Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 107/2010 Dava No 18/2012 Karar Tarihi 20.04.2012
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Hukuk Dairesi Numara 107/2010 Dava No 18/2012 Karar Tarihi 20.04.2012
Numara: 107/2010
Dava No: 18/2012
Taraflar: Mehmet Talay ile Cengiz Kızıl arasında
Konu: Trafik kazası - Ciddi bedensel yaralanma - Yaralanma neticesi uğranılan zarar ziyan için tazminat talebi - İlk Mahkemenin Davacı leyhine tazminata hükmetmesi - Davalının tazminat aleyhine istinaf dosyalaması - Sorumluluk, katkısal kusur, ve müstakbel kazanç kaybında çoğaltıcı rakam konularını inceleyen Yargıtay, tazminat miktarını düşürdü. İstinaf Mahkemesinin İlk Mahkemenin kararlarına müdahale edebileceği haller.
Mahkeme: Yargıtay/hukuk
Karar Tarihi: 20.04.2012

-D. 18/2012 Yargıtay/Hukuk 107/2010
(Mağusa Dava No: 1918/2008)
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti: Narin F. Şefik, Hüseyin Besimoğlu, Ahmet Kalkan.
İstinaf eden: Mehmet Talay, Kumyalı
(Da-valı)
ile -
Aleyhine istinaf edilen: Cengiz Kızıl, Ziyamet
(Davacı)


A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Avukat Menteş Aziz
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Hakkı Önen.


Gazi Mağusa Kaza Mahke-mesi Başkanı Mehmet Türker'in 1918/2008 sayılı davada 19.8.2010 tarihinde verdiği karara karşı, Davalı tarafından yapılan istinaftır.


---------------


H Ü K Ü M


Narin F. Şefik: Huzurumuzdaki istinaf, Bidayet Mahkemesinin 19.8.2010 tarihinde, Davacı/Al-eyhine İstinaf Edilen lehine ve Davalı/İstinaf Eden aleyhine verdiği 574,410 TL genel zarar ziyan ve bu meblağ üzerinden 22.5.2008 tarihinden tamamen tediye tarihine kadar %7 faiz ödenmesini öngören kararından yapılmıştır.

10.8.2007 tarihinde, saat 2-0.00 raddelerinde, Kumyalı-Pamuklu ana yolunun 1-2 kilometreleri arasında, Mehmetçik Köyü Kavşağında, Davalının GK 357 plakalı aracı kullandığı, Davacının ise yaya olarak yolun bir tarafından diğerine koşarak geçmeye teşebbüs ettiği esnada, aracının ön kıs-mı ile Davalının Davacıya çarpması sonucu kendisinde ciddi bedensel yaralanmanın oluştuğunu ve başkasına muhtaç ve özürlü duruma geldiğini iddia eden Davacı, Davalıdan özel ve genel zarar ziyan talep etmiştir. Bidayet Mahkemesi, 19.8.2010 tarihinde, Davacı- lehine, Davalı aleyhine 10.5.2010 tarihinde tespit ettiği kusur oranlarına göre hesaplanmak kaydı ile, 574,410 TL genel tazminat ile bu meblağ üzerinden 22.5.2008 tarihinden tediye tarihine kadar olan süre için %7 faiz için hüküm vermiştir.
Duruşma önces-i inceleme safhasında, tarafların mutabakatı ile Bidayet Mahkemesi, davadaki tarafların kazadaki sorumlulukları ile ilgili kısmın öncelikle ele alınıp dinlenmesinin meselenin daha seri bir şekilde neticelenmesi açısından uygun olacağına kanaat getirerek, H-ukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 1(A), 2(2)(c)(d)(e) Emir 1(B) 1 (2)(d) ve (h) nizamları gereğince, meseledeki sorumluluğun öncelikle dinlenmesi için davaya duruşma günü vermiştir. Tarafların sorumlulukları ile ilgili duruşma ve hitaplar tamamlandıktan -sonra, mahkeme; 10.5.2010 tarihinde, sorumluluk ile ilgili kararını vermiş ve Davalının kazanın oluşumundaki kusur payının %75, Davacının ise %25 olduğu konusunda bulgu yapmıştır.

10.5.2010 tarihinde verilen Bidayet Mahkemesinin bu kararından sonra, dava-nın duruşmasına, Davacının 3. Tanığı ile devam edildiği Mavi 74'de görülmektedir. Tazminat talebi ile ilgili Davacı tanıkları dinlendikten sonra, Davalı tanık çağırmadığından, Bidayet Mahkemesi, 19.8.2010 tarihinde tarafların sorumluluk oranları ışığında,- Davacı lehine, Davalı aleyhine 574.410TL genel zarar ziyan ve %7 faiz için hüküm vermiştir.

İstinaf Eden, birinci istinaf başlığı altında, Bidayet Mahkemesinin Davalıya yüklediği %75 oranındaki sorumluluğun hatalı olduğunu, kazanın engellenemez bir kaza- olduğunu veya Davacının katkısal kusuru bulunduğunu belirterek, bu durumda, Bidayet Mahkemesinin Davalıya %75 kusur atfeden kararının hatalı olduğunu ileri sürmektedir. İstinaf Eden, Bidayet Mahkemesinin sorumluluk ile ilgili duruşmayı önce dinlemekle de -hata yaptığını, Davacının, kendisini Davalının arabasının önüne attığını, kazanın meydana gelmesinde gönüllü olduğunu veya kazanın kaçınılmaz bir kaza olduğunu belirtmekte ve tüm şahadet ışığında, Bidayet Mahkemesinin Davalıya %75 kusur atfetmekle hata yap-tığını iddia etmektedir.

Aleyhine İstinaf Edilen; İstinaf Eden/Davalının Bidayet Mahkemesinin sorumluluk ile ilgili 10.5.2010 tarihinde verdiği karardan zamanında istinaf etmediğini, istinaf süresini geçirdiğini, tazminat ile ilgili 19.8.2010 tarihli Bi-dayet Mahkemesinin kararından sonra bu istinafı dosyaladığını ve tazminat ile ilgili istinaf sebepleri arasına sorumluluk ile ilgili karardan da istinaf sebepleri kattığını, 10.5.2010 tarihli karardan istinaf süresi geçtikten sonra bunun yapılamayacağını i-leri sürmekte, herhalükârda 10.5.2010 tarihli kararın 19.8.2010 tarihli kararın bir parçası olarak kabul edilmesi halinde dahi, Davacının gönüllü olarak kazada yer aldığının kabul edilemeyeceğini, Bidayet Mahkemesinin, Davacıya %25, Davalıya %75 oranında s-orumluluk paylaştıran kararının doğru olduğunu iddia etmektedir.

14.1.2010 tarihinde, dava dosyası, Bidayet Mahkemesinin huzuruna, duruşma öncesi, inceleme maksatları için getirildiği zaman, tarafların önce kusur tespiti için duruşma yapılması talebi net-icesinde, Bidayet Mahkemesi şu şekilde emir vermiştir.

"Yapılan beyanlar ışığında, meselenin nevini de
dikkate aldığım zaman davanın bir kazadan
mütevellit yaralanma dolayısıyle özel ve genel
tazminat talebine dayandığını göz önüne aldıktan
sonr-a sorumlulukla ilgili kısmın öncelikle ele
alınıp dinlenmesinin meselenin daha seri bir
şekilde neticelenmesi açısından uygun olduğu
inancındayım. Bu nedenlerden değiştirilmiş şekli
ile HMUT Emir 1(A),2(2)(c)(d)(e)Emir 1(B)1(2)(d)
ve (h) maddeleri -gereğince bu meselede sorumluluğun
öncelikle dinlenmesi için dava duruşma olarak
16.2.2010 tarihine saat 10.00'a ertelenir."


Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 1(A) nizam 2(2)(c)(d) ve (e) ile Emir 1(B) nizam 1(2)(d) ve (h) bendleri aynen şöyledir:
-
"Emir 1(A) nizam 2 (2)
.............................................
"(c) İhtilaf konularını davanın erken bir safhasında
tespit etmek;
(d) Hangi ihtilaflı konuların tam bir inceleme
ve duruşma gerektirdiğine ive-dilikle karar
vermek ve buna uygun olarak geri kalan
ihtilâflı konuları seri biçimde halletmek;
(e) İhtilâflı konuların hangi sıraya göre
halledileceğini kararlaştırmak;
.....................-......................

Emir 1(B)
Nizam (1) Mahkemenin Genel Dava Yönetimi Yetkileri:

Bu nizamdaki yetkiler diğer nizamlarla
veya mevzuat altında mahkemeye verilen
veya mahkemenin sahip olduğu yetkilere
ek -olarak verilmiştir.
Aksi öngörülmediği hallerde, mahkeme:-
..........
(d) Davanın bir kısmının ayrı bir yargılama
işlemi olarak ele alınmasını emredebilir.
...........
(h) Davadaki herhangi bir -konunun ayrı
duruşmasını emredebilir;"


Bu nizamlara göre; Bidayet Mahkemesi, bir davayı bölebilir ve öncelikle dinlenmesi gereken kısmı öncelikle dinleyebilir. Huzurumuzdaki davada olduğu gibi, bir trafik kazasından doğan zarar ziyan -talebi içeren bir davada, genelde karar verilmesi gerekli 2 esas unsur vardır. Birincisi, kazadaki tarafların sorumluluğu, ikincisi de tazminat talebinde bulunan tarafın hak ettiği tazminat miktarıdır. Ağır ve çeşitli yaralanmaların söz konusu olacağı bir- davada, tazminat tespiti için, çok sayıda tanığın şahadet vermek için mahkemeye celbedilmesi söz konusu olabilir. Sorumluluk konusunda, Davalının, ciddi bir şekilde sorumlu olmadığını ileri sürmesi halinde, bu noktanın öncelikle dinlenmesi tercih edilmel-idir. Davalının sorumlu olamayacağına karar verilmesi halinde, tazminat talebi ile ilgili tanıkların dinlenmesine gerek kalmayacağından, dava daha kısa ve az masraflı bir şekilde neticelenmiş olur.

Huzurumuzdaki davada Davalı; kazanın meydana gelmesinde- hiçbir sorumluluğunun olmadığını, Davacının kamikaze usulü ve gönüllü bir şekilde kendisinin önüne atıldığını belirtmiş ve bu durumda, kaza neticesi oluşan kayıp ve/veya zarar ile ilgili Davacının kendisinden talepte bulunamayacağını ileri sürmüştür.

Bu -koşullarda Bidayet Mahkemesi, davayı bölüp, önce sorumluluğu dinlemekle, doğru bir şekilde emir 1(B) nizam 2 (d) ve (h)'i uygulamıştır.

Bidayet Mahkemesi sorumluluk ile ilgili kararını 10.5.2010 tarihinde vermiş (Mavi 73 A-J) ve kararın okunmasından son-ra, davanın dinlenmesine devam edilmiştir. Mavi 73'deki Bidayet Mahkemesinin kararı, aynen şu şekildedir:

"Davacının kaza yerinde yolun bulunduğu tarafından
karşı tarafına geçerken yolda bulunması muhtemel ve
yolu kullanan araçları yeterince dikkate- almamakla
ve etrafına kafi derecede bakmamakla, kendi selameti
için yeterli dikkati göstermediği, makul bir insanın
göstermesi gereken davranışı göstermediği nedeniyle
dikkatsiz ve ihmalkârane davrandığı ve kazanın
oluşumuna katkıda bulunduğu hus-usunda bulgu yaparım.

Davacı ve Davalının kazanın oluşumundaki kusur
oranlarına gelince, huzurumdaki şahadet, yukarıda
tüm belirttiklerim, kazanın oluş şekli, vardığım
bulgular ve meselenin tüm ahval ve koşullarını
dikkate aldıktan sonra Daval-ının kazanın oluşumundaki
kusurunun %75 Davacının kusurunun ise %25 olduğu
hususunda bulgu yaparım."


Sorumluluğun belirlenmesi safhasında 2 tanık dinleten Davacı, Bidayet Mahkemesinin sorumluluk ile ilgili bu kararından sonra, tazminat ile ilgili ta-lebini dinletmiştir. Duruşma ile ilgili tutanaklara bakıldığı zaman, Mavi 74'de, Davacı Avukatının "tanık çağırmaya devam ediyorum" dedikten sonra, Davacının 3. Tanığının çağrıldığının belirtildiği görülür. Davacı, bu safhada 3. Tanığından başlayarak, 7.- Tanığına kadar 5 tanık dinletmiştir. Davalı ise sorumluluk ile ilgili, 10.5.2010 tarihli karar öncesi, duruşma safhasında, 2 tanık dinletmiş olmasına rağmen, zarar ziyan talebinin dinlenmesi safhasında herhangi bir tanık dinletmemiştir. Bidayet Mahkemesi,- dava ile ilgili nihai kararını, 19.8.2010 tarihinde vermiştir. Mavi 130'da Bidayet Mahkemesinin nihai emri şu şekildedir:

"Netice itibarıyle, yukarıda tüm belirttiklerim ve
vardığım bulgular ışığında ve Davalının kazanın
oluşumunda %75, Davacı-nın ise %25 sorumlu olduğunu
da dikate aldıktan sonra, Davacı lehine Davalı aleyhine
genel tazminat olarak;

Aldığı yaralar, çektiği acı, ızdırap ve hayat
nimetleri kayıpları için ...........= 351,750 TL. 2. Müstakbel kazanç kaybı olarak .-.....= 222,660 TL.
TOPLAM = 574,410 TL.
Genel Tazminat için Hüküm Verilir.

Davacının özel zarar-ziyanla ilgili talepleri
red ve iptal edilir.

Genel Tazminat ile ilgili hüküm dava tarihinden
itibaren yasal faiz taşıy-acaktır.

Dava masrafları Davalı tarafından ödenecektir."


Davalı, 10.5.2010 tarihli Bidayet Mahkemesi kararını 19.8.2010 tarihli kararın bir parçası kabul ederek, iki karardan birlikte istinaf etmiştir. Davacı ise 10.5.2010 tarihli kararın ayrı bir kar-ar olduğunu ve 10.5.2010 tarihli karardan istinaf etmek için istinaf süresinin geçtiğini ileri sürmektedir. Bidayet Mahkemesinin 10.5.2010 tarihli sorumluluk ile ilgili kararı, 19.8.2010 tarihli karardan ayrı bir karar olarak kabul edilebilir mi? Sorumlul-uk ile ilgili 10.5.2010 tarihli karar, ayrı bir karar olarak kabul edildiği takdirde, Davalı, bu karardan Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 35 nizam 2'de belirtilen süre içerisinde istinaf etmediğinden, sorumluluk ile ilgili kararın kesinleştiği kabul ed-ilmelidir.

Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğünün ilgili maddelerinde kastedilen husus sorumluluk ile ilgili davanın ayrı bir duruşma yapılarak görülmesi ve bu konudaki şahadetin dinlenmesi neticesinde sorumluluk ile ilgili bulgu yapılarak karar verilmesidir-. Bu karardan memnun olmayan tarafın, bu kararı Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğünde belirtilen süre zarfında istinaf etmesi gerekir. Bu davada, Bidayet Mahkemesi, sorumluluk ile ilgili ayrı bir duruşma yapılmasına emir vermesine ve tüzükte ayrı duruşma yap-ılması murat edilmiş olmasına rağmen, 10.5.2010 tarihli kararında Bidayet Mahkemesi, sadece sorumluluk ile ilgili bulgu yapmakla yetinmiştir. Bidayet Mahkemesi, 10.5.2010 tarihli kararındaki bulgusunu, 19.8.2010 tarihli kararına taşıyarak, o kararda yaptığ-ı bulguyu 19.8.2010 tarihli karar içerisinde kullanmak suretiyle, hüküm verme yönüne gitmiştir. Bidayet Mahkemesi, 10.5.2010 tarihli kararından sonra, ayrı bir duruşma başlatmamış, aynı duruşmaya devam etme yöntemini tercih etmiştir. Bidayet Mahkemesinin -uyguladığı bu usul, Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğünde yer alan bir yöntem değildir. Sorumluluk ile ilgili duruşmanın ayrı, tazminat ile ilgili duruşmanın ayrı yapılması, her iki duruşma neticesinde, Bidayet Mahkemesinin bulgu yaparak, ayrı kararlar vermesi- gerekirdi. Bidayet Mahkemesi, Davacı ve Davalı tanıklarını dinledikten sonra, sadece bulgu yapmakla yetinip, tekrar Davacı tanığı ile duruşmaya devam etmiştir. Duruşma neticesinde nihaî kararını 19.8.2010 tarihinde vermiştir. Bu durumda Bidayet Mahkemesin-in sadece 19.8.2010 tarihli hükmünün ve/veya kararının istinaf edilebilir bir karar olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle, Bidayet Mahkemesinin, tarafların sorumlulukları ile ilgili 10.5.2010 tarihli kararında yer alan bulgusunun, bu safhada istinafta ele a-lınmasına bir engel yoktur.

Bidayet Mahkemesi, kazada Davacının sorumluluğunun %25,
Davalının sorumluluğunun ise %75 olduğuna dair bulgu yapmıştır.

Bidayet Mahkemesi Mavi 73(G)'de;

"inandığım şahadet, yukarıda belirttiklerim ve Emare
2 kroki ve ölçü-mlere göre kazanın 10.8.2007 tarihinde
saat 20.00 raddelerinde Mağusa istikametinden
(Pamuklu) Karpaz istikametine (Kumyalı) doğru
yönetiminde olan GK 357 plakalı van araç ile süratli
bir şekilde seyretmekte olan Davalının Mehmetçik
köyü yol kavşa-ğına geldiği zaman, Kumyalı istikame-
tinden Mağusa istikametine doğru yolun solunda duran
bir araçtan inerek yolun solundan yolun sağına
karşıdan karşıya yaya olarak geçmeye çalışan Davacıya
yoldan tamamen çıkmasına 30 cm. kala aracının sol ön
kıs-mı ile X noktasında çarparak 17.20 metre mesafedeki
C noktasına fırlatması ve Davalının aracının B
noktasında durması ile meydana geldiği bulgusuna
varırım"

demiştir.

Yine Bidayet Mahkemesi; Davalının, süratini salim bir hadde düşürmeden, yold-aki trafiği kaale almadan, duran araçlardan inebilecek kişi veya kişileri kaale almadan araç kullandığını, yolda birini görmeden bir karartıya çarptığını ve bunun üzerine frene bastığını, araçların arasından birinin çıkacağını fark etmediğini, ancak çarptı-ğı an fark ettiğini, Davacıya çarpmamak için manevra yapmadığını, 6 metre genişliğindeki bir yolda, Davacının yolu geçip, yoldan çıkmasına 30 santimetre kala Davalının aracının sol ön kısmı ile Davacıya çarptığını, Davalının manevra yaparak kazayı önleyebi-lecek yeterli yol genişliği olmasına rağmen, kazayı önleyemediğini ifade ederek, tüm bu hususlar ışığında, Davalının, ihmalkar ve dikkatsiz araç kullandığını kabul etmiştir.

Bidayet Mahkemesi devamla; kazanın oluş saatinde havanın kararmış olduğunu, fa-rların açık olduğunu ve görüş mesafesinin araç farlarının mesafesi ile sınırlı olduğunu kabul ederek, Davacının kaza yerinde karşıdan karşıya geçerken yolu kullanan araçlara daha fazla dikkat etmesi ve yolu daha dikkatli kontrol etmesi gerektiğini, Davacın-ın yolun karşı tarafına geçerken, yolda bulunması muhtemel ve yolu kullanan araçları yeterince dikkate almamak ve etrafına kafi derecede bakmamakla kendi selameti için yeterli dikkati göstermediğini, gereken davranışı göstermediği nedeniyle de dikkatsiz ve- ihmalkar davrandığını, dolayısıyla Davacının kazanın oluşumunda katkısal kusuru bulunduğunu kabul ederek bulgu yapmıştır.

İstinaf Eden; Bidayet Mahkemesinin kaza ile ilgili çizilen ve emare olarak ibraz edilen krokinin hatalı olduğu iddiasını kabul etme-yerek, krokiyi ihtilafsız kabul etmekle hata yaptığını, ayrıca Mahkemenin ibraz edilen ölçekli ve ölçeksiz iki kroki arasındaki farkı incelememekle hata yaptığını, Emare 1 krokiyi, Davalı tarafından imzalanmadığı ve onun gıyabında çizildiği halde dikkate a-lmakla hata yaptığını, Davalının şahadetine itibar etmemekle hata yaptığını, Davalının gönüllü ifadesinde belirttikleri ile Mahkemedeki şahadeti arasında fark olduğu yönündeki bulgusunun hatalı olduğunu, Davalının süratli araba kullandığını destekleyecek ş-ahadet olmamasına rağmen, bu konuda bulgu yapmakla hata yaptığını, Davalı aleyhinde yapılan bulguların yanlış olduğunu, Davalının Davacıyı görmediği için Davalının dikkatsiz olduğu doğrutusundaki bulgusunun hatalı olduğunu, Bidayet Mahkemesinin Davalıya k-usur atfetmekle hata yaptığını, Bidayet Mahkemesinin Davacının katkısal kusurunu ispat külfetini Davalıya yüklemekle hata yaptığını, Davacıya %25, Davalıya %75 oranında kusur atfeden bulgusunun yanlış olduğunu ileri sürmüştür.

İstinaf Eden; Emare 1 ölçe-ksiz kroki ile Emare 2 ölçekli kroki arasında bariz fark olduğunu ileri sürmüştür. Her iki kroki üzerinde de, X çarpma noktası, anayoldan ayrılan tali yolun hizasında, Davalının seyir şeridi içerisinde gösterilmektedir. Her iki krokide X vuruş noktasında-n, Davacının kaza sonrası bulunduğu yere kadar olan mesafeyi 17.20 metre olarak göstermiştir. İki emarede de tüm mesafeler aynıdır. Sadece X'den B aracın durduğu yerin sağ arkasına olan mesafe, Emare 1'de 20.20 metre iken, Emare 2'de, 21.20 metre olarak y-er almaktadır. Tüm diğer rakamlar her iki krokide de aynıdır. Bu durumda, iki emare kroki arasında esasen bir fark olduğu söylenemez. Ölçekli kroki üzerinden ölçüm yapıldığı takdirde, ortaya çıkan rakam ile krokinin üzerinde yazılan rakam arasında tespit e-dilecek bir fark ancak bir çizim hatası olabilir. Olay anında alınan ölçümler, Emare 1'de yer almaktadır. Emare 2, Emare 1'deki bilgilere istinaden, ölçekli bir şekilde hazırlanmıştır. Bu durumda, Emare 1 ve Emare 2 arasında farktan bahsetmek anlamsızdır.- Bidayet Mahkemesi, emare krokileri dikkate almakla hata yapmış değildir. Emare 2'nin Emare 1'e göre hazırlandığı bulgusunda hata yoktur.

Emare krokileri Bidayet Mahkemesi doğru kabul etmiş, X noktasını da Davalının Davacıya çarptığı yer olarak tespit et-miştir. İstinaf Eden, X noktasının hatalı olduğunu ve Mehmetçik Kavşağını geçtikten sonra çarpmanın olduğunu ileri sürmektedir. Bidayet Mahkemesi, Mavi 73 (G)'de, Davalının Davacıya X noktasında çarptığına dair bulgu yapmıştır. Bidayet Mahkemesi, huzurund-aki emare krokiler ve Davacı Tanığı 2'nin şahadetinde "kavşağın oralarda vurdu" (Mavi 56) doğrultusundaki şahadetine önem vermiştir.

Davalı ise şahadetinde, X noktasını polise kendisinin göstermediğini, çarpma noktası ile ilgili "Magosa'dan Karpaz istika-metine giderken, Mehmetçik yol kavşağını henüz de geçtiğim anda yani geçiyordum o anda yan yol kavşağını geçmiş durumdaydım hemen hemen", diyerek, vuruş noktasının, X noktasından daha ileride olması gerektiğini söylediği yer almaktadır.

Kazanın ne şekild-e meydana geldiği konusunda, Davacının şahadeti yoktur. Davacının mahkeme huzurunda şahadet verecek durumda olmadığı, doktorların şahadetlerinden anlaşılmaktadır. Kaza anında Davacı ile birlikte yolu geçmeye çalışan diğer kişi de, şahadete çağrılmış deği-ldir. Kazayı gören ve kaza ile ilgili şahadet veren, Davacı Tanığı No. 2 ve Davalı olmuştur. Davacı Tanığı şahadetinde kendi özel durumu nedeniyle, kaza olduğunu görünce gözlerini kapattığını, ancak 2 kişinin koşarak yolu geçmeye çalıştığını, birincisinin -yolu geçmeyi başardığını, ikincisinin ise başaramadığını gördüğünü söylemiştir. Bu durumda ancak Davalının şahadeti olayı aydınlatabilecek konumdadır. Davalı, kazanın ne şekilde olduğunu Mavi 58 ve 61'de şu şekilde anlatmıştır:

Mavi 58
"... tam Mehmet-çik yol ayrımına geldiğim sırada
hızım normal bir hızdı yani orda gitmem gereken
bir hızda gidiyordum. 2 aracın sağ tarafta durduğu-
nu gördüm, farlarının gözüme vurduğunu gördüm. Tabi
ki benim tam aksi istikametimde ana yolun içinde
arabanın farla-rının açık ve bana doğru olduğunu
gördüm. Daha da yavaşladım ondan sonra tam iki
aracı geçtiğim anda bir karartı ile birşeye
çarptığımı farkettim. Ve hemen frene asıldım
durdum."



Mavi 61
"Görmediğim birşeyi dikkate nasıl alacaktım
ki yani -hiç göremdiğim bir anda bu şahıs önüme
atladı. Görüş açım da yoktu zaten 2 aracın arasından
atladı. Yani ben araçların arasından birinin
çıkacağını hiç farkedemedim. Farkettiğim anda
zaten çarpmıştım.
S: Yine Davacı diyor ki sen Davacıya çarpma-mak
için herhangi bir manevra yapmamışsın?
C: Doğrudur çarptığım anda zaten frene bastım.
Görmediğim için çarptığım anda frene bastım ve
durdum zaten süratli değildim vururkenden
durdum hemen.
S: Süratin ney-di?
C: Yani 60'ın üzerinde olmaması lazım"


Davalının bu şahadetinden sonra, Davalıya istintakında, sadece sağa manevra yapabileceği halde, yapıp yapmadığı sorulmuş, başka karşı bir iddia da yapılmamıştır. Bu durumda; Bidayet Mahkemesinin, kazanı-n, Davalının izah ettiği yerde olduğunu yani kavşağı geçtikten hemen sonra olduğunu kabul etmesi gerekirdi. Bunu kabul etmemekle ve vuruş noktasını emare krokilerde belirtilen X noktası olarak kabul etmekle, Bidayet Mahkemesi hata yapmıştır.

X noktasının-, Davalının kabul edilmesi gerekli istintaksız şahadetine göre, Emare 2 kroki üzerinde, yolun Davalının gidiş istikameti içerisinde, Mehmetçik Kavşağının hemen bittiği yerde belirlenmesi gerekirdi.

X noktasının kroki üzerindeki yerinin, Bidayet Mahkemesi- tarafından hatalı kabul edilmiş olması, Davalının kusursuz olduğunu gösterecek bir husus değildir. Davalı, Davacıya Kumyalı-Pamuklu anayolu içerisinde, kaza mahallinde vurduğunu kabul etmektedir. Keza Davalı, Davacıya, emare krokilerde belirtilen yerden d-aha kuzeyde bir noktada, Mehmetçik Kavşağını geçtikten sonra vurduğunu kabul etmektedir. Davacının bu kaza neticesinde yaralandığı da tartışılmadan kabul edilmiş bir olgudur.
Davalının Davacıya Kumyalı-Pamuklu anayolu üzerinde vurduğu ve kaza neticesinde -Davacının yaralandığı gerçeği ışığında, tarafların, kazanın oluşumundaki katkıları ve ayrıca İstinaf Edenin ileri sürdüğü ve sorumluluğu olmadığı noktasındaki hukuki iddialarını incelemek gerekir.

İstinaf Eden, Davacının gönüllü olarak kazaya neden olduğ-u veya kazanın olmasına rıza gösterdiği anlamına gelen, volenti non fit injuria müdafaasına başvurmuştur.

Volenti non fit injuria müdafaasının muvaffak olması için, Davalının 2 hususu ispat etmesi gerekir. Winfield on Tort 8th edition sayfa 741'de müdafa-a türleri arasında volenti non fit injuria şu şekilde izah edilmiştir:

"For the defence of consent to succeed it is necessary
for the defendant to establish not simply that the
plaintiff consented to the physical risk, i.e., the
risk of actual dama-ge, but to the legal risk, i.e.,
the risk of actual damage for which there will be no
redress at law."

"Express consent apart, a quite extraordinary
situation would have to exist for the court to
be justified in holding that the plaintiff had
co-nsented generally to lack of reasonable care
by the defendant. So, for example, in Slater v.
Clay Cross Co. Ltd., where the plaintiff was
lawfully walking along a narrow tunnel on a
railway track owned and occupied by the defendants
when she was s-truck by a train owing to the
negligence of the driver, Denning L.j. said,
"It seems to me that when this lady walked in
the tunnel, although it may be said that she
voluntarily took the risk of danger from the
running of the railway in the ordina-ry and
accustomed way, nevertheless she did not take
the risk of negligence by the driver."


Rıza müdafaasının başarılı ola-bilmesi için Davalının, Davacının fiziki zarara uğramaya izin vermesine ilaveten, hukuken zarar ile ilgili çare aramamaya da rıza gösterdiğini ispat etmesi gerekir.

Açık rıza gösterilmesi dışında, Mahkemenin; Davacının, genel olarak, Davalının makul dikka-t göstermemesine rıza gösterdiğini kabul edebilmesi için, çok olağanüstü bir durum olması gerekir. Slater v. Clay Cross Co. Ltd. davasında, Davacı yasal bir şekilde, Davalıya ait ve Davalının kullanımında tren güzergahındaki dar bir tünelde yürürken, tren -sürücüsünün ihmalkarlığı neticesinde Davacıya tren çarptığında, Lord Denning kararında "bu bayanın tünelde yürümeye kalktığı zaman, normal hal ve koşullardaki bir trenin oluşturacağı riske gönüllü olmasına rağmen, tren sürücüsünün ihmalkarlığı riskini kabu-l etmediğini" söylemiştir.

İki tarafın kusuru neticesinde meydana gelen bir trafik kazası neticesinde açılan tazminat davasında, volenti non fit injuria müdafaasının başarılı olması çok zordur. Böyle bir müdafaanın başarılı olması için; Davalının, Davacı-nın fiziki yaralanmaya rıza gösterdiğini, buna ilaveten hukuken de tazmin edilmemeyi kabul ettiğini göstermesi gerekir. Bu davadaki şahadette, Davacının kaza olmasına ve kazadan Davacının sorumlu tutulmasına veya Davalının sorumlu olmamasına Davacının rıza-sı olduğunu gösteren bir unsur yoktur. Davacının da ihmalkar olduğunu ve Davacının ihmalkarlığının da kaza olmasına etken olduğunu gösteren şahadet vardır ki, bu da ancak Davacının katkısal kusuru kapsamında ele alınmalıdır. Volenti non fit injuria müdafa-asını incelememekle Bidayet Mahkemesi hata yapmamıştır.

Davalı ayrıca (inevitable accident), önlenemeyen kaza müdafaasını ileri sürmüştür. Bu müdafaanın başarılı olması için, Davalının, kazanın vukubulduğu şartlarda, makul bir kişinin kazayı önleyem-eceğini ortaya koyması gerekir.
Aynı kitabın 757. sayfasında şu görüşe yer verilmiştir:

"Inevitable accident is defined by Sir Frederick
Pollock as an accident "not avoidable by any such
precautions as a reasonable man, doing such an act
then and- there, could be expected to take. It does
not mean a catastrophe which could not have been
avoided by any precaution whatever, but such as could
not have been avoided by a reasonable man at the moment at which it occurred, and it is common knowledge th-at a reasonable man is not credited by the law with
perfection of judgment. "People must guard against reasonable probabilities, but they are not bound to
guard against fantastic possibilities."
To speak of inevitable accident as a defence, therefore, i-s to say that there are cases in with the defendant will escape liability if he succeeds in
proving that the accident occurred despite the exercise of reasonable care on his part, but it is also to say that there are cases in which the burden of proving
t-his is placed upon him."


Önlenemeyen kaza makul bir adamın, o an ve yerde
alması beklenebilen tedbir ile önlenemeyen kazadır. -Hiç bir tedbir ile önlenemeyen facia olmasına gerek yoktur, ancak olduğu o anda makul bir adam tarafından önlenemeyecek olması gerekir. Genel kabuldur ki, hukuk makul bir adamın kusursuz değerlendirmesi olmasını beklemez. Kişiler makul olasılıklara karşı t-edbir almalıdır, ancak olması çok uç olasılıklara karşı
tedbir almaları beklenilemez.

Önlenemeyen kaza müdafaasından bahsedebilmek için, Davalının sorumluluktan kurtulabileceği olaylar olabilir. Davalı, kazanın kendi tarafından makul dikkat gösterilmesine- rağmen meydana geldiği konusunda ispat külfetini tatmin ettiği takdirde, sorumluluktan kurtulabileceği kabul edilmelidir.

Davalı makul bir kişi olarak, her tür dikkati gösterdiği halde, kazanın meydana geldiğini ortaya koyduğu konusunda ispat külfetini- tatmin etmiş değildir. Davalının, makul bir kişinin kaza anındaki şartlarda kazayı önlemek için yapacağı herhangi bir hareket veya manevra olmadığını göstermesi gerekirdi. Yolu geçen bir kişiyi gördükten sonra duran bir sürücünün, bu kişinin arkasından g-elen ikinci kişiyi görmeyerek ona vurması halinde, makul bir sürücü olarak yapması gereken herşeyi yaptığını kabul etmek mümkün değildir. Bidayet Mahkemesi, bu müdafaayı kabul etmemekle hata yapmamıştır.

Bidayet Mahkemesi, Davacının katkısal kusuru olduğ-unu kabul etmiştir. Katkısal kusur maksatları için, Davalının, Davacının kendi selameti için de makul ihtimam göstermediğini ispat etmesi veya makul bir kişinin kendisini korumak için göstereceği dikkati göstermediğini ortaya koyması gerekir. Buna ilaveten-, Davacının kendine bakmadaki kusurunun, kazanın oluşumunda etken bir faktör olduğunu da göstermesi gerekir. (Lewis v Denye (1939) 1 AllER 310).

Katkısal kusurun izah edildiği Fasıl 148 madde 57(1) aynen şöyledir:

"57.(l) Herhangi bir kişinin, kısme-n kendi kusuru
kısmen de başka bir kişinin veya kişilerin
kusuru nedeniyle zarara uğradığı hallerde,
bu zarara ilişkin bir talep, zarara uğrayan
kişinin de kusurlu olması nedeniyle başarısız
olmaz; ancak zarara -karşılık istirdat edilebi-
lecek tazminat miktarı, zarara uğrayan kişinin
zararın meydana gelmesindeki sorumluluk payı
göz önünde tutularak, Mahkemenin haklı ve adil
göreceği ölçüde azaltılır"

Davacı, gece araba ışı-klarının kullanıldığı bir saatte, yolda trafik akışı olduğu halde, bir başka kişinin arkasından yolun bir tarafından diğer tarafına geçmeye çalışmakla ihmalkar davranmıştır. Davalı ise, yolun kendisine göre sağ tarafında bir aracın durduğunu gördüğü, araç -ışıklarından gözlerinin kamaştığı ve bir kişinin yolu geçmeye çalıştığını gördüğü halde, onun arkasından geleni görmeyerek, yoluna devam edip Davacıya çarpmakla ihmalkâr davranmıştır. Bu olgular kazanın meydana gelmesinde gerek Davacının, gerekse Davalını-n ilmalkar olduğunu gösterir. Yolu kullanan kişilerin, birbirlerine karşı dikkatli davranma görevleri vardır. Bu kişiler yaya olabildik-leri gibi, araba, bisiklet veya motor da kullanabilirler. Ancak iki kişinin hareket halinde iken, bir çarpışma riski bul-unması halinde, dikkatli davranma görevleri de (duty to take care) olduğu kabul edilmelidir.

Bu konuda Nance v. The British Columbia Electric Railway Company Ltd. (1951) AC 601 kararında sayfa 611'de şu görüşe yer vermiştir:

"Generally speaking, when t-wo parties are so moving
in relation to one another as to involve risk of
collision, each owes to the other a duty to move with
due care, and this is true whether they are both in
control of vehicles, or both proceeding on foot, or
whether -one is on foot and the other controlling a
moving vehicle."


Kazanın meydana gelmesinde gerek Davacının, gerekse Davalının ihmalkarlıklarının neden olduğu görülmektedir. Tarafların ihmalkarlıklarına bakıldığı zaman, kazanın meydana gelmesinde, Davac-ının ve Davalının eşit oranda kusurlu olduklarını kabul etmek gerekir. Bu koşullarda tarafların sorumluluklarını Bidayet Mahkemesi, Davacı için %25, Davalı için %75 oranında kabul etmekle hata yaptığını kabul ederiz. Tarafların kazadan sorumluluklarının, D-avacı için %50 Davalı için %50 olarak belirlenmesi gerekirdi. Bidayet Mahkemesinin sorumluluk oranını saptarken hata yaptığını kabul ederiz.

İstinaf Eden, 2. istinaf başlığı altında, Bidayet Mahkemesinin takdir ettiği tazminatın hatalı olduğunu, Bidayet M-ahkemesinin tespit ettiği (multiplier) çoğaltıcı rakamın 20 olarak tespit edilmesinin yanlış olduğunu, Davacının gelir tespitinin de yanlış yapıldığını, dolayısıyla genel zarar ziyan tespitinin hatalı yapıldığını ileri sürmüştür.

Aleyhine İstinaf Edilen, -Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadette, Davacının düz işçi olarak çalıştığının yer aldığını, bu husustaki şahadetin herhangi bir şekilde istintaka tabi tutulmadığını, bir düz işçinin alması gereken maaş asgari ücret olduğu için bunu mahkemenin bir şekilde- kabul etmesinin hatalı olmadığını, Bidayet Mahkemesinin kabul ettiği katsayıda da hata olmadığı gibi, genel zarar ziyan tespitinde de hata yapılmadığını ileri sürdü.

Tazminat ile ilgili İstinaf Edenin iddiaları tezekkür edilirken, Bidayet Mahkemesi huzur-unda, sadece Davacı tarafından tanık çağırılarak şahadet sunulduğu, Davalının ise Davacının tanıklarını istintak etmekle yetindiği görülür.

Bidayet Mahkemesi; Davacı tanıklarının şahadeti ve Davalı tarafından istintakları neticesinde, Davacının Lefkoşa D-evlet Hastahanesine getirildiğinde şuurunun kapalı olduğunu, kol ve bacaklarda hareket olmadığını, solunum yetersizliği bulunduğunu, beyinde zedelenme ve beyin dokusunda kanama olduğunu, akciğerde zedelenme ve ezilme olduğunu, Davacının solunum cihazına ba-ğlandığını, beyin ile beyin zarı arasındaki bölgede biriken kanın, kafatasında delikler açılarak boşaltıldığını, trakeostomi yapıldığını, beyindeki yaygın zedelenme, şişlik ve beyin dokusu içindeki kanamaların beyinde tahribat yaparak beyin hücrelerinin ha-rap olmasına neden olduğunu, kafa travması ve beyindeki hasara bağlı olarak spasite yani kaslarda yoğun tonus artışı olduğunu, eklemlerin hareket özelliğini yitirmeye başladığını ve fizik tedavi ile bunun önlenemediğini, trakeostomisindeki yapışıklık neden-iyle operasyon geçirdiğini, ayağa kalkamadığını, mesanesini kontrol edemediğini, tek başına hayatını devam ettiremediğini, tekerlekli sandalye kullanmak mecburiyetinde olmakla beraber ileride yatalak olma tehlikesi bulunduğunu, Davacının konuşmasının ancak- yakınlarının anlayabileceği düzeyde olduğunu, beynin konuşma merkezinin hasar gördüğünü, kendisine uygulanan fizik tedavi ve rahabilitasyonun ancak mevcut durumunu korumasını temin etmek için olduğunu, Davacının daha kötü duruma gidebileceğini, doğal ihti-yaçlarını kontrol edemediğini, çift taraflı felç durumu bulunduğunu, tıbben Davacıya yapılacak bir şeyin olmadığını kabul edip bulgu yapmıştır.

Bidayet Mahkemesinin bu bulgulara varabilmesi için huzurunda yeterli şahadet vardı. Davalı, Davacının durumu i-le ilgili şahadet sunmamış, sadece Davacı tanıklarını istintak etmekle yetinmiştir. Bidayet Mahkemesinin Davacının durumu ile ilgili bulgularında hatalı olduğu konusunda ikna edilmedik.

Bidayet Mahkemesi, Davacıya çektiği acı, ızdırap, hayat nimetleri ka-ybı ve gelir kaybı için ödenmesi gereken genel tazminatı, tam sorumluluk üzerinden 200,000 Stg., 469,000TL olarak tespit etmiştir.

İstinaf Eden, bu rakamın genel tazminat olarak fahiş olduğunu ve yanlış tespit edildiğini ileri sürmüştür. Bidayet Mahkeme-si zarar ziyan için tazminatı tespit ederken, Davacının kaza nedeniyle aldığı yaralar neticesi hayatta mutlu ve rahat olma olanağının ne kadar kaybolduğunu, kaza nedeniyle yaşamın güzel şeylerinden ne kadar mahrum olacağını ve kaza nedeniyle Davacının maru-z kalacağı acı ve ızdırabı dikkate almalıdır. Mahkeme genel tazminatı tespit ederken, Davacının aldığı yaraların türünü, tedavinin uzunluğunu, çektiği acı ve ızdırabı, hayat nimetlerinden mahrumiyet oranını, zaman içerisinde maruz kalacağı kayıp ve zarar i-le ilerideki kazancında meydana gelecek azalmayı tezekkür etmelidir. Mahkemenin davanın olguları içerisinde makul bir rakam tespit etmesi gerekir. Rakam tespit edilirken, davanın olguları ışığında, adil ve makul bir tazminata hükmedilmesi gerekir. Bazı hu-suslar ile ilgili yeterli şahadet olmaması, tazminat miktarını azaltıcı bir etmen olsa da, yine de bu eksiklik tazminata hükmedilmesine engel teşkil etmez.

Davacının acı ve ızdırabı için takdir edilecek genel tazminat miktarı benzer olaylarda takdir- edilen tazminat miktarları göz önünde tutularak tespit edilmelidir. Zarar ziyan talep eden davalarda, tazminat tespiti, Bidayet Mahkemelerinin görevidir. Tazminat tespit ederken, Bidayet Mahkemeleri takdir yetkilerini kullanarak, huzurlarındaki şahadet il-e tespit edilen olgular ışığında bir rakama ulaşırlar. İstinaf Mahkemesi, Bidayet Mahkemelerinin takdir hakkını kullanarak acı ve ızdırap için tespit ettiği genel tazminat rakamına müdahale etmez, meğer ki Bidayet Mahkemesi huzurundaki şahadetin böyle bir -neticeye varılmasına olanak tanımadığı veya Bidayet Mahkemesinin yanlış hukuki bir prensip uyguladığı veya takdir edilen tazminatın çok fahiş veya çok az olduğu veya Davacının hakkı olan tazminatın hesaplanmasında yanlışlık yapıldığı konusunda tatmin olsun-. (Hukuk/İstinaf 12/74)

Bidayet Mahkemesinin huzurundaki şahadete göre; Davacının aldığı yaralar ve kaza neticesindeki durumu ile ilgili yaptığı bulgularda bir hata yaptığına ikna edilmiş değiliz.

Benzeri kararlara bakıldığı zaman, Kemp & Kemp T-he Quantum of Damages vol.3 B2004'de C v CRISP davasında, 24 yaşında mesleği olmayan, çok ciddi beyin tahribatı geçiren bir gence toplam 4,869,936 Sterlin tazminat takdir edilmiştir. Yine Newman v Horwood B2027'de, 35 yaşında, mesleği olmayan, ağır baş yar-alanmasına maruz kalan Davacıya, anlaşma neticesinde 1,200,562 Sterlin tazminat ödenmiştir. Bu kararlarda verilen tazminat rakamları ışığında, Bidayet Mahkemesinin takdir ettiği tam sorumluluk esası üzerinden, 200,000 Sterlin tazminatın fahiş olduğunu kabu-l etmek mümkün değildir.

Davacının kazanın olduğu dönemde bahçıvan olarak çalıştığı şahadet esnasında ifade edilmiş ve buna aksi bir iddia Davalı tarafından ileri sürülmüş değildir. Aksine bir iddia olmadığı için, Bidayet Mahkemesi, Davacının kaza dönem-inde işçi olarak çalıştığını, bu nedenle aylık kazancının asgari ücret olduğunu kabul etmiş, aylık asgari ücretin, Haziran 2010'da 1,237 TL'sı olduğu konusunda adli ihbar alarak, duruşma tarihinde, Davacının yıllık kazancını (1,237 X 12=) 14,844 TL'sı olar-ak belirlemiştir. Bidayet Mahkemesi, çoğaltıcı rakamı 20 olarak kabul ettikten sonra, müstakbel kazanç kaybını, tam sorumluluk üzerinden 296,880TL olarak saptamıştır.

İstinaf Eden, Bidayet Mahkemesinin müstakbel kazanç kaybını yanlış tespit ettiğini, Dav-acının çalıştığı ispat edilmediği halde, Davacı lehine müstakbel kazanç kaybı tespit etmekle hata yaptığını, Davacının kazadan önce çalıştığı yönünde Davacının babası ve kardeşinin şahadetini kabul ederek bu şahadete itibar etmekle hata yaptığını, Bidayet -Mahkemesinin Davacının Haziran 2010'daki aylık gelirinin, o tarihteki asgari ücret olduğuna bulgu yapmakla ve o tarihteki asgari ücretin 1,237TL olduğunu adli ihbar almakla hata yaptığını, Davacının gelirinin Davacı tarafından ispat edilmesi gerektiğini, a-dli ihbar alarak bu meblağın tespit edilemeyeceğini, Bidayet Mahkemesinin çoğaltıcı rakam tespit ederken de hata yaptığını, Davacının müstakbel kazanç kaybının aşırı fahiş bir şekilde, tam sorumluluk üzerinden 296,880TL tespit etmekle hata yaptığını ileri -sürmüştür.

Davacının kaza neticesindeki durumu ışığında, alması gereken tazminatı tespit ederken, Davacının dava tarihine kadar meydana gelen ve hesaplanması mümkün bulunan, örneğin iş
kaybından doğan zarar ile tıbbi masrafların özel zarar ziyan kapsamı-nda; davadan sonraki müstakbel maddi zarar ile çektiği ve çekeceği acı ve ızdırap için de genel zarar ziyan başlığı altında tazminat verilmesi gerekir.

Davacının özel zarar ziyan kapsamına giren taleplerinin, layihasında yer alması ve Davacı tarafından i-spat edilmesi gerekir. Özel zarar ziyanın gayesi, kaza olmamış gibi, Davacının cebinden çıkan paranın kendisine ödenmesini sağlamaktır.

Talep Takririnde, Davacının işçi ve/veya Cyprus Garden Otel'de bahçıvan olarak asgari ücretle çalıştığı belirtilmekl-e beraber, iş kaybı ile ilgili talebi, talep takririnin talep şerhinde "yaşam boyunca çalışıp kazanacağı asgari ücret kaybı nedeniyle düçar olduğu maddi veya özel zarar ziyanın tazmin edilmesi" ibaresi içerisinde yer almaktadır.

Bir Talep Takririnde özel- zarar ziyan talep edildiği takdirde, bunun açık ve kesin bir şekilde Talep Takririnde yer alması gereklidir. Talep edilen özel zarar ziyanın miktarı ve bu meblağa ne şekilde ulaşıldığının da Talep Takririnde yer alması gereklidir. Dava tarihine kadar tal-ep edilmekte olan maddi kayıp, Talep Takririnde yer almalı ve kalem kalem, döküm halinde belirtilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde özel zarar ziyan talebinde muvaffak olunamaz. (Ilkiw v Samuels (1963) 1W.L.R 991)

Davacının Talep Takririnde, davanın dosy-alandığı tarihe kadar, Davacının kazanç kaybının hangi meblağa tekabül ettiği hususunda bir talep yoktur. Şahadet esnasında da böyle bir rakam telafuz edilmiş değildir. Davacının şahadet vermemiş olması veya veremeyecek durumda bulunması, böyle bir rakam-ın şahadet olarak sunulmasını mümkün kılmamış olabilir. Davacının hüküm tarihine kadar olan gelir kaybı ispat edilmediğinden, bu başlık altında Davacı lehine özel zarar ziyan için bir hüküm verilmesine olanak yoktu. Nitekim Bidayet Mahkemesi de, Davacıya-, özel zarar ziyan başlığı altında, dava tarihinden önceki iş kaybı ile ilgili hüküm vermiş değildir.

Bidayet Mahkemesi, Davacının gelir kaybını, genel tazminat başlığı altında müstakbel kazanç kaybı olarak tezekkür etmiştir. Davacının genel zarar z-iyan ile ilgili talebi, Talep Takririnde şu şekilde yer almaktadır:

"6. Davalı dava konusu kaza nedeniyle Davacıya
vermiş olduğu özel ve genel zarar ziyandan
sorumlu olup bunu tazmin etmekle mükelleftir.

7. Yukarıdaki beyanlar muvacehe-sinde Davacının,
Davalıdan olan talebi aşağıdaki gibidir:

Dava konusu kaza nedeniyle Davacının uğramış olduğu çok ciddi yaralar ve tamamen başka kişilere bağımlı olarak yaşam sürmeye düçar olması ve yaşam kalitesi ve evlenip aile kurma ümitlerinin kaybı- nedeniyle çekmiş olduğu ve bundan sonra da çekeceği acı ve ızdırap dolayısıyla genel zarar ziyan ve/veya tazminat ödenmesi doğrultusunda bir emir ve/veya hüküm itası;

Davacının yaşam boyunca çalışıp kazanacağı asgari ücret kaybı nedeniyle düçar olduğu ma-ddi veya özel zarar ziyanın tazmin edilmesine veya ödenmesine mütedair emir veya hüküm itasına; ilaveten yurt dışına gittiği zamanlarda yanında refekatci olarak bulunan kardeşi Medeni Kızıl'ın çalışamaması nedeniyle kaybetmiş olduğu asgari ücretin de tedit-esi için bir emir veya hüküm itasına.

Davacının tedavi amaçlı yurtdışı çıkışları nedeniyle kendisi ve kardeşi Medeni Kızıl için harcamış olduğu yaklaşık 20.000 YTL meblağın tediyesine mütedair emir veya hüküm itasına;

07.01.2008 tarihinden itibaren Mahke-menin uygun bulacağı yaşam süresine bağlı olarak ayda 3000YTL tıbbi masraf ve altına kullanmak zorunda olduğu malzemenin hayat pahalılığı oranında artırılarak ödenmesine mütedair bir emir veya hüküm itasına;


7 A'daki talep, acı ve ızdırap için genel zara-r ziyan
talebini içerir. 7B ise 'yaşam boyunca çalışıp kazanacağı asgari ücret kaybı nedeniyle düçar olduğu maddi veya özel zarar ziyanın tazmin edilmesi' içindir. 7 D'de ise 7.1.2008'den itibaren, hayatta kaldığı müddetçe, ayda 3000 YTL tıbbi ve malzeme -masrafı talep edilmiştir.

Bidayet Mahkemesi, özel zarar ziyan kapsamında, aylık 3000 YTL'lik tıbbi malzeme ve masraf talebinin ispat edilmediğine de karar vermiştir. Bidayet Mahkemesi, Davacının hayat boyu yatalak kalacağı ve 7 D'de ifade edilen tıbbi m-asraf ve malzeme kullanımının devam edeceğini kabul ederek, bunu genel zarar ziyan talebi altında tezekkür ettiğini ifade etmiştir.

Davacının Talep Takririnde, istikbaldeki kazanç kaybının ne olacağı ile ilgili izahat verilmiş değildir. Davacının artık -çalışamayacağı için ücret kaybının ne olacağı, kaç yıl daha çalışabileceği iddiaları, ne Talep Takririnde ne de şahadette yer almıştır. Ancak Talep Takririnde, genel tazminat ve yaşam boyunca çalışıp kazanacağı asgari ücret kaybından bahsedilmiştir. Bidaye-t Mahkemesi huzurunda, gelecekteki ücret kaybı ile ilgili şahadet sunulmamış olması, Davacı lehine müstakbel kazanç kaybı için genel tazminat başlığı altında bir meblağ takdir edilmesine engel teşkil etmez. Özel zarar ziyan ile ilgili iddia ve talebin Tal-ep Takririnde ve şahadette yer alması ve talebin ispat edilmesi gerektiği halde, genel zarar ziyan talebi ile ilgili böyle bir şart yoktur. Genel zarar ziyan talep edilmiş olması, mahkemenin, bu başlık altında takdir yapması için yeterlidir.
Genel tazmina-t, olaydan sonra ortaya çıkan olağan veya muhtemel neticeyi kapsar. 'General damages ... are such as the law will presume to be the direct natural or probable consequence of the action complained of." (Ströms Bruhs Aktie Bolag v. Hutchinson 1905 AC 515)

- Bullen & Leake and Jacob's Precedents of Pleedings 12th ed. Sayfa 379'da "In a claim for general damages, particulars will not be needed for quantum of damages claimed (see London & Northern Bank Ltd. v George Newnes Ltd. (1900) 16 T.L.R 433 CA). On t-he other hand, the mere statement or prayer of a claim for ' damages' will not support a claim for any particular injury or loss other than general damages (see Perestrello e Companhia Limitada v. United Paint Co. Ltd. 1969 1WLR 570)"

Genel tazminat tal-eplerinde, talep edilen tazminat miktarı ile ilgili ayrıntı verilmesine gerek yoktur. Sadece talep şerhinde tazminat talep edilmesi, genel zarar ziyan dışında, özel bir zarar talebi için yeterli olmaz.

McGregor on Damages 14. edition sayfa 1009'da genel- zarar ziyan ile ilgili şu görüşe yer verilmiştir:

"General Damage consists in all items of loss
which the plaintiff is not required to specify
in his pleadings in order to permit proof and
recovery in respect of them at the trial.

Sayfa 1010 i-se
"If an item of damage is general for the purpose of
liability because it represents a normal loss,a
fortiori it will be general for the purpose of
pleading in so far as its existence cannot take
the defendant by surprise; only in so far as he-
could be surprised by the detail of its amount,
when this has become crystallised and concrete
since the wrong, will it become special damage.
Thus Lord Goddard in British Transport Commission
v.Gourley stated the general damage in personal
inj-ury cases as including compensation for pain
and suffering and the like, and if the injuries
suffered are such as to lead to continuing
permanent disability, compensation for loss of
earning power in the future. And the same was
said as to the pro-spective medical expenses of
an injured plaintiff by Asquith L.J. in Shearman v.
Folland."

sözleri yer alır.

Genel zarar ziyan, Davacının layihasında yer vermesine gerek olmadığı halde, ispat edilip tazmin edilebileceği unsurları içerir. Davalıya sür-priz olmayacak, olay neticesi olağan bir kayıptan dolayı meydana çıkan bir talep, genel zarar ziyan kapsamındadır. Olaydan sonra rakamsal olarak belirgenleşen bir talep ise, özel zarar kapsamındadır.

Bir şahsın yaralanması söz konusu olduğu zaman, genel- zarar ziyan talebi, şahsın çektiği ve çekeceği acı ve ızdırabı, daimi sakatlığı, müstakbel kazanç kaybını ve ilerisi için gerekli tıbbi masrafları kapsamalıdır.


Genel tazminat talebi var olduktan sonra, bunun teferruat içermesine gerek yoktur. Mahkeme- huzurundaki iddiaları değerlendirip, tek başlık altında veya ayrı başlıklar altında, genel tazminat takdir edebilir. Bu konuda mahkemenin huzurunda şahadet olmaması, mahkemenin takdir yetkisini kullanmasına engel teşkil etmez, ancak şahadet olmaması halin-de takdir edilen miktar daha az olabilir. (Bak: Senior (an infant) v. Barker and Allen Ltd. (1965) 1 All ER 818; Robert Worrer v. Andreas Shiaklapanıs and Another (1963) 2 CLR 493; Loizos Constantinou v. Georghios Salachhourıs (1969) 1 CLR 416; Panayıs Ani-kitou Panayıdas v. The Republic of Cyprus through the Attorney - General & Nıcolas Charalambous (1981) 1 CLR 304)

Bidayet Mahkemesi, Davacının müstakbel kazanç kaybı maksatları için gelirini, Haziran 2010 tarihindeki asgari ücret miktarı olarak kabul etmi-ştir. Tanık 3 olarak şahadet veren Davacının kardeşi Medeni Kızıl, Davacının bir otelde bahçıvan olarak çalıştığını söylemiştir. Davacının babası Mehmet Kızıl ise, "otellerde düz işçi olarak, bahçeci olarak otelde çalışırdı" demiştir. Davacının kardeşi v-e babası, Davacının kaza tarihinde çalıştığı konusunda istintaka tabi tutulmuş değildirler. Ancak Davacının Cyprus Garden Otel'de çalıştığı söylenmesine rağmen, ne kadar kazancı olduğu konusunda şahadet sunulmuş değildir.

Davacının kaza tarihinde geliri- ispat edilmemiş olmakla beraber, müstakbel kazanç kaybı için Bidayet Mahkemesinin bir işçinin kaza tarihindeki gelirini esas almasında hata yoktur.
Genel tazminat başlığı altında takdir edilen müstakbel kazanç kaybı için, Mahkemenin, Davacının kazaya düça-r kalmaması halinde kazancının ne olabileceğine karar vermesi, ondan sonra bu kaybın ne kadar süre ile devam edeceğini tespit etmesi gerekir. Gelir değişikliği olabileceği de göz önünde tutulmalıdır. McGregor on Damages 14th ed. Sayfa 1165'de dikkate alı-nacak hususlar şu şekilde ifade edilmiştir:

"The courts have evolved a particular method for
assessing loss of earning capacity, for arriving
at the amount which the plaintiff has been prevented
by the injury from earning in the future. This
amoun-t is calculated by taking the figure of the
plaintiff's present annual earnings less the amount,
if any, which he can now earn annually, and
multiplying this by a figure which, while based upon
the number of years during which the loss of
earning p-ower will last, is discounted so as to
allow for the fact that a lump sum is being given
now instead of periodical payments over the years.
This latter figure has long been called the multiplier;
the former figure has now come to be reffer-ed to as
the multiplicand. Further adjustments, however, may
have to be made to multiplicand or multiplier on account
of a variety of factors, viz the probability of future
increase or decrease in the annual earnings, the
-so-called contigencies of life, and the incidence of
inflation and taxation."


Müstakbel kazanç kaybı için, mahkemeler, davacının kaza tarihindeki kazancını esas alarak, bundan çalıştığı takdirde kazandığı meblağı düştükten sonra, bu rakamı bir sa-yı ile çarparlar. Bu sayı, davacının ne kadar yıl çalışabileceğini inceledikten ancak ödeneceği meblağın bir defada ödenecek olduğunu da dikkate aldıktan sonra belirlenmesi gerekir.

Genel tazminat başlığı altında, müstakbel kazanç kaybı açısından, davacı-nın kesin gelirinin ispat edilmediği önem arz etmemektedir. Davacı kaza tarihinde işsiz olsa dahi, bu davacı lehine ilerideki kazanç kaybı için tazminat verilmesine engel teşkil etmez.

Aynı kitabın 800. sayfasında, bu konuda şu görüşe yer verilmiştir:

-"Where the plaintiff is not employed, it is necessary
to look first at the reason for the lack of employment.
If the plaintiff is not earning any income because he
is a gentleman of leisure, living wholly on a private
unearned income, the position -is somewhat unclear. If
the true basis of recovery is for loss of earning
capacity rather than loss of earning, then it could
be argued that he is entitled to the market value of
his lost time; there is, however, no authority on the
point. If of -course the plaintiff was out of work at
the time of the injury and was therefore not earning
because he could not find work rather than because he
did not care to work, the court would have to estimate
his prospects of gaining employment in the fut-ure,
and at what level, and assess the damages accordingly."


İşsiz olan bir kişinin, işsiz olduğu halde, ne zaman iş bulabileceğini ve iş bulduğu halde ne kazanacağının hesaplanması gerekmektedir. Bu istinaftaki Davacının çalıştığı kabul edilmektedir-. Devletten Davacı için maaş bağlanmıştır, bu da Davacının işçi olarak kayıtlı olduğunu göstermektedir. Bu konumda bir işçinin asgari ücreti ödendiğini Bidayet Mahkemesi kabul etmekle hata yapmamıştır. Genel zarar ziyan maksatları için asgari ücretin esas -alınması doğru bir yöntemdir.

Bidayet Mahkemesi, Davacının aylık gelirini Haziran 2010'daki asgari ücret miktarı ve yıllık gelirini de, bunun 12 katı olarak belirledikten sonra, müstakbel kazanç kaybını tespit etmek için çoğaltıcı rakam tespitine gitmişt-ir ve Davacının 60 yaşına kadar en az 35 yıl daha çalışabileceğini, "yıllar içerisinde Davacının yaşının ilerlemesi, gücünün azalması ile iş bulma veya yapabilme olanağı" nı da dikkate aldıktan sonra, çoğaltıcı rakamı 20 olarak belirlemiştir.

Bu neticeyl-e, Bidayet Mahkemesi, tam sorumluluk esası üzerinden hesapladığı 296,880TL'sının %25 katkısal kusur nedeniyle, 222,660TL indirerek, bu meblağı müstakbel kazanç kaybı olarak tespit etmiştir.

Söylenenler ışığında, müstakbel kazanç kaybı ile ilgili olarak, -Davacının Haziran 2010'daki asgari ücret esas alınarak yıllık kazancın 12X1237= 14,844TL olduğunu kabul etmekle, Bidayet Mahkemesi hata yapmamıştır.

Davacının kaza olmamış olsa devamlı surette iş bulup bulamayacağı ile ilgili herhangi bir şahadet verilmiş- değildir. Davacının vasıfları ile donatılmış bir kişinin, KKTC'de daimi olarak çalışma imkanı bulup bulmayacağı konusu da sarih değildir. Bu şahadet yokluğunda, 20 çoğaltıcı rakamının yüksek olduğu kabul edilmelidir.

Çoğaltıcı rakam, Davacının yaşı, iş b-ulma olanakları, işinin türü ve eğer varsa işi ile ilgili tehlikeler de göz önünde tutularak tespit edilmelidir. Hayatta olabilecek beklenmedik gelişmeler ve Davacının ödeneceği rakam bir anda, tek bir meblağ olarak ödeneceği de göz önünde tutularak,
çoğ-altıcı rakam, Davacının esasen yaşaması beklenen yıllardan daha düşük bir rakam olmalıdır.

Davacı dava tarihinde 27 yaşındaydı. Davacının eski haline dönemeyeceği ve daimi olarak bakıma ve yardıma muhtaç olacağı Bidayet Mahkemesinin huzurundaki şahadette -vardır. Davacının mevcut durumu neticesinde, ne kadar ömrü olduğuna dair şahadet yoktur. Davacının kaza olmamış olsaydı, çalışma hayatının ne kadar devam edebileceği ,ileriki yıllarda ne kadar süreyle çalışabileceği konusunda da şahadet yoktur. Bütün bu- hususların olmadığı göz önünde tutularak, Davacının yaşındaki bir kişiye daha yüksek bir çoğaltıcı rakam uygulanması gerektiği halde, yukarıda ifade edilen hususlarda şahadet yokluğunda, Davacıya uygulanacak çoğaltıcı rakamın 12 olması gerektiğini kabul e-deriz. (Bak: Frixos Nicoloides - Personal Injury Claims, paragraf 7-67 & Table 1) (1978 1ICLR 77, 1984 ICLR 1123, 1979 ICLR 26)
Bu durumda, tam sorumluluk esası üzerinden, Davacının yıllık müstakbel kazanç kaybını 178,128 TL olarak tespit ederiz.

Ne-tice itibarıyla, Bidayet Mahkemesinin 19.8.10 tarihli hükmü iptal edilir.

Bidayet Mahkemesinin kararı aşağıdaki şekilde düzeltilir:

Davacı lehine ve Davalı aleyhine Davacının çektiği ve çekeceği acı ve ızdırap için 234,500 TL; müstakbel kazanç kay-bı için 89,064TL, toplam 323,564 TL genel zarar ziyan için hüküm verilir. Davalının hüküm konusu meblağ üzerinden yasal faiz ödemesine emir verilir.

İstinaf masrafları ile ilgili emir verilmez.




Narin F. Şefik Hüseyin Besimoğlu Ahmet Kalk-an
Yargıç Yargıç Yargıç


20 Nisan, 2012











31






Full & Egal Universal Law Academy