Yargıtay Ceza Dairesi Numara 99,100,101/1992 Dava No 6/1993 Karar Tarihi 12.03.1993
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Ceza Dairesi Numara 99,100,101/1992 Dava No 6/1993 Karar Tarihi 12.03.1993
Numara: 99,100,101/1992
Dava No: 6/1993
Taraflar: Celal Gündoğan vd ile Başsavcılık arasında
Konu: Polisi darp ve tabanca tasarrufu – Ceza takdiri – Para cezası
Mahkeme: Yargıtay/ceza
Karar Tarihi: 12.03.1993

-D.6/93 Birleştirilmiş
Yargıtay/Ceza No: 99/92, 100/92 ve 101/92
(Ağır Ceza Dava No: 3708/92; Gazi Mağusa)

Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: Niyazi F. Korkut, Celâl Karabacak, Özkan Tun-çağ


Yargıtay/Ceza No: 99/92

İstinaf eden: Celal Gündoğan, Turnalar.
(Sanık 5)
ile
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık.

A r a s ı n d a.

İstinaf eden- namına: Enver Öztürk.
Aleyhine istinaf edilen namına: Ali F. Yeşilada.


Yargıtay/Ceza 100/92

İstinaf eden: Şevket Yalçın, Paşaköy.
(Sanık 1)
ile
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık.
- A r a s ı n d a.


İstinaf eden namına: Enver Öztürk.
Aleyhine istinaf edilen namına: Ali F. Yeşilada.


Yargıtay/CezaNo:101/92

İstinaf eden namına: Ramadan Kalaycı, Mağusa.
- (Sanık 2)
ile
Aleyhine istinaf edilen: Başsavcılık.
A r a s ı n d a.

İstinaf eden namına: Enver Öztürk.
Aleyhine istinaf edilen namına: Ali F. Yeşilada.


H Ü K Ü M

Niyazi F. Korkut: Birleştirile-rek 4.1.1993 tarihinde dinlenen 99/92, 100/92 ve 101/92 sayılı işbu istinafların yapılan duruşmalar sonucunda, gerekçeleri sonradan verilmek üzere, kabul edilmesine ve Sanık (1) (2) ve (5)'in aleyhlerindeki 1 ve 3. davalardan verilen cezaların iptal ediler-ek Sanıkların salıverilmelerine hüküm vermiştik. Mahkemenin gerekçeli kararı şimdi Sayın Yargıç Özkan Tunçağ tarafından verilecektir.

Özkan Tunçağ: Birletirilerek dinlenen işbu istinaflar G. Mağusa'da oturum yapan Ağır Ceza Mahkemesinin 3708/92 sayılı dav-ada 18.11.1992 tarihinde kestiği para cezalarına karşı yapılmıştır.

Yargıtay/Ceza 99/92, 100/92 ve 101/92 sayılı istinaflarda istinaf eden Sanık (5) (1) ve (2) (Bundan sonra gerktikçe sanıklar olarak anılacaktır) ile aynı davalarla yargılanıp istinaf et-meyen Sanık (3) ve (4) aşağıdaki suçlarla itham edildiler:

Fasıl 154 Ceza Yasasının 20, 11/59 ve 7/89 sayılı yasa ile tadil edilen Fasıl 57 Ateşli Silâhlar Yasasının 2, 4(1)(2)(a) 26 ve 27. maddelerine aykırı öze izinsiz tabanca taşımak.

Fasıl 154 ceza Y-asasının 20, 11/59 ve 7/89 sayılı yasa ile tadil edilen Fasıl 57 Ateşli Silâhlar Yasasının 2, 4(1)(2)(B) 26 ve 27. maddelerine aykırı kanunsuz tabanca tasarrufu.

Fasıl 154 Ceza Yasasının 20. maddesi ile 55/88 sayılı yasa ile tadil edilen Fasıl 54 Patlayıc-ı Maddeler Yasasının 2, 4(1)(e)(4)(d)(5)(a)(b) maddelerine aykırı patlayıcı madde taşımak.

Fasıl 154 Ceza Yasasının 20. maddesi ile 55/88 sayılı yasa ile tadil edilen Fasıl 54 Patlayıcı Maddeler Yasasının 2, 4(1)(e)(4)(d)(5)(a)(b) maddelerine aykırı patla-yıcı madde tasarrufu.

Fasıl 154 Ceza Yassının 20 ve 244(b) maddelerine aykırı polisi görevden men.

Fasıl 154 Ceza Yasasının 20 ve 244(b) maddelerine aykırı polisi darp.

Sanıklar, aleyhlerine getirilen 1, 2 3 ve 4. davaları kabul ettiler, 5 ve 6. davalar-ı kabul etmediler. Sanıklar kabul ettikleri davalardan suçlu bulunarak mahkûm edildiler. İddia Makamınca aleyhlerine şahadet sunulmayan 5 ve 6. davalardan ise beraat ettirildiler.

Davanın olgularına geçmeden önce bir hususa değinmekte yarar görüyoruz. Şö-yle ki; Sanık (3) ve (4) oalrak davada yer alan Mehmet Onkun ve Süleyman Küpeli isimli şahıslar Mahkeemce kendilerine kesilen para cezalarını ödemişler ve karar aleyhine istinaf yapmamışlardır. Bu nedenle olgular ve hafifletici nedenlerle diğer hususlara i-lişkin yapacağımız incelemede gerekmedikçe Sanık (3) ve (4)'e değinilmeyecektir.

Genelde Polis Müfettiş Muavini Sedat İlhan'ın suç anındaki resmi kimliği ile tabancasına ilişkin iddia ve müdafaa tarafından öne sürülen farklı savlaar dışında taraflar aras-ında tartışma konusu yapılmayan olgular savcılıkça Mahkemeye aşağıdaki şekilde dunulmuştur:

2.10.1991 tarihinde saat 20.30 civarında Karpaz Polis Müdürlüğüne bağlı Cürümleri Önleme Şubesinden birpolis ekibi, yollara siyasi konularda yazı yazılmakta olduğ-una ilişkin alınan bilgi üzerine birçok polis mensubunun görev aldığı ve aralarında Polis Müfettiş Muavini Sedat İlhan'ın da bulunduğu bir operasyon düzenlemiştir. Buna bağlı olarak Kumyalı-Pamuklu anayolu üzerinde Müfettiş Muavini Sedat İlhan da bir yere -bırakılmış ve tahminen anayoldan 15m kadar Güneyde bir harup ağacının dibine oturup beklemeye başlamıştır. Bir süre sonra adıgeçen polis mensubunun 10m kadar yanında ZBK 387 plâkalı bir araç durmuş ve araçtan aşağıya inen 3 kişi asfalt yol üzerine beyaz bo-ya ile yazı yazmaya başlamışlardır. Bunun üzerine Müfettiş Muavini Sedat İlhan bu kişilere doğru yaklaşarak kendilerine polis olduğunu ve yola yazı yazmanın suç odluğunu bildirmiştir. Bu esanda (2) (3) ve (4). Sanıklar yola yazı yazmakta idiler. Müfettiş M-uavininin yukarıda belirtilen sözleri söylemesinden sonra Sanık (1) ZBK plâkalı araçtaninerek o akşam sivil olarak görev yapan Müfettiş Muavini Sedat İlhan için "Ne polisi üzerinde ne varsa alın" demesi üzerine (1)(2)(3) ve (4). Sanıklar Sedat İlhan'dan ke-ndisine zimmetli 359185 fabrika numaralı Vzor marka tabanca ile bu tabancada şarjör içerisinde bulunan 7 adet canlı 7.65'lik mermi, 4522 numaraı aselsal el telsizini ve 3 pilli el fenerini aldılar. Sanık (5) ise bu esanda araçtan inmedi. Bilâhare (1)(2) ve- (5). Sanıklar anıaln kiralık araçla Kumyalı köyüne gittiler ve orada Milletvekili Ahmet Kâşif'e olayı anlattılar. Ahmet Kâşif Sanıkların Müfettiş Muavini Sedat İlhan'dan alıkları tabancayı, mermileri, telsizi ve feneri Sanıklardan teslim aldı. Konunun pol-ise intikal ettirilmesinden sonra Polis Müfettiş Muavini Hasn Dinçer ile birlikte tekrar olay mahalline dönüldü ve Milletvekili Ahmet Kâşif Sanıklardan aldığı tabanca ile mermileri, telsizi ve el fenerini Müfettiş Muavini Sedat İlhan'a verdi. Müteakiben Mü-fettiş Muavini Hasan Dinçer, (2) (3) (4) ve (5). Sanıkları tutukladı. (1): Sanık ise konu ZBK 387 plâkalı araçla olay yerinden ayrıldı.

Sanık (2) (3) (4) ve (5) Karpaz Polis Müdürlüğü Adli Şubeye götürüldüler ve hücreye kondular.

1.10.1991 tarihinde Sa-nık (2) ve (5) olayla ilgili birer gönüllü ifade verdiler.

3.10.1991 tarihinde Sanık (2) ve (5) ile ilgili Mahkemden 3 gün tutukluluk emri alındı ve yine aynı gün Mahkemeden Sanık (1)'in tutuklanabilmesi için derdest müzekkeresi sağlandı.

3.10.1991 tar-ihinde Sanık 81) G. Mağusa Surlar İçi Polis Karakoluna gitti. Orada derdest müzekkeresi ışığında tutuklandı. Kendisine yasal ihtar yapıldıktan sonra yanıt oalrak "Birşey mi yaptık" dedi.

4.10.1991 tarihinde tutuklu bulunan (1). sanık da gönüllü bir ifade- vererek olayı kendi açısından anlattı. Aynı gün Sanık (1) (2) ve (5) G. Mağusa Kaza Mahkemesine çıkarıldılar ve kendilerine konan kefalet şartlarını yerine getirdikelri cihetle duruşmalarında hazır bulunmak üzere serbest bırakıldılar.

10.10.1991 tarihin-de tüm Sanıklaara Adli Şubede yazılı dava tebliğ edildi. Bu meselede Sanık (1) 1 güni Sanık (2) ve (5) 3'er gün tutuklu kalmışlardır. Benzeri sabıkaları yoktur.

İstinaf eden sanıkların avukatı, Mahkemeye uzun bir hitabede bulunarak kendi görüş ve değerle-ndirmeleri işiğinda hafifletici nedenleri Mahkemeye aktarmıştır.

Sanıkların avuklatına göre bu olay gerçekten bir talihsizlik eseri meydana gelmiş olup 13.10.1991 tarihinde yapılan milletvekilliği ara seçimlerinden bir hafta kadar önceye isabet etmektedi-r. Tamamen seçim heyecanının ve o andaki paniğin getirmiş olduğu bir olay olup daha önceden bilinçli şekilde plânlanarak uygulanmış bir eylem değildir. Seçim heyecanının doğal sonucu olarak değişik partilere mensup kişilerin seçimlerdeki propaganda süresi -içerisinde gecenin geç saatlerinde birbirleri ile karşılaştıkları, sataştıkalrı, laf attıkları ve hatta baız kavgaların da olduğu inkâr edilmez geçerlidir. Aynı şekilde yasak olmasına karşın seçim dönemlerinnde bütün partilerin yollara yazı yazdıkları, duv-arlara ve ağaçlara afiş yapıştırdıkları da bilinmektedir. Sanık (5) hariç Sanık (1) 82) (3) ve (4) anılan tarihte Kumaylı mitingine gitmiş, miting devam ederken Mağusa'da başka parti çalışmalarına katılmak için oradan ayrılmışlar ve köy çıkışında diğer par-tilerin yazılar yazmalarından etkilenerek yol içerisine Y.D.P. yazmak istemişlerdir. tesadüf ve şansızlık diye nitelendirilebilecek bı olay da o esnada görevli bulunan Polis Müfettişi Sedat İlhan'ın kendilerini görerek müdahale etmesi sonucu ortaya çıkmış-tır.

Sanık avukatının iddiasına göre Sanıklar yol içerisine yazı yazıldığı bir esnada ağaçlar içerisinden ansızın sivil bir şahsın çıktığını görerek heyecanlanmışlardır. Bu heyecan ise kendilerinin bir tereddüte düşmesine neden olmuştur. Anılan Polis Müf-ettiş Muavini sivil bir kıyafetle ve elinde davada emare olarak sunulan tabancası olduğu halde Sanıklara ellerini kaldırma veya kaçmmama yolunda uyarıda bulunmuştur. Bu kişi ancak Sanıkların sorusu üzerine polis olduğunu söylemitir. Seçim propaganda devrel-erinde Sanıklar zaman zaman başka parti ve gruplarla da karşılaştıkları ve bazen de istenmeyen olayların meydana çıktığını göz önünde tutarak o prikoloji ile sivil şahsın polis olmayağını ve belki de rakip partilerin birinin adamı olabileceğini o an için d-üşünmüşlerdir. Gönüllü ifadelerine bakıldığı zaman bu hususlar açıkça görülmektedir. Böyle bir ortam içerisinde bulundukları ruh halinin etkisi altında ve bir an için sağlıklı düşünme payı bulmadan kendilerine silah doğrultan ve bilâhare Müfettiş Muavini -Sedat İlhan olduğunu öğrendikleri şahsı etkisiz duruma getirme çabası ile hareket ederek söz konusu şahsın üzerinde bir fırsat bulup atılmışlar ve kendilerini tesirdiz hale getirerek elinden silahını almışlardır.

İstinaf edenlerin avukatı hitabesinde dev-amla o ana kadar Sanıkların söz konusu şahsın polis olduğunu bilmediklerini veya bilecek durumda olmadıklraını belirterek adı geçen kişinin bu silahı çekmiş olmasaydı Sanıkların tahrik edilmesi veya kendisinden bu silahı almalarının söz konusu olmayacağını- öne sürmüştür. Ayrıca Müfettiş Muavini Sedat İlhan'ın Sanıklara hiçbir zaman kimliğini de göstermediği hususu savunma avukatınca ifade edilmiştir.

İstinaf edenlerin avukatı hitabesinde, sair şeyler yanında, olaay mahalline yakın bir bölgede polis karako-lunun bulunmadığını, oraya en yakın köy olan Kumyalı'nın 2-3km uzaklıkta olduğunu, burada ise kendilerine göre bir polisten çok daha yüksek gördükleri bir Milletvekili olan Ahmet Kâşif'in bulunduğunu bildikleri için polise ulaştırılmak üzere adı geçen mill-etvekiline emare tabanca, mermi ve diğer eşyaları teslim etmek amacı ile Kumaylı'ya gidildiğini öne sürmüştür. Savunma avukatı Sanıkların bu koşullar içerisinde en doğru yolu seçtiklerini belirterek yapılması gerekeni yaptıklarını ve tüm bu olayın oluşunun- 3-5 dakikalık bir zaman sürecini geçmediğini, emare tabanca ve mermiler ile diğer emareleri taşıma sürelerinin de bu süre ile sınırlı olduğunu, tabancayı herhangi bir şekilde kullanma yoluna gitmedikleri gibi herhangi denemede de bulunmadıklarını, tabanca- ve mermileri taşıma eyleminin konu emareleri bir yetkiliye teslim etmek amacı ile yapıldığını ve bunun da gerçekleştirilmiş olduğunu, bu açıdan da bakıldığında istinaf eden Sanıkların işlemiş oldukları suçun teknik aanlamda işlenmiş bir suç olduğunun kabu-l edilmesi gerektiğini, olayın heyecanı ile hareket ettiklerini, kalabalık olduklarını, her kafadan farklı bir ses çıkması ve birbirlerinden etkilenmeleri veya tahrik olmalarının sonucunda bu suçu işlediklerini öne sürmüştür. İstinaf edenlerin avukatı Sanı-k (5)'in durumu-nun daha da farklı odluğunu, hiçbir şekilde arabadan inmeyen bu Sanığın sadece arabada oturmak sureti ile suça iştirak ettiğini belirterek bu hususun da ceza takdirinde dikkate alınmasını istemiştir.

İstinaf edenler avukatına göre Sanıkla-r cahil kişiler olup polise ilk andan başlayarak yardımcı oldukları gibi olayın erken zamanda açıklığa kavuşmasını sağlamışlardır. Mahkemede de suçlarını kabul ederek adaletin bir an önce tecellisine katkıda bulunmuşlar, Mahkemeden özür dileyrek pişman old-uklarını ortaya koymuşlardır.

Savunma avukatı Sanıkların özel durumlarına değinerek (1). Sanığın 48 yaşında olduğunu, eşinden ayrıldığını, 10 ve 14 yaşalrı arasında 3 çocuğuna bakmakla yükümlü olduğunu, 1976 yılında göçmen olarak Adana'dan gelip KKTC'De -Paşaköy'e yerleştiğini, çiftçilik yaptığını ve çocukları ile birlikte geçinmeye çalıştığını; (2). Sanığın da 1965 Silifke doğumlu olduğunu, 1975 yılında ailesi ile birlikte göçmen olarak KKTC'ye geldiğini, başkalarının yanında gündelikçi veya aylıkçı olar-ak tarlalarda ırgatlık yaptığını, evli olup 2 yaşında bir küçük çocuğunun bulunduğunu, halen karısının 6 aylık hamle olduğunu ve ev kirası ödediğini belirtmiştir. Sanık (5)'in iise 1946 Denizili doğumlu, 1975 yılından beri göçmen olarak Anavatandan gelip -KKTC'ye yerleşen 5 çocuk babası bir şahıs olduğunu, mali imkânlarının yetersiz olduğunu belirten savunma avukatı Sanıkların çevrelerinde sevilen, dürüst, çalışan ve iyi niyetki kişiler olduğunu, böyle talihsiz bir olaya methaldar oldukalrı için büyük orand-a pişmanlık duydukalrını, ailelerinin bu kişilerin çalışmalarına ve gelirlerine muhtaç bulunduklarını söyleyerek Mahkemenin istinaf eden Sanıklara ceza takdir ederken ilk ve son kez mülayım davranarak bir fırsat tanımasını rica etmiştir.

Ağır Ceza Mahkem-e Başkanının 5.11.1992 ile 16.11.1992 tarihleri arasında görevli izinli olarak Ada haricinde olacağı nedeni ile Ağır Ceza oturumlarına ara verildiğinden 4.11.1992 tarihinde dinlenen bu davanın kararı 18.11.1992 tarihinde okunmuştur. Ağır Ceza Mahkeemsi bu- süre içerisinde Sanıkların tutuklu kalmalarına da emir vermiştir.

İstinaf eden Sanıklar kendi ikrarları ve İddia Makamınca sunulan olgular ışığında suçlu bulunarak mahkûm edildikten sonra Mahkeme Sanık (1) ve (2)'ye 1. davadan derhal ödenmesi koşulu ile- 8'er Milyon TL'sı para cezası veya 6 ay hapislik; Sanık (5)'e 1. davadan derhal ödenmesi koşulu ile 3 Milyon TL'sı para cezası veya 3 ay hapislik, Sanık (19 ve (2)'ye 3. davadan derhal ödenmesii koşulu ile 3'er Milyon TL'sı para cezası veya 3 ay hapislik;- aynı davadan Sanık (5)'e derhal ödenmesi koşulu ile 1.5 Milyon TL'sı para cezası veya 1 ay hapislik cezası kesmiştir. Mahkeme par cezalarının ödenmemesi halinde hapislik cezalarının birlikte çekileceğini belirterek Sanık (1) (2) ve (5)''n yasalara saygılı- olmaları için 1 yıl müddetle 5 Milyon TL''ik şahsi kefalet imza etmeleri hususunda da karar vermiştir.

Derhal ödenmesi koşulu ile Mahkemece kesilen para cezalarının ödenmemesi sonucu hapislik cezalarını çekmeye başlayan Sanık (1) (2) ve (5) kesilen pa-ra cezaları aleyhine istinaf etmişlerdir.

İstinaf ihbarnamesi 4 istinaf sebebini içermektedir. 1. istinaf sebebi Sanıkların mahkûm edildikleri suçlarda kendilerine kesilen para cezalarının alenen fahiş olduğu hususunu içermektedir. 2. istinaf sebebi Alt -Mahkemenin Sanıklara ceza verirken prensiplerini dikkate almadığı ve/veya yeterince dikkate almadığına ilişkindir. Bu istinaf sebebi özellikle hapislik cezasının verilmesinin uygun görülmediği ahvalde Sanıkların maddi durumlarının müsait olmadığı bilindiği- halde ödeyemeyecekleri bir para cezası kesmenin Sanıkları dolaylı olarak hapis cezası ile cezalandırma sınucunu doğuracağı cihetle Alt Mahkemenin bu hususta hatalı hareket ettiği savını içemektedir. 3. istinaf sebebi, İddia Makamının ve savunmanın suçun i-şlenişine ilişkin farklı olgular öne sürmeleri halinde Alt Mahkemenin sadece Savılığın sunduğu olguları dikkate almakla ve Savcılığın ileri sürmüş olduğu olgulardan farklı olgular ileri süren savunmaya bu hususları kanıtlama fırsatı vermemekle hata ettiğin-e ilişkindir. 4. istinaf sebebi ise Sanıkların lehine alınması gereken hafifletici sebeplerin özellikle Sanıkların şahsi, sosyal ve aievi durumlarının Alt Mahkeemce yeterince dikkate alınarak değerlendirmediği savını içermektedir.

Yukarıda belirtilen 4 i-stinaf sebebi birbirine bağlantılı olduğu cihetle istinaf edenlerin avukatı tüm istinaf sebeplerini mümkün olduğunca birlikte ele alarak Mahkemeye hitap etmiştir. Savunma avukatı özde Ağır Ceza Mahkemesi hzurunda yaptığı ve bizim de hükmümüzde genişçe bir -şekilde değindiğimiz argümanlarını istinafın duruşmasında da tekrarlamıştır. Savunma avukatı, hitabesinde sair şeyler yanıda, olayda methalder Polis Müfettiş Muavini Sedat İlhan'ın suçun işlendiği anda sibil odluğunu, kimliğinin bilinmediğini, elinde taban-ca tuttuğunu, bu durumda Alt Mahkemede de üzerinde önemle durduğu gibi silahlı sivil bir şahıs izlenimini Sanıklara verdiğini, bu suçların panik anında işlenmiş olduğunu, buna karşın Alt Mahkemenin polisin elinden silahının alınması ile ilgili konuya büyük- önem vererek bu hususu cezayı ağırlaştırıcı bir neden oalrak gördüğünü, ayrıca suçun ciddiyet ve vehametine fazalca ağırlık vediğini, suçun ciddiyet ve vehametine fazlaca ağırlık verdiğini, suçun işleniş tarzını aynen savcılığın söylediği şekilde kabul et-mekle hata ettiğini, biraz önce değinilen Sedat İlhan'la ilgili konuyu ceza takdirinde büyük ağırlık vermesine karşın bu hususta taammen farklı savlar ileri süren savunmaya öne sürmüş olduğu bu savalrı kanıtlama fırsatı vermeyerek konuya bir tek açıdan bak-ıp değerlendirme yapma durumuna girdiğini, eğer savunmaya İddia Makamından farklı savlar içeren husuları kanıtlayabilme fırsatı verilmiş olsaydı durumun daha farklı bir sonuca verilebileceğini, suçun işleniş sebepelrinin yeterince dikkate alınmadığını, tab-anca ve patayıcı madde suçlarının ciddi ve vahim suçlar odluğunun bir gerçek olamsına karşın bu davanın kendine özgün olguları içerisinde ceza takdir edilmesi gerektiğini, bunun sıradan bir tabanca ve patlayıcı madde taşıma davası olmadığını, (5). Sanığın -suça iştirakinin çok cüz'ı olmasına karşın bu hususun Alt Mahkemece yeterince dikkate alınıp değerlendirildiğini, Sanıkların mali durumlarının yetersiz olduğunun Mahkeme huzuruna getirilen olgulardan anlaşılır olduğunu, esasen bu hususta aksine bir aşhadet- de bulunmadığını, en çok ağırlık verdiklerihususun Sanık (1) 82) ve (5)'in maddi durumlarının yetersiz olması nedeni ile kesilen fahiş para cezalarını ödeyememeleri sonucu fiiliyatta hapis cezası ile cezalandırılmış duruma düştüklerini, genel ceza ilkeler-i ile bu nevi suçlarda uygulanan ceza ilkelerine göre kamu yararı mülâhazası ile Sanık (1) (2) ve (5)'in özel durumlarının dengeli bir şekilde dikkate alınıp değerlendirilmesi gerektiğini, Alt Mahkemenin ise bunu yapmamakla hata ettiğini aşikâr olduğunu be-lirttikten sonra argümanlarını destekler nitelikte bazı içtihat kararlarına atıf yapmıştır.

Daha sonra söz alan savcı ise verilen kararın doğru olduğunu, Alt Mahkemenin kararında ceza ilkelerine göre tüm unsurların dikkate alındığının görüldüğünü, bunun -bir sonucu olarak da suçu iştirak paayı cüz'ı olarak görülen Sanık (5)'e daha az cezaların verildiğini, bu nevi suçlarda ilkin hapislik cezasının düşünüldüğünü, ancak istisnai hallerde para cezası verildiğini, istinaf eden Sanıkların da durumlarının istisn-ai ahval içerisinde değerlendirrilerek kendilerine para cezası verildiğini, böyle yapmakla Alt Mahkemenin herhangi bir hata yapmış sayılamayacağını, tüm taraflarca nedenlerin dikkate alındığının bir gerçek odluğunu öne sürmüştür.

Kuşkusuz ki istinaf eden-ler istinaf sebeplerinde öne sürdüğü savları kanıtlamakla yükümlüdür. Başka bir anlatımla, istinaf edenler Alt Mahkemenin istinaf sebeplerine ilişkin konularda hata ettiği hususunda Mahkemeyi ikna etmelidirler. İstinaf edenlerin bu yükümlülüğü yerine getir-ip getirmediğinin saptanması için huzurumuzda tarafların yaptıkları argümanları incelememiz gerekmektedir.

Daha önce İddia Makamı ile savunmanın genelde olgular hususunda görüş birliği içinde olduklarını belirtirken hayli önemli olarak nitelendirilebilec-ek bir hususta yani olaya methaldar olan Polis Müfettiş Muavini Sedat İlhan'ın suçun işlendiği andaki resmi kimliği ve tabancasına ilişkin tarafların tamamen farklı savlar öne sürdüklerine değinmiştik. İstinaf edenlerin avulatı, bu konu üzerinde titilikle -durarak Alt Mahkemenin ihtilâflı olan bu hususta Savcılığın sunmuş olduğu olguları aynen kabul ederek cezanın takdirinde ağırlaştırıcı bir unsur olarak dikkate alındığını, kendilerinin söylediklerine ise itibar etmediğini; böyle bir hareket etmekle hatalı -davranıldığının bir gerçek olduğunu belirttikten sonra Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 30/76 ve 31/76 sayılı içtihat kararına atıfta bulunarak Alt Mahkemnin Sanıkların konuyla ilgili öne sürmüş odluğu farklı savları kanıtlayabilmek için kendilerine fırsat ver-mesi gerektiğini, halbuki bunu yapmamakla yerleşmiş hukuki ilkelere ters düştüğünün açık odluğunu öne sürmüştür.

Birleştirilmiş Yargıtay/Ceza 30/76 ve 31/76 sayılı içtihat kararının 4 ve 5. sayfalarında aşağıdaki görüşlere yer verilmiştir:

"Bir suç sa-nık tarafından Mahkeme huzurunda kabul edildikten sonra İddia Makamı ile Müdafaa tarafından Mahkemeye yapılan hitabelerde olayın cereyanı hususund görüş ayrılığı varsa ve sanığın olayı takdim edişini Mahkeme benimsemek temayülünde değilse, bu hususu sanığa- söylemesi gerekir ki sanık da, şeyt dilerse, şahit celbetmek hakkını kullanmış olsun. Bu hususta Ceza İstinaf NO. 21/72 Faruk Süleyman v. Başsavcılık istinafında Yüksek Mahkeme Başkanı sayfa 5'de şöyle demiştir.-

'Bidayet Mahkemesi iddia makamı ve müdaf-aa tarafından vakaları izah eden ve birbirkerinden çok farklı olan beyanatlarla karşılaştığında ve iddia makamının izahatını müdafaanın izahatına tercih etmek temayülünü hissettiği zaman, kanaatımca müdafaaya vakanın nasıl cereyan ettiğini isbat etmek için- şahadet çağırmak fırsatını vermeli idi.'

Aynı hükümde safya 6'da ise Yargıç Ülfet Emin şunları söylemiştir:-

'Sanığın mahkemede verdiği izahatın hilâfına vakalar isbat edilmedikçe mahkemenin sanığın ileri sürdüğü iddiaların doğru olduğunu kabul etmesi- gerekir kanaatındayım. Meğer ki Mahkeme sanığın ileri sürdüğü hakikatlar ışığında bunların doğru olarak kabul edilemiyeceğini sanığa bildirsin. Bu böyle yapıldığı takdirde sanığa veya İddia Makamına iddialarını isbat etmeleri için şahit çağırmak fırsatını- verir ve o zman vakalar isbat edimiş vakalar durumuna girer. Bu davada Ağır ceza Mahkemesi ise sanığın ileri sürdüğü iddiaları kabul etmeyeceğine dair sanığa herhnagi bir ihbarda bulunmamıştır. Bu durumda sanık pek haklı olarak hakikatler üzerinde ileri s-ürdüğü iddiaların doğru olarak Mahkeme tarafından kabul edileceğini düşünebilirdi. Sanığın Mahkemeye verdiği izahatın hilâfına şahadet olamdığı için kanaatimce sanık tarafından verilen ifadelerin yalnız sanık aleyhine olan kısımlarını da nazarı itibara alm-ak mecburiyeti olduğu için sanığın kendi lehine söyledikelrimi de Mahkemeye nazarı itibara alması ve bunları sanığın lehine değerlendirmesi gerekirdi kanaatındayım.'

Önümüzdeki istinafta daha evvel belirtildiği gibi, müstenif tahfif edici sebepler de ile-ri sürerek olayın ceryanı hakkında bir izahat verdi. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu izahatı ve dolayısıyle tahfif edici sebepleri İddia Makamı tarafından söylenenlerle bağdaşmadığı cihetle kabul edilemiyeceğini müstenife bildirmedi ve dolayısıyle müstenif bu i-zahatını desteklemek babında şahadet çağırma hakkından yoksun kılındı. Müstenife bu hak tanınmış olsaydı iddiaları destekler mahiyette şahadet ibraz etmsi hiç olmazsa ihtimal dahilinde olabilirdi. Tabiidir ki Ağır Ceza Mahkemesi müstenifin celbedebileceği -şahadete itibar etmeyebilir ve yine de İddia Makamının olayı izah şeklini benimseyebilirdi. Ancak müstenife bu hakkı tanımamas ile Ağır Ceza Mahkemesi bu hususta, hatalı olarak hareket etmiştir kansıındayız."

-Bizim de benimsediğimiz bu içtihat kararında serdedilen ilkeler ışığında ve birkaç defa değinmek zorunluluğu hissettiğimiz ihtilâflı konuda istinaf eden Sanıklara öne sürmüş odlukları savları kanıtlayabilme fırsatını Ağır Ceza mahkemesi vermeliydi görüşün-deyiz.
-
Ağır Ceza Mahkemesi İddia Makamınınsunmuş olduğu olguları aynen kabul ettiği izlenimi veren ifadeler kullanma cihetine giderek ihtilâflı konuda farklı savlar ileri süren savunmaya bu savlarını kanıtlayabilmek için bir fırsat tanıma gereğini de duymamıştı-r. Bu bir eksiklik olmakla beraber burada önemli oaln husus bu eksikliğin ceza takdrirnde ağırlıklı şekilde bir etken olup olmadığının bu istinaf maksatları bakımından saptanmasıdır.

Hafifletici nedenlerle ilgili olarak da Ağır Ceza Mahkemesinin kararınd-a zabıtlara atıfta bulunulmakla yetinilmiştir. Bu hususa değinmekteki esas amacımız olgular ve hafifletici nedenlere ilişkin savların en azından gerekli olanlarının Mahkeme kararlarında belirtilmesidir. Yukarıda değindiğimiz incelememizi yapmak için Ağır C-eza Mahkemesinin Sanık (1) (2) ve (5)'e ilişkin kararını ve tüm dosyayı birkaç kez okumak ve incelemek mecburiyetinde kaldık.

Ağır Ceza Mahkemesinin kararından yapılacak uzunca bir alıntının da işbu istinafın hükme bağlanmasında yardımcı olacağı görüşünd-eyiz. Kararın 3 ve 4. sayfalarında şöyle denmektedir:-

"Sanıklara ne gibi bir ceza verilmesi gerektiğini tezekkür ederken suçun işleniş tarzı, suç tarihinde seçim dönemi olduğu, seçim faaliyetleri nedeniyle sanıkların ruh halleri göz önünde buludnuruldu.- Bu gibi suçları işleyen kişilere istisnai haller dışında amme menfaatini göz önünde bulundurarak, ibret verici caydırıcı, islâh edici nitelikte, etken ceza verilmesi gerektiği inancındayız ve bu tür suçları işleyen kişilere en uygun ve adil cezanın hapisl-ik cezası olması gerektiği görüşündeyiz. Kimsenin tabanca taşıması için nedeni olmıyacağı gibi toplumun fertleri bilmelidirler ki Mahkemeler bu gibi suçları işleyen kişilere hoş bakmıyacaklardır.

Sanıkların durumuna gelince, siyasi feveran içinde, seçim -dönemine rast gelen ve kişilerin daha duyarlı, sakin ve temkinli olamları gerektiği bir zamanda işlenmiştir. Sanıklar bir anlık düşüncesizlik neticesi suça iştirak etmişlerdir.

Sanıklar cahil kişiler olup, benzeri sabıkları bulunmamaktadır. Siyasi görüşl-erinin verdiği heyecan esnasında suçlar işlenmiştir. Çok kısa bir süre için konu tabancayı taşımışlardır. Kullanma yoluna gitmemişlerdir. Suçların vehameti kendilerine izah edildikten sonra, idrak etmişler, nadim ve pişman olmuşlardır.

Tüm yukarıda değin-diğimiz ve aşağıda sanıkların her birinin özel durumları ile ilgili hussular değerlendirildikten sonra, sanıklara bir fırsat verip hapse göndermemeyi uygun bulmaktayız. Ancak bu kanaate vardıktan sonra suçların vehameti ile orantılı, bilhassa suçun işleniş- tarzını da göz önünde bulundurarak, etkili ve caydırıcı nitelikte para cezası vermeyi uygun görmekteyiz.

Sanık 1'in 48 yaşında, eşinden ayrılmış, göçmen ve dar gelirli 3 çocuk babasıdır.

Sanık 2 1965 doğumludur, göçmen, ilkokul mezunu, evli, 1 çocuğu -ve eşi 6 buçuk aylık hamiledir, 500.000TL vererek kirada oturmaktadır.

.........................................

sanık 5 1946 doğumludur, göçmendir, ilkokul 5'den terk, 5 çocuk babasıdır. Ailsinin geçimni çiftçilikle sağlamakta, bu sanığın suça iştirak- payı diğerlerine oranla farklıdır. Sanık 5 suçlara sadece araçta oturmasıyle iştirak etmiştir. Bu hususu sanık lehine ayrıca değerlendiri-yoruz.

Tüm sanıklar Türkiye doğumlu ve bezneri sabıkaları bulunma- maktadır. Sanıklar çevrelerinde sevilen sayılan -çalışkan kişilerdir. İşledikleri suçlardan nadimdirler. Polise yardımcı oldulaar ve mahkemede suçlarını kabul etmekle mahkemeye yardımcı olmuşlar. Ayrıca 4.11.1992 tarihinden beri kararın açıklanmasını beklerken 14 günden beri tutuklu bulunmaktadırlar."

-Yapılan alıntıdan da görüleceği gibi Ağır Ceza Mahkemesi oalyın cereyan tarzını, savcılığın Mahkemeye sunduğu şekilde kabul ettikten sonra suç tarihinin seçim dönemi içerisinde olduğunu, Sanık (1)(2) ve (5)'in ruh hallerini, işlenen suçların ciddi suçlar -olduğunu, bu gibi suçları işleyen kişilere istisnai haller dışında kamu yararunu göz önünde bulundurarak ibret verici, caydırıcı ve islâh edici nitelikte etkin cezalar verilmesi gerektiğini, ilk nazarda hapislik cezası düşünüldüğünü, Sanıkların bir anlık d-üşüncesizlik sonucu anılan suçu işlediklerini, benzeri sabıkaları bulunmadığını, cahil kişiler olduğunu, konu tabanca ve mermileri çok kısa bir süre için ve milletvekilline teslim etmek suretşyle yetkililere ulaştırmak amcı ile taşıdıklarını, kullanma yolu-na gitmediklerini, pişman odluklarını, polise yardımcı oldukalrını belirtmiş, ayrıca şahsi ve ailevi durumlarını da dikakte alarak kendielrine bir fırsat verip hapse göndermemeyi uygun bulmasına karşın bilhassa suçun işleniş tarzını da göz önünde buludnrud-uğunu vurgulayarak etkili ve caydırıcı nitelikte para cezası kesmiştir.
-
Görülüyor ki; yukarıda kararında belirttiği nedenlerden ötürü istinaf eden Sanıkalrıdirekt olarak hapse göndermeyi uygun bulmmamasına karşın Ağır Ceza Mahkemesi özellikle suçun işleniş tarzını da nazarı itibare aldıktan sonra mali imkânları yetersiz olan- Sanıklara caydırıcı olacağı inancı ile oldukça yüklü para cezaları kesmiştir. Hiç kuşkumuz yoktur ki; istinaf eden Sanıkları kendi ikrarları ve İddia Makamının sunduğu olgular ışığında suçlu bularak mahkûm eden Ağır Ceza Mahkemesi ceza takdir ederken suçu-n özellikle işleniş tarzını da dikkate aldığını vurgulayarak bu hususa ceza takdirinde de oldukça büyük ağırlık verdiğini ortaya koymuştur.

Savunma avukatı istinaf sebeplerini ortaya koyarken esas olarak en çok züerinde durmak isetdiği hsuusun Ağır Ceza -Mahkemesinin Sanıklara drekt hapislik cezası vermemesine karşın bu kişilere altından kalkamayacakları fahiş para cezaları kesmekle bir yerede endirekt olarak onları hapse göndermiş olmakla hatalı hareket etmiş olduğunu ısrarla öne sürerek bu konu ile ilgil-i Yargıtay/Ceza: 25/76 sayılı içtihat kararına da atıf yapmıştır. Bu kararın 3. sayfasında aynen şöyle denmektedir:

"Bir suçluya ceza verilirken mahkemelerin takdirlerini kullandıkları fakat bunu yaparken de belli bazı prensipleri göz önünde bulundurdukl-arı bilinen bir gerçektir ve bu prensipler geçmişte birçok davalarda belirtildiği için bunları tekrarlamakta yarar görmüyorum. Genellikle bir davada verilen ceza, o davaya has olgulaar çerçevesinde mütalâa edilir.

Bidayet Mahkemsi sanığa 30KL. para ceza-sı kesmekle sanığı işlediği suçlardan hapse göndermemeği takdir ederek sanığa bir fırsat vermeği uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Bunu da yaparken gerek suçun vehametini ve gerkse sanığın cezayı ödeme kabiliyetini göz önünde bulundurması gerekirdi. Hapis c-ezası verilmesi uygun görülmeyen bir suçluya ödemeğe muktedir olamıyacağı bir para cezası kesmek prensip olarak hatalıdır kanaatındayım. Nitekim 'Principles of Sentencing' D.A. Thomas, sayfa 221 şu görüşe yer vermektedir:-

'It is considered incorrect to -impose a fine which is beyond the offender's ability to pay, as this is likely to result either in his serving a sentence of imprisonment in default, or possibly committing further offences to raise the money.'

Aynı prensip Lewis (30.11.64, 667/64(1964)- Crim. L.R.121) davasında da benimsenmiştir. Sözü edilen davada şöyle denilmektedir:-

' ...... It is in theview of this Court wrong in principle to impose such a fine as may be utterly beyond the accused's means and will only result in the prison sentenc-e ... as the sanction for failure to pay.'

Sanığın mali durmu hakkında Mahkeme önünde kâfi derecede şahadet vardı. Bizzat iddia amkamı sözcüsü sanığın 'parası olmadığını' belirtmiş, Bidayet Mahkeemsi de bu hsuusu kabul etmiştir.
Sanığa hapis cezasının a-ğır geleceği düşüncesiyle hareket eden Bidayet Mahkemesi, sanığın ödeme kabiliyetinden yoksun odluğunu bildiği halde ona ödeyemiyeceği bir para cezası kesmekle hapse göndermeme hususundaki önceki düşüncesine ters düşerek sanığın dört ay süre için hapsolunm-asnın kaçınılmaz kıldı."

-Bu içtihat kararında belirtilen görüş ve ilkeleri biz de benimsiyoruz.
-
İlk Mahkemenin Sanıklara para cezası kesmekle onları hapse göndermmemeği takdir ederek bir fırsat vermeği uygun bulduğu anlaşılmaktadır. Bunu da yaparken gerek suçun vehametini gerekse Sanıkalrın ödeme kabiliyetlerini göz önünde bulundurması gerekirdi.

-Sanıkalrın mali durumları hakkında kafi derecede şahadet İlk mahkeme huzurunda vardı. Bu nedenle hapis cezalarınınağır geleceği düşüncesiyle hareket eden İlk Mahkemenin Sanıklara ödeme kabiliyetinden yoksun odluklarını bildiği halde onlara ödeyemeyecekler-i bir para cezası kesmekle hapse göndermmeme hususundaki önceki düşüncesine ters düşüp Sanıkalrın hapsolunmmalarını kaçınılmaz kılmakla hata ettiğine kuşku yoktur.

Sonuç olarak yukarıdaki görüş ve ilkeler dikkate alındıktan sonra istinaf eden Sanık (1) (-2) ve (5)'in aleyhindeki 1 ve 3. davalardan verilen hükmün iptale dilemsine ve 4.11.1992 tarihinden itibaren 14 gün hükümsüz tutuklu olmak üzere anılan tarihten iribaren hapiste oldukları dikkate alınarak ceza maksatları bakımından bu süre yeterli olduğund-an Sanıkların salıverilmelerine karar verilir.

Bu istinaf vesilesiyle bazı hususlara da değinmek zaruretini duyduk.

1. Birçok içtihat kararında belirtildiği gibi tabanca ve aptalyıcı maddeler taşıma ve/veya tasarruf suçlarının ciddi suçlar odluğu ve bu -nevi suçlarda ceza takdir edilirken kamu yararı faktörüne büyük önem verilmesi gerektiğini tekrar vurgularız. Kuşkusuz ki bu nevi suçlarda istisnai haller dışında öncelikle hapislik cezası düşünülmelidir.

2. Ceza takdir edilirken kamu yararı faktörünün y-anısıra meselenin olguları ile cezaların kişiselliği ilkesinin de göz önünde bulundurulması gerektiğini vurgularız.

3. Ağır Ceza Mahkemesinin iş programının gayet yoğun ve zamanlarının da kısıtlı odluğu bilinen gerçeklerdir. Buna karşın özellikle İddia M-akamının ve savunmanın sunduğu meselenin esasına ilişkin olup ceza takdirinde etkili olabilecek olguları ve hafifletici nedenleri özetle de olsa kararlarında belirtmeleri gerekmektedir.


(Niyazi F. Korkut) (Celâl Karabacak) - (Özkan Tunçağ)
Yargıç Yargıç Yargıç

12 Mart 19993









-


16



-


Full & Egal Universal Law Academy