Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/770
Karar No: 2019/232
Karar Tarihi: 21.03.2019
Ceza Genel Kurulu 2017/770 E. , 2019/232 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 183-181
Davacı ...'nın, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve ihtilasen zimmet suçlarından beraatine karar verilmesinden sonra, bu suçlardan dolayı gözaltında ve tutuklulukta kaldığı süreler nedeniyle 10.000 TL maddi ve 40.000 TL manevi tazminatın haksız yakalama tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı ... Hazinesinden tahsili talebiyle açtığı davanın süre yönünden reddine ilişkin Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.04.2008 tarihli ve 67-121 sayılı hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.02.2012 tarih ve 6915-3250 sayı ile;
"Kesinleşmiş beraat kararının davacıya tebliğ edildiğinin dosya içeriğinden anlaşılmaması karşısında, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarihli ve 2009/256 esas, 2010/57 sayılı kararı da göz önüne alınarak, davanın süresinde açıldığının kabulü ile yargılamaya devamla esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın reddedilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 29.11.2012 tarih ve 160-506 sayı ile; talebin kısmen kabulü ile 35 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın haksız yakalama tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, bu hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.02.2014 tarih ve 27432-2501 sayı ile;
"1- Manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, 193 gün süreyle tutuklanan davacı için hükmedilen manevi tazminat miktarının bu ölçülere uymayıp fazla tayini,
2- Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla dava açıldığının tespit edilmesi karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorularak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi," nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 12.06.2014 tarih ve 183-181 sayı ile;
"Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 40/3 ve 19/son maddelerinin bir gereği olarak CMK'nın 141. maddesinde, koruma tedbirleri nedeniyle mağduriyete uğrayanların tazminat istemelerine ilişkin düzenleme yapılmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5/5. maddesinde de sözleşme hükümlerine aykırı yapılmış bir yakalama veya tutuklama işleminin mağduru olan her şahsın tazminat isteme hakkının bulunduğu düzenlenmiştir. Bu kanuni düzenlemeler karşısında, belirlenen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğun devamına karar verilen kişilerin tazminat isteyebileceği belirlenmiştir.
Yargıtay ilamındaki ilk bozmanın, manevi tazminatın miktarına ilişkin olduğu anlaşılmakla;
Yargıtay, yerleşmiş kararlarında, manevi zararın belirlenmesinde objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın;
- Davacının sosyal ve ekonomik durumu,
- Üzerine atılı suçun niteliği,
- Tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı,
- Tutuklu kaldığı süre,
- Tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun, makul bir miktarın tayin edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Görüldüğü üzere, manevi tazminatın belirlenmesinde uygulamaya yol gösterecek kesin bir objektif kriter bulunmamaktadır. Dolayısıyla bozma ilamında belirtilen diğer kriterler gözetilip haksız tutuklamanın davacı üzerinde yarattığı elem, acı ve ızdırap göz önüne alınarak zenginleşmeye de yol açmayacak şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun bir miktar belirlenecektir. Mahkememizce de öncelikle, davacının sosyal ve ekonomik durumu üzerinde durulmuş, davacı ...'nın haksız tutuklamanın gerçekleştiği tarihte Karayolları Genel Müdürlüğünde memur olduğu ve belli bir aylık kazancının bulunduğu tespit edilmiş, davacının 17.10.1996 tarihinde gözaltına alınıp 24.10.1996 tarihinde tutuklandığı, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve zimmet suçlarından açılan davada yargılama devam ederken 28.04.1997 tarihinde tahliye edildiği, üzerine atılı her iki suçtan da hakkında beraat hükmü kurulup bu hükümlerin kesinleştiği ve davacının 6 ay 8 gün isnat edilen bu suçlardan dolayı tutuklu kaldığı anlaşılmıştır.
Haksız tutuklamanın gerçekleştiği tarih itibarıyla davacının sosyo-ekonomik durumu, tutuklu kaldığı süre ve tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar elde edebileceği parasal değer birlikte gözetilerek, davacı lehine hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun olarak 5.000 TL manevi tazminata karar verilmiştir.
Her ne kadar bozma ilamında mahkememizce hükmolunan 5.000 TL manevi tazminatın fazla tayin edildiği ifade edilmiş ise de Yargıtay 12. Ceza Dairesinin birçok kararında, benzer tutukluluk süresi için daha fazla öngörülen manevi tazminat miktarını onadığı anlaşılmıştır.
Hâl böyle olunca, dosyamızdaki davacının haksız tutuklama nedeniyle 6 ay 8 gün hürriyetinden mahrum kalması, bu sürenin belli bir sosyal statüsü bulunan davacı için oldukça uzun sayılabilecek bir süre olması, bu süre içerisinde davacının yaşadığı üzüntü, özellikle cezaevi koşulları içerisinde sonradan masum olduğu saptanan bir insanın yaşamak zorunda bırakılması ve sosyal çevrenin kendisine ilişkin saygınlık ve itimatla ilgili farklı bakış açısı nedeniyle duyacağı acı, ızdırap birlikte değerlendirildiğinde, mahkememizin manevi tazminata ilişkin belirlediği miktarın en azından bu acı ve ızdırabı dindirebilecek, ancak haksız zenginleşmeye sebebiyet vermeyecek oranda olduğu düşünülmüş ve bu nedenle direnme kararı verilmiştir.
Yargıtay ilamındaki diğer bozma sebebi ise, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının araştırılması ve tespitine yöneliktir.
Şahsi hakka ilişkin olan maddi ve manevi tazminat davaları esas itibarıyla özel hukukun yargılama konusuna girmekle beraber, haksız tutuklamaya ilişkin tazminat davalarının ceza mahkemelerinde görülmesi ve sonuca bağlanması, bir zaruretten kaynaklanan ve kanuni bir çerçeveye oturtulan istisnai bir durumdur. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 09.02.1981 tarihli ve 443-33 sayılı kararında, 466 sayılı Kanun'a göre açılan tazminat davasının ceza ve hukuk davalarındaki usul kurallarını karma biçimde içeren özel bir dava olduğunu belirtmiştir. Taraf teşkili, tazminat miktarlarının hesaplanma biçimi ve takdiri, verilecek kararın tazminat miktarı yönüyle kesinlik sınırı içerisinde bulunup bulunmadığına ilişkin usuller, özel hukuk hükümlerine tabidir.
Mahkememizce ilk duruşmada, dava dilekçesi ve ekindeki belgelerin bir örneği davalı hazine temsilcisine tebliğ edilmiş, ayrıca 15 gün içerisinde itirazlarını bildirmesi istenmiştir. Duruşmalara iştirak eden davalı hazine vekilinin, mükerrer dava açıldığına ilişkin bir itirazı olmamıştır.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09.04.2013 tarihli ve 4889-9180 sayılı ilamında, 'Davacı tarafından maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin açılmış başka bir tazminat davası bulunup bulunmadığının Maliye Hazinesinden sorulmaması' bozma nedeni yapılmıştır. İlamdan da anlaşılacağı üzere, mükerrer dava açılıp açılmadığı davalı hazineden sorulacaktır. Hâlbuki dava dilekçesi ve ekleri kendisine tebliğ edilen davalı hazinenin (vekilinin) bir mükerrerlik iddiası bulunmamaktadır.
Esasen mahkemenin görevi, tazminat hususunun haklı olup olmadığı, diğer bir ifadeyle haksız tutuklamanın gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ve buna ilişkin olarak da hüküm kurulmasına yönelik olup davalı sıfatını taşıyan hazinenin ileri sürebileceği mükerrerlik iddiasını araştırma yükümlülüğü yoktur. Kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması yönündeki mükellefiyet, davalı hazineye (vekili veya temsilcisine) aittir. Bu yönde mahkememize bir araştırma mükellefiyeti yüklenemez." gerekçesiyle bozmaya direnmiş ve önceki hüküm gibi karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2014 tarihli ve 359937 sayılı "onama" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 745-793 sayı ile 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.03.2017 tarih ve 72-2170 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 sayılı Kanun uyarınca tazminat talebine ilişkin davada;
1