satış rakamlarını gösterdiğini kabul etmiş olmasına rağmen, bu sözleşmelerde yeralan rakamlara bakarak bir değerlendirme çalışması yapmadıklarını kabul etmişti-r. Bu durumda, Bidayet Mahkemesi böyle bir çalışmanın yokluğunda, Müddeialeyh tanıkları tarafından ibraz edilen devir takrirnamelerindeki rakamları dikkate almamakla hata yapmış değildir.

Bidayet Mahkemesinin huzurundaki tüm şahadet incelendiği zaman-, sunulan şahadetin yetersiz olduğu bulgusuna müdahale etmemiz için, yeterli neden ortaya konmuş değildir. Bidayet Mahkemesi, huzurundaki şahadeti yetersiz bulmakta haklıdır.

İçtihatlarda belirtildiği üzere, kamulaştırılan malın, istekli bir satıcını-n açık pazarda bulabileceği değerinin tespiti için en uygun yöntem, benzeri satışların olması halinde, bu satışlar ile ilgili şahadet sunmaktan geçer. Bidayet Mahkemesi huzurunda verilen şahadette, bu yapılamamıştır. Yapıldığı iddia edilen satışlar ile ilg-ili satış mukaveleleri Emare No.27 dışında ibraz edilmemiş, satışlarda taraf olan kişiler tanık olarak dinletilmemiş, Tapu Dairesinde bulunan devir takrirnameleri ise, şahadette sunulan satış bedellerini teyit etmemiştir. Bidayet Mahkemesi huzurunda, arta -kalan metodu ileri sürülmüş değildir. Bu doğrultuda bir değerlendirme yapılabilmesi için de esasen gerekli olan şahadet Bidayet Mahkemesi huzuruna sunulmuş değildir.

Bidayet Mahkemesi, huzurunda yeterli şahadet bulunmadığın-dan, yegane güvenilir kabul- ettiği, daha önce istimlak edilen mallar ile ilgili Emare No. 35 ve 36'yı parsel 571'in değer tespitinde kullanmayı tercih etmiştir. Bu Emareler ile, gayrimenkulü istimlak edilen kişilere, malları ile ilgili bir değer tespiti yapılarak bildirilmiştir. Mal- sahipleri, Emare No. 35 ve 36 evraklarda ifade edilen rakamlara itiraz etmeyerek, bu rakamları kabul etmişlerdir. Bu durumda, Bidayet Mahkemesi, Emare No.35 ve 36'yı gerçekleri yansıtan birer işlemi ortaya koyduklarını kabul etmiştir. Bidayet Mahkemesi, h-uzurunda kamulaştırılan Emare No. 35 ve Emare 36'ya konu bu malların, daha büyük bir malın parçası olup olmadıkları, mal sahiplerinin kamulaştırma nedeniyle geriye kalan mallarının değerinin artmış olup olmadığı gündeme gelmemiştir. Dolayısıyla bu şahadet -ışığında, Bidayet Mahkemesi, Emare No. 35 ve 36'da yeralan rakamları, orada tanımı yapılan malların ilgili tarihlerde mal sahiplerinin kabul ettiği değeri temsil ettiğini kabul etmesi doğru olmakla birlikte Mahkemenin, kamulaştıran makam tarafından tespit -edilen bu değerlerin, kamulaştırılan bu malların o tarihlerdeki piyasa bedelini temsil ettiğini kabul etmesi ve bu değerleri emsal alması ilk nazarda Mahkemenin hata yaptığını gösterir.

Bidayet Mahkemesi, kamulaştırılan ve mal sahipleri tarafından it-irazsız olarak kabul edilen değerleri, parsel 571'in değerlendirilmesinde güvenilir şahadet olarak kabul etmiştir. Kamulaştırma ile ilgili olarak, Bidayet Mahkemesi huzurunda Emare No. 8, Emare No. 35 ve 36 vardır. Ayrıca, Emare No. 32 olarak, Taşınmaz Mal- Komisyonu kararı ile devralınan malın değeri vardır. Yukarıda ifade edildiği gibi, kamulaştırma maksatları için mal sahipleri tarafından kabul edilen değerler, ilgili tarihlerde mal sahibi ve kamulaştıran makam arasındaki mutabakatı gösteren, gerçek ve do-ğru güvenilir şahadet olmakla birlikte, bu şahadetin ilgili malın piyasa değerini temsil ettiğini kabul etmek mümkün değildir.

Müddei tanıklarına gelince; bu tanıkların, Tanık 10 Hasan Piro dışında, şahadetleri, yalnızca tarla/arsa/toprak değeri ile ilgi-li olmamıştır. Hüseyin Sicimoğlu, şahadeti içerisinde, Rum malı olarak devrettiği bir malın değerinden bahsetmiş, ancak bu mal ile ilgili olarak Mahkemeye herhangi bir takrir sunmamıştır. Sicimoğlu'nun, Mavi 289 ve Mavi 319'daki şahadetinde, bu malın 150,0-00 stg.e satıldığını söylemesine rağmen, Tapudaki evraklarda bu rakamın yer almadığını kabul etmiştir. Satışlar ile ilgili diğer tanıklar da satış rakamları ile ilgili sözlü verdikleri rakamları teyit edememişlerdir. Müddei tanıklarının şahadetleri, esasen-, arsa üzerine yapılan villaların satışları üzerine yoğunlaşmıştır. Salt toprağı değerlendirerek şahadet veren Hasan Piro, şahadetinde, istimlak edilen malın kendi düşüncesine göre kıymetinin ne olduğunu söylemiştir. Bu Tanığın şahadetinde verdiği rakamlar-a ne şekilde ulaştığını gösteren herhangi bir izahat, herhangi bir hesaplama yoktur.

Bir gayrimenkulün değerinin tespit edilmesi söz konusu olduğu zaman, bu değerin tespitinin hangi esaslara göre yapıldığını, eksper tanık olarak şahadet veren tanığın iz-ah etmesi gerekir. Ancak takdirini üzerine kurduğu esaslar izah edildiği takdirde, tanığın yaptığı tespitin değerlendirilmesi mümkün olabilir. Mahkeme izahatı verilmeyen
değerlendirmeyi geçerli ve güvenilir kabul etmesi halinde, mahkemenin takdirini kul-lanamadan, bu takdiri eksper tanığa bırakmış olur ki, böyle bir durumun kabul görmesi mümkün değildir.

Esasen Bidayet Mahkemesi huzurunda, emlak satışları ve değerleri ile ilgili Tekin Köse, Hüseyin Sicimoğlu, Hasan Piro Müddei için eksper tanık kon-umunda şahadet sundular. Müddeialeyh ise, Tapu Genel Müdürü Hüdaverdi İyikal dahil, Tapu Dairesinden Salih Sonay ve Denktaş Dağyaran'ı eksper tanık olarak dinletti.
AE 1151/1956 (29.11.1956) 1956 Takdiri Tazminat Kuralları madde 19 altında mahkeme farklı -bir emir vermediği takdirde, taraflar sadece birer bilirkişiyi şahadete çağırabilirler. Tüzüğün 19. maddesi aynen şöyledir:

"19.(1) Not more than one expert witness on either
side shall be heard unless otherwise ordered.
(2) An application for leave to- call more than
one expert witness may be made to the President in
accordance with the provisions of Rule 9 or may be
made to the Tribunal at the hearing.
(3) Where more than one party intends to call
an expert witness, each such party shall, within 2-8
days after being so requested by the registrar,
send to the registrar a copy of each of the
following documents relating to the evidence to be
given by his expert witness, together with
sufficient copies of the documents for -service
upon each of the other such parties, that is to
say:-
(i) every plan and valuation of the land which
is the subject of the proceedings (including
particulars and computations in support of
such valuation) which it is propo-sed to put
in evidence;
(ii) a statement of any prices, costs or other
particulars, and any plan, relating to a
property or properties other than the said
land which are proposed to be given in
- evidence in support of any such valuation,
or a statement that no such prices, costs,
particulars, or plans will be relied upon.
(4) The registrar shall, within 7 days after
receiving all the documents required to -be supplied
by the parties under the last foregoing paragraph,
send to each party copies of the documents supplied
by the other party.
(5) If an application for leave to call more
than one expert witness is made at the hearing and
is granted by the Trib-unal, or if at the hearing
any party seeks to rely upon any plans, valuations,
or particulars which appear to the Tribunal not to
have been sent to the registrar in accordance with
the foregoing provisions of this Rule, the Tribunal
shall, unless it is s-atisfied that no prejudice to
any other party will arise, adjourn the hearing on
such terms as to costs or otherwise as it thinks
fit."
Kural 19(3)'e göre, Mukayyidin, bu eksper tanıkların verecekleri şahadette kullanacakları plan ve detayları birl-ikte değerlendirmelerini, satış bedelleri verilecekse bunlara değinileceğini gösteren bir beyanı, taraflardan istemesi gerekir. Mukayyit tarafından talep edilen bu evrakların, 28 gün içerisinde Mukayyide verilmesi ve 7 gün içerisinde de bu evrakların karş-ı tarafa tebliğ edilmesi gerekir.

Huzurumuzdaki istinafa konu müracatta, böyle bir prosedür uygulanmış değildir; nitekim Mavi 295'de, Müddeinin eksper tanıklarından Tekin Köse'nin şahadeti esnasında bu prosedür uygulanmadığından, Tanığın şahadetine ara v-erilerek, rapor Müddeialeyhe verilmiştir.

Müddei tarafından hazır bulunan Avukat ve Müddeialeyhi temsilen hazır bulunan Savcı, Mavi 295'de tüzükte yeralan bu prosedürden haberdar olmalarına rağmen, 19. maddede yeralan kuralları dikkate almamışlardır. Müd-deinin müracaatını dinleyen İlk Mahkemeler de, bu prosedürün uygulanması gerektiğini vurgulamamışlardır. Esasen takdiri tazminatın dosyalandığı andan itibaren, tüzükte görev verilen mukayyit de görevini tam olarak yerine getirmiş değildir.

Bidayet Mahkem-esi huzurunda yapıldığı gibi, eksper tanıkların verecekleri şahadet ile ilgili evrakların sunulmaması halinde, bunların sunulması için ara verilerek, bu hatanın giderilebilmesi mümkün olmakla birlikte, eksper tanıkların sayısı ile ilgili tüzük kuralına uyu-lması şarttır. Taraflar, mahkeme emri olmamasına rağmen, birden fazla eksper tanık dinletmişlerdir.

Birden fazla eksper tanık dinletilmesi halinde, eksper olarak dinletilen tanık dışındaki tanıkların, eksper olmayan alelade tanık kabul edilmesi ve sundu-kları şahadetin de normal şahadet gibi değerlendirilmesi gerekir. Eksper tanığın sunduğu rakamlar kendiliğinden kabul görse dahi, eksper olmayan alelade bir tanığın sunacağı rakamlara güvenilmesi için söylediklerini desteklemesi beklenir. İlk Mahkeme huzur-unda, hangi tanığın eksper tanık olarak dinletildiği belirtilmediği gibi, eksper tanık olmayan alelade tanık konumundaki Müddei tanıklarının şahadetleri hiçbir şekilde desteklenmiş değildir.

Bu durumda, Bidayet Mahkemesinin Müddei tanıklarının istimlak e-dilen, takdiri tazminata konu malların değerlendirilmesi ile ilgili verilen şahadeti arzu edildiği gibi bulmamasında herhangi bir hata yoktur.

Bidayet Mahkemesi, haklı olarak bu bulguya vardıktan sonra, yine Müddei tanıklarının şahadetinden çıkan, Parsel- 782 için 200,000 stg.i esas almakla hata etmiş midir? Rashid davasında ifade edildiği gibi, mahkeme, huzurunda şahadet veren eksper tanıkların şahadetleri ile bağlı değildir ve şahadeti tatminkar
bulmadığı takdirde, huzurundaki tüm şahadeti dikkate alarak-, yasa altında ödenmesi gereken tazminatı takdir edebilir.

Bidayet Mahkemesi de bu kuralı uygulamak doğrultusunda huzurundaki tüm şahadete bakarak, söz konusu şahadette geçen en düşük rakamı esas alma yönüne gitmiştir. 200,000 stg.nin esas alınabilmesi -için, bu rakamın şahadet ile desteklenmesi gereklidir. Bidayet Mahkemesi, Müddei tanıklarının şahadetlerini güvenilir bulmadıktan sonra, bu şahadeten çıkan 200,000 stg.lik meblağı esas almakla, ilk nazarda hata yaptığı kabul edilmelidir.

Bidayet Mahkemes-i huzurunda, istimlaka konu malın değerlendirilmesi için kullanabileceği şahadetin ne olduğuna bakıldığı takdirde, huzurumuza şu tablo çıkmaktadır:

Parsel 782 ve parsel 571 yanyana iki parsel maldır. Her ikisinde de inkişaf yapılmış değildir. Parsel 782 -için inşaat ve parselasyon izinlerinin süratle temin edildiği görülmektedir. Emare No. 3 ve 20'de, Eski Eserler Dairesinin görüşünün alınması gerektiği belirtilmiş olmasına karşın, bu gereklilikten sarfınazar edilerek, bu izinlerin niçin süratle verilmiş o-lduğunu anlamak zordur. 12.5.2004 tarihinde Fasıl 96 altında alınan Emare No. 3 arazi tanzim etme ruhsatı, Şehir Planlamanın Ş.İ.87.5/155 sayılı ve 5.5.2004 tarihli şartlarına uyulması koşuluna bağlı verilmiştir.

Emare No. 4, 24.5.2004 tarihli bina ruhsa-tı, Şehir Planlama Dairesinin 668 sayılı ve 17.5.2004 tarihli şartlarına uyulması koşulunu getirmiştir.

Emare No. 3'ün ekindeki yer planında, açıkça parsel 782 için parselasyon öngörüldüğü görülmektedir. Parsel 571 için ise böyle bir çalışma görülmemekte-dir.

Emare No. 21 olarak ibraz edilen Şehir Planlama Dairesinin Ş.İ. 87.5/155 5.5.2004 tarihli yazısı aynen şöyledir:

"Sayı: Ş.İ.87.5/155 Lefkoşa:5 Mayıs, 2004
Konu: D288/04 (Beylerbeyi) nolu
dosya hk.

Girne K-aymakamlığı,
Girne.

İlgi: Giriş Tarihi :3/5/2004
Mal Sahibi :Sercem Construction Ltd.
Köy :Beylerbeyi
Varaka/harita :XII/30.E.2. &38.E.1.
Kıta No :782
- Ölçek :1/2500

İlgili arazinin parsellenmesine ait projeye;
İzin verilmeden önce;


Eski Eserler Dairesi'nin projeyle ilgili
görüşünün alınması.

İzin verilirken;

Karayolları, Su, Elektrik, Telefon ve ilgili diğer
Da-irelerin görüş ve şartlarına riayet edilmesi.
Yeşil alanın ilgili resmi makam adına devredilmesi.
Projedeki çizim ve ölçülendirmelere uyulması kaydıyla uygun görülmektedir.
Bilgilerinize saygıyla sunulur.


M. Asilkan Berkut
- Müdür"


Bidayet Mahkemesi huzurunda, Eski Eserler Dairesinin görüşünün alındığına dair herhangi bir şahadet yoktur. Bilakis, Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadet, istimlaka konu yerin sit alanı ilan edildiği doğrult-usundadır. Bu durumda, Girne Kaymakamlığının Emare No. 3 ve 20 üzerine, Şehir Planlama Dairesinin şartlarına uyulması kaydıyla nasıl parselasyon izni verdiğini anlamak mümkün değildir. İstinaf maksatları için verilen bir izin, iptal edilmediği müddetçe geç-erli kabul edilir. Parselasyon izni olması, malın değerlendirilmesinde etken bir husustur. Kamulaştırma ihbarı tarihi olan 3.3.2006'da parsel 782 için parselasyon izni mevcut olduğu gerçeğinden hareketle, bu parselin değerlendirilmesinde, bu husus nazarı i-tibara alınmalıdır.

Her halükarda, parsel 782'de parselasyon işlemi tamamlanmış değildir. Konu yerde inşaat da yoktur. Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadette, konu yere, arazide çalışıldığı esnada polisin müdahale ederek, herhangi bir işlem yapılmasın-a engel olduğu yer almaktadır.

Bu durumda, huzurunda parselasyon izni alınan, orada yapılması tasarlanan evler için inşaat ruhsatı verilmiş projesi olan, yatırımcılar için cazip Türk koçanlı bir mal bulunduğunu kabul eden Bidayet Mahkemesi hata yapmamışt-ır. Böyle bir mal için, değer tespiti yapılabilecek, geçerli kabul edilebilecek şahadet, Bidayet Mahkemesi huzuruna getirilebilmiş midir?

Takdiri tazminatın dinlenmesi esnasında, Bidayet Mahkemesi, gerek Müddei gerekse Müddeialeyh tarafından sunulan- şahadeti, yukarıda izah edildiği gibi dikkatlice tezekkür etmiştir.

1,000,000 stg. kamulaştırma bedeli teklifini yetersiz gören Müddei, Bidayet Mahkemesinin tespit ettiği rakamı da az bularak istinaf etmiştir. Müddeialeyh de, Bidayet Mahkemesi tarafınd-an tespit edilen rakamı fahiş bulduğu için istinaf etmiştir. Müddei, kamulaştırılan malının çok değerli olduğunu ileri sürmekle birlikte, gerekli nitelikte şahadet sunamamıştır.

Müddei tarafından dosyalanan takdiri tazminat müracaatı ilk kez dinlen-dikten sonra, yapılan istinafta, Yargıtay/Hukuk Takdir-i-Tazminat 1/2007 (D.1/2010)da, Yargıtayda, o duruşmada da şahadet veren Hasan Piro'nun değer tespiti kapsamında verdiği 130,000 stg.lik değerin nasıl tespit edildiği konusunda yeterli veri bulunmadığı- nedeniyle, takdiri tazminatı, tekrar dinlenmek üzere Alt Mahkemeye iade etmiştir.

Yargıtayın böyle bir bulgusu ve istidanın betekrar dinlenmesi için iadesinden sonra, tekrar konu (de novo) dinlendiği zaman, 2 ve 3. dinlenmede verdirilen şahadet, Ya-rgıtayın ikazı göz ardı edilerek, verdirilmiştir. Yani Hasan Piro, Bidayet Mahkemesi huzurunda verdiği şahadette, değer olarak sunduğu rakamları neye dayanarak tespit ettiğini izah etmemiş, kendi takdiri olarak rakam sunmayı tercih etmiştir. Netice itibarı-yla, Bidayet Mahkemesi verilen şahadeti haklı olarak yetersiz bulmuştur.

Parsel 571, parsel 782'e bitişik, ancak parselasyon izni alınmamış ve üzerine yapılacak inşaatlar ile ilgili inşaat izni olmayan 10 dönümlük bir arazidir.


Parselasyon izn-i alınması, bir tarla için bir artı değer olduğu tartışılmayacak kadar açıktır. Nitekim Yargıtay/Takdiri Tazminat 1/2007 (D.1/2010)'da sayfa 20'de, 2 parsel arasındaki bu fark vurgulanmıştır.

Müddei tarafından sunulan şahadetin yetersiz olduğu nedeni-yle, Müddeiye parselasyon izni olmayan arazi ile 782 arasında bir fark olup olmadığı konusunda söz hakkı verilmesi gerektiği iddiası mesnetsizdir. Bidayet Mahkemesi, huzurundaki tüm şahadeti dikkate alabilir. Yargıtayın (D.1/2010)'da iki parsel arasındaki -bu farkı vurgulamasına rağmen, takdiri tazminatın devamındaki tüm safhalarda, Bidayet Mahkemesinin kararına kadar, 2 parsel aynı şekilde değerlendirilmeye devam edilmiştir. Şahadet veren tanıklar, 2 parsel arasında bir fark olduğu üzerinde durmadıkları gib-i, Müddeialeyhin 25.11.2005 tarihli ilk değerlendirmesinde, toplam 30.5 dönüm malı 3'e ayırarak 10 dönümü iyi durumda, 19.5 dönümü orta meyilli ve 2 dönümü fazla meyilli olarak tanımlayarak farklı farklı değerlendirmiş olmasına rağmen, daha sonra malı bir -bütün olarak, eşit şekilde değerlendirmiştir. Yine Emare No. 5 ile malın Müddei tarafından satın alınması esnasında, Tapu Dairesi, parsel 782 için dönümünün rayiç bedeli 7,980 sterlin, parsel 571 için ise 7,111 sterlin olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle,- parsel 782 ve parsel 571'in farklı değerlendirilmesinde bir hata yoktur. İki parsel arasındaki değerin ne kadar farklı olması gerektiği hususu üzerine taraflar şahadet sunmuş değildirler.

Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadette, istimlak edilen ma-lın sit alanı olduğu yer almasına rağmen, istimlak edilen malın değerlendirilmesi açısından Eski Eserler Yasası altında malın işlem gördüğü hususu şahadetlerde hiç değerlendirilmiş değildir. Malın ne kadarının kullanılamayacağı, ne kadarının kullanılabilir- durumda olduğu ile ilgili de Müddeialeyh tarafından şahadet sunulmuş değildir. Halbuki Antoni v. Republic 1975 5 JSC 711'de, Eski Eserler Yasası altında işlem görecek bir mal için tespit edilen değerden, mal Fasıl 31'in 2. cetvelinde yer aldığı nedeniyle -%10 indirim yapılmış, yine Kittou v. The Republic 1971 1 CLR 129'da, alt mahkemenin, Fasıl 31 Eski Eserler Yasası'nın 8. maddesi altında, malın kullanımı ile ilgili kısıtlama getirilebileceği noktasından hareketle uyguladığı %15 indirim sonrası tespit edil-en tazminat miktarı istinafta onaylanmış, ancak eski eser niteliği dolayısıyla, ne kadar indirim yapılması konusunda, bu indirimin %15 ve %80'e kadar olması iddialarına karşı karar verilmemiştir. Bidayet Mahkemesi huzurunda dinlenen takdiri tazminatta, esk-i eser niteliği nedeniyle malın tespit edilecek değerinden indirim yapılması gerektiği Müddeialeyh tarafından iddia edilmemiş, Bidayet Mahkemesi de böyle bir hususu değerlendirmemiştir.

Tüm söylenenler ışığında, Bidayet Mahkemesi, mevzuatın gerektirdiği- gibi şahadet sunamayan Müddei ve Müddeialeyh tanıklarının huzurundaki şahadetlerini değerlendirmek mecburiyetinde kalmıştır. Müddeinin istimlak edilen malı ile ilgili tazminat talep eden müracaatı, 3 kez ayrı ayrı dinlenmiştir. Sunulması gereken şahadet a-çısından 3 dinlenmede de, Müddei ve Müddeialeyhin sundukları şahadetin yeterli olduğu söylenemez.

Her malın konumu ve değeri farklı olduğu ve her davada mahkemenin huzurundaki şahadete göre karar verdiği göz önünde tutularak, Yargıtayın Yargıtay/Huk-uk 66/2006 (D.34/2010)'da kamulaştırma bedeli olarak 2010 yılında kabul ettiği, deniz kenarında Türk malı olan bir arazi için 80,000 stg./dönümü ile yine Yargıtay/Hukuk 98/09(D.17/11)'de 2011 yılında deniz kenarında Rum malı bir araziye yapılan hasar tespi-tinde malın değerini 250,000stg./dönümü kabul ettiği göz önünde tutulduğu zaman, Bidayet Mahkemesinin huzurundaki yetersiz şahadet ışığında, huzurundaki verileri titiz bir şekilde incelediğini dikkate aldıktan sonra, Bidayet Mahkemesinin, parsel 782 için 2-00,000 stg/dönümü ve parsel 571 için 60,000 stg/dönümü tespit eden kararının müdahale edilecek derecede hatalı olduğunu kabul etmeyiz. Kamulaştırılan, ancak sit alanı olması nedeniyle kullanımı kısıtlanmış bulunan parsel 782 ve 571 ile ilgili başka bir so-nuca varılabilecek şahadet yokluğunda, Bidayet Mahkemesinin kararını aynen onaylar ve Bidayet Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirmeler ile ilgili Müddei ve Müddeialeyhin istinaf sebeplerini reddederiz.

Müddei ve Müddeialeyhin değerlendirme ile ilgil-i istinaf sebeplerinin reddedilmesi beraberinde, İlk Mahkemenin değerlendirme ile ilgili kararının onaylanmasını getirmektedir.

Müddeinin 3. istinaf sebebi ile ilgili, 15/62 sayılı Yasa'nın 10(k) fıkrası incelenecektir. Bidayet Mahkemesi kamulaştırılan m-alın üzerine yapılması tasarlanan ve Emare No. 19 ile inşaat ruhsatı verilen proje dolayısıyla, Müddeinin yap sat ile iştigal ettiğinden, parsel 782'i "işinin icrası için" kullandığını belirtmiş ve dolayısıyla Müddeinin parsel 782'yi 15/62 sayılı Yasa'nın -10 (k) maddesi kapsamında kullanmakta olduğu sonuç ve bulgusuna varmıştır. (Mavi 112)

15/62 sayılı Yasa'nın 10 (k) fıkrası aynen şöyledir:

"Bir iktisap ihbarının yayınlandığı tarihte, orada
gösterilen malın, her hangi bir zanaat, ticaret,
meslek v-eya işin icrası için kullanılmakta olması
ve iktisap yapılmamış olsa, bu suretle kullanılmakta
devam edilecek olması halinde, bu kanun gereğince
mala zilyet olmaktan mahrum edilmesi sebebiyle
ilgili her hangi bir şahsın doğrudan doğruya
düçar oldu-ğu her hangi bir ziyan nazara alınır."
Bu fıkra maksatları bakımından tazminat tespit edilmesi için kamulaştırılan malın üzerinde bir zanaat, ticaret, meslek veya işin icrası için kullanılmakta olması gerekir.


(k) fıkrası maksatlarının tatmin- olması için Müddeinin icra ettiği "işin", şirketin çalışma faaliyetlerini değil, parsel 782 ve 571'de icra ettiğinin kabul edilmesi gerekir.

Müddeialeyh, Bidayet Mahkemesi huzurunda, kamulaştırılan mal üzerine yapılacak inşaatın 10 (k) kapsamına girmedi-ği doğrultusunda iddia yapmış olmasına rağmen, Bidayet Mahkemesinin, Müddeinin talebinin 10(k) altında incelenmesi gerektiği bulgusuna karşı istinaf dosyalamış değildir. Bu noktada, Müddeialeyh tarafından istinaf dosyalanmadığı cihetle, Müddeinin yap sat i-le iştigal etmesi nedeniyle, Müddeinin satın aldığı kamulaştırmaya konu malda işini icra ettiği hususunun 10 (k) altında değerlendirilmesinin doğru olup olmadığına bu istinafta karar verilemez.

Müddeinin satın aldığı tarlanın, arsalara ayrılarak üzer-ine inşaat yapılması ve yapılan inşaatın satılmasının 10 (k) kapsamına girip girmediği noktasında huzurumuzda istinaf olmadığından, bu kararda, sadece, Bidayet Mahkemesinin, Müddeinin doğrudan doğruya düçar olduğu zararı bulunmadığı bulgusuna karşı Müddei -tarafından yapılan istinaf incelenecektir.

Bidayet Mahkemesi, Müddeinin 10 (k) altındaki talebi ile ilgili şu şekilde karar vermiştir:

"Müddei tarafından sunulan şahadetlerden anlaşılan
odur ki, Müddei tarafa göre, Müddei, parsel 782'ye
yapıp sa-tacağı inşaatlardan kar elde edeceğinden ve
bu, kamulaştırma dolayısıyla engellenip, olanaksız
kılındığından, her bir inşaat veya villadan elde
edilecek kâr, doğrudan doğruya uğranılan ziyan
kapsamındadır.
Kanaatimce, huzurumdaki meselede inşaatlar
-yapılmış olsa, diğer bir deyişle, alıcılara
teslime hazır bitmiş binalar bulunsa ve kamulaştırma
dolayısıyla bunların devri engellense veya inşaatlar
sözleşme ile önceden satılmış olsa ve satış sözleş-
mesinin gerekleri yerine getirilmedi diye Müddei,
-sözleşme yaptığı kişilere, tazminat ödemek zorunda
kalsa idi, gerçekten doğrudan doğruya bir zarar
doğduğu söylenebilecekti. Diğer bir deyişle, Müddei
yatırımını yapmış olsa ve o yatırımın semeresini elde
edemese veya 3. kişileri tazmin etmek zorunda ka-lsa,
doğrudan doğruya zararı doğabilecekti. Oysa Müddei,
birinci boyut açısından, konu yere, henüz veya ilgili
devrede ve fiiliyatta olmak üzere inşaat veya yol
açma anlamında yatırım yapmış veya para harcamış
değildir veya en azından bu boyutta şahade-t huzurumda
yoktur, dolayısıyla bu yatırımın kârını elde edemedi,
yani doğrudan doğruya zarara uğradı, diyerek talepte
bulunamaz."


Müddei, 10 (k) altında, Müddeinin doğrudan doğruya zararı olmadığına, hiç yapmadığı yatırımdan kâr kaybı olamayacağı-na ve umulan veya beklenen kâr kaybından mahrum olmanın tazmin edilemeyeceğine karar vermekle, Bidayet Mahkemesinin hata yaptığını ileri sürmektedir.

Müddei, inşaat ve parselasyon izinlerinin alındığını ve bu izinler için gerekli harçların ödendiğini, y-olların açıldığını, inşaatın yapılacağı noktaların kazılmaya başlandığını, inşaata başlanmış olduğunu, inşaatın yetkililer tarafından durdurulmuş olduğunu, bu durumda, Müddeinin doğrudan doğruya zarara uğradığını ileri sürerek, talepte bulunamayacağı bulgu-sunun hatalı olduğunu ileri sürmektedir. Müddei, Emare No.3 ve 4'den de görüldüğü gibi, parselasyon izni veya bina ruhsatı için izin almış ve bunlar için gerekli harçları ödemiştir. En önemlisi, istimlaka konu malı, inşaat yapmak maksadıyla satın ve devir -almıştır. Konu yer üzerinde inşaata başlandığına dair şahadet olmamakla birlikte, parselasyon için yolların ortaya çıktığı doğrultusunda şahadet vardır. Parselasyonun tamamlanmış olması için su, telefon ve elektriğin de mal içerisine ulaşması gerekir. Bi-dayet Mahkemesi huzurunda, parsel 782 tarla içerisine elektrik, su ve telefon hatlarının ulaştığına dair şahadet yoktur. Bu durumda, parselasyonun yapıldığını kabul etmek mümkün değildir, ancak parselasyonun yapılmaya başlandığı kabul edilmelidir.

Emare -No. 3 ve 4 için ödenen 12,431,500,000 TL (bugünkü 12,431.50TL) toplam harç bellidir. Malın satın alınması için ödenen rakam, Emare No. 5'de yer alan 480,000,000,000TL'dir (bugünkü 480,000 TL). Müddei tanıkları arazinin parsellenip, arsalara bölüneceğini ve- bu arsalara ev ve havuz inşa edilerek satılacağını, bundan Müddeinin kâr edeceğini, malın kamulaştırılması ile bu kârdan Müddeinin mahrum bırakıldığını, Müddeinin umulan veya beklenen veya makul surette elde edilebileceği bir kâr kaybından mahrum olması h-alinde, tazmin edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Müddei sadece zuhur eden bilfiil zararı değil, kâr kaybının da dikkate alınması gerektiğini iddia ederek, en az 2,200,000 stg. zarar ettiğinin kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

Müddei şirk-etin direktörünün şahadeti incelendiği zaman, kamulaştırılan arazide %35 inşaat alanı kullanılabileceğini, yani oraya 267 m2'lik 50 villa yapılabileceğini söylemekle birlikte, inşaat yapılamadığı için ne kadar kâr kaybı olduğuna dair şahadet vermediği görü-lür. Müddei, ev başına ne kadar kâr etmeyi beklediğini de söylemiş değildir. Hitapta, konut başına 100,000 stg. kâr kaybı iddiası yapılmıştır. İnşaatı yapan Müddeinin her evden ne kadar kâr beklediği konusunda şahadeti yoktur. Böyle bir şahadet eksikliği-nde, Müddeinin ne kadar kâr kaybı olacağına karar verilmesi mümkün değildir. Esasen, Bidayet Mahkemesi huzurunda verilen şahadet incelendiği zaman, Tekin Köse ve Hasan Piro dışındaki şahadetin, arazi ve inşaatın birlikte ele alınarak verildiği görülür. Hal-buki 10 (a) altında arazinin değeri saptanmalı, 10 (k) altında ise "işin icrası" için kullanılan yerin kullanılamaması nedeni ile oluşan zarar tespit edilmelidir. Bidayet Mahkemesi huzurunda, genelde şahadet, kamulaştırılan mal üzerine inşaat yapıldığında -kaça satıldığına odaklanmıştır.

Emare No. 15, Müddei tarafından geri çekilen 1977/2009 sayılı davadaki Tafsilatlı Talep Takririnde, Müddei/Davacının yaptığı masraflar ve ayrıca ev başına 120,000 stg. zararı bulunduğu iddiası yer almaktaydı. Ancak takdiri- tazminatın dinlenmesinde, Müddeinin bu doğrultuda şahadeti olmamıştır. Müddei Tanığı olarak şahadet veren Tekin Köse'nin şahadeti incelendiği zaman, bu Tanığın yap sat işleri ile iştigal eden tecrübeli bir müteahhit olduğu anlaşılmaktadır. Bu tanık şahade-tinde, bir inşaatın, şahadet verdiği tarihte metre karesinin maliyetinin 350 stg. (Mavi 179) olduğunu söylemiştir.

Tekin Köse (Mavi 188) Emare No. 17'e dayalı olarak 150 metrekarelik 23 konut için toplam 3450 metrekareyi, metrekare birim fiatı olarak kab-ul ettiği 350 sterlin ile çarparak, 1,207,500 sterlini binaların çıplak maliyeti olarak belirlemiş, bu rakama 805,000 sterlin altyapı ve çevre duvarlarının maliyetini ekleyerek 2,112,500 stg.e ulaşmıştır. (2,012,500 stg. olmalı) Buna ilaveten her arsanın 2-00,000 stg. değerinde olduğunu, 23 arsa için toplam değeri de 4,600,000 sterlin kabul ederek toplam maliyeti 6,725,000 stg. olarak bulmuştur. (6,712,500 olmalı) Tekin Köse, %25 kâr marjı ile çalışıldığını ileri sürerek, bu rakamın %25 'i olarak bulduğu 1,6-81,250 stg.i (1,678,125 stg. olmalı) yuvarlamış ve 1,680,000 stg.lik meblağı, edilecek kâr olarak tespit etmiştir.

Bidayet Mahkemesi, kararında, Tekin Köse'nin belirlediği rakamı, kâr kaybı olarak kabul etmiş ve tazminat verilmesini öngörmüş olsaydı, bu -başlık altında 1,681,250 stg.nin esas alınması gerektiğine karar vermiş olacağını ifade etmiştir.

İstinafın dinlenmesinde, Müddei/İstinaf Eden, kâr kaybı olarak 2,200,000 stg. talep etmiş olmakla birlikte, bu rakamı Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadet -ile destekleyebilmiş değildir. Her ev ile ilgili 100,000 stg. kâr kaybı olduğu iddiası ile, böyle bir talep, ancak 22 konut yapılamadığı iddiasından kaynaklanabilir. Emare No. 17'nin 23 konut ile ilgili olduğu ileri sürüldüğü cihetle, 2,200,000 stg.e nasıl- varıldığını anlamak mümkün değildir.

Madde 10 (k)'de "doğrudan doğruya düçar olduğu herhangi bir ziyan nazara alınır" demektir.

"Doğrudan doğruya" kelime dizisinden ne anlaşılmalıdır?

Bir malın istimlak edilmesi nedeniyle oluşan kayıp, maddi kayıpt-ır. McGregor on Damages 14th Edition sayfa 7'de tazminat takdiri ile ilgili şu sözler yer almaktadır:

-"The object of an award of damages is to give the
plaintiff compensation for the damage, loss or
injury he has suffered. The heads or elements of
damage recognized as such by the law are divisible
into two main groups; pecuniary and n-on-pecuniary
loss. The former comprises all financial and
material loss incurred, such as loss of business
profits or expenses of medical treatment. The
latter comprises all losses which do not represent
an inroad upon a -person's financial or material
assets, such as physical pain or injury to feelings.
The former being a money loss is capable of being
arithmetically calculated in money, even although
the calculation must sometimes be a rough one- where
there are difficulties of proof. The latter however
is not so calculable. Money is not awarded as a
replacement for other money, but as a substitute
for that which is generally more important than
money; it is the be-st that a court can do.

The statement of the general rule from which
one must always start in resolving a problem as to
the measure of damages, a rule equally applicable
to tort and contract, has its origin in the speech
of Lord B-lackburn in Livingstone v. Rawyards Coal
Co. He there defined the measure of damages as
"that sum of money which will put the party who
has been injured, or who has suffered in the same
position as he would have been in if he had not
sustained th-e wrong for which he is now getting
his compensation or reparation." This statement
has been consistently referred to or cited with
approval, or restated in similar language."


- (Tazminat için hüküm vermekteki gaye, Davacıya
düçar kaldığı zarar, kayıp veya hasarı tazmin etmektir. Kanunen tazmin edilebilen zarar iki başlık altında toplanabilir: Maddi ve manevi zarar.
Maddi zarar tüm parasal ve elle tutulan kaybı kapsar,
işte kâ-r kaybı ve hastahane ve tedavi masrafları gibi.
Manevi zarar kişinin fiziki acısı veya hislerine olan hasarı kapsar. Maddi zarar matematiksel olarak hesap-
lanır. Manevi zarar matematiksel hesaplanmaz. Parasal tazminat başka para yerine geçmesi için verilm-ez, daha önemli olan bir şeyin yerine verilir. Kayba uğrayan
kişiyi, verilecek tazminat, tazmin edildiği olaydan herhangi bir zarara uğramamış konumuna koyar.)


Devamla sayfa 17'de şunlar belirtilmektedir:

"-The normal loss is that loss which every plaintiff
in a like situation will suffer, the consequential
loss is that loss which is special to the circumstances
of the particular plaintiff. In contract the normal loss
can generally be stated as the mar-ket value of the
property, money or services that the plaintiff
should have received under the contract less either
the market value of what he does receive or the
market value of what he would have transferred but
for the breach. Consequential lo-sses are anything
beyond this normal measure, such as profits lost
or expenses incurred through the breach, and are
recoverable if not too remote."


(-Normal zarar, aynı konumda her Davacının düçar
kalacağı zarardır. Consequential loss ise Davacının
kendi koşullarına özel zarardır. Kâr kaybı veya
ihlal nedeniyle düçar kalınan zarar veya masraf
uzak (remote) olmadıktan sonra consequential loss
olarak -alınabilir.)

Sayfa 29'da ise şunlar ifade edilmektedir:

-"Loss of use, loss of profits, interest. Where the
breach of contract consists in a failure to deliver
property on time or at all, the plaintiff may suffer
pecuniary loss by being deprived of the use of the
property during the period of delay or, in -the case
of complete failure of deliver, until such time as
he is able to procure a substitute. Similarly, where
the breach of contract consists in a delivery of
defective property, the plaintiff may be deprived
of its use while the defect is bei-ng remedied or
while a substitute is being acquired. This loss of
use is most likely to result in a head of claim in
damages when it results in loss of business profits
to the plaintiff. Such loss of business profits may
be by reason of a loss of t-he user required to make
the profits, loss of a specific sale to a third
party, or loss of general custom. If no such losses
have been incurred or if the court refuses their
recovery on the ground of remoteness, then a sum
calculated by way of in-terest upon the property,
during the period the plaintiff is deprived of it
or before he has acquired a substitute, may be
allowed."

- (Bir malın zamanında teslim edilmemesi halinde, gecikme süresince; malın hiç teslim edilmemesi halinde ise, yerine yenisini tedarik edinceye kadar, Davacı, maddi zarara düçar kalabilir. Akit ihlali kusurlu bir malın teslim olması ile oluştuğu takdirde, -Davacı, malın tamir edilmesine kadar; malın teslim edilmemesi halinde ise, yerine yenisi tedarik edilinceye kadar o malın kullanımından mahrum kalır. Böyle bir kullanım kaybı nedeniyle Davacının kâr kaybı olması halinde, bu başlık altında zarar-ziyan tale-bi oluşur. İş kaybı, kâr yapmak gayesi ile malın kullanılmamasından veya malın 3. bir kişiye satılamamasından veya müşteri kaybından oluşabilir. Böyle bir kaybın oluşmaması halinde veya mahkemenin bu başlık altında talep edilen zararın uzak olduğuna karar -vererek reddetmesi halinde, Davacının maldan yoksun kaldığı veya yenisi gelene kadar geçen süre için, mahkeme faiz ödenmesine hükmedebilir.)


Yap sat söz konusu olduğu zaman, yap satın yapılacağı arazinin kamulaştırılması halinde, aynı işin başka bir yer-de icra edilebileceği gerçeği ışığında yap sattan elde edilmesi beklenen ve/veya umulan kârın doğrudan doğruya zarar kapsamına girdiğini kabul etmek mümkün değildir.

Ayrıca zarar gördüğünü ileri süren bir kişinin talep edebileceği zararın çok uzak ol-maması gerekir prensibi de vardır.

Remoteness of damage başlığı altında incelenen bu prensip ile ilgili, aynı kitabın 70. sayfasında şu sözler yer alır:

-"A basic distinction, already referred to, is that the
term "remoteness" has more than one meaning, referring
both to the issue of causation and to the scope of the
protection afforded by the law. The first question is
whether the defendant caused t-he particular damage to
the plaintiff; the second, which on a strict analysis
arises only if the first has been answered in the
plaintiff's favour, is whether the law protects
the plaintiff from the particular damage he has
suffered. Upon this dis-tinction the whole structure
of this chapter is built."

-(Talep edilecek tazminatın bir zarar olması halinde,
oluşabileceği tahmin edilen bir zarar olması gerekir.
Zararın uzaklığı kavramının 2 manası vardır. Birincisi
Davalının Davacının o zararına neden olup olmadığı
anlamında kullanılır. İkincisi ise, b-irinciye olumlu
yanıt verilmesi halinde, mevzuat Davacıyı düçar
olduğu bu zarara karşı koruyup korumadığıdır.)


Vyrıcherla Narayana Gajapatırajuv. The Revenue Divisional Officer, Vizagapatam 1939 AC 392 davasında, Privy Council sayfa 312'de şunları sö-ylemiştir:

-"In the case of land, its value in general can also
be measured by a consideration of the prices that
have been obtained in the past for land of similar
quality and in similar positions, and this is what
must be meant in general by "the market value" in -
s.23. But sometimes it happens that the land to be
valued possesses some unusual, and it may be, unique
features, as regards its position or to potentialities.
In such a case the arbitrator in determining its value will have no market value to guide him-, and he will
have to ascertain as best he may from the materials
before him, what a willing vendor might reasonably
expect to obtain from a willing purchaser, for the
land in that particular position and with those
particular potentialities. For it ha-s been established
by numerous authorities that the land is not to be
valued merely by reference to the use to which it
is being put at the time at which its value has to
be determined (that time under the Indian Act being
the date of the notification -under s. 4, sub-s. I),
but also by reference to the uses to which it is
reasonably capable of being put in the future. No
authority indeed is required for this proposition.
It is a self-evident one. No one can suppose in the
case of land which is cert-ain, or even likely, to
be used in the immediate or reasonably near future
for building purposes, but which at the valuation
date is waste land or is being used for agricultural purposes, that the owner, however willing a vendor,
will be content to- sell the land for its value as
waste or agricultural land as the case may be. It
is plain that, in ascertaining its value, the
possibility of its being used for building
purposes would have to be taken into account. It is equally plain, however, that th-e land must not be
valued as though it had already been built upon, a
proposition that is embodied in s. 24, sub-s. 5,
of the Act and is sometimes expressed by saying
that it is the possibilities of the land and not
its realized possibilities that- must be taken into consideration.

But how is the increase accruing to the value
of the land by reason of its potentialities or
possibilities to be measured? In the case instanced
above of land possessing the possibility of being
used fo-r building purposes, the arbitrator (which
expression in this judgment includes any person
who has to determine the value) would probably have
before him evidence of the price paid, in the
neighborhood, for land immediately required for
such purp-oses. He would then have to deduct from
the value so ascertained such a sum as he would think
proper by reason of the degree of possibility that
the land might never be so required or might not be
so required for a considerable time."
-(Hiçbir şekilde bir malın derhal veya yakın bir
zamanda inkişaf edilerek inşaat maksatları için
kullanılması muhtemelse, halihazırda tarım için
kullanılan veya çöp alanı olan bir malı, mal sahibi,
ne kadar gönüllü bir satıcı olsa da, malı çöp alanı
- veya tarım arazisi olarak satacağı farz edilemez.
Böyle bir malın değeri tespit edilirken inşaat
maksatları için kullanılma ihtimali dikkate
alınmalıdır. Ancak açıktır ki mal üzerine inşaat
yapılmış gibi değerlendirilmemelidir. Dikkate
alınaca-k olan ihtimallerdir, gerçekleşen ihtimaller
değil.)

Netice itibarıyla, istimlak edilen arazi üzerine yapılması tasarlanan evler ile ilgili parselasyon yapılmadan, altyapı hazırlanmadan, inşaata başlanmadan, mal sahibinin 10 (k) kapsamında doğrudan -doğruya bir zararı olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir. Yapılmamış inşaatlar ile ilgili mal sahibinin yapılmış gibi tazmin edilmesi halinde, kamulaştırma nedeniyle 10(a) altında malın değerini ödenen bir mal sahibi, tahsil edeceği tazminat ile yap sat- yapabileceği başka bir malı satın alıp, benzer veya aynı projeyi oraya yapması mümkündür. Bu koşullarda, Müddeinin henüz yapamadığı ve başka yer satın alarak yapabileceği inşaatlar için tazmin edilmesi, Müddeiye haksız şekilde bir menfaat sağlayacaktır. B-u nedenle, Bidayet Mahkemesinin, Müddei lehine 15/62 sayılı Yasa'nın 10 (k) fıkrası altında ek tazminat tespiti yapmamakla hata yaptığı kabul edilmez. Müddeinin 3. başlık altındaki istinaf sebebi reddedilir.

Müddeinin 4. başlık altında toparlanan ist-inaf sebebi ise,Bidayet Mahkemesinin kamulaştırılan mal ile ilgili 4,700,000 stg. değer tespit ettikten sonra, bu değerden Müddeialeyh tarafından Müddeiye ödenmiş bulunan 2,000,000 sterlin için , meblağın ödenme tarihinden itibaren geçen 57 aylık sürenin f-aizi olarak 380,000 sterlini belirleyerek, bu meblağı, tespit ettiği tazminat değerinden düşmesi ile ilgilidir. Bidayet Mahkemesi kararında bu konu ile ilgili şu şekilde görüş belirtmiştir:

"....bu meselede Müddeialeyhce; Müddeiye, dosyadan
ve beyanla ş-ahadetlerden anlaşıldığı üzere, Temmuz
2007 sonuna kadar 1,000,000 £, Eylül 2007 sonuna
kadar ise 1,000,000 £ olacak şekilde, toplam iki
milyon £ ödeme yapılmasının mahkemece karara
bağlandığını; ödemenin yapılmadığı veya ödenen
paranın geri veril-diği yönünde huzurumda şahadet
olmadığını ve Müddeinin, bu durumda, hem günümüz
değerlerinin esas alınması, hem de yıllar öncesinden
ödeme almış olması dolayısıyla, iki boyutta da
koruma veya artı sağlamış olduğunu, göz önüne
aldığımda, taraflarc-a tartışılmamış olmakla birlikte,
Müddeiye mahkeme emriyle ödenen meblağın, Mahkemeler
Yasası tahtında elde edilecek faizi kadar bir meblağı,
yukarıda saptanan toplam 4,700,000 £'lik rakamdan
düşerek, kamulaştırma tazminatını belirlemeyi uygun
ve -adil bulurum.

Bu yaklaşımla, sterlin için, Mahkemeler Yasası
tahtında öngörülmüş faizin Merkez Bankasının 551/05
sayılı Yönetim Kurulu Kararı ışığında 16/5/2005'den
sonrası için %4 oranında olduğunu,son ödeme tarihi
esas alındığında, Eylül 200-7 sonundan bugüne,
yaklaşık 57 ay geçtiğini göz önüne alarak hesap
yaptığımda, 2,000,000 £'nin 380,000 £'ye ulaştığı
sonucuna da vardığımdan, bu faiz getirisini yukarıda
anılan 4,700,000. £'den düştükten sonra kalan,
4,320,000 £'yi (dört milyon ü-ç yüz yirmi bin
sterlin)'i parsel 782 ve parsel 571'in kamulaş-
tırılması dolayısıyla ödenmesi gereken tazminat
olarak belirler ve bu hususta bulgu yaparım."

Takdiri tazminat Mahkemesinin yetkilerinin ne olduğu, Yargıtay/Asli Yetki 1/2011 D. 1/-2011'de şu şekilde ifade edilmiştir:

"....Takdiri tazminat dosyalarında Mahkeme sadece tazminat miktarını saptamakla yetinmelidir.



15/62 sayılı yasa bir bütün olarak tezekkür edildiğin
de takdiri tazminat müracaatında yapılan tespitin ve bu -tespit neticesinde verilen kararın bir tespit kararı (declaratory judgement) niteliğinde olduğu görülmektedir."


Bir takdiri tazminat dosyasında, mahkemenin ödenecek tazminata karar verirken, madde 10(a) altında kamulaştırılan malın değerini belirl-emesi gerekir. Mahkemenin tazminat değerini tespit ederken dikkate alacağı diğer hususlar, yine 10. maddede yer alır. Takdir edilen tazminata tuta yapılan ödeme, mahkemenin tazminat saptarken dikkate alacağı bir husus değildir. Bu nedenle, Bidayet Mahkemes-i Müddeiye halihazırda ödenmiş bulunan 2,000,000 sterlin meblağdan dolayı, bu meblağa, bu süre içerisinde tahakkuk eden faizi hesaplaması ve bunu tazminat değerinden düşmesi hatalı olmuştur. İdare, mahkeme sonuçlanmadan Müddeiye ön ödeme yapmayı uygun görm-üştür. Bu konu artık, mahkeme tarafından tespit edilecek meblağın Müddeiye ödenmesi aşamasında 15/62 sayılı Yasa'nın tazminatın ödenmesi ile ilgili 12. maddesinde yer alan koşullar uyarınca gündeme getirile-bilecek bir husus olup, Bidayet Mahkemesinin ta-zminat takdirinde dikkate alacağı bir husus değildir. Müddeialeyhin, ödenen meblağ nedeniyle, mahkemeden zaten herhangi bir talebi de olmamıştır. Bidayet Mahkemesi tespit ettiği tazminat değerinden faiz indirimi başlığı altında indirim yapmakla hata yapmış-tır. Müddei bu başlık altındaki istinafında haklıdır.

Müddeinin son istinaf sebebi, Bidayet Mahkemesinin Müddei lehine masraf emri vermemekle hata ettiği veya herhangi bir masraf emri vermemekle hata ettiği doğrultusundadır.

1956 Tazminat- Takdir Mahkemesi Kuralları (AE 1151/1956)'nın 30. maddesi, Takdiri Tazminat meselelerinde uygulanacak masraf ile ilgili kuralları belirler. Bu meselede, huzurumuzda takdiri tazminat istidasının dosyalandığı günden bu güne kadar geçirdiği aşamaları ve bu- istidanın gecikmesinde Müddeialeyh kadar Müddeinin de rolü olduğunu dikkate aldığımızda, masraf emri verilmemesinde hata yoktur.

Netice itibarıyla, Bidayet Mahkemesinin 26.6.2012 tarihli tespit kararında, 380,000 stg. faiz getirisinin, Mahkemenin t-espit ettiği rakamdan düşülmesi gerektiği noktasındaki kararını iptal eder ve Müddeinin kamulaştırılan, Girne'de, Beylerbeyi Köyü Pafta/Harita XII/30 E2'de yer alan 20 dönüm 2 evlek yüzölçümü olan parsel 782 için 4,100,000 stg. ile 10 dönüm yüzölçümündeki -parsel 571 için 600,000 stg. kamulaştırma bedelini toplam 4,700,000 sterlin olarak tespit eden Bidayet Mahkemesi kararını onaylarız.


İstinaf masrafları ile ilgili emir verilmez.



Narin F. Şefik Ahmet Kalkan Mehmet Türker
Yargı-ç Yargıç Yargıç



29 Nisan 2013





55






Full & Egal Universal Law Academy