Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/626
Karar No: 2019/397
Karar Tarihi: 09.05.2019
Ceza Genel Kurulu 2018/626 E. , 2019/397 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 92-1440
Sanık ...’ın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/1-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca üç kez 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bursa 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.12.2012 tarihli ve 92-1440 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi ve katılan mağdure Melike vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 14. Ceza Dairesince 15.05.2018 tarih ve 1555-3676 sayı ile;
“Mağdurelerin aşamalardaki çelişkili anlatımları, savunma, olayın ortaya çıkış şekli, sanığın dokunma şeklindeki eylemlerinin cinsel amaçla gerçekleştirildiğine dair delil bulunmaması ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, sanığın atılı suçu işlediği hususunda mağdurelerin soyut beyanları dışında cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı ve mevcut haliyle suçun sübutunun şüphe aşamasında kalıp şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesi de gözetildiğinde atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri M. Sayın ve E. Yüzer; “Mağdurelerin aşamalardaki samimi görülen anlatımlarına, olayın ortaya çıkış şekline, canlı teşhis tutanağına ve tüm dosya içeriğine göre, Nilüfer Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi olan mağdurelerin 27.12.2011 günü okul çıkışı otobüse bindikleri, otobüsün arka bölümündeki üçlü koltukta oturan sanığın yanında iki kişilik yer bulmaları üzerine Hanife ve ...’in sanığın yanındaki koltuğa oturdukları, sanığın telefonla konuşurken hemen yanında oturan mağdure ...’in önce montunun üzerinden daha sonra da bacağına eliyle dokunduğu, sanığın elini vücudunda hisseden mağdure ...'in sanığa bakmasıyla sanığın elini çektiği, ...'in evinin bulunduğu durakta inmesinden sonra, mağdure Melike’nin mağdure ...'in yerine oturduğu, sanığın mağdurenin bacağına eliyle temas edip mağdurenin bakması üzerine elini çektikten sonra mağdurenin yüzünü başka yöne çevirdiği, sanığın tekrar eliyle dokunmaya devam etmesi üzerine mağdure Melike’nin oturduğu yerden kalkarak otobüsün önüne doğru gidip otobüsten indiği, ertesi gün yine mağdurelerin okul çıkışında bindikleri otobüste sanıkla karşılaştıkları ve sanığın ertesi gün mağdurelerle aynı otobüste seyahat edip yanında oturan mağdure ...’in bacaklarına eliyle dokunup okşadığı, mağdurelerin olayı ailelerine anlattıkları, mağdure ...’in 31.12.2011 tarihinde sanığı cadde üzerinde görüp ...'e haber verdiği, bunun üzerine ...’in ...'i yanına alarak aracıyla bildirilen caddeye gidip sanığın yanında aracını durdurarak, hakkında şikayet bulunduğunu söyleyerek araca binmesini istedikleri, bu sırada tesadüfen polis ekibinin yoldan geçmesi üzerine sanığın karakola götürüldüğü ve karakola çağrılan mağdurelerin sanığı teşhis ettiği anlaşılmış olup; eylemlerini cinsel amaçla gerçekleştiren sanık hakkında atılı suçtan verilen mahkumiyet hükümlerinin onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 07.06.2018 tarih ve 178989 sayı ile;
"...27-29/12/2011 günleri arasında meydana gelen olayların hemen akabinde Mağdur ...'in evi yakınlarında gördüğü sanığı yakınlarına bildirmesi üzerine olay resmi makamlara intikal etmiştir. Keza nalatımlardan bu zaman dilimi içinde mağdurların olayı okul idarecisine aktardıkları da anlatımlardan anlaşılmaktadır.
Mağdurların yukarıya aynen alıntılanan anlatımları incelendiğinde, ifade alınış ve zapta geçiriliş tarzından kaynaklandığı anlaşılan anlatım farkları olmakla birlikte, hem kendi ifadeleri arasında hem de birbirlerinin ifadesi arasında esasa müessir olabilecek bir çelişki bulunmadığı anlaşılmaktadır. Keza olayın ortaya çıkış ve intikal şeklinde de mağdur anlatımlarını bertaraf edecek, itibar edilmesini engelleyecek bir özellik bulunmadığı görülmektedir.
Sanığın mağdurlar ..., ... ve ...'e yönelik elle temaslarının cinsel amaçla gerçekleşip gerçekleşmediği irdelendiğinde ise, sanığın 27/12/2011 günü önce yanına oturan mağdur ...'in montunun üzerinden mağdura sol eli ile dokunduğu, rahatsız olan mağdur kalkarken bu kez ayağı ile temas ettiği, onun yerine oturan ...'nın bacağını eli sıkması ve akabinde diğer eli ile dokunması sonrasında, durağına geldiği için inmek üzere mağdurun yanından kalkmasını müteakip bu kez yanına oturan mağdur ...'e yönelik aynı mahiyette hareketlerde bulunduğu, ...'in yanında bulunan arkadaşına 'bu adam ne yapıyor, çığlık atacağım' diye söylenince mağdur ...'nin arkasından inip onu evine kadar takip ettiği, bir sonraki gün mağdurlara herhangi bir temasının olmadığı bu kez mağdur ...'ın peşinden aynı durakta indiği, onu gören mağdurun telefonla annesini çağırdığı, 29/12/2011 günü bu kez mağdur ...'un indiği durakta mağdurun peşine düştüğü, nihayet 31/12/2011 günü mağdur ...'in evi yakınında yürürken mağdur tarafından görülüp yakınlarına haber verilmek suretiyle yakalanmasının sağlandığı, her bir mağdurun farklı farklı duraklarda otobüsten indiği gözetildiğinde sanığın bu duraklarda otobüsten inmek suretiyle mağdurları takip etmesi, aynı mağdurlara eli ile dokunması şeklinde gerçekleşen eylemlerinin tesadüfi olmadığı ve cinsel amaçla gerçekleştirildiğinin kabulü gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Dairesince 06.12.2018 tarih, 5656-7306 sayı ve oy çokluğu ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında mağdur ...’a karşı işlediği iddia edilen çocuğun basit cinsel istismarı suçundan verilen beraat ile inceleme dışı sanık ... hakkında kamu görevini usulsüz üstlenme suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, inceleme dışı sanık ... hakkında kamu görevini usulsüz üstlenme suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında katılan mağdureler ..., ... ve ...’ya karşı işlediği iddia edilen çocuğun basit cinsel istismarı suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı çocuğun basit cinsel istismarı suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, 6284 sayılı Kanun'un 20/2. maddesi uyarınca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sanık hakkında açılan kamu davasından haberdar edilmesinin zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında katılan mağdureler ..., ... ve ...’ya karşı çocuğun basit cinsel istismarı suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın atılı suçlardan mahkûmiyetine karar verildiği, bu hükümlerin sanık müdafisi ve katılan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince bozulduğu,
Yapılan yargılamada Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına duruşma davetiyesi çıkarılmadığı gibi gerekçeli kararın da tebliğ edilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Dünya genelinde güncelliğini koruyan ve mücadele edilmesi gereken aile içi ve kadına karşı şiddet, insanların temel hak ve özgürlüklerini ihlal etmesinin yanı sıra toplumsal yaşamı da tehdit eden sosyal bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk Devleti olma konusundaki kararlılığını ortaya koyan ülkemizce Anayasa'mızda gerekli düzenlemeler yapılarak eşitlik ilkesi temelinde gerekli önlemler alınmıştır. Bu kapsamda;
Anayasa'nın herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğunu hüküm altına alan "Kanun önünde eşitlik" kenar başlıklı 10. maddesine 22.05.2004 tarih ve 25469 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5170 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrada; kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu, devletin bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiş, 13.05.2010 tarih ve 27580 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 sayılı Kanun ile ikinci fıkraya eklenen cümle ile kadın-erkek eşitliğinin sağlanması hususunda alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamayacağı, eklenen üçüncü fıkra ile de çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı hüküm altına alınarak pozitif ayrımcılık ilk defa Anayasa düzeyinde benimsenmiştir.
Öte yandan ailenin, Türk toplumunun temeli olduğunu ve eşler arasındaki eşitliğe dayandığını belirten Anayasa'nın 41. maddesinin kenar başlığı "Ailenin korunması” şeklinde iken yine 5982 sayılı Kanun ile "Ailenin korunması ve çocuk hakları" hâline getirilip anılan Kanun ile maddeye eklenen üçüncü fıkrada devletin, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alacağı öngörülmüştür.
Aile içi ve kadına karşı şiddetle ilgili kavramların Türk Hukukuna girmesinde uluslararası bildirge ve sözleşmelerin önemli bir rol oynadığı ve yasal düzenlemelerde yer alan kavramların, temelini bu uluslararası sözleşmelerden aldığı görülmektedir. (Ebru Ceylan, Türk Hukukunda Aile İçi Şiddet ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Yeni Düzenlemeler, Türkiye Barolar Birliği Dergisi Kasım-Aralık Sayısı, Yıl: 2013, S.103, s. 15.) Öte yandan Anayasa'nın 90. maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası antlaşma hükümlerinin esas alınacağının hüküm altına alınması nedeniyle uyuşmazlık konusu bakımından önem arz eden uluslararası antlaşmalara değinmekte zorunluluk bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler tarafından 18.12.1979 tarihinde kabul edilen ve ülkemizde de 14.10.1985 tarih ve 18898 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi", yaşamın her alanında kadın-erkek arasındaki ayrımcılığı kaldırıp insan hakları ve temel özgürlüklerin kadınlara tanınması için sözleşmeye taraf devletlerin kararlı şekilde eşitlik politikası izlemelerini sağlama amacı taşımaktadır. (Nazan Moroğlu, Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi 6284 Sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Yıl: 2012, Mart-Nisan S.99, s. 359-360; Ceylan, s. 15-16.) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi de cinsiyete dayalı şiddetin, kadınların erkeklerle eşitlik temelinde hak ve özgürlüklerden yararlanma imkânına ciddi bir engel teşkil eden ve bu nedenle Sözleşme'nin 1. maddesi kapsamında yasaklanan bir ayrımcılık şekli olduğunu belirtmiştir. (AİHM, Opuz/Türkiye Kararı, 09.06.2009, B.N:33401/02, &74.)
Birleşmiş Milletler tarafından 20 Aralık 1993 tarihinde kabul edilip kadına yönelik şiddet konusunda ilk uluslararası belge özelliği taşıyan “Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge” ile şiddetin önlenmesi, failin cezalandırılması ve şiddete uğrayanın korunması konusunda üye Devletlere düşen sorumluluklar ile görevler ayrıntılı bir şekilde düzenlenerek Devletlerin iç hukuklarında gerekli düzenlemeleri yapması ve uygulamaya geçirmesi öngörülmüştür. (Bildirgenin Türkçe metni için bkz. Https:///komisyon /kefe/belgeuluslararasibelgeler/kadina_karsi_siddet/BM) Bu kapsamda Türk hukukunda ilk kez kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 4320 sayılı “Ailenin Korunmasına Dair Kanun” 14.01.1998 tarihinde kabul edilmiş ve 17.01.1998 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe gi