Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/1165 Esas 2018/446 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/1165
Karar No: 2018/446
Karar Tarihi: 18.10.2018

Ceza Genel Kurulu 2015/1165 E. , 2018/446 K.
"İçtihat Metni"


Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İSTANBUL 7. Çocuk
Sayısı : 400-158

Kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında, yapılan yargılama sonucunda sanığın TCK’nın 86/1, 87/1-c, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İstanbul 7. Çocuk Mahkemesince verilen 11.03.2014 tarihli ve 400-158 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.05.2015 tarih ve 41564-16136 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.06.2015 tarih ve 228694 sayı ile;
"...Mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu tartışılırken 'Mağdurun zararının giderilmemiş olması, SSÇ'nin kişilik özellikleri, mağdurun ısrarla şikâyetçi oluşu göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde müspet kanaat oluşmaması nedeniyle hakkında CMK'nın 231. maddesinin tatbikine yer olmadığına' şeklindeki gerekçeyle anılan kurum uygulama dışı bırakılmıştır. Mahkeme 'sanığın suç işleme eğilimi' konusundaki menfi kanaatini, mağdurun oluşan zararına, ısrarla şikâyetçi oluşuna ve sanığın kişilik özelliklerine bağlamıştır. Bu hususları tek tek irdelemek gerekirse; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunda bahsi geçen zarar maddi zarar ile sınırlıdır. Ekonomik zararın dışında kalan manevi zarar bu kapsam dahilinde değildir. Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu da birçok kararında bu hususu vurgulamıştır. Kamu davasına konu somut olayda mağdur hakkında doktor raporları tanzim olunmuş, ancak bu raporlar konusunda mağdurun ekonomik yönden bir zararının oluştuğu konusunda dosya kapsamında bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi mağdurun da maddi zararının oluştuğu yönünde bir iddiası bulunmamaktadır. Bu itibarla mahkemece mağdurun zararının giderilmediği konusundaki gerekçe dosya kapsamıyla uyumlu değildir. Yine mağdurun ısrarla şikâyetçi oluşu ise CMK'nın 231/6. maddesinde öngörülen ve mahkemece bu kurumun tartışılmasında kullanılacak bir kriter olmadığı cihetle anılan kurumunun tatbikinin değerlendirilmesinde gerekçe olarak kullanılması yasal değildir. Mahkemenin sanığın kişilik özellikleri konusundaki kanuni terimin tekrarı ise yine dosya kapsamıyla uyumlu görünmemektedir. Zira sanığın adli sicil kaydı bulunmadığı gibi sosyal ilişkileri ve yargılama sürecindeki davranışları da olumlu bulunarak hakkında TCK'nın 62/1. maddesi tatbik olunup cezasında indirim yapılması yoluna gidilmiştir. Bu itibarla mahkemece dosya kapsamına uygun düşmeyen ve yasal olmayan gerekçelerle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulama dışı bırakıldığı düşünülmektedir.
Yine mahkemece erteleme kurumunun karar yerinde tartışılması sırasında 'SSÇ'nin mahkemece müşahede edilen geçmiş hâli ve suç işleme eğilimi nazara alınarak cezasının tecili hâlinde ileride suç işlemekten çekineceği yolunda mahkememize müspet kanaat gelmediğinden cezasının teciline yer olmadığına' şeklindeki gerekçeyle anılan kurum uygulama dışı bırakılmıştır. Yerel Mahkeme burada suç işleme eğilimini 'suça sürüklenen çocuğun geçmiş hâline dayandırmaktadır. Ancak yukarıda bahsedildiği şekilde sanığın kasıtlı bir suçtan mahkûmiyete ilişkin tek bir adli sicil kaydı dahi bulunmamaktadır. Yine sosyal ilişkileri ve yargılama sürecindeki davranışları mahkemece olumlu bulunarak hakkında TCK'nın 62. maddesi tatbik olunmuştur. Hakkında sosyal inceleme raporu da alınmayan sanığın geçmiş hâlini olumsuz olarak değerlendirilmesine sebebiyet verecek ve suç işleme eğiliminin bulunduğuna kanaat getirilmesi sonucunu doğuracak herhangi bir veri dosya kapsamında mevcut değildir. Bu itibarla mahkemece erteleme kurumunun uygulama dışı bırakılmasında bahsedilen gerekçenin de dosya kapsamı ile usul ve yasaya uygun düşmediği değerlendirilmektedir.
İzah olunmaya çalışılan bu gerekçelerle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme kurumlarının CMK'nın 231/6 ve TCK'nın 51/1. maddesinde sayılan koşullar yöntemine uygun şekilde tartışılıp dosya kapsamına ve yasaya uygun gerekçelerle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle anılan kurumların uygulama dışı bırakılmasına dair mahkeme hükmünün usul ve yasaya uygun düşmediği, bu itibarla Yüksek 3. Ceza Dairesince anılan hükmün bozulması yerine onanmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığı düşünülmektedir.'' görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 21.10.2015 tarih ve 20852-29312 sayı ile, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
Yerel Mahkemece, sanık hakkında;
1- CMK'nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
2- TCK'nın 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi,
Hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken, yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkin olup ayrıca TCK'nın 51. maddesinin uygulanmama gerekçesinin TCK'nın 62. maddesi uygulanırken gösterilen gerekçe ile çelişip çelişmediği de değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
İstinye Devlet Hastanesince şikâyetçi hakkında 19.08.2013 tarihinde düzenlenen raporda; şikâyetçinin dudağında ciltten mukozaya doğru uzanan dışta 2 cm, içeride 4 cm uzunluğunda kesi bulunduğu, ön üst dişte hafif malpozisyon olduğunun ifade edildiği,
Adli Tıp Kurumu İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 05.12.2013 tarihli raporda; üst dudak solda 1,5X0,5 cm ebadındaki yumuşak doku lezyonuna neden olan yaralanmanın şahsın yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, yüzde sabit iz niteliğinde olduğu bilgilerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunca düzenlenen 23.12.2013 tarihli raporda; kavga sırasında yumrukla dudağından yaralandığını bildiren şikâyetçinin üst dudakta, sol tarafta 1,5 cm uzunluğunda ciltten açık renkli, çökük, kıl folikülü bulunmayan oblik seyirli nedbe saptandığı, yüz sınırları içerisinde tespit edilen yara izinin belirli bir mesafeden, belirgin bir dikkat sarf etmeden, ilk bakışta fark edildiğine göre, yüzde sabit iz niteliğinde olduğunun belirtildiği,
İstinye Devlet Hastanesince düzenlenen 19.08.2013 raporda; sanık ...'ın vücudunda darp - cebir izi bulunmadığının bildirildiği,
Şikâyetçi ... kollukta; olay günü evinin yanındaki parkta arkadaşları ile basketbol oynadığı sırada, öteden beri kendisine sataşan sanığın bir süre kendisini izlediğini, daha sonra arkasına dolanıp şortunu indirdiğini, sanığın bu davranışına sinirlendiğini ancak bir şey söylemediğini, üzerine gelen sanıkla itişmeye başladıklarını, arkadaşı tanık Mehmet Kaan Akıncı'nın sanıkla kendisini ayırdığını, sanığa arkasını döndüğü esnada sanığın birden yüzüne yumrukla vurarak kendisini yaraladığını, arkadaşlarının tuttuğu taksiyle hastaneye götürüldüğünü, sanıktan şikâyetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini,
Mahkemede; basketbol oynadığı sırada sanığın gelip şortunu indirdiğini, sinirlenmesine karşın ses çıkarmadığını, sanığın gülüşmeleri uzayınca tartışma çıktığını, sanığın kendisine zarar vermesini engellemek için başını koltuk altına sıkıştırdığını, arkadaşlarının sanıkla kendisini ayırdıklarını, sanığın yüzüne yumruk atarak kendisini yaraladığını,
Tanık ...; şikâyetçi ile birlikte basketbol oynadıkları sırada sanığın şikâyetçinin arkasına geçerek şortunu indirdiğini, daha sonra şikâyetçi ile dalga geçmeye başladığını, bunun üzerine şikâyetçinin sanığı ittiğini, araya girdiklerini, sanığın şikâyetçiye yumruk attığını, ağzı kanayan şikâyetçiyi hastaneye götürüp babasına haber verdiklerini,
Tanık Ömer Şamil Sönmez; sanığın şikâyetçinin şortunu indirdiğini, tartışma çıktığını, tartışmanın kavgaya dönüşmesi ile sanıkla şikâyetçiyi ayırmaya çalıştıklarını, bu sırada sanığın salladığı yumruğun şikâyetçinin yüzüne geldiğini,
İfade ettiği,
Sanık ... Cumhuriyet savcılığında; şikâyetçi ile arkadaş olduklarını, olay günü basketbol sahasında şakalaşırken şikâyetçinin şortunu indirdiğini, şikâyetçinin kızdığını, başını koltuğunun altına sıkıştırdığını, kurtulmak için elini kolunu savurduğunu, dirseğinin veya yumruğunun şikâyetçinin yüzüne değmiş olabileceğini, yaralamak kastıyla vurmadığını, suçsuz olduğunu,
Mahkemede; basketbol oynadıkları sırada şikâyetçiden topu istediğini, vermeyince meydana gelen çekiştirme sırasında şikâyetçinin şortunun indiğini, gülüştüklerini, sinirlenen şikâyetçinin başını koltuğunun altına sıkıştırdığını, başı veya dirseğinin şikâyetçinin yüzüne geldiğini, kasten vurmadığını,
Savunduğu,
Sanık hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında, yapılan yargılama sonucu İstanbul 7. Çocuk Mahkemesince, sanığın TCK'nın 86/1, 87/1-c, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği,
Adli sicil kaydı bulunmayan sanığın yapılan iki oturuma da katıldığı,
Sanığın dosyaya yansıyan, pişmanlık göstermediğine ilişkin bir beyanı ile olumsuz bir davranışının bulunmadığı,
Yerel mahkemece, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, hükmolunan hapis cezasının TCK'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verildiği,
CMK'nın 231. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin; “...Mağdurun zararının giderilmemiş olması, sanığın kişilik özellikleri, mağdurun ısrarla şikâyetçi oluşu göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde müspet kanaat oluşmaması” şeklinde, TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin ise; "...Sanığın mahkemece müşahede edilen geçmiş hâli ve suç işleme eğilimi nazara alınarak cezasının tecili hâlinde ileride suç işlemekten çekineceği yolunda mahkememize müspet kanaat gelmediğinden...” biçiminde gösterildiği,
Sanığın sosyal ilişkileri ve yargılama sürecindeki davranışları lehine takdiri indirim sebebi kabul edilerek TCK'nın 62. maddesi gereğince cezasından indirim yapıldığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- CMK'nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği;
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarih ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun'un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun'larla 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kasdedilen maddi zarar olup manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 23.01.2018 tarihli ve 962-16 sayılı, 28.02.2017 tarihli ve 896-111 sayılı kararlarında da, kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden yargı makamlarınca değerlendirmeye tabi tutulabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece; “Mağdurun zararının giderilmemiş olması, sanığın kişilik özellikleri, mağdurun ısrarla şikâyetçi oluşu göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde müspet kanaat oluşmaması” şeklindeki gerekçe ile sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, sanığın kişilik özelliklerinin değerlendirmeye tabi tutularak ve tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmaması nedeniyle hakkında CMK’nın 231. maddesi uygulanmadığı anlaşıldığından, bu konuda gösterilen gerekçenin dosya muhtevasına uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
2- Hapis cezasının TCK'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği;
Hapis cezasının ertelenmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinde;
“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir...” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan Kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçenin dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olması, aynı zamanda hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile de çelişmemesi gerekir. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olup uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine engel sabıkası olmayan, her iki oturuma da katılan, suçu işledikten sonra pişmanlık göstermediğine ilişkin bir beyanı ya da dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı bulunmayan sanığın, yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak ve pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilerek sonucuna göre TCK'nın 51. maddesindeki erteleme hükmünün uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerekirken, duruşmadaki hâli olumlu değerlendirilip hakkında TCK'nın 62. maddesi uyarınca takdiri indirim hükmü uygulanan sanıkla ilgili hapis cezasının ertelenmemesine ilişkin olarak "...Sanığın mahkemece müşahede edilen geçmiş hâli ve suç işleme eğilimi nazara alınarak cezasının tecili halinde ileride suç işlemekten çekineceği yolundan mahkememize müspet kanaat gelmediği...” şeklinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olmadığı ve takdiri indirim uygulamasına dayanılan gerekçe ile de çeliştiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, yasal olmayan, yetersiz ve çelişkili gerekçeyle erteleme hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a-) CMK'nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğine ilişkin birinci uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
b-) Hapis cezasının TCK'nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğine ilişkin ikinci uyuşmazlık yönünden KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 06.05.2015 tarihli ve 41564-16136 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İstanbul 7. Çocuk Mahkemesinin 11.03.2014 tarihli ve 400-158 sayılı hükmünün; sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının yasal olmayan, yetersiz ve çelişkili gerekçeyle ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy