Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/1066 Esas 2018/373 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/1066
Karar No: 2018/373
Karar Tarihi: 25.09.2018

Ceza Genel Kurulu 2015/1066 E. , 2018/373 K.
"İçtihat Metni"


Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 104-341

Sanık ... hakkında iki ayrı hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 43/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bursa 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.09.2014 tarihli ve 104-341 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine yerel mahkemece verilen 10.12.2014 tarihli ve 104-341 sayılı temyiz isteminin reddine dair ek karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 18.03.2015 tarihli ve 19143 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.03.2015 tarihli ve 105632 sayılı ihbarnamede;
"5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 168/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerine göre, kovuşturma başlamadan önce mağdurun zararının giderilmesi hâlinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarının indirilmesi, 2. fıkra uyarınca da etkin pişmanlığın kovuşturma başlandıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi hâlinde ise, verilecek cezanın yarısına kadarının indirilmesi gerektiği nazara alındığında, somut olayda sanığın kovuşturma başlamadan önce mağdurun zararını gidermiş olması karşısında, anılan maddenin 1. fıkrası gereğince cezanın üçte ikisine kadarının indirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde fazla ceza tayin olunmasında isabet görülmediği" gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 23.06.2015 tarih ve 10792-11622 sayı ile;
"Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile hırsızlık suçundan sanık ... .... hakkında Bursa 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.09.2014 tarih ve 2014/104 esas, 2014/341 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 309. maddesi gereğince bozulmasına, bozma uygulamaya yönelik olduğundan aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince, hüküm fıkrasının 5237 sayılı TCK'nın 142/1-b maddesi gereğince 2 yıl hapis ve aynı Kanun’un 43/1 maddesi gereğince 1/3 oranında artırım yapılarak 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılması ile ilgili hüküm fıkrasından sonra gelmek üzere, tayin olunan hapis cezasının 'TCK'nın 168/1 maddesi gereğince soruşturma aşamasında gerçekleşen zararın tazmin edilmesi hususu nazara alınarak takdiren 2/3 indirim yapılarak 10 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına' cümlesinin eklenmesine, karardaki diğer hususların aynen yerinde bırakılmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 30.09.2015 tarih ve 307636 sayı ile;
"Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 23.06.2015 tarih ve 2015/10792 esas - 2015/11622 karar sayılı ilamı ile; sanık hakkındaki hüküm kanun yararına bozulmuş ve hükmedilen 2 yıl 8 ay hapis cezasının, TCK'nın 168/1. maddesinin tatbik edilmesi suretiyle 10 ay 20 güne indirilmesine karar verilmiştir.
Suç tarihi itibarıyla sanığın adli sicil kaydında kasıtlı suçtan mahkûmiyet hükmünün bulunmadığı anlaşılmıştır.
Suçun niteliği, cezanın türü ve süresine göre 5271 sayılı CMK’nın 231/5-14. madde ve fıkraları uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk olduğu kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenle;
Sanık ... ....'in savunmanı Avukat ...'ın itiraz nedeni yerinde görüldüğünden itirazımızın kabulü ile;
Yüksek Dairenizin 23.06.2015 tarih ve 2015/10792 esas - 2015/11622 karar sayılı ilamının kaldırılarak; mahalli mahkemenin hükmünün TCK'nın 168/1. maddesinin uygulanması yönünden ve bozma nedeni gözetilerek, sanık hakkında CMK’nın 231/5-14. madde ve fıkraları uyarınca hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğundan bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 20.10.2015 tarih ve 13965-16026 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yararına bozma nedeninin sanık hakkında bir yıldan az hapis cezası verilmesini gerektirmesi, bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve erteleme hükümlerinin uygulanma ihtimalinin ortaya çıkması hâlinde, Özel Dairece kanun yararına bozma ile yetinilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... hakkında iki ayrı hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilerek Bursa 12. Asliye Ceza Mahkemesince TCK'nın 142/1-b, 43/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
Sanığın kovuşturma aşamasında yapılan sorgusunda, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul ettiği,
Gerekçeli kararda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve erteleme yönünden bir değerlendirme yapılmadığı,
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, sanığın bir haftalık kanuni süreden sonra yaptığı temyiz talebinin reddine dair Bursa 12. Asliye Ceza Mahkemesince verilen ek kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği,
Hükme karşı Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı ile gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince;
“...Talebin kabulü ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre CMK'nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca hüküm fıkrasına 'TCK'nın 168/1. maddesi gereğince takdiren 2/3 oranında indirim yapılarak sanığın 10 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına' cümlesinin eklenmesine, karardaki diğer hususların aynen bırakılmasına” karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise; “Özel Dairece indirilen sonuç cezanın 2 yılın altına düşmesi nedeniyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip verilmeyeceğinin takdirinde zorunluluk bulunduğu, bu nedenle CMK'nın 231. maddesi de gözetilerek hükmün bozulması gerektiği” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,
Sanığın adli sicil kaydı incelendiğinde, suç tarihi itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve ertelemeye engel sabıkasının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz" denilen, 5320 sayılı Kanun'un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK'da ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK'nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması hâlinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan sonra konuyla ilgisi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve hapis cezasının ertelenmesine ilişkin düzenlemelere de değinilmesi gerekmektedir.
CMK'nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun bir çok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK’nın 223. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesiyle kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun'un 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalan için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 6545 sayılı Kanun'un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla CMK'nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir süjesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip, hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır.
Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar, Türk Ceza Kanunu'nun 50. maddesinin birinci fıkrasında;
"Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adlî para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir." şeklinde düzenlenmiş, anılan maddenin gerekçesinde; “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması halinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlere hükmedilebileceği açıklanmıştır.
Ayrıntıları 07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime, TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetkisi vermiştir. Hâkim bu yetkisini kullanırken, sanığın kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre bir değerlendirme yapmalıdır.
Hapis cezasının ertelenmesi ise, Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinde;
“(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekizyaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir... ” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere “erteleme”, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olacak ve uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ... hakkındaki hükmün, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi üzerine Özel Dairece, TCK'nın 168. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanma şartlarının bulunduğu gerekçesiyle kanun yararına bozulmasına karar verilmesi isabetli olup bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
Ancak, yerel mahkemece hatalı şekilde sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması neticesinde 2 yıl 8 ay hapis olarak belirlenen cezanın miktarı itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve erteleme yönünden bir değerlendirme yapılmamış olması, Özel Dairece sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunduğu gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulması sonucunda ise Özel Dairece sanık hakkında hükmedilen 10 ay 20 gün hapis cezasından ibaret sonuç cezanın bir yıl hapis cezasının altına düşmesi hususları göz önünde bulundurulduğunda, sanık hakkında CMK'nın 231, TCK'nın 50 ve 51. maddelerinin uygulanma ihtimali gündeme gelecektir.
Kişiselleştirme nedenleri dikkate alınmaksızın yalnızca kanun yararına bozma nedeni doğrultusunda CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca daha hafif cezaya doğrudan hükmedilmesi hâlinde, Özel Dairece verilen bu karara karşı yeniden kanun yararına bozma kanun yoluna başvurma imkânı bulunmamaktadır.
Bu durumda, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması, seçenek yaptırımlar ve erteleme hükümlerinin uygulanması yönünden diğer koşullarının oluşması, yine hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden "Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması" ve hapis cezasının ertelenmesi yönünden de "Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması" şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin değerlendirme yönünden davanın esası çözülmemiş olup CMK'nın 309/4-b maddesi kapsamında kanun yararına bozma nedenine göre hükmedilecek cezanın miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekeceğinden, CMK’nın 309. maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca daha hafif cezaya doğrudan hükmedilmesine ilişkin Özel Daire kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, yerel mahkeme hükmünün kanun yararına bozulmasına yönelik Özel Daire kararından “bozma uygulamaya yönelik olduğundan aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince, hüküm fıkrasının 5237 sayılı TCK'nın 142/1-b maddesi gereğince 2 yıl hapis ve aynı Kanun’un 43/1. maddesi gereğince 1/3 oranında artırım yapılarak 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılması ile ilgili hüküm fıkrasından sonra gelmek üzere, tayin olunan hapis cezasının ‘TCK'nın 168/1. maddesi gereğince soruşturma aşamasında gerçekleşen zararın tazmin edilmesi hususu nazara alınarak takdiren 2/3 indirim yapılarak 10 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına’ cümlesinin eklenmesine, karardaki diğer hususların aynen yerinde bırakılmasına” ilişkin bölümün çıkartılarak yerine “CMK'nın 309/4-b maddesi kapsamında kanun yararına bozma nedenine göre hükmedilecek cezanın miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmasına” cümlesinin eklenmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 23.06.2015 tarihli ve 10792-11622 sayılı kararından, “bozma uygulamaya yönelik olduğundan aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince, hüküm fıkrasının 5237 sayılı TCK'nın 142/1-b maddesi gereğince 2 yıl hapis ve aynı Kanun’un 43/1 maddesi gereğince 1/3 oranında artırım yapılarak 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılması ile ilgili hüküm fıkrasından sonra gelmek üzere, tayin olunan hapis cezasının ‘TCK'nın 168/1 maddesi gereğince soruşturma aşamasında gerçekleşen zararın tazmin edilmesi hususu nazara alınarak takdiren 2/3 indirim yapılarak 10 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına’ cümlesinin eklenmesine, karardaki diğer hususların aynen yerinde bırakılmasına” ilişkin bölümün çıkartılarak yerine “CMK'nın 309/4-b maddesi kapsamında kanun yararına bozma nedenine göre hükmedilecek cezanın miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmasına” cümlesinin EKLENMESİNE,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.09.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.





Full & Egal Universal Law Academy