Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 126/2014 Dava No 35/2017 Karar Tarihi 29.09.2017
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 126/2014 Dava No 35/2017 Karar Tarihi 29.09.2017
Numara: 126/2014
Dava No: 35/2017
Taraflar: Hüseyin Vaizoğlu ile Asuman Bolkan arasına
Konu: Hile - Gaksız fiilin unsurları - Deceit - Yanıltıcı beyan (misrepresentation)
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 29.09.2017

-D.35 /2017 Yargıtay/Hukuk No: 126/2014
(Lefkoşa Dava No: 3442/2012)


Yüksek Mahkeme Huzurunda.

Mahkeme Heyeti: Ahmet Kalkan, Gülden Çiftçioğlu, Bertan Özerdağ.


İstinaf eden: Hüseyin Vaizoğlu, İstiklal Mağazası Karşısı,
- Lefkoşa
(Davacı)
-ile-

Aleyhine istinaf edilen: Asuman Bolkan, Karaoğlanoğlu - Girne(Davalı)

A r a s ı n d a.

İstinaf eden hazır değil namına: Avukat Adnan Ulunay
Aleyhine istinaf edilen hazır değil namına: Çağ-da Pehlivan.


Lefkoşa Kaza Mahkemesi Yargıcı Fadıl Aksun'un 3442/2012 sayılı davada, 30.06.2014 tarihinde verdiği karara karşı Davacı tarafından yapılan istinaftır.

--------------

K A R A R

Ahmet Kalka-n: Bu istinafın kararını Sayın Yargıç Gülden Çiftçioğlu okuyacaktır.

Gülden Çiftçioğlu: Huzurumuzdaki istinaf, Lefkoşa Kaza Mahkemesinin 3442/2012 sayılı davada, 30.6.2014 tarihinde, Davalı (Aleyhine İstinaf Edilen) lehine verdiği hükümden dolayı Davacı (-İstinaf Eden) tarafından yapılmıştır.

İSTİNAFA İLİŞKİN OLGULAR

Alt Mahkeme, kararında, tarafların layihaları tahtındaki iddia ve taleplerini şöyle özetlemiştir ( Mavi 90,91,92 ):
"Davacının layihasına göre, Davalı,- Nalan Tosun'a ait olan ve parselasyonu yapılmamış olan P/H No.XXI/28.WII, Blok B, Parsel 251'de kain arsaları Nalan Tosun'dan aldığı yetki ile parselasyon planı üzerinde, kendi adına satış yolu ile pazarlamakta idi. Davacı 30.12.2009 tarihinde Davalı ile -yapmış olduğu satış sözleşmesi ile Parsel 251'deki 2 No.lu arsayı (yeni parsel No.4102) Davalının aracılığı ile satın aldı. Davacının layihasına göre, Davalı Davacıya 4084 parsel numaralı arsayı göstermekle ve Davacının 4084 numaralı parseli satın aldığını- düşünmesine sebebiyet vermekle beraber, fiiliyatta daha düşük değerde olan 2 numaralı parselin (yeni parsel No.4102) satışını sağlamış olup, Davacının davada konu edilen 2 numaralı parseli satın ve devir almasına ve zarar-ziyana uğramasına sebep olmuştur.-


Davacı layihasının devamında, Davalının hilelerinin ve/veya yanıltmalarının ve/veya ihmalkarlığının tafsilatını vermiş olup, jeolojik ve toprak yapısı olarak düşük kalitede olan 4102 numaralı parseli arsa haline getirmek için toprak dolgusu ve set duva-rı inşaatı yaptığını ve 37,986TL harcamak zorunda kaldığını ve bu miktarda zarar-ziyana uğradığını iddia ile bu meblağ tutarında tazminat, faiz ve dava masrafı talebinde bulunmaktadır.


Davalı taraf Davacının layihasına karşılık dosyaladığı müdafaa takri-rinde, dava konusu malı Davacıya gösterme aşamasına nasıl geldiğinin tafsilatını vermiş ve taşınmaz malın sahibine yardımcı olmak maksadı ile ve iyi niyetle söz konusu malı Davacıya gösterdiğini iddia etmiştir. Davalı müdafaasına devamla, Davacının dava ko-nusu malın gerek koçanının gerekse yer planının elinde olmasına rağmen, satış işlemini 30 Aralık 2009 tarihine kadar tamamlamak istediğinden kendisine düşen gerekli özen ve dikkati göstermeden ve/veya mal hakkında herhangi bir araştırma yapmadan ve/veya bi-lirkişi desteği almadan ilgili taşınmazı satın aldığını, Davalının bu malın satışını yaparken maddi çıkardan yoksun ve sadece vekaleten dahil olduğunu iddia etmiştir.

Davalı müdafaa takririnde devamla kendisinin sadece koçanda adı geçen Hüseyin Sıddık il-e muhatap olduğunu, Nalan Tosun isimli kişiyi ilk kez bu davada öğrendiğini, emlak dünyası ile hiç ilgisi olmayan bir kişi olduğunu, öğretmenlik ve psikolojik danışmanlık yaptığını, bir toprağın fiziki ve/veya jeolojik yapısını anlayıp ayırt edemeyecek bir- kişi olduğunu iddia etmektedir. Davalı, Davacının herhangi bir zarar-ziyana uğramışsa bile bunun tamamen kendi dikkatsizliği ve/veya ihmalkarlığı neticesinde oluştuğunu, mal hakkında bir araştırma yapmadan ve acele ile malı satın aldığını ve Davalının her-hangi bir sorumluluğu olmadığını iddia ederek, Davacının davasının masraflarla beraber reddedilmesini talep etmektedir".

Alt Mahkeme, kararında, tarafların layihalarındaki iddiaları yukarıdaki şekilde özetledikten sonra, taraflar arasındaki ihtilafsız olg-ulara göre, Davacının dava konusu taşınmaz malın alıcısı konumunda olduğunu, Davalının ise Satıcının vekili veya ajanı olduğunu belirtmiş, Davalının, satıcı Nalan Tosun'un ajanı veya vekili olduğu (Mavi 93) ve bir vekaletname tahtında (Mavi 94) satışı gerç-ekleştirdiği hususunda bulgu yapmıştır.

Akabinde Alt Mahkeme, kararında, Davacının davasında Davalının yanlış beyanları ile kendisini yanılttığını, satın aldığı taşınmaz maldan başka bir taşınmaz malı kendisine gösterdiğini iddia ettiğini belirterek, Dav-alının satıldığını
düşündüğü malı Davacıya gösterdiği, ancak günün sonunda gösterdiği yer ile satılan yerin aynı olmadığını kabul ettiği ve bu bağlamda taraflar arasında herhangi bir ihtilaf olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme daha sonra, huk-uki noktaları başlıklar altında inceleyeceğini belirterek, Davacının davasındaki tüm iddiaları göz önüne aldıktan sonra, Davacının davasının temelinin yanıltma (misrepresentation) olduğu hususunda karara varmıştır. Akabinde, Davalının Satıcının vekili veya- ajanı olduğundan hareketle, Chitty on Contracts'a atıfla, vekilin yanıltmasından ve hilesinden, asıl ile vekilin müştereken sorumlu olduğunu, bu noktadan hareketle Davalının beyanlarının niteliğini incelemek gerektiğini belirterek (Mavi 94), Davalının sat-ılacak yer ile alakalı olarak Davacıya doğru olmayan bir beyanda bulunduğu (Mavi 94) hususunda bulgu yapmıştır. İlaveten Alt Mahkeme kararında, Davalının meslekten öğretmen olduğunu ve emlakçılık ile iştigal etmediğini dikkate alarak, Davacının 38/2007 say-ılı Yasa tahtında mesleki açıdan profesyonel ihtimam sorumluluğunun (duty of care) bulunmadığı hususunda bulgu yapmıştır (Mavi 94).

Alt Mahkeme, kararında, Davalının yukarıda bahsedildiği üzere malın sahibi olmadığı ve bir vekaletname ile satışı gerçekleş-tirdiğinden hareketle bu satıştan şahsen maddi bir çıkarının olacağı ve/veya bu satışın kendi lehine kâr doğuracağı noktasında bulgu yapmaya olanak bulunmadığını belirterek, bu çerçevede Davalının maddi çıkarı gereği bir ihtimam sorumluluğu olmadığı hususu-nda bulgu yapmıştır
(Mavi 94).
Bu bulgularından sonra Alt Mahkeme kararında, Davalının inanıp güvendiği şahadeti ışığında, Davalının Davacıya yanlış parsel üzerindeki taşınmazı göstermiş olmasına rağmen, bu beyanın yanlış olduğunu bilmediği ve bilmesini -zorunlu kılan bir ihtimam mükellefiyetinin olmadığı hususunda bulgu yapmıştır (Mavi 94).

Alt Mahkeme, kararında devamla, Davalının Davacı ile malın satışı öncesi yaptığı görüşmeler esnasında Davacıya malın koçan ve yer plânlarını verdiği yönündeki Davalı-nın şahadetine itibar ederek, bu hususta bulgu yapmıştır.
Alt Mahkeme akabinde, Davalının Davacıya bu husustaki yanlışı fark etmek için yeterli ve gerekli tüm imkânları verdiği yönünde itibar ettiği şahadeti ve Davalının beyan ettiği hususun doğru olmadı-ğını bilmediği hususundaki itibar ettiği şahadeti birlikte değerlendirerek, Davalının beyanlarının masumane yanıltma(innocent misrepresentation) kapsamında olduğu hususunda bulgu yapmıştır.

Alt Mahkeme kararında, masumane yanıltmaya bulgu yaptıktan sonra,- Davacının talebinin ancak sözleşmenin iptali (rescission) olabileceği, Davacının ise bu dava altında böyle bir talebi olmadığı gibi böylesi bir talebin malın satıcısının dava edilmediği bir davada ileri sürülmesinin de hukuken mümkün olmadığı hususunda bu-lgu yapmıştır.

İlâveten Alt Mahkeme, kararında, Davalının Davacıya yukarıda bahsi geçen belgeleri vermiş olmasının caveat emptor prensibi açısından önem arz etmekte olduğunu, bu prensibe göre alıcıya gerekli imkanlar verildikten sonra malın satıldığı
gib-i (as is) olduğunu tetkik etmesi gerektiğini; bunu yapmadığı takdirde mahkemeden çare talep edilemeyeceğinin ifade edildiğini belirttikten sonra, bu prensibi göz önüne alarak, Davalının Davacıya almış olduğu malın muhteviyatının ne olduğunu ve/veya nerede -olduğunu tetkik etmek için yeterli ve gerekli imkan ve fırsatları verdiği noktasında bu raddeden itibaren gerekli araştırma ve tetkikleri yapmamanın Davacı açısından bir kusur olduğu ve bu sebeple Davalıdan zarar-ziyan açısından talepte bulunma hakkının bu-lunmadığı hususunda bulgu yapmıştır (Mavi 95).

Alt Mahkeme, kararında, yukarıdaki bulgularının hatalı olması ihtimaline binaen huzurundaki ihtilafı incelemeye devam etmiştir. Bu bağlamda Alt Mahkeme kararında şunları demiştir:
"Yukarıdaki bulgumun hatalı- olması ihtimaline binaen huzurundaki ihtilafı incelemeye devam etmem gerekmektedir. Davacı gerçekte satın aldığı taşınmazı arsa haline getirmek için toprak dolgu, set duvar inşaatı yaptığını ve bunlar için 37,986TL ödediğini iddia ile bu rakamı Davalıdan -talep etmektedir. Davacının bu işleri yaptırdığı ve bunlar için 37,986TL ödediği ihtilafsızdır ve bu noktada bulgu yapılır.
Davacı davasında dava konusu taşınmaz mal aktinin iptali veya gerçekte satılan ile satın aldığını düşündüğü mal arasındaki değer fa-rkını talep etmemektedir. Bir başka deyişle Davacı dava konusu taşınmaz aktinin geçerliliğini kabul etmiş ancak zararı olduğunu öne sürdüğü rakamları Davalıdan talep etmektedir. Peki, yanıltma fiilinin varlığı durumunda neler tazminata konu olabilir?
Chit-ty on Contracts Vol.1 23. Ed. Paragraf 308'de tazminatın amacının taraflar arasındaki eski duruma dönülmesini sağlamak olduğu ifade edilmektedir. Huzurumdaki meselede bu amaç taşınmaz mal satış aktinin iptali ya da iki mal arasındaki değer farkının tazmini- yolu ile yerine getirilebilirdi. Ancak Davacının taleplerini incelediğimde bunların yukarıdaki kapsamın ötesinde olduğunu görmekteyim.
Huzurumdaki şahadetten Davacının yaptığı harcamaların taraflar arasındaki ilişkiyi eski hale getirmeye yönelik olmadığı- anlaşılmaktadır. Davacının yaptığı harcamalar layihasına göre gerçekte aldığı malı "arsa haline getirebilmek
için" zorunlu harcamalar olmasına rağmen bu harcamaların tarafları ilgilendiren akitsel ilişki anlamında zarar-ziyan olarak değerlendirilebilecek- nitelikte bir zorunluluk olduğu veya fiiliyatta alınan malın arsa haline gelmesi için yapıldığı noktasında mahkeme ikna edilebilmiş değildir.
Mahkeme bu noktalarda ikna edilmiş dahi olsa tazminat hukuku terminolojisi bakımından talep edilen zararlar ile -Davalının fiili arasında doğrudan bir illiyet bağı (too remote) yoktur.
Tüm yukarıdakiler ışığında Davacı Davalının yanıltma fiilinden dolayı tazminat hakkının var olduğunu ispat etmiş olsa idi dahi zararı olarak izah ettiği kalemleri tazminat olarak Dava-lıdan talep etmesi mümkün olmayacaktır. Bu çerçevede Davacı Davalı aleyhindeki davasını ispat edememiştir.
Huzurumdaki davanın olgularını dikkate aldığımda Davalı lehine masraf hükmetmenin adil bir netice doğurmayacağı kanaatine varırım.
Netice olarak,
-A. Davacının davası ret ve iptal edilir.
B. Dava masrafları ile ilgili emir verilmez."




İSTİNAF SEBEPLERİ:
İstinaf İhbarnamesindeki istinaf sebepleri aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:

Alt Mahkeme, Davacı Talep Takririnde dava sebebi olarak Fa-sıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 36. maddesindeki "hile" (fraud) haksız fiiline dayanmakta iken, dava sebebinin "hile"(fraud) haksız fiili olduğu yönünde bulgu yapıp meseleyi Haksız Fiiller Hukuku çerçevesinde değerlendirmemekle ve Davacının dava sebebini- Sözleşmeler Hukuku kapsamında yanıltıcı beyan (misrepresentation) bağlamında değerlendirerek, Davalının beyanlarının masumane yanıltma (innocent misrepresentation) teşkil ettiği hususunda bulgu yapmakla hata etti.

Alt Mahkeme, huzurundaki şahadet ve ema-reler ışığında, Davalının Davacıya karşı Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 36. maddesindeki "hile" (fraud) haksız fiilini işlediği hususunda bulguya varmamak ve Davacının davasını ret ve iptal etmekle hata etmiştir.


TARAFLARIN İDDİALARI: -

Davacı Avukatı, istinaftaki hitabında, bu mesele ile ilgili
olgulara değinerek, bu davadaki Davalının bir arsa pazarlamak için çeşitli gazetelerde ilan verdiğini; Davacının da bu ilanları görerek Davalıya gittiğini ve arsanın kendisine göster-ilmesini istediğini; Davalının da bu arsayı Davacıya gösterdiğini; Davacının da beğenmesi üzerine bu arsayı almaya karar verdiğini; koçan devrinden sonra aslında o gösterilen arsanın Davacıya satılan arsa olmadığının ve arada 50 metre uzaklıktaki bir arsan-ın Davacıya devredildiği hususlarının taraflar arasında ihtilafsız olduğunu; ilk gösterilen arsanın düz olduğunu, ancak hakikatta satın aldıkları arsanın çukurda bir arsa olduğunu; bunu tekrardan yol seviyesine getirebilmek için yapılan harcamaların talep -edildiğini; kendilerine dümdüz yol seviyesinde bir arazi gösterildiğini; peşinat verdiklerini; 1-2 ay sonra koçan alındığını; parselasyonun henüz bitmediğini; parselasyonun bitiminden sonra gerçekte kendilerine satılıp devredilen arsanın çukurda bir arsa -olduğunun ortaya çıktığını; kendilerinin çukurdaki arsayı yol seviyesine getirmek için harcamalar yaptıklarını belirtmiştir.

Davacı Avukatı 1.istinaf sebebi bağlamında, Davacının Talep Takririndeki dava sebebinin Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 36. ma-ddesi altında hileye dayandığını, Alt Mahkemenin ise tüm değerlendirmesini Sözleşmeler Hukuku açısından yaparak hata ettiğini iddia etmiştir.
Davacı Avukatı ilaveten, Alt Mahkeme huzurundaki emare ve şahadetten Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 36. madde-sindeki hile haksız fiilinin ispatlanmasına rağmen, Alt Mahkemenin davayı ret ve iptal etmekle hata ettiğini iddia etmiştir. Bu bağlamda, Davalının umursamaz (recklessly) davrandığını şahadetinde kabul ettiğini, dolayısıyla Haksız Fiiller Yasası'nın 36. m-addesi altındaki hile haksız fiilini ispatlamış olduklarını, Alt Mahkemenin bu hususta bulguya varmamakla hata ettiğini iddia etmiştir.

Davalı Avukatı da istinaftaki hitabında, Davalının öğretmenlik mesleği ile iştigal ettiğini ve aynı zamanda psikolojik- danışmanlık yapan bir kimse olduğunu; bugüne kadar herhangi bir taşınmaz malın, satışı, pazarlanması veya emlak işleri ile hiçbir ilişkisinin olmadığını; 2009 yılında Kürşat Davutoğlu isimli İngiltere'de yaşayan akrabası tarafından arsa alımı için yetkile-ndirildiğini; kendisinin de Hüseyin Sıddık isimli bir emlakçıya ulaştığını; mal bulunup sözleşmenin imzalandığını; Davalının Kürşat Davutoğlu adına hareket ederek bir kısım ödemeler yaptığını; ardından arsa alımından
vazgeçildiğini ve paranın geri istendi-ğini; Hüseyin Sıddık isimli kişinin "ben parayı veremem satışa yardımcı olun, bu arada paranızı alırsınız" dediğini; bunun üzerine Davacı ile karşılaşıldığını; Davacıya bütün alıcılara verildiği gibi bir takım koçanlar, sair planlar verildiğini; bunun nede-ninin gidip malın araştırılması olduğunu ve eğer isterse malın alınabileceğini; Davacının bu malı beğendiğini ve satın almak istediğini söylediğini; 30 Aralık 2009 tarihinde bir satış sözleşmesi imzalandığını; duruşmadaki şahadete göre, her iki arazinin to-prak kalitesinin aynı olduğunu; bir zarar-ziyanın
gerçekleşmediğini, kaldı ki iki yerin arasının sadece 50 metre olduğunu; karıştırılmasının çok normal olduğunu; Davalının 30 Aralık 2009 tarihli satış sözleşmesinin satıcı tarafı olmadığını, satıcının veki-li olduğunu; alıcı olarak Hüseyin Vaizoğlu'nun bu malı satın alırken daha dikkatli olması gerektiğini; bu meselede masumane bir yanıltma olduğu iddiasında olduklarını; Davalının vekaletname ile satışı gerçekleştirdiğini; herhangi bir maddi kazancı veya çık-arının olmadığını; Davalının hile yapmadığını, Caveat Emptor prensibi açısından gerekli imkanları, bu bağlamda koçan ve sair planları Davacıya verdiğini, Davacının ise 2-3 haftalık veya daha fazla bir zaman malı tetkik etme şansı olduğu halde etmediğini v-e kendisine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğini iddia etmiştir.

Aleyhine İstinaf Edilen/Davalı Avukatı ilaveten tazminat hakkının varolduğu ispat edilmiş olsaydı dahi Davacının konu zarar-ziyanı Davalıdan talep etmesinin mümkün olmadığını iddia etmişt-ir.

İNCELEME:

Alt Mahkeme, kararında, davanın temelinin yanıltıcı beyan (misrepresentation) olduğunu belirterek (Mavi 93), Davalının beyanlarının masumane yanıltma (innocent misrepresentation) kapsamında olduğu hususunda (Mavi 95) bulgu yaptı-ktan sonra, Davacının zararının telafisinin ancak sözleşmenin iptali (rescission) talebi olabileceğinden hareketle, Davacının bu dava altında böyle bir talebi olmadığı gibi, böyle bir talebin de malın satışının dava edilmediği bir davada ileri sürülmesinin- hukuken mümkün olmadığı hususunda bulgu yapmıştır.

Davacı Avukatı istinaftaki hitabında, Davacının davasını Fasıl 148 madde 36'daki hile haksız fiiline dayandırdığı halde, Alt Mahkemenin dava sebebini yanlış tespit ederek, Davacının dava sebebinin Söz-leşmeler Hukuku kapsamında masumane yanıltma (innocent misrepresentation) kapsamında olduğu hususunda bulgu yapmakla hata ettiğini ileri sürmüştür.

Davalı Avukatı ise hitabında, Alt Mahkemenin meselede masumane yanıltma olduğu hususundaki bulgusunun ha-talı olmadığını ileri sürmüştür.

Bu aşamada Fasıl 148 madde 36'daki hile (fraud) haksız fiili ile Fasıl 149 Sözleşmeler Yasası'nın 18. maddesinde yer alan yanıltıcı beyan (misrepresentation) arasındaki farkları irdelemek uygun olacaktır.




Fasıl 148 mad-de 36'da hile (fraud) haksız fiili şu şekilde tanımlanmaktadır:
Hile36. Hile, bir gerçeğin veya olgunun, gerçek dışı olduğu bilinci içinde, veya doğru olduğuna inanılmaksızın veya kayıtsızca veya doğru veya gerçek dışı olup olmadığına özen gösterilmeden, -aldatılan veya kandırılan kişinin ona göre işlem veya eylemde bulunması niyetiyle yapılan gerçek dışı ifadesinden ibarettir.
Ancak, böyle bir ifade davacıyı aldatmak veya kandırmak niyetiyle yapılmadıkça ve gerçekten de davacının aldatılmasına veya kan-masına sebep olmadıkça ve davacı söz konusu ifadeye dayanarak işlem veya eylemde bulunup bu nedenle zarara uğramadıkça bu gibi bir ifade sebebiyle dava açılamaz.
Yine ancak, herhangi bir kişi için kredi, para veya emtia veya eşya elde etmek amacıyla bu- kişinin karakteri, davranışı, itibarı, kabiliyeti, ticari işi, işi veya ilişki veya işlemleri hakkında yapılan böyle bir ifade ile ilgili olarak, ifade yazılı ve davalının kendisi tarafından imzalı olarak yapılmadıkça, herhangi bir dava açılamaz.Yukarıd-aki tanımdan hareketle, Fasıl 148 madde 36'da yer alan hile haksız fiilinin oluşumu için Davacının davasında iddia edip ispatlaması gereken unsurlar şu şekilde ifade edilebilir:

Bir gerçeğin veya olgunun tahrif edilerek yani (gerçek dışı) beyan edilmesi;-
Böyle bir beyanın gerçek dışı olduğu bilinci içerisinde veya doğru olduğuna inanılmaksızın veya kayıtsızca veya doğru veya gerçek dışı olup olmadığına özen gösterilmeden;
Konu beyanın aldatılan veya kandırılan kişinin ona göre işlem veya eylemde bulunm-ası niyetiyle yapılması gerekir.
Ancak konu beyan, Davacıyı aldatmak veya kandırmak niyetiyle yapılmadıkça ve gerçekten de Davacının aldatılmasına veya kanmasına sebep olmadıkça ve Davacı söz konusu ifadeye dayanarak işlem veya eylemde bulunup bu nedenle z-arara uğramadıkça bu gibi bir beyan sebebiyle dava açılamaz.

Common Law'a bakıldığında, Common Law'da yer alan hile (Deceit) haksız fiili ile Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası madde 36'da yer alan hile (Fraud) haksız fiilinin unsurlar açısından örtüştüğü- görülmektedir.

Bu durum ışığında, Fasıl 148 madde 36'da yer alan hile (Fraud) haksız fiilinin unsurlarının yorumu açısından Common Law'daki hile (deceit) haksız fiilinin irdelenmesi uygun olacaktır.

Common Law'da bir gerçeğin veya olgunun tahrif edi-lerek, yani gerçek dışı beyan edilmesinin haksız fiil teşkil etmesi ve bu bağlamda haksız fiil olarak dava edilebilmesi için böyle bir beyanın gerçek dışı olduğu bili-nci içerisinde, diğer bir anlatımla kasıtlı (wilfully) olarak söylenmesi gerekir. Sadece dikkatsizlikle yapılan bir sahte beyan hile haksız fiilini oluşturmaz. Bu kural House of Lords'un Derry V. Peck kararında [(1889) 14. App. Cas. 337]ortaya konmuştur (S-almond on Torts 14. ed,s 555).

Derry V. Peck kararındaki kural çerçevesinde,bir gerçeğin veya olgunun tahrif edilerek yani gerçek dışı beyan edilmesinin kasıtlı olarak (wilfully) söylenip söylenmediği hususundaki test ise, beyanın doğruluğuna gerçekten in-anışa dayanmaktadır.Sorumluluk için davalının, yaptığı beyanın gerçek dışı olduğunu bilmesi gerekmez. Gerçekten ve dürüstçe beyanın doğru olduğuna inanılmaması davalının sorumlululuğu için yeterlidir (Salmond on Torts,supra.s 556).

Common Law'da Deceit h-aksız fiilinden sorumluluk için bir beyanın doğru olup olmadığı hususunda kayıtsız denecek ölçüde aldırış etmeksizin yapılması (recklessly) yeterlidir. Buradaki recklessly kelimesi gerçek inanış eksikliğini, bu bağlamda, olayın gerçekliğinden bilinçli olar-ak bilgisiz kalma durumunun mevcudiyetini işaret etmek için kullanılmıştır (Salmond on Torts,supra, s 556). Diğer bir anlatımla; bir beyanın doğru olup olmadığı hususunda kayıtsız denecek ölçüde aldırış etmeksizin yapılması (recklessly) ise, bilinçli olmay-ı gerektirmektedir (without knowing whether statement is true or
false he must be) (Bkz. Winfield & jolowich on Tort 15. ed, s.364,365).
Öte yandan, Derry V. Peck kararında House of Lords, gerçek dışı beyanın davalı tarafından dikkatsizce yapılması durum-unda (carelessly) ve doğru olduğuna inanmak için makul sebep yokluğunda (without reasonable ground for believing it to be true) hile haksız fiilinin oluşmadığını vurgulamıştır (Bkz: Winfield -Jolowich, supra s.365).

Common Law'daki Deceit haksız fiiline -karşı ileri sürülebilecek müdafaalara baktığımızda, Deceit haksız fiili ile ilgili talebe karşı, davacının kaybının esasında kanunsuz (illegal) işlerden doğduğu iddiası (ki bu iddia kamu düzeni (public policy) ile ilgilidir) müdafaa olarak ileri sürülebili-r (Bkz: Thackwell v Barclays Bank Plc (1986) 1 All E.R. 676).

Davacının, davalının beyanının doğruluğunu kabul ederken, aksine materyal kendisine davalı tarafından tedarik edilse dahi, bu bağlamda davacının dikkatsiz (careless) olması Common Law'da Deceit- haksız fiiline karşı bir müdafaa sebebi olarak kabul edilmez(Bkz: Venezuela Central Railways Co v Kisch (1867) L.R. 2 H.L. 99).
Benzer şekilde Common Law'da hile (Deceit) haksız fiiline karşı davacının katkısal kusuru (Contributory Negligence) bir müda-faa sebebi değildir (Bkz: Standard Chartered Bank v Pakistan National Shipping Corp (No.2)(2002) UKHL 43; (2003) 1 A.C. 959).
Bu aşamada, Fasıl 149 Akitler Yasası kapsamında yanıltıcı beyan (misrepresentation) fiilini inceleyelim.
Fasıl 149 Akitler Yasası- irdelendiğinde 18. maddede yanıltıcı beyan (misrepresentation) deyiminin şu şekilde tanımlandığı görülmektedir:

"Yanıltıcı beyan"ın tanımlanması.18. "Yanıltıcı beyan"da bulunma aşağıdakileri kapsar;(a)Beyanda bulunan kişinin doğru olduğuna inandığı d-oğru olmayan bir şeyi, bu şey hakkında sahip olduğu bilginin cevaz vermediği biçimde olumlu surette ileri sürmesi;(b)Kandırma niyeti olmaksızın, diğer bir kişiyi yanıltarak bu kişiyi veya bu kişi vasıtasıyla talep sahibi olan bir kişiyi haleldar eden -ve failine veya onun vasıtasıyla talep sahibi olan bir kişiye bir yarar sağlayan herhangi bir vecibe ihlali;
(c)Bir sözleşmede taraflardan birinin, sözleşmenin konusunu teşkil eden bir şeyin özü hakkında, ne kadar masumane olursa olsun, yanılgıya düşmes-ine sebep olma.
Aynı Yasanın 19(1). maddesine göre, bir anlaşmaya ilişkin onam yanıltma yolu ile elde edilirse, böyle bir anlaşma, onamı bu biçimde elde edilen tarafın istemi üzerine geçersiz kılınabilen bir sözleşme sayılır.


Aynı Yasanın 64. madd-esine göre, bir kişinin istemi üzerine geçersiz kılınabilen bir sözleşme, o kişice geçersiz kılındığında, öteki tarafın sözleşmedeki herhangi bir sözverisini yerine getirmesi gerekmez. Geçersiz kılınabilen bir sözleşmeyi geçersiz kılan taraf, sözleşme -uyarınca öteki taraftan herhangi bir yarar elde etmişse, o yararı, kimden elde etmişse ona, olanaklar ölçüsünde geri vermekle yükümlüdür.
Fasıl 149 Akitler Yasası'nın ilgili maddelerinden görüleceği üzere, yanıltıcı beyan "misrepresentation" Akitler Huk-uku kapsamında bir akidin fesih sebebi ve zarar- ziyan sebebi (Misrepresentation as a a ground for the rescission of a contract or the award of damages) ( Bkz: Halsbury's Laws of England 3rd ed, Vol 26, s.817)olarak düzenlenmiştir.

Fasıl 148 Haksız Fiill-er Yasası madde 36'daki hile (fraud) haksız fiili ile Fasıl 149 Sözleşmeler Yasası'nın 18. maddesinde yer alan yanıltıcı beyan (misrepresentation) arasındaki farkı irdeledikten sonra, bu safhada Davacının Talep Takririnde dava sebebini oluşturan olguları, -bu bağlamda esasa ilişkin olguları ve Davacının taleplerini, ardından da Alt Mahkemenin kararını incelemek uygun olacaktır.
Davacının Talep Takririnin 3. ve 4. paragrafı irdelendiğinde, Davacı: Lefkoşa'da Yenikent'de bulunan ve referansları Pafta/Harita XX-I/28.WII, Blok B, Parsel 251'deki 2 No.lu arsayı(sonradan yeni parsel No.4102) referanslı taşınmaz malı satın alırken, Davalının Davacıya, mahallinde 4084 parsel No.lu arsayı dava konusu Parsel No.251'deki 2 No.lu arsa (sonradan yeni parsel No.4102) yerine- göstererek ve/veya hileli bir şekilde göstererek ve;/veya yanıltıcı bir şekilde göstererek ve/veya ihmalkarane bir şekilde göstererek fiziki, jeolojik ve toprak yapısı itibarıyla düşük kalitede ve değerde olan dava konusu parsel No.251'deki 2 No.lu arsada-n ibaret (sonradan yeni parsel No.4102) taşınmaz malın Davacı tarafından Tapuda satın alınmasına ve devralınmasına sebep olduğunu, yani Tapuda Davalı vasıtasıyla Davacıya söz konusu 4102 sayılı parselin devredilip koçan edildiğini ve böylelikle yanlış arsa-nın Davacıya devredilmesi sonucu Davacının zarar-ziyana uğradığını iddia ederek, bu zarar-ziyanı da tazminat olarak talep ederek, bu bağlamda Davalının hilelerinin ve/veya yanıltmalarının ve/veya ihmalkarlığının tafsilatını verdiği görülmektedir.
Talep Ta-kririnin hazırlanışı esnasında, her ne kadar yanıltma deyimi kullanılsa da, Davacının Talep Takririndeki esasa ilişkin olguların, diğer bir anlatımla dava sebebini oluşturan olguların Fasıl 148 madde 36'da yer alan hile(fraud) haksız fiilini ortaya koyan o-lgular olduğu, Davacının zarar- ziyan talebinin de haksız fiil çerçevesinde olduğu açıktır.
Davacının Talep Takririndeki dava sebebini oluşturan olgular, diğer bir anlatımla esasa ilişkin olgular ve bu bağlamda zarar ziyan talebi hiçbir şekilde Fasıl 149 -Akitler Yasası'nın 18.maddesinde yer alan "yanıltıcı beyana" (misrepresentation) dayanmamaktadır.
Alt Mahkemenin kararı irdelendiğinde, Mahkemenin Davacının Talep Takririndeki dava sebebinin ve zarar-ziyan talebinin, özellikle Fasıl 148 madde 36'da yer al-an hile (fraud) haksız fiili çerçevesinde olduğunu hiçbir şekilde dikkate almadığı ve bu bağlamda, huzurundaki mevcut şahadet ışığında, Fasıl 148 madde 36'da yer alan hile haksız fiilinin ispatlanıp ispatlanmadığını hiçbir şekilde incelemediği görülmekted-ir.


Alt Mahkeme, Davacının dava sebebini ve zarar-ziyan talebinin özellikle Fasıl 148 madde 36'da yer alan hile haksız fiili (fraud) çerçevesinde olduğunu dikkate almamak ve meseleyi Akitler Hukuku kapsamında değerlendirerek, bu bağlamda Davacının dava s-ebebini, bir akidin fesih sebebi ve zarar-ziyan sebebi olarak yanıltıcı beyan (misrepresentation) çerçevesinde değerlendirerek, Davalının beyanlarının masumane yanıltma(innocent misrepresentation) kapsamında olduğu hususunda bulgu yapmakla hata ettiği gö-rülmektedir.
Belirtilenler ışığında; Davacının 1. istinaf sebebi kabul edilir.
2.istinaf sebebi bağlamında mesele irdelendiğinde, Alt Mahkemenin istinaf edilmeyen bulgularına göre, Davalı beyan ettiği hususun doğru olmadığını bilmemekte idi. Dolayısıyla, -Davalının böyle bir beyanı gerçek dışı olduğu bilinci içerisinde veya doğru olduğuna inanmaksızın yapmış olduğunu söylemek imkan dahilinde değildir.
Davacı Avukatının istinaftaki yakınması, Davalının kayıtsızca/pervasızca (recklessly) hareket ettiğini Alt -Mahkemenin dikkate almaması ile ilgilidir.
Alt Mahkemenin bulgularına göre, Davalı meslekten öğretmendi ve emlakçılık ile iştigal etmemekteydi. İlâveten Alt Mahkeme huzurundaki olgulara göre ve İstinaf Eden Avukatının istinaftaki hitabında kabul ve teslim- ettiği üzere, konu taşınmaz mal satıldığı, hatta Davacı adına koçan edildiği esnada, konu taşınmaz mal ile ilgili parselasyon tamamlanmış değildi.
Böyle olgusal bir durum ışığında, Alt Mahkeme huzurundaki Davacı ve tanıklarının sunduğu şahadetten, Davalın-ın böyle bir beyanı kayıtsızca / pervasızca veya doğru veya gerçek dışı olup olmadığına özen göstermeden yaptığının (recklessly), diğer bir anlatımla, olayın gerçekliğinden Davalının bilinçli olarak bilgisiz kaldığı hususunun istihraç edilmesi olası değil-dir. Dolayısıyla; Davacının, Davalının hile (fraud) haksız fiilini işlediği yönünde, bu bağlamda hile (fraud) haksız fiilinin unsurlarını ortaya koymaya yeterli şahadeti (sufficient evidence) mahkeme huzuruna getiremediği görülmektedir.
Fasıl 148 Haksız -Fiiller Yasası'nın 36. maddesinde yer alan hile (Fraud) haksız fiilinin unsurlarını ortaya koymaya yeterli şahadetin (sufficient evidence) mahkeme huzurunda mevcut olmadığı sabit olduktan sonra, Davacının Davalı aleyhindeki davasının ispat edilemediği cihe-tle ret ve iptal edilmesi gerekmekte olup, Davalının müdafaa sebeplerini ortaya koyup koyamadığını incelemeye gerek olmadığı açıktır.
Sonuç olarak; Alt Mahkemenin kararında, gerekçeleri hatalı olmakla birlikte, Davacının Davalı aleyhindeki davasını ret ve- iptal etmesi hatalı değildir. Bu bağlamda Alt Mahkeme, kararında, Davalının Davacıya karşı Fasıl 148 Haksız Fiiller Yasası'nın 36. maddesindeki "hile" (fraud) haksız fiilini işlediği hususunda bulguya varmamak ve Davacının Davalı aleyhindeki davasını ispa-t edemediği cihetle ret ve iptal etmekle hata yapmış değildir.
Belirtilenler ışığında, Davacının 2. istinaf sebebinin reddi gereklidir ve reddedilir.





Netice olarak; İstinaf Eden / Davacının 1. istinaf sebebi kabul edilmekle birlikte, 2. istinaf sebebi- reddedildiği cihetle, istinafında başarılı olamamıştır.
İstinaf masrafları İstinaf Eden / Davacı tarafından ödenecektir.


Ahmet Kalkan Gülden Çiftçioğlu Bertan Özerdağ
Yargıç

Yargıç Yargıç


- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 29 Eylül 2017














19






Full & Egal Universal Law Academy